İçeriğe atla

Ru'yetullah

Ru'yetullah, İslam dini terimi. Allah'ın âhirette gözlerle görülmesini tanımlar. Kelâm ilmindeki tartışma konularından birisidir.

Sünni Görüş

İslam dinindeki farklı mezheplerin ru'yetullah konusunda farklı düşünceleri ve görüşleri mevcuttur. Ehl-i sünnete göre, ahirette Allah'ın Müslümanlar tarafından görülmesi aklen caiz, (akli olarak mümkün) naklen (ayet ve hadis) ise vâcipdir. (gereklidir) Bu şu mânâya gelir; aklen Allah'ın âhirette görünmesi imkânsız değildir, yani nakil (âyet ve hadis) ile de Müslümanların Allah'ı âhirette göreceği belirtilmiştir. İslam dininde çoğunluğun konu hakkındaki görüşü budur.

Sünni İslam inancına göre naklen Allah'ın gözlerle görülmesi vâcib olsa da Ehl-i sünnet âlimleri bu görme fiilinin nasıl bir fiil olduğunun bilinemeyeceğini öne sürmüşlerdir.

Konu ile ilgili öne sürülen nakli (âyet-hadis) delillere örnek vermek gerekirse:

  • Kıyâme Sûresinin 22-23 âyetlerinde, "O gün Rablerine bakan ter-ü tâze (ışık saçan) yüzler vardır." Dikkat edilirse gözler yazmaz, yüzler yazar. Mutezile, bu ayeti gözler kapalı bir şekilde yüzleri Allah'a çevirmek diye anlamıştır.
  • Peygamber şöyle demiştir:

Cennetlikler cennete girdiği zaman Allah-u Teâla, "Daha da vermemi istediğiniz bir şey var mı?" buyurur. Onlar, "Sen yüzümüzü ağarmadın mı? Bizi cennete koyup ateşten kurtarmadın mı? Daha ne isteyelim?" derler. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak perdeyi kaldırır, cennetliklere artık Rablerine bakmaktan daha hoş gelecek hiçbir şey verilmiş olamaz.

Peygamber daha sonra sözlerine Yunus Suresi 26. âyeti okuyarak devam etmiştir; Yunus Suresinin 26. âyeti ise şöyle buyurmaktadır, "İyi iş ve güzel âmel işleyenlere daha güzel karşılık ve bir de ziyâde vardır." Hadisten de anlaşılacağı üzere Sünni âlimler bu âyette "ziyâde" ile kastedilenin Allahgörmek olduğunu söylemişlerdir.

"Rabbim bana görün ki seni göreyim." (A'raf Suresi 143. âyet) Eğer Allah'ın görülmesi imkânsız olsa idi, Musa peygamber bu tür bir talepte bulunmazdı. Zîrâ Sünni İslam inancına göre vahiy alan bir peygamber Allah'ın sıfatlarından habersiz olamaz.

  • Peygamber başka bir hadiste de şöyle demiştir: "Muhakkak ki siz şu Ayı gördüğünüz gibi, Rabbinizi de öyle göreceksiniz. Onu görmekte haksızlığa uğramayacak, izdihâma da düşmeyeceksiniz."

Diğer Mezheplerin Görüşleri

Her ne kadar Ehl-i sünnet kelâmcıları ru'yetullahı aklen câiz, naklen vâcib olarak açıklasalar da; Mutezile ve Cehmiyye mezhepleri, ru'yetullah'ın mümkün olduğunu söylemenin Allahyarattıklarına benzeteceği düşüncesiyle, ru'yetullah'ı kabul etmezler. Bu mezheplere göre ru'yetullah'ın mümkün olduğunu kabul etmek Allah'ın cisim olduğunu iddia etmeye benzer ki İslam dini âkîdesinin tevhid kuralına göre bu imkânsızdır. Bu sebeple Mutezile ve Cehmiyye mezheplerine göre Allah'ın ahirette görülmesi kabul edilemezdir; çünkü hiçbir ayette Allah gözlerle görülür, yazmaz.

Ayrıca, İmam-ı Caferi Sadık mezhebince de ru'yetullah reddedilmektedir. Bu mezhebe göre En'am Suresinin 103. ayetinde yer alan "Gözler, Onu algılayamaz ve kavrayıp ihâta edemez; fakat O; gözleri ve her şeyi görür, idrâk ve ihâta eder." ayeti önem kazanmaktadır. Bu mezhebe göre AllahDünya'da ve ahirette görmek onu sınırlamak, belli bir şekle sokmak demektir. Oysa Allah her türlü noksanlıklardan münezzehtir. Ehli Beyt ekolüne göre (Alevî-Şiâ'ya göre) Allahgörebilmeyi iddia etmek "tevhid" anlayışına terstir.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  • (1) - Müslim, İmân, 80; Tirmizî, Cennet, 16; Tefsîr, sûre: 10; Ahmed bin Hanbel, a.g.e., IV, 332; VI, 16.
  • (2) - Buhârî, Mevâkît, 16, 26; Tefsîr, sûre: 4; Tevhîd, 24; Müslim, İmân, 81; Zühd, 1; Ebû Dâvûd, Sünnet, 19; Tirmizî, Cennet, 15-17.

İlgili Araştırma Makaleleri

Sahabi veya çoğulu Sahabe, Ashab, bir İslâm terimidir. İslâm peygamberi Muhammed'i görmüş, onunla konuşmuş, arkadaşlık etmiş ve ona inanmış Müslümanlara verilen isimdir. İslam literatüründe bir saygı ifadesi olarak Eshâb-ı Kirâm şeklinde anılırlar. Muhammed öldüğü vakit, sayıları 124 binden fazla idi.

<span class="mw-page-title-main">Müslüman</span> İslam dinine mensup kimse

Müslüman, İslam dinine mensup kişi demektir. Sünni, Şii ve Mutezili mezhep inancına göre, Allah'a ve Allah'ın birliğine, Muhammed'in Allah'ın peygamberi olduğuna inanan kişilere denir. İslam dininin farklı mezheplerinde Müslüman kavramı üzerine çeşitli farklılıklar bulunmaktadır.

Cebriyye, kader ve irade konusunda Kaderiyye fırkasının tam aksi görüşler ileri sürmüştür. İslâm âleminde kader konusunu tartışma gündemine getiren ilk şahsın Ma'bed bin Hâlid el-Cühenî olduğu nakledilir. Onu Geylân el-Dimaşkî takip etmiş ve kaderle ilgili görüşlerini daha da geliştirmiştir. Ma'bed, Allah tarafından önceden tayin edilmiş bir kaderin bulunmadığını, insanın fiil ve tavırlarında tamamen serbest olduğunu savunmuştur.

<span class="mw-page-title-main">İslam'ın beş şartı</span> İslam dininin beş ana ögesi

İslam'ın beş şartı, İslâm Dini'nin Ehl-i Sünnet ve Ca'feriyye mezheplerine göre büyük önem arz eden beş ibadeti. Bu şartlar sırasıyla: Şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak ve hacca gitmektir. Şehâdet etmek dışındaki şartlar itîkâdî yani dininin inanç esaslarına dâir olmayıp, âmeli yani davranışsal, ibâdetsel şartlardır. Çoğu İslam âlimi dini inanç esaslarına dâir kurallar benimsendiğinde kişinin Müslüman kabul edileceğini, davranışsal ve ibâdetsel yönlerin en azından inanan olmak açısından bağlayıcı olmadığını öne sürmüşlerdir. Bazı İslam âlimleri ise imanın yani inancın ancak davranış ve ibadetlerle tamam olacağını bu nedenle şehadet getirip Müslüman olduğunu iddia eden kişinin ibadetlerini yerine getirmemesi halinde Müslüman kabul edilemeyeceğini ileri sürmüşlerdir.

Kelâm ya da İlm-i Kelâm ; İslâm dininin akāid konularını irdeleyen ve tarihî olarak bu çerçevede gelişen dinî-felsefî teorilerle ilgilenen ilim dalı. Bu anlamda kelâm, imanla ilgili konu ve sorulara izâh ve ispat getirme amacıyla geliştirilen teolojik felsefenin adıdır.

Mutezile, İslam dininde bir itikadi mezhep. Mutezile, sözcük olarak "ayrılanlar, uzaklaşanlar, bir tarafa çekilenler" anlamına gelir. Büyük günâh işleyen kimsenin iman ile küfür arası bir aşamada olduğunu söyleyerek Ehl-i Sünnet âlimlerinden Hasan-ı Basrî'nin dersini terk eden Vâsıl bin Atâ ile ona uyanların oluşturduğu mezhep bu adla anılır. Mutezile ise kendini "ehlü'l-adl ve'ttevhîd" diye adlandırır. Mutezile mezhebinden olan kişiye Mutezili denir. Özellikle kader ve kaza konularındaki yorumları ve inançları nedeniyle İslam dinindeki diğer mezheplerden ayrılmışlardır; ama yine de İslam dininin çoğunluğunu oluşturan mezheplerden, Ehl-i Sünnet, Mutezile'yi İslam dışı saymamaktadır. Akılcı bir mezhep olan Mutezile, mantık kurallarıyla çelişir gördüğü âyet ve hadisleri Ehl-i Sünnet'ten farklı biçimde yorumlamış ve bu yorumlarında akla öncelik vermiştir. Sonuç olarak Mutezile mezhebi, gerek akla çok değer vermesi ve özellikle de Abbâsîler döneminde felsefe ile girdiği yakın ilişkiler dolayısıyla barındırdığı felsefi metot ve görüşleri nedeniyle fazlasıyla eleştirilmiştir. Özellikle de nass ile aklın çeliştiğini düşündükleri noktalarda sıklıkla nassı akla uygun gelecek biçimde yorumlamaları diğer mezheplerde büyük tepki uyandırmıştır. Modern zamanlardaki bazı araştırmacı ve İslam tarihçileri de Mutezile mezhebini akla verdiği önem ve yöntemleri bakımından, çeşitli konularda rasyonalist olarak tanımlar. Mutezile mezhebinin kendi içinde barındırdığı beş ana öğesi vardır, bu öğelerin ilki olan ve İslam dininin de ilk öğesi olan tevhidin bu beş ana öğenin temeli olduğunu öne sürerler. Bazı cemaat ve mezhepler bu düşünceye karşı çıkmıştır.

Mürcie, bir İslam dini itikad mezhebi.

<span class="mw-page-title-main">Sünnilik</span> en yaygın İslam mezhebi

Ehl-i Sünnet ve'l-Cemâat, kısaca Ehl-i Sünnet ya da Sünnîlik, İslam dininin dünya üzerindeki iki büyük kolundan biri ve %77-80'lik bir oran ile en büyük mensubunun bulunduğu mezhepler grubudur. Zaman zaman Sünnî İslam veya Sünnî mezhebi ifadesi de kullanılır. Günümüzde Sünnîlik, kendi içerisinde günümüzde yaşayan iki akaid mezhebi, dört fıkıh mezhebini içermektedir.

<span class="mw-page-title-main">Mâtürîdî</span>

Mâtürîdî ya da tam adıyla Ebû Mansûr Muhammed bin Muhammed bin Mahmûd el-Mâtürîdî es-Semerkandî,, İslam dininin iki itikadi mezhebinden birisi olan Mâtürîdîlik mezhebinin kurucusu ve Hanefîlik mezhebine bağlı olanların itikad imamı sayılan İslâm alimi.

Eş'ârîyye veya Eş'ârîlik, İslâm içinde bir teoloji ekolü ve Sünnî itikadi mezheplerinden birisidir. Kurucusu Ebü'l Hasan Eş'arî'dir. Sünnî Müslümanlar arasında Mâtûrîdîlik ve Selefîlik gibi yaygındır. Aklı Mu'tezile kadar önemsememekle birlikte, Selefîyye kadar da küçük çapta ele almaz.

İtikâdî mezhepler veya Akide mezhepleri ya da İnanç mezhepleri, İnançla ilgili konular İslam'da başlangıçta bir fıkıh dalı kabul edilen kelâm, daha sonra ilm-i tevhid olarak adlandırılmıştır. Daha sonraları Fıkıh, amelî meseleler üzerinde, kelâm ise itîkâdî meseleler üzerinde yoğunlaşmıştır. Müslümanlar, İslâm Peygamberi Muhammed döneminde akıllarındaki soruları hemen ona sorabiliyorlardı. Ancak peygamberin ölümünden sonra sorularına cevap bulamayınca zamanın büyük İslam alimleri Kur'an'ı akıl ile yorumlamaya koyuldular. Böylelikle de i'tikadi mezhepler oluşmuş oldu. Bu mezhepler farklı coğrafyalara yayıldı ve oralarda benimsendi.

Büyük günah işleyenin durumu, İslam ilimlerinden biri olan kelâmın tartışmalı ve önemli konularından biridir. Kısacası büyük günah işlemiş bir kişinin dini anlamda durumu, yeri ve ahiretteki durumunu konu alır. Farklı itikadi mezhepler bu konuda farklı görüşlere sahiptir.

İslâm'da iman, İslam dininin esaslarına inanmaktır. İslam'a göre kişinin kurtuluşa erebilmesi için iman etmesi şarttır. İnanç konusunda ise, farklı mezheplerin farklı görüşleri bulunmaktadır.

Küfür; inkâr, reddetmek, yok saymak, görmezlikten gelmek, hakaret gibi anlamlara gelir.

İslam mezhepleri, başlangıçta İlk dönemlerde Ali ile Muâviye b. Ebû Süfyân arasındaki savaş ve İslâm toplumundaki bölünme Ehl-i Sünnet, Şîa ve Hâricîler şeklinde ilk mezhepsel ayrışmayı beraberinde getirmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Ebü'l-Hasan Eşarî</span>

Ebü'l Hasan Eş'arî, İslam dininin iki itikadi mezhebinden birisi olan Eş'arilik mezhebinin kurucusu ve Şâfiîlik, Mâlikîlik, Hanbelilik mezhebine bağlı olanların itikad imamı sayılan İslâm alimi.

<span class="mw-page-title-main">Hüseyin</span> Alinin oğlu, Şianın 3. imamı, sahabe

Hüseyin bin Ali bin Ebu Talib, İslâm peygamberi Muhammed'in torunudur. Dördüncü Hâlife olan Ali bin Ebu Talib'in oğludur. Annesi, Muhammed'in kızı Fatıma Zehra’dır. On İki İmâmlar'ın üçüncüsü olan Hüseyin bin Ali, İslam Devleti’nin bir Emevî saltanatına dönüşmemesi için mücadele vermiş ve Emevîler tarafından öldürülmüştür. Soyundan gelenler Hüseynî ya da Seyyid olarak tanımlanır.

<span class="mw-page-title-main">Nafile namazlar</span>

Nafile (tatavvu) namazlar, herhangi bir yükümlülüğü olmadan, içten gelerek kılınan namazlardır. Beş vakit namaza bağlı olan sünnetler, ramazan geceleri kılınan teravih namazları, kuşluk namazları, gece namazları başlıca nafile namazlardır.

<span class="mw-page-title-main">Gadîr-i Hum</span> Muhammedin 632 yılında damadı Ali lehine bir beyan içeren vaazı.

Gadîr-i Hum İslam peygamberi Muhammed'in 16 Mart 632 tarihinde vereceği vaaz için Müslümanların toplanmış olduğu tarihsel etkinliktir. Şiilerin ve Arap Alevilerinin inancına göre İslam peygamberi bu vaazinde, Ali bin Ebu Talib'i kendisinden sonra gelecek halef tayin etmiştir. Bu günün hicri yıldönümü Şiiler ve Arap Alevileri tarafından her yıl Gadir-i Hum Bayramı olarak kutlanır.

Bu sayfada İslam diniyle ilgili tüm maddelerin dizin halinde gösterilmesi amaçlanmıştır. Bu madde içeriğinde İslam'a ait tüm ilmi terimler, İslam dinine ait olmayıp İslam'daki bakış açısını anlatan terimler, diğer dinlere ait terimlerin İslam'a göre bakış açısını gösteren maddeler listelenmiştir. Kişi adlarını buraya eklemek dizini aşırı kalabalıklaştıracağı için; İslam'da çok önemli yeri olan kişiler haricinde diğer isimler için Vikipedi'de listesi bulunan listelere bakınız.