Roma tarihyazımı
“ | Latin edebiyatı, Roma tarihini anlamak için; Yunan tarihi ise Yunan edebiyatını anlamak için incelenir. | ” |
—Reginald H. Barrow |
Tarih yazıcılığı (historiyografi) kavramı, muayyen bir döneme (Cumhuriyet Dönemi Roma Tarih Yazıcılığı) ya da muayyen bir olguya (Botanik Tarihi) dair metinlerin, metnin sahibi ile birlikte ele alınarak değerlendirildiği bilimsel bir disiplindir. Geçmişin kaydedilmesi olarak ifade edilebilen[1] bu disiplin, yazıcılık yönüyle edebiyata da bağlanması nedeniyle tarihçilik disiplininden ayrılır.
Tarihin yazı ile aktarımının bilinen ilk örneklerinden biri Hititlerin kullandığı anal denilen yıllıklardır.[2] Bu kayıtların tutulmasındaki ana gaye tarihin sonraki nesillere aktarımı değil, bir nevi tanrı korkusudur. Hitit kralları yaptıkları eylemlerden dolayı tanrılara karşı sorumlu olduklarını düşünerek tanrılara hesap verme amacıyla bu yıllıkların tutulmasını sağlamışlardır. Bu bakımdan bu yıllıklar güvenilir kaynaklar olarak kabul görür. Bu durum aynı zamanda nesnel tarih yazımının da Hititlerle başladığı anlamına gelir. Bununla birlikte tarih yazıcılığının ilk evresi olayların doğrudan aktarıldığı hikâyeci tarih evresidir. Bu evrede olaylar arasında herhangi bir neden-sonuç ilişkisi görülmez, ayrıca birden fazla kaynaktan ve belgesiz olarak aktarıldığı için güvenilir olarak kabul edilmez. Tarih yazıcılığının ikinci evresi, yukarıda verilen Hitit yıllıklarının örnek olarak verilebileceği kronolojik tarih evresidir. Cato ile birlikte başlayan ve daha çok milliyetçi kaygıların ön plana çıktığı dönem tarih yazıcılığının üçüncü aşamasıdır ve öğretici tarih olarak adlandırılır. Son iki aşamadan; tarihi olayların sosyal ve kültürel açılardan ele alınarak aktarıldığı yazın biçimi sosyal tarih olarak, neden-sonuç ilişkisi ile ele alınarak aktarılan biçimine de bilimsel tarih denir.
Cumhuriyet Dönemi Tarih Yazıcılığı
Roma Cumhuriyeti’nin tarih yazıcılığı serüveninde ilk aşama görülmez, ancak kronolojik ve öğretici tarih aşamaları yoğun olarak görülür. Söz konusu iki aşama Roma'nın siyasi, kültürel ve sosyal gelişim evrelerinden bağımsız olarak düşünülemez.
“ | Roma, tarih yazıcılığı dâhil olmak üzere her şeyi değiştirmiştir. | ” |
—Christopher Pelling |
Baş döndürücü bir tekâmül sürecine sahip olan Roma Uygarlığı'nın, tarih yazıcılığı süreci de zamanla olgunlaşmıştır. Özellikle ilk dönem tarih yazıcılığında, diğer belli başlı yazın türlerinde de olduğu gibi açık bir Hellen etkisi görülür ve bu döneme ait tarih eserleri de Marcus Porcius Cato’ya kadar Yunanca yazılmıştır. Dil tercihinin en önemli nedeni Yunanca’nın söz konusu dönem itibarıyla günümüz İngilizcesine benzer bir biçimde evrensel bir niteliği olmasıdır. Aynı zamanda birçok yazın disiplininin doğup geliştiği bölgede konuşulan dildir. Beri taraftan tarihsel metinlerin Yunanca yazılmasının ardında yatan nedenlerin arasında, Roma’nın, köklü Hellen dünyasında sempati kazanma amacı da sayılabilir.[3] Bu dönem efsane ve tarih iç içedir ve açıkça Homeros taklit edilmektedir. Bu nedenle tarih nesnellikten çıkmakta ve herhangi bir tarihi olayın neden ve sonuçları ölçülebilir verilerden daha çok mitolojik unsurlara dayandırılmaktadır. Sözgelimi Troya Savaşı’nın on yıl sürmesi Homeros’a göre tanrıların işe karışması iken, Thukydides’e göre gemilerin yetersizliği nedeniyle yeteri kadar lojistik destek sağlanamamasıdır.[4] Doğallıkla bu döneme ait metinlerden özellikle Andronicus ve Naevius’un çalışmaları kimi otoriteler tarafından tarihî eser olarak kabul görmez. Tarihçi ile tarihçi olmayan ayrımının, olayların ardında yatan nedenlerin araştırılması ile ilişkili olduğu, bir nevi nesnellik önkoşulu arandığı görülebilir. Bu yüzden Titus Livius’a kadar Resmî Roma tarihi olarak telakki edilen Aeneis’in yazarı Publius Vergilius Maro, tarihçi değil destan yazarıdır. Tıpkı Heredot’un tarihçi, Homeros’un şair olması gibi…
Atina ve Roma şehir devletleri yaklaşık olarak aynı zaman diliminde tarih sahnesine çıkmış olmalarına rağmen, Roma yazın konusunda daima Yunanların peşinden gelmiştir. M.Ö. altıncı yüzyılda Yunanlar, kanunlar, destanlar, şiirler gibi birçok türden mürekkep bir yazına sahiptiler; oysa Roma’da M.Ö. üçüncü yüzyıl öncesine kadar oturmuş bir yazın söz konusu değildir.[5]
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde tarih yazarları geleneksel olarak eserlerinde, şehrin kuruluşundan kendi zamanlarına kadar olan dönemi anlatmışlardır. Bu dönemde tarih yazımında Hellen etkisinin yanı sıra dil olarak da Yunanca kullanılmaktadır. Yine bu dönem tarihçilerinin en belirgin özelliği, neredeyse tamamına yakınının üst düzey devlet yöneticisi olmasıdır.
Roma Uygarlığı’nın Krallık dönemine ait –var oldukları bilimsel olarak kanıtlanmış olmakla birlikte- günümüze ulaşan herhangi bir tarihsel kayıt mevcut değildir. Bununla birlikte Roma’da tarih yazma faaliyeti Yunanların aksine sözlü gelenek ile değil, doğrudan yazı ile başlamıştır. Tarih yazımına ilişkin bilinen ilk örnekler, pontifexler tarafından tutulan, cari yıla ait kamu işlerinin, consul bilgisinin, savaş gibi hadiselerin, ticarî faaliyetlerin ve Senato kararlarının kronolojik olarak kayıtlandığı fasti olarak adlandırılan bir nevi devlet kayıt defteri formundaydı. Bu kayıtlar daha sonra Roma tarih yazıcılığının gelişim evrelerinden biri olan yıllıkların (annales) yazılmasına kaynaklık etmiştir.[6]
Roma’da yöneticiler her ne kadar idareleri süresince dokunulmaz olsalar da, görevleri bittikten sonra gerekirse hesap vermek zorunda idiler. Bu nedenle yöneticiler yaptıkları işleri kaydettikleri commentarii olarak bilinen kayıtları tutuyorlardı. Bu kayıtlar Roma tarih yazıcılığında bir diğer önemli ve ilk elden kaynaktır.[7]
Ayrıca dinî kayıtları yansıtan libri pontificum, genslerin gelenek ve soylarına ilişkin tuttukları stemmata kayıtları, cenaze törenlerine ait elogia, laudationes funebres, naenia belgeleri, erken dönem Roma tarih yazıcılığının diğer ilk başvuru kaynaklarıdır.[8]
M.Ö. 320 yılına gelindiğinde, yıllık olayların kayda alınması işi resmi bir hâl aldı ve Senato kararı ile Pontifex maximus tarafından bu yıllıkların özeti Tabulae albatae adıyla yayımlanmaya başladı. M.Ö. 130 yılında devlet adamı ve hukukçu kimliğinin yanı sıra o yılın Pontifex maximus'u olan Publius Mucius Scaevola, bu yıllıkları derleyerek Annales maximi adıyla yayımladı. Günümüze ulaşmamış olan bu derleme ilk dönem Roma yıllık (annales) yazarlarının hem içerik hem de biçimsel olarak birincil kaynağıdır.[9] Annales Maximi, Roma’nın kuruluşundan itibaren Gracchus kardeşlerin reform hareketlerine kadar olan dönemi kapsamaktadır.
M. Ö. 264 yılı Roma tarih yazıcılığı için bir dönüm noktasıdır. Bu yıla gelindiğinde Roma, kendisini şehri devletinden bölgesel güç haline getirecek bir düşmanla yüzleşmek zorunda kaldı: Batı Akdeniz ticaret yolları hâkimi olan Kartaca. Roma, yirmi yıldan fazla süren bu savaş boyunca birden fazla cephede mücadele etti ve topraklarını, daha da önemlisi etki alanını genişletti. Quintus Fabius Pictor da hem bu etkinin diğer uluslara anlatılması hem de Kartaca tecrübesinin sonraki kuşaklara aktarılması için klâsik anlamda ilk tarihî eseri kaleme aldı. Bu aynı zamanda Roma’da tarih yazıcılığının miladıdır.[10][11] Her ne kadar Roma yanlısı bir metin olsa da Pictor eserini Yunanca kaleme almıştır. Yunanca yazma geleneği Marcus Porcius Cato’ya kadar devam etmiş, ancak Cato Romalıların her alanda Yunanlardan üstün olduklarını iddia ederek Yunanca yazılmasını şiddetle eleştirmiş ve metinlerini Latince kaleme almıştır.
Roma tarih yazıcılığını diğerlerinden ayıran en önemli etmen, Roma tarihinin bir tür propaganda niteliği taşıyor olmasıdır. Tarihi yazanlar, özellikle ilk dönemlerde üst düzey devlet yetkilileridir ve bunlar Roma’nın resmi tarihini yazmışlardır. Bu metinlerde Roma devlet aygıtının ve Roma medeniyetinin özellikle yüceltilmesi amaçlanmıştır. Bu kapsamda yer yer öznel yorumlar ve tarihsel olayların çarpıtılması görülür. Kuruluşundan itibaren, hatta Troya kökenlerinden itibaren Roma tarihi çatışmaların tarihidir. Bir varlık kavgasıdır. Bu açıdan hayli militarist bir yapıya bürünmüştür.[12] Aynı zamanda Roma tarih yazıcılığı millî bir tarihtir ve bu bakımdan etkilendiği Hellen tarih yazıcılığından ayrılır. Hellen tarihçilerin aksine, Romalı tarihçiler doğrudan Roma’nın (Roma devletinin, Roma kültürünün, Roma halkının) tarihini yazmışlardır. Bu nedenle modern millî tarih kavramının modeli özelde Livius’un Roma Tarihi adlı eseri, genelde ise Roma tarih yazının tamamıdır.[13]
Roma yazınını öznelliğe iten bir diğer etken ise, tarihin bizzat Romalı yöneticiler tarafından yazılmış olmasıdır. Bu yöneticilerin, görev süreleri sona erdikten sonra eylemleri nedeniyle kanun önünde hesap vermeleri istenebilirdi. Bu nedenle eylemlerini kayda alırken tamamen nesnel olmaları beklenemezdi. Bu noktada en bilinen örnek Gaius Iulius Caesar’ın Commentarii de Bello Gallico (Galya Seferi Üzerine Notlar) adlı eseridir. Caesar, Galya’daki eylemlerini Senato önünde savunabilmek için bu eseri kaleme almıştır ve kitapta kendisinden üçüncü tekil şahıs olarak bahseder.
Roma, tarihini yazarken, aslında Roma’yı diğer kültürlere tanıtmak gibi bir misyonu da yüklenmiştir. Bununla birlikte diğer kültürleri de Roma’ya tanıtmak gibi bir vazifesi de vardır. Sözgelimi Germenleri, her şeyden önce Gaius Cornelius Tacitus’un De origine et situ Germanorum (Germania Halklarının Kökeni ve Yerleşim Yeri) adlı eserinden tanımak mümkündür. Bu açıdan Roma tarih yazıcılığı pragmatist ve araştırmacı özellikler taşır. Örneğin Romalılar her ne kadar savaş meydanlarında Yunanları mağlup etmiş olsalar da medeniyet ve kültür olarak onlardan geride olduklarını kabul ediyorlardı. İlk Roma tarihini yazan Quintus Fabius Pictor’un tarih yazma amaçlarında biri de Roma’nın Hellenlere üstün olduğunu kanıtlamaktı.[14]
Tarih yazımında görülen bir diğer amaç ise, sonraki nesillerden gelecek yöneticilere başucu kılavuzu oluşturmaktı. Özellikle Marcus Porcius Cato’nun metinlerinde ‘bir Romalı yönetici nasıl olmalıdır?’ cevapları verilmeye çalışılıyordu.
Roma medeniyetinin başlangıç evrelerinden tekâmülüne kadarki süreçte açık bir Hellen etkisi görüldüğüne, bu etkinin doğallıkla yazın alanında da kendini gösterdiği açıktır. Ancak Roma, tarih yazıcılığında Hellen etkisini sadece biçimsel etki ile sınırlamayı bilmiş ve zamanla kendine özgü bir yazın ortaya koymuştur. Christopher Pelling, The Greek Historians of Rome (Roma Uygarlığı’nın Hellen Tarihçileri) adlı makalesine bu nedenle şu cümle ile başlamayı uygun görmüştür: "Roma, tarih yazıcılığı dâhil olmak üzere her şeyi değiştirmiştir."[15] Bu yazının, Hellen yazını kadar nesnel olduğunu iddia etmek mümkün görünmese de Roma medeniyetinin aktarılmasında oynadığı rol oldukça önemlidir.
İmparatorluk Dönemi Tarih Yazıcılığı
İmparatorluk dönemi Roma Uygarlığı’nda tarih yazıcılığı, kendinden önceki dönemlerden belirgin bir biçimde ayrılır. Her şeyden önce, Cumhuriyet döneminde kendini gösteren “kendini diğer milletlere ispatlama” temayülü artık yoktur. Bunun yanında hem devlet adamı ya da ordu lideri olup hem de tarih yazanların sayısı oldukça azdır. Yukarıda da değinildiği gibi Cumhuriyet döneminde Romalı üst düzey yöneticiler eylemleri nedeniyle, görev süreleri sona erdikten sonra halka karşı sorumluydular ve gerektiğinde yargı önüne çıkarılabilirlerdi. Bu nedenle birçok Romalı bürokrat, görev süresi bittikten sonra gelecek muhtemel suçlamalara karşı kendilerini savunabilmek için işledikleri fiilleri kaleme almışlardır. İmparatorluk döneminde yönetim biçimi radikal bir şekilde değişmiş olduğundan ve bürokratların temel anlamda sadece imparatora karşı sorumlu olmaları nedeniyle tarih yazma ‘zorunluluğu’ ortadan kalkmıştır.
İmparatorluk dönemi tarih yazıcılığında bir diğer öne çıkan ayrım ise, bu dönem tarih yazıcılığında belagatin öncelenmiş olmasıdır.
Dönemin idari yapısı nedeniyle tarihçiler yeteri kadar özgür olamamışlar, en azından kendi dönemlerini kaleme alırken baştaki imparatorun durumunu da hesaba katmışlardır.[16]
Özellikle üçüncü ve dördüncü yüzyılda yazılan tarih eserlerinde, çoğunlukla kendilerinden önce yazılmış olan büyük hacimli tarih eserlerinin özetlenmesi ya da derlenmesi yoluna gidildiği görülür.
Hristiyanlığın imparatorluk içinde güç kazanması ve nihayetinde yegâne din haline gelmesinden sonra ise, Roma Uygarlığı’nın tarihini yazmak yerine Hristiyanlığın ya da kilisenin tarihini yazmak daha önemli hale gelmiştir.
Kaynakça
- ^ Alparslan, Metin (1870). "Geçmişi Kaydetmek: Hitit Tarih Yazıcılığı". Hititler: Bir Anadolu İmparatorluğu. (Haz.: Meltem Doğan-Alparslan ve Metin Alparslan). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, s. 48.
- ^ Alparslan, Metin (1870). "Geçmişi Kaydetmek: Hitit Tarih Yazıcılığı". Hititler: Bir Anadolu İmparatorluğu. (Haz.: Meltem Doğan-Alparslan ve Metin Alparslan). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, s. 50.
- ^ Breisach, Ernst (2018). Tarihyazımı. (Çev.: Hülya Kocaoluk). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. s. 68.
- ^ Ortaylı, İlber (2011). Tarih Yazıcılık Üzerine. Ankara: Cedit Neşriyat. s. 28.
- ^ Wiseman, T. P. (2007). "The Prehistory of Roman Historiography". Ed. John Marincola. A Companion to Greek and Roman Historiography I. Oxford: Blackwell Publishing. s. 67.
- ^ Momigliano, Arnaldo (2011). Modern Tarihçiliğin Klasik Temelleri. (Çev.: Güneş Ayas). İstanbul: İthaki. s. 102.
- ^ Demiriş, Bedia (2006). Roma Yazınında Tarih Yazıcılığı: Başlangıçtan İ.S. 5. Yüzyıla. İstanbul: Ege Yayınları. s. 19.
- ^ Demiriş, Bedia (1999). "Romalılar’da Tarih Yazımı". Anadolu Araştırmaları, 15. s. 432.
- ^ Cicero. De oratore I. II.7. Cambridge: Harvard University Press.
- ^ Naude, C. P. T. (1961). "An aspect of early Roman historiography". Acta Classica: Proceedings of the Classical Association of South Africa, Volume 4, Issue 1, s. 53.
- ^ Breisach, Ernst (2018). Tarihyazımı. (Çev.: Hülya Kocaoluk). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. s. 67.
- ^ Ortaylı, İlber (2011). Tarih Yazıcılık Üzerine. Ankara: Cedit Neşriyat. s. 35.
- ^ Momigliano, Arnaldo (2011). Modern Tarihçiliğin Klasik Temelleri. (Çev.: Güneş Ayas). İstanbul: İthaki. s. 91.
- ^ Diakov, V. ve Kovalev, S. (2008). İlkçağ Tarihi II Roma. Çev.: Özdemir İnce, İstanbul: Yordam Kitap. s. 106.
- ^ Pelling, Christopher (2007). "The Greek Historians of Rome". A Companion to Greek and Roman Historiography I. (Ed. John Marincola). Oxford: Blackwell Publishing. s. 244.
- ^ Breisach, Ernst (2018). Tarihyazımı. (Çev.: Hülya Kocaoluk). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. s. 94.