İçeriğe atla

Rodos kan iftirası

Koordinatlar: 36°10′K 28°00′D / 36.167°K 28.000°D / 36.167; 28.000

Rodos kan iftirası
BölgeRodos
Tarih1840
Saldırı türü
Kan iftirası
İşleyenlerRodos'un Yunan Ortodoks nüfusu, Avrupa konsolosları ve onların etkisi altındaki Rodos Valisi Yusuf Paşa

Rodos kan iftirası, 1840'ta Yahudilere atılmış bir kan iftirasıdır. O dönemde Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı olan Rodos'taki Yunan Ortodokslar, 1840 yılının Şubat ayında kaybolan bir Hristiyan erkek çocuğunu bir ayin esnasında kurban ettikleri gerekçesiyle Yahudileri suçladı.

Başlangıçta kan iftirası, aralarında Birleşik Krallık, Fransa, Avusturya İmparatorluğu, İsveç ve Yunanistan olan bazı Avrupa ülkelerinin konsoloslukları tarafından desteklendi. Bunlardan bazıları ise sonradan Yahudi cemaatini desteklemeye başladı. Rodos'un Osmanlı valisi, uzun yıllar süren kan iftiralarını kabul etmeme geleneğini bozup dini cinayet suçlamalarını destekledi. Hükûmet birkaç Yahudi'yi tutukladı ve bunlardan bazılarına işkence yapıp suçlamaları zorla kabul ettirdi. Yahudi mahallesi on iki gün boyunca ablukaya alındı.

Rodos Yahudi cemaati, İstanbul Yahudi cemaatinden yardım edilmesini talep etti ve İstanbul Yahudi cemaati bu talebi Avrupa hükûmetlerine iletti. Birleşik Krallık ve Avusturya Yahudileri, hükûmetlerinden destek aldı. Bu ülkeler İstanbul'a elçiler yollayıp, kan iftirasını açık bir şekilde kınadı. Bu suçlamaların asılsız olduğuna dair görüş birliğine varıldı. Rodos valisi, fanatik Hristiyanları kontrol altına alamayınca durumu merkezi hükûmete havale etti ve konuyla ilgili resmi soruşturma başlatıldı. Soruşturmalar sonucunda, Temmuz 1840'ta Yahudilerin suçsuz olduğuna karar verildi. Aynı yılın Kasım ayında Osmanlı sultanı bir ferman yayınlayıp kan iftiralarının geçersiz olduğunu bildirdi.

Ön bilgi

Yahudi cemaati

Rodos'ta Yahudilerin varlığına dair kayıtlar Helenistik döneme kadar uzanır. MÖ 142'deki bir Roma fetvasında Roma senatosuyla Yahudi ulusu arasındaki dostluk ilişkileri yinelenmiştir. Belgeler, 7. yüzyılda Arapların adayı fethi zamanında Rodos'ta Yahudilerin yaşadığını belirtmektedir. 12. yüzyıl seyyahı Tudelalı Benjamin, Rodos'ta 400 kadar Yahudi ile karşılaştığından bahseder.

1481 ve 1482'de gerçekleşen depremlerde adadaki Yahudi mahallesi yıkıldı ve şehirde sadece 22 ailelik bir Yahudi nüfusu kaldı. 1498 ile 1500 yılları arasında patlak veren veba salgınının ardından, bu dönemde adaya hükmeden Hospitalier Şövalyeleri vaftiz olmayan Yahudileri adadan kovdu. Yaklaşık yirmi yıl içinde 2000-3000 Yahudi kale yapımında kullanılmak üzere esir olarak bölgeye getirildi.[1] 1522'de bu Yahudiler ve onların torunları, Rodos'un Fethi'nde Osmanlı İmparatorluğu'na yardım etti.

Osmanlı hakimiyetinde Rodos, önemli bir Sefarad merkezine dönüştü ve birçok ünlü hahama ev sahipliği yaptı. 19. yüzyılda varlıklı Yahudiler; giysi, ipek, kükürt ve reçine ticareti yapmaktaydı. Yahudilerin geri kalanları ise esnaf, zanaatkar, sokak satıcısı ve balıkçıydı. Cemaat yedi kişilik bir konsey tarafından yönetilmekteydi. Kaynaklar, 19. yüzyıldaki Yahudi nüfusunun 2000-4000 arasında olduğunu belirtmektedir.[1]

Osmanlı topraklarında Yahudilere karşı kan iftiraları

Kanuni Sultan Süleyman, 16. yüzyılda kan iftirasının geçersizliğini ilan etti; fakat 1800'lerde Hristiyanların artan etkisiyle kan iftiraları geri geldi.

Yahudilere karşı yapılan ilk kan iftirası 1144'te, Norwichli William olayı ile başladı.[2] Yahudilerin, Hristiyan çocuklarının kanından Pesah bayramı için matsa yapma hikâyesi Orta Çağ'da Hristiyanlık antisemitizminin temelini oluşturdu[3] ve bu dönemde Yahudilere karşı yaklaşık 150 kan iftirası atıldı.[4] Yasal prosedürlerde kanıt standartlarının kuvvetlenmesi sebebiyle bu davaların sayısı zamanla azaldı ve 1772'den sonra Avrupa'da az sayıda kan iftirası davası gerçekleşti.[5] Buna rağmen dini cinayet suçlamaları 19. yüzyıla kadar devam etti.[3][6]

Orta Doğu'da yerel Hristiyan cemaatlerinde kan iftirası bilinçlerine kazınmıştı.[7] Bizans İmparatorluğu'nda kan iftiraları suçlamaları olağandı. Osmanlılar Bizans topraklarını fethettikten sonra genelde Yahudilere karşı kan iftirasında bulunanlar Yunan cemaatleriydi. Bu suçlamalar genelde ekonomik ve sosyal gerginlik zamanlarında seyrek olarak görülmekte ve genelde Osmanlı yetkililerince kınanmaktaydı. Osmanlı hakimiyetinde ilk kan iftirası II. Mehmed döneminde gerçekleşti.[8] 16. yüzyılda I. Süleyman bir ferman yayınlayıp Yahudilere karşı yapılan kan iftiralarının geçersiz olduğunu bildirdi.[9]

Osmanlı İmparatorluğu'nda Hristiyanlığın artan etkisiyle Yahudilerin durumu düşüşe geçti. Sultan, 1839'da, Tanzimat Fermanı'yla liberal reformlar yürürlüğe soktu. Bu dönemde Hristiyanların statüsü gelişti ve Yahudileri koruyabilecek yetkililerin güçleri azaldı.[7] 1840'tan önce kan iftiraları, 1810'da Halep'te ve 1826'da Antakya'da gerçekleşmişti.[8]

Rodos'ta olaylar gerçekleşirken, aynı anda Kavalalı Mehmet Ali Paşa hakimiyetindeki Şam'da ise Şam vakasının temelleri atılmaktaydı. 5 Şubat'ta Kapuçin Rahip Thomas ve keşişi İbrahim Amara'nın kayıplara karışması üzerine, kanlarından Pesah bayramı için matsa yapma gerekçesiyle Yahudiler tarafından öldürüldüğü iddia edildi.[10] Bu suçlamayı destekleyenler arasında yerel Hristiyan cemaati, vali ve Paris destekli Fransız konsolosu bulunmaktaydı. Suçlanan Yahudilere işkence yapıldı ve bunlardan bazılarına zorla suçları itiraf ettirildi. Suçlayanların ifadeleri inkâr edilemez delil olarak sayıldı. Bu dava uluslararası platforma yayıldı ve Avrupa Yahudi diasporası olayları protesto etti.[11]

Suçlama

Kaybolma

17 Şubat 1840 günü, yürüyüşe çıkan Rum Ortodoks bir çocuğun eve dönmemesinin ertesi günü çocuğun annesi, oğlunun kayıp olduğunu Osmanlı otoritelerine bildirdi. Adanın valisi Yusuf Paşa arama emri verdiyse de birkaç gün süren çabalar sonuç vermedi. Avrupa konsolosları durumun çözülmesi için valiye baskı yaptı. Öte yandan Rodos'un Rum Ortodoks nüfusu, çocuğun Yahudiler tarafından dini cinayete kurban gittiğine inanmaktaydı. Bir görgü tanığı olay hakkında "Kati surette inanışa göre, adı geçen çocuk Yahudiler tarafından kurban edilme lanetiyle karşılaşmıştır. Adanın bir ucundan diğer ucuna halk huzursuzdur." şeklinde görüş belirtmişti. Yerel Hristiyan cemaatlerinin Osmanlı yetkililerini ikna etmesi üzerine Yahudi mahallesi aranmaya başlandı ve bu aramalar da sonuç vermedi.[12]

Tutuklama, sorgu ve işkence

Birkaç gün sonra, iki Yunan kadın çocuğun Rodos şehrine dört Yahudi'yle birlikte gittiğini gördüklerini bildirdi. Kadınlar, bu Yahudilerden birinin Eliakim Stamboli olduğunu belirtince bu kişi tutuklandı, sorgulandı ve 500 kamçılık falakaya yatırıldı. 23 Şubat'ta Stamboli, aralarında vali, kadı, Yunan başpiskopos ve Avrupa konsoloslarının bulunduğu ileri gelenler önünde tekrar sorgulanıp işkenceye maruz kaldı. Rodos Yahudilerinin dediğine göre Stamboli "zincire vurulmuş, üzerinde kırbaç izleri mevcut, burnundan kızgın bir zincir geçirilmiş, yanan kemikler başına uygulanmış ve göğsüne ağır bir kaya konmuştu; o kadar acı içindeydi ki ölmesine ramak kalmıştı." İşkence sonucunda dini cinayet suçu itiraf ettirilince bu durum yarım düzine Yahudi'nin tutuklanmasına ve işkence görmesine sebebiyet verdi; hahambaşı, Yahudilikte dini cinayet olup olmadığı konusunda ağır bir şekilde sorgulandı.[13]

Abluka

Yunan ruhban sınıfı ve Avrupa konsoloslarının kışkırtmasıyla Vali Yusuf Paşa, Yahudi mahallesini Purim arifesinde ablukaya aldı ve adanın hahambaşısı Jacob Israel'i tutukladı.[1] Mahalle sakinleri yemek ve temiz su tedarik edemedi.[14] Yahudiler, gizlice ölü bir bedenin mahalleye sokulup huzursuzluk çıkarma çabasını engelledi.[15] Müslüman yetkililer, Yahudilere karşı yapılan suçlamalara sıcak bakmamaktaydı. Ablukadan sorumlu Müslüman görevli, tutuklulara gizlice ekmek tedarik ederken yakalandı; İngiliz konsolosunun ısrarları üzerine falakaya yatırıldı ve görevinden ihraç edildi. Kadı açık bir şekilde Yahudilere yakınlık gösterdi. Şubat sonunda tekrar bir duruşma başlattı ve delillerin yetersiz olduğuna kanaat getirdi. Öte yandan adanın valisi, bocalamasına rağmen, ablukayı kaldırmayı reddetti. Mart başında İstanbul'dan ne yapılması gerektiğinin bildirilmesini istedi. On iki gün süren ablukanın ardından yüksek maliye görevlisinin araştırma yapmak için adaya gelmesiyle abluka kaldırıldı. Bu noktada Yahudiler davanın sona erdiğini düşünüp Tanrı'ya şükretti.[16]

Şam vakasının etkisi

Yahudiler üzerindeki rahatlama, Mart başında gelen Şam vakası duyumları sonucunda sekteye uğradı. Şam Yahudilerinin Rahip Thomas'ı öldürdüğünü itiraf etmesi haberi Hristiyan cemaatinde Yahudilerin dini cinayet uyguladıkları inancını körükledi.[10] İngiliz konsolosunun dediğine göre "Yunanlar yüksek sesle adaletin yerini bulmadığını ve haham ile liderlerin tutuklanması gerektiğini belirtti... Halkı sakinleştirmek için... onların tutuklanmasına karar verildi." Aralarında hahambaşı ve David Mizrahi'nin bulunduğu sekiz Yahudi tutuklandı; bu kişilere işkence yapılıp Avrupa konsolosları önünde çengellerle asıldı. Mizrahi altı saat sonra şuurunu yitirdi, haham ise iki gün boyunca kanama geçirene kadar asılı kaldı. Yine de suçlarını itiraf etmediler ve birkaç gün sonra serbest bırakıldılar. Diğer altı Yahudi ise nisan başına kadar hapiste kaldılar.[17]

Elçiliklerin araya girmesi

Rodos'un Avrupa konsolos yardımcıları, dini cinayet konusunda fikir birliği içindeydi. Soruşturmada anahtar rol oynadılar ve bu kişiler içinde İngiliz konsolosu J. G. Wilkinson ve İsveçli E. Masse yer almaktaydı.[14] Soruşturma sırasında Wilkinson hahambaşına, kadının davayı düşürmesiyle ilgili şunu sordu: "Şam'da olanlardan sonra ve Talmud'a göre Pesah ekmeğinde Hristiyan kanı kullanıldığı ispatlandıktan sonra Molla'nın yargısının ne önemi var?"[18] İşkencelerin çoğuna konsoloslar da katıldı.[14] İşkence gören Avusturyalı haham Avusturya konsolos yardımcısı Anton Giuliani'ye başvurdu ve Giuliani şu cevabı verdi: "Ne hahamı? Neden şikayet ediyorsun? Hala hayattasın."[17]

Bazı Rodos Yahudi sakinleri, konsolosları, Elias Kalimati'ye karşı komplo teorisi uygulamakla suçladı. Rodos Yahudi'si olan Kalimati, Londralı Yahudi iş adamı Joel Davis adına sünger ihracatı yapıyordu ve bu karlı işteki rakipleri Avrupa konsoloslarıydı. Fakat Kalimati soruşturmaya tabi tutulanlardan biri değildi. Diğer Yahudi kaynaklara göre konsolosların amacı Yahudilerin dinlerini değiştirmeye çalışmaktı.[14]

Avrupa diplomasisinin araya girmesi

Güneydoğu Avrupa ve Levant'ın, 1840'ta Osmanlı hakimiyetini gösteren haritası (kırmızı çizgi). Ana Yahudi cemaatleri mavi ile gösterilmektedir.

Ablukanın ilk günlerinde Yahudi mahallesinden bir mektup başarıyla İstanbul'daki Yahudi liderlere gönderilebildi. Osmanlının başkentindeki Yahudi cemaati bu mektubu, Şam'dan istenen yardım talebiyle birlikte 27 Mart'ta Rothschild ailesine gönderdi. Bu belgelere, cemaat kendi mektubunu iliştirip Sultan'ı etkilemek için yeterli güçleri olmadığını belirtti.[19]

Salomon Mayer von Rothschild

Avusturya'da Rothschildlerin çabaları çabuk sonuç verdi. Viyana'daki Rothschild aile bankasının başı Salomon Mayer von Rothschild, Avusturya İmpratorluğu'nu finanse etmede kilit rol oynamaktaydı ve Avusturya Şansölyesi Klemens von Metternich ile yakın ilişkileri vardı. 10 Nisan'da Metternich, Şam ve Rodos olaylarıyla ilgili yapılması gerekenleri İstanbul'daki konsolosu Bartolomäus von Stürmer'e ve İskenderiye'deki konsolosu Anton von Laurin'e gönderdi. Bu bildiride Metternich şöyle yazdı: "Bazı kana aç Pesah festivali için Hristiyanların öldürüldüğü suçlamaları, bayramın doğası gereği absürttür..." Rodos olayıyla ilgili şansölyenin von Stürmer'e verdiği talimatta "Türk rejimine göz kırpın, böylece Rodos'un paşasına talimat versinler ve [bizim] viskonsülü, bu gibi durumlarda duyarlı davranması için bilgilendirin" denmekteydi.[20] Von Stürmer ise "burada Yahudi nüfusuna karşı zulüm yapılmamaktadır, en azından yetkililer tarafından" cevabını verdi.[21]

Birleşik Krallıkta Yahudi cemaatinin, Şam ve Rodos'taki olaylar için harekete geçmesi daha uzun bir zaman aldı. İngiliz Yahudi'leri Temsilci Komisyonu, 21 Nisan'da bir araya gelip kan iftirası konusunu tartıştılar. İngiliz, Avusturya ve Fransız hükûmetlerinden araya girilmesi ve zulümlerin durdurulması istendi. Ayinsel cinayet suçlarının kınanması 35 İngiliz gazetesinde reklam olarak yayımlandı; önemli gazetelerde bu reklam iki kere yer aldı. 30 Nisan'da Komisyon tarafından seçilen bir delege Dışişleri Bakanı Lord Palmerston ile buluştu; Lord, kan iftirasını bir "karalama" olarak yorumlayıp "İngiliz hükümetinin etkisinin bu gaddarlığın durdurulması için genişlemesi gerektiğini" savundu. 5 Mayıs'ta İngilizlerin İstanbul elçisi Lord Ponsonby'ye verdiği talimatta, Osmanlı hükûmet ine "resmi ve yazıyla" bir talepte bulunup "özellikle Hristiyanlar ve Avrupa konsolosları tarafından başlatılan gaddarlığa karşı... derhal ve kati olarak sorgulama başlatılmasını..." buyurdu.[22]

İstanbul'daki Avrupa diplomatlar cemiyeti, suçlamalar sonucunda Yahudiler karşı yapılan zulmün durdurulması konusunda fikir birliği içindeydi. Bu görüş Lord Ponsonby'nin yanı sıra, Yahudilerin masum olduğuna inanmayan von Stürmer, Rodos ve Şam'daki kan iftiralarını destekleyen Fransız konsoloslarının arkasında duran Fransız elçi Edouard Pontois ve Prusya elçisi Hans von Königsmark tarafından da kabul edildi. Bunun akabinde, İstanbul'daki en güçlü diplomat olan Lord Ponsonby, muhalefetle karşılaşmadan Rodos'taki Yahudiler adına araya girdi.[23]

Soruşturma ve mahkeme

Osmanlı hükümetinin araya girmesi

Yusuf Paşa'nın talebine cevap olarak Osmanlı hükûmet i Nisan sonunda Rodos'a temsilciler gönderdi. Hükûmet resmi soruşturma komisyonu kurup Yunanların ve Yahudilerin delilleri sunmasını istedi. Mayıs ortasında hükûmet ten hapisteki altı Yahudi'nin serbest bırakılması kararı çıktı. 21 Mayıs'ta bu Yahudiler şura önüne çıkarılıp Yahudi cemaati ihtiyarları garantörlüğünde birer birer törenle serbest bırakıldı.[24]

Mayıs sonlarında, merkezi hükûmetin bu kararı Hristiyanların Yahudilere karşı şiddet dalgası doğurmasına sebep oldu. Yahudiler, Yunanlar ve İngilizler tarafından saldırıya ve dayağa maruz kaldılar. Yahudileri dövenler arasında Yunan konsoloslar da mevcuttu. Yahudiler valiye bu durumdan şikayetçi olduklarını bildirince 400 ila 500 kamçılık falakayla cezalandırıldılar. Kadı kendini, konsoloslukların talepleri altında hareket eden validen soyutladı. Vali, beş yüz Yahudi'yi hapse attı.[25]

Beraat

Rodoslu Yunan ve Yahudilerden beşer delege 10 Mayıs'ta İstanbul'a vardı.[26] Başkentte kadı, Fransız konsolosu ve Avusturya viskonsülü ile bir araya geldiler. 26 Mayıs'ta soruşturma mahkemesi Rıfat Bey önderliğinde ilk duruşmasına başladı. Kadı, "tüm olayların bir nefret ürünü olduğu ve İngiliz ile Avusturya konsolosları tarafından başlatıldığını" dile getirdi. Konsoloslar Yahudilerin suçlu olduğunda ısrar edip Rodos'taki meslektaşlarının sunduğu tanık konuşmalarını delil diye sundu.[27]

Dava iki ay daha sürdü ve İngiliz elçi, Rodos valisinin işkencelerine ışık tutulması için ısrar etti. 21 Temmuz'da mahkeme karar verdi. "Davacının Rodos'un Yunan nüfusu ve davalının Yahudi nüfusu" olduğu duruşmanın ilk bölümünde beraat kararı çıktı. Davanın ikinci kısmında ise, Yusuf Paşa yetkisi olmamasına rağmen Yahudi nüfusuna karşı hareket etmek ve Tanzimat Fermanı'na aykırı gelmek suçundan görevinden alındı. Karardan memnun olan İngiltere elçisi, Bab-ı Ali'nin hareketlerinin adil ve insani olduğunu dile getirdi.[28]

Sultanın fermanı

Moses Montefiore, Sultan'ı, kan iftiralarının geçersiz kılındığını belirten ferman yayınlamasına ikna etti.

Temmuz 1840'ta, Adolphe Crémieux ve Sir Moses Montefiore önderliğinde bir delege, Şam Yahudilerini kurtarmak için Mısır'a yol aldı. Crémieux ve Montefiore, Kavalalı'dan soruşturmanın ya İskenderiye'ye transfer edilmesini ya da davanın Avrupalı hakimler tarafından ele alınmasını talep ettiyse de bu teklif reddedildi. Asıl amacı tutsak Şam Yahudilerini kurtarmak olan delege, resmi bir kan iftirası kınaması yapılmadan tutukluların özgür bırakılmasını kabul etti.[11]

Kavalalı Mehmet Ali görevini tamamlayan Montefiore, İstanbul üzerinden Avrupa'ya geri yol aldı. 15 Ekim 1840'ta Lord Ponsonby ile buluşan Montefiore, Sultan Süleyman'ın yaptığı gibi o günün sultanının da bir ferman yayınlayıp kan iftiralarının geçersiz olduğunu bildirmesi gerektiğini belirtti. Bu fikri benimseyen İngiliz elçi, Koca Mustafa Reşit Paşa ile Montefiore arasında bir hafta içinde bir toplantı ayarladı. Montefiore, fermanın taslağını hazırlayıp Fransızca tercümesini Reşit Paşa'ya sundu ve Paşa olumlu yanıt verdi.[9]

Montefiore, Sultan ile 28 Ekim akşamı bir araya geldi. Montefiore, günlüğünde saraya giderken "sokakların kalabalık ve Yahudi evlerinin ışıklandırılmış" olduğunu yazdı. Montefiore, yüksek sesle yaptığı açıklamada, Rodos davasıyla ilgili verilen karar için Sultan'a resmi bir teşekkür sundu. Cevap olarak Sultan, misafirlerinin arzularının yerine getirileceğinin garantisini verdi. Ferman, 7 Kasım'da Montefiore'ye ulaştırıldı ve bir kopyası da hahambaşına sunuldu. Rodos davasının sonucundan alıntı yapılan fermanda, Yahudi inançları ve "dini kitapları" incelendiğinde görüldüğü üzere "onlara yapılan suçlamalar... tamamıyla karalamadır. Yahudi milleti, yetkimiz altındaki birçok millet gibi aynı ayrıcalıklardan faydalana. Yahudi milleti koruna ve savunula" denmektedir.[29]

Kaynakça

Genel
  • Angel, Marc D. The Jews of Rhodes: The History of a Sephardic Community. New York: Sepher-Hermon Press, 1980. ISBN 978-0-87203-072-5
  • Frankel, Jonathan. The Damascus Affair: "Ritual Murder," Politics, and the Jews in 1840. Cambridge University Press, 1997. ISBN 978-0-521-48396-4
  • Lewis, Bernard. The Jews of Islam. Princeton: Princeton University Press, 1984. ISBN 978-0-691-00807-3
  • Poliakov, Leon. The History of Anti-Semitism. Volume I: From the Time of Christ to the Court Jews. transl. by Richard Howard. University of Pennsylvania Press: Philadelphia, 2003. ISBN 0-8122-1863-9
  • Encyclopedia Judaica (CD-ROM Edition Version 1.0). Ed. Cecil Roth. Keter Publishing House, 1997. ISBN 978-965-07-0665-4
Özel
  1. ^ a b c "Rhodes 29 Haziran 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.", Jewish Encyclopedia, 7 Mayıs 2007'de erişildi.
  2. ^ Poliakov, sf. 57–58
  3. ^ a b "Blood Accusation 18 Eylül 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.", Jewish Encyclopedia, 7 Mayıs 2007'de erişildi.
  4. ^ Poliakov, sf. 60–63
  5. ^ Frankel, sf. 29
  6. ^ Poliakov, sf. 63–64
  7. ^ a b Frankel, sf. 65
  8. ^ a b Lewis, sf. 158
  9. ^ a b Frankel, sf. 376
  10. ^ a b "Damascus Affair 18 Eylül 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.", Jewish Encyclopedia, 7 Mayıs 2007'de erişildi.
  11. ^ a b Abraham J. Brawer. "Damascus Affair", Encyclopedia Judaics
  12. ^ Frankel, sf. 69
  13. ^ Frankel 69–70
  14. ^ a b c d Frankel 70
  15. ^ Angel 38
  16. ^ Frankel 70–71
  17. ^ a b Frankel 71–72
  18. ^ Frankel 71.
  19. ^ Frankel 80
  20. ^ Frankel 119–122
  21. ^ Frankel 159
  22. ^ Frankel 123–127
  23. ^ Frankel 160–161
  24. ^ Frankel 156–157
  25. ^ Frankel 157–158
  26. ^ Frankel 157
  27. ^ Frankel 161–162
  28. ^ Frankel 162–163
  29. ^ Frankel 377


İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Selanik</span> Kuzey Yunanistanda şehir

Selanik, metropol alanında bir milyondan fazla nüfusu ile Yunanistan'ın en büyük ikinci şehri ve Makedonya coğrafi bölgesinin, Orta Makedonya idari bölgesinin ve Makedonya ve Trakya Merkezi Olmayan İdaresi'nin başkentidir. Yunancada η Συμπρωτεύούσα, kelimenin tam anlamıyla "ortak başkent" olarak da bilinir. Συμβασιλεύουσα veya Konstantinopolis ile birlikte Bizans İmparatorluğu'na "birlikte hükmeden" şehir olarak tarihsel statüsüne atıfta bulunulur.

<span class="mw-page-title-main">I. Süleyman</span> 10. Osmanlı padişahı (1520–1566)

I. Süleyman, Osmanlı İmparatorluğu'nun onuncu padişahı ve 89. İslam halifesidir. Batı'da Muhteşem Süleyman, Doğu'da ise adaletli yönetimine atfen Kanûnî Sultan Süleyman olarak da bilinmektedir. 1520'den 1566'daki ölümüne kadar, yaklaşık 46 yıl boyunca padişahlık yapan ve 13 kez sefere çıkan I. Süleyman, saltanatının toplam 10 yıl 1 ayını seferlerde geçirmiştir. Süleyman böylece imparatorluğun hem en uzun süre hüküm süren hem en çok sefere çıkan hem de en uzun süre sefer yapan Osmanlı Sultanı olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Abdülmecid</span> 31. Osmanlı padişahı (1839–1861)

I. Abdülmecid, 31. Osmanlı padişahı ve 110. İslam halifesidir. II. Mahmud'un, Bezmialem Sultan'dan olan oğludur. Döneminde Tanzimat Fermanı'nı ilan ettirmesiyle ünlüdür. Osmanlı İmparatorluğu'nun son dört padişahının babası olarak, en çok sayıda oğlu padişahlık yapmış Osmanlı hükümdarı olan Abdülmecid, babası II. Mahmud gibi vereme yakalanmıştı. Ihlamur Kasrı'nda öldüğünde 38 yaşındaydı. Fatih'in Sultan Selim semtinde, Yavuz Selim Camii Haziresi'ne defnedildi ve bugün adı verilen bir türbesi bulunmaktadır.

Tanzimât, Osmanlı İmparatorluğu'nda 1839 yılında Tanzimât Fermânı olarak bilinen Gülhane Hatt-ı Şerifi'nin okunmasıyla başlayan modernleşme ve yenileşme döneminin adıdır. Sözcük anlamı "düzenlemeler, reformlar" demektir. Batı dillerinde genellikle Osmanlı Reformu deyimi kullanılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Mehmed Emin Âli Paşa</span> 182. Osmanlı sadrazamı

Mehmed Emin Âli Paşa, Osmanlı Devleti'nde Tanzimat döneminin Mustafa Reşid Paşa ve Keçecizade Fuat Paşa ile birlikte en önemli üç devlet adamından biridir. Abdülmecid ve Abdülaziz saltanatlarında beş defa olmak üzere toplam sekiz yıl üç ay sadrazamlık yapmıştır. Ayrıca Londra Büyükelçiliği, İzmir ve Bursa valiliği, Meclis-i Vala reisliği, Meclis-i Tanzimat reisliği ile birlikte toplam sekiz kez hariciye nazırlığı görevinde bulunmuştur. Âli Paşa, Tanzimat devrinde 1871'e kadar çeşitli mevkilerde Osmanlı idaresini ve dış siyasetini elinde tuttu. Bazen hariciye nazırı, bazen de sadrazam olarak devlet idaresinin en üst düzeyinde bulundu. Devlet idaresini senelerce elinde tutan Âli Paşa, her zaman için sultanın keyfî idaresine karşı koymaya çalıştı ve onun mutlak salahiyetini kısıtlamak amacını güttü.

<span class="mw-page-title-main">Kemal Reis</span> Türk denizci

Kemal Reis, II. Bayezid devrinde yaşayan Türk denizci.

<span class="mw-page-title-main">II. Abbas Hilmi Paşa</span>

II. Abbas Hilmi Paşa, son Mısır hidividir.

Osmanlı İmparatorluğu reform dönemi, Türk ve Türkiye tarihi için önemli bir dönem. Bu dönem 1828'de başlayıp 1908'e kadar devam eder.

Arap dünyasında Antisemitizm, Yahudilere karşı uygulanan ayrımcılığa atıfta bulunur. Her ne kadar Araplar da Yahudiler gibi Sami ırkına mensup bir halk olsalar da, günümüzde bütün dillerde "Antisemitizm" kelimesi sadece Yahudilere yönelik ayrımcılığı tanımlamak için kullanılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Yahudilere yönelik zulüm</span>

Yahudilere yönelik zulüm, farklı zamanlarda ve geniş bir coğrafya içindeki farklı yerlerde meydana gelmiştir. Yahudilerin tarihinde önemli bir yere sahip olmasının yanı sıra, zulüm gören Yahudilerin içinde yaşadığı ülke ve toplumların genel tarihi ve sosyal gelişimini de kayda değer ölçüde etkilemiştir.

İsrail ve Yahudiye toprakları dışında kalan Orta Doğu bölgelerinde Yahudiler en azından Babil Sürgünü'nden beri 2600 yıldır yaşamaktadır.

Türkiye'de antisemitizm, Yahudi etnik geçmişi, kültürü veya dini baz alınarak Türkiye Yahudilerine karşı beslenen nefrettir.

Kan iftirası veya kan suçlaması, dini azınlıkların çocukların kanlarını dini ayinlerde ve bayramlarda kullandıkları yönündeki iftira ve suçlamalardır. Kan iftirası -kuyu zehirlemek ve ekmek pisletmek iddialarıyla birlikte- Avrupa'da Yahudilere karşı yapılan zulümlere neden oldu.

Şam olayı, 1840'ta Yahudilere atılan kan iftirasının ardından patlak veren hadisedir.

Massena kan iftirası, New York eyaletinin Massena kasabasında, Eylül 1928'de, Hristiyan bir kız çocuğun kaçırılıp ona dini cinayet uygulandığı söylenerek Yahudilere atılan kan iftirasıdır.

<span class="mw-page-title-main">Şihab ailesi</span>

Şihablar ("Shihabs" veya "Chehabs" Lübnan'ın asil ailesidir. Şihaplar aslen kökeni Mekkedeki Kureyş kabilesine dayanan Wadi-al-Taym'ın geleneksel prensleridir.

Suriye'deki Yahudileri, ilk çağlardan beri Suriye'de yaşayan Yahudiler ile 1492'de İspanya'dan kovulan Sefaradlar oluşturur. Halep, Şam ve Kamışlı'da asırlar boyunca büyük Yahudi cemaatleri var olmuştur. 20. yüzyılın başlarında Suriye Yahudilerinin büyük bir yüzdesi ABD, Orta ve Güney Amerika ve İsrail'e göç etti. Bugün Suriye'de çok az Yahudi yaşamaktadır. Suriye Yahudilerinin oluşturduğu en büyük cemaat 75.000 kişilik nüfusuyla Brooklyn, New York'tadır.

<span class="mw-page-title-main">Cevat Rıfat Atilhan</span> Türk yazar

Cevat Rıfat Atilhan, Türk yazar.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Yahudilerin tarihi</span>

Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Yahudilerin tarihi, Osmanlı topraklarında var olan Yahudilerin tarihidir.

Batto Sfez, Tunus'taki Yahudi cemaatinin lideri Nassim Shamama'nın araba sürücüsü olarak çalışan genç bir Tunuslu Yahudi'dir. 1857'de İslam'a küfür ettiği iddiasıyla yargılanmış ve bu dava uluslararası diplomatik krize neden olmuştu. Avrupa güçlerinin olaya müdahale etmesiyle Tunus'ta, Osmanlı'da ilan edilen Tanzimat'a benzer ferman ilan edildi.