İçeriğe atla

Rizom (felsefe)

Rizom ya da köksap, Gilles Deleuze ve Félix Guattari tarafından geliştirilen, özdeşlik, birlik, ikili karşıtlık, hiyerarşi ve durağanlıkla karakterize olan “ağaç biçimli” klasik batı felsefesine alternatif olarak ortaya konulan oluşa, çokluğa, farklılığa, harekete ve yatay yayılmaya dayalı bir düşünce modelini ifade eder. Rizomatik düşünce ile ağaç biçimli düşünce arasındaki fark, anlamını botanik kavramları olan ağaç ile rizom arasındaki görünüş farklılığında bulur. Ağacın bir başlangıç noktası (kökü) ve nihai bir varış noktası olmasına karşı, rizomun belirli bir başlangıç noktası ve sonul bir varış noktası yoktur. Bütün bağlantı noktaları belirli bir kökten çıkan ve dolayısıyla köke referansla anlamlandırılabilen ağacın aksine, rizomun bağlantı noktaları bir araya gelerek üst bir bağlantı oluşturmadan, çatallaşmalar ve kırılmalarla ilerler, dolayısıyla rizomun yayılımı belirli bir köke geri götürülemez. Ağaç önceden verili belirli bir güzergâhtan ilerler ve sırasıyla kök, gövde ve yapraklardan geçerek gelişimini tamamlar, rizomun ise belirli bir güzergâhı yoktur, o kendisine yeni yollar bularak ilerler. Bu çerçevede ağaç bir “evrimle”[1] rizom ise “oluşla” karakterize olur. Rizomun “oluşu bir ağaçtan ya da bir kökten çok farklıdır, ilerleyen noktalar ya da kurduğu bir düzen yoktur.”[2]

Ağacın görüntüsünün, hiyerarşik bir örgütlenme ve yapılar arasında statik bir ilişki modeline, rizomun görüntüsünün ise yatay bir örgütlenme ve hareketli bir ilişki modeline gönderimde bulunması, rizom kavramının politikleştirilebileceğinin işaretidir. Rizom, tekilliklerin yeni bağlantılar kurmak yoluyla çoğullaştığı, çokluğun temsil ve özdeşlik yoluyla belirli bir birliğe dönüşmediği, hareketli bir zemindeki yatay ve çoğul bağlantıların ifadesi olan bir siyaset modeline işaret eder. Rizom “birleştirdikleri ağlar için hiçbir hiyerarşik düzene sahip olmaması[3] nedeniyle, meta, sermaye, nüfus gibi akışları kontrol altına alarak hareketleri sınırlandıran ve bu akışları hiyerarşik bir modele göre örgütleyen devlet gibi ağaç biçimli örgütlere karşı bir mücadele zemini sunar.

Ağaç modelinin Batı gerçekliği ve Batı düşüncesine, botanikten biyolojiye, gnoseoloji, teoloji, ontoloji ve felsefe tamamına[4] egemen olduğunu belirten Deleuze ve Guattari, rizom kavramı aracılığıyla özdeşliği, birliği ve hiyerarşik düşünce/siyaset örgütlenmesini yapıbozuma uğratan ve farklılık, çokluk ve yatay ilişkilerle karakterize olan yeni bir düşünce ve siyaset modeli geliştirirler.

Kökenin reddi olarak rizom

Ağaç biçimli düşüncenin en temel özelliklerinden bir tanesi de, belirli bir temeli/kökeni referans alan açıklama biçiminde görülür. Köken referanslı açıklama biçimi, farklılığı temsil aracılığıyla özdeşliğe dönüştürme eğilimindedir. Ağaç bütün bağlantı noktaları bir önceki bağlantı noktasına geri götürülebilecek bir gelişim seyri izler ve bütün bağlantı noktaları bir kökende toplanır. Dolayısıyla her bağlantı bir önceki bağlantıyı, köken ise bütün bağlantıları temsil eder. “Heterojen halde hareket eden, farklılaşan birimlerin birinden bir diğerine sıçrayan[5] bir seyir izleyen rizomun ise, bağlantı noktaları başka bağlantı noktaları tarafından sürekli kesintiye uğrayarak çatallaşır ve bu nedenle rizom geriye doğru götürülemeyecek bir “oluş”un ifadesidir. Bu özelliğinden ötürü rizom, temsile ve özdeşliğe karşı bir direnç göstererek sürekli yersizyurtsuzlaşır ve böylece kodlama sistemlerinden kaçan bir hareket tarzı izler

Köken referanslı açıklama biçimi, bütün bir süreci kökenin gelişim seyrinden hareketle anlamlandırmaya çalışarak, şeyleri kendi farklılığı ve tekilliği içerisinde ele almak yerine kökenin izdüşümü olarak telakki eder. Özdeşliğin egemenliği altındaki böyle bir düşünce, kökende temsil edilemeyecek bir gelişim seyri izleyen olguları ise, olması gereken modelden bir tür “sapma” olarak görür ve farkı pejoratif anlamda tanımlar. “Böyle bir köken aramak, ‘önceden olmuş olanı’, kendine tamamen uygun bir imgenin ‘aynı’sını bulmaya çalışmaktır; bu, meydana gelebilecek beklenmedik olguların tümünü, tüm hileleri ve gerçeği peçeleyen her şeyi arızi olarak kabul etmektir.”[6] Rizomatik düşünce ise, retrospektif bir şekilde olguları bir temele götürmeye ve böylece farkı ‘bir’in egemenliğinde totalleştirmeye çalışan yaklaşımları yapıbozuma uğratarak, farkı ön plana çıkarır ve düşünceyi temsil sisteminden kurtarmaya çalışır. “Asıl önemlisi, rizom ya da çoğulluğun asla aşırı kodlanmaya izin vermemesidir, çizgilerinin ya da çizgilerine bağlı sayı çoğulluklarının üstünde destekleyici bir boyut yoktur.[7]

Rizomatik düşüncenin kodlama ve temsil sisteminden kaçan ve sürekli yeni bağıntılar kurarak ilerleyen yapısı, yeni olana açıklıkla karakterize olur. Bu çerçevede rizomatik düşünce, kavramları yerleşik göstergeler sisteminden kurtarır ve onları farklı bağlantılar kurmaya hazır hale getirir. Kurulan bu bağlantılar, tıpkı rizomun ilerleyişinde olduğu gibi kırılmalar, ayrılmalar ve tekrar birleşmeler yoluyla gerçekleşeceği için, kavramlar yeniden bir kod sistemine hapsolmaktan kurtularak özgürleşirler. Rizomatik düşünce, bu karakterinden ötürü yerleşik göstergelere karşı bir tür göçebe düşünce olarak ortaya çıkar.

Rizomatik düşüncenin belirli bir temele/köke dayanan ağaç biçimli düşünceleri yapıbozuma uğratma girişiminin en somut örneklerinden biri, Deleuze ve Guattari’nin psikanalize yönelik eleştirilerinde bulunabilir. Ağaç biçimli düşüncenin tipik bir örneği olan psikanaliz belirli bir temelden hareketle, insani varoluşun farklı veçhelerini Oedipus'u referans alarak anlamlandırmaya ve psikolojik olguları retrospektif biçimde Oedipus’a götürerek, aile aracılığıyla kökende temsil etmeye çalışır. Deleuze ve Guattari ise şizoanaliz aracılığıyla, Oedipus’ta temsil edilerek aşkınlaştırılan arzuyu temsil ve kodlama sisteminden kurtararak, arzunun toplumsal üretimini açığa çıkarmaya çalışırlar.

Hafıza ve yaratıcılık

Rizomatik düşünce ile ağaç biçimli düşünce arasındaki temel ayrım noktalarından birisi de, kısa dönemli hafıza ile uzun dönemli hafıza arasındaki farktan neşet eder. Ayrıca bu ayrım, rizomatik düşüncenin yaratıcı karakterini gözler önüne serer. Kısa dönemli hafızayla uzun dönemli hafıza arasındaki ayrım niceliksel bir farka referansla kurulmaz, “kısa dönem hafıza bir köksap ya da kroki, uzun dönem hafıza ise ağaçsı ve merkezidir.”[8] Uzun dönemli hafıza bir kökene doğru geri gider ve olguları belirli bir totaliteyle (aile, ırk, toplum vs) ilişkiye sokarak anlamlandırmaya çalışır. Bu çerçevede uzun dönemli hafızayla karakterize olan ağaç biçimli düşünce, eskinin/olmuş olanın tespitiyle sınırlı ve kopyalama mantığının tasallutu altındadır. Harita ise çoklu girişlere, çıkışlara, bağlanabilir, ters çevrilebilir hatlara sahiptir. Kopya başladığı yere dönme eğiliminde olması hasebiyle kendi kendine gönderimde bulunurken, harita yeni olana ve dışarıyla ilişki kurmaya açıktır. “Başladığı yere dönen kopyanın aksine haritanın birden fazla giriş noktası vardır.”[9]

Kısa dönemli hafıza ile uzun dönemli hafıza arasındaki farkın gösterdiği üzere, rizomun temel özelliklerinden birisi de onun yeni olana, dışarıya açıklığıdır. Rizomun çeşitlenerek, genişleyerek, yeni yollar bularak ilerlemesi, onun yaratıcı gücünü gözler önüne serer. Bu çerçevede rizomatik düşünceyle, Deleuze ve Guattari’nin yaratıcılıkla karakterize olan felsefe anlayışı arasında bir paralellik söz konusudur. Deleuze ve Guattari’ye göre “ her zaman yeni kavramlar yaratmak; felsefenin amacı budur.”[10]

Uzun dönemli hafıza, geçmiş değerlerin ve değerlendirme tarzlarının tasalluttu altında bulunduğu için, olguları ‘olmuş olanın’ perspektifinden anlamlandırmaya ve benzerliklerin izini sürerek, yeniyi eskinin farklı bir varyasyonu olarak telakki etmeye eğilimlidir. Uzun dönemli hafızanın perspektifinden çokluk, ‘bir’in ve özdeşlik mantığının egemenliğinden türetilir, dolayısıyla bu çokluk kopya üretimiyle karakterize olan sahte bir çokluktur. Kısa dönemli hafıza ise, ‘unutabilme’ yeteneği sayesinde olguları kendi özgünlüğü içerisinde kavrayabilen; onları bir kökene götürmek yerine yeni bağlantılara sokan, böylece farkı ve çokluğu üretebilen yaratıcı bir düşüncede ifadesini bulur. “Kısa dönemli hafıza için unutmak işlemin bir parçasıdır.[11]

Yeni değerler ve değerlendirme ilkeleri yaratamayarak, hayatı mevcut yerleşik değerler çerçevesinde değerlendiren tepkisel bir düşünce, hayatının farklılığını ve oluşunu kavramak konusunda acziyete düşer. Geçmişe doğru iz sürerek, ‘farkı’ genel soyutlamalar yoluyla ‘kopya’ya dönüştürme eğilimindeki uzun dönemli hafızada ifadesi bulan ağaç biçimli düşünce, düşünceyi de hayatın bir kopyası olarak ele alarak düşüncenin yaratıcı gücünü yadsır. Rizomatik düşünce ise, hayata içkin güçleri bir araya getirerek onlar arasında yeni bağlantılar kurar ve “düşünceyi sonsuz potansiyeline[12] genişletir. Bu çerçevede Deleuze ve Guattari’nin yaratıcı bir edim olarak tanımladıkları felsefenin yaratıcılığı da bir tercihten ziyade, zorunluluktan neşet eder. Hayatın dönüşen ve farklılığı sürekli üreten gücü, uzun dönemli hafızanın perspektifinden kurtulmayı ve yeni düşünüş tarzları yaratmayı, yaşamla düşünce arasındaki birlikteliği sağlamayı gerektirir. “Bir yaratıcı haz uğruna çalışan biri değildir. Mutlaka ihtiyaç duyduğu için yaratır.[13]

Kaynakça

  1. ^ Deleuze ve Guattari, belirli iki nokta arasında öngörürülebilir bir gelişim seyri izleyerek, stabil bir model çerçevesinde “bütün olanaklı olanı abluka altına alan” hareket tarzını evrim olarak adlandırır. Bu çerçevede “ağaç”ın bir evrimi vardır. Bkz. Gilles Deleuze ve Claire Parnet, Diyaloglar, çev. Ali Akay, Bağlam Yayıncılık, Ankara, 1990, s. 43-44
  2. ^ Gilles Deleuze ve Félix Guattari, A Thousand Plateaus, çev. Brian Massumi, Minnesota Press, Minneapolis, 2005, s. 5.
  3. ^ F.J. Colman "Rhizome" içinde Deleuze Dictionary, der. Adrian Parr, Edinburgh Press, Edinburgh, 2005, s.234
  4. ^ Gilles Deleuze ve Félix Guattari, A Thousand Plateaus, s.18.
  5. ^ A.g.y., s.10.
  6. ^ Michel Foucault, "Nietzsche, Soybilim, Tarih", içinde Felsefe Sahnesi, çev. Işık Ergüden, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2011, s. 233
  7. ^ Gilles Deleuze ve Félix Guattari, A Thousand Plateaus, s.8.
  8. ^ Gilles Deleuze ve Félix Guattari, A Thousand Plateaus, s.16.
  9. ^ A.g.y., s.12.
  10. ^ Gilles Deleuze ve Félix Guattari, Felsefe Nedir?, çev. Turhan Ilgaz, YKY, İstanbul, 2001, s.14
  11. ^ Gilles Deleuze ve Félix Guattari, A Thousand Plateaus, s. 16.
  12. ^ Claire Colebrook, Gilles Deleuze, çev. Cem Soydemir, Doğu-Batı, Ankara, 2009, s. 28.
  13. ^ Gilles Deleuze, İki Konferans, çev. Ulus Baker, Norgunk Yayıncılık, İstanbul, 2003, s.20.

İlgili Araştırma Makaleleri

Teori veya kuram, bilimde bir olgunun, sürekli olarak doğrulanmış gözlem ve deneyler temel alınarak yapılan bir açıklamasıdır. Kuram, herhangi bir olayı açıklamak için kullanılan düşünce sistemidir. Genel anlamda kuram, bir düşüncenin genel, soyut ve ussal olmasıdır. Ayrıca bir kuram, açıklanabilir genel bağımsız ilkelere dayanmaktadır. Bu ilkelere bağlı kalarak doğada sonuçların nasıl örneklendirileceğini açıklamaya çalışır. Sözcüğün kökü Antik Yunan’dan gelmektedir. Ancak günümüzde birçok ayrı anlamlarda kullanılmaktadır. Kuram, varsayımla (hipotez) aynı anlama sahip değildir. İkisinin de anlamı başkadır. Kuram bir gözlem için açıklanabilir bir çerçeve sağlar ve kuramı sağlayacak olan sınanabilir varsayımlar tarafından desteklenir.

Postmodernizm, modernizmin sonrası ve ötesi anlamında bir tanımlama olarak kullanılmaktadır ve modern düşünceye ve kültüre ait temel kavram ve perspektiflerin sorunsallaştırılmasıyla ve hatta bunların yadsınmasıyla birlikte yürütülmektedir. 20. yüzyılın ortalarında ortaya çıkan postmodernizm; mimari, felsefe, edebiyat, resim gibi alanlarda kendini göstermiştir.

<span class="mw-page-title-main">Baruch Spinoza</span> Hollandalı filozof

Baruch Spinoza, Yahudi kökenli Hollandalı filozof. Aydınlanmanın erken dönem düşünürlerinden olan Spinoza, evren ve insan hakkında modern fikirler ileri sürerek öncü ahit eleştirileri yapmış ve zamanla 17. yüzyıl felsefesinin en önde gelen rasyonalistlerinden biri olarak kabul edilmiştir. Descartes'ın fikirlerinden etkilenen Spinoza, Hollanda Altın Çağının önde gelen filozofu olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Postmodern felsefe</span> Felsefi akım

Postmodern felsefe, 20. yüzyılın ikinci yarısında, 18. yüzyıl Aydınlanması sırasında geliştirilen kültür, kimlik, tarih veya dil ile ilgili modernist felsefi fikirlerde var olduğu iddia edilen varsayımlara eleştirel bir yanıt olarak ortaya çıkan felsefi bir harekettir.

<span class="mw-page-title-main">Jacques Derrida</span> Edebiyat eleştirmeni ve yapısökümcülük olarak bilinen eleştirel düşünce yönteminin kurucusu

Jacques Derrida, Fransız filozof, edebiyat eleştirmeni ve yapısökümcülük olarak bilinen eleştirel düşünce yönteminin kurucusudur.

Postyapısalcı felsefe, yapısalcılık sonrası denilen dönem içinde ortaya çıkmış ve kendisini en temelde yapısalcılığı sorunsallaştırmakla temellendirmiş olan düşünce biçimi. Yapısalcılığın kendi mantıksal sonuçlarına doğru geliştirilmesinin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır.

Gilles Deleuze,, Fransız yazar ve filozoftur.

<span class="mw-page-title-main">Nagarjuna</span>

Nagarjuna, M.S. 2. yüzyılda yaşamış ve değilleme mantığıyla ün kazanmış olan ünlü Budist düşünür. Dünyayı anlama, yorumlama ve varlığın gizini çözme girişimlerinin zorunlu olarak sınırlarla karşılaşacağını ve eşyanın boş olduğunu öne süren Nagarjuna, yalnızca bilge kişinin, varlıkla ilgili olarak var mı yok mu sorusuna takılmadan, "ne var, ne yok" diyeceğini, her şeye tepeden bakacağını ve tartışmadan susacağını savunmuştur.

Köksap (rhizome) terimi, botanik biliminin bir kavramı olan köksapın çağrıştıdığı fikirler üzerine temellenen bir metafor olarak kullanıldı.

<i>Bin Yayla</i> Gilles Deleuze ve Felix Guattari tarafından yazılmış kitap

Bin Yayla (1980) Fransız filozof Gilles Deleuze ve psikanalist Felix Guattari tarafından yazılmış bir kitaptır. Bu iki yazarın beraber yazdıkları ve başyapıtları olarak kabul edilen Kapitalizm ve Şizofreni adlı eserlerinin ikinci bölümünü oluşturur. Bu kitap her biri özel bir tarihle ve başlıkla belirtilmiş bir dizi "yayla"dan oluşmaktadır. Her bir yayla dünyada merkezi bir rolü olan kendine özgü bir çağa ya da tarihe karşılık gelir. Kitap Deleuze ve Guattari'nin hiyerarşik örgütlenmeye olan bakışlarını ortaya koyar. Yazarlar bunun karşısına daha az yapısal, "köksapsal" bir büyümeyi koyarlar. Göçebe savaş makinesi devlet aygıtının karşısına yerleştirilir. Son yaylada noosfere çağrı yapılır.

<span class="mw-page-title-main">Georg Lukács</span> Macar siyasetçi, filozof ve edebiyat eleştirmeni (1885-1971)

Georg Lukács, Batı Marksizminin ünlü isimlerinden Macar Marksist filozof ve edebiyat bilimcisidir. Marksizmi Hegelci anlamda yeniden değerlendirmiş ve geliştirmiştir. Ernst Bloch, Antonio Gramsci, Karl Korsch ile birlikte Lukacs, 20. yüzyılın ilk yarısında, Marksist felsefe ve Marksist teorinin yeniden oluşturulmasında en önemli isimlerden biri olmuştur.

Yersizyurtsuzluk, kavram olarak postmodernizmle birlikte öne çıkmış ve postmodern felsefe tarafından kuramsal alanda kavramsal statüye kavuşturulmuştur.

<span class="mw-page-title-main">20. yüzyıl felsefesi</span>

20. yüzyıl felsefesi, 19. yüzyıl sonlarından başlayıp günümüze kadar gelen ve devam eden düşünce geleneklerini ve felsefi akımları kapsar. Her çağın felsefesinin kendi toplumsal, kültürel ve siyasal koşullarıyla etkileşimli olduğu gibi, 20. yüzyıl felsefesi de kendi siyasal ve toplumsal gelişmelerinden etkilenmiştir. Çağın siyasal olayları, kültürel ve teknolojik gelişmeler, bilimsel alandaki yeni sonuçlar, ortaya çıkan yeni düşünce eğilimlerinin hepsi 20. yüzyıl felsefesinde görülen bilime yönelik sorgulayıcı yaklaşımların, aklın sorgulanması girişimlerinin, dile yönelik ilginin, özne kavramı üzerinde yürütülen tartışmaların, zihin problemlerinin, yeni bir boyut kazanan bilgi sorununun, cinsellik soruşturmasının, yabancılaşma ve iktidar sorunsalının arka planını oluşturmaktadır. Bu çağın düşünürlerinin çoğunluğu bir şekilde çalışmalarında çağın kuramsal sorunlarını dillendirmiş ve yanıt arayışında olmuştur.

Devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır. Devlet siyasal bir birliktir. Bunun için her şeyden önce devleti kuran bireyler arasında kültürel bir birlik lazımdır. Ancak kültürel birlik devletin yaşaması için yeterli değildir. Tarihte görülen birçok iç savaş, kültürel birliğin devlet kurulmasında yeterli olmadığını göstermektedir. Amerikan İç Savaşı'nın anayasal düzenin kurulmasının ne kadar gerekli olduğunu ortaya koyması ve savaş kültürü yerine hukuk devlet ilişkisinin kavranması açısından önemi büyüktür.

<span class="mw-page-title-main">17. yüzyıl felsefesi</span>

17. yüzyıl felsefesi, Rönesans'ın etkisiyle ortaya çıkan gelişmelere dayanarak, Yeni Çağ düşüncesinin temellerini atmak üzere ortaya çıkan felsefe eğilimidir. Rönesansın ortaya koyduğu düşünsel gelişmeleri ve belirsiz kavram içeriklerini kullanan 17. yüzyıl düşünürleri, felsefi formüllerini tam bir sağlamlık ve kesinlik içinde ortaya koyma arayışı içinde olmuşlar ve ortaya koydukları çalışmalarla sistematik felsefeyi yeni bir derinlikle temellendirmişlerdir. Aydınlanma çağı düşüncesinin ilkeleri ve temel kavramları büyük ölçüde 17. yüzyıl felsefesinde hazırlanmıştır.

İletişim, iletilmek istenen bilginin hem gönderici hem de alıcı tarafından anlaşıldığı ortamda bilginin bir göndericiden bir alıcıya aktarılma sürecidir. Organizmaların çeşitli yöntemlerle bilgi alışverişi yapmalarına olanak tanıyan bir süreçtir. İletişim tüm tarafların üzerinden bilgi alışverişi yapılacak ortak bir dili anlamalarına ihtiyaç duyar.

Çokluk kavramı merkezi liderlik ile lidersiz anarşi arasında politik bir alternatif belirtir. İlk defa Machiavelli tarafından kullanılmıştır ve daha sonra Spinoza tarafından geliştirilmiştir. Son zamanlarda kavram kürsel kapitalist düzene karşı yapılan direniş hareketlerini düzenleyen model olarak Michael Hardt ve Antonio Negri tarafından İmparatorluk (2000) kitabında kullanılmıştır. Hardt ve Negri son kitaplarında, "Multitude: War and Democracy in the Age of Empire" (2004), çokluk kavramını internet ve ağlı toplumun değişen üretim yöntemleri ve toplumsal mücadelesi üzerinden geliştirmişlerdir.

<span class="mw-page-title-main">Yapısal işlevselcilik</span>

Yapısal-işlevselcilik : Öncelikle yapısal işlevselcilik ontolojik olarak Holistik paradigma içerisinde değerlendirilebilir. Esas itibarıyla metodolojik bir araç olarak sosyoloji disiplini içerisinde kullanılmakta olan bu yaklaşım; siyaset bilimi, antropoloji, psikoloji, sosyobiyoloji, sosyal psikoloji gibi disiplinler ve alt disiplinler bünyesinde sosyal bilimler alanında önemli bir hareket noktası konumundadır. 19. yy.da Herbert Spencer'ın organizmacı toplum yapısı yaklaşımı ile bağlantılı olarak gelişen, ama asıl olarak işlevselci yaklaşımın devamı niteliğindeki bu metodolojik yaklaşım, özellikle 20. yüzyılda Talcott Parsons ile şekillenmiştir. Kuramsal çerçeve açısından antropoloji disiplinindeki en önemli kuramcıları Bronislaw Malinowski ve Alfred Radcliffe-Brown'dır. Sosyolojik gelişim çizgisinde bu yaklaşımın en önemli kuramcıları Herbert Spencer, Auguste Comte, Emile Durkheim, Talcott Parsons, Robert K. Merton ve David Keen'dir.

Postanarşizm, postmodern ve postyapısalcı düşünce gelenekleri ile anarşist düşünce geleneğinin bir sentezi olarak nitelendirilebilir. Aynı zamanda postyapısalcı anarşizm olarak da bilinen postanarşizm, tek bir çerçeveden ilerleyen bir düşünce geleneği olmaktan ziyade, birçok postmodern düşünce akımının etkisinde kalınarak geliştirilmiş farklı anarşist yaklaşımların bir bütün olarak ele alınmalıdır.

Ekosofi veya ekofelsefe, ekolojik uyum veya denge felsefesidir. Terim, Fransız post-yapısalcı filozof ve psikanalist Félix Guattari ile birlikte derin ekolojinin Norveçli babası Arne Næss tarafından oluşturulmuştur.