İçeriğe atla

Postpozitivizm

Post pozitivizm, 20. yüzyılın başından itibaren pozitivizme yönelik geliştirilen eleştirilerle birlikte biçimlenen ve bilim felsefesindeki tartışmalarla 60'lı yıllarda belirginleşen pozitivizm sonrası bir kuramsal/felsefi bilim düşüncesini belirten akımdır.

Tarihsel konum

Bu süreci, özellikle, bilim felsefesine belirli bir statü kazandıran mantıksal pozitivizmin ortaya çıkışından itibaren ele almak mümkündür. Ancak asıl olarak post pozitivizm akımını biçimlendiren zaman dilimi, 1960'lı yıllardan itibaren ve mantıksal pozitivizmin gündeme getirdiği soruların ve yolaçtığı sorunların aşılmasıyla belirginleşir. Thomas Kuhn'un çalışmaları bu yönelim için temel ve kurucu sayılmaktadır. Bazı bilim tarihçilerine göre Kuhn'un çalışmaları bir devrim niteliğindedir, yani bir kopuşu ifade eder; bazılarına göreyse mantıksal pozitivistlerle bir süreklilik halinde Kuhn görüşlerini geliştirmiş ve onların bir devamı olarak düşüncelerini ortaya koymuştur.Pozitivizmin eleştiricileri ve post pozitivizm başlığı altında değerlendirilebilecek diğer bilim felsefecileri ve kuramcılar ise birbirlerinden çok farklı yönelimleriyle bilinen Alexandre Koyré, Karl Popper, Paul Feyerabend olarak belirtilebilir. 20. yüzyıl felsefesinin en önemli bölümlerinden ve kaynaklarından birini oluşturmaktadır. Bilgi, bilginin gelişimi,bilim, bilimin ilerlemesi, bilimsel bilginin nesnelliği, paradigma, görelilik, tarihsellik, doğruluk, yanlışlanabilirlik gibi eksenlerde yürütülen tartışmalarla gelişen post pozitivizm hem genel olarak bilim düşüncesinde hem de diğer kültürel ve düşünsel alanlarda etkili olmuştur.

Felsefi konumu

Postpozitivizm, pozitivizmin akla ve bilimin ayrıcalıklı özelliği olarak deneye verilen konumun eleştirisi üzerinde yükselir. Pozitivizm böylece, bilimi tarih dışı salt bir ussallık biçimine sokmakta, bilim dışı ve akıl dışı ögeleri tamamen dışta bırakmaktadır; ve daha en başından bu noktalara yönelik ciddi itirazlara maruz kalır. Koyre, bunun olanaksızlığını çeşitli çalışmalarıyla gösterir ve bilimin tarihten soyutlanamazlığını ortaya koymaya çalışır. Bilimsel gelişme olarak kabul edilen gelişmelerde ona göre akıl dışı ögelerin varlığı bu nedenle yadsınamaz.

Popper ise mantıksal pozitivizmle bağlantılı olmuş, ama temel bilim anlayışlarında farklı ve eleştirel bir yönelim göstermiştir. Sınanabilirlik, Popper için bilimin temel ölçütüdür; ancak pozitivizmin önemli yaklaşımlarından olan doğrulanabilirlik konusunda itiraz eder, çünkü bilimin temel yaklaşımı tümevarım olamaz. Popper'a göre bilimin ayrıcalıklı ilkesi yanlışlanabilirlik ilkesidir.

Thomas Kuhn, felsefi alanda, bilim düşüncesini, pozitivizm karşısındaki yapılan eleştirilerin en kesin haliyle ifade eder. Öyle ki Popper'ın yaklaşımı bu tutum karşısında tamamen pozitivist bir konumda görünür. Bilim tarihine paradigma kavramını sokan Kuhn, bilimin belirli paradigmalarla işlediğini, bilimsel gelişmeninse belirli bir anda geçerli olan paradigmanın değişmesine yol açan devrimci bir kesintiyle meydana geldiğini belirtir. Belirli bir dönemde belirli bir paradigmanın geçerli olmasının ise, o paradigmanın ayrıcalıklı bir rasyonelllik ya da doğruluk niteliğine sahip olmasından ileri gelmediğini, bunun tarihsel, sosyolojik ve değer yargılarının da içinde bulunduğu bilim dışı öğelerin bütünlüğünden geldiğini öne sürmüştür. Böylece bilim alanına göreli bir yaklaşım tarzıyla yaklaşılmış olunmaktadır.

Fayerabend bu yönelim en uç noktasını oluşturuyor. Fayerabend açık olarak pozitivizmin temelini oluşturan "yönteme hayır" demiştir ve "akla veda" etmiştir; Batı toplumun ve kültürünün kendini ayrıcalıklı kıldığı akıl ve bilimsel yöntemin neden iddia edildiği gibi olamayacağını ve olamadığını göstermeye yönelmiştir. Bu eleştirilerinin üzerinden Feyerabend, "özgür bir toplumda bilim"i ve yeni bir akıl ve bilgi biçimini önermeyi dener.

Kaynakça

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Pozitivizm</span> Augus Comte tarafından 19. yüzyılda ortaya atılan düşünce

Pozitivizm veya olguculuk; Auguste Comte'un başını çektiği, doğru bilginin yalnızca bilimsel bilgi olduğu, doğru bilgiye ise yalnızca ampirizm (deneycilik) ile ulaşılabileceğini ve bu bilginin kendisinin deneysel olmadığını savunan düşünce akımıdır. Pozitivizm, sosyal bilimlerin fen bilimleri gibi kesin gerçeklikler içeren kurallara dayanması ve felsefi tartışmalardan uzaklaşmak hedefiyle, 19. yüzyıl içindeki toplumsal ilişkiler çerçevesinde şekillenmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Deneycilik</span> bilginin sadece veya öncelikle duyusal deneyimden geldiğini belirten teori

Deneycilik, empirizm veya ampirizm, bilginin duyumlar sayesinde ve deneyimle kazanılabileceğini öne süren görüştür. Deneyci görüşe göre insan zihninde doğuştan bir bilgi yoktur. İnsan zihni, bu nedenle boş bir levha gibidir.

<span class="mw-page-title-main">Bilimsel yöntem</span> Bilimsel Bilginin Basamakları

Doğa bilimlerinde, bilimsel yöntem yeni bir bilgi edinmek için kullanılan deneyci yaklaşıma sahip bir yöntemdir. Bilim insanları bu yöntemle, zaman içinde bilgilerin üst üste binmesiyle evrendeki olayların doğru ve güvenilir bir şekilde betimlemesini amaçlar. Yöntem, 17. yüzyıldan itibaren bilimin gelişmesini şekillendirmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Thomas Kuhn</span> Amerikalı filozof, tarihçi ve yazar (1922 – 1996)

Thomas Samuel Kuhn, Amerikalı, fizikçi, tarihçi ve bilim felsefecisi. Kuhn'un en önemli yapıtı 1962 yılında yayımlanan Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı kitabıdır. Bu kitap hem akademik camiada hem de popüler bilim çevrelerinde büyük etki oluşturmuş ve "paradigma değişimi" kavramsallaştırmasını tanıtmıştır ki o günden bu yana sıkça kullanılan bir deyim haline gelmiştir. Pozitivist düşünceye muhalifliğiyle bilinir.

<span class="mw-page-title-main">Fenomenoloji</span> Kurucusu Edmund Husserl olan bir felsefe akımı

Fenomenoloji veya görüngü bilimi, kurucusu Edmund Husserl olan bir felsefe akımı. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde görülen bilimlerdeki ve düşüncedeki genel bunalım içinde doğup gelişen bir felsefe akımıdır. Husserlci fenomenoloji, bu bağlamda, Metafiziği sona erdirerek somut yaşantıya dönmek ve böylece tıkanmış olan felsefeye yeni bir başlangıç yapmak iddiasıyla ortaya çıkmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Imre Lakatos</span>

İmre Lakatos, bilimsel gelişmeye ilişkin araştırma programlarıyla ün kazanmış olan çağdaş bilim felsefecisi. Lakatos, aynı zamanda klasik bilim anlayışına yönelik itirazlarıyla tanınmıştır.

Paradigma Türk Dil Kurumu sözlüğündeki anlam karşılığı; "Değerler dizisi" olarak tanımlanır.

<span class="mw-page-title-main">Paul Feyerabend</span> Avusturyalı-Amerikalı bilim filozofu (1924 – 1994)

Paul Karl Feyerabend, Avusturyalı filozof ve bilim felsefecisi. Karl Popper'ın öğrencisidir, ancak daha sonra tamamen Popper'a karşıt bir kuramsal konumda düşüncelerini temellendirmiştir. 20. yüzyıl felsefesinde ve özellikle bilim felsefesi alanında Karl Popper, Thomas Kuhn ile birlikte en önemli üçüncü isimdir. Kuhn'un görelikçi kuramına yakın ancak bilimin hem teorik hem de toplumsal statüsüne dair radikal bir kuramsal reddiye konumuna sahiptir. "Anarşist bilgi kuramının" en önemli isimlerinden biridir.

<span class="mw-page-title-main">Bilim felsefesi</span>

Bilim felsefesi, epistemoloji, ontoloji, etik ve estetik gibi felsefenin temel alt bölümlerinden birisidir.

<span class="mw-page-title-main">Batı felsefesi</span>

Batı felsefesi, Antik Yunan'dan başlayıp günümüze kadar gelen Batılı felsefe tarihi anlayışı. Özellikle Avrupa'nın ve batı olarak adlandırılan dünyanın 19. yüzyıl'da felsefe tarihini yazarken kategorize ettikleri düşünce geleneği Batı felsefesi olarak adlandrılır. Platon'dan başlayıp modern zamanlara uzanan belirli bir felsefe yapma tarzı batı felsefesinin ayırıcı özelliği, daha ayrıcalıklı özelliği olarak anlaşılır. Bu eğilim genel bir yaklaşımla "Doğu'da felsefe yoktur" savını ileri sürer. Antik Mısır, Mezopotamya, İran, Çin ve Hint kültürleri tarih olarak çok daha eski olmalarına ve buralarda yaşayan insanların belirli düşünce geleneklerine sahip olmalarına rağmen, Batı felsefesi Antik Yunan dönemiyle birlikte başlatılır ve bunlar dışta bırakılır. Doğu felsefesi, Hint ve Çin felsefeleri dahil olmak üzere çok önceleri başlamıştır, bu gelenekler etkileşimlerle sürekli varlıklarını devam ettirmişlerdir, ancak Batı felsefesi bu gelenekleri felsefe-dışı sayma yönelimindedir. Felsefe tarihi kitapları, genel bir eğilim olarak, MÖ 500'lerden başlayarak bugüne kadar, batı olarak addedilen bölgelerde ve batılı düşürlerce ortaya konulan felsefe yapma geleneği Batı felsefesi olarak görülür.

Nedensellik, genel olarak nedensellik ilkesi olarak bilinen; olay ve olguların birbirine belirli bir şekilde bağlı olması, her sonucun bir nedeni olması ya da her sonucun bir nedene bağlanarak açıklanabilir olması ya da belli nedenlerin belirli sonuçları yaratacağı, aynı nedenlerin aynı koşullarda aynı sonuçları vereceği iddiasını içeren felsefe terimi.

<span class="mw-page-title-main">19. yüzyıl felsefesi</span>

19. yüzyıl felsefesi öncelikli olarak Alman felsefesinde romantizmin ve idealizmin zirveye ulaştığı bir dönemdir. Aynı şekilde materyalizmin de yeni bir derinlik kazandığı ve öne çıktığı görülür. Fransız felsefesinde bir yanda Charles Fourrier, Pierre-Joseph Proudhon, Claude Henri de Saint-Simon gibi reformcu düşünürler; öte yanda da August Comte ile pozitivizmin belirginleştiği görülür. Tarihçi Tocqueville ile sosyolog ve düşünür olan Emile Durkheim'ı da buraya eklemek gerekir.

<span class="mw-page-title-main">20. yüzyıl felsefesi</span>

20. yüzyıl felsefesi, 19. yüzyıl sonlarından başlayıp günümüze kadar gelen ve devam eden düşünce geleneklerini ve felsefi akımları kapsar. Her çağın felsefesinin kendi toplumsal, kültürel ve siyasal koşullarıyla etkileşimli olduğu gibi, 20. yüzyıl felsefesi de kendi siyasal ve toplumsal gelişmelerinden etkilenmiştir. Çağın siyasal olayları, kültürel ve teknolojik gelişmeler, bilimsel alandaki yeni sonuçlar, ortaya çıkan yeni düşünce eğilimlerinin hepsi 20. yüzyıl felsefesinde görülen bilime yönelik sorgulayıcı yaklaşımların, aklın sorgulanması girişimlerinin, dile yönelik ilginin, özne kavramı üzerinde yürütülen tartışmaların, zihin problemlerinin, yeni bir boyut kazanan bilgi sorununun, cinsellik soruşturmasının, yabancılaşma ve iktidar sorunsalının arka planını oluşturmaktadır. Bu çağın düşünürlerinin çoğunluğu bir şekilde çalışmalarında çağın kuramsal sorunlarını dillendirmiş ve yanıt arayışında olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Mantıksal pozitivizm</span>

Mantıksal pozitivizm, Viyana Çevresi olarak adlandırılan filozofların felsefi düşünüş sistemlerini adlandırır. Başlıca temsilcileri Moritz Schlick, Rudolph Carnap ve Otto Neurath olan bu çevre, yeni pozitivistler ya da mantıkçı empiristler olarak da adlandırılır. Bu çevrenin oluşumunda önemli etkisi olan isim Ernst Mach'tır ki Mach'ın Viyana'da belirli dönemlerde mantık, fizik ve felsefe profesörlüğü yaptığı bilinmektedir. Mantıksal pozitivizmin çok farklı konumlardaki ve disiplinlerdeki filozofları bir araya getirir. Söz konusu akımın içinde sayılan ya da sayılmış olan belli başlı filozoflar şöyledir: Ernest Nagel, Hans Hahn, Kurt Gödel, Felix Kaufmann, Philipp Frank, Bertrand Russell, Whitehead, A. J. Ayer, Wittgenstein.

<i>Bilimsel Devrimlerin Yapısı</i> Thomas Kuhn tarafından yazılan kitap

Bilimsel Devrimlerin Yapısı (1962), Thomas S. Kuhn'un bilim tarihi üzerine bir analizidir. Yayınlanması bilimsel bilginin sosyolojisi alanında bir kilometre taşı olmuş, çokça tartışılmış, paradigma ve paradigma kayması kavramlarını popülerleştirmiştir.

Kritik rasyonalizm ya da Eleştirel rasyonalizm, Karl Popper tarafından “Bir ifadeye bilinelerden mantıken ulaşılamıyorsa yine de onu mantıken yanlışlamak mümkün olabilir.” temelinde geliştirilen epistemolojik bir felsefedir. Hume’u takiben Popper; zaten bilinenlere ekleyerek genişleten, spesifik gözlem bütünlerine dayanarak genel prensipler türeten, geniş genellemeler yapan, hükmünün doğruluğu öncülerinin kanıtlarına dayalı olarak ‘olası’ olan herhangi bir tümevarımsal muhakemeyi yani tümdengelimsel mantıktan daha fazla bilgi temin edebilen herhangi bir mantığı reddetti. Diğer bir deyişle eğer bir şeyi mantıken ileri süremiyorsak en azından mantıken yanlışlamaya çalışmalıyız. Bu da Popper'i yanlışlanabilirlik kriterine götürdü.

<span class="mw-page-title-main">Yanlışlanabilirlik</span> Bir önermenin yanlışlığının kanıtlanabilme ihtimali

Bir önerme, hipotez ya da teori; özünde yanlış olduğunun kanıtlanabilme ihtimali varsa; yanlışlanabilirdir. Bir yargıyı geçersiz kılacak herhangi bir gözlem yapmak ya da argüman sunmak mümkünse bu yargı yanlışlanabilirdir. Bu anlamda, yanlışlamak ile geçersiz kılmak eş anlamlıdır. Bilimsel bir önerme yanlışlanabilme özelliği barındırır. Yanlışlanabilirlik ilkesi, bilim ile bilim dışı olanı, bilgi ile inancı ayırmak için kullanılır.

<span class="mw-page-title-main">Bilim tarihi yazıcılığı</span> Bilim Tarihi Tarihi

Bilim tarihi yazımı, bilim tarihi olarak bilinen tarih alt disiplininin tarih ve metodolojisinin, disipliner yönleri ve uygulamaları ile kendi tarihsel gelişiminin incelenmesidir.

<span class="mw-page-title-main">Bilim tarihi ve felsefesi</span> Bir akademik disiplin

Bilim tarihi ve felsefesi, Bilim felsefesi ve Bilim tarihi'ni kapsayan bir akademik disiplin'dir. Alandaki birçok bilim insanı öncelikle tarihçi veya filozof olarak eğitilmiş olsa da, birçok önde gelen üniversitede HPS'nin akademik derece veren bölümleri mevcuttur. Bilim felsefesi ve bilim tarihi'nin kendine ait disiplinleri olsa da Bilim tarihi ve felsefesi başlı başına ayrı bir disiplindir.

Epistemolojik anarşizm, Avusturyalı bilim filozofu Paul Feyerabend tarafından geliştirilen ve bilimin ilerlemesini veya bilginin büyümesini yöneten hiçbir yararlı ve istisnasız metodolojik kural olmadığını savunan bir epistemolojik teoridir. Bilimin sabit, evrensel kurallarla işleyişi fikrinin gerçekçi olmadığını, zararlı olduğunu ve bilimin kendisine zarar verdiğini savunur.