İçeriğe atla

Pornografiye ilişkin dinî görüşler

İslam

Hanefî fakihlerinden İbn Âbidin'in “Dikkat edilsin; acaba şehvetle nakşedilen bir resme, bir surete bakmak harâm mıdır? İşte burada tereddüt yeridir. Yani bu tereddüdler olan bir meseledir. Bunun hükmünü görmedim.Tetkik edilsin.[1] dediği görülmektedir. Şafiî fakihlerinden İbn Hacer Heytemî ve Şirvanî'nin "Aynada veya suda görünen kadın görüntüsüne bakmak haram değildir. Ancak fitneye vesile olduğu takdirde haram olur." dedikleri,[2] Kalyûbî'nin ve Büceyremî'nin ise aynadaki ve sudaki görüntüye şehvetle bile bakmanın haram olmadığını söyledikleri aktarılmaktadır.[3][4][5] Fakihlerin eserlerinde fitne ile kastedilenin şehvete bağlı olarak cinsel ilişki ya da onun ön hazırlığı sayılan birtakım davranışlar olduğu ifade edilmektedir.[6][7][8][9] Bununla birlikte, günümüzde İbn Hacer Heytemi'nin ve Şirvânî'nin görüşüne dayanarak gazete ve dergilerdeki müstehcen resimler ile televizyondaki açık görüntüler gerçek değil resim ve hayal olduğu için, onlara bakmanın hakiki kadının vücuduna bakmak gibi haram sayılmadığı ancak şehvet ile bakan bir kimse için haram olduğu şeklindeki görüşe yaygın olarak yer verilmektedir.[10][11][12] Lübnan'daki Ahbâşîler Cemaati'nin ise aynadaki ve ekrandaki namahrem kadına şehvetle bile bakmayı caiz gördüğü iddia edilmektedir.[13] Şia'da ise "Erkek, rezil ve kepaze olmayan tanıdığı namahrem bir kadının fotoğrafına bakmamalıdır. Şehvet ve harama düşme korkusu olmadıkça surat ve ellerine bakmanın sakıncası yoktur." şeklinde bir görüş bulunmaktadır.[14]

Ka'b adlı şairin Bürde Kasidesinin başındaki Bânet Süâd adlı gazelde Süâd adlı kadının vücut hatlarını tasvir ettiği ve tükürüğünü şaraba benzettiği, İslam peygamberi Muhammed'in de bu kasideyi ses çıkarmadan dinlediği rivayet edilir.[15][16] Günah olanın namusa saldırı, kötü söz ve yalan olduğu,[17] Araplar'ın şereflerini ayaklar altına alacak şekilde kızlarının adının çıkmasını kabullenemedikleri, bu sebeple şairlerin şiir yazdıkları kadınların adlarını gizledikleri, Ka'b'ın gazelinde belli bir kadından söz edilmediği, Halife Ömer'in kadınlara gazel söyleyen şairleri kırbaçlatması sebebiyle şairlerin belli bir kadına gazel söylemek yerine işarete ve sembolik anlama yöneldikleri belirtilir.[18]

Emeviler döneminde yapılan Kuseyr Amra ve çöl saraylarında, fresklerde ve stuko heykellerde müstehcen tasvirlerin bulunduğu görülmektedir.[19] Mevlânâ'nın Mesnevîsindeki on dört hikâyenin müstehcen sayılarak tenkit edildiği de söylenmektedir.[20] El-Harîrî'nin makamatlarının 13. yüzyıldan kalma yazmalarında da müstehcen minyatürlerin bulunduğu belirtilmektedir.[21] Bahname adı verilen kitaplarda müstehcen hikâyelere ve minyatürlere yer verildiği de ifade edilmektedir.[22] Halife olarak görülen bazı Osmanlı padişahlarının albümlerinde müstehcen minyatürlerin bulunduğu belirtilir.[23]

Kaynakça

  1. ^ İbn Abidin, Reddü ‘l Muhtar, Bakma ve Dokunma Faslı
  2. ^ Tuhfetü’l-Muhtâç ve Şirvâni, c. 7, s. 192; Halil Gönenç, günümüz meselelerine fetvalar – 2, s: 167
  3. ^ حاشيتا القليوبي وعميرة على كنز الراغبين شرح منهاج الطالبين 1-4 ج3 6 Mayıs 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Ḥâşiyetü’l-Ḳalyûbî ʿalâ Şerḥi’l-Maḥallî ʿale’l-Minhâc, Cilt: 3, s. 209, Dar Al-Fikr: "وخرج به رؤية الصورة في الماء أو في المرآة فلا يحرم ولو مع شهوة"
  4. ^ حاشية البجيرمي على الخطيب الشربيني 1-5 ج4 13 Şubat 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Haşiyetul Buceyremi Alel Hatib Eş Şirbini, Cilt: 4, s. 372, Dar al-Fikr: "وخرج به رؤية الصورة في نحو المرآة ومنه الماء فلا يحرم ولو مع شهوة"
  5. ^ Ahmed Kalkan, Kadınların Kadınlara Tebliği Konusunda Değerlendirmeler ve Kadın Konusundaki Görüşlerimiz 2: Fukahâ ve ulemâ: “Kadının en müstehcen yeri, suya yansımasına, aynadan görüntüsüne bakmak câizdir, haram değildir” diyor.
  6. ^ Abdullah Kahraman, Klasik Fıkıh Literatüründe Kadının Cemaatle İbadeti Konusundaki Yaklaşımlarda Fitne Söyleminin Rolü -Eleştirel bir Bakış, marife, yıl. 4, sayı. 2, güz 2004, s. 62
  7. ^ Şirbinî, Muğni’l-Muhtac: “Cinsel ilişkide bulunma veya bunun öncesindeki işlere davetiye çıkaracak şekilde bir fitne korkusu bulunduğunda, kadının yüzüne ve ellerine bakmak da haramdır. (…) Kişi, bir kadının ellerine ve yüzüne şehvetle yani yalnızca lezzet almak amacıyla bakarsa, fitneden emin olsa bile bu bakış haram olur.
  8. ^ İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtar: "İllet ise Allahu a’lem fitne korkusu olmalıdır. Çünkü şehvetle kadının dış elbisesine veya sırtındaki elbiselere bakıp onun bedeninin uzunluğunu, benzerini düşünmek, kişiyi onunla konuşmaya çeker, o da kişiyi başka bir harekete götürür."
  9. ^ TDV İslam Ansiklopedisi, Tesettür. müellif: H. Yunus Apaydın: "Bu bağlamda gerçekleşmesinden endişe edilen fitne zinadır."
  10. ^ Halil Gönenç, günümüz meselelerine fetvalar – 2, s: 167
  11. ^ Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali
  12. ^ Muhammed Hadimi, Ali bin Emrullah, İslâm Ahlâkı
  13. ^ Muhammad Saed Abdul-Rahman, Islam: Questions And Answers - Schools of Thought, Religions and Sects, s. 202, Londra, 2004: "They permit looking at a non-mahram woman in a mirror or on a screen, even with desire"
  14. ^ Ali Hüseyni Sistani, Bakma Hükümleri
  15. ^ Süleyman Uludağ (2012), İslam Açısından Müzik ve Sema, s. 92-93
  16. ^ Doç. Dr. Kenan Demirayak, Banet Su'ad Kasidesi Üzerine, s. 142-143
  17. ^ İbn Kuteybe, Abdullah b. Müslim, Uyûnu'l-ahbâr, I, (mukaddime); Bakırcı Selami, "Arap Şiirinin İntikalinde Dinî ve Ahlâkî Değerlerin Rolü", EKEV, Yıl: 7, Sayı: 15, Bahar 2003, s. 186
  18. ^ Yrd. Doç. Dr. Yahya Suzan (2009), Hicrî 1. yüzyılda Arap Şiirinde Gazel, s. 136-137
  19. ^ Halide Çelik, Paris Bibliotheque Nationale'deki Resimli Makâmât Yazıları (Yüksek Lisans Tezi), s. 142, Isparta, 2016
  20. ^ Prof. Dr. Emine Yeniterzi (2011), Tarihî Süreçte Mevlana ve Eserleri, s. 178
  21. ^ Halide Çelik, a.g.e.
  22. ^ TDV İslam Ansiklopedisi, Bahnâme, müellif: Abdülkadir Özcan
  23. ^ Yrd. Doç. Dr. Ahmet Dalkıran "On Yedinci Yüzyıl Osmanlı Minyatürlerinde Sıra Dışı Bir Eğilim: Müstehcenlik", doi: 10.7816/idil-01-05-08]

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Kur'an</span> İslamın temel dinî metni

Kur'an veya yaygın kullanılan adıyla Kur'an-ı Kerim, Müslüman inancına göre, yaklaşık 23 yıllık bir süreçte ayetleri Allah tarafından Cebrâil adındaki melek aracılığıyla Muhammed'e parça parça vahiyler hâlinde indirilen bir kutsal kitaptır. İslam inancına göre Kur'an, Muhammed'in gerçek bir peygamber olduğunu kanıtlayan en önemli ve en büyük mucizedir. Müslümanlar, namaz başta olmak üzere belli başlı ibadetlerinde Kur'an'dan çeşitli bölümler okurlar.

<span class="mw-page-title-main">İslam</span> tek tanrılı İbrahimî bir din

İslam (Arapça: اَلْإِسْلَامُ, romanize:

<span class="mw-page-title-main">I. Selim</span> 9. Osmanlı padişahı (1512–1520)

I. Selim veya bilinen adıyla Yavuz Sultan Selim, Osmanlı İmparatorluğu'nun 9. padişahı ve 88. İslam hâlifesidir. "Hâdimü'l-Haremeyni'ş-Şerîfeyn" unvanına ve divan edebiyatındaki "Selîmî" mahlasına sahiptir. Babası sekizinci Osmanlı padişahı II. Bayezid, annesi II. Gülbahar Sultan'dır. 1512-1520 yılları arasında süren yalnızca 8 yıllık saltanatında imparatorluğu muazzam bir hızla genişletti ve özellikle 1516 ile 1517 yılları arasında düzenlediği sefer ile tüm Doğu Akdeniz ile Mısır dahil önemli Orta Doğu bölgelerini ele geçirdi. Padişahlığı döneminde Anadolu'da birlik sağlandı ve Mısır'da hüküm süren Memlûk Devleti'ne son verildi. Devrin en önemli iki ticaret yolu olan İpek ve Baharat Yolu'nu da ele geçiren Osmanlılar, bu sayede doğu ticaret yollarını da tamamen kontrolleri altına aldılar.

<span class="mw-page-title-main">Fârâbî</span> Türk filozof, bilim adamı

Fârâbî, 8. ve 13. yüzyıllar arasındaki İslam'ın Altın Çağı'nda yaşamış ünlü filozof ve bilim insanıdır. Aynı zamanda gök bilimci, mantıkçı ve müzisyendir.

<span class="mw-page-title-main">Şeriat</span> İslamî hukuk

Şeriat, Kur'an âyetleri ile Muhammed'in söz ve fiillerinden oluşan naslardan alimler sınıfının (Fukaha) çıkarımları (istinbat) ile oluşturulan dinî kanunlar toplamıdır. İslam'da ibadetler, muameleler ve cezalarla ilgili tüm kavram ve kuralları kapsar. Tarihsel seyir içerisinde kanun ve kuralların teorik (usul) ve pratik uygulama (füru/fetva) çalışmaları ile ilgilenen ve isimleri öne çıkan kişiler adına belirli toplum ve devlet yönetimlerinin de tercihlerini yansıtan fıkıh mezhepleri ortaya çıkmış, ancak şeriat hiçbir zaman tek başına geçerli bir hukuk sistemi olmamış, Ömer veya Emevilerden itibaren "örfi hukuk" ile birlikte kullanılmıştır. Şeriat’ın "insanlar arası ilişkiler bölümü” 1850’lerden itibaren “İslam hukuku” olarak yeni bir isimle sunulmaya başlanır. İslam hukukunda yer yer modern hukukla benzer argümanlar kullanılmasına rağmen aralarında bir takım temel farklar vardır. İslam'da hukuki argümantasyon olarak -insanların birbirlerinin maddi ve manevi alanlarına girmelerini yasaklayan- hak ve -üst makamın alt grup insanlara dengeli davranmasını içeren- adalet kavramları ön plana çıkarılır. Buna göre amirler emirleri altında bulunan insanların gözetimi ve onlara karşı adaletli olmakla, yönetilenler ise onlara itaatle yükümlüdürler. Adaletten sapan amire itaat edilip edilmeyeceği tartışmalıdır. Ayrıca bu anlayışta insanlar Allah'ın kulları (İbadullah) olmakta, şeriat onlara karşı adaletli davranmayı gerektirse bile eşit davranmayı gerektirmemektedir. Şeriat ile modern hukuk arasındaki farklardan belki de en önemlisi, insanların eşit ve özgür bireyler oldukları temelinde geliştirilen modern hukuktaki insan hakları kavramına karşılık, şeriat anlayışında bireysel özgürlük kavramı bulunmamasıdır. Dinî edebiyat ve söylemlerde sıkça kullanılan özgür irade kavramı günlük yaşam tarzını seçebilmesinde değil, kader karşısında insanın uhrevi sorumluluğu bağlamındaki felsefi tartışmalarda görülür. Kur'an'da 30 ayette tekrarlanan ve İslamcılığın temel motivasyonlarından birisi olan “şeriatta kötü olarak tanımlanan durumlar için güç kullanımı kişilerin ev, elbise, beden ve ibadet–inanç gibi özel alanlarına girmeyi gerektirse bile bu kişilerin (kul) hakkına tecavüz olarak değerlendirilmez.

<span class="mw-page-title-main">Tesettür</span> Müslüman kadınların giydiği bir tür giysi

Hicap veya modern kullanımda tesettür, Müslüman kadınların farklı biçimlerde olabilen giyim ve örtünme davranışlarını, başörtüsü ise saçları örten ve genellikle baş ve boynu saran, ancak yüzü görünür hâlde bırakan bir giyim şeklini ifade eder.

<span class="mw-page-title-main">İyiliği emretmek ve kötülükten menetmek</span>

Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker, Âl-i İmrân suresi 104, Tevbe Suresi 112, Hûd suresi 116. ayetleri vb. birçok ayette görülen, Kur'an kökenli bir ifadedir ve dini literatürde insanlara "iyiliği emretmek ve insanları kötülükten menetmek" anlamında kullanılır. Dini terminolojide dini anlamda iyi ve kötü olarak tanımlanan fiillere atfen kullanılır.

Osmanlılarda tarih yazıcılığı, Osmanlı Beyliği'nin kuruluşundan 100-150 yıl sonra başlamıştır. Osmanlı tarih yazıcılığının geç başlaması, Anadolu’da Osmanlılardan önce tarih yazıcılığının gelişmemesi ile bağlantılıdır.

<span class="mw-page-title-main">Aşk</span> aşırı sevgi ve bağlılık duygusu

Aşk, kişilerarası ilişki veya bir başka varlığa duyulan derin sevgidir. Bunun daha derini ise TDK sözlüğüne göre "güçlü sevgi, güçlü aşk" veya aşırı ve güçlü tutku, istek anlamına gelen hem ruhen hem de bedenen aşık olmayı kapsadığı düşünülen "sevda"dır. Bunun umutsuz, güçlü ve insanı hasta edecek derecede saplantılı haline ise "kara sevda" adı verilmektedir. Çeşitli kültürlerde aşk, en yüce erdem veya iyi alışkanlıktan, en derin kişiler arası sevgiden en basit zevke kadar bir dizi güçlü, olumlu duygusal ve zihinsel durumları kapsar. Cinsel veya romantik bir ilişki olursa, partnerlere aşıklar/sevgililer de denir. Bununla birlikte aşk ile ilgili tam bir evrensel tanıma kültürel farklılıklar nedeniyle ulaşılamakta zorlanılmaktadır. En yaygın olarak aşk, güçlü bir çekim ve duygusal bağlanma hissi anlamına gelir.

<span class="mw-page-title-main">Şirvanşahlar Devleti</span>

Şirvanşahlar Devleti ,(Arapça/Farsça: شروانشاه) — 861-1538 yılları arasında Güneydoğu Kafkasya'da, ağırlıklı olarak günümüz Azerbaycan Cumhuriyeti'de ve kısmen de günümüz Dağıstan topraklarında var olmuş ve sonradan Azerbaycanlılaşmış bir devlettir. Devletin sınırları doğuda Derbent'ten, Kür Nehri'nin Hazar Denizi'ne döküldüğü noktaya kadar uzanarak, Şirvan tarihi bölgesi ile bazen batıda Gence şehrine kadar ulaşmış, ayrıca farklı dönemlerde Şeki, Karabağ ve Beylegan'ı da kapsamıştır. Başkenti Şamahı ve Bakü olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Muhammed</span> İslamın kurucu peygamberi (570–632)

Muhammed, dünyanın en kalabalık ikinci dini olan İslam'ın kurucusu ve merkezî figürü olan dinî, askerî ve siyasi Arap liderdir. Arap Yarımadası'nın tamamını ele geçirerek Müslüman hâkimiyetini tek bir yönetim altında birleştirmiş ve böylece İslam'ın kutsal kitabı Kur'an'ın yanı sıra, öğretileri ile uygulamalarını güvence altına alarak İslami dinî inancın temelini oluşturmuştur. Müslümanlar tarafından Âdem, İbrahim, Musa, İsa ve diğer peygamberlerin daha sonradan tahrif edilmiş tek tanrılı dinlerini onaran ve tamamlayan kişi ve Allah'ın insanlara gönderdiği son peygamber olduğuna inanılır.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı İmparatorluğu</span> Güneydoğu Avrupa, Güneybatı Asya ve Kuzey Afrikada hüküm sürmüş eski bir imparatorluk (1299–1922)

Osmanlı İmparatorluğu ya da Osmanlı Devleti, resmî olarak Devlet-i Aliyye ve yine resmî olarak antlaşmalarda ve uluslararası kullanımlarda Türkiye, Batı kroniklerindeki kullanımlarda ise Türk İmparatorluğu, 1299 yılında Oğuz Türklerinden Osman Gazi'nin kurduğu Osmanoğlu Hanedanı'nın hükümdarlığında Orta Çağ'dan Yakın Çağ'a kadar varlığını sürdürmüş bir imparatorluktur.

<span class="mw-page-title-main">İslam'da kadın</span> İslam toplumlarında kadının yeri

Müslüman kadınların deneyimleri farklı toplumlarda ve aynı toplum içinde büyük farklılıklar gösterir. Ortak yönleri ise, hayatlarını değişen derecelerde etkileyen, aralarındaki geniş kültürel, sosyal ve ekonomik farklılıklar arasında köprü kurmaya hizmet edebilecek ortak bir kimlik veren İslam dinine bağlılıklarıdır.

Şiîliğin kronolojik tarihi Nüfuslarına göre bir tahmin yapılacak olunursa, yaklaşık olarak Dünya'daki toplam Müslüman nüfusun %87-88'i Sünni ve yaklaşık %11-12'si de büyük bir ekseriyeti Onikiciler i'tikadına mensup olan Şiîler'den müteşekkildir. 12-15 Milyon arasında olan İsmaili nüfusu da Şiîliğin içerisinde yaklaşık olarak %10'nun üzerinde, tüm İslâm Dîni içerisinde ise %1'in hemen üzerindedir.

İslamiyet ile sarhoşluk durumu arasındaki ilişki İslam hukuku (fıkıh), tasavvuf, İslami edebiyat, İslam tıbbı ve gündelik yaşam ve iktidar alanları içinde değerlendirilebilir. Buradaki sarhoşluk kimi zaman doğrudan fiziki bir maddenin kullanımından doğan bir durum olduğu kadar sevilende kendini/egoyu kaybetmekten doğan ruhsal/manevi bir hal ve sembolik içeriğe kadar bir dizi farklı düzey ve anlam katmanlarına işaret edebilmektedir. Fiziken oluşan sarhoşluk İslam hukuku içinde çoğunlukla yasak kapsamı içinde değerlendirilirken bazı tasavvufi, batınî/içrek/ezoterik dini gruplarda ruhsal gayeye yönelen sufinin vecde girmesine yardımı olacağı anlayışıyla izin verilen hatta kimi zaman övülen bir durum olabilmektedir. Geçmişte "içecekler" bahsi altında fıkıh alanında tartışılan alkol ve diğer keyif verici maddeler günümüzde de İslam/Müslüman toplumlarında tartışılmaya devam etmekte ve seküler/dini grupların kimi zaman ateşli tartışma, zıtlaşma alanı içindeki ayrıştırıcı/etiketleyici bir sembol haline gelmiştir. Günümüz dünyasında alkol ve benzeri sarhoşluk verici maddelerin kullanılmaması kişilerin dindarlığının ayırt edici işareti olarak kabul edilmektedir.

<span class="mw-page-title-main">İslam'da keyif verici maddeler</span>

İslamiyet ile alkollü, alkolsüz olan içecekler ve tütün vs. mamüllerin ilişkisi İslam toplumları tarihi içinde dini olduğu kadar da sosyo-ekonomik ilişkiler ile bir arada değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu ilişki ilgili coğrafya, etnik-kültürel çeşitlilik çerçevesinde bakıldığında çeşitlilik arz etmektedir. İslamiyet bir din olduğu kadar aynı zamanda çeşitli kültürel öğelerin bir arada etkileşim içinde olduğu toplumların diğer kültürel ögelerinden birini oluşturmaktadır. İslam toplumlarının tarihi geçmişlerinin sosyal katmanlarına yönelik mikrotarihsel analizler ekseninde incelenmesi keyif verici maddelerle İslam toplumlarının ilişkisini açığa çıkarmak adına gereklidir. Bu yapıldığında İslam hukukunun maddeleri dışında İslam toplumlarındaki yaşantıların sunduğu veriler İslamiyet ile keyif verici maddelerin ilişkisinin derin analizleri gerektiren ve sanıldığından çok daha karmaşık bir ilişki olduğunu ortaya koyacaktır.

<span class="mw-page-title-main">İslam'da cinsellik</span>

İslami cinsel içtihat İslam'da cinsellik İslami yasaları açıklar. Büyük ölçüde erkekler ve kadınlar arasındaki evlilik ilişkilerinin cinsel aktivite sınırlamaları Kur'an, hadis ve fetva'ya dayanmaktadır. Çoğu gelenekler tüm cinsiyetler arasında herhangi bir ilişki konusunda sıkı iffet, tevazu, teşvik ve bekârlık vazgeçirmek. İslam cinsel aktivite büyük ölçüde evlilik için saklıdır. Evlilik dışı cinsel farkı ve tevazu Bu duyarlılık gibi İslami elbise yorumların ve cinsiyet ayrımı derece olarak İslam'ın şimdiki belirgin yönleri görülebilir.

İslam'dan çıkış genellikle bir Müslüman tarafından düşünce, söz veya fiil yoluyla İslam'ın terkidir. İslam'dan dönene mürted denir. Tanıma sadece başka bir dine dönen veya dini tamamen terk edenler değil küfür, sapkınlık veya inançsızlığı ima eden herhangi bir eylem veya söz yoluyla, İslam'ın "temel bir inanç veya akidesini" inkâr edenler de dahildir.

<span class="mw-page-title-main">Muhammed'in Mekke dönemi</span> İslam peygamberi Muhammedin Mekke hayatı

İslam peygamberi Muhammed, 622 yılındaki hicrete kadar yaşamının ilk 52 yılında (570-622) Mekke'de yaşadı. Hayatının bu döneminde çobanlık ve yoğun olarak da ticaretle uğraştı. Peygamberlik ilanıyla peygamberlik görevi, Hatice bint Hüveylid ile evlenmesi ve Hatice'nin ölümünden sonra Sevde bint Zem'a ile evlenmesi bu dönemde gerçekleşmiştir.

Erken İslam tarihçiliği, 7. yüzyıl boyunca, Muhammed'in 610'daki ilk vahiylerinden 661'de Raşidun Halifeliğinin dağılmasına kadar ve muhtemelen 8. yüzyıl ve Emevi dönemi boyunca İslam'ın erken tarihi üzerine bilimsel literatürdür.