İçeriğe atla

Pakistan'da laiklik

Pakistan'da laiklik, "iki ulus teorisi" ile ilgilidir. İki ulus teorisi, Pakistan'ın daha çoğunlukla Müslüman olan nüfus ağırlıklı olarak üzerine teşkilatlanarak kurulduğu kavramdır.[1] 1947'de kurulan Pakistan'da milli kimliğin ana belirleyicisi İslam'dır. Bununla birlikte, kuruluşta ülke İslami bir çizgiye sahip olmaktan uzaktı. Nitekim 1956 Anayasası İslami devlet tanımlamasını içermiyordu. Ancak ülkenin adı yine de "Pakistan İslam Cumhuriyeti" olarak belirtilmişti.[2] 1980'lerdeki askeri diktatör Ziya ül Hak'ın İslamileştirme yönündeki politik duruşuyla Pakistan'da laiklik yasal bir uygulama olmaktan çıkarıldı.

Lâik/seküler bir devlet ve siyaset taraftarları; Pakistan'ın kurucu lideri Kueyd-i Azam (büyük lider) olarak anılan Pakistan Devleti'nin kurucusu Muhammed Ali Cinnah (d.1876-ö.1948)'ın 11 Ağustos 1947'de Pakistan Anayasa Komisyonu'ndaki söylemine istinaden Pakistan'ı Müslüman çoğunluğa sahip, teokrasiden uzak ve eşit yurttaş haklarına sahip olunan seküler/laik bir devlet olarak görmek istediğini öne sürmektedirler. Ayrıca onlara göre Cinnah, Pakistan'ı bir İslam devletine dönüştürecek adımlar atmamıştır. Onlara göre Cinnah bir din devleti kurmak isteseydi ilk Adalet ve Çalışma Bakanı olan Hindu inanışlı Jogendra Nath Mandal'ın, ilk Maliye ve İstasitik Bakanı olarak da Hristiyan inanışlı Victor Turner'ın isimlerini vermezdi.

Diğer yandan İslamizasyon destekçilerine göre ise Pakistan bir Müslüman devlet olarak kurulmuştur ve statüsünde (1956'dan itibaren hali hazırdaki mevcut anayasal durumuna göre) bir İslam Cumhuriyeti'dir, bu nedenle şeriat olarak bilinen İslami yasaları uygulamalıdır. Bu bağlamda, Cinnah'ın tüm dinlerin eşit haklara sahip olması hakkındaki konuşması gerçekte İslami yasalar eliyle bunu onlara sağlayacak olan İslam'a yapılan bir imadır.[3]

Lâikliğin Pakistan'daki tarihçesi

Pakistan'ın kurucusu Muhammed Ali Cinnah, Hindistan'ın kurucusu Gandhi ile birlikte 1944'te Bombay'da.

Pakistan, 1947'de Hindistan kara parçasında kurulmuş olsa da İngiliz Milletler Topluluğu'na bağlı Pakistan Dominyonluğu adı altında bulundu ve kurulduğu gibi bir İslam devleti haline gelmedi. 1949 Çözüm Nesnelleri (Objectives Resolution) düzenlemesi ile birlikte İslam'a bir devlet dini olarak resmi bir rol verildi. Yeni Pakistan devleti 19. yüzyılda bir İngiliz kolonisi olduğu dönemde Britanya Rajı tarafından dayatılan Britanya yasal hukukunu büyük ölçüde korudu. 1956'da General İskender Mirza'nın devlet başkanlığı (1956-1958) yaptığı dönemde Pakistan, adını Pakistan İslam Cumhuriyeti olarak değiştirerek İslamın devletin resmi dini olduğunu duyurdu ancak şeriat adı verilen İslam hukuku adı verilmekte olan şeriat yasalarını adapte etmek için daha öte bir girişimde bulunmadı. Ülkenin askeri yöneticileri General Eyüp Han (Devlet Başkanlığı:1958-1969) ve General Yahya Han (Devlet Başkanlığı:1969-1971) seküler/laik geleneği devam ettirdiler ve politik İslamcı hareketleri bastırdılar.

Cinnah'ın söylevi

Pakistan'da Cinnah'ın seküler/laik bir devlet mi yoksa bir din devleti mi kurma düşüncesinde olduğu hakkında farklı tezler öne sürülmektedir. 11 Ağustos 1947'de görüşlerini anlattığı politik konuşmasında şunları söylemiştir:[4][5]

Başka bir çözüm yok. Şimdi ne yapacağız? Şimdi, bu yüce Pakistan Devletini mutlu ve müreffeh kılmak istiyorsak, bütünüyle ve yalnızca halkın iyi oluşuna yoğunlaşacağız ve özellikle kitleler ve zayıflar üzerine. İş birliği içinde çalışırsanız, geçmişi unutarak, baltaları gömerseniz başarıya yakınsınız. Geçmişinizi değiştirir ve her biriniz bir tek ruh içinde birlikte çalışırsanız hangi topluluğa ait olduğunuz, geçmişte ne tür ilişkileriniz olduğu, onun rengi, kast(sınıf)ı, inanış biçimi önemsiz olur. Bu ülkenin ilk, ikinci ve en son vatandaşına kadar eşit haklar, öncelikler ve kurallar sağlanana kadar ilerlemenin bir sonu olmayacak.

Daha fazla anlatmayacağım. Bu ruh üzerinden çalışmaya başlamalıyız ve bu süreç içinde; Hindu topluluğu ve Müslüman topluluğu, -sizler Müslüman olsanız da Peştunlar, Pencaplılar, Şii, Sünni ve diğer inanışlardan topluluklarınız ve Hindu'ların arasında da Brahmanlar, Vaişnavalar, Khatrisler, Bengaliler, Madrasiler ve diğerleri arasındaki sivrilikler kaybolacak. Gerçekte, bana sorarsanız, bu durum bence Hindistan'ın özgürlük ve bağımsızlığa katılmasındaki en büyük mani olmuştur ancak aslında sırf bu nedenle bundan çok çok zaman önce özgür bir toplum olabilirdik. Bir başka topluluğu hiçbir güç tutamaz ve özellikle 400 milyon yürekten oluşan bir ulusu hiçbir kimse feth edemez ve aslında bu olmuşsa bile, hiçbir kimse bu yüzden bunu uzun bir zaman süresi için sürdüremez. Bu nedenle, bundan bir ders çıkarmalıyız. Siz özgürsünüz; Sizler, Hindu tapınaklarınıza gitmekte özgürsünüz, camilerinize veya Pakistan'da bulunan diğer (inanışlardan) tapınaklarınıza gitmekte özgürsünüz. Herhangi bir dinden veya kasttan veya inanıştan olabilirsiniz ancak bu konu devletin işi olan bir konu değildir. Bildiğiniz gibi, tarih gösterdi ki bundan çok zaman önce İngiltere'de koşullar, Hindistan'ın (bugün) içinde yaygın olarak bulunduğu bu duruma göre çok daha kötüydü. Roma Katolikleri ve protestanlar bir diğerine kötü davranıyorlardı. Hatta şimdi bile bazı devletlerde, özellikle bir gruba karşı set çekildiği ve ayrımların yapıldığı ülkelerde. Tanrı'ya şükür, o günler değiliz. Bizler ayrımcılığın olmadığı, bir toplulukla diğeri arasında ayrımın olmadığı, bir kast, bir inanış veya herhangi bir diğeri arasında ayrımın bulunmadığı günlere başlıyoruz. Bizler bu kök teşkil eden ilkeden hareket eden; tek devletin bütün vatandaşları ve eşit vatandaşlarıyız. İngiltere halkı, bir zaman süresi içinde durumun gerçekleriyle yüz yüze geldi ve devletlerinin hükümetleri tarafından sorumluluk ve borçları yerine getirilmediğinden adım adım ateşe doğru gittiler. Bugün, adalet içinde o Roma katolikleri ve Protestanların var olmadıklarından emin olarak söyleyebilirsiniz; bugün var olan şey; her kişinin bir vatandaş olduğu, Büyük Britanya'nın bir eşit vatandaşı olduğu ve hepsinin de (tek) ulusun bireyleri olduğudur. Şimdi, ben bunu gözümüzün önünde bir ideal olarak tutmamız gerektiğini ve (böylece) hinduların Hinduluğu ve müslümanların Müslümanlığı bir din olması bakımından değil ancak bireysel bir inanç olarak kabul edilmeleri nedeniyle devletin politik işlerinden ayrı tutacaklarını düşünüyorum

Cinnah'ın, 11 Ağustos 1947'de anayasa komisyonu başkanı olarak yaptığı konuşmasından.

Cinnah, yeni devlette İslam'a ve İslami ilkelere verdiği önemi açıkladığı konuşmasında Müslümanlar dışındaki dinsel topluluklara da değindi:[6]

Pakistan Anayasası, Pakistan Anayasa Kurulu tarafından henüz oluşturulmadı. Bu anayasanın hangi üst biçimde oluşturulacağını bilmiyorum ancak demokratik bir biçimde olacağından ve İslam'ın temel ilkeleriyle biçimleneceğinden eminim. O (İslam) bize insanın eşit olduğunu, adaleti ve herkese adilce davranmayı öğretti. Bizler bu şanlı geleneğin mirasçılarıyız ve tümüyle sorumluluklarımızla ve geleceğin Pakistan Anayasası'nı biçimlendirmenin zorunluluğu ile yaşıyoruz. Pakistan herhangi bir biçimde, kendisini bir misyona adamış vaizlerce yönetilen teokratik bir devlet olmayacaktır. Bizim çok sayıda Müslüman olmayan Hindu, Hristiyan ve Fars vatandaşlarımız vardır. Onlar, diğer vatandaşlar gibi aynı haklara ve imtiyazlara sahip olmaktan mutlu olacaklar ve Pakistan işlerinde haklı biçimdeki rollerini almış olacaklardır.
* Şubat 1948'de Pakistan'da Birleşik Devletlere hitaben konuşmasından.

Ayrıca bakınız: Laiklik ve İnsan Hakları

Laiklik/sekülerizm destekçileri, Cinnah'ın, bu konuşmasında Pakistan'ın lâik/seküler bir devlet olmasın istediğine işaret ettiğini savunmaktadırlar. Ancak İslamizasyon taraftarlarıysa İslam devleti ile teokrasinin aynı şey olduğunu öne sürmenin yanlış olduğunu ve gerçek bir İslam devletinin Cinnah'ın konuşmasında belirtmiş olduğu eşit hak ve özgürlüklerin bir İslam devletince de sağlanabilecek olduğunu savunmaktadırlar. Cinnah'ın bu sözleri dinsel bir oligarşiden epeyce ayırt edilebilir niteliklerdedir.

Cinnah'ın sözleri; düşünce ve inançları 13 yüzyıl önce Peygamber tarafından söylenmiş bir mirastır, "Bütün insanlar Tanrı'nın gözünde eşittir. Yaşamlarınız ve mülkleriniz kutsanmıştır; hiçbir durumda bir diğerinin canına veya malına saldırmamalısınız. Bugün, ben kast, renk ve milliyetin her biçimini ayaklarımın altında çiğniyorum."

—İngiliz tarihçi Hector Bolitho'nun Cinnah'ın Anayasa Komisyonundaki konuşması hakkındaki değerlendirmesi.(1947)

İslamizasyon taraftarları bir karşı propaganda vesilesi olarak Cinnah'a ait olduğu belirtilen şu sözleri öne sürmektedir:[]

  • Benim aklımda yatan tek bir ilke var: Müslüman demokrasi. O benim inancımdır ki bizim kurtuluşumuz büyük kanun vericimiz Muhammed tarafından bizi yönetmek için hazırlanmış altın kuralların takip edilmesinin arkasında yatmaktadır.
    • 1948, Sibi, Darbar konuşması
  • Pakistan Anayasası'nın İslam şeriatine dayanmayacağını propagandasını bilerek veya bilmeyerek yapanların mantığını anlayamıyorum. İslami ilkeler, 1300 yıl öncesinde olduğu kadar bugün de uygulanabilir olma özelliklerini sürdürmektedir.
    • 1948, 25 Ocak Karaçi Bar Association konuşması
  • Pakistan yalnızca özgürlük ve bağımsızlık demek değildir aynı zamanda İki Ulus Teorisi/Müslüman ideolojisi korunması gereken, bize zarif bir armağan ve hazine -ve diğerlerinin bizimle paylaşabileceğine olan umudumuzdur.
    • 1945, 18 Haziran Müslüman Öğrenciler Federasyonu Cephesi'ne konuşması.
  • Halkımın, her fırsatta İslami tarih, zafer ve geleneklerin değerine yükseleceğini inancım tamdır.
    • 1948, 14 Ağustos -Pakistan'ın birinci kuruluş yıldönümünde yayımladığı ulusa açıklaması.
  • İslam, işlerin toplumsal yönüne ilişkin büyük bir vurgu yapmaktadır. Her gün, zengin ve yoksul, güçlü veya zayıf kişiler günde beş kez camilere insanların mükemmel bir eşitliği içinde gelmektedirler ve böylece sağlıklı ilişkiler içinde bir öz oluşmakta ve dua edilmektedir. Ramazan'ın sonunda, yeni ay gelmekte, hilal; 'Bayram günü tüm Müslüman aleminde insanlığın yine mükemmel bir eşitliği' üzerine müslümanları bir araya getiren bir işaret olmaktadır.
    • 1941 Ekim, Ramazan Bayramı açıklaması.
  • Kur'an Müslümanlar için bir dinsel, toplumsal, sivil, ticari, askeri, yargısal, suç ve ceza hukuku bakımından bir genel yasadır. O (Kuran) her şeyi düzenler, dinsel seremonilerden bu günlük yaşama kadar, ruhun kurtuluşundan bedenin sağlığına kadar, her bireysel erdemlilikten suç olarak tanımlanan unsurlara kadar; bu dünyada verilecek cezadan itibaren.
    • 1945, Ramazan Bayramı açıklaması.

Çözüm Nesnelleri

Pakistan'ın ilk kuruluş yıllarına denk gelen 12 Mart 1949'da Pakistan meclisinin kabul ettiği 'Çözüm Nesnelleri' adı verilen meclis kararında şu maddeler kabul edildi:

Egemenlik, tek başına Allah'a aittir ancak O (bu egemenliği) çizmiş olduğu sınırları içinde emrettiği biçimde halk tarafından uygulanmak üzere Pakistan Devletine tanımıştır.

  • Devlet, gücünü ve otoritesini halkın seçilmiş temsilcileri aracılığı ile uygulayacaktır.
  • Demokrasinin ilkeleri; özgürlük, eşitlik, hoşgörü ve sosyal adalet İslamın anlattığı biçimde tam olarak gözetilecektir.
  • Müslümanlar, Kuran ve Sünnetin ortaya koyduğu biçimde İslamın öğretileri ile uyumlu olarak bireysel ve kolektif yapılarda yaşamlarını düzenlemeleri için olanak sağlanacaktır.
  • Dinsel azınlıkların kendi kültürlerini özgürce ifade etme ve uygulamaları için hükümler getirilecektir.

Bu karar daha sonradan Pakistan Anayasasını hazırlayanlara kaynaklık etti ve anayasa içinde bir ön sunum olarak yer aldı.

İslamizasyon süreci

Daha geniş bilgi için bakınız: Zia-ul-Haq's Islamization

Pakistan'ın laik/seküler bir devlet mi yoksa dinsel bir devlet mi olması gerektiği sorusu ülkede akademik düzeyde sürmekte olan bir tartışma konusudur. 1947'de kurulan Pakistan'ın kurucusu ve ilk devlet başkanı Muhammed Ali Cinnah'ın 11 Eylül 1948'deki ölümüne kadar ülkenin içinde bulunduğu karışık durum nedeniyle bir anayasa hazırlanamadı. Anayasasının hazırlanması 8 yıldan fazla sürdü. 1956 tarihli ilk anayasaya göre bir İslami cumhuriyet olarak tanımlandı.[7] Üzerinde yapılan çeşitli değişikliklerle birlikte ülke halen 1973 tarihli anayasa ile idare olunmaktadır. Pakistan'ın ilk 30 yılı boyunca (1977'ye kadar) bir dinsel özgürlük ihtilafı konusu yaşanmamıştı. Pakistan'da 1970'ler boyunca hepsi de İslami kaynaklı olarak belirtilen anayasal düzenlemeler neticesi olarak temel haklar konusunda bir erozyon yaşandı.[8] Bu (ihtilaf), General Ziya ül Hak'ın İslamizasyon dönemi içinde belirdi.[9] İlk demokratik genel seçimler 1970'te yapıldı. Zülfikar Ali Butto, 1973 ile 1977 yılları arasında Pakistan'ın ilk seçilmiş başbakanı olarak bulundu. 5 Temmuz 1977'de Ziya ül Hak tarafından gerçekleştirilen bir askeri darbe ile düşürüldü ve 4 Nisan 1979'da Ravalpindi'de idam edildi. Ziya ül Hak dönemi öncesinde Federal Şeriat Mahkemesi (Federal Sharia Bench of Pakistan) tarafından İslami olmadığı belirtilen taşlama cezasının şeriat mahkemesi yapısının Ziya ül Hak tarafından yeniden şekillendirilmesinden sonra İslami bir ceza olduğu kabul edildi. Ulusal Adalet ve Barış Komisyonuna göre son yirmibeş yıl içinde (2012'ye kadar) 'dine küfür yasası' (blasphemy law)'na aykırılıktan 1058 dava açıldı.[10] İhlali halinde idam cezasına bağlanmış bu yasaya 295 B fıkrası 1982 yılında Ziya ül Hak döneminde eklendi.[11] Pakistan'ın kurulduğu 1947'den itibaren birkaç on yıl boyunca alkol tüketim ve satışı serbestti. Laik/seküler bir politikacı olan Butto'nun askeri darbe ile devrilmesinden sadece birkaç hafta öncesi çıkardığı alkollü içeceklerin yasaklanmasına ilişkin yasa halen yürürlüktedir. Ziya ül Hak'ın İslamizasyon reformları sürecinde faiz veren bankacılık sistemini yasaklandı. 1990'da kısas ve diyet uygulamaları getirildi. Dine hakaret yasaları esasen Pakistan'ın İngiltere yönetimi altında bulunduğu 1890 tarihinden kalma olup Ziya ül Hak'ın İslamizasyon siyaseti ile 1986'da şeriatle bir çizgiye getirildi. Bununla birlikte Pakistan'da bu yasaya karşı iptali için verilen çaba halen sürdürülmektedir.[12]

Laikleşme süreci

Pakistan, 1988'de İslam dünyasında ilk kadın baş bakan olan Benazir Butto'yu seçti ardından 1993'te tekrar seçildi. Butto, babası Zülfikar Ali Butto ve Ziya ül Hak dönemlerinde çıkarılmış İslami nitelikli yasaları yürürlükten kaldırmadı ancak laik/seküler yapıyı medya, kültürel siyaset, genel siyaset ve hükûmet biçimi ve diğer alanlarda genişletti. Pervez Müşerref, 1999 yılında Muhammed Refik Tarar'ın cumhurbaşkanı olduğu bir dönemde gerçekleştirdiği askeri darbe ile başbakan Navaz Şerifi iktidardan düşürdükten sonra 2001'de cumhurbaşkanı oldu. Müşerref, "aydınlanmış ılımlılık" sloganı altında 1999 ve 2008 yılları arasında askerî güce dayalı bir yönetim sürdürdü. İktidardaki Müşerref yönetimi nedeniyle ülkesini terk etmek zorunda kalan Butto, yaşadığı Dubai'den ülkesine döndükten sonra 27 Aralık 2007'de kendisine düzenlenen ikinci suikastte hayatını kaybetti. Butto suikastı ve Pakistan yasalarına göre dine hakaret etme olarak tanımlanmış yasal düzenlemelerin iptalini isteyen Salman Taseer'in öldürülmesi ve Pervez Müşerref hükûmetinin onları koruyamadığı veya yeterince korumadığının düşünülmesi Pakistan'daki seküler/laik siyasetçiler, medya ve sivil toplumun tepkisini aldı. Çoğunluğu elde eden, Butto'nun partisi olan laik ve sosyal demokrat Pakistan Halk Partisi hükûmet kurdu.(2008-2013)

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ Ilyas, Shahid (21 Haziran 2010). "Islam, secularism and Pakistan". Shahid Ilyas and the Daily Times. Shahid Ilyas in the Daily Times. 24 Aralık 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Had Islam not been central to the creation of Pakistan, Zaid Hamid and Hamid Gul would not have been able to invoke it for garnering support for a Muslim caliphate and they would not have been the darlings of our middle and upper class educated youth, we would not have had the Objectives Resolution as a guiding principle of our constitutions, Ziaul Haq would never have been able to pass Islamist laws, our intelligence agencies and army would not have been suspected of links with the various jaishes and lashkars — not to speak of their well-documented grooming of the Taliban and we would not have had tens of thousands of religious seminaries. 
  2. ^ "Köprü Dergisi, Laiklik ve sekülerizm, Ahmet Yıldız". 5 Kasım 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Aralık 2013. 
  3. ^ Inam Khawaja. "The basis of the demand for an independent Pakistan". Daily News. 23 Temmuz 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Aralık 2013. It would be unreasonable and illogical to give an interpretation in favour of secularism to his speech of 11, August 1947. 
  4. ^ "Pakistani Org, Jinnah's presidential address to the Constituent Assembly of Pakistan". 26 Aralık 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Aralık 2013. 
  5. ^ "Columbia University, Jinnah's first Presidential Address to the Constituent Assembly of Pakistan". 10 Haziran 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Aralık 2013. 
  6. ^ "Express Tribune, Jinnah We Don'T What to Know". 24 Aralık 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Aralık 2013. 
  7. ^ "Civil Service of Pakistan, History of Pakistan Constitution". 24 Aralık 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Aralık 2013. 
  8. ^ "Pakistan Should Be A Secular State". 21 Aralık 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Aralık 2013. 
  9. ^ "Pencap Üniversitesi, Muhammad Imtiaz Zafer, Can Pakistan Be A Secular State? S. 165, 166" (PDF). 24 Aralık 2013 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Aralık 2013. 
  10. ^ "Express Tribune, Pakistan's Blasphemy Law". 24 Aralık 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Aralık 2013. 
  11. ^ "Rational International Blasphemy Law in Pakistan". 3 Şubat 2001 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Aralık 2013. 
  12. ^ "Rastionalist International, Pakistan: Change in blasphemy laws - welcome, but inadequate". 8 Şubat 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Aralık 2013. 

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Pakistan</span> Güney Asyada bir ülke

Pakistan, resmî adıyla Pakistan İslam Cumhuriyeti, Güney Asya'da bir ülkedir. 241,49 milyonu aşan nüfusuyla dünyanın en kalabalık beşinci ülkesidir. En büyük ikinci Müslüman topluluğuna sahiptir. 881.913 km²'lik yüzölçümü ile bu alanda 33. sıradadır. Pakistan'ın güneyde Umman Denizi ve Körfezi'ne 1046 km kıyısı vardır. Doğuda Hindistan, batıda Afganistan, güneybatıda İran ve kuzeydoğuda Çin ile komşudur. Kuzeybatıda Afganistan'ın Vahan Koridoru Pakistan'ı Tacikistan'dan ince bir hatla ayırır. Ayrıca Umman ile deniz sınırı bulunmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">İslamcılık</span> Politik bir akım

İslamcılık, modern devlet ve devletçiklerin anayasal, ekonomik ve yargısal olarak, bu kesimde canlanma ya da otantikliğe dönüş olarak algılanan İslami uygulamalarla yeniden kurulması gerektiğini öne süren siyasi ideolojidir. Bu akımlardaki hakim anlayış Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker'in yerine getirilmesidir. Siyasal İslam'ın Seyyid Kutub ve Mevdudî gibi köktendinci öncüleri "Allah'ın sistemi" olarak gördükleri şeriata dayanmayan güç sahipleri olarak tanımladıkları tağuta isyanı tevhidin ön şartı olarak sundular.

Laiklik veya laisizm, devlet yönetiminde dinin veya dinsizliğin referans alınmamasını ve devletin din veya dinsizlik karşısında tarafsız ve tepkisiz olmasını savunan ilkedir.

<span class="mw-page-title-main">Sekülerizm</span> Akıl ve mantığı esas alan örgütlü bir toplum yaratmayı amaçlayan düşünce akımı

Sekülarizm veya sekülerizm; toplumda ahiretten ve diğer dinî, ruhani meselelerden ziyade dünya hayatına odaklanılması yönündeki hareket. TDK, sekülerizm kavramına karşılık olarak dünyacılık sözcüğünü önermiştir. Sekülerizm, din merkezli veyahut dinî öğeleri sosyal, hukuki ve siyasi anlamda tayin edici kılan bir yaklaşımın tersine, bunları sosyal, hukuki ve siyasi kümeden ayıran bir yaklaşımı tanımlar. Çok geniş bir terim olan sekülerizm, içinde birçok farklı akım, tür ve teori barındırır. Seküler kelimesi, dünyevi veya çağa uygun olanı belirtir ve dünyanın nesnel hâlinin göz önünde tutulması demektir. Latince çağ anlamına gelen Saeculum sözcüğünden İngiliz dili için türetilen Secularism (Sekülerizm) Türkçeye laiklik, çağdaşlaşma veya dünyevileşme olarak üç farklı terimle çevrilebilmektedir. Fransa'da laiklik için Laïcité (Laicisme) terimi kullanılmaktadır. Bu terim, somut ve bilimsel olan ile soyut ve dinsel olanın birbirine karıştırılmamasını ifade etmektedirler.

<span class="mw-page-title-main">Muhammed Ziyâülhak</span> 6. Pakistan cumhurbaşkanı

Muhammed Ziyâülhak, Pakistanlı asker ve devlet adamı. Genelkurmay başkanlığı ve sıkıyönetim komutanlığı görevlerinin ardından 1978'de cumhurbaşkanı olarak 1988'e değin ülkeyi askeri rejimle yönetti.

<span class="mw-page-title-main">Muhammed Ali Cinnah</span> Pakistanın kurucusu olarak görülen siyasetçi (1876-1948)

Muhammed Ali Cinnah, Pakistanlı 20. yüzyıl hukukçusu, politikacısı ve devlet adamıdır.

<span class="mw-page-title-main">Türkiye'de laiklik</span> Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması

Türkiye'de laiklik, Osmanlı İmparatorluğu zamanında yargı ve devlet yönetiminde kısmen kendini göstermeye başlamış, Cumhuriyet devrimi ile anayasanın temel unsurlarından biri haline gelmiş, din ve siyasetin birbirine karışmaması ilkesidir. Laiklik terimi Fransızcadaki karşılığı Laïcité kelimesinden Türkçeye uyarlanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Zülfikar Ali Butto</span> 4. Pakistan cumhurbaşkanı

Zülfikar Ali Butto, 1973'ten 1977'ye kadar Pakistan'ın dokuzuncu Başbakanı, 1971'den 1973'e kadar Pakistan'ın dördüncü Cumhurbaşkanı olarak görev yapan Pakistanlı bir avukat ve politikacı. Aynı zamanda Pakistan Halk Partisi'nin (PPP) kurucusudur. 1979'da idam edilinceye kadar partinin başkanlığını üstlenmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Tüm Hindistan Müslüman Birliği</span>

Tüm Hindistan Müslüman Birliği ya da kısa kullanımıyla Müslüman Birliği, 1906'da Britanya egemenliği altındaki Hindistan'da Müslümanların haklarını savunmak amacıyla kurulan siyasal topluluk.

<span class="mw-page-title-main">İslami demokrasi</span> seküler veya dini olabilen siyasi ideoloji

İslami demokrasi veya İslam ve demokrasi, 21. yüzyılda İslam dünyasında ortaya çıkan bir ideolojik akımdır. İslami demokrasi, "Müslüman ülkelerin, dinlerini kaybetmeden demokratik, özgür, çoğulcu ve çağdaş yaşaması" olarak özetlenebilir. İslam'ın demokrasiyle ikiz kardeş gibi tutulması akımın bir görüşüdür. İnsan haklarına saygı, özgürlükçülük, çoğulculuk gibi fikirler İslami demokrasiden beslenir.

Hudud Yasası, 1979 yılında Pakistan'ın İslamizasyonunda büyük rol oynayan Ziya ül Hak tarafından yürürlüğe sokulan yasa. Bu yasayla birlikte tecavüze uğrayan bir kadının, tecavüzü kanıtlamak için en az dört Müslüman erkeği tanık olarak getirmesi gerekmekteydi. Aksi takdirde tecavüze uğradığını söyleyen kadın, zina yaptığını itiraf etmiş sayılarak ya hapse atılıyor ya da kırbaç ve recm cezası uygulanıyordu.

Sekülerite veya sekülerlik, dinle ilişkisiz veya dine karşı tarafsız olma durumudur. Latince saecularis, "dünyevi" veya "geçici" anlamına gelmekte olup devlet ve dinin ayrı olması veya özellikle bir dine bağlı veya karşı olmama anlamını taşır. Sıfat hali sekülerdir.

Lâik hukuk insanların bir toplum olarak birlikte yaşama ihtiyacından doğan, kaynağını doğrudan insan aklından alan, toplumsal gereksinimlere göre değişebilen, evrensel nitelikte genel geçerliliğe sahip olduğu kabul edilen hukuk anlayışıdır.

Mısır'da lâiklik hem hem Mısır hem de Orta Doğu tarihinde önemli bir rol oynamıştır. Mısır'ın lâiklikle ilk tanışması tartışma ortamının korunduğu 1882 ve 1952 yılları arasında olmuştur. Bu dönemin ortamında; ön seküler entelektüller olan Ya'kub Sarruf, Faris Nimr ve Nikola Haddad çalışmalarını yayımlatma imkânı buldular. Bu tartışma El Ezher ulemasından, dinsel yargıç, Ümmet (Umma) Partisi kurucularından ve hükûmet bakanı olan Mısırlı Şeyh Ali Abdurrazık (1888-1966) göreve geldiğinde hararetli bir meseleye dönüştü, "çağdaş İslam tarihinin kritik, entelektüel ve dinsel tartışma ortamında en önemli belgedir."

Lâik devlet bir devletin dinî konularda resmen tarafsızlığını belirten, ne dini ne de dinsizliği desteklemediğini ifade eden lâiklik kavramıdır. Lâik bir devlet, aynı zamanda tüm yurttaşlarına dinsel inançlarına bakılmaksızın eşit uygulamada bulunmayı iddia ve taahhüt eden ve belirli bir din/dinsizliğin diğer din/dinsizlik görüşlerinden imtiyazlı bir ön tercihe göre herhangi bir muameleden kaçındığını iddia ve taahhüt eden devlettir.

<span class="mw-page-title-main">Laik</span>

Laik, Türk Dil Kurumu sözlüğünde bulunan tanıma göre, Din işlerini devlet işlerine karıştırmayan, devlet işlerini dinden ayrı tutan. Örneğin, "Türkiye ... laik ve sosyal bir hukuk devletidir." Kısaca Laikler, kelime anlamı olarak Türkçeye ruhban sınıfından olmayanlar olarak girmiştir ve ruhban sınıfı (Dinî ibâdetleri topluca yürütmekle görevli olanlar) dışında kalanların tümü için kullanılır.

<span class="mw-page-title-main">Lübnan'da laiklik</span>

Lübnan'da laikleşme süreci Fransa Mandası altında bulunduğu 1920'lerde başladı, bağımsızlığını elde ettikten sonra bugüne kadar değişik yönetimler süresince devam etti. Lübnan konfesyonizm adı verilen ve kaynağı itibarı ile dinsel ve politik organların bir karması olarak açıklanan bir hükûmet biçimi üzerinde şekillendirilmiş bir tür parlamenter demokrasi ile yönetilmektedir. konfesyonizm adı verilen bu değişik hükûmet biçiminde yüksek devlet organlarının bir kısmı önceden belirlenmiş bir biçimde ülkede bulunan değişik dinsel topluluklara tahsis edilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Hindistan'da laiklik</span>

Hindistan'da lâiklik veya sekülerizm Hindistan'da, devletin bütün dinlere eşit yaklaşması anlamında kullanılmaktadır. Lâiklik veya sekülerizmin batıda içerdiği din ve devletin ayrılığına yakın biçimde tanımlanan kavramsal ifadenin dışında yer alan bir anlam içererek, Hindistan'da dinsel hukuk; devlet yasal yapısına bütün dinler için eşit katılımlı olmak üzere eklemlendirilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">İslam ve laiklik</span> Laiklik ile İslam dini arasındaki ilişki

İslam ve laikliğin uyumlu ve bir arada olabileceği konusu Müslüman ülkelerinde tartışılmış ve değişik İslami çoğunluğa sahip ülkeler değişik uygulamalar benimsemişlerdir. Bunlardan Türkiye gibi bazı ülkeler kesin laik uygulamaları, bazıları kısmen şeriat yasalarının uygulanmasını, bir kısmı da tamamıyla şeriatın uygulanmasını esas almışlardır.

<span class="mw-page-title-main">Pakistan tarihi</span>

Pakistan coğrafyasında gerçekleşmiş olayları kapsar. Pakistan 14 Ağustos 1947'de bağımsızlığını kazandı.