İçeriğe atla

Osmanlı savaş suçlularının yargılanması

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Osmanlı savaş suçlularını yargılama çabası, Paris Barış Konferansı (1919) tarafından ele alındı ve nihayetinde Osmanlı İmparatorluğu ile yapılan Sevr Antlaşması'na (1920) dahil edildi.

Osmanlı, İtilaf Devletleri baskısı ve İttihat ve Terakki Cemiyeti karşıtlarının intikam duygusu ile İstanbul'da bir dizi askeri mahkeme kurdu.[1] Bundan alınan sonuçlar istenildiği gibi olamayınca işgalciler Malta'da sözde uluslararası bir mahkeme kurmaya giriştiler ama başaramadılar. Mahkeme gerçekleşmedi, sanıklar kendilerine hiçbir suçlama yapılmadan soruşturulup, savaş esiri edildiler.

Sürgün hakkında

Askerî mahkeme

Mondros Mütarekesi'nden sonra İstanbul'un işgal edilmesi sırasında işgalciler, İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi komutanları ve idarecileri tutuklamaya başladılar. 145 Osmanlı komutanı, idarecisi ve aydını tutuklandı.[2] Osmanlı'nın kurduğu askerî mahkemelerde birçok komutan çeşitli savaş suçlarından yargılandı. Enver, Talat, Cemal paşalar ve daha birçok yetkili idam cezası aldı. (Paşalar ülkeden kaçtığı için cezaları uygulanmadı.)[3]

Malta sürgünleri

Malta sürgünleri (Mart 1919 - Ekim 1920 arası), Mondros Ateşkesi'nden sonra İstanbul hapishanelerinden seçilip Malta Kolonisi'ne, sürgüne gönderilen Osmanlı İmparatorluğu'nun savaş suçluları (yüksek rütbeli askerler, siyasi şahsiyetler ve yöneticiler dahil) için Türkiye tarafından kullanılan terimdir. İtilaf Kuvvetleri tarafından İstanbul'un İşgali sırasında meydana gelen başarısız bir yargılama girişimidir. Mayıs 1919'da İzmir'in Yunan kuvvetleri tarafından işgal edilmesinin ardından, Anadolu anakarasında askeri mahkemeler üzerinde baskı yaratan büyük protesto gösterileri meydana geldi. Yargıçlar daha sonra durumu sakinleştirmek için 41 zanlının serbest bırakılmasına karar verdi. Serbest bırakma, İtilaf Kuvvetleri'nin düşündüğü gibi değildi ve hapishanenin protestocular tarafından ele geçirilebileceğini ve serbest bırakılan mahkûmların olabileceğini çok iyi bildikleri için Bekirağa askeri cezaevinden daha iyi bir gözaltı tesisi düşünmelerine neden oldu.

Suçlanan 120 kişi, Britanya Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe nezaretinde HMS Benbow gemisi ile Malta adasına götürüldü.[2] Ermeni Kırımı ile ilgili gerek İttihat ve Terakki rejimi gerek İstanbul'da ve Malta'da tutuklu bulunan kişiler hakkında suç kanıtlarının bulunabilmesi için İngilizler tarafından Osmanlı arşivlerinde geniş çaplı araştırmalar yapıldı. Ancak ne zamanın İstanbul Hükûmeti, ne de Malta'daki tutuklular hakkındaki suçlamaları ispat edebilecek nitelikte hiçbir delil mahkemeye sunulamamıştır.

Hatta o dönemde ABD'den suçlamalara dair ellerindeki bilgilerin mahkemeye gönderilmesi istenmiştir. ABD tarafından da ellerinde bu konunun soykırım olduğunu gösterir hiçbir belge olmadığı bildirilmiştir. (ABD o dönemde bölgede konuyla ilgili gözlemciler bulunduruyordu.)[4] ABD arşiv raporlarında; Washington'daki İngiliz Büyükelçisi R.C Craigie, Lord Curzon'a 13 Temmuz 1921'de çektiği telgrafta şöyle demektedir:

"Malta'da tutuklu bulunan Türkler aleyhine delil olarak kullanılabilecek hiçbir şey olmadığını bildirmekten üzüntü duyuyorum... Yeterli delil oluşturabilecek hiçbir sorun vakit mevcut değildir. Söz konusu raporlar, hiçbir şiddetle, Türkler hakkında Majesteleri Hükümeti'nin hâlen elinde bulunan bilgilerin takviyesinde yararlı olabilecek delilleri bile ihtiva eder görünmemektedir."[5]

İstanbul'daki yargılamalar

Osmanlı'nın tutumu

Osmanlı, Kasım 1918'den itibaren tehcir ile yaşadıkları yerlerden olmuş Ermenilerin yurtlarına dönmesi için net adımlar atmıştır. Ermenilerin güvenle dönmesi için yapılan çalışmalar, bölgedeki kuraklıktan dolayı dönecek Ermenilere erzak verilmesi ve o dönemde hükûmetin başındaki isim olan Sadrazam Ahmet İzzet Paşa'nın meclisteki konuşmaları; Osmanlı'nın Ermenilere verdiği değeri gösterir niteliktedir.[6][7]

Ayrıca Ermeniler döndüklerinde onlara evler ve erzak temin edilmiş, bölgedeki resmî kurumlar açılmıştır.[8]

Ermeni meselesi yüzünden tutuklu İttihatçıların nerede ve nasıl yargılanacağı mecliste gündeme gelmişti. Yargılanacak kişilerin suçları ve verilmesi gereken cezalar farklılık gösteriyordu. Bu yüzden Kanun-i Esasi'de araştırmalar ve değişiklikler yapılması gerekiyordu. İtilaf baskısı altında kalan ve İttihatçılardan bir an önce kurtulmak isteyen hükûmet, Ermeni meselesine devletin iyiliği için hemen çözüme kavuşması gereken bir konu olarak bakıyordu. Bu yüzden işin içinden çıkmaları fazla uzun sürmedi.[9]

Aynı dönemde baskı altında kalan padişah Altıncı Mehmed de yargılama prosedürünün hızlanması için olağanüstü bir mahkeme kurulmasını talep etmiştir. Bu da mağlup Osmanlı'nın o dönemki durumunu gözler önüne serer.[6]

Yurt içinde yargılamalar için mahkemelerin kurulması

16 Aralık 1918'de Meclis-i Vükelâ kararı ile ilk Divan-ı Harb-i Örfi İstanbul'da kuruldu ve heyeti atandı. Heyetin görevi Osmanlı savaş suçları ve Ermeni sevkiyatı sırasındaki usulsüzlükleri yargılamaktı. Heyetin reisi Ferik Mahmut Hayret Paşa idi.[10] Daha sonra taşrada (İzmir, Bursa, Tekfurdağı, Edirne, Samsun ve Antep'te olmak üzere) altı adet mahkeme daha kuruldu.[6]

Basında sürekli mahkemeler kurulsa bile Türk heyetlerin doğru karar vermeyebileceği tekrarlanıyordu. Tevfik Paşa hükûmeti, Hariciye Müsteşarı Hikmet Bey vasıtasıyla Avrupa’dan tarafsız yargıçlar getirtmek istedi. Bu amaçla, 13 Şubat 1919 tarihinde tehciri araştırmak ve meseleyi barış yoluyla çözmek üzere, kurulacak komisyona katılmaları için İsveç, Hollanda, İspanya ve Danimarka hükümetlerine teklif gönderildi.Fakat İngilizler Osmanlı Devleti’nin bu girişimini engelledi. Tarihçi Prof. Dr. Feridun Ata'ya göre: "Çünkü tarafsız ülkelerin yargıçları, Ermenilerin iddialarının aksini ispat edebilirdi."[11]

İstanbul'daki yargılamalarda verilen kararlar

Duruşmalar sırasında sanıklara kendilerini savunmak için fazla fırsat verilmemiş ancak sanıkların aleyhine birçok şahit çıkmıştı. Örneğin: Kemal Bey'in yargılanması sırasında çok fazla şahit çıkmış, farklı şahitler onun Keller Köyü'ne gelip katliamları izlediğini, kendisinin üç kişiyi hayatını kaybettirdüğünü, hatta bir Ermeni'nin parmağından yüzük çaldığını iddia etmişlerdir. Kemal Bey ise tüm suçlamaları reddetmiş ve söz konusu köye gelmediğini, emredildiği gibi Ermenileri Kayseri üzerinden Deyrizor'a sevkettiğini söylemiştir. Ayrıca kimsenin bu suçları işleyecek kadar kötü olamayacağını belirtmiştir. Daha sonradan şahitlerin gerçeği söylemediği ve bunların kendilerine ezberletilmiş olduğu ortaya çıkarıldı. Şahitlerden birinin ise Tetkik-i Seyyiât Komisyonuna verdiği ifade ile duruşmada verdiği ifadenin çeliştiği görüldü.[12]

Hafız Abdullah Avni, yargılama sonucu idam cezasına çarptırıldı ve soruşturmasındaki usulsüzlükler ancak hayatını kaybettikten sonra anlaşıldı.[]

Kaynakça

  1. ^ "1919-1920 Ermeni Tehciri Yargılamaları, Doç. Dr. Feridun Ata". Marmara Üniversitesi Türkler ve Ermeniler projesi. 10 Haziran 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Temmuz 2021. 
  2. ^ a b Malta Sürgünleri, Bilâl Şimşir, Bilgi Yayınevi, 1985.
  3. ^ "İttihatçı Paşaların Yurttan Kaçışı, Mehmed Mazlum Çelik, Independent Türkçe". 13 Ekim 2019. 19 Kasım 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Temmuz 2021. 
  4. ^ Konuyla ilgili TBMM tutanağı: http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak_b_sd.birlesim_baslangic?P4=11665&P5=B&page1=10&page2=10 31 Aralık 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  5. ^ PRO.FO. 13 Temmuz 1921, 371 / 6504 / E.8519 2) Foreign Office, 29 Temmuz 1921. 371 / 6504 / E.8745
  6. ^ a b c İşgal İstanbul'unda Tehcir Yargılamaları, Feridun Ata, Türk Tarih Kurumu, 2005, Ankara.
  7. ^ Dr. Selçuk Ural (2005). "Ahmet İzzet Paşa Hükümetinin Programı ve Mebusan Meclisindeki Yankıları". Türkiyat Araştırmaları, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi 27. Sayı. Atatürk Üniversitesi. Erişim tarihi: 9 Temmuz 2021. []
  8. ^ İşgal İstanbul'unda Tehcir Yargılamaları, Feridun Ata, Türk Tarih Kurumu, s. 50-55, 2005, Ankara.
  9. ^ T.C. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, 340742.
  10. ^ Divan-ı Harb-i Örfilerin kuruluşu ile ilgili padişahın İrade-i Seniyyesi, Takvim-i Vekayi, 21 Kanûn-u Evvel 1334
  11. ^ İşgal İstanbul'unda Tehcir Yargılamaları, Feridun Ata, Türk Tarih Kurumu, s.79-80, Ankara, 2005.
  12. ^ İşgal İstanbul'unda Tehcir Yargılamalar, Feridun Ata, Türk Tarih Kurumu, s.151-155, 2005.

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Tehcir Kanunu</span>

Tehcir Kanunu veya resmî adıyla Sevk ve İskân Kanunu, 27 Mayıs 1915'te Osmanlı Hükûmeti tarafından I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı ordusu ile karşı karşıya gelebilecek iç unsurların savaş bölgelerinden uzak yerlere devlet eliyle gönderilmesi için çıkarılan göç kanunudur. 1 Haziran 1915 tarihinde Takvim-i Vekâyi'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. İçeriğinde Osmanlı Ermenilerinden bahsetmemesine rağmen doğrudan imparatorlukta yaşayan Ermeni halkı hedef alarak Ermenilerin yaşadığı şehirlerden başka yerlere sürülmesine yol açtı ve böylece Ermeni Tehciri'nin bir parçasını oluşturdu.

<span class="mw-page-title-main">Mondros Mütarekesi</span> Osmanlı İmparatorluğunu fiilen sona erdiren ateşkes antlaşması

Mondros Mütarekesi ya da Mondros Ateşkes Antlaşması, I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan mütarekename. Osmanlı İmparatorluğu adına Bahriye Nazırı Rauf Bey tarafından, Limni adasının Mondros Limanı'nda demirli Agamemnon zırhlısında 30 Ekim 1918 akşamı imzalanmıştır. Bu antlaşma ile beraber Osmanlı İmparatorluğu fiilen sona ermiştir.

<span class="mw-page-title-main">Cemal Paşa</span> Türk asker ve siyasetçi

Ahmed Cemâl Paşa, Türk siyaset adamı ve asker, İkinci Meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakkî Cemiyeti'nin üç liderinden biridir. Özellikle Üç Paşalar İktidarı olarak da bilinen, 1913-1918 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'nun iç ve dış siyasetinin belirlenmesinde etkin rol oynamıştır. 11 Mart 1914 ve 14 Ekim 1918 tarihleri arasında bahriye nâzırlığı, 7 Aralık 1913 ve 21 Mart 1914 tarihleri arasında ise nâfia nazırlığı görevini üstlenmiştir. I. Dünya Savaşı'nda Suriye-Filistin Cephesi'nin komutanı olarak görev yaptı. 1915 yılında Türklere saldıran çetelere destek Ermenilerin sürgün edilmesini planlayanlardan birisidir.

<span class="mw-page-title-main">Taner Akçam</span> Alman akademisyen, sosyolog, yazar

Altuğ Taner Akçam, Türk tarihçi ve sosyolog.

<span class="mw-page-title-main">Damad Ferid Paşa</span> 216. Osmanlı sadrazamı

Damad Mehmed Ferid Paşa, Osmanlı diplomatı ve devlet adamı. VI. Mehmed saltanatında 4 Mart 1919 - 30 Eylül 1919 ve 5 Nisan 1920 - 17 Ekim 1920 tarihleri arasında toplam bir yıl bir ay on beş gün sadrazamlık yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki ulusal kurtuluş hareketine muhalefetinden ötürü savaştan sonra Yüzellilikler listesine alınmış ve vatan haini ilan edilmiştir. 1922 yılında yurt dışına kaçmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Mustafa Vasıf Karakol</span>

Mustafa Vasıf Karakol, , Türk asker ve siyaset adamı.

<span class="mw-page-title-main">İttihat ve Terakki</span> Osmanlı İmparatorluğunda siyasal teşkilat

İttihat ve Terakki Cemiyeti, sonraları İttihat ve Terakki Fırkası, Osmanlı İmparatorluğu'nda İkinci Meşrutiyet'in ilanına önayak olup 1908-1918 yılları arasında faaliyet gösteren, 21 Mayıs 1889 tarihinde kurulmuş bir siyasal hareket ve siyasi partidir. Triumvira sistemi ile yönetilen bir meclis yapısında egemenlik sürmüştür.

<span class="mw-page-title-main">Doktor Nâzım</span> Türk doktor, siyasetçi ve bürokrat

Doktor Nâzım veya Selanikli Mehmed Nazım Bey, Türk siyasetçi, hekim, 22 Temmuz 1918-8 Ekim 1918 arası Maârif Nazırı ve 1915-16 dönemi Fenerbahçe SK fahri başkanı. İttihat Terakki Cemiyeti'nin kurucu liderlerinden ve Jön Türk Devrimi'nin öncü isimlerindendir. Askeri Tıbbiye'de okuduğu dönemlerde, daha sonrasında Osmanlı İmparatorluğu'nun bir dönemine hükmedecek İttihat Terakki Fırkası'nın ve Teşkîlât-ı Mahsûsa'nın kurulmasında, örgütlendirilmesinde ve Osmanlı toplumunda büyük bir dönüşüm sağlayan meşrutiyetin yeniden ilanında oldukça önemli rol almış birkaç yöneticisi arasındadır.

<span class="mw-page-title-main">İstanbul'un İşgali</span> Mağlup Osmanlı İmparatorluğunun başkentinin İtilaf Devletleri tarafından işgali

İstanbul'un İşgali, Osmanlı İmparatorluğu ve İtilaf Devletleri arasında imzalanan Mondros Bırakışması ile Birinci Dünya Savaşı'nın bu ülkeler arasında sona erdiğinin ilan edilmesinin ardından gerçekleşmiştir. Osmanlı başkenti İstanbul, önce 13 Kasım 1918, sonra 16 Mart 1920'de olmak üzere iki kez işgal edildi. İlk işgalde, İstanbul'un önemli ve stratejik noktaları kontrol altına alındı ancak idareye el konulmadı; ikinci işgal ile idareye el konuldu. Eylül 1922'ye gelindiğinde, İzmir'in Kurtuluşu'ndan sonra, Mustafa Kemal Paşa İstanbul'u kurtarmak için Türk birliklerine İngiliz ve Fransız işgalindeki Çanakkale'ye hareket etmeleri emrini verdi. Bu emir üzerine Çanakkale Krizi patlak verdi. Türkler Kurtuluş Savaşı verdiği sırada İrlanda sorunuyla uğraşan Birleşik Krallık, Ankara Hükûmeti ile savaşın eşiğine geldi. Liberal Başbakan David Lloyd George Mustafa Kemal'in birliklerine karşı taarruza geçilmesini istediyse de müttefiklerinin desteğini alamadı ve ülkesindeki savaş karşıtı muhalefet ile dominyonların güçlü direnişiyle karşılaştı. Lloyd George'u gereksiz bir savaş başlatmaya çabalamakla itham eden Muhafazakâr Parti'nin 19 Ekim 1922'de Carlton Club deklarasyonu ile koalisyondan ayrılması sonucu Lloyd George hükûmeti düştü. İlerleyen süreçte diplomatik olaylar Türklerin lehine gelişti. İşgal, son İtilaf birliklerinin 4 Ekim 1923'te şehri terk etmesinden sonra, Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3. Kolordu birliklerinin 6 Ekim 1923'te tören eşliğinde şehre girmesiyle sona erdi.

<span class="mw-page-title-main">Çürüksulu Mahmud Paşa</span>

Çürüksulu Mahmud Paşa, Gürcü kökenli Osmanlı asker ve devlet adamı.

<span class="mw-page-title-main">Mehmed Kemal</span> Türk bürokrat

Mehmed Kemal Bey, Osmanlı idareci ve öğretmendir. Ermeni Kırımı'nda vazife almasıyla ve idam edilmesiyle bilinir. I. Dünya Savaşının son yıllarında Yozgat mutasarrıflığı ve Boğazlıyan kaymakamlığı görevlerinde bulunmuştur. Osmanlı'nın teslimiyetinin ardından başa gelen Damad Ferit Paşa Hükûmeti'nin kararıyla yargılanmak üzere 7 Ocak 1919 tarihinde gözaltına alındı. 30 Ocak 1919'da İstanbul'a getirildi. Nemrud Mustafa Paşa başkanlığındaki Harp Divanı'nın kararıyla savaş suçlarından ve katliamlardan suçlu bulunarak 10 Nisan 1919 tarihinde saat 17.20'de Beyazıt Meydanı'nda idam edildi. 1922'de TBMM tarafından millî şehit ilan edilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Ermeni Kırımı</span> Osmanlı İmparatorluğunda ikamet eden Ermenilerin savaş boyunca göçe zorlanması ve sistematik katli

Ermeni Kırımı, 1915 Olayları/Ermeni Tehciri veya Ermeni Soykırımı, Osmanlı hükûmetinin Ermenilere karşı gerçekleştirdiği sürgün ve katliamlardır. Etnik temizliğin sonucunda ölen Ermenilerin sayısı tartışmalıdır; sayı, çeşitli araştırmacılara göre 600.000 ile 1,5 milyon arasında değişiklik gösterir. 1914 yılında Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeni nüfusu yapılan farklı tahminler mevcuttur. Osmanlı resmî kayıtlarına göre 1.2 milyon ile Ermeni Patrikhanesi'ne göre 1 milyon 914 bin 620 Ermeni yaşamaktaydı. 1922 sayımlarına göre ise 817 bin Ermeni 'mülteci' olarak Osmanlı topraklarını terk etmiş, 95 bin Ermeni ise din değiştirerek Türkiye topraklarında yaşamaya devam etmiştir. Bu tahminlere göre Osmanlı topraklarında bulunan 900 bin hayatta kalmışken, 300 bin ile 1 milyon arasında Ermeni hayatını kaybetmiştir. Olayların başlangıç tarihi çoğunlukla 250 Ermeni aydının ve komite liderinin Osmanlı yöneticileri tarafından İstanbul'dan Ankara'ya sürüldüğü ve birçoğunun öldürüldüğü 24 Nisan 1915 ile ilişkilendirilmektedir. Ermeni Kırımı, sağlıklı erkek nüfusun toptan öldürülmesi ya da askere alınarak zorla çalıştırılması ve sonrasında kadın, çocuk ve yaşlılarla birlikte ölüm yürüyüşü koşullarında Suriye Çölü'ne sürülmesi gibi olaylarla birlikte I. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında iki aşamada gerçekleşti. Osmanlı askerlerinin koruması eşliğinde yaşadıkları yerlerden sürülen Ermeniler; sürgün sırasında yiyecek ve su sıkıntısı yaşadı; ayrıca çeşitli raporlara göre zaman zaman soygun ve katliamlara maruz kaldı. Ülke genelindeki Ermeni diasporası, genel anlamda Ermenilerin Doğu Anadolu'dan sürülme işleminin doğrudan bir sonucu olarak ortaya çıktı.

<span class="mw-page-title-main">Adana Katliamı</span>

Adana Katliamı veya Osmanlı Türkçesi ile Adana İğtişaşı olarak da adlandırılan, 1909 Nisan'ında Osmanlı İmparatorluğu'nun Adana vilayetinde meydana gelen karşılıklı silahlı etnik çatışmalar sonucu Adana bölgesindeki Müslüman nüfus tarafından Ermeni mahalle ve köylerinde uygulandığı iddia olunan Ermeni karşıtı pogrom. Olaylarda 15.000 ile 30.000 arasında Ermeni'nin öldürüldüğü rapor edilmektedir. Osmanlı ve Türk kaynakları ile bunun aksi yönde iki tarafın karşılıklı çatışmaları neticesinde her iki taraftan ölenlerin olduğunu belirtmektedir. Bu olaylar üzerine hükûmet derhâl Rumeli'den Adana'ya asker sevk etmiş, bunların gelmesi üzerine olaylar yeniden alevlenmiş ama bu defa isyan çabuk bastırılmıştır. Cemal Paşa, Adana Vakası'nda 17.000 Ermeni ve 1.850 Müslüman öldüğünü, eğer şehrin nüfus oranı Ermenilerin lehine olsaydı bu sayıların tersine tecelli etmiş olacağını belirtmiştir. Yeni Tasvir-i Efkâr gazetesi de ölenlerin sayısını şöyle vermiştir: Müslümanlardan 1.186 kişi, gayrimüslimlerden ise 5.243 kişi. Ayrıca İsmail Hami; ölü sayısını 1.850 Türk, 1.700 Ermeni olarak tespit etmiştir. Öte yandan Patrikhane kendi yaptırdığı araştırma ile 21.300 ölü rakamı çıkarmıştır. Edirne mebusu Babikyan Efendi, meclise takdim etmek üzere bir rapor hazırlamıştı. Pek kısa bir zaman sonra öldüğü için mecliste görüşülemeyen bu raporda ölü sayısını 21.001 olarak gösteriyordu. Cemal Paşa'nın verdiği rakam, mahkemelerin bitmesinden sonraya ait olduğu cihetle, olay sırasında kaçıp da sonra geriye gelenler olabileceği düşünülürse ölen Ermenilerin 21.000'den ziyade 17.000'e yakın olduğu kabul edilebilir.

<span class="mw-page-title-main">Cemal Azmi</span> Osmanlı politikacı ve yönetici

Mehmed Cemal Azmi Bey, Osmanlı devlet adamı.

<span class="mw-page-title-main">Mehmed Reşid</span> Türk doktor, asker ve vali

Mehmed Reşid, Daha sonraları İttihat ve Terakki Fırkası adını alacak olan İttihad-ı Osmani Cemiyeti’nin ilk 5 kurucu üyesinden biri ve I. Dünya Savaşı sırasında Diyarbekir Valisi olan Çerkes asıllı Osmanlı doktor, asker ve politikacıdır. Diyarbekir'de Ermeni Kırımı'nın yanı sıra Arami Soykırımı'nı da yürütmekle görevlendirildi.

<span class="mw-page-title-main">Erzurum Ermeni Kongresi</span>

Erzurum Ermeni Kongresi, Ermeni Devrimci Federasyonu'nun sekizinci dünya kongresi ve Osmanlı Ermenileri için Ermeni Kırımı öncesindeki dönüm noktalarından biri. Temmuz-Ağustos 1914'te düzenlenen bu kongreye özel bir heyet gönderen İttihat ve Terakki Cemiyeti, I. Dünya Savaşı'nda Kafkasya Cephesi açıldığında Rusya Ermenilerinin Rus ordusuna karşı ayaklanarak Güney Kafkasya'nın Osmanlı tarafından ele geçirilmesini kolaylaştırmaları istendi.

1915 ve 1917 yılları arasında en az 800.000 Ermeni'nin öldürüldüğü Ermeni Kırımı boyunca birçok Türk sivil, siyasetçi ve askerî lider katliamlara ve yağmaya katılmayı reddedip Ermenilerin tehcir edilmesini ve katledilmesini durdurmaya çalıştı. Bu kişilerin çoğu eylemlerinin sonucu olarak pozisyonlarını kaybettiler ve bazıları öldürüldü.

<span class="mw-page-title-main">Mayıs 1915 Üçlü İtilaf Bildirgesi</span> Üçlü itilaf Deklarasyonu 24 Mayısta Rus imparatorluğunun İsteğiyle Osmanlı İmparatorluğunda  Ermeni kırımının kınanması ve failleri sorumlu tutan, itham eden bir bildiri

Mayıs 1915 Üçlü İtilaf Bildirgesi veya 1915 Üçlü İtilaf Deklarasyonu, 24 Mayıs 1915 tarihinde Rus İmparatorluğu'nun inisiyatifiyle Üçlü İtilaf devletlerini oluşturan -Rusya, Fransa ve Büyük Britanya- tarafından imzalanan ve Osmanlı İmparatorluğu'nda devam eden Ermeni Kırımı'nı kınayan ve failleri sorumlu tutmakla itham eden bildiri.

<span class="mw-page-title-main">1919-1920 İstanbul yargılamaları</span>

1919-1920 İstanbul yargılamaları, I. Dünya Savaşı sonrasında, Mondros Mütarekesi'nden kısa bir süre sonra Osmanlı İmparatorluğu'nun askerî mahkemelerinde görülen davalardır. İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) lider kadrosu ve seçilmiş bazı eski yetkililer, anayasayı ihlal etme, savaş zamanında vurgunculuk ile hem Ermenilerin hem de Rumların katledilmesi gibi çeşitli suçlamalarla itham edildi. Mahkeme, katliamların organizatörleri olarak görülen Enver Paşa, Talât Paşa ve Cemal Paşa ile diğerlerini ölüm cezasına mahkûm eden bir karara vardı.

<span class="mw-page-title-main">Nusret Bey</span> Türk öğretmen, devlet adamı (1875-1920)

Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey, Türk öğretmen ve idarecidir. Ermeni Tehciri'inde vazife almasıyla ve bu tehcirde Ermenileri öldürdüğü ve mallarından kazanç sağladığı iddia edilerek idam edilmesiyle bilinir. 15 ay kürek cezasına çarptılırmış olduğu hâlde Divân-ı Harp-i Örfi yasadışı şekilde toplanıp cezası idam cezasına dönüştürdü. 5 Ağustos 1920'de Beyazıt Meydanı'nda idam edildi. Ferid Paşa hükûmetinden sonraki Ahmet Tevfik hükûmeti iktidara gelince ailesi suçsuz olduğunu iddia ederek davaların tekrar incelenmesini talep etti. İncelemelerin ardından Nusret Bey'in suçsuz yere asıldığı kanıtlanmıştır. 25 Aralık 1921'de TBMM tarafından "millî şehit" ilan edilmiştir.