İçeriğe atla

Osmanlı İmparatorluğu'nda Hristiyanlık

Osmanlı yetkilisi Hristiyan erkekleri devşirme için kaydediyor. Süleymanname'den Osmanlı minyatür resmi, 1558

Osmanlı İmparatorluğu'nun millet sistemi altında Hristiyanlar ve Yahudiler, devlete sadakat göstermesi ve cizye vergisini ödemesi karşılığında Osmanlı hukukuna göre zimmi ("korunan" anlamına gelir) olarak kabul edilirdi.[1][2]

Ortodoks Hristiyanlar en büyük gayrimüslim gruptu. Rusya'nın yükselişiyle birlikte Ruslar, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ortodoks Hristiyanların bir tür koruyucusu haline geldi.[3]

Osmanlı İmparatorluğu'nda İslam'a geçiş, bireysel, ailevi, toplumsal ve kurumsal inisiyatif ve güdülerin bir kombinasyonunu içeriyordu. Süreç, Osmanlılar ile komşu Hristiyan devletler arasındaki güç dengesinden de etkilendi.[4] Bununla birlikte, Doğu Avrupa'daki Sırplar, Eflak, Bulgaristan ve Yunanistan gibi çoğu Osmanlı tebaası, Ortodoks Hristiyan olarak kalırken, bugünkü Arnavutluk ve Kosova, Osmanlı etkisinin bir sonucu olarak daha büyük Müslüman nüfusa sahipti.

Sivil statüsü

Osmanlı dini hoşgörüsü, İspanya veya İngiltere gibi geçmişteki veya çağdaşı diğer devletlerle karşılaştırıldığında daha iyi olduğu için dikkate değerdi. Ancak Bizans İmparatorluğu, Theodosius zamanı dışında, genellikle diğer dini grupları da kınamadı, Konstantinopolis'te bir cami, Roma Katolik Kiliseleriyle dolu bir Latin Mahallesi ve hatta bir sinagog vardı. Elbette, yerleşik politika ile onun fiili pratik uygulaması arasında münferit boşluklar vardı, ama yine de bu, İmparatorluğun işleyiş tarzıydı.[5]

Osmanlı idaresi altında, zimmilerin "belirli şartlara bağlı olarak dinlerini yerine getirmelerine ve bir ölçüde toplumsal özerklikten yararlanmalarına" (bkz: Millet) izin verildi ve kişisel güvenlikleri ve mülk güvenlikleri garanti altına aldı.[6] Princeton Üniversitesi Yakın Doğu Çalışmaları Emekli Profesörü Bernard Lewis, zimmilerin İslami yönetim altındaki statüsünün daha değersiz olduğunu kabul etmekle birlikte, onların pozisyonlarının çoğu bakımdan "Hristiyan olmayanlarınkinden ve hatta Orta çağda Katolik Avrupa'sındaki inanışa ters düşen (heretical) Hristiyanlarınkinden çok daha kolay olduğunu'' belirtir.[7] Örneğin, zimmiler nadiren dini inançları nedeniyle eziyet gördü veya sürgün ya da dinlerini değiştirmeye zorlama ile karşı karşıya kaldılar ve bazı istisnalar dışında ikamet ve meslek seçimlerinde özgürdüler.[8] Ancak Osmanlı Devleti'nin gayrimüslimlerin daha aşağı (inferior) olduğu bir İslam devleti olduğu anlaşılmaktadır. Dinler arasında entegrasyonu engelleyen katı ayrılıklar vardı.[9]

İlk yıllarda Osmanlı İmparatorluğu, farklı milletlerin örneğin türban ve ayakkabı gibi kıyafetlerin belirli renklerini giymelerini kararlaştırdı - ancak bu politika her zaman Osmanlı vatandaşları tarafından takip edilmedi.

Devşirme

14. yüzyılda I. Murad ile başlayıp 17. yüzyıla kadar uzanan bir süreçte Osmanlı İmparatorluğu, genç Hristiyan erkek çocuklarının Balkanlar'daki topluluklardan alınıp Müslüman yapılıp daha sonra Yeniçeri ordusunda veya Osmanlı idari sisteminde görevlendirildiği bir tür haraç veya zorunlu askerlik sistemi olan devşirme (دوشيرم) sistemini kullandı. En çok gelecek vadeden öğrenciler, mezunları yüksek mevkileri dolduracak olan Enderun Okuluna kayıtlıydı. Toplanan çocukların çoğu, devşirme sisteminin "kan vergisi" olarak anıldığı İmparatorluğun Balkan topraklarındandı. Çocuklar büyüdükleri ortam nedeniyle nihayet İslami hale geldiklerinde, sahip oldukları tüm çocuklar özgür Müslüman sayılıyordu.[10]

Vergilendirme

Zimmiler açısından vergilendirme, "önceki rejimlere ödenen vergilerin somut bir devamıdır"[11] (ancak şimdi Müslüman egemenliği altında daha düşüktür[12][13]) ve Müslüman fatihin bakış açısından, zimmilerin teslimiyetinin maddi bir kanıtıydı.

Dini mimari

Osmanlı İmparatorluğu, şehirlerinin nasıl inşa edileceğini (kalite güvencesi) ve mimarinin (yapısal bütünlük, sosyal ihtiyaçlar vb.) nasıl şekilleneceğini düzenlemiştir.

Tanzimat'tan önce, Ortodoks kiliselerinin yapımı, onarımı, büyüklüğü ve çanlarıyla ilgili özel kısıtlamalar getirildi. Örneğin, bir Ortodoks kilisesinin çan kulesinin, aynı şehirdeki en büyük caminin minaresinden biraz daha kısa olması gerekiyordu. Çan kulesi açık ara şehirdeki en yüksek simge olduğu için İzmir'deki Aya Fotini, dikkate değer bir istisnaydı. Ayrıca ihtişam veya zarafet bakımından da sınır aşılmamalıydı.

Kaynakça

  1. ^ Millet system - Oxford Reference. 2008. doi:10.1093/acref/9780199290543.001.0001. ISBN 9780199290543. 
  2. ^ Turkey Beyond Nationalism: Towards Post-Nationalist Identities. I.B.Tauris. 27 Ekim 2006. ISBN 978-0-85771-757-3. 
  3. ^ Peace Treaties and International Law in European History: from the late Middle Ages to World War One, Randall. Lesaffer, 2004, p.357
  4. ^ ""Conversion"". Encyclopedia of the Ottoman Empire. InfoBase Publishing. 2009. ss. 145-147. ISBN 9781438110257. 
  5. ^ G. Georgiades Arnakis, "The Greek Church of Constantinople and the Ottoman Empire", The Journal of Modern History 24:3. (Sep., 1952), p. 235 JSTOR, archived here 6 Mart 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  6. ^ Lewis (1984) pp. 10, 20
  7. ^ Lewis (1984) p. 62, Cohen (1995) p. xvii
  8. ^ Lewis (1999) p.131
  9. ^ Todorova Maria, "The Ottoman Legacy in the Balkans", in Carl L. Brown (ed.), Imperial Legacy: The Ottoman Imprint on the Balkans and the Middle East, New York, 1996, p. 47.
  10. ^ Kjeilen, Tore. "Devsirme 26 Ocak 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.," Encyclopaedia of the Orient
  11. ^ Cl. Cahen in Encyclopedia of Islam, Jizya article
  12. ^ Lewis (1984) p.18
  13. ^ Lewis (2002) p.57

Konuyla ilgili yayınlar

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Devşirme</span> Osmanlının asker ve bürokrat yetiştirme politikası

Devşirme, Osmanlı Devleti'nin fethettiği topraklardan -özellikle Balkanlar- Hristiyan genç ve yetenekli çocukların toplanması, sıkı bir eğitimden geçirilerek üstün bir asker veya bürokrat oluşturulması sistemidir. Sistem Balkanlarda 'kan vergisi' olarak adlandırılmış, Balkan devletlerinin tarih kitaplarında 'Osmanlı Köleliği' tabiri kullanılmıştır. İlk olarak 1438'de yazılı kayıtlarda bahsedilmiştir, ancak muhtemelen daha önce başlamıştır. Sultana sadık bir asker ve memur grubu yaratmıştır. Sistem, 1400'lerden 1600'lere kadar tüm sadrazamları yetiştirmiştir. Bu sistem ile yetiştirilip bürokrat olan devşirmeler arasında Rum Mehmed Paşa, Veli Mahmud Paşa, Yunus Paşa, Rüstem Paşa, Sokollu Mehmed Paşa, Kuyucu Murat Paşa ve Pargalı İbrahim Paşa gibi kişiler vardır. Osmanlı imparatorluğunun eyalet valilerinin ve askeri komutanlarının çoğunu da yetiştirmiştir. Devşirmeler bazen ailelerine yardım etmek için pozisyonlarını kullanmışlardır. Balkanların imarında devşirmelerin de etkileri olmuştur.

Gayrimüslim, İslam hukuku ve dünya görüşünde Müslüman olmayanları tanımlamak için kullanılan terimdir. İslam esasıyla yönetilen devletlerin idaresi altında yaşayan ve İslam'dan başka bir inanca sahip kişi ve topluluklar ayrıca zimmî olarak sınıflanmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı Ermenileri</span> Osmanlı Devletinin Ermeni halkı

Osmanlı Devleti kuruluş döneminde Ermeniler, genellikle Çukurova, Doğu Anadolu Bölgesi ile Kafkasya bölgelerinde bulunan beyliklerin egemenliği altında yaşamışlardır. Bursa'nın başkent olduğu dönemde Ermeni ruhani reisliği başkente alınmıştır. İstanbul'un fethinden sonra da İstanbul'a taşınmış ve daha sonra da İstanbul Ermeni Patrikhanesi kurulmuştur. Ermeniler Anadolu'dan gelen göçlerle İstanbul'da büyük bir cemaat oluşturmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Millet (Osmanlı İmparatorluğu)</span>

Millet, Osmanlı Türkçesinde dini grupları belirtmek için kullanılan terimdir. 19. yüzyılda Tanzimat reformlarıyla, hakim sınıf olan Sünniler dışındaki, kanunen korunan dini azınlıkları ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nda tüm Sünni gruplar bir millet kabul edilirken, azınlıklar yani gayrimüslimler sadece dine veya mezhebe göre değil aynı zamanda etnik gruplarına göre de ayrı milletler oluştururlardı. Örneğin Ermeniler tek bir millet olmayıp Ermeni Katolik ve Ermeni Protestan milletlerine ayrılırlardı. Millet kelimesi Arapça bir kelime olan mille (ملة)'den gelmektedir. Millet kelimesi günümüzde, Osmanlı'da kullanılandan farklı olarak, dinsel bir anlam değil dilsel bir anlam ifade etmektedir.

Tarihte Yahudilik ile İslam arasındaki etkileşimin tarihi, İslamın Arap Yarımadası'nda doğup buradan yayılmaya başladığı 7. yüzyıla kadar uzanır. Gerek Yahudiliğin gerekse İslamın kökenleri Ortadoğu'da, İbrahim'e dayandığından, her ikisi de İbrahimi olarak kabul edilir. Yahudilik ile İslam'ın paylaştığı birçok ortak yön bulunmaktadır: temel dini görünümü, yapısı, hukuk felsefesi ve uygulaması ile İslam ile Yahudilik birbirine benzer. Gerek bu benzerliklerden ötürü, gerekse Müslüman kültürü ve felsefesinin İslam dünyası içinde yaşayan Yahudi cemaatleri üzerindeki etkisi yoluyla, geride kalan 1.400 yıl boyunca bu iki din arasında kesintisiz ve hatrı sayılır bir fiziki, teolojik ve siyasi örtüşme ortaya çıkmıştır.

İslam ve antisemitizm, Yahudilere ve Yahudiliğe karşı İslami öğretiler ve İslam hakimiyeti altındaki Yahudilere yapılan muamelelerle ilgilidir.

İsrail ve Yahudiye toprakları dışında kalan Orta Doğu bölgelerinde Yahudiler en azından Babil Sürgünü'nden beri 2600 yıldır yaşamaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı gerileme tezi</span>

Osmanlı gerileme tezi veya Osmanlı gerileme paradigması, Osmanlı İmparatorluğu'nun dünyanın o zaman gelişmiş kabul edilen ülkeleri ile kıyaslandığında bilim ve endüstride geri kalması ve ürünler ortaya çıkaramaması sonucu, dış ülkelere bağımlılığını tarif etmek amacı ile ortaya konmuştur. Türkiye'nin ve dünyanın tanınmış tarihçilerinden Halil İnalcık Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ adlı kitabında, “...18. yüzyılın uzun savaşlarıyla denge Avrupa’dan yana döndü. Osmanlı gücü inişe geçti, 18. yüzyılda Batı üstünlüğünün kabulüyle de imparatorluk politik ve ekonomik olarak Avrupa’ya bağımlı hale geldi, imparatorluğun varlığını sürdürmesi ve olası çöküşü, sonunda bir Avrupa politikası sorunu, Doğu Sorunu oldu ve Osmanlı politik yaşamı 1920'ye dek Avrupa'ya bağımlı olarak sürdü,” saptamasını yapmıştır.

Osmanlı döneminde Bosna-Hersek, Bosna-Hersek'in 1463/1482'den Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun Bosna'yı ele geçirdiği 1878'e kadar Osmanlı yönetiminde kaldığı dönemdir. Osmanlıların gelişi, Bosna-Hersek tarihindeki en önemli olaydır ve günümüz Bosna-Hersek bölgesi için muazzam dini, dilsel, kültürel, politik ve askeri sonuçlar doğurmuştur.

Norman Itzkowitz, Princeton Üniversitesi'nde Yakın Doğu Araştırmaları profesörü olan Amerikalı bir akademisyendi. Yakın Doğu araştırmalarına psikanalitik bakış açısı kazandıran bir Osmanlı tarihçisiydi.

Türkiye'ye liberalizm Osmanlı İmparatorluğu'nda Tanzimat döneminde gelmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanması</span> I. Dünya Savaşının ardından Osmanlı topraklarının parçalanması

Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanması, I. Dünya Savaşı'nı takiben Kasım 1918'de İstanbul'un Britanya, Fransa ve İtalya askerleri tarafından işgal edilmesinin ardından başlayan jeopolitik bir süreçti. Parçalanma, özellikle Osmanlı İmparatorluğu'nun Almanya ile ittifak kurmasının ardından yapılan Sykes-Picot Anlaşması gibi İtilaf Devletleri'nin savaşın ilk safhalarında yaptığı birtakım anlaşamalar üzerinden planlanmıştı. Eskiden Osmanlı İmparatorluğu'nu oluşturan büyük topraklar ve halklar, birkaç yeni devlete bölündü. Osmanlı İmparatorluğu; jeopolitik, kültürel ve ideolojik yönden önde gelen İslam devletiydi. Osmanlı'nın savaşın ardından parçalanması, Britanya ve Fransa gibi Batılı güçlerin Orta Doğu'ya hâkim olmasına sebep oldu ve modern Arap dünyası ile Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasına yol açtı. Anadolu Hareketi tarafından bu Batılı güçlere direnilse de, Osmanlı'nın ardıl devletleri kapsamında böylesi bir direniş II. Dünya Savaşı'nı takip eden hızlı dekolonizasyon sürecine kadar görülmedi.

Kosova, 1455'ten 1912'ye kadar, başlangıçta Rumeli Eyaleti'nin bir parçası olarak ve 1864'ten ayrı bir Kosova Vilayeti olarak Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçasıydı.

<span class="mw-page-title-main">Millet-i Rûm</span>

Rūm milleti ya da "Roma milleti", Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Doğu Ortodoks Hristiyan cemaatinin adıydı. Cemaat, Osmanlı siyasi sistemine tabi olmasına rağmen, belirli bir iç özerkliği vardı.

Millet-i Ermeniyân, Ermeni Apostolik Kilisesi'nin Osmanlı milletidir. Başlangıçta sadece Osmanlı Ermenilerini değil, Kıptî Ortodoks Kilisesi, Keldani Katolik Kilisesi, Etiyopya Ortodoks Tevhîdî Kilisesi ve Süryani Ortodoks Kilisesi de dahil olmak üzere diğer Hristiyan kiliselerinin üyelerini de içeriyordu, ancak bu grupların çoğu on dokuzuncu yüzyılda kendi milletlerini elde ettiler. II. Mehmed, Ortodoksluk konusunda aralarındaki anlaşmazlıklar nedeniyle onları Rum Ortodokslarından ayırmıştır. Milletin mensupları, meseleleri özerk bir şekilde ele almakla kalmayıp, İslam mahkemelerine dava açacak yasal statüye de sahiptiler. Ermeni milletinin, olması gereken birçok insan üzerinde otorite sahibi olma yeteneği yoktu ve Anadolu'dan bu kadar uzak olan İstanbul'da Ermeni patriğinin gerçek bir yetkisi yoktu.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı İmparatorluğu tarihi</span> Osmanlı İmparatorluğunun tarihi

Osmanlı İmparatorluğu, yaklaşık 1299 yılında Osman Gazi tarafından Anadolu'nun kuzeybatısında, Bizans İmparatorluğu'nun başkenti Konstantinopolis'in hemen güneyinde küçük bir beylik olarak kuruldu. Osmanlılar Avrupa'ya ilk kez 1352'de geçtiler, 1354'te Çanakkale Boğazı'ndaki Çimpe Kalesi'nde kalıcı bir yerleşim kurdular ve başkentlerini 1369'da Edirne'ye taşıdılar. Aynı zamanda, Anadolu'daki çok sayıda küçük Türk devleti de fetihler ya da bağlılık bildirimleri yoluyla filizlenmekte olan Osmanlı sultanlığına dahil edildi.

Osmanlı İmparatorluğu'nda Batılı milliyetçilik anlayışının yükselişi, Osmanlı millet anlayışının çöküşüne neden oldu. Osmanlı İmparatorluğu'nda hakim olan ve dini merkeze aldığı için mevcut millet kavramından farklı olan millet anlayışı, Osmanlı İmparatorluğu'nun gerilemesinde kilit bir faktör oldu.

İslam ve Protestanlık, Balkanlar'da genişleyen Osmanlı İmparatorluğu'nun bugünkü Macaristan ve Transilvanya'da Kalvinizm ilk kez karşılaştığı 16. yüzyılın başlarında temas kurdu. Her iki taraf da Avusturya Kutsal Roma İmparatoru'na ve Katolik Kilisesi müttefiklerine karşı çıktıkça, dini benzerlikleri ve ticaret ve askeri ittifak olasılıklarını araştıran çok sayıda fikir alışverişinde bulundu.

İttihatçılık, 1908'de Jön Türk Devrimi'ni gerçekleştiren ve 1913'ten 1918'e kadar Osmanlı İmparatorluğu'nu yöneten İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ideolojisiydi.

Arnavutluk'un İslamlaşması, 1385'ten itibaren Osmanlı'nın bölgeyi fethetmesi sonucunda meydana gelmiştir. Osmanlılar, yönetimleri ve orduları aracılığıyla çeşitli politikalar ve vergi teşvikleri, ticaret ağları ve ulusötesi dini bağlantılar yoluyla İslam'ı Arnavutluk'a getirmişlerdir. Osmanlı yönetiminin ilk birkaç yüzyılında, İslam'ın Arnavutluk'taki yayılması yavaş olmuş ve kısmen Osmanlı'nın toplumsal ve askeri entegrasyonunun artması, jeopolitik faktörler ve kilise yapılarının çöküşü nedeniyle on yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda esas olarak yoğunlaşmıştır. Bu, Arnavutluk'taki Arnavutların büyük ölçüde Hristiyan bir nüfustan esas olarak Sünni Müslüman olan bir nüfusa dönüşmesi ve belirli bölgelerde önemli etnik Arnavut Hristiyan azınlıkları muhafaza etmesiyle Arnavutluk tarihindeki en önemli gelişmelerden birisi olmuştur. Sünni İslam'ın Arnavut etno-dilbilimsel bölgesindeki en büyük inanç olduğu, ancak diğer inançların da bölgesel bir yama içinde mevcut olduğu durum, Osmanlı'nın son döneminde Arnavutluk'un siyasi gelişiminin şekillenmesinde büyük bir etki oynamıştır. Dini değişikliklerin yanı sıra İslam'a geçiş, Arnavutları ve Arnavut kültürünü şekillendiren ve etkileyen diğer sosyal ve kültürel dönüşümleri de beraberinde getirmiştir.