İçeriğe atla

Organ bağışı

2005 yılında yapılan istatistiklere göre donör (bağışlayıcı) sayıları (Büyütmek için resme tıklayınız)
Avrupa'da böbrek nakli için bekleme listesi ve organ bağışları(Büyütmek için resme tıklayınız)
2005 yılı, kadavra donör dağılımı (Büyütmek için resme tıklayınız)

Organ bağışı, bir insanın organlarının bir kısmının veya tamamının, henüz sağlıklı iken, beyin ölümünün ardından başka insanlarda yararlanılmak üzere bağışlanmasıdır.

Hayat kurtarma anlamında, sağlıklı olan her organ bağışlanabilir. On sekiz yaşını doldurmuş ve doğru ile yanlışı ayırabilme yeteneğine sahip herkes, başta kalp olmak üzere, akciğer, böbrek, karaciğer ve pankreas gibi organlar; kalp kapağı, göz kornea tabakası, kas ve kemik iliği gibi dokuları bağışlayabilmekte ve bunlar günümüz tıp teknolojisinde nakledilebilmektedir. Bir kişi organlarını bağışlayarak birçok insana yaşama şansı verebilir. Böbrek bağışı gibi yaşarken yapılabilen organ bağışı türleri de vardır. Çeşitli kurum ve kuruluşlar, zaman zaman organ bağışı kampanyaları düzenlemektedir.

Organ bağışlarının azlığı

Organ bağışında, Dünya çapında bir yetersizlik vardır. Bu nedenle bekleme listeleri zaman geçtikçe uzamaktadır. Örneğin Almanya'da böbrek nakli için bekleme süresi 2005 yılı verilerine göre yaklaşık 7 ila 9 yıl arasında değişmektedir. Kalp, karaciğer ve akciğer organ bekleme listelerindeki birçok hasta, zamanında bir organ bulunamadığı için ölmektedir. Uzun bekleme sürelerinin oluşma nedeni, diğer başka nedenlerin yanı sıra, ölümcül trafik kazalarının azalması, fakat buna karşılık sadece organ nakli ile iyileştirilebilecek hastalıkların da çoğalmasıdır. Ayrıca genelde yaşam beklentilerinin yükselmesi ve teknolojinin gelişmesi sonucu, tıbbın giderek daha çok hastalığa organ nakli yapılabilir gözüyle bakmasıdır. Organ bağışlarının azlığına başka bir neden de, bazı devletlerdeki yasal düzenlemelerin bağışların yapılmasına engel olmasıdır.

ABD'de ise organ bağışını teşvik için vergi indirimleri ve iş kaybını karşılama yöntemlerine başvurulmaktadır.[1]

Organ bağışı yöntemleri

Temelde organ bağışı ile ilgili dört yöntem vardır. Bu yöntemler, bağış yapan kendi isteği ile organ bağışı yapmaya hazır olmadığı zamanlarda devreye girer. Bu düzenlemeler şimdilik her yerde aynı şekilde kullanılmıyor. Her ülke kendi kararlarını kendisi veriyor.

  • İtiraz Yöntemi;
  • Genişletilmiş İtiraz Yöntemi;
  • Gönüllülük Yöntemi;
  • Genişletilmiş Gönüllülük Yöntemi;

Bunların içerisinde İtiraz Yöntemi en geniş kapsamlı yöntemdir. Bu yöntemde sağlığında kesin itirazı olmayan herkesin organı bağış olarak kabul edilir.

Genişletilmiş İtiraz Yöntemi ayrıca şöyle bir hakkı da içerir: Bağışçının ölümünden sonra, potansiyel bağışçının akrabaları organ bağışını, ölen kişinin, yaşarken yaptığı vasiyet olarak kabul ederler.

Gönüllülük Yöntemi ise bağışçının yaşarken organlarını bağışlayacağını kabul etmiş olması zorunluluğunu getirir. Kesin bir organ bağışı yapmayı kabul etme prosedürü gerektirir. Bu nedenle çok dar kapsamlıdır.

Genişletilmiş Gönüllülük Yöntemi'nde bağışçının ölümünden sonra, ailesi de bağış için onay verebilir. Bu uygulama Gönüllülük Yöntemi'ni genişletmektedir.

Bu dört yöntemin yanı sıra iki istisna yöntem daha vardır: Bilgilendirme Yöntemi ve Acil Durum Yöntemi

Bilgilendirme Yöntemi'nde bağışçının izni şarttır. Eğer potansiyel bağışçının yanında, organ bağışı yapmak istemesi ile ilgili herhangi bir yazılı belge yoksa, bağışçı olmak istemiyordur. Bu durumda ailesine bilgi verilmesi gerekir. Ailenin itiraz etme hakkı vardır.

Acil Durum Yöntemi'nde, bağışçının kendisinden veya ailesinden bir itiraz olsa bile, her durumda organ alınır.

Nakledilebilir organlar

Tıptaki gelişmelerin bugün geldiği noktada, insan vücudunun birçok organı nakledilebilmektedir. Burada sadece ölümden sonra bağışlanabilecek organlarla, yaşarken de bağışlanabilir organlar arasında bir ayrım yapmak gerekiyor.

Yaşarken bağışlanabilir organlarda, yaşayan bir insan, diğer bir insana gerekli olan organı veya hücreyi bağışlar. Bu organlar çift veya tabaka hâlinde olan veya kendini yenileme özelliğine sahip olan organlardır. Örneğin böbrek, karaciğer ve yenilenebilir özelliğe sahip hücreler veya kan, ilik ve üreme hücreleri gibi dokular. Burada bağış yapanın yaşından ziyade organın durumu çok önemlidir; fakat genelde 70 yaş üstündekilerin organları çok nadir durumlarda alınmaktadır.

Ölümden sonra bağış kabul edilebilecek organlar ve dokular: pankreas, damar, bağırsak, kulak kemikcikleri, deri, kalp, kalp kapakçıkları, gözün saydam tabakası, kemik dokusu, kıkırdak dokusu, karaciğer, akciğer, böbrek, kas ve beyin zarının bir kısmı.

Yaşarken yapılabilen bağış

Yaşarken yapılabilen organ bağışlarında, vücudumuzda çift olması ve bağış yapanın organını vermekle, fonksiyonlarını kaybetmemesi nedeniyle, böbrek transplantasyonları başı çekmektedir. Giderek transplantasyonu çoğalan diğer organ ise, yüksek oranda yenilenebilir özelliği olan karaciğerdir. Ancak karaciğerin tamamı bağışlanamaz.

Bağış yapan 18 yaşını doldurmuş ve karar verebilecek durumda olmalıdır. Bağış yapan, yapılacak müdahalenin şekli, büyüklüğü, olası tehlikeleri ve sağlığına şimdi ve daha sonra gelebilecek zararlar konusunda bir doktor tarafından, başka bir doktorunda bulunduğu ortamda aydınlatılmalıdır.

Ölümden sonra bağış

Ölümden sonra nakil için organın alınması, ancak beyin ölümünün kesin tespit edilmesi ve izin alındıktan sonra mümkündür. Türkiye'de genişletilmiş gönüllülük yöntemi yürürlüktedir. Buna göre ortada Doku ve Organ Bağış Belgesi varsa, nakledilmek için gerekli organlar alınır, yoksa ölen kişinin akrabalarının rızası olursa ancak alınabilir. Kanunun ifadesi bu şekilde olmasına rağmen genel uygulama gereği bugün için Türkiye'de aileden İzin alınmadan organlar alınmaz. Bağış belgesi olsa da olmasa da muhakkak aile izni alınması şarttır. Önce ölüden kan örneği alınır. Kan grubu ve doku özellikleri tespit edilir. Bu veriler alınan organın kime nakledilebileceğinin tespiti için çok önemlidir. Ayrıca organın nakledileceği hastayı tehlikeye sokabilecek herhangi bir bulaşıcı hastalık veya organda tümör olup olmadığı da burada tespit edilir.

Beyin ölümünün tespiti

Beyin ölümü diğer koma halleri ve özellikle de bitkisel hayatla karıştırılmamalıdır. Bu diğer hallerde bilinç kapalı olsa da ölüm söz konusu değildir. Beyin ölümü geliştiği an solunum durmuş ve ölüm gerçekleşmiştir. Diğer bir tabirle hasta son nefesini vermiştir. Bu durumda ölüme dair en küçük bir kuşku bile kalmaz.

Bazı insanlar beyin ölümünün tespitine kuşku ile bakmaktadırlar. Bunlar organların alınması uğruna, beyin ölümünün erken tespit edilmiş olabileceği endişesini taşıyorlar. "2008 Mart ayında Amerika'da 22 yaşındaki bir genç, yaptığı bisiklet kazası sonucunda, komaya girdi ve bir süre sonra beyin ölümü tespiti yapıldı. Ailesi organ bağışı için izin verdi. Fakat organ alımı işleminden çok kısa bir süre önce bir uyarıya tepki gösterdi ve 2 ay sonra taburcu edildi" şeklindeki haberlere medyada zaman zaman rastlansa da gerçek anlamıyla günümüze kadar yanlış tanı konulmuş ya da tanı konulduktan ve imzalar alındıktan sonra yaşayan tek bir vaka bile yoktur. Burada önemli olan ilgili hekimlerin imzaları tamamlandıktan sonraki süreçtir. Bu şekliyle yaşama geri dönmüş hiçbir vaka tıp literatürüne geçmemiştir. Beyin ölümü tam ve gerçek anlamda ölümdür. Diğer komalarla asla karıştırılmamalı ve konuyla ilgili popüler basın haberlerinden yola çıkılarak fikir yürütülmemelidir.[2]

Eğer organ alınacak hasta, başka hücrelere de yayılma gösteren kanser hastalıklarından (metastaz) birisine, HIV virüsü (AIDS) 'ne veya Creutzfeldt-Jakob hastalığının aktif virüslerine veya organları kronik fonksiyon bozukluklarına sahipse, organ alınamaz.

Beyin ölümü tanısını, Türkiye'de esas olarak 4 branştan oluşan beyin ölümü tespit kurulu koyar. Kurul nöroloji, nöroşirürji, anestezi ve kardiyoloji uzmanlarından oluşur. Bu tanının konması, geri dönüşü mümkün olmayan bir şekilde ölüme delalet eder. Kalbin çalışmasının veya durmasının ölümle tam bir ilgisi yoktur çünkü kalp durduğunda da ölüm hemen gelişmez. Dolaşımın durup beynin ölmesine kadar geçen süre içinde yaşam devam eder. Kalp ameliyatlarının çoğunda kalp saatlerce durdurulmasına rağmen dolaşım sağlanarak beynin yaşamasına çalışılır. Tersine beyin öldüğünde ise kalp çalışsa dahi ölüm gerçekleşmiş ve tüm organlar için de artık az bir zaman kalmış demektir. Ölüm kararını veren hekimler dünyadaki tüm ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de organ naklinde çalışamazlar ve organ naklinin dışında yer alırlar.

Organ bağışı tarihçesi

Mitoloji ve efsaneler MÖ 5. yüzyılda bir insandan bir insana organ ve doku nakli yapıldığını kaydederler. MS 3. yüzyılda ise hekimliğin koruyucu azizleri Aziz Cosmas ve Aziz Damian, bir bacağını kaybeden misyoner Jakobus von Voragine'e, ölen bir siyahın bacağını nakletmişler. Bunlar söylenti ya da efsane.

Organ bağışının yeni tarihi 17. yüzyıla kadar uzanıyor. Bu yüzyılda ilk deri nakli denemeleri yapıldı. 1863 yılında Paul Bert, o zamanlar sadece deri, lif, erkek yumurtalıkları veya dişlerde yapılmaya çalışılan (damar bağlantısı olmayan organ nakilleri) transplantasyonlarda doku reddi ile ilgili sorunları yeniden yazmıştır. 1883 yılında zarar görmüş iç organların nakli ile ilgili denemeler yapılmıştı. 20. yüzyılın başlarında, tam olarak 1902 yılında Avusturyalı Emerich Ullmann ve Fransız Alexis Carrel, birbirlerinden habersiz köpeklerde transplantasyon yapmayı denediler. Köpeklerin organlarının yerini değiştirdiler. Örneğin böbreği yerinden alıp fonksiyonları ile birlikte enseye naklettiler. İlk olarak Carrel, iki ayrı birey arasında yapılan organ naklinde, doku uyuşmazlığının ortaya çıktığını; fakat bu nakil, bireyin kendi vücudu içerisinde yapılırsa, bu durumun ortaya çıkmadığını fark etti. Daha sonra damarların dikilmesi ile ilgili teknikleri geliştiren Carrel, bu tekniği organ ve doku nakillerinde de başarıyla uyguladı. Geliştirdiği bu teknik, onun 1912 yılında Tıp Nobel Ödülü almasını sağladı. İnsanlar üzerindeki ilk organ nakli denemesi, 1916 yılında Fransız Mathieu Jaboulay tarafından yapıldı. Bu denemede hayvan organları kullanıldığı için, deneme başarısız oldu. İki böbrekleri de çalışmadığı için ölmek üzere olan iki kadına koyun ve domuz böbrekleri nakledilmişti. 1908 yılında bir köpeğe kendi organı nakledildi ve köpek yıllarca yaşadı. 1909 yılında Almanya'da Berlinli Dr. Unger, bir maymunun böbreğini, bir kız çocuğunun uyluk kemiği üzerindeki damarlarına bağladı; fakat başarısız oldu.

Vücudun direnç göstermesi sorunu çözülemediği için 20 ve 30'lu yıllarda birçok doktor ve bilim adamı, bu konudaki girişimleri ve çalışmalarından vazgeçti. O zamana kadar yapılan transplantasyonların çoğu ölümle sonuçlanmıştı. İlk defa 1933 yılında Macar Op. Dr. Yu Yu Voronoy tarafından bir insan böbreği, diğer bir insana nakledildi. Vücudun direnç göstermesi sonucu hasta öldü. Yeni denemeler çoğunlukla Amerika Birleşik Devletleri'nde II. Dünya Savaşı'ndan sonra, yapılmaya başlandı. İlk defa 1942 yılında İngiliz zoolog Sir Peter Brian Medawar, vücudun reaksiyonunun, bağışıklık sistemi ile ilgili olduğunu yazdı. Bu tespiti nedeni ile de 1960 yılında Tıp Nobel Ödülü'nü aldı. 1944 yılında Hollandalı Willem Kolff tarafından "Diyalizatör" ismi verilen yapay bir böbrek geliştirildi. Böbrek hastaları bu mekanik böbrek yardımı ile hayatta kalabiliyorlardı.

İlk başarılı böbrek transplantasyonu, 1954 yılında Chicago'da Joseph Murray (1990 yılında Tıp Nobel Ödülü'nü aldı) tarafından yapıldı. Organ bağışını yapan kişi, hastanın tek yumurta ikizi idi. Böylece bağışıklıkla ilgili tepkiler en aza indirilmişti ve ayrıca ameliyat olana ışınla şua tedavisi de uygulanmıştı. Böbrek nakli yapılan hasta sekiz yıl sonra kalp krizinden ölmüştü. Daha önce 1951 yılında da Boston'da bir hastaya insan böbreği nakli yapılmıştı; fakat hasta beş hafta sonra ölmüştü. Aynı şekilde 1952 yılında, annesinin böbreğinin nakledildiği bir çocuk da kısa bir süre sonra ölmüştü. 1958 yılında jean Dausset Paris'te Human Leukocyte Antigen - System (HLA - System)'i buldu. Jean Dausset, bağışıklık sisteminin kendisinin veya yabancıların organ ve dokularına tepki göstermesi ile genetik kalıtımlar arasındaki bağlantıyı buldu. Bu buluşu nedeniyle de 1980 yılında Tıp Nobel Ödülü'nü aldı.

Bağışıklık sisteminin reaksiyonunu önlemek amacıyla hastalara ışın veriliyordu. Fakat bu ışınlar faydadan çok zarar veriyorlardı. Birçok organ nakli yapılan hasta, ışın tedavisi sonucu hayatını kaybediyordu. 1960'lı yıllarda araştırmacılar, hastalara, reaksiyonu bastıran antikor vermeye başladılar. Bu konudaki ilk başarılı uygulama 1962 yılında bir hastaya, akrabası olmayan birisinden alınan böbreğin nakledilmesinde görüldü. 1963 yılında Berlin'de Brosig ve Nagel dünyada ilk defa bir ölünün böbreğini, bir hastaya naklettiler. Aynı yıl Denver'da bir ölünün karaciğerinin üç yaşındaki bir kıza nakli denemesi başarısız oldu. 1967 yılında Güney Afrika'da, dünyada büyük yankılar uyandıran kalp nakli ameliyatı gerçekleşti. Christiaan Barnard tarafından kalp nakli gerçekleştirilen hasta, 18 gün sonra enfeksiyon kaptığı için öldü. Aynı yıl Thomas Starzl başarılı bir karaciğer nakli yaptı. 1968 yılında Harvard - Committee beyin ölümünün tanımını yayınladı.

1970'li yılların sonunda bir mantardan etkin madde "Ciclosporin" elde edildi. Bu, bugüne kadar bağışıklık sistemine etki eden etkin maddeler içerisinde en etkili olanıydı. 1989 yılında tüm dünyada 100.000 böbrek nakli yapıldı. 1985 yılında dünyada ilk defa tüm bir akciğerin transplantasyonu, Amerika Birleşik Devletleri'nde Missuri'de Joel Cooper tarafından gerçekleştirildi. Hannover'da Rudolf Pichlmayr tarafından 1988 yılında bir ölüden karaciğer alındı ve iki kişiye (bir yetişkin ve bir çocuk) nakledildi. (Karaciğer Parça Transplantasyonu) Aynı yıl Kiel'de ince bağırsak transplantasyonu Eberhard Deltz tarafından gerçekleştirildi. 1998 yılında Minnesota'da David Sutherland, yaşayan bir organ bağışcısından alınan bir parça ile pankreas transplantasyonunu gerçekleştirdi.

Şu ana kadar tüm dünyada yaklaşık yarım milyon böbrek nakli gerçekleştirilmiştir.

Dinsel yönü

Din İşleri Yüksek Kurulunun 6 Mart 1980 tarih ve 196 sayılı kararına göre organ bağışı İslam dinine göre caizdir. Kur'an'da da (Maide Suresi, Ayet 32'ye göre) "bir kişiye hayat vermek, bütün insanlara hayat vermeye eşdeğer" sevaptır.

Ülkelere göre donör (bağışlayıcı) ortalamaları

Milyon nüfus başına ülkelere göre donör sayıları şu şekildedir:

İspanya
İtalya
Fransa
ABD
Almanya
Birleşik Krallık
Yunanistan
Türkiye
Romanya
34,6
21,1
20,9
20,0
13,8
12,3
6,2
2,0
0,4

Ülke bazında organ bağışı düzenlemeleri

Türkiye

Türkiye'de 1980 tarih ve 2238 sayılı yasa gereği organ bağışı yapılabilmesi için 18 yaşını doldurmuş olmak ve bu dileğin, iki tanık önünde, sözlü olarak yapılması, genişletilmiş gönüllülük ve ayrıca bunun bir hekim tarafından tasdik edilmesi yeterlidir. Bunun için en yakın sağlık kuruluşuna başvurarak "Doku ve Organ Bağış Belge"si alınabilir. Bu belge, genellikle nüfus kimlik cüzdanı yanında taşınarak, herhangi bir kaza durumunda doktorların, gerekli organları kurtarması sağlanmaktadır.

2000 yılında, organ bağışı konusunda bir "Ulusal Koordinasyon Sistemi" oluşturularak, bakanlığın olanaklarıyla organ bekleyenler sistematik sıralamaya dahil edilmişlerdir. Organ bağışı;

  • Sağlık Müdürlüklerinde,
  • Hastanelerde,
  • Emniyet Müdürlüklerinde (ehliyet alımı sırasında),
  • Organ nakli yapan merkezlerde,
  • Organ nakli ile ilgilenen vakıf, dernek vb. kuruluşlarda yapılabilir.

2238 sayılı yasanın bazı maddeleri

  • Madde 3- Bir bedel veya başkaca çıkar karşılığı organ ve doku alınması ve satılması yasaktır.
  • Madde 4- Bilimsel, istatistik ve haber niteliğindeki bilgi dağıtımı halleri ayrık olmak üzere, organ ve doku alınması ve verilmesine ilişkin her türlü reklam yasaktır.
  • Madde 5- On sekiz yaşını doldurmamış ve mümeyyiz olmayan kişilerden Organ ve Doku alınması yasaktır. (Bu madde canlı vericili nakilleri ilgilendirir)
  • Madde 6- On sekiz yaşını doldurmuş ve mümeyyiz olan bir kişiden Organ ve Doku alınabilmesi için vericinin en az iki tanık huzurunda açık, bilinçli ve tesirden uzak olarak önceden verilmiş yazılı ve imzalı veya en az iki tanık önünde sözlü olarak beyan edip imzaladığı tutanağın bir hekim tarafından onaylanması zorunludur.
  • Madde 11- Bu konunun uygulanması ile ilgili olarak tıbbi ölüm hali, bilimin ülkede ulaştığı düzeydeki kuralları ve yöntemleri uygulamak suretiyle, biri kardiyolog, biri nörolog, biri nöroşirürjiyen ve biri de anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanından oluşan dört kişilik hekimler kurulunca oy birliği ile saptanır.
  • Madde 12- Alıcının müdavi hekimi ile organ ve doku alınması, saklanması, aşılanması ve naklini gerçekleştirecek olan hekimlerin, ölüm halini saptayacak hekimler kurulunda yer almaları yasaktır.
  • Madde 15- Bu kanuna aykırı şekilde organ ve doku alan, saklayan, aşılayan ve nakledenlerle bunların alım ve satımını yapanlar, alım ve satımına aracılık edenler veya bunun komisyonculuğunu yapanlar hakkında, fiil daha ağır bir ceza gerektirmediği takdirde iki yıldan dört yıla kadar hapis ve 50.000 TL'den 100.000 TL'ye kadar ağır para cezasına hüküm olunur.

Avrupa

Ülke Yasal Düzenlemeler
Arnavutluk, HırvatistanYasal bir düzenleme yok
İrlanda, Litvanya, MaltaYasal bir düzenleme yok; Geliştirilmiş gönüllülük yöntemi uygulanıyor
Danimarka, Almanya, Yunanistan, Birleşik Krallık, Yugoslavya, Hollanda, Romanya, İsviçre, Türkiye, BelarusGeliştirilmiş gönüllülük yöntemi
Lüksemburg, Avusturya, Polonya, Portekiz, Slovakya, Slovenya, İspanya, Çekoslovakya, Macaristanİtiraz yöntemi
Belçika, Finlandiya, Fransa, İtalya, Ukrayna, Letonya, Lihtenştayn, Norveç, Rusya, İsveç, KıbrısGeliştirilmiş itiraz yöntemi
BulgaristanSadece olağanüstü durumlarda izin veriliyor
EstonyaKomisyon karar veriyor

Yasal düzenlemelerin değişiklik göstermesi nedeni ile, İspanya (yılda 27 donör (bağışlayıcı) / Milyon Nüfus) ve Avusturya'da (24 donör), Hollanda (16 donör) veya Almanya'ya (13 Donör) göre daha fazla organ bağışı yapılmaktadır. Avrupa sonuncusu bir milyon nüfusa 6 donör düşen Yunanistan'dır.

Bazı istatistikler

Türkiye

Türkiye'de şehirlere göre organ bağışı (2008, 6. ay)[3]

Adana 822, Adıyaman 36, Afyon 12, Ağrı 0, Amasya 63, Ankara 442, Antalya 483, Artvin 0, Aydın 398, Balıkesir 470, Bilecik 0, Bingöl 2, Bitlis 41, Bolu 236, Burdur 0, Bursa 144, Çanakkale 99, Çankırı 85, Çorum 273, Denizli 345, Diyarbakır 0, Edirne 128, Elazığ 26, Erzincan 9, Erzurum 0, Eskişehir 301, Gaziantep 27, Giresun 146, Gümüşhane 0, Hakkâri 27, Hatay 0, Isparta 9, Mersin 0, İstanbul 15 bin 958, İzmir 670, Kars 1, Kastamonu 111, Kayseri 221, Kırklareli 0, Kırşehir 9, Kocaeli 161, Konya 351, Kütahya 209, Malatya 224, Manisa 1968, Kahramanmaraş 16, Mardin 211, Muğla 134, Muş 0, Nevşehir 202, Niğde 61, Ordu 88, Rize 8, Sakarya 0, Samsun 79, Siirt 0, Sinop 75, Sivas 15, Tekirdağ 17, Tokat 34, Trabzon 278, Tunceli 0, Şanlıurfa 106, Uşak 12, Van 5, Yozgat 13, Zonguldak 159, Aksaray 22, Bayburt 0, Karaman 16, Kırıkkale 116, Batman 0, Şırnak 0, Bartın 35, Ardahan 0, Iğdır 0, Yalova 3, Karabük 22, Kilis 5, Osmaniye 12, Düzce 14

2005 yılı sonuna kadar, Türkiye'de toplam organ nakli sayıları şu şekildedir:

YılBöbrekKaraciğerKalp
19993220344183
20004286401164
20014526414199
20026060430146
20036501351191
20048536759183
2005---
Toplam3312926991066

Türkiye'de yıllara göre organ bekleyen hasta sayısı


BöbrekKaraciğerKalp
Canlı6155--
Kadavra2187--
Toplam8340--
Canlı-598-
Kadavra-667-
Toplam-1265-
Kadavra--201

Sağlık Bakanlığı verilerine göre organ bekleyen hasta sayısındaki en büyük artış böbrek konusundadır.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/12/03/563929.asp 22 Mart 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Organ bağışını teşvik
  2. ^ "www.abc.net.au Beyin Ölümünde Kuşkular". 31 Mayıs 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Mayıs 2008. 
  3. ^ http://www.tokatgazetesi.com/haber_oku.asp?haber=214 5 Mayıs 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Türkiyede Organ Bağışı Sayısı

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

Şok, kalbin aorta attığı kanın akut olarak azalmasına bağlı bir hipoperfüzyon sendromdur. Şok olgusunda yaşamsal dokulara ve organlara yeterli kan gidemez. Dolaşan kanın azalması, dokuların oksijen ve enerji kaynaklarının kesilmesi, metabolizma artıklarının temizlenememesi anlamına gelir. Başlangıç belirtiler hipotansiyon, bilinç kaybı, ağızda kuruluk, deride solukluk, terleme, nabızda artma/azalma, laktik asidoz, parmak uçlarında ve dudaklarda siyanozdur.

<span class="mw-page-title-main">Akdeniz anemisi</span>

Akdeniz anemisi, Akdeniz kansızlığı ya da tıptaki adıyla Talasemi; Akdeniz ülkelerindeki toplumlarda görülen, doğacak çocuğa anne-babasından ”Beta Talasemi” geninin kalıtımsal olarak geçen bir tür “kansızlık” hastalığıdır. Anemi (kansızlık) oluşmasına neden olan etmen, kanda alyuvarların yapısında yer alan “hemoglobin” molekülünün yapısındaki bozukluktur. Erkek ve kadınlar benzer hastalık oranlarına sahiptir.

<span class="mw-page-title-main">Cerrahi</span> medikal uzmanlık

Cerrahi, ilaçla ya da başka tedavi yöntemleriyle iyileştirilemeyen hastalıkların, yaralanmaların, vücuttaki yapı bozukluklarının ameliyatla onarılmasına ya da hastalıklı organı kesip çıkararak iyileştirilmesine dayanır. Tıbbın en eski dallarından biridir. Cerrahide bilgi ve becerinin bir arada bulunmasından dolayı hem bilim hem sanat olarak kabul edilir. Genellikle lokal anestezi veya genel anestezi altında uygulanmaktadır. Ameliyatı alan kişi tipik olarak bir kişidir, ancak aynı zamanda insan olmayan bir hayvan da olabilir.

<span class="mw-page-title-main">Zehirlenme</span> Kimyasal bir maddenin canlı üzerindeki patolojik etkisidir

Zehirlenme, kimyasal bir maddenin canlı organizma üzerindeki patolojik etkisidir. Görece küçük miktarlarda kimyasal ya da biyokimyasal etki gösteren zehir, süresi ve ağırlığı değişebilen bir hastalık haline ya da ölüme yol açar. Adli tıp uzmanları, zehirlenme olgularını 3 orijine ayırarak inceler:

  1. Kaza
  2. İntihar
  3. Cinayet
<span class="mw-page-title-main">Kuduz</span> Hayvanlar yoluyla bulaşan ölümcül hastalık

Kuduz, Rabies ya da Lyssa, Merkezî sinir sistemini ağır şekilde tutan viral bir zoonoz.

<span class="mw-page-title-main">Mehmet Haberal</span> Türk cerrah, akademisyen, Başkent Üniversitesinin kurucusu

Mehmet Haberal, Türk cerrah, akademisyen.

<span class="mw-page-title-main">Organ nakli</span> bir organ ya da dokunun bir bedenden başka bedene nakledilmesi

Organ nakli ya da organ transplantasyonu organ donörü tarafından verilen sağlam organ parçası ya da tamamının alıcının hasarlı veya çalışmayan organı yerine koymak amacıyla bir vücuttan diğerine nakledilmesidir. Organ donörü yaşayan kişi veya kadavra olabilir.

<span class="mw-page-title-main">Beyin ölümü</span> Beyin işlevlerinin geri dönülmemek üzere yitirilmesidir

Beyin ölümü, tüm beyin fonksiyonlarının geri dönüşsüz kaybıdır. İlk olarak 1968 yılında Harvard'da tanımlanmış ve beyin ölümü kriterleri Harvard Kriterleri olarak yerleşmiştir. Bu nedenle Beyin ölümü tanısı dünyanın her yerinde aynı standartlarda konur.

Kadavra bağışı, anatomi eğitiminde kullanılmak üzere, ölüm sonrasında bedenin tamamının ya da bir kısmının eğitim ve araştırma amacıyla, yasal ve etik kurallar çerçevesinde belli bir süreyle ya da tamamıyla bağışlanmasıdır.

Yapay organ işlevini yitirmiş veya yitirmekte olan ve genellikle hayati önem taşıyan organların yerine bu organların işlevlerinin bir kısmını ya da tamamını geri kazandırmak amacıyla tasarlanan mekanik malzemelerden veya doku mühendisliği yoluyla üretilen organdır. Hayati organlardan herhangi birinin yetmezliği bu organının işlevlerinin restore edilmediği durumlarda hastanın ölümüne yol açar. Organ nakli ya başka bir insandan ya da insan yapımı yapay organla sağlanır. Hayati organlar oldukça karmaşık yapıya sahiptirler ve işlevlerinin yapay malzemeler tarafından taklit edilmesi zordur. Bu yüzden bütün yapay organlar işlevsellik bakkımından çeşitli ödünler verilerek tasarlanırlar. Diğer organların da, duyu organları vs., onarımı ya da yapay organ vasıtasıyla nakli yapılmaktadır. Son 30 yıldır yapay organlar insan vücudunun yaklaşık 40 farklı kısmına rutin olarak nakil edilmektedir.

Reye sendromu, genellikle influenza (grip) veya suçiçeği gibi bir viral enfeksiyondan sonra özellikle aspirin alınmasıyla ortaya çıkar. Son yıllarda çocuklara ateş düşürücü olarak aspirin verilmemesi, doktorların bu konuda aileleri bilinçlendirmesi sonucu sıklığı giderek azalmıştır. Çoğu kez enfeksiyonun iyileşme döneminde aniden bulantı-kusma ve döküntülerle başlar, ancak aspirin alınmadan da ortaya çıkabilen vakalar vardır. Tam sebebi bilinmese de hücrelerin enerji santrali gibi çalışan mitokondrinin metabolik fonksiyonlarında bir bozulmaya bağlı olarak ortaya çıkar. Birçok organ etkilenmekle birlikte, karaciğer ve beyin en çok etkilenen organlardır. Karaciğerde genellikle yağlanma olur, ancak sarılık gibi karaciğer hastalığı belirtileri olmaz. Beyinde ciddi ödeme bağlı olarak şuur kaybıyla giden ağır bir ensefalopati tablosu görülür. Kalp, böbrek ve pankreasta da daha az seviyede yağlanma görülebilir. Erken tanı hayat kurtarıcıdır, şüphe olduğu anda, erkenden şuur kapanmadan önce yoğun bakım ünitesine alınmalı ve sıklıkla görülen kan şekeri düşüklüğüyle (hipoglisemi) ve beyin ödemiyle mücadele edilmelidir.

<span class="mw-page-title-main">Berlin Alman Kalp Merkezi</span>

Berlin Alman Kalp Merkezi, Berlin'de kâr amacı gütmeyen bir kamu vakfı olarak kurulmuş olan, bir tıp ve araştırma merkezidir. Merkez kardiyovasküler hastalıkların tedavisinin yanı sıra, kalp ve akciğer transplantasyonu alanında da uzmanlaşmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Akut lenfoblastik lösemi</span>

Akut lenfoblastik lösemi veya kısa ismi ile Akut lenfoid lösemi, halk arasında 'kan kanseri' olarak bilinen Lösemi'nin hızla gelişen (akut) en bilindik iki türünden biri. Tıpta kısa olarak 'ALL' olarak tanımlanır. Her lösemide olduğu gibi ALL'de de akyuvarlar'ın evriminin önceki aşaması olan Lenfoblast Kemik iliği'de çoğalır ve kana karışır ve bölünme amaçlı bu hücre bölünmüş akyuvar, alyuvar ve trombositleri yok eder ve kişide enfeksiyon, kanama ve halsizlik oluşur. ALL genelde 18 yaşından küçük çocuklarda görülse de büyüklerde görülebilir. Akut Lenfoblastik Lösemi'ye yakalanmış kişilerin ilk şikayetleri; halsizlik, baş dönmesi, kalp çarpıntısı, kolay kanama, ciltte morarmadır. ALL isminden de bilidiği üzere lenf bezlerini bozduğundan lenf bezlerinde şişme, bununla birlikte Karaciğer ve dalak'ta da şişmeler tanı koymak için birkaç şikayettir.

<span class="mw-page-title-main">Margaret Billingham</span>

Margaret Macpherson veya doğum adıyla Margaret E. Billingham, Stanford Üniversitesi Tıp Merkezi'nde bir patolog olarak çalışmış ve kalp transplantasyonunun ardından “Billingham Kriterleri” olarak bilinen transplantasyon reddinin erken tanınmasında ve derecelendirilmesinde önemli başarılar elde etmiştir. Ayrıca kalp biyopsisinde kronik reddi ve teknikleri açılmamıştır.

İnfarkt, dolaşım yetmezliğine bağlı yerel iskemik doku nekrozudur; bu olguya infarksiyon (infarction) nitelemsi yapılır. Kısa sürede oluşan güçlü iskemilerin büyük bölümü infarktla sonuçlanır. Çoğu infarktlar arterlerin bir embolus ya da trombusla tıkanmasına bağlı olarak ortaya çıkar. Vena tıkanmaları ve bunlara ilgili infarktlar seyrektir. İnfarktlar genellikle koagülasyon nekrozu, beyindekiler kollikuasyon nekrozu biçimindedir.

Hepatektomi veya karaciğer rezeksiyonu karaciğerin cerrahi olarak çıkarılmasıdır. Terim genellikle bir karaciğer nakli donöründen karaciğerin çıkarılması için kullanılırken, bu makale hepatik dokunun kısmi rezeksiyonlarına ve hepatoportoenterostomiye odaklanacaktır.

Çocuk cerrahisi veya Pediatrik cerrahi; fetüslerin, bebeklerin, çocukların, ergenlerin ve genç yetişkinlerin cerrahi hastalıkları ile ilgilenen bir cerrahi alt uzmanlık alanıdır.

Kalp nakli, diğer tıbbi veya cerrahi tedaviler başarısız olduğunda, son evre kalp yetmezliği veya ciddi koroner arter hastalığı olan hastalarda gerçekleştirilen cerrahi bir nakil operasyonudur. 2018 itibarıyla en yaygın prosedür, yakın zamanda ölmüş bir organ bağışçısından işleyen bir kalbi alıp hastaya yerleştirmektir. Hastanın kendi kalbi ya çıkarılır ve donör kalbi ile değiştirilir, ya da çok daha az yaygın olarak, alıcının hasta kalbi donör kalbini desteklemek için yerinde bırakılır.

Hacettepe Erişkin Hastanesi; Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri bünyesinde Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne bağlı olarak hizmet veren bir üniversite hastanesidir. Bünyesinde hizmet veren yaklaşık 800 hekim ve 730 yatak kapasitesi ile Ankara'daki en büyük sağlık kuruluşlarından biridir. Ayda ortalama 60.000 hastanın başvurduğu hastanede dünya standartlarına uygun olarak kalp, karaciğer ve böbrek nakli yapılmaktadır.

Mısır'da organ ticareti, 2014 yılı itibarıyla esas olarak Kahire ve Sina Yarımadası'nda uygulanan, rıza, zorlama veya doğrudan hırsızlıkla organ toplamayı içerir. Mısır, 2010 yılına kadar ölen donörlerden organ bağışını yasaklayan az sayıdaki ülkeden biri olarak Kuzey Afrika'nın en büyük organ nakli merkezi haline geldi; yılda 500'ün üzerinde böbrek nakli operasyonu gerçekleştiriliyor ve bu organların çoğunluğu canlı donörlerden geliyor. Organ ticareti sürecindeki kaynaklar çoğunlukla yerli kırsal göçmenler, belgesiz sığınmacılar ve kayıt dışı işgücü dahil olmak üzere savunmasız nüfuslardan gelmektedir. Organ ticareti ve organ nakli turizminde kültürel ve dini artışın ortaya çıkması, Mısır'daki organ ticareti pazarına olan talebin hızla artmasına katkıda bulunmaktadır. Organ ticareti, mağdurlar için hem fiziksel hem de zihinsel sağlık açısından sonuçlar doğurmaktadır. Her ne kadar Mısır organ ticaretiyle mücadele için yasal çerçeveyi kademeli olarak güncelliyor olsa da, düzenleme gerçekte hayatta kalanları koruma ve organ nakli uzmanlarını yönetme konusunda başarısız oldu.