İçeriğe atla

Olgu-değer ayrımı

Olgu-değer ayrımı, epistemolojik bir ayrımdır:[1]

  1. Olgusal önermeler veya olgu önermeleri gerekçeye ve fiziksel gözleme dayanır. Empirik yöntemle incelenirler.
  2. Ahlaki önermeler veya değer önermeleri etik ve estetiğin alanına girer. Aksioloji alanında incelenirler.

'Olgu' ile 'değer' arasındaki bu bariyer olgusal argümanlardan ahlaki iddialar türetmeyi ya da tersini imkansız hale getiriyor.[2]

Olgu-değer ayrımı ilk kez Hume tarafından dile getirilen olan-olması gereken sorunundan devşirilmiştir. Bununla birlikte, sıklıkla birbirleri yerine kullanılırlar.

David Hume'un kuşkuculuğu

David Hume'un 1739'da yayımladığı İnsan Doğası Üzerine bir İnceleme adlı eserinde olgusal önermeler ve ahlaki önermeler üzerinden olan ve olması gerekenler arasındaki ilişkiyi tartıştı. Hume'a göre bu mesele, ahlak felsefesinin temel sorunuydu.[3]

Hume, Aydınlanma Çağı'ndaki Britanyalı filozoflar John Locke ve Thomas Hobbes'un görüşlerini paylaşıyordu. Hume özellikle, Avrupa toplumunu bir derece bölen dinin ve ulusal düşmanlıkların temelsiz inançlara dayandığını savundu. Gerçekte o, bu tür düşmanlıkların doğada bulunmadığını, ancak belirli bir zaman ve yere bağlı bir insan yaratımı olduğunu ve dolayısıyla ölümlü çatışmaya değmediğini iddia etti.

Doğalcılık yanılgısı

Olgu-değer ayrımı, ahlak felsefesi tartışmalarında ele alınan doğalcılık yanılgısıyla yakından ilişkilidir. George Edward Moore, bunun etik düşüncenin temelinde bulunduğunu savunuyordu[4] ancak kimi günümüz düşünürleri buna katılmamaktadır.

Ahlakçılık yanılgısı

Olgu-değer ayrımı ahlakçılık yanılgısıyla da yakından ilişkilidir. "Herkesin eşit olması gerektiği için insanlar arasında doğuştan gelen bir fark yoktur." önermesi ahlakçılık yanılgısına bir örnektir. Doğalcılık yanılgısı ise bunun tam tersini yaparak olandan olması gerekene geçmektir.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ Väyrynen, Pekka (2019). Zalta, Edward N. (Ed.). "Thick Ethical Concepts". The Stanford Encyclopedia of Philosophy. Metaphysics Research Lab, Stanford University. 9 Kasım 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 28 Ekim 2019. 
  2. ^ Prior, AN (1960). The Autonomy of Ethics, Australasian Journal of Philosophy, 38(3): 199–206.
  3. ^ Priest, Stephen (2007). The British Empiricists. Routledge. ss. 177-78. ISBN 978-0-415-35723-4. 
  4. ^ Casimir Lewy 1965 – G. E. Moore on the naturalistic fallacy.

İlgili Araştırma Makaleleri

Etik veya ahlak felsefesi, doğru davranışlarda bulunmak, iyi bir insan olmak ve insani değerler hakkında düşünme pratiğidir. Etik sözcüğü Yunanca "kişilik, karakter" anlamına gelen "ethos" sözcüğünden türemiştir.

Natüralizm ya da doğalcılık; felsefe, sanat ve edebiyatta doğal Dünya'yı temel alan çeşitli akımlara verilen ortak ad. Bu akımların takipçilerine natüralist denir. Bunun yanı sıra doğa tarihi ile uğraşan bilim insanlarına da natüralist denir.

<span class="mw-page-title-main">Hukuk felsefesi</span> felsefe alanı

Hukuk felsefesi, hukukun doğasını ve hukukun diğer norm sistemleriyle, özellikle etik ve siyaset felsefesiyle ilişkisini inceleyen bir felsefe dalıdır. Felsefenin temel dallarından biri olan aksiyoloji içindeki etik başlığına bağlanır. Hukuk felsefesi ve içtihat sıklıkla birbirinin yerine kullanılır, ancak içtihat ekonomiye veya sosyolojiye uyan muhakeme biçimlerini kapsamaktadır.

Ahlak ya da sağtöre, kelimenin en dar anlamıyla, neyin doğru veya yanlış sayıldığı anlamına gelir. Terim genellikle kültürel, dinî, dünyevi ve felsefi topluluklar tarafından, insanların çeşitli davranışlarının yanlış veya doğru oluşunu belirleyen bir yargı ve ilkeler sistemi kavramı ve/veya inancı için kullanılır. Ahlak, kelimesinin etimolojik kökeninin Arapça “hulk” ; ” sözcüğüne dayandığı bilinir.

<span class="mw-page-title-main">George Edward Moore</span> İngiliz filozof

George Edward Moore, Cambridge Üniversitesi'nde önce okuyup sonra orada ders vermiş çağdaş İngiliz düşünürü. İdealizme olan şiddetli karşı çıkışıyla ün kazanan Moore, Bertrand Russell, Ludwig Wittgenstein ve Gottlob Frege ile birlikte analitik felsefe akımının kurucularından biridir.

Aksiyoloji, etik ve estetik olmak üzere ikiye ayrılır. Etik, insanların ahlaki değerlerini sorgular; estetik ise neyin güzel olduğuyla ilgilenir. Neyin etik, neyin estetik olduğunu açıklamak oldukça güçtür, buradan hareketle aksiyoloji, bireylerin davranışlarına temel teşkil eden değerleri araştırmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Ortakgörü felsefesi</span>

18. Yüzyıl'da Thomas Reid'in temellerini attığı, ardından İskoç Ortakgörü Okulu tarafından geliştirilen, başta bilgi felsefesi ve etik olmak üzere felsefenin tüm alanlarında etkili olmuş gerçekçi felsefe akımı.

<span class="mw-page-title-main">Euthyphron ikilemi</span> Platonun yarattığı, ahlakın kökeni üzerine etik problem

Euthyphron ikilemi ya da İlahi buyruk teorisi ilk kez Platon'un Euthyphron ile diyaloğunda ortaya atılmış olan felsefi ve teolojik problem. Kısaca "ahlaki davranışlar tanrı tarafından emredildiği için mi ahlakidir, yoksa ahlaki olduğu için mi tanrı tarafından emredilmiştir" şeklinde bir sorudan ibarettir ve 2400 yıldır din felsefesinin temel sorularından biri olmuştur. İkilem tek tanrılı dinlerdeki teolojik tartışmalarda küçük bir farklılıkla yeniden kurulmuştur. İkilemde ya birinci ya ikinci seçenek tercih edilmek zorunda kalınmış, Hristiyanlıkta Ockham ile Augustinus, İslamiyette de Eş'ariyye ve Mutezile akımları iki farklı ucu desteklemiştir. Din felsefesindeki bu tartışma bugün de canlılığını korumaktadır.

Metaetik, etik anabilim dalının etik özelliklerinin, anlatım ve bildirimlerinin, tutumlarının ve yargılarının doğasını anlamak, arayıp bulmak ve ortaya çıkarmak maksadıyla uğraşan koludur.

Olgu, var olduğu, doğru olduğu veya gerçekleştiği kabul edilen şeydir. Yalan olmayan, doğru olan şey, hakikat olarak da tanımlanabilir. Bir gerçeğin geçerliliğini sınamanın en yaygın yolu doğrulanabilirlik testidir; yani, deney yoluyla gösterilip gösterilemeyeceğidir. Gerçekleri kontrol etmek için genellikle standart referans kaynakları kullanılır. Bilimsel gerçek, dikkatli gözlemler veya ölçümler yoluyla doğrulanmış olgulardır.

Bilişselcilik, etik cümlelerin birer önerme olduğunu, yani doğru veya yanlış olabildiklerini savunan meta-etik görüştür. Karşıtı olan gayribilişselcilik ahlaki cümlelerin önerme olamayacağını savunur. Bilişsellik ahlaki gerçekçiliği, etik öznelliği ve hata teorisini de kapsayan geniş bir tezdir.

Evrensel ahlakçılık, kültür, ırk, din, milliyet, cinsel yönelim ve diğer herhangi bir ayırt edici özellikten etkilenmeksizin tüm benzer kabul edilen bireyler için bir evrensel etiğin olduğunu savunan meta-etik kavramıdır.

Ahlaki nihilizm ya da Etik nihlizm, ahlakın hiçbir şekilde olmadığına dair meta-etik görüştür; bu nedenle, hiçbir eylem bir diğerine göre daha tercih edilebilir değildir. Örneğin, ahlaki bir nihilist, herhangi bir nedenden ötürü birini öldürmenin ne doğru ne de yanlış olduğunu söyleyebilir. Ahlaki nihilizm, bireysel veya kültürel ahlaki değerleri kabul eden ahlaki görecelilikten farklıdır.

Etik sezgicilik ya da sezgici etik, ahlaki değerlerin sezgi yoluyla kavrandığını, söz konusu değerlerin gerçek, nesnel ve evrensel olarak bağlayıcı ve tüm insanlar için ortak olduğunu sezgi yoluyla anladığımızı iddia eder. Eylemlerin doğru ya da yanlış oluşları, onlar üzerine düşünmeyle ulaşılacak bir sonuç değil, aksine doğrudan sezgiyle varılacak bir bilgidir. Sezgicilik dışında da belirli etik sorunlarına dair genel sezgilerin sorunun çözümüyle uyumlu olmasına çoğu etikçi dikkat etse de sezgicilikte, düşünme ve deneyimin ötesinde bilgiye ve dolayısıyla sonuca sadece sezgiyle varılması gerektiğinden, etik sorunlarının genel sezgiyle tamamen uyumlu bir şekilde çözülmesine önem verilir.

Evrimsel etik, evrim teorisinin etik veya ahlak anlayışımıza nasıl dayanabileceğini araştıran bir araştırma alanıdır. Evrim etiği ile araştırılan konular oldukça çeşitlidir. Evrim etiğinin destekçileri, tanımlayıcı etik, normatif etik ve metaetik alanlarına önemli etkileri olduğunu iddia etmişlerdir.

Feminist etik, geleneksel etik teorilerinin, çoğunlukla erkek egemenliğinde olduğu için, kadının ahlaki deneyimine az değer verildiği inancına dayanan bir etik yaklaşımdır ve bu nedenle etiği dönüştürmek için bütüncül bir feminist yaklaşımla yeniden şekillendirmeyi seçer.

<span class="mw-page-title-main">Olan-olması gereken sorunu</span>

Olan-olması gereken sorunu, İskoç filozof David Hume tarafından ortaya atılmıştır. Birinin olması gerekenleri olanlara veya daha doğru bir tabirle olgusal önermelere dayandırmasıdır. Hume, olgusal önermeler ile ahlaki önermeler arasında önemli bir fark olduğunu ve olgusal alandan ahlaki alana geçişin muğlak olduğunu buldu. Hume yasası veya Hume'un giyotini de denen bu yasa, ahlaki ve değerlendirici olmayan olgusal önermelerden mantıksal olarak ahlaki önermelerin çıkamayacağını söyler.

Doğalcılık yanılgısı İngiliz filozof G. E. Moore'un 1903 tarihli kitabı Principia Ethica'da incelediği bir etik kuramıdır. Moore, hoş veya arzu edilen gibi doğal özellikleri "iyi olana indirgemeli" olarak açıklamanın yanıltıcı olacağını savunuyor.

Kategorik imperatif, Immanuel Kant'ın deontolojik ahlak felsefesinde temel bir kavramdır. 1785 yılında kaleme aldığı "Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi" adlı eserinde tanıttığı bu kavram, eylem motivasyonlarını değerlendirme yoludur. En bilinen özgün formülasyonu şu şekildedir: "Yalnızca aynı zamanda evrensel bir yasa olmasını isteyebileceğin bir ilkeye göre hareket et."

Ahlaki kuşkuculuk, hiç kimsenin ahlaki bilgiye sahip olmadığını iddia eden bir metaetik teoriler sınıfıdır. Birçok ahlaki şüpheci, ahlaki bilginin imkansız olduğuna dair daha güçlü, modal iddiada bulunur. Ahlaki kuşkuculuk, özellikle bilinebilir ve nesnel ahlaki gerçekler olduğu görüşünü savunan ahlaki gerçekçiliğe karşıdır.