İçeriğe atla

Olgu

Olgu, var olduğu, doğru olduğu veya gerçekleştiği kabul edilen şeydir. Yalan olmayan, doğru olan şey, hakikat olarak da tanımlanabilir.[1] Bir gerçeğin geçerliliğini sınamanın en yaygın yolu doğrulanabilirlik testidir; yani, deney yoluyla gösterilip gösterilemeyeceğidir. Gerçekleri kontrol etmek için genellikle standart referans kaynakları kullanılır. Bilimsel gerçek, dikkatli gözlemler veya ölçümler (örneğin deneyler veya diğer yöntemler) yoluyla doğrulanmış olgulardır.

Etimoloji ve kullanımı

Gerçek sözcüğü Farsçadaki rasti sözcüğünden Türkçeye girmiştir. Farsçaya da Roma Mitolojisindeki Veritas, yani doğruluk tanrıçasından girmiştir. Sözcük Türkçede ilk olarak kerti veya kertek olarak 14. yüzyılda kullanılmıştır.[2] İngilizcede "fact" olarak bilinen sözcük ise Latincede factum sözcüğünden türetilmiştir. Bu sözcük, yapılan veya sergilenen şey anlamındadır.[3] Sözcüğün genel kullanımı, "gerçekten de olmuş veya gerçekleşmiş bir şey" anlamındadır ve bu şekildeki ilk kullanımı 16. yüzyılın ortalarına denk gelmektedir.[4]

Gerçek, kimi zaman doğru ile eş anlamlı olarak kullanılır. Böylelikle şahsi fikirler, kanaatler ve zevklerden bağımsız olgulardan söz edilir. Buna bir örnek olarak "Bu kabın mavi olduğu bir gerçektir." veya "İşin gerçeği...", "...tarih ya da gerçek değil, tamamen hayal ürünü" gibi kullanımlar gösterilebilir[5] Film yapımcısı Werner Herzog bu ikisini şöyle söyleyerek ayırmayı tercih etmiştir: "Gerçekler normlar yaratır, doğrular ise aydınlatır."[6]

Gerçekler aynı zamanda, gerçek olduğu ileri sürülen konunun doğru ve geçerli olduğunu belirtir. Bu, tartışılan bir konunun çürütüldüğü gerçeğini vurgulamak için başvurulan bir kullanımdır. Örneğin "bu işin aslı/gerçeği şu ki...".[7][8]

Alternatif olarak gerçek sözcüğü, doğruluğundan emin olunmayan konularda suçlamada bulunmak için de kullanılabilir.[9] (örneğin "Yazarın kullandığı olgular güvenilir değil."). Bu alternatif kullanım, Türkçede pek yaygın olmasa da, İngilizcede oldukça tartışmalıdır ve tarihi oldukça eskiye dayanmaktadır.[10]

Gerçek aynı zamand a değerlendirme süreci sonucunda tespit edilmiş bulguları (örneğin bir ifade tutanağının incelenmesi, doğrudan gözlem yapılması veya spekülasyona dayalı açıklamaların incelenmesi sonrası gibi).[11] Bu tip kullanımlar "gerçeği bulmak" veya "gerçek buluculuk" gibi terimlerde kendini gösterir (örneğin, "Gerçeği bulmak için bir komisyon kurulsun.").[12]

Gerçekler mantık, deney, bireysel deneyim veya otoriteler arasında yapılan münazaralar yoluyla sınanabilir. Roger Bacon şöyle yazmaktadır: "Eğer ki diğer bilim dallarında hiçbir şüpheye yer bırakmaksızın ve hiçbir hataya yer olmaksızın kesinliğe ulaşacak olursak, bu bilgilerimizin temelini matematik üzerine inşa etmemiz icap eder."[13]

Felsefede kullanımı

Felsefe dahilinde gerçek kavramı epistemoloji ve ontoloji sahalarının konusu olarak kabul edilir. Tarafsızlık ve doğruluk gibi problemler, gerçekle ilgili problemlerle yakından ilişkilidir. Bir "gerçek", varlığından emin olunan bir şey olarak tanımlanır ve "vaziyet" bildirir.[14][15]

Gerçekler aynı zamanda, doğru olan bir cümleyi "doğru" kılan bilgiler olarak tanımlanabilir.[16] Bunun yanı sıra gerçekler, doğru bir cümlenin bahsettiği şeyler olarak da tanımlanabilir. "Jüpiter, Güneş Sistemi içerisindeki en büyük gezegendir." ifadesi, Jüpiter'in Güneş Sistemi içerisindeki en büyük gezegen olması ile ilgilidir.[17]

Tekabüliyet ve sapan argümanı

Engel'in doğruluk teorisinin tekabüliyeti versiyonunda, bir cümleyi doğru yapan şeyin, o cümlenin bir gerçeğe karşılık gelmesi (tekabül etmesi) olduğu belirtilir.[18] Bu teori, objektif bir dünyanın var olduğu varsayımına dayanır.

Sapan argümanı, doğru olan her argümanın aynı şeye karşılık geldiğini iddia eder: "doğru" denen doğruluk değerine. Bu argüman tutarlıysa ve gerçekler, doğrulara karşılık gelen ifadeler olarak kabul edilirse, bu durumda doğruluk adı verilen tek bir doğru olduğu sonucuna varılır - ki bu, içgüdülerimize ters bir sonuçtur.[19]

Bileşik gerçekler

Basit olmayan ve gerçeklik ile ilgili olan her türlü doğru ifade, yapısı gereği karmaşık nesnelerin, özelliklerin ve ilişkilerin bileşkesinden oluşan bir soyutlama olmak zorundadır.[20] Örneğin "Ankara, Türkiye'nin başkentidir." şeklindeki doğru ifade içerisinde bahsedilen gerçek, Türkiye diye bir yer olduğunu, "başkent" denen bir kavram olduğunu, Türkiye'nin bir devleti olduğunu, bu Türk devletinin başkenti belirleme gücü olduğunu ve bu devletin Türkiye'nin başkenti olarak Ankara'yı seçtiğini, seçim ve yer gibi kavramların gerçekten var olduğunu ve daha nicesini ima eder. Tüm bu önermelerin doğrulanabilir isabetliliği, eğer ki gerçekten de gerçekse, Ankara'nın Türkiye'nin başkenti olduğu gerçeği ile örtüşebilir.

Ne var ki, eğer ki bu yöntem kullanılarak olumsuz, modal, münferit veya ahlaki gerçekleri belirlemeye çalıştığımızda, sorunlar baş göstermektedir.[21]

Gerçek-değer ayrımı

David Hume'dan bu yana gelen ahlak felsefecileri, değerlerin objektif olup olmadığını, dolayısıyla gerçeklik değerleri bulunup bulunmadığını tartışmışlardır. A Treatise of Human Nature isimli eserinde Hume, gerçekten var olan bir şeyden yola çıkarak üretilen bir dizi ifadenin, gerçekte olması gereken şeylere yönelik çıkarımlarda bulunmamızın bariz bir yolu olmadığını yazmaktadır. Gerçekler ve değerler arasında bir uçurum olduğu, dolayısıyla gerçeklerden yola çıkarak değerlere ulaşmanın hatalı olduğu konusunda ısrarcı olanlar arasında G. E. Moore da bulunur. Ona göre bu çaba, bir doğalcılık safsatasıdır..

Olgusal ve karşıolgusal ayrımı

Olgusallık (gerçeklik), yani gerçekten var olmuşluk, aynı zamanda karşıolgusallık ile tezat kurmak için de kullanılabilir. Karşıolgusallık, olabilecek ama olmamış olan şeyler için kullanılır. Karşıolgusal koşul veya dilek kipine dayalı koşul, olaylar, gerçekte olduğundan farklı şekilde gerçekleşseydi neler olabileceğine dair bir çeşit koşullu ifadedir (veya "eğer-öyleyse" kalıbıdır). Örneğin, "Eğer İskender yaşasaydı, imparatorluk Roma'dan daha büyük olurdu." önermesi, haber kipine dayalı koşullara zıtlık gösterir. Bu tip koşullarda, öncülleri gerçekten doğru olan şeylerin gerçekten var oldukları belirtilir. Örneğin "Eğer bunu içersen, daha iyi hissedeceksin." gibi.

Bu tip cümleler, özellikle de olası dünyalar semantiğinin geliştirilmesinden beri, modal mantık için önem arz etmektedir.

Bilimde kullanımı

Bilim dilinde gerçek, tekrar edilebilir ve dikkatlice yapılan gözlemler veya ölçümler (deneysel olarak veya başka yöntemlerle) sonucunda elde edilen deneysel kanıtlara işaret etmek için kullanılır. Gerçekler,bilimsel teorilerin inşa edilebilmesini mümkün kılarlar. Farklı gözlem ve ölçüm yöntemleri, bilimsel yöntem ve bilimsel muhakemenin geçerliliği ve kapsamı ile ilgili birçok soruna kapı aralamaktadır.

En basit anlamıyla bilimsel gerçek, objektif ve doğrulanabilir bir gözlemdir. Bu tanımıyla hipotez veya teoriden ayrılır. Hipotezler ve teoriler, gerçekleri açıklamak veya yorumlamak için geliştirilirler.[22]

Birçok akademisyen, bu basit tanımlamanın geliştirilmesi için önerilerde bulunmuştur. Bilim insanları şunlar arasında ayrım yaparlar: 1) dış dünyaya ait olay ve olgular ve 2) bilimsel analiz dahilinde önemli olabilecek, gerçeklere yönelik önermeler. Terim, bilim felsefesi dahilinde her iki şekilde de kullanılmaktadır.

Hem sosyal, hem de doğal bilimlerde görev alan akademisyenler ve klinik araştırmacılar, bilimsel gerçeğin temel doğasını netleştirmeye çalıştığımızda ortaya çıkan sayısız sorunu konu edinmişlerdir.[23] Bu sorgulama sonucu ulaşılan sorunlar arasında şunlar bulunur:

  • "Yerleşmiş gerçek" kavramını tanınır ve kabul edilir kılan süreçler nelerdir?[24]
  • "Gerçek" ile "teorik açıklama" kavramları birbirinden ne düzeyde bağımsızdır ve ayrıştırılabilirdir; veya bağımsız ve ayrıştırılabilir midir?[25][26]
  • "Gerçekler", gözlemden ne kadar etkilenmektedir?
  • Gerçeklere dayalı çıkarımlarımız, sistematik metodolojiden ziyade, tarihten ve tarihsel görüş birliğinden ne kadar etkilenmektedir?[27]

Teyit bütünselliği fikriyle uyumlu olarak, bazı akademisyenler "gerçek" kavramının yapısı gereği belli bir düzeyde "kuram-yüklü" olmak zorunda olduğunu iddia etmektedirler. Thomas Kuhn, hangi gerçekleri ölçeceğimizi ve onları nasıl ölçeceğimizi bilmek için diğer teorilerden faydalanmamızı gerektiğini vurgulamıştır. Örneğin, fosillerin yaşı radyometrik tarihleme ile ölçülür. Bu ölçüm, radyoaktif bozunmanın bir Bernouilli süreci olmaktan ziyade, bir Poisson süreci olması mantığına dayanır. Benzer şekilde, Percy Williams Bridgman da operasyonalizm adı verilen bir metodolojik konumlanma ile bilinir. Bu görüşe göre bütün gözlemlerimiz, onları nasıl yapacağımıza dair varsayımlarımızdan etkilenmekle kalmaz, onlar tarafından bizzat şekillendirilir.

Bilimsel yöntem

Bilimsel gerçeklerin doğasına yönelik temel sorgulamanın yanında, bir gerçeğin nasıl incelendiği, nasıl yerleştirildiği, bilimsel yöntemin doğru kullanımı sonucunda nasıl temellendirildiği konusunda düşünülmesi gereken birçok pratik ve sosyal konu bulunmaktadır.[28] Bilimsel gerçekler genellikle gözlemciden bağımsız varsayılır: deneyi kim yaparsa yapsın, tüm gözlemciler aynı sonuca varacaktır.[29] Buna ek olarak, akran denetimi veya akreditasyon gibi sosyal ve kurumsal meseleler de söz konusudur. Tüm bunlar, bilimsel araştırmalar dahilindeki olgusal isabetliliği (ve bazı diğer konuları) arttırmayı hedefler.[30]

Bir araştırmacı, gerçeklerin bilim dahilindeki yerini şöyle tanımlamaktadır:[31] Eğer ki kanıt ile tıbbi kanıt arasındaki fark ya da gerçek ve bilimsel gerçek arasındaki fark size anlaması zor geliyorsa, izin verin açıklayayım. Eğer ki baş ağrım ya da ateşim varsa, bu benim haricimde kimse için gerçek değildir. Eğer bunu doktora söylersem, bu doktor için anekdotal kanıt veya ifadeden ibaret olacaktır. Eğer ki doktor ateşimi ölçer de bunu not alırsa, baş ağrısı tıbbi kanıt haline gelir. Eğer bir diğer doktor bunu kopyalarsa, artık bilimsel kanıt haline gelir. Eğer ki geçen Salı ateşimin 39 derece olduğuna dair kanıta ihtiyacım olursa, doktorumdan rapor isteyebilirim; ama bana vermeyecektir. Bu bariz gerçeklik, artık bilimsel gerçekliğe dönüşmüştür. Sadece bir diğer doktor bu verilere bakabilir. Eğer ki ben, geçmiş bir sıkıntımla ilgili verileri benimle paylaşmadığı için doktorumdan şikayetçi olursam, bu da yine anekdotal kanıttan ibaret olacaktır.

Uygun örnekler

  • Saf suyun deniz seviyesinde 1 ATM basınçta 100 derecede kaynarken her sıcaklıkta buharlaşması bir olgudur ama evimizde çay yapmak için demlikte suyu kaynatmamız münferit bir olaydır.
  • Işığın hızı, olgudur ama falancanın saniyedeki hızı, olaydır.
  • Yer çekimi, olgudur.
  • Canlıların üremeleri, olgudur ama falancanın üremesi, olaydır.

Kaynakça

  1. ^ "gerçek". Türk Dil Kurumu. 24 Eylül 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Eylül 2017. 
  2. ^ "gerçek". NişanyanSözlük.com. 14 Eylül 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Eylül 2017. 
  3. ^ "Fact". OED_2d_Ed_1989, (but note the conventional uses: after the fact and before the fact).
  4. ^ "Fact" (1a). OED_2d_Ed_1989 Joye Exp. Dan. xi. Z vij b, Let emprours and kinges know this godly kynges fact. 1545
  5. ^ "Fact" (4a) OED_2d_Ed_1989
  6. ^ "Werner Herzog Film: Statements / Texts". Wernerherzog.com. 30 Nisan 1999. 15 Temmuz 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Temmuz 2014. 
  7. ^ "Fact" (6c). OED_2d_Ed_1989
  8. ^ (See also "Matter" (2,6). Compact_OED)
  9. ^ "Fact" (5). OED_2d_Ed_1989
  10. ^ According to the American Heritage Dictionary of the English Language, "Fact has a long history of usage in the sense 'allegation'" AHD_4th_Ed. The OED dates this use to 1729.
  11. ^ "Fact" (6a). OED_2d_Ed_1989
  12. ^ "Fact" (8). OED_2d_Ed_1989
  13. ^ Roger Bacon, translated by Robert Burke Opus Majus, Book I, Chapter 2.
  14. ^ "A fact, it might be said, is a state of affairs that is the case or obtains." – Stanford Encyclopaedia of Philosophy. States of Affairs 11 Haziran 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  15. ^ See Wittgenstein, Tractatus Logico-Philosophicus, Proposition 2: What is the case -- a fact -- is the existence of states of affairs.
  16. ^ "A fact is, traditionally, the worldly correlate of a true proposition, a state of affairs whose obtaining makes that proposition true." – Fact in The Oxford Companion to Philosophy
  17. ^ Alex Oliver, Fact, in Craig, Edward (2005). Shorter Routledge Encyclopedia of Philosophy. Routledge, Oxford. ISBN 0-415-32495-5. 
  18. ^ Engel, Pascal (2002). Truth. McGill-Queen's Press- MQUP. ISBN 0-7735-2462-2. 
  19. ^ Donald Davidson (1984). Truth and Interpretation. Clarendon Press, Oxford. ISBN 0-19-824617-X. 
  20. ^ "Facts possess internal structure, being complexes of objects and properties or relations" Oxford Companion to Philosophy
  21. ^ Fact, in The Oxford Companion to Philosophy, Ted Honderich, editor. (Oxford, 1995) 0-19-866132-0
  22. ^ Gower, Barry (1997). Scientific Method: A Historical and Philosophical Introduction. Routledge. ISBN 0-415-12282-1. 
  23. ^ (Gower 1996)
  24. ^ (see e.g., Ravetz, p. 182 fn. 1)
  25. ^ Ravetz, p. 185
  26. ^ Gower, p. 138
  27. ^ Gower, p. 7
  28. ^ Ravetz p. 181 et. seq. (Chapter Six: "Facts and their evolution")
  29. ^ Cassell, Eric J. The Nature of Suffering and the Goals of Medicine 1 Ağustos 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Oxford University Press. Retrieved 16 May 2007.
  30. ^ (Ravetz 1996)
  31. ^ William Dufty (1975) Sugar Blues, page 93

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Bilim</span> bilgiyi inşa eden ve organize eden sistematik sistem ve bu sistem tarafından üretilen bilgi kümesi

Bilim veya ilim, nedensellik, merak ve amaç besleyen, olguları ve iddiaları deney, gözlem ve düşünce aracılığıyla sistematik bir şekilde inceleyen entelektüel ve uygulamalı disiplinler bütünüdür. Kimi kullanımlarda bu tanımın "ilim" için geçerli olmadığının altını çizmek gerekir. Çünkü bilim somut, evrensel olayları kendine konu edinmişken ilim doğaötesi olaylarla da ilgilenebilir fakat somut kanıt sunmaz. Bilimi sınıflandıran bilim felsefecileri bilimi formal bilimler, sosyal bilimler ve doğa bilimleri olmak üzere üçe ayırır. Bilimin diğer tüm dallardan en ayırt edici özelliği, savunmalarını somut kanıtlarla sunmasıdır. Bu sayede bilim, bilinmeyen olguları açıklamamıza ve evreni idrak etmemize güçlü destek olur.

Teori veya kuram, bilimde bir olgunun, sürekli olarak doğrulanmış gözlem ve deneyler temel alınarak yapılan bir açıklamasıdır. Kuram, herhangi bir olayı açıklamak için kullanılan düşünce sistemidir. Genel anlamda kuram, bir düşüncenin genel, soyut ve ussal olmasıdır. Ayrıca bir kuram, açıklanabilir genel bağımsız ilkelere dayanmaktadır. Bu ilkelere bağlı kalarak doğada sonuçların nasıl örneklendirileceğini açıklamaya çalışır. Sözcüğün kökü Antik Yunan’dan gelmektedir. Ancak günümüzde birçok ayrı anlamlarda kullanılmaktadır. Kuram, varsayımla (hipotez) aynı anlama sahip değildir. İkisinin de anlamı başkadır. Kuram bir gözlem için açıklanabilir bir çerçeve sağlar ve kuramı sağlayacak olan sınanabilir varsayımlar tarafından desteklenir.

<span class="mw-page-title-main">Bilgi</span> İnsan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütünü

Bilgi, genellikle geçerliliği veya doğruluğu varsayılacak şekilde mümkün olan en yüksek kesinlik derecesi ile karakterize edilen, kişiler veya gruplar için mevcut olan bir dizi gerçek. Bilginin tanımı kullanıldığı alana ve bakış açılarına göre değişiklik göstermektedir. Epistemolojide subje ile obje arasındaki ilişkiden doğan her türlü ürüne denir. Bilginin doğası, kökenleri ve boyutları ile ilgilenen dala epistemoloji adı verilir.

<span class="mw-page-title-main">Epistemoloji</span> bilginin doğası, kapsamı ve kaynağı ile ilgilenen felsefe dalı

Epistemoloji ya da bilgi felsefesi, bilgiyle ilgilenen bir felsefe dalıdır. Epistemologlar, bilginin doğası, kaynağı ve kapsamı, epistemolojik gerekçelendirme, inancın rasyonelliğini ve diğer çeşitli konuları incelemektedir. Epistemoloji, felsefenin etik, mantık ve metafizikle birlikte dört ana dalından biri olarak kabul edilir.

İnanç, en geniş tanımıyla bir kişinin belli bir iddiayı ya da varsayımı, sezgisel yol ile (hissetme) "doğru" ya da "yanlış" kabul ettiği psikolojik bir durumdur. İnanç merkezli bir beyne sahip birey için ampirik veya bilimsel ispatın bir önemi yoktur. İnancın tanımlanmasının bir başka yolu ise bunun gerçek olma olasılığına karşı pozitif yönde tutum gösteren bir tutumun zihinsel temsil olarak görülüyor olmasıdır. Antik Yunan düşüncesi bağlamında inanç kavramıyla ilgili olarak pistis ve doxa olmak üzere iki ilgili terim belirlenmiştir. Basitleştirilmiş olarak, pistisin "güven" ve "itimat", doxanın ise "görüş" ve "kabul" anlamlarına geldiği söylenebilir. İngilizcedeki "ortodoks" sözcüğünün kökeni doxaya dayanmaktadır. Jonathan Leicester, inancın gerçeği göstermek yerine eylemde bulunma amacına sahip olduğu görüşünü önermektedir.

Gerçeklik veya hakikat, günlük kullanımdaki anlamıyla, "var olan her şey" demektir. Bilimde, dinde ve felsefede farklı anlamları vardır. Düşünceden bağımsız olarak zamanda ve mekanda yer kaplayan her şey gerçektir. Herhangi bir şeyin gerçekliği insan zihnine bağlı olmaksızın var olmasıdır.

<span class="mw-page-title-main">Varoluşçuluk</span> Felsefi ve edebi akım

Varoluşçuluk veya egzistansiyalizm, 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyılda kendi içlerindeki derin öğretisel farklılıklarına karşın felsefi düşüncenin salt düşünen özne ile değil eyleyen, duyumsayan, yaşayan bir birey olarak insan öznesi ile başladığı inancını paylaşan belli başlı Avrupalı filozofların çalışmalarına karşılık gelen terim. Varoluşçu düşüncede her ne kadar 'özgürlük' yaygın olarak tepe nokta kabul edilse de akımın ilksel erdemi, otantisitedir. Varoluşçuluğa göre bireyin başlangıç noktası "varoluşsal tutum" olarak adlandırılan tutumla, yani görünürde anlamsız veya absürt bir dünya karşısında bir kopma ve keşmekeşlik duygusu ile nitelenir. Pek çok Varoluşçu, geleneksel ya da akademik felsefeyi biçim ve biçemsel yönden gerçek insan deneyiminden fazlasıyla soyut ve uzak olarak görmüştür. Ruhbilimsel ve kültürel devinimlerin bireysel deneyimlerle birlikte var olabileceğini savunan bu felsefi akımda, erdemlilik ve bilimsel düşünce birlikteliğinin insan var oluşunu anlamlandırmak için yeterli olamayacağını, bundan dolayı mevcut birlikteliğin gerçek değer yargıları içinde yönetilen ileri düzey bir kategori olduğu düşünülmüştür. İnsanın varoluşunu anlamlandırma, kesin olarak bahsedilen bu otantik gerçeklikle mümkündür.

<span class="mw-page-title-main">Gilbert Ryle</span>

Gilbert Ryle (1900-1976), çağdaş İngiliz filozofudur. Dil felsefesi geleneği içinde yer alır. Ludwig Wittgenstein'ın felsefi sorunlara yaklaşımını paylaşan İngiliz sıradan dil filozofları kuşağının bir temsilcisiydi. Aristoteles'ten etkilenip, Edmund Husserl ve Meinong'la da ilgilenen Ryle'ın en önemli iki kitabı Zihin Kavramı ve İkilemler'dir.

John Langshaw Austin, OBE, FBA, gündelik dili incelemek suretiyle insan düşüncesini analiz etmeye çalışan ve söz eylem kuramını geliştiren İngiliz dil felsefecisidir.

<span class="mw-page-title-main">Dil felsefesi</span>

Dil felsefesi, analitik felsefede dilin doğası ve dili; dil kullanıcıları ve dünya arasındaki ilişkileri araştırır. Dil ile felsefe arasındaki ilişki temelde filozofların dili kullanarak felsefe yapmalarından kaynaklanmaktadır. Özelde ise bu araştırmalar anlamın doğası, kasıtlılık, referans, cümlelerin yapısı, kavramlar, öğrenme ve düşünce içerir; dil felsefesi başlığı altında dilin özü, anlamı, kökeni ve yapısı felsefî açıdan sorgulanmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Mantıksal pozitivizm</span>

Mantıksal pozitivizm, Viyana Çevresi olarak adlandırılan filozofların felsefi düşünüş sistemlerini adlandırır. Başlıca temsilcileri Moritz Schlick, Rudolph Carnap ve Otto Neurath olan bu çevre, yeni pozitivistler ya da mantıkçı empiristler olarak da adlandırılır. Bu çevrenin oluşumunda önemli etkisi olan isim Ernst Mach'tır ki Mach'ın Viyana'da belirli dönemlerde mantık, fizik ve felsefe profesörlüğü yaptığı bilinmektedir. Mantıksal pozitivizmin çok farklı konumlardaki ve disiplinlerdeki filozofları bir araya getirir. Söz konusu akımın içinde sayılan ya da sayılmış olan belli başlı filozoflar şöyledir: Ernest Nagel, Hans Hahn, Kurt Gödel, Felix Kaufmann, Philipp Frank, Bertrand Russell, Whitehead, A. J. Ayer, Wittgenstein.

"Evrim hem bir teori hem de bir olgudur " şeklindeki ifadeye, biyoloji literatüründe sıkça rastlanır. Bu ifade evrimin iki şekilde kullanılması nedeniyle ortaya çıkmaktadır. "Evrim olgusu" ile kastedilen, bilimsel gözlemler ve deneyler ile meydana geldiği görülmüş olan, biyolojik organizma topluluklarındaki değişimlerdir. "Evrim teorisi" ile kastedilen ise bu değişimlerin nasıl meydana geldiğinin günümüzdeki bilimsel açıklaması olan modern evrimsel sentezdir. Bu terimlerin yanlış kullanılması ve yanlış anlaşılması, evrim teorisinin doğruluğuna karşı çıkan görüşleri temellendirmek için kullanılmıştır.

<span class="mw-page-title-main">John Searle</span> Amerikalı filozof

John Rogers Searle Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley'de Slusser profesörü olarak görev yapan Amerikalı felsefecidir. 31 Temmuz 1932 Colorado, Denver doğumlu John Rogers Searle Amerikalı bir filozoftur. İlgilendiği esas alanlar; dil felsefesi, aklın felsefesi ve metafiziğin alanlarıdır. Kaliforniya'daki Berkeley Üniversitesi'nde profesör olarak çalıştı. Üniversitenin cinsel taciz politikasını ihlal ettiği tespit edildiği için 2019 yılında görevine son verildi.

Psikodilbilim veya ruhdilbilim, psikolojik süreçlerle dilsel etkenler arasındaki iletişimi çalışan disiplindir. Bu disiplin başat olarak dilin nasıl işlendiği, zihin ve beyinde nasıl temsillendiği ile ilgilenir; yani, insanların dili edinmesini, kullanmasını, anlamasını ve üretmesini sağlayan psikolojik ve nörobiyolojik faktörlerle...

Metaetik, etik anabilim dalının etik özelliklerinin, anlatım ve bildirimlerinin, tutumlarının ve yargılarının doğasını anlamak, arayıp bulmak ve ortaya çıkarmak maksadıyla uğraşan koludur.

Bilimsel kuram; iyi kanıtlanmış, sürekli olarak test edilen ve doğrulanan deney ve gözlem ile bilimsel metot aracılığıyla elde edilen, doğanın bazı yönlerinin açıklamasıdır. Tüm bilimsel bilgiler gibi, bilimsel kuramlar doğaları gereği tümevarımsaldır, tahmin edilebilir gücü ve açıklayıcı kuvveti amaçlar. Bilimsel bir kuramın gücü, açıklayabildiği durumların çeşitliliği, anlaşılabilirliği ve kolaylığı ile ilişkilidir. Yeni bilimsel kanıtlar elde edildikçe, yeni bulgulara uymaması durumda, bilimsel bir kuram reddedilebilir ya da değiştirilebilir. Böyle durumlarda, daha doğru bir kuram benimsenir. Bazı durumlarda, doğruluğu kesin olmayan, değiştirilmemiş bir bilimsel kuram, özel bazı durumlara benzerliği açısından kullanışlı ise yine de kuram olarak ele alınır. Bilimsel kuramlar test edilebilir ve yanlış/çürütülebilir tahminler üretebilirler. Bilimsel kuramlar doğal olaylardan sorumlu bazı nedensel elementleri açıklarlar ve fiziksel evrenin yönleri ile elektrik, kimya, astronomi gibi özel araştırma alanlarını tahmin etmek ve açıklamak için kullanılırlar. Bilim insanları kuramları, teknolojiyi geliştirmek ve hastalıklara çare bulmak gibi amaçlar dışında, daha sonraki bilimsel bilgiler için temel olarak da kullanırlar. Bilimsel kuramlar, bilimsel bilginin en güvenilir, en kesin ve kapsamlı formudur. Bu, varsayım, hipotez ya da tahmin anlamlarına gelebilen kuram kelimesinin genel kullanımından büyük ölçüde farklıdır.

<span class="mw-page-title-main">Bilim tarihi yazıcılığı</span> Bilim Tarihi Tarihi

Bilim tarihi yazımı, bilim tarihi olarak bilinen tarih alt disiplininin tarih ve metodolojisinin, disipliner yönleri ve uygulamaları ile kendi tarihsel gelişiminin incelenmesidir.

A priori ve a posteriori, felsefede bilgi, gerekçelendirme veya argüman türlerini ampirik kanıt veya deneyime güvenerek ayırt etmek için kullanılan Latince ifadelerdir. A priori bilgi, deneyimden bağımsız olandır. Örnek olarak matematik, totoloji ve saf akıldan çıkarımı içerir. A posteriori bilgi, deneysel kanıta dayalı olandır. Örnekler çoğu bilim alanını ve kişisel bilginin yönlerini içerir.

Felsefi çalışmaların gelişmesi sürecinde on dokuzuncu yüzyılda sembolik mantık ile yürüyen mantık, yirminci yüzyılda matematiksel mantıkla devam ederken, geleneksel olarak basit mantığın ötesine geçiyorsa, mantığın bir parçası olarak değil de felsefi mantık veya mantık felsefesi olarak değerlendirildi.

Bilimsel gerçekçilik, bilim tarafından tanımlanan evrenin, nasıl yorumlanabileceğine bakmaksızın gerçek olduğunu savunan görüştür. Bilimsel gerçekçiliğe inanan bir kişi, bilimin evrendeki hem fiziksel hem de metafiziksel gerçekleri bulmak için kullanılabileceği yönündeki görüşleri nedeniyle, evrenin bilim tarafından tanımlandığı şekliyle doğru olduğunu kabul etmektedir.