İçeriğe atla

Oksitosin

Oksitosinin yapısı

Oksitosin (İngilizceOxytocin), primer olarak beyinde nöromodülatör görevi olan bir memeli hormonudur. Beyinde Hipotalamusta sentez edilir ve arka Hipofizden salınır. Oksitosinin, doğum ve emzirme konusundaki iyi bilinen işlevlerinin ötesinde, aynı zamanda biliş, hoşgörü, güven ve arkadaşlık ve kalıcı çift bağların kurulmasına da dahil olduğu gösterilmiştir.

Oksitosin en fazla üremedeki rolü ile bilinir. Özellikle doğum esnasındaki ve doğum sonrasındaki rolü önemlidir. Doğum esnasında serviks ve uterusun gerilmesi ile çok miktarlarda salınır, rahim kaslarının kasılmasını uyarır ve doğumu kolaylaştırır. Doğumdan sonra ise emzirme sırasındaki meme başı uyarısı salınımı uyarılır ve süt bezlerinin etrafındaki miyoepitel hücrelerinin kasılarak üretilmiş olan sütün meme başına doğru akışını sağlar. Emzirme sırasında meme başının uyarılmasının yanı sıra lohusanın bebeğine ilişkin duygusal uyaran alması ile de tetiklenebilen ve memeden süt gelmesi ile sonuçlanan bu fenomen "oksitosin refleksi" olarak tanımlanmaktadır.

Etkin bir oksitosin refleksinin bulguları şu şekildedir:

  • Emzirme öncesinde veya sırasında memede oluşan sızlama hissi
  • Bebek ile ilgili düşününce veya bebeğin ağlamasını duyunca memeden süt gelmesi
  • Emzirme sırasında diğer memeden de süt gelmesi
  • Emzirme kesintiye uğradığında memeden süt gelmeye devam etmesi
  • Emzirme sırasında rahimde ağrı
  • Emzirme sırasında susama hissi[1]

Son zamanlardaki çalışmalar oksitosin hormonunun davranışlar üzerine etkisini de ortaya koymaktadır. Örneğin; orgazm, sosyal tanıma, eşler arasındaki bağ, anksiyete ve anne davranışları bu davranışlar arasında sayılabilir.[2] Bu nedenle bu hormona bazen "aşk hormonu" da denmektedir. Oksitosin salgılanmasındaki yetersizlik sosyopati, psikopati, narsisizm ve genel manipülasyon eğilimi ile ilişkili bulunmuştur.[3]

Oksitosin Yunanca ὼκυτοκίνη, ōkytokínē, “hızlı doğum” kelimesinden gelmektedir. Büyük Britanyalı farmakolog Sir Henry Hallett Dale 1906 yılında bu hormonun uterus kasılmalarındaki etkilerini keşfinden sonra bu ismi kullanmıştır.[4] Süt atılımındaki etkileri Ott ve Scott tarafından 1910 yılında,[5] ve Schafer ve Mackenzie tarafından 1911 yılında tanımlanmıştır.[6] Hormonun 9 aminoasitlik dizilimi Vincent du Vigneaud ve ark. ve Tuppy tarafından 1953'te tanımlanmıştır.[7] Kimyasal sentezi Vigneaud ve arkadaşları tarafından 1953'te yapılmıştır.[8][9]

Kaynakça

  1. ^ World Health Organization. (2009). Infant and young child feeding: model chapter for textbooks for medical students and allied health professionals. World Health Organization.
  2. ^ Lee HJ, Macbeth AH, Pagani JH, Young WS (Haziran 2009). "Oxytocin: the Great Facilitator of Life". Progress in Neurobiology. 88 (2). ss. 127-51. doi:10.1016/j.pneurobio.2009.04.001. PMC 2689929 $2. PMID 19482229. 
  3. ^ O'Callaghan, Tiffany (7 Haziran 2010). "Thanks, Mom!". Time Magazine. Time, Inc. 31 Mayıs 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Haziran 2010. 
  4. ^ Dale HH (Mayıs 1906). "On some physiological actions of ergot". J. Physiol. (Lond.). 34 (3). ss. 163-206. PMC 1465771 $2. PMID 16992821. 
  5. ^ Ott I, Scott JC. The Action of Infundibulum upon Mammary Secretion. Proc Soc Exp Biol. (1910) p.8:48–49.
  6. ^ Schafer EA, Mackenzie K. The action of animal extracts on milk secretion. Proceedings of the Royal Society of London Series B-Containing Papers of a Biological Character. (1911) p.84:16–22.
  7. ^ du Vigneaud V, Ressler C, Trippett S (Aralık 1953). "The sequence of amino acids in oxytocin, with a proposal for the structure of oxytocin". J. Biol. Chem. 205 (2). ss. 949-57. PMID 13129273. 
  8. ^ du Vigneaud V, Ressler C, Swan JM, Roberts CW, Katsoyannis PG, Gordon S (1953). "The synthesis of an octapeptide amide with the hormonal activity of oxytocin". J. Am. Chem. Soc. 75 (19). ss. 4879-80. doi:10.1021/ja01115a553. 13 Eylül 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 31 Mayıs 2012. 
  9. ^ du Vigneaud V, Ressler C, Swan JM, Roberts CW, Katsoyannis PG (Haziran 1954). "The synthesis of oxytocin". J. Am. Chem. Soc. 76 (12). ss. 3115-3121. doi:10.1021/ja01641a004. 

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">DNA</span> Canlıların genetik bilgilerini barındıran molekül

Deoksiriboz nükleik asit veya kısaca DNA, tüm organizmaların ve bazı virüslerin canlılık işlevleri ve biyolojik gelişmeleri için gerekli olan genetik talimatları taşıyan bir nükleik asittir. DNA'nın başlıca rolü bilgiyi uzun süre saklamasıdır. Protein ve RNA gibi hücrenin diğer bileşenlerinin inşası için gerekli olan bilgileri içermesinden dolayı DNA; bir kalıp, şablon veya reçeteye benzetilir. Bu genetik bilgileri içeren DNA parçaları gen olarak adlandırılır. Bazı DNA dizilerinin yapısal işlevleri vardır, diğerleri ise bu genetik bilginin ne şekilde kullanılacağının düzenlenmesine yararlar.

<span class="mw-page-title-main">Hormon</span> İç salgı bezlerinden kana geçen ve organların işlemesini düzenleyen adrenalin, insülin, tiroksin ve benzeri fizyolojik etkisi olan maddelerin genel adı

Hormon,, çok hücreli organizmalarda fizyoloji ve davranışı düzenlemek için karmaşık biyolojik süreçler yoluyla uzak organlara veya dokulara gönderilen sinyal molekül sınıfıdır.

<span class="mw-page-title-main">Bağışıklık sistemi</span> canlılarda hastalıklara karşı koruma sağlayan biyolojik savunma sistemi bütünü

Bağışıklık sistemi, bir canlıdaki hastalıklara karşı koruma yapan, patojenleri ve tümör hücrelerini tanıyıp onları yok eden işleyişlerin toplamıdır. Sistem, canlı vücudunda geniş bir çeşitlilikte, virüslerden parazitik solucanlara, vücuda giren veya vücutla temasta bulunan her yabancı maddeye kadar tarama yapar ve onları, canlının sağlıklı vücut hücrelerinden ve dokularından ayırt eder. Bağışıklık sistemi, çok benzer özellikteki maddeleri bile birbirinden ayırabilir, örneğin; bir amino asidi farklı olan proteinleri bile birbirinden ayırabilecek özelliğe sahiptir. Bu ayrım, patojenlerin konak canlıdaki savunma sistemine rağmen enfeksiyon yapmaları için yeni yollar bulmalarına, bazı uyumlar sağlamalarına neden olacak kadar karmaşıktır. Bu mücadelede hayatta kalmak için patojenleri tanıyan ve onları etkisizleştiren bazı mekanizmalar gelişmiştir. Doğadaki tüm canlılar kendilerinden olmayan doku, hücre ve moleküllere karşı savunma sistemlerine sahiptirler. Hatta bakteriler gibi basit tek hücreli canlılarda da onları viral enfeksiyonlara karşı koruyan enzim sistemleri bulunur. Yüksek canlılardaysa çok daha karmaşık bir bağışıklık sistemi vardır. Omurgalılarda bağışıklık sistemi özel işlevlere sahip çok sayıda farklı hücre ve molekül içermektedir.

<span class="mw-page-title-main">Vejetaryenlik</span> Et içeren gıdaları kullanmayı reddeden yaşam tarzı

Vejetaryenlik ya da etyemezlik, çeşitli nedenlerle et, balık, deniz ürünleri, kümes hayvanları, çift toynaklılar tüketmemeye denir. Ayrıca, hayvan kesiminin tüm yan ürünlerini yemekten kaçınmayı da içerebilir. Et tüketmemenin yanında ayrıca hayvanların ürettiği yumurta, süt, bal vb. ürünleri de yemeyenlere ise veganlar denir. Vejetaryenlik ve veganlığın farkı; vejetaryenlikte bal ve kimine göre süt ile yumurta tüketilirken; veganlar, hiçbir hayvansal ürünü kullanmamaktadırlar. Bunlara istisnâ olarak süt ve süt ürünlerini kullanan lakto-ovo vejetaryenler, ilâveten yumurta yiyip süt ürünlerini tüketmeyen ovo vejetaryenler, diyet süt ürünlerini tüketen, ancak yumurtaları tüketmeyen lakto vejetaryenler vardır.

<span class="mw-page-title-main">Prolaktin</span> Prolaktin (LTH)

Prolaktin, hipofiz bezinin ön lobu tarafından salgılanan iç salgı hormonudur. İnsanlarda PRL geni tarafından kodlanır.

<span class="mw-page-title-main">Meme</span> Göğüs bölgesinde bulunan uzuv

Meme veya emcek, bir primatın gövdesinin üst ventral bölgesinde yer alan iki çıkıntıdan biridir. Her ne kadar erkekler de meme uçlarına sahip olsalar da, memeler kadınlarda daha belirgindir ve fonksiyonları daha fazladır. Yapısal olarak areola, areolar bezi, Cooper ligamentleri, Spence kuyruğu, meme bezi, süt kanalı, terminal uç tomurcuk, meme alveolleri, meme yarığı, meme başı, göğüs boşluğundan oluşur. Kadınlarda, memeler pektoralis majör kaslarının üzerinde bulunur ve genellikle ikinci kaburga seviyesinden insan göğüs kafesinin önündeki altıncı kaburga seviyesine kadar uzanır.

Biyolojide sinyal transdüksiyonu bir hücrenin bir cins sinyal veya uyarıyı başka birine dönüştürme sürecidir. Çoğu zaman bu, hücre içinde enzimlerin yürüttüğü biyokimyasal reaksiyonlarla gerçekleşir, bunlar birbirine ikincil habercilerle bağlanıp bir "ikincil haberci yolu" oluştururlar. Bu süreçler genelde hızlı olur, iyon akıları durumunda milisaniyeler mertebesinde, protein ve lipit aracılıklı kinaz çağlayanı (cascade) durumunda dakikalar mertebesinde sürer. Çoğu sinyal transdüksiyonu işleminde sinyal ilk uyarandan ileri doğru yayıldıkça bu olaylara katılan protein ve diğer moleküllerin sayısı da artar ve böylece küçük bir sinyal büyük bir tepki doğurabilir; buna "sinyal kaskadı" denir. Bakteri ve diğer tek hücreli organizmalarda, hücrenin sahip olduğu sinyal trasndüksiyon süreçleri onun çevresine nasıl tepki vereceğini belirler. Çok hücreli organizmalarda organizmanın bir bütün olarak çalışmasını sağlamak için bireysel hücrelerin davranışlarını koordine eden pek çok sinyal transdüksiyon süreci gerekmektedir. Tahmin edileceği üzere, bir organizma ne kadar karmaşıksa organizmanın sahip olduğu sinyal transdüksiyon süreçlerinin repertuvarı da o derece karmaşık olmak durumundadır. Dolasıyla hücresel seviyede hem iç hem de dış çevrenin duyumu sinyal transdüksiyonuna dayalıdır. Çoğu hastalık, örneğin diyabet, ateroskleroz, özbağışıklık (otoimmünite), kanser, sinyal transdüksiyon yollarındaki bozukluklardan kaynaklanır. Bu durum, sinyal transdüksiyonunun biyoloji kadar tıpta da olan önemini ortaya koyar.

<span class="mw-page-title-main">Lenin Barış Ödülü</span>

Uluslararası Stalin Ödülü ya da Uluslararası Stalin Barış Ödülü olarak bilinen Uluslararası Lenin Barış Ödülü; SSCB tarafından Nobel Barış Ödülü'ne alternatif olarak sunulan ödüldür. Sovyet hükûmeti tarafından dünya çapında barış çalışmalarına katkıda bulunduklarına kanaat getirilenlere verilen ödüldür.

<span class="mw-page-title-main">Hipofiz</span>

Hipofiz bezi veya diğer adıyla Pitüiter bez, bir fasulye tanesi büyüklüğünde yaklaşık 0,5 gram ağırlığında bir endokrin bezdir. Beyin tabanında, hipotalamusun altında bir çıkıntı şeklinde uzanır. Beyni örten dura mater ile çevrilmiştir. Hipofiz hormonu üretip salgılayarak Homeostasiyi düzenler. Bunu bütün iç salgı bezlerini denetleyerek yapar. Bu anlamda hipofiz, endokrin sistem ve sinir sistemi arasındaki en büyük organizasyon ağını kontrol eder. Hipotalamusun salgısı olan RF, kan yoluyla hipofizi uyarır ve hipofizin hedef organının uyarılmasını sağlayan hormonu üretmesini sağlar. Hipofiz bezi ön, orta ve arka lop olmak üzere üç parçalıdır. Ara lob insan embriyosunda görüldüğü halde, ergin insanda körelmiştir.

Hormona duyarlı lipaz, insanlarda LIPE geni tarafından kodlanan bir enzimdir. LIPE, çeşitli esterleri hidroliz edebilen bir hücreiçi enzimdir. Enzimin kısa ve uzun olmak üzere iki tipi vardır. Uzun biçimi steroid üreten dokularda bulunur, steroid hormon üretimi için kolesteril esterleri kolesterole dönüştürür. Kısa biçimi, en çok adipositler olmak üzere, çeşitli dokularda bulunur; adipositlerde depolanmış olan trigliseritler bu enzim aracılığıyla yağ asitleri ve gliserole dönüştürülür.

Sterol O-asiltransferaz (SOAT) veya asil-KoA kolesteril asil transferaz, EC 2.3.1.26 asil transferaz sınıfı bir enzimdir. İnsanda iki tip ACAT enzimi vardır, ACAT1 ve ACAT2 enzimleri SOAT1 ve SOAT2 adlı genler tarafından kodlanır. Bu enzimler kolesterol metabolizmasında ve safra tuzu biyosentezinde önemli rol oynarlar. ACAT1 enziminin geni için ACAT1 kullanılmamalıdır çünkü ACAT1 kısaltması ketotiyolaz aktivitesine sahip asetil-Koenzim A asetiltransferaz 1 enziminin genine aittir.

<span class="mw-page-title-main">Alfred Werner</span>

Alfred Werner, Zürih Üniversitesi'nde profesör olan İsviçreli kimyager. 1913 yılında Nobel Kimya Ödülü'nü kazanmıştır. Werner, modern koordinasyon kimyasının temellerini atmıştır. Nobel Ödülü kazanan ilk inorganik kimya uzmanıdır ve 1973 yılına kadar Nobel Kimya Ödülü kazananlar arasındaki tek inorganik kimyager olmayı sürdürmüştür.

<span class="mw-page-title-main">İstiflenme</span>

Kimyada istiflenme, genelde aromatik olan moleküllerin atomlar arası etkileşerek deste şeklinde üst üst üste gelmesidir. İstiflenmiş bir sistemin en yaygın bilinen örneği DNA molekülünde birbirini takibeden bazlarda görülür. İstiflenme proteinlerde, non-polar iki halkanın örtüşmesi halinde de meydana gelir. Hangi moleküllerarası kuvvetlerin istiflenmeye neden olduğu hâlen tartışma konusudur.

<i>Lepidium meyenii</i>

Lepidium meyenii, Brassicaceae (turpgiller) familyasındandır, turplarla akrabadır. Yıllık veya iki yıllık otsu bir bitkidir. Soğuk ve fakir tarım topraklarında iyi şekilde yetişmektedir. Ancak ılık bölgeler ve And dağları dışında seralarda da belli zorluklara karşın yetiştirilmektedir. Genel olarak etli hipokotil kazık kökü için genelde yetiştirilmekle bu kök diğer turp türleri gibi sebze olarak kullanılabilir veya tıbbi bitki olarak kullanılır. Ortalama 8-10 ayda bitki hasat edilecek olgunluğa erişir. Maca kökleri altın veya krem, kırmızı, mor, mavi, siyah veya yeşil renkte olabilir. Krem şeklindeki kökü olan türü tatlı bir türdür, siyah türü biraz acımsı bir tada sahip olup dayanıklılık enerji için kullanılmaktadır, kırmızı türünün ise fareler üzerinde yapılan deneylerde prostata iyi geldiği, prostatı küçülttüğü tespit edilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Lohusalık</span>

Lohusalık ya da loğusalık bir kadının doğum yaptıktan sonra yaşadığı yaklaşık 6 haftalık süreci kapsayan döneme verilen isimdir. Bu dönem, kadınların gebelikte, metabolizma ve genital sistem oluşan değişimlerin geriye döndüğü süreçtir. Lohusalıkta hormon seviyeleri ve rahim boyutları gebelik öncesi seviyelere geriler.

<span class="mw-page-title-main">Elias James Corey</span> Amerikalı kimyager

Elias James "E.J." Corey (12 Temmuz 1928) Amerikalı organik kimyacı. 1990 yılında "organik sentez üzerine geliştirdiği teori ve metodolojilerden dolayı Nobel Kimya Ödülü'nü kazanmıştır. Yaşayan en büyük kimyagerlerden biridir. Çok sayıda sentetik reaktifler, metodolojiler geliştirmiş ve organik sentez biliminin gelişmesine katkıda bulunmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Vincent du Vigneaud</span> Amerikalı biyokimyager (1901 – 1978)

Vincent du Vigneaud, Amerikalı biyokimyager. 1955 yılında Nobel Kimya Ödülü'nü oksitosinin ayrıştırılması, yapısal identifikasyonu ve tam sentezini yapması nedeniyle kazanmıştır.

Jean-Pierre Sauvage, Fransız bilim insanı ve kimyager.

Organik kimyada sikloalkin, bir alkinin siklik analoğudur. Bir sikloalkin, bir veya daha fazla üçlü bağ içeren, kapalı bir karbon atomu halkasından oluşur. Sikloalkinlerin genel formülü CnH2n-4 tür. C–C≡C–C alkin biriminin doğrusal doğası nedeniyle, sikloalkinler yüksek oranda zorlanabilir. Yalnızca, halkadaki karbon atomlarının sayısı, bu geometriyi karşılamak için gerekli esnekliği sağlayacak kadar fazla olduğunda mevcut olabilir. Bu molekül sınıfının en küçük bileşenleri deneysel olarak gözlemlenemeyecek kadar çok zorlanma yaşayabilirken, büyük alkin içeren karbosikllerde zorlanma gözlenmez. Siklooktin (C8H12), izole edilebilen ve stabil bir bileşik olarak depolanabilen en küçük sikloalkin grubudur. Bununla birlikte, daha küçük sikloalkinler, diğer organik moleküller ile reaksiyonlar yoluyla veya geçiş metallerine kompleksleşme yoluyla üretilebilir ve hapsedilebilir.

Fizyolojik psikoloji, kontrollü deneylerde insan dışı hayvan deneklerin beyinlerinin doğrudan manipülasyonu yoluyla sinirsel algı ve davranış mekanizmalarını inceleyen davranışsal sinirbilimin bir alt bölümüdür. Bu psikoloji alanı beyin ve insan davranışlarını incelerken ampirik ve pratik bir yaklaşım gerektirir. Bu alandaki çoğu bilim insanı, zihnin sinir sisteminden kaynaklanan bir fenomen olduğuna inanmaktadır. Fizyolojik psikologlar sinir sisteminin mekanizmaları hakkında çalışarak ve bilgi edinerek insan davranışı hakkında birçok gerçeği ortaya çıkarabilirler. Biyolojik psikolojideki diğer alt bölümlerin aksine, psikolojik araştırmanın ana odağı beyin-davranış ilişkilerini tanımlayan teorilerin geliştirilmesidir.