İzmir İktisat Kongresi veya I. İktisat Kongresi, İzmir'de Banka-Han binasında toplanan 1135 delege ile yeni Türkiye'nin ekonomik sorunlarının tartışıldığı bir kongredir. Dönemin Türkiye yönetici kadrosu Kurtuluş Savaşı ile kazanılan zaferden sonra prensip olarak siyasi ve ekonomik bağımsızlığı öngörmüştü. TBMM'nin bu dönemde başlıca uğraşısı yurdu işgalden kurtarmak olsa da, öngörülen bu ekonomik bağımsızlık hedefinin nasıl gerçekleştirileceğine dair bir kongre yapıldı. Başkanı Kazım Karabekir seçildi.
Parasalcılık veya monetarizm, 1976 Nobel Ekonomi Ödülü'nü kazanan Amerikalı iktisatçı Milton Friedman tarafından geliştirilmiş bir teoridir.
Ahlak ya da sağtöre, kelimenin en dar anlamıyla, neyin doğru veya yanlış sayıldığı anlamına gelir. Terim genellikle kültürel, dinî, dünyevi ve felsefi topluluklar tarafından, insanların çeşitli davranışlarının yanlış veya doğru oluşunu belirleyen bir yargı ve ilkeler sistemi kavramı ve/veya inancı için kullanılır. Ahlak, kelimesinin etimolojik kökeninin Arapça “hulk” ; ” sözcüğüne dayandığı bilinir.
İktisat politikası, bir ekonominin büyüme, istikrar, adil gelir dağılımı gibi hedefler doğrultusunda optimal düzeye erişmesi için merkezi devlet organları tarafından yönetilmesidir. Devlet yönetimli ekonomilerde, bu doğrultuda karar alma ve uygulama süreçlerinde hedef sapmalarını minimize etmek için emredici ve otoriterdir.
Artı-değer kavramı Karl Marx'tan önce keşfedilmiş ve zaten kullanılan bir kavramdır. Genel anlamda, gerekli-zorunlu olandan daha fazlasının üretilmesi anlamındadır. Klasik iktisatçılar olarak bilinen Adam Smith ve David Ricardo gibi isimlerde bu kavramın kullanımda olduğu görülür. Ancak Marx'a gelindiğinde, bütün klasik iktisadın kavramlarına yapıldığı gibi bu kavramda da tamamen başka bir yol izlenmeye başlandığı görülür. Nitekim Marx, bu klasik iktisatçılara olan borcunu reddetmemekle birlikte onların neden ve nasıl burjuva düşünüş biçimi içinde kaldıklarını açıklar ve buna bağlı olarak ekonomi-politiğin kapitalist sistemin bir ögesi olarak kaldığını belirtir.
Anayasal iktisat teorisi devletin gücü ve yetkilerinin nasıl sınırlandırılabileceğini ve nasıl sınırlandırılması gerektiğini inceleyen bir disiplindir. James M. Buchanan ve Anthony Downs, anayasal iktisadı şu şekilde tanımlamaktadır:
- Anayasal iktisat...ekonomik ve politik birimlerin tercihlerini ve faaliyetlerini sınırlayan alternatif yasal-kurumsal ve anayasal kurallar bütününün işleyiş özelliklerini açıklamaya çalışır.
Kurumsal iktisat, ekonomik davranışı şekillendirmede evrimsel sürecin ve kurumların rolünü anlamaya odaklanmaktadır. Asıl odak noktası Thorstein Veblen'in bir tarafta teknoloji, diğer tarafta toplumun "törensel" alanı arasındaki içgüdü odaklı dikotomisinde yatmaktadır. İsmi ve temel unsurları Walton Hale Hamilton'un 1919 tarihli American Economic Review makalesine dayanmaktadır. Kurumsal ekonomi, kurumların daha geniş bir şekilde incelenmesini vurgular ve piyasaları bu çeşitli kurumların karmaşık etkileşiminin bir sonucu olarak görür. Daha önceki gelenek, günümüzde ekonomiye önde gelen Heterodoks bir yaklaşım olarak devam etmektedir.
Maliye politikası, devletin maliye politikası araçlarını kullanarak ekonominin tam istihdama ulaşmasını sağlamak, ekonomik dalgalanmaları en aza indirgemek, adil bir servet ve gelir dağılımını oluşturmak için uyguladığı politikalardır. Para politikası ile birlikte iktisat politikasını oluşturmaktadır. Para politikasının araçları faiz haddi ve para arzıyken, maliye politikasının kamu gelirleri ve kamu giderleri üstünden yürütüldüğü söylenebilir. Bununla birlikte kamu borçlanması da maliye politikası araçları arasında gösterilebilir. Maliye politikası araçlarının kullanım şekilleri özellikle bankacılık sektörüne zarar vermeyecek türde olmalıdır. Esasında maliye politikası genel olarak reel sektörü etkiler. Ancak reel sektör üzerindeki politika etkisi de belli bir gecikme ile yine bankacılık sektörüne yansımaktadır. Devletin kendi gelir-gider kalemlerini yönetmek amacı taşıyarak Merkez Bankası aracılığıyla uyguladığı bu ekonomik enstrümanlar, özellikle cari dönem beklentilerindeki "arzulanır büyüme" hedefleri tarafından güdülenmektedir.
Para politikası, hükûmetin, merkez bankasının ya da para otoritesinin, ekonomiye, para arzı yönetimi ya da döviz piyasası işlemlerini kullanmak yoluyla yön vermesidir. Para teorisi, ekonomi için en uygun (optimal) para politikasının belirlenmesini sağlar.
Siyasi iktisat aslen üretim, alım-satım ve bunların kanun, gümrük ve devlet ile ilişkilerinin incelenmesine verilen addır. Siyasi iktisat kavramı ahlak felsefesinde ortaya çıkmıştır. 18. yüzyılda devletlerin ("polities") iktisatlarının çalışılması olarak gelişmiş dolayısıyla da "siyasi" iktisat (ekonomi) adını almıştır.
İktisadi düşünce okulları, bir "düşünce okulu" olarak tanımlanabilecek kadar önemli iktisat teorilerini kapsamaktadır. Buradaki sınıflandırmada iktisadi düşünce okullarının ve temsilcilerinin bir sınıflandırması yapılmasıyla birlikte günümüzdeki çoğu ekonomistin bir düşünce okulundan bağımsız olarak teoriler öne sürdüğü bilinmektedir. İktisadi düşünce kabaca üç evreye ayrılabilir: Modern dönem öncesi, Erken modern ve Modern dönem Ekonomi sistematik olarak modern dönemde gelişmiştir.
Klasik iktisat, klasik politik ekonomi ya da Smithyen ekonomi, 18. yüzyılın sonlarında ve 19. yüzyılın başlarından ortalarına kadar özellikle İngiltere'de gelişen politik ekonomide bir düşünce okuludur. Başlıca düşünürleri Adam Smith, Jean-Baptiste Say, David Ricardo, Thomas Robert Malthus ve John Stuart Mill olarak kabul edilmektedir. Bu ekonomistler, üretim ve mübadelenin doğal yasaları tarafından yönetilen, büyük ölçüde kendi kendini düzenleyen sistemler olarak piyasa ekonomilerine dair bir teori üretmişlerdir.
Ekonomik düşünce tarihi ilk çağdan günümüze kadar siyasi iktisat ve iktisat konusundaki farklı düşünürlerle ve teorilerle ilgilenir. İktisadi düşünce tarihi farklı birçok İktisadi düşünce okullarını kapsar. Yunan düşünür Aristoteles para kazanma sanatını ve mülkiyetin devlet tarafından mı yoksa özel yoldan mı olması gerektiğini sorgulamıştır. Orta Çağ zamanlarında ise Thomas Aquinas ürünlerin adil bir fiyata satılmasının ahlaki bir zorunluluk olduğunu söylemiştir.
İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi, Büyük Britanyalı iktisatçı John Maynard Keynes tarafından 1936 yılında yazılan kitap. 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı'ndan sonra eser ekonomik politikanın temel kavramlarından biri olarak değer kazanmış ve iktisat alanında Keynesçi Devrim olarak anılmaya başlamıştır. Kitapta Keynes, C.H. Douglas, Karl Marx ve Silvio Gesell gibi ekonomistlerin fikirlerinden bahsetmiş, klasik iktisatçıların öne sürdüğü teorileri kabul etmekle beraber, klasik istihdam teorisine karşı çıkmıştır. Klasikçilerin öne sürdüğü, ekonominin kendiliğinden eski haline gelme görüşünü imkânsız bulmaktadır.
Metaetik, etik anabilim dalının etik özelliklerinin, anlatım ve bildirimlerinin, tutumlarının ve yargılarının doğasını anlamak, arayıp bulmak ve ortaya çıkarmak maksadıyla uğraşan koludur.
Norm kelimesi Latince erese/çekül sicimi, kural ve talimat anlamlarına gelen norma kelimesinden gelir ve Yunanca κανόνας kelimesinin mukabili olarak kullanılan ve mimari alanından ödünç alınan kavram ilk dönemlerden itibaren soyut ve manevi bağlamada taşınmıştır. Cicero, hukuk felsefesinde kural kavramını ifade etmek için regula yanında norma kavramını da kullanmıştır.
Marksist iktisat veya Marksist iktisat okulu, politik iktisadi düşüncenin heterodoks bir okuludur. Temelleri Karl Marx'ın ekonomi politik eleştirisine kadar uzanmaktadır. Bununla birlikte, ekonomi politik eleştirmenlerinin aksine, Marksist iktisatçılar ekonomi kavramını ilk bakışta kabul etme eğilimindedir. Marksist ekonomi birkaç farklı teoriden oluşur ve bazen birbirlerine karşıt olan birden fazla düşünce okulunu içerir; birçok durumda Marksist analiz diğer ekonomik yaklaşımları tamamlamak veya desteklemek için kullanılır. Ekonomik olarak Marksist olmak için siyasi olarak Marksist olmak gerekmediğinden, iki sıfat eşanlamlı olmaktan ziyade kullanımda bir arada bulunur: Anlamsal bir alanı paylaşırken, aynı zamanda hem yananlamsal hem de düzanlamsal farklılıklara izin verir.
Ekonomik bunalım, iktisat ve maliye politikaların normal araçları ve tedbirleri ile kısa bir süre içerisinde çözülemeyecek olması ve ülkedeki genel istihdam, üretim hacmi, dış ödemeler dengesi, fiyatlar genel düzeyi ve gelir dağılımını olumsuz yönde etkileyen iktisadi güçlüklerdir. Ekonomik bunalım; savaş veya daha farklı olağanüstü haller halinde yaşanan; ekonominin aşırı derecede yavaşlaması, üretim fiyatlarının ve hızının artması, satın alma gücünün azalması olayıdır.
Hukuk ve ekonomi veya hukukun ekonomik analizi, ekonomik teorilerin, çoğunlukla Chicago Ekonomi Okulundan akademisyenlerle başlayan, hukuk analizine uygulanmasıdır. Ekonomik kavramlar, yasaların etkilerini açıklamak, hangi hukuk kurallarının ekonomik açıdan verimli olduğunu değerlendirmek ve hangi hukuk kurallarının yürürlüğe gireceğini tahmin etmek için kullanılmaktadır. Hukuk ve ekonominin iki ana dalı vardır: Bunlardan birincisi, neoklasik ekonominin yöntem ve teorilerinin hukukun pozitif ve normatif analizine uygulanmasına dayanır. İkincisi ise ekonomik, politik ve sosyal sonuçlara daha geniş bir odaklanma ile hukuk ve yasal kurumların kurumsal analizine odaklanır. Hukuk ve ekonominin bu ikinci dalı, daha genel olarak siyasi kurumlar ve yönetişim kurumları üzerindeki çalışmalarla daha çok örtüşmektedir.
Neoklasik iktisat, mal ve hizmetlerin üretim, tüketim ve değerlemesinin (fiyatlandırma) arz ve talep modeli tarafından yönlendirildiğinin gözlemlendiği bir ekonomi yaklaşımıdır. Bu düşünceye göre, bir mal veya hizmetin değeri, geliri kısıtlı bireyler tarafından faydanın ve üretim maliyetleriyle karşı karşıya olan ve mevcut bilgi ve üretim faktörlerini kullanan firmalar tarafından kârın varsayımsal maksimizasyonu yoluyla belirlenir. Bu yaklaşım genellikle rasyonel seçim teorisine başvurularak gerekçelendirilmiştir.