
Soykırım, jenosit veya genosit ; ırk, canlı türü, siyasal görüş, din, sosyal durum veya başka herhangi bir ayırıcı özellikleri ile diğerlerinden ayırt edilebilen bir topluluk veya toplulukların bireylerinin, çıkâr amacıyla, bir plan çerçevesinde ve yok edilmeleri niyetiyle girişilen eylem ve sonuçlar bütünüdür. Tam tanımı, soykırım üzerinde çalışan akademisyenler arasında değişiklik gösterse de 1948'de Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nde (SSECS) hukuksal bir tanımı bulunmaktadır. Sözleşmenin 2. maddesi, soykırımı şu şekilde tanımlamaktadır: "Ulusal, etnik, ırksal ve dinsel bir grubun bütününün ya da bir bölümünün yok edilmesi niyetiyle girişilen şu hareketlerden herhangi biridir: Topluluğun üyelerinin öldürülmesi, topluluğun üyelerine ciddi bedensel ya da zihinsel hasar verilmesi, topluluğun yaşam koşullarının topluluğun bütününe ya da bir kısmına getireceği fiziksel yıkım hesaplanarak kasıtlı olarak bozulması, topluluk içinde yeni doğumları engelleyecek yöntemlerin uygulanması, topluluktaki çocukların zorla bir gruptan alınıp bir diğerine verilmesi."

Etnik temizlik, bir etnik gruba mensup insanların zorla yerinden edilmesini amaçlayan değişik siyasal politikaları ifade eder. Genellikle, zorla göç ettirme, belirli bir nüfusun yerini değiştirme gibi uygulamaların sonucunda ortaya çıkar. Bu terim, etnosid ve jenosid ile yakından ilişkilidir.
Kültürel soykırım ya da etnosit, kültürel, ekonomik, askeri vb. diğer alanlarda, diğerlerine göre daha güçlü olan bir kültürün, bünyesinde yaşadığı insanların kültürlerinin unutulmasına yönelik yaptığı soykırım çalışmalarına verilen sıfattır. Diğer etnik dillerin yokedilmeye çalışılması, diğer etnik gruplara ait tarihi kalıntıların tahribatı, psikolojik olarak aşağılık kompleksini aşılama, tarihi saptırma gibi faaliyetler kültürel soykırımın işlevleri olarak görülebilir. Kültürel soykırımda amaç, bir milletin milli duygularını yıkmak, onları aşşağılık kompleksine sokmak, tarihi, kültürel ve sosyal iç dinamiklerini bozmak, bu doğrultuda kendi etnik grubuna katılmasını sağlamaktır. Tarihin birçok döneminde kültürel soykırım uygulamaları ile karşılaşılmıştır. Tarih sahnesinden silinen birçok etnik grubun bu tür uygulamalara maruz kaldığı düşünülmektedir.

Gulag, GULAG veya GULag, Vladimir Lenin'in emriyle kurulan ve 1930'lardan 1950'lerin başına kadar Josef Stalin'in yönetimi sırasında zirveye ulaşan Sovyet zorunlu çalışma kampları ağından sorumlu devlet kurumuydu. Sovyet rejimi karşıtı unsurların hızla kovuşturulması ve toplumdan soyutlanması için 25 Nisan 1930 tarihinde kurulan bir tür yargı ve infaz sistemidir. Zaman içinde Sovyetler Birliği'nin birçok yerinde çok sayıda çalışma kampını da bünyesinde barındırır olmuştur. Bu kamplarda, 1930'dan 1953'e kadar yaklaşık 1,7 milyon mahkûm öldü. Batı dünyası Gulag kavramını ilk kez Aleksandr Soljenitsin'in Gulag Takımadaları kitabıyla tanıdı.

Rusya tarihi, Doğu Slavları'nın tarihleriyle başlar. Özellikle Rus tarihinin geleneksel başlangıç tarihi 862 yılında kuzeyde Vikingler tarafından yönetilen Rus devletinin kuruluşuna dayanmaktadır. Staraya Ladoga ve Novgorod İskandinavya'dan gelen göçmenler ile birlikte Slav ve Fin-Ugorlar'ın yeni birliğinin büyük şehirleri oldular. Novgorod prensi Oleg 882 yılında Kiev'i elegeçirdi, böylece Doğu Slavları'nın kuzey ve güney topraklarını tek bir otorite altında birleştirmiş oldu. Devlet, 988 yılında Bizans aracılığıyla Hristiyanlık'ı benimsedi bu gelecek milenyum boyunca Bizans ve Slav kültürlerinin sentezi olan Ortodoks Slav kültürünün başlangıcı oldu. Kiev Rus 1237-1240 Moğol istilaları ile bölündü ve bu istilaların sonucu olarak nüfusunun önemli birçoğunu kaybetti.

Süryani Soykırımı veya Arami Katliamı, I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu ordusunun güneydoğu Anadolu ve İran'ın tarihi Azerbaycan bölgesinde, bazı Kürt aşiretlerinin yardımıyla Süryani Hristiyan azınlıklara karşı işlediği, tüm Süryani ve Süryani-i Kadim nüfusu 1914'de 58.983 iken bu sayının yaklaşık 5 katı olan 270 bin ila 300 bin arasında Süryani'nin öldüğü iddia edilen, sürgün etme ve katliamdır. Lakin daha sonra, alttaki Görüntüler kısmında bulunan resimden de görüldüğü üzere Rosie Malek-Yonan, Los Angeles, California'da bulunan Süryani Soykırım Anıtı'na bu sayıları 3 katına çıkarıp, 500 bin daha arttırarak 750 bin Süryani'nin soykırıma uğratıldığını belirten plakayı koydurmuştur ki bu da aslen 1914'te yaşayan tüm Süryani sayısının 12.7 katıdır.

Sovyet savaş suçları, 1919 ve 1991 arasında Kızıl Ordu ve NKVD tarafından işlenen savaş suçlarını ifade eder. Bazı durumlarda, bu suçlar, Sovyet lideri Josef Stalin'in emriyle işlendi. Diğer durumlarda ise, savaş esirlerine ve sivillere karşı partizan savaşı veya diğer ülkelerin SSCB ile silahlı çatışmaları sırasında Sovyet birlikleri tarafından herhangi bir emir alınmadan işlendi.

Rum Kırımı, Rum Soykırımı veya Pontus Soykırımı, I. Dünya Savaşı esnası ve sonrasında Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yaşanan, hükûmetin ülkedeki Rum nüfusa karşı uyguladığı politikayla başlayan etnik temizliktir. Bu politika çerçevesinde çeşitli katliamlar, sürgünler ve hak ihlalleri gerçekleştirildi. Pontus olarak bilinen Karadeniz bölgesindeki Rumların bir kısmı kırım sonucunda Rusya'ya kaçtı. 1923 yılında, kırım sonrasında Türk Kurtuluş Savaşı sonucu Türkiye ve Yunanistan arasında yapılan mübadeleyle Anadolu Rumları Yunanistan'a gönderildi. Kırımın soykırım niteliği taşıyıp taşımadığı konusunda uluslararası akademik camiada fikir birliği yoktur.

Kırım Tatar Sürgünü veya Kırım Tatar Soykırımı, Sovyet hükûmeti tarafından yürütülen ve Josef Stalin adına hareket eden NKVD Başkanı Lavrenti Beriya tarafından organize edilen 18-20 Mayıs 1944'te en az 191.044 Kırım Tatarının etnik temizliği ve kültürel soykırımıdır. NKVD üç gün içinde çoğunlukla kadınları, çocukları, yaşlıları, hatta komünistleri ve Kızıl Ordu üyelerini, bin kilometre uzaklıktaki Özbek SSC'ye sınır dışı etmek için sığır trenlerini kullandı. Kırım Tatarları, Stalin'in Sovyetler Birliği'ndeki nüfus transferi politikası tarafından kapsanan birkaç etnik gruptan biriydi.

Norman Foster Ramsey, Jr, Amerikalı fizikçi. 1947 yılından beri Harvard Üniversitesi'nde fizik profesörlüğü görevini yürütmektedir. Ramsey, aynı zamanda NATO ve ABD Atom Enerjisi Komisyonu gibi devlet ve uluslararası kuruluşlar ile çeşitli görevlerde bulunmuştur. Kendisinin atom saatleri yapımında önemli çalışmaları vardır. 1989 Nobel Ödülü'ne layık görüldü. Ödülü Hans G. Dehmelt ve Wolfgang Paul ile paylaşmıştır.

Kızılderili soykırımları, Kristof Kolomb'un 1492'de Amerika Kıtası'na ulaşmasından sonraki beş asır boyunca Avrupalılar tarafından kıtanın yerlileri olan Kızılderililere karşı yapılan soykırımlardır.

Ermeni Soykırımı'nın inkârı, Ermeni Kırımı'nın soykırım olarak tanımlanamayacağını savunan veya iddiaların bilimsel yollarla, belgelerle açıklanması gerektiğini savunan tezdir. Ermeni Soykırımı'nın inkârı, bazı ülkelerde tamamen yasaklanmışken bazı ülkelerde soykırım olduğunu ifade etmek hoş karşılanmamaktadır. Pek çok kaynakta ölen insanların sayısı soykırım olduğuna kanıt olarak gösterilmektedir. Ancak bazı araştırmacılara göre de bir soykırım söz konusu değildir. Bu yaklaşımda olanlar, zamanın hükûmetinin bir Ermeni Tehciri gerçekleştirdiğini, olumsuz şartlardan dolayı birçok insanın öldüğünü söylemektedir.

Sovyetler Birliği'nde sürgünler, Sovyetler Birliği'nde anti-sovyet veya anti-komünist hareketler içinde olup "işçi sınıfı düşmanları" kategorisine alınan kişilerin veya toplulukların, çeşitli iş kollarında emek gücü olarak kullanılmak üzere ihtiyaç olan yerlere zorla göç ettirilmesi ve devlet yönetimi tarafından planlanan sürgünleri.
Yirminci yüzyılda proletarya diktatörlüğünü uygulayan rejimler altında katliamlar yapılmıştır. Tahmin etmekte kullanılan yönteme göre katliamlarda ölenlerin sayısı oldukça büyük farklılıklar göstermektedir. Akademik araştırmalar tek bir toplum içinde katliamların nedeni üzerine odaklaşır ancak katliamların bazı ortak sebepleri olduğuna dair iddialar da bulunmaktadır. Katliamlarda ölenlerin sayısının yüksek olduğu tahminler yalnızca siyasi rakiplerin yok edilmesi, iç savaşlar, terör seferberlikleri ve toprak reformları sırasında gerçekleşen katliam ve idamları değil aynı zamanda savaş, kıtlık, hastalık ve çalışma kamplarında tükenme sonucu olan ölümleri de hesaplamalarına dahil etmektedir. Bu facialara hükûmet politikalarının ve idarede yapılan yanlışlıkların neden olduğuna inanan ve dolayısıyla da çeşitli terimlerle tanımlanan farklı ölüm nedenlerini de bir arada değerlendiren akademisyenler vardır. Bu akademisyenlere göre tanımlandığında toplam ölü sayısı onlarca milyonu aşar ancak bu yaklaşımın geçerliliğini kabul etmeyen akademisyenler de bulunmaktadır. Komünizmin Kara Kitabı'nda yer alan tahminlerin özetinde Martin Malia ölü sayısını 85 ila 100 milyon olarak önerir.

Gizli Ermeniler veya Kripto Ermeniler, genelde Ermeni kimliğini Türk toplumundan gizleyen, tam ya da kısmi etnik Ermeni kökenli insanları tanımlamak için kullanılan şemsiye bir terimdir. Genellikle Ermeni Kırımı sırasında "fiziksel yokoluş tehdidi altında" İslamlaşan Osmanlı Ermenilerinin torunlarıdır.

Alman işgali altındaki Avrupa, 1939 ve 1945 arasını kapsayan bir dönemde Nazi Rejimi tarafından yönetilen Alman güçleri tarafından tamamen veya kısmen işgal edilmiş veya politik olarak işgal edilmiş devletleri içeren Avrupa'yı ifade eder. Wehrmacht, kabaca şu bölgeleri işgal etti:
- Almanlar doğuda, Kafkasya'daki Mozdok kasabasına kadar
- kuzeyde, Svalbard'taki Barentsburg'a kadar
- güneyde Gavdos adasına kadar
- batıda Ushant adasına kadar ilerlediler.
İnkârcılık olarak da adlandırılan tarihsel inkârcılık, tarihi kayıtların tahrif edilmesi veya çarpıtılmasıdır. Bu terim, tarihin kanıtlanan ve mantıklı akademik yeniden yorumlarını kapsayan daha geniş bir terim olan tarihsel revizyonizm ile karıştırılmamalıdır. Tarihsel inkârcılık, geçmişi gözden geçirmeye çalışırken bilinen sahte belgeleri gerçek olarak sunmak, gerçek belgelere güvenmemek için mantıksız nedenler icat etmek, aksini bildiren kitaplara ve kaynaklara sonuçlar atfetmek, verilen bakış açısını desteklemek için istatistiksel bilgileri manipüle etmek veya kasıtlı olarak yanlış tercüme edilen metinler kullanmak gibi uygun tarihsel söylemde kabul edilemez teknikleri kullanabilir.

Bosna Savaşı (1992-1995) boyunca etnik temizlik, yüksek sayıda Bosnalı Müslüman (Boşnak) ve Bosnalı Hırvatın Sırp Cumhuriyeti Ordusu ve Sırp paramiliter oluşumları tarafından evlerinden kaçmaya zorlanması ya da sürgün edilmesi ile gerçekleşti. Boşnaklar ve Bosnalı Sırplar da Bosnalı Hırvat kuvvetleri tarafından kaçmaya zorlandı ya da sürgün edildi, ancak Bosnalı Hırvatların işlediği etnik temizlik daha sınırlı ölçekte ve daha az sayıda kurbanla yer aldı. 1994 yılı BM Güvenlik Konseyi "Son Rapor"'una göre, Boşnakların da "Cenevre Sözleşmesi ve uluslararası insancıl hukuka aykırı ciddî ihlallerde" bulunmalarına rağmen, "sistematik etnik temizlikte" bulunmadılar. Rapora göre, "savaşan taraflar arasında 'ahlâki denkliğin' olduğunu savunmanın hiç olgusal bir temeli yoktur."

Polonya'nın işgali, İkinci Dünya Savaşı sırasında (1939–1945) Nazi Almanyası ve Sovyetler Birliği tarafından, Eylül 1939'da Polonya'yı işgaliyle başladı ve resmi olarak Mayıs 1945'te Almanya'nın Müttefikler tarafından yenilgiye uğratılmasıyla sonuçlandı. İşgalin tüm seyri boyunca, Polonya toprakları, her ikisi de Polonya kültürünü yok etmeyi ve halkına boyun eğdirmeyi amaçlayan Nazi Almanyası ve Sovyetler Birliği (SSCB) arasında bölündü. Sovyetler tarafından ilhak edilen topraklar, 1941 yaz-sonbaharında SSCB'ye yönelik başlangıçta başarılı olan Alman saldırısı sırasında Nazi Almanyası tarafından istila edildi. Birkaç yıl süren savaşın ardından Kızıl Ordu, Alman kuvvetlerini SSCB'den kovdu ve Orta ve Doğu Avrupa'nın geri kalanından Polonya'ya geçti.

Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda Polonya'nın Sovyet işgali sırasında tecavüz konusu, Sovyetler Birliği'nin dağılmasına kadar savaş sonrası tarih yazımında yer almıyordu, ancak dönemin belgeleri sorunun hem savaş sırasında hem de sonrasında ciddi olduğunu gösteriyor. 1944-1945'te Sovyet kuvvetlerinin Nazi Almanya'sına karşı ilerleyişi. Katherine Jolluck'a göre, Sovyet erkekleri tarafından uygulanan cinsel şiddetin kapsamına ilişkin neredeyse yarım yüzyıldır araştırma yapılmaması, kurbanları arasındaki geleneksel tabuların kendilerine yardımcı olacak bir ses bulma ve onurlarını koruyarak savaş zamanı deneyimleri hakkında açıkça konuşma yeteneğinden yoksun olması nedeniyle daha da büyümüştü. Polonya Bilimler Akademisi'nden Joanna Ostrowska ve Marcin Zaremba, Kızıl Ordu'nun 1945 Kış Taarruzu sırasında Polonyalı kadınlara yönelik tecavüzlerin kitlesel bir ölçeğe ulaştığını yazdı.