İçeriğe atla

Nesneleştirme

Nesneleştirme ya da objeleştirme, toplum felsefesinde bir kişiye veya bazen bir hayvana bir nesne veya bir şey olarak davranma eylemidir.[1] İnsani özelliklerden ayırma, başkalarının insanlığını reddetme eyleminin bir parçasıdır. Cinsel nesneleştirme, bir kişiye yalnızca cinsel arzunun nesnesi olarak davranma eylemi, kendini nesneleştirme, kişinin benliğinin nesneleştirilmesi gibi nesneleştirmenin bir alt kümesidir. Marksçılık'da toplumsal ilişkilerin nesneleştirilmesi, cisimleştirilme olarak tartışılır.

Tanımları

Martha Nussbaum'a göre, bir kişi, kendisine aşağıdaki özelliklerden biri veya daha fazlası uygulanırsa nesneleştirilir:[2]

  1. İşe yararlılık, kişiye başkasının amaçları için bir araç olarak davranmak
  2. Özerkliğin reddi, kişiye özerklikten veya öz belirtimden yoksun olarak davranmak
  3. Hareketsizlik, kişiye eylem veya edimden yoksun gibi davranmak
  4. Takas edilebilirlik, kişiye (diğer) nesnelerin yerine geçebilirmiş gibi davranmak
  5. İhlal edilebilirlik, kişiye namus sınırından yoksun ve bu sınırı ihlal edilebilir gibi davranmak (ayrılmasına, vurmasına, tecavüz etmesine izin verilen bir şey olarak)
  6. Sahiplik, kişiye, sahip olunabilir, satın alınabilir veya satılabilirmiş gibi davranmak
  7. Öznelliğin reddi, kişiye, deneyimleri veya duyguları için endişelenmeye gerek yokmuş gibi davranmak

Rae Langton, Nussbaum'un dizelgesine üç özellik daha eklenmesini önerdi:[3]

  1. Bedene indirgeme, bir kişinin bedeni veya bedeninin bazı bölümlerine göre davranmak
  2. Görünüşe indirgeme, bir kişinin en çok nasıl göründüğüne göre davranmak ya da duygularla nasıl algılandığına göre davranmak
  3. Susturma, bir kişiye konuşma yeteneğinden yoksun, sessizmiş gibi davranmak

İddialar

Nussbaum, insanların nesneleştirme anlayışını, kadınların cinselleştirilmesinin ahlaki sonuçlarını değerlendiren düzgüsel bir kavram olarak hizmet etmek için fazla basit buldu. Bu nedenle projesi, nesneleştirmenin 7 boyutunu test ederek kavramı netleştirmek ve cinsiyetle ilgili farklı durumlarda iyi huylu ve zararlı biçimleri ayırt etmektir.[2] Nussbaum nesnelleştirme konusunun sadece uzun uzadıya tartışılan cinsellik için değil, anamalcılık ve kölelik konusundaki Marksçı bakış açısı için de önemli olduğunu savunmuştur. Nussbaum, potansiyel olarak tüm nesneleştirme biçimlerinin doğası gereği olumsuz eylemler olmadığını ve nesneleştirmenin yedi özellikten biri mevcut olduğunda her zaman mevcut olmayabileceğini savunuyor.[2]

Immanuel Kant, cinsel arzunun zorunlu olarak nesneleştiren güçlü bir arzu olduğuna inanıyor. İnsanlar cinsel olarak uyarıldığında, diğer kişiyi cinsel doyum amacıyla alma ve içine çekme dürtüsüne sahibiz. Cinsel arzumuz, kişinin kendi memnuniyetini sağlamak için diğer kişinin nasıl davranacağını dikte etmek istediği bir özerklik reddi olarak kendini gösterir. Aynı zamanda, kişinin başkasının nasıl düşündüğünü veya hissettiğini sormayı bırakıp, kendi tatminini sağlamaya yönelmesi de bir öznellik inkârıdır. Cinsel arzu o kadar keskin ve güçlüdür ki, başkalarının iyiliğini düşünen diğer düşünceleri dışarı atar ve insanlar, diğerlerini bedensel bir parça olarak küçültmeye başlar. Cinsel nesnelleştirme, her iki tarafın da hem nesnelleştirici hem de nesne olmak istediği genel bir cinsellik özelliğidir.[4]

Catherine Mackinnon ve Andrea Dworkin, Kant'ın cinsiyet anlayışını doğası gereği nesneleştirici olarak kabul ederler, fakat her ikisinin de nesnelleştirici ve nesneleştirilmiş olduğunu kabul etmeyi reddederler. Erkeklerin ve kadınların nesneleştirilmesinin bakışımsız olduğunu savunuyorlar. Erkeklerin cinselliği ifade etme biçimi ve kadınların cinselliği ifade etme biçimi, kadın ve erkek arasındaki gücün eşit olmadığı daha geniş bir toplumsal ve kültürel bağlamda yapılandırılmıştır. Erkekler, kadınları nesneleştirerek cinselliklerini baskın bir şekilde ifade ederken, kadınlar cinselliklerini nesneleştirilerek veya kendini nesneleştirerek itaatli bir şekilde ifade ederler. Bu nedenle, kadınlar şiddete, öznellik ve özerklik eksikliğine karşı daha savunmasızdır. Nussbaum, erkek-kadın cinselliğini, Mackinnon ve Dworkin'in aynı derecede ahlaki açıdan önemli olan kişisel geçmişleri ve ruh bilimlerini görmezden geldiği daha geniş bir bakış açısına yerleştirmenin önemli olduğunu savunuyor.[2]

Feminist Nesnelleştirme Kuramı

Barbara Fredrickson ve Tomi-Ann Roberts tarafından öne sürülen nesneleştirme kuramı, bir kadının veya bir kızın nesneleştirilmesinin sonunda artan bir kaygı duygusuna veya öz farkındalığa yol açabileceğini belirtir. Kadın, toplumun kendisine verdiği statüyü sözde hemen içselleştirir ve bu sonucu kendisine ilişkin temel bir bakış açısı olarak görür.

Fredrickson ve Roberts, bir şekilde kadınların nesneleştirilmesinin kadının ruh sağlığını bile etkileyebileceğini savunuyorlar.[5] Halkın kadın bedenine dayattığı bakış açısı, beden takibine ve takıntılı yeme alışkanlıklarına yol açabilir, bu da sonunda içsel bir utanç veya endişe duygusuna yol açar. Fredrickson ve Roberts, yeni dalga feministleri ve bilim insanlarını etkilerinin kadın bedenini sosyokültürel bir bakış açısına soktuğunu iddia ediyor. Bu, beden bakış açısının yeni bir boyutuna yol açtı, fakat kadın bedenine dirim bilimsel ve sosyokültürel bir bakış açısıyla bakmanın önemini de yeterince vurgulamadı. Beden imgesinin ardında toplumsal bir yapı yaratan birleşik etki olduğundan, birinin diğerinin gölgesinde kalmaması gerektiğini savunuyorlar.

Nesnelleştirme kuramı, kadın bedeninin sosyokültürel çözümlemesinin arkasındaki genel düşünceyi, kadın ve cinsiyet ruh bilimi içinde bir adım daha ileri götürmeye çalışır. Fredrickson ve Roberts'ın belirttiği gibi: "Bu deneyimlerden belki de en derin ve yaygın olanı, birçok kız ve kadının kültürün nesneleştirme pratiklerini içselleştirmesi ve bedenlerinin görünüşünü alışkanlık olarak izlemesi nedeniyle bilinç akışındaki bozulmadır."[5]

Kaynakça

  1. ^ Arluke, Arnold (1988). "Sacrificial Symbolism in Animal Experimentation: Object or Pet?". Anthrozoös: A Multidisciplinary Journal of the Interactions of People and Animals. 2 (2): 98-117. doi:10.2752/089279389787058091. 
  2. ^ a b c d Nussbaum, Martha C. (1985). "Objectification". Philosophy & Public Affairs. 24 (4): 249-291. JSTOR 2961930. 
  3. ^ Langton, Rae Helen. Sexual Solipsism: Philosophical Essays on Pornography and Objectification (1.1yıl=2009 bas.). Oxford: Oxford University Press. ss. 228-229. ISBN 978-0199551453. 
  4. ^ Papadaki, Evangelia (1 Ağustos 2007). "Sexual Objectification". From Kant to Contemporary Feminism. 6 (3): 49-68. doi:10.1057/palgrave.cpt.9300282. 
  5. ^ a b Fredrickson, B.L. & Roberts, T.A. (1997). "Objectification theory: Toward understanding women's lived experiences and mental health risks". Psychology of Women Quarterly, 21 (2), 173–206.

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Feminizm</span> İdeoloji

Feminizm, kadınların haklarını tanıyarak bu hakların korunması amacıyla eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik çeşitli ideolojiler, toplumsal hareketler ve kitle örgütlerinden oluşan hareket. Sözcüğün köken olarak Latince "femina" ve onun Fransızca türevi olan "féminisme" sözcüğünden geldiği ve Türkçe eş anlamlısının hatunculuk olduğu belirtilmektedir. Kadın hareketi doğrudan kadınları ilgilendiren ve dolaylı olarak kültürü ilgilendiren konularda bilinç uyandırır. Feminizmin temel amaçları; eğitim, iş, çocuk bakımı, yönetim gibi konularda eşit haklara sahip olmaktan, yasal kürtaj hakkından, kadın sağlığı konusunda ilerlemelere, tacizin ve tecavüzün engellenmesinden lezbiyen haklarına kadar uzanır.

Erkek düşmanlığı erkeklerden nefret etme, aşağılama ve her türlü önyargıyı içeren bir cinsiyet ayrımcılığıdır. Sosyal dışlama, cinsiyetçilik, kin, kadın merkezcilik (gynocentrism), alay, erkeklerin aşağılanması, erkeklere şiddet uygulanması ve erkeklerin cinselleştirilmesi gibi çeşitli yollarla gerçekleştirilebilir.

<span class="mw-page-title-main">Pornografi</span> Cinsel ilişkinin tasviri

Pornografi, cinsel konunun yalnızca cinsel uyarılma amacıyla betimlenmesidir. Pornografi, dergi, animasyon, yazı, film, video ve video oyunları gibi çeşitli medyalarla sunulabilir. Bu tanım seks gösterileri ve striptiz gibi canlı gösterileri içermez. Günümüz pornografik betimlerinin birincil konuları, hareketsiz fotoğraflar için poz veren pornografik modeller ve filme alınmış cinsel eylemlerde bulunan oyunculardır.

Biseksüellik, hem erkeklere hem de kadınlara veya birden fazla cinsiyete yönelik romantik veya cinsel çekim ya da cinsel davranıştır.

<span class="mw-page-title-main">Cinsiyet</span>

Cinsiyet, erillik ve dişilik arasında farklılık gösteren özellikler aralığı veya bağlama göre, bu özellikler biyolojik cinsiyeti ve cinsiyete dayalı toplumsal yapıları kapsayabilir.

<span class="mw-page-title-main">Jacques Lacan</span> Fransız ruh hekimi (1901-1981)

Jacques Marie Émile Lacan, "Freud'dan bu yana en tartışmalı psikanalist" olarak anılan Fransız psikanalist ve psikiyatr.

<span class="mw-page-title-main">Cinsel ilişki</span> üreme, cinsel zevk veya her ikisi için gerçekleştirilen çiftleşme eylemi

Cinsel ilişki, cinsel birleşme, çiftleşme, vajinal seks veya sadece seks, bir erkeğin sertleşmiş penisinin, uyarılmış bir kadın vajinasının içine girmesini kapsayan, cinsel zevk ya da üreme amaçlı yapılan bedensel ilişkidir. Bunun yanı sıra, diğer penetrasyon tehlikesi içeren anal seks, oral seks, parmaklama, dildo kullanma gibi cinsel aktiviteler de eşcinsel veya heteroseksüel olmasına bakılmaksızın bir cinsel birleşme olarak kabul edilirler.

<span class="mw-page-title-main">Aşk</span> aşırı sevgi ve bağlılık duygusu

Aşk, kişilerarası ilişki veya bir başka varlığa duyulan derin sevgidir. Bunun daha derini ise TDK sözlüğüne göre "güçlü sevgi, güçlü aşk" veya aşırı ve güçlü tutku, istek anlamına gelen hem ruhen hem de bedenen aşık olmayı kapsadığı düşünülen "sevda"dır. Bunun umutsuz, güçlü ve insanı hasta edecek derecede saplantılı haline ise "kara sevda" adı verilmektedir. Çeşitli kültürlerde aşk, en yüce erdem veya iyi alışkanlıktan, en derin kişiler arası sevgiden en basit zevke kadar bir dizi güçlü, olumlu duygusal ve zihinsel durumları kapsar. Cinsel veya romantik bir ilişki olursa, partnerlere aşıklar/sevgililer de denir. Bununla birlikte aşk ile ilgili tam bir evrensel tanıma kültürel farklılıklar nedeniyle ulaşılamakta zorlanılmaktadır. En yaygın olarak aşk, güçlü bir çekim ve duygusal bağlanma hissi anlamına gelir.

<span class="mw-page-title-main">D. H. Lawrence</span> İngiliz, romancı, şair ve deneme yazarı (1885–1930)

David Herbert Richards Lawrence, İngiliz, romancı, şair ve deneme yazarıdır.

<span class="mw-page-title-main">LGBT</span> Lezbiyen, gey, biseksüel ve trans bireyler için kullanılan kısaltma

LGBT veya GLBT ya da LGBTQ+, 1990'larda LGB kısaltmasından sonra ortaya çıktı ve 1980'lerin ortaları ile sonlarından bu yana gey sözcüğü yerine kullanılarak LGBT topluluğunu temsil etmeye başladı. Birçok etkinci, gey topluluğu kullanımının eksik bir tanımlama olduğunu düşünerek LGBT topluluğu kullanımına geçti.

Kuir veya Queer, heteroseksüel veya cisseksüel olmayan insanlar için kullanılan bir şemsiye tabirdir.

Sheila Jeffreys, Birleşik Krallık'ta cinsellik tarihi ve politikası incelemeleriyle tanınan lezbiyen feminist, akademisyen ve etkincidir.

<span class="mw-page-title-main">Yahudilikte cinsellik</span>

Yahudilikte cinsellik, geleneksel olarak üzerinde durulan bir konudur. Tanah ve rabinik kaynaklarda cinsellik ile ilgili birçok öykü ve kural bulunmaktadır. Ve ayrıca İsrail Yahudileri başka meshebdeki insanların cinsel konularına saygı duymazken, sadece kendilerinin cinsellik anlamına yükümlülük gösterirler.

Benlik kurgusu, kişinin kendine dair algısını, kendisiyle ilgili farkındalığını sosyal etkileşimler sonucu oluşturduğu bir yapıdır.

<i>Ölüm Hastalığı</i> Margauerite Durasın Kitabı

Ölüm Hastalığı, Fransız yazar Marguerite Duras'nın yazdığı ve 1982'de yayınlanan novella.

<span class="mw-page-title-main">Cinsel uyarılma</span> cinsel aktivite sırasında veya beklentisiyle cinsel arzunun uyarılması

Cinsel uyarılma, cinsel aktivite beklentisiyle cinsel arzunun uyarılmasıdır. Cinsel ilişki için hazırlık olarak vücutta ve zihinde birtakım fizyolojik tepkiler oluşur ve bu süreç boyunca devam eder. Erkek uyarılması sertleşmeye neden olur. Kadın uyarılmasında vücudun tepkisi meme başı, vulva, klitoral ereksiyon, vajinal duvarlar ve vajinal yağlama gibi cinsel dokulardır. Zihinsel uyarıcılar, dokunma gibi fiziksel uyarıcılar ve hormonların iç dalgalanması cinsel uyarılmayı etkileyebilir.

<span class="mw-page-title-main">Kinsey ölçeği</span>

Kinsey ölçeği ya da diğer adıyla Heteroseksüel-Homoseksüel Derecelendirme Ölçeği, bir kişinin cinsel yönelimini belirli bir deneyime veya bir uyarıcıya verdiği reaksiyona göre tanımlamak için kullanılan ölçek. Ölçek 0 ila 6 arasındadır; 0 sadece heteroseksüel, 6 sadece homoseksüel anlamına gelir. Kinsey Raporlarının hem erkek hem de kadın versiyonlarında "X" olarak nitelendirilen, "sosyo-cinsel temas veya tepki yok" anlamına gelen bir ölçüt daha vardır. Raporlar ilk olarak Sexual Behavior in the Human Male (1948) adlı kitapta Alfred Kinsey, Wardell Pomeroy ve diğerleri tarafından yayımlandı. İnsan Erkeğinde Cinsel Davranış'ta (1948) yayınlandı. Daha sonra kitabın kadın versiyonu olan Sexual Behavior in the Human Female (1953) kitabında da yer aldı.

<span class="mw-page-title-main">Otoerotizm</span>

Otoerotizm, kişinin özellikle içsel uyaranların etkisiyle kendine yönelik bir cinsel çekim hissetmesidir.

Engelli bireylerin cinsellik yaşamadığı fikri dünya genelinde oldukça yaygın bir kanıdır. Ancak, engelli bireyler cinsel deneyimlerini pek çok yolla ve pek çok farklı şekillerde deneyimleyebilmektedirler. Çünkü cinsellik; bireylerin sahip olduğu engel türlerine göre farklılık gösteren, çeşitli cinsel davranışları bünyesinde barındırabilir. Ancak toplum bilincinin ve bilimsel çalışmaların yetersizliğinden dolayı ve cinselliğin tabu olarak görülmesi sebebiyle cinsellik deneyimleme hakkına birçok engelli birey erişememektedir. Ayrıca engellilik ve cinsellik kavramlarının kesişim kümesi olarak olumsuz tutum ve davranışların varlığı, engelli bireylerin haz odaklı cinsel eğitim almalarının önünde engel teşkil etmektedir.

Feminist seksoloji, kadınların cinsel yaşamlarıyla ilgili olarak cinsiyet ve toplumsal cinsiyetin kesişimine odaklanan bir seksoloji çalışma dalıdır. Seksoloji, genel olarak psikanalizde büyük bir rol oynayan Freudcu teori üzerinden bir temele sahiptir. Seksolojinin bu spesifik alanı ise, klasik seksolojiden farklı olarak cinsellik deneyimlerini kapsayıcı olarak ele almaya ve geçmişte seksolojide ifade edilen sorunlu fikirleri yıkmaya çalışır. Feminist seksoloji, kapsayıcı seksoloji alanıyla birçok ilkede ortaktır; özellikle kadın cinselliği için belirli bir metod veya "normallik" önermeye çalışmaz, sadece kadınların cinselliklerini ifade ettikleri farklı, çeşitli yolları inceler ve not eder. Yeni ancak hızla büyüyen bir alandır.