Nazilerin Sovyet savaş esirlerine karşı işledikleri suçlar
Nazilerin Sovyet savaş esirlerine karşı işledikleri suçlar | |
---|---|
Tarih | 1941-1945 |
Neden | • Irkçılık (Untermensch) • Barbarossa Kararnamesi • Komiser Emri • Açlık Planı |
Etken | Nazi Almanyası'nın yayılmacılık politikası |
Amaç | • Lebensraum • Genel Doğu Planı • Sovyetler Birliği'ni Nazi Almanyası'nın sömürgesi haline getirme |
Düzenleyen | • Wehrmacht (OKH - OKW) • Einsatzgruppen • Sicherheitsdienst • Sicherheitspolizei • Reichssicherheitshauptamt |
Can kaybı | 3,1 - 3,5 milyon arası kişi |
Suçlama | • Barışa karşı suçlar (uluslararası sözleşme ve anlaşmaları çiğneyerek savaşı planlama, başlatma ve yürütme) • İnsanlığa karşı suçlar (sürgün, imha ve soykırım) |
Dava | Nürnberg Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi davası |
Nazilerin Sovyet savaş esirlerine karşı işledikleri suçlar, Nazi Almanyası'nın II. Dünya Savaşı'nın Doğu Cephesi'ndeki çatışmalar sırasında 1941-1945 yılları arasında teslim olan veya zorla yakalanan Sovyet savaş tutsaklarına karşı kasıtlı olarak kötü muamele uygulamasıdır. Bu uygulamaların sonucunda esir alınan yaklaşık 5,7 milyon (Rusya Savunma Bakanlığı verilerine göre 4 milyon 559 bin) Kızıl Ordu askerinden 3,1 ila 3,5 milyon arası kişi yaşamını yitirdi.
Nazi Almanyası Lebensraum olarak bilinen doğu bölgelerinde yaşam alanı elde etmek ve bölgeyi sömürge haline getirmek amacıyla, Sovyet coğrafyasında topyekûn bir imha savaşı başlattı ve Genel Doğu Planı hazırlayarak bölgede soykırım ve etnik temizlik politikaları uyguladı. Nasyonal sosyalizme dayanan ırkçı ve antikomünist tutumları nedeniyle savaş sırasında ele geçirdiği esirleri yok etme yolu izledi. Nazi liderleri bu kapsamda çok sayıda bildiri yayımladı; Barbarossa Kararnamesi Nazi subaylarına yargısız infaz yetkisi verirken, Komiser Emri Sovyet siyasi komiserlerin tamamının derhal idam edilmesini emretti ve çok sayıda kişi imha kamplarında infaz edildi. Esir alınanlar sadece askerler değildi, Komünist Parti çalışanları, herhangi bir Sovyet organında görev yürütenler, Sovyet entelijansiyası ve çatışma bölgelerindeki tüm sivil erkekler esir kapsamına alındı. Nazi liderleri Açlık Planı hazırladı ve savaş sonrasında yaklaşık 30 milyon insanın açlıktan öleceği varsayıldı.
Esirlerin durumunu düzenleyen uluslararası antlaşmalara uyulmadı ve esirler son derece kötü muamelelere tabi tutuldu. Çok az yiyecek ve su verildi, kilometrelerce yürütülmeye zorlandılar, Dulag, Oflag ve Stalag adındaki savaş esiri kamplarına gönderildiler, ölümcül hastalıklara yakalandılar, doğrudan veya işgücü yolu ile topluca infaz edildiler. Bazıları, çalışma vasıflarına göre seçilerek Nazi Almanyası için çalışmaya zorlandı. Bazı esirler, Sovyetlere karşı Nazilerle işbirliği yaptı, bu kapsamda Naziler Hiwi, Trawniki, Schutzmannschaft, Doğu lejyonları gibi işbirlikçi lejyonlar oluşturdu.
II. Dünya Savaşı'nda ölen toplam asker sayısının yaklaşık yüzde 40'ı Nazilerin öldürdüğü Sovyet askerleridir. En büyük ölüm oranı 1941-1942 yılları arasında görüldü. Savaş sonrası kurulan Nürnberg Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi yaşananların savaş suçu ve insanlığa karşı suçlar kapsamında olduğuna hükmetti.
Savaş sonrası tüm savaş esirlerine ihanet ve casusluk gerekçeleriyle şüpheli gözle bakıldı. Esirlerin esaret altında neler yaşadığını araştırmak amacıyla tarama kampları kuruldu. Nazilerle işbirliği içerisinde olanlar veya ağır suç işlediği tespit edilenler cezalandırılırken esaret altındayken Nazi karşıtı eylemlerde bulunan bazı askerler kahraman ilan edildi ve savaş sonrasında onurlandırıldı.
Sovyet savaş esirlerine karşı uygulanan politikanın kaynakları
Nazi Almanyası II. Dünya Savaşı sırasında ele geçirdiği savaş esirlerinin durumunu düzenleyen bir dizi karar aldı, ancak bunun ötesinde Nazilerin düşman askerlerine karşı tutumu nasyonal sosyalizm ideolojisinin ırkçı görüşlerine dayanıyordu. Tüm savaş süresince Wehrmacht'ın eline geçen tüm savaş esirlerinin öncelikle ırklarına bakıldı.[1] Kökeni Anglosaksonlardan gelen düşman askerler Nazi hiyerarşisinin en üstünde yer alıyordu ve bu kategorideki Fransa, Belçika, Hollanda ve Norveç'ten gelen esirler en insancıl muameleye tabi tutuldu. Untermensch olarak ifade edilen görüş doğrultusunda "alt insan" olarak görülen ulusların nüfusu soykırımla azaltılmaya çalışıldı. Bu nedenle Polonyalı, Yugoslav ve Rus esirler daha kötü muameleye maruz kaldı. Esir hiyerarşisinin en altında Kızıl Ordu mensubu askerler yer aldı ve Sovyet askerleri en kötü muameleye tabi tutuldu.[2]
Her şeyden önce; Nazilerin Sovyet esirlere karşı tutumu Nazi Almanyası'nın Sovyetler Birliği'ne karşı yürüttüğü savaşın amacının bir yansıması idi. Adolf Hitler ve diğer Nazi liderlerinin gözünde yürütülen savaş basit bir çatışma değil, "Asyalı barbar Bolşevizmi yok etmek" üzere yürütülen ideolojik ve ırksal bir savaştı. Lebensraum olarak bilinen "Doğudaki yaşam alanı" savaşın asıl bu amaçlarından biriydi.[3] Nazilerin hazırladığı Genel Doğu Planı'na göre; savaş sırasında işgal edilen bölgelerde soykırım ve etnik temizlik uygulanacak, Orta ve Doğu Avrupa'daki bölgelerdeki Slavlar ve Alman olmayan milletler yok edilip Almanya'nın sömürgesi haline getirilecekti. Gereksiz görülen insanlar ise Sibirya'ya taşınıp doğrudan veya işgücü ile imha gibi dolaylı yollarla öldürülecekti. Genel Doğu Planı'nın varsayımları, Hitler'in yazdığı Kavgam adlı eserde yer alan ırksal üstünlük ve Sovyet coğrafyasındaki insanları imha ederek bölgeyi sömürgeleştirmek tezlerine dayanıyordu.[4]
Hitler, ırkçı söylemlerini komünizm ile topyekûn mücadele fikri ile birleştiğinde daha radikal tutum aldı. 30 Mart 1941'de Wehrmacht Komutanlığı'nda yapılan bir toplantıda şu sözleri sarf etti:[5][6]
Bir komünist hiçbir zaman bizim yoldaşımız olmadı ve olmayacak. Yıkım mücadelesinden bahsediyoruz. Bu şekilde bakmazsak, düşmanı parçalayacağımız halde 30 yıl sonra tekrar komünist bir tehlike var olacaktır. ... Siyasi komiserler ve GPU'ya mensup kişiler suçludur ve suçlu olarak görülmeleri gerekir. ... Siyasi komiserler Kızıl Ordu'daki nasyonal sosyalizme düşman bir ideoloji olan Bolşevizmin temelidir ve asker olarak tanınamazlar. Bu nedenle esaretten sonra vurulmaları gerekir.
— Adolf Hitler, 30 Mart 1941.
Savaşın başlamasından hemen sonra tüm Sovyet savaş esirlerine bu tutum uygulanmaya başlandı. Haziran 1941'de yayınlanan 112 nolu bildiride "Kremlin diktatörleri ile birlikte kızıl alt insanları da ortadan kaldırmamız gereklidir" ifadesine yer verildi.[not 1]. Tüm Nazi komutanları askerlerine "Almanların Slavlara karşı mücadelesi ve Yahudi Bolşevizmine karşı korunma" ruhuyla emirler verdiler.[7] Oberkommando der Wehrmacht'ın (OKW) 8 Eylül 1941 tarihli bildirisinde şu ifade yer alır:[8]
Bolşevizm, nasyonal sosyalist Almanya'nın ölümcül düşmanıdır. Alman askerinin dayandığı düşman sadece askerler değildir, aynı zamanda Bolşevizm ruhundaki siyasi görüştür. Nasyonal sosyalizme karşı mücadele onların etine ve kanına girmiştir. Onlar herhangi bir yöntem kullanabilir: Sabotaj, yıkıcı propaganda, kundaklama, cinayet. Bu nedenle Bolşevik askerler Cenevre Sözleşmesi uyarınca gerçek bir asker gibi kendisine itiraz etme hakkını kaybetmiştir.
— Oberkommando der Wehrmacht, 8 Eylül 1941
Nazi yöneticilerinin ırkçı ve antikomünist düşünceleri esir alınan Sovyet askerlerine ne yapılacağına konusundaki kararlarına etki etti ve Sovyet tutsakların topluca öldürülmelerine yol açtı.
Nazilerin işgal kapsamındaki esir planları
Haziran 1941'de Sovyetler Birliği'ni işgal amacıyla başlatılan Barbarossa Harekâtı'nın planlama aşamasında milyonlarca Sovyet savaş esirinin öldürülmesiyle ilgili özel bir emir verildiğine dair bir kanıt yoktur.[9] Buna karşın harekât başlamadan Doğu Cephesi kapsamında verilen bir dizi emir, esir alınacak Sovyet askerlerine ne olacağı konusunu önemli ölçüde belirledi.
27 Mart 1941'de Oberkommando des Heeres (OKH) komutanı Walther von Brauchitsch, Barbarossa Harekâtı'nda görev alan komutanlara Sovyetlere karşı girişilecek savaşın "bir ırkın diğer ırka karşı yürüttüğü bir savaş" olacağını ve savaşı kazanmak için "gerekli tüm şiddetin gösterileceğini" ifade etti.[10]
30 Mart 1941'de Hitler ve Walther von Brauchitsch, OKW komutanı Wilhelm Keitel ve Generaloberst Franz Halder gibi Nazi ordusunun üst komutanlarının katılımıyla gerçekleştirilen toplantıda, Hitler generallere Sovyetler Birliği ve Sovyet halkıyla ilgili niyetlerini ayrıntılı olarak açıkladı. Buna göre Almanya Sovyetler Birliği'ni işgal edecek ve savaşta "sınırsız acımasızlık kuralları" uygulanacaktı.[10] Toplantıda ilk defa esirlerin kategorize edildiği plan da konuşuldu.[3] Hitler komünizmin Almanya için büyük bir tehdit olduğunu ve bu nedenle Sovyetlere karşı girişilecek savaşın bir imha savaşı olacağını ilan etti. Ayrıca Bolşevik liderleri acımasızca davranılması gereken suçlular olarak nitelendirdi. Bu nedenle normal savaş kuralları veya tarihsel savaşlardaki erdemli davranışlar Doğu Cephesi'ndeki çatışmalarda uygulanamayacaktı. Naziler "savaş sonrası ortak kader" kavramını reddetti ve tüm siyasi komiserleri, OGPU/NKVD görevlilerini ve bununla birlikte gelecekte yeniden Sovyet yönetiminin doğmasını engellemek için bütün Sovyet entelijansiyasını yok etmeyi amaçladı. Hitler, bu hedefleri gerçekleştirirken yasal çerçeveye bağlı kalmanın veya eylemlerin askeri yargı çerçevesinde olmasının gerekli olmayacağını vurguladı.[10]
3 Nisan 1941'de Nazi Kara Kuvvetleri'nden Eduard Wagner "Tedarik İçin Özel Talimatlar, C kısmı" başlıklı bir emir yayınladı. Bu emirde Nazi ordusuna esir düşen Sovyet askerlerine "haince davranışları önlemek dışında" iyi muamele edilmesi gerektiği ifade edildi. Emirde esirlerin aktif veya pasif direnişinin tamamen ortadan kaldırılması önerildi, ayrıca çalışmaya istekli esirlerin yeterli gıda alacağı belirtildi. Bu görece iyi davranışlar çok geçmeden yerini kötü muamele ve katliamlara bırakarak Nazi ideolojisi ile birlikte gelen "askeri gerekliliğe göre davranma" kavramı ön plana çıktı.[11][not 2]
13 Mayıs 1941'de Wehrmacht Komutanlığı Barbarossa Kararnamesi olarak bilinen "Barbarossa bölgesinde askeri yargı kullanımına ve ordunun özel araçlarının kullanımına ilişkin yasa" adıyla bir emir yayımladı. Bu emir, savaş esirleri de dahil olmak üzere Nazilere karşı düşmanlarla ilişkilerinden şüphelenilen herhangi bir kişi hakkında Doğudaki işgal topraklarındaki Nazi subaylarına doğrudan yargısız yetki verdi.[12] Bununla birlikte Sovyet halkına ve savaş esirlerine karşı suç işleyen Nazi askerleri dönemin Nazi hukukunda cezalandırılması gerekse bile bu emir ile cezai sorumluluktan muaf tutuldu.[13] Böylelikle toplu katliamların yolu askeri emir yoluyla açılmış oldu. 24 Mayıs 1941'de Walther von Brauchitsch bu karara "yalnızca askeri disiplinin zarar görmeyeceği durumlarda kullanılması gerektiğini öngören" özel bir ibare ekledi.[14] Bu ek ibare yalnızca bireysel aşırılıkları önlemek için yayınlanmıştır, belgenin imha varsayımlarını hiçbir şekilde engellememiştir. Barbarossa Kararnamesi sonucu oluşan "yargı yetkisi", Sovyet siyasi komiserlerinin yargısız öldürülmesi uygulamasının ilk "yasal" temeli haline geldi.[13]
19 Mayıs 1941'de Wehrmacht "Rusya’nın birliği için kılavuz ilkeler" başlıklı bir emir daha yayınladı. Bu emirde "kurnaz, öngörülemeyen, gizli ve zalim" olarak tanımlanmış olan Asya kökenli askerlere özellikle dikkat edilmesi çağrısı yapıldı.[15]
6 Haziran 1941 günü Wehrmacht Komutanlığı Komiser Emri olarak bilinen "Siyasi Komiser Eğitim Kılavuzu" başlıklı bir emir yayınladı.[15] Belge, Kızıl Ordu'nun siyasi görevlilerini "direniş, nefret ve zulüm taşıyıcıları" olarak niteleyerek savaş esiri statüsüne sahip olmadıkları ifade edildi ve savaşta yakalanan her siyasi komiserin derhal idam edilmesini emretti. Bununla birlikte Nazilere yönelik doğrudan mücadeleye girmeyen veya "düşmanca eylemlere" doğrudan katıldığından şüphelenilmeyen politikacılar subaylar tarafından idam edilmeyip Doğu Cephesi'nin geri planında faaliyet gösteren Sicherheitsdienst, Sicherheitspolizei ve Einsatzgruppen birimlerine teslim edilecekti.[16][not 3]
Barbarossa Harekâtı'nın resmen başlamasından bir hafta önce 16 Haziran 1941'de Wehrmacht savaş esirlerinin durumunu ilgilendiren başka bir emir daha yayımladı.[17] Bildiri önceki emirlerin genişlediğini duyurarak özellikle şu konulardan bahsetti: "Bolşevizm, Almanya'nın ölümcül düşmanıdır", "Tüm Sovyet askerleri ile ilgilenmek - özellikle Asyalılar - özel dikkat gerektirir", "Aktif veya pasif direnişin her tezahürü kesinlikle bastırılmalıdır." Emirde ayrıca Sovyetler Birliği'nin 1929 yılındaki Cenevre Sözleşmesi'ni imzalamadığı hatırlatarak ve Nazi Almanyası'nın sözleşmeye uymayacağı belirtildi. Dahası sözleşmenin bazı önemli hükümlerinin ihlal edilmesi gerektiği ifade edildi. Özellikle şu konular vurgulandı:[17]
- Sovyet savaş esirleri doğrudan Nazi cephe birliklerinin işine yarayacaktı.
- Savaş esirlerine karşı disiplin cezaları uluslararası hukukun getirdiği kısıtlamalara tabi değildi.
- Esirler Kızılhaç gibi insani yardım kuruluşlarının yanı sıra herhangi bir kişiden veya üçüncü ülkelerden herhangi bir yardım alma hakkına sahip değildi.
- Esirlerin isimleri Kızılhaç'a aktarılmayacaktı.
Naziler uluslararası sözleşmeleri ihlal ederek yalnızca Kızıl Ordu askerlerini değil, ek olarak şu gruptaki kişileri de savaş esirleri kategorisine dahil etti:[18]
- Komünist Parti'nin ve Sovyet devlet organlarının tüm çalışanları
- Yaşına bakılmaksızın çatışmalar sırasında geri çekilen veya teslim olan tüm erkekler
- Çoğu durumda genel olarak 16-55 yaş arasında olan tüm erkekler
- Partizanlar ve direniş savaşçıları
- Partizan hareketinin olduğu bölgelerde alınan tüm sivil rehineler
Söz konusu karar birincil öneme sahip olmasına rağmen, esirlerin beslenme konusunu düzenlememiştir. Bu sorunun sonraki emirlerde ele alınacağı varsayılmıştır.[17] Aslında Wehrmacht Ana Ekonomik Bölümü tarafından 23 Mayıs 1941 tarihli "Doğu'daki Örgütler için Politik-ekonomik Kılavuzlar" isimli bildirisi esirlerin beslenmesi konusunda büyük bir etkiye sahipti. Bu "kılavuz" bildirilerin ortaya çıkışı Barbarossa Harekâtı planlamasının ilk aşamalarına kadar uzanmaktadır. Savaş ilerlediğinde Nazi personeline, ön cephelere ve Sovyetlerin ulaşım altyapısına uzak mesafelere merkez depolardan yeterli miktarda malzeme tedarik etmenin son derece zor olduğu ortaya çıktı. Bu durum sonrasında, 1941 ve 1942'de "bütün Nazi ordusunun Rusya kaynaklarıyla besleneceğine" karar verildi.[9] Bu amaçla Naziler Sovyetler Birliği'nin en verimli tarımsal alanlara sahip güney bölgelerindeki gıdalara büyük ölçüde el koyma niyetindeydiler. Zamanla Nazi planları daha da büyük bir ivme kazandı; el koyulan gıdalar yalnızca cephede asker beslemekle kalmadı, aynı zamanda Nazi Almanyası'nın kendi sivil nüfusu için savaşı aşırı masraf olmadan sürdürmesine izin verdi. Dahası çıkartılan bu emirler Sovyet sanayisini geriletmenin yanı sıra, Sovyetler Birliği'ni sanayi öncesi döneme geri döndürme amacı da güttü. Nazi liderleri bilinçli olarak bu emirleri çıkardılar ve planların uygulanması sonucunda yaklaşık 30 milyon insan açlıktan öleceği varsayıldı. Bu nedenle gerek Sovyet halkı gerekse günümüz dünyası bu kılavuz bildirileri Açlık Planı olarak adlandırmıştır.[19]
Nazi liderleri kasıtlı olarak 30 milyon kişinin açlıktan ölmeyi planladığı durumda Sovyet halkının savaş esirlerinin kaderine daha fazla önem vermeyeceğini bekledi.[9] Mayıs ve Haziran 1941'in başında Doğu'daki birçok Nazi askerî personele, esirlere en kötü kalitede yiyeceklerin sadece küçük miktarlarda verme talimatı verildi. Bazı emirler esirlerin yiyeceklerindeki kalori miktarının hayatta kalmak için gerekli olan asgari kalori seviyesinden daha düşük bir seviyede olacağını öngördü.[17][20]
Uluslararası antlaşmalar konusu
Hitler, Sovyetler Birliği'nin savaş esirlerinin yasal statüsünü belirleyen 1907 Lahey Sözleşmesi'ni ve 1929 Cenevre Sözlemesi'ni imzalamadığını açıkladı. Aslında Lahey Sözleşmesi Rus İmparatorluğu yönetimi döneminde imzalanmıştı ve Cenevre Sözleşmesi'nin imzalanmasına bakılmaksızın savaş esirleriyle ilgili durumları düzenlemişti.[21][22]
25 Ağustos 1931'de Dışişleri Halk Komiseri Maksim Litvinov Sovyetler Birliği'nin, 27 Temmuz 1929'da Cenevre'de kabul edilen uluslararası Kızılhaç sözleşmelerinden olan "yaralı ve hasta savaş esirlerinin kaderini iyileştirme üzerine" konulu maddeye katıldığını açıkladı. Bununla birlikte Sovyetler Birliği 1929 Cenevre Sözleşmesi'ni bir bütün olarak imzalamamasının ana nedeni olarak esirlerin ulusal bazda bölünmesiyle ilgili olduğunu belirtti.[23] Sovyetlerin sözleşmeyi imzalamayı reddetmesi Nazilerin bunu kullanmasına olanak sağladı ve Naziler Sovyet savaş esirlerinin uluslararası Kızılhaç ve esirlere yardım eden diğer örgütlerden yardım almasını engelledi. OKH komutanı Franz Halder Nürnberg Mahkemesi'nde Hitler'in "Sovyetler Birliği'nin Lahey Sözleşmesinin imzalanmadığını ve esirlere verilecek kararların Lahey Sözleşmesi'nde belirtilenler gibi olmaması gerektiğini" söylediğini aktardı.[24]
17 Temmuz 1941'de Sovyetler Birliği İsveç üzerinden Nazi Almanyası'na gönderdiği beyannamede Lahey Sözleşmesi'ne eşitçe tabi olmak koşuluyla katıldığını açıkladı. Ancak bu bildiri Nazi Almanyası tarafından reddedildi.[25] Daha sonra Sovyetler Birliği Dışişleri Komiserliği ilki 25 Kasım 1941, ikincisi 27 Nisan 1942 tarihinde olmak üzere iki kez daha Sovyetlerin esir aldığı Nazi askerlerine Lahey Sözleşmesi'ne uygun muamele ettiğini, Ancak Nazi Almanyası'nın buna uymadığını açıkladı. Ayrıca 27 Nisan 1942 tarihli ikinci bildiride Sovyetler Birliği'nin Lahey Sözleşmesi'ne fiili olarak katıldığı ifade edildi.[23]
Nürnberg Mahkemeleri sürecinde Naziler Cenevre Sözleşmesi'ne uyulmamasının nedeni olarak Sovyetler Birliği'nin bu sözleşmeye taraf olmamasını gerekçe gösteren bir savunma yaptı. Ancak mahkeme savunmayı reddetti. Mahkeme, savaş esirlerine muamele konusunda uluslararası hukukun genel ilkelerinin daima uygulanması gerektiğine dikkat çekti. Ayrıca esaret altında almanın tek bir amacının olduğunu, onun da savaş esirlerinin düşman birliklerine katılmasının engellenmesi olduğunu ifade etti. Mahkeme Nazilerin savunmasız insanları öldürmek veya onlardan intikam almak için askerleri esir aldığına hükmetti.[5]
Dönemin Kızılhaç Komitesi başkanı Marcel Junod, savaşın başlamasından hemen sonra, 22 Haziran'da, büyük esirlerle ilgilenmek amacıyla Sovyetler Birliği, Nazi Almanyası, Romanya ve Finlandiya hükûmetlerine ölen, yaralanan ve yakalananların listelerini sunmasını istedi. Sovyet Dışişleri Halk Komiseri Vyaçeslav Molotov 27 Haziran 1941'de savaş esirleriyle ilgili listeyi vermeye hazır olduğunu ve ülkesinin Lahey Sözleşmesi'nde yer alan "Kara Harpleri ve Gümrük Savaşları" bölümüne ilişkin tutumunu gözden geçireceğini açıkladı. Aynı zamanda bu sözleşmeye dayanan ve esirlerin gözlemi ile ilgili ifadeleri içeren "Savaş Esirleri Yönetmeliği" 1 Temmuz 1941 tarihinde Halk Komiserleri Konseyi tarafından imzalandı. Yönetmeliklere ek olarak 7 Ağustos 1941 tarihinde "NKVD kamplarında savaş esirlerinin bakım ve prosedürü" onaylandı ve NKVD'nin Nazi esirlere uyguladığı muamele Kızılhaç komitesi gözetimine açıldı.[26]
17 Temmuz 1941'de Molotov, ABD Büyükelçiliği ve Kızılhaç aracılığıyla Nazi Almanyası ve müttefiklerine, ülkesinin 1907 tarihli "Kara Harpleri Kanunu ve Gümrük Kanunu" şartlarına uymayı kabul ettiğini bildiren resmî bir bildiri yayımladı. Belgede, Sovyet hükûmetinin "sözleşmeyi yalnızca Nazi Almanyası tarafından gözleneceği ölçüde" şartlara uyacağını vurgulandı. Sovyet hükûmetinin olumlu yanıt beklemesinin aksine Nazi Almanyası bildiriye yanıt bile vermedi. Üstelik aynı gün Gestapo "nasyonal sosyalizm için tehlikeli veya tehlikeli olabilecek bütün Sovyet savaş esirlerinin infaz edilmesine" yönelik bir emir verdi.[26] Bu dönemde Sovyet yetkilileri savaş esirlerinin durumu ve uluslararası kontrolü üzerine pek çok girişimde bulunmasına karşın Nazi hükûmeti tam aksi adımlar attı. 8 Ağustos 1941'de OKW bütün kamplarda Sovyet savaş esirlerinin durumlarını daha da sertleştiren yeni emirler yayınladı.[26]
Esaret ve ulaşım koşulları
Bütün uluslararası standartlar veya teslim olma durumları Sovyet esirlerinin hayatta kalmalarına etki etmedi. Çünkü Wehrmacht daha Sovyetler Birliği'nin işgalinin ilk günlerinden esirlere daha önce kabul edilen varsayımlardan ve emirlerden çok daha vahşice muamele etti.[27] Nazi askerleri teslim olmaya çalışan pek çok Sovyet askerini vurdu ve aynı zamanda teslim olan esirleri topluca infaz etti.[28][20] Bu durum Nazi propagandasının etkisiyle ilişkiliydi, zira Naziler düşman askerlerde korku uyandırması amacıyla mümkün olduğu kadar çok öldürmeyi teşvik etti.[27] Ancak Nazi askerleri esirleri gelişigüzel infaz etmek yerine daha çok emir aldıkları subayların emirleriyle öldürme işlemlerini gerçekleştirdiler.[29] Ek olarak Wehrmacht Komutanlığı, Sovyet askerlerinin esir alınmaması gerektiğine dair veya herhangi bir Sovyet saldırısı için misilleme olarak esir olan Sovyet askerlerinin vurulması gerektiğini belirten çok sayıda emir verdi. Buna karşın bazı yüksek rütbeli komutanlar askeri disiplini zayıflatmaktan ve Sovyet direnişini güçlendirmek gibi olası sonuçlardan çekindikleri için zaman zaman bu emirleri iptal ettiler. Ancak, öldürme taktiği her zaman devam etti yavaş yavaş genişletildi.[28] Ayrıca Kızıl Ordu saflarında görev yapan kadınlar özel olarak hedef seçildi. 29 Haziran 1941'de Dördüncü Ordu komutanı Günther von Kluge üniformalı kadınlara direkt olarak ateş açılmasını emretti. OKH emri iptal etti, ancak ön cephedeki askerler kadınları öldürmeye devam etti.[28]
Yaralı esirlerin durumu özellikle trajikti. Eduard Wagner tarafından 24 Temmuz 1941 tarihinde verilen emirle birlikte, yaralı Sovyet esirlerinden dört hafta içinde iyileşme şansı olanların cephe gerisine taşınmasına izin verildi. Yaralıların geri kalanı ön cephelerin yakınlarındaki hastanelerde kalacaktı ve tedavi süreçlerinde Alman ilaçlarının veya malzemelerinin kullanılması, bununla birlikte Alman doktorlarının veya esir alınan Sovyet sağlık personelinin bu yaralılara müdahale etmesi yasaktı. Dolayısıyla bu emir fiilen yaralı esirlerin çoğunu ölüme mahkûm etti.[30]
Yakalanan yaralı veya sağlıklı Sovyet esirleri genellikle sırtlarındaki ağır yükler ile yürütülerek esir kamplarına gitmeye zorlandılar.[31][32] Esirlerin kamplara ölüm yürüyüşü ile yürütülmesi uygulaması resmen 31 Temmuz 1941 tarihli Wagner'in emri ile onayladı.[33] Yürüyüş sırasında esirlere genellikle çok az su verildi, birkaç gün üst üste yiyecek verilmedi ve her türlü tıbbi bakımdan mahrum edildiler. Sivillerin esirlere yardım etmesi yasaklandı.[34] Yürümeye devam edecek gücü olmayan, düştüğünde kalkamayan veya bir anlığına duran herkes olay yerinden vuruldu.[32] Örneğin 12 bin-15 bin arası esirin bulunduğu bir grubun Horol'dan Kremençuk'a yürütülmesi olayında 1200 ceset yol kenarlarına gömüldü.[35] Zor bir yürüyüşün ardından esirler gece açık havada veya sığır çiftliklerinde kalabalık olarak uyumaya zorlandı.[34]
Demiryolu ile taşınan esirlerin durumları da yürümeye zorlanan esirler kadar trajikti. Esirler sıcak yaz günlerinde kapalı vagonlarda, kışın ise açık platformlara taşındılar. Dolayısıyla esirler yaz aylarında hava eksikliğinden, kış aylarında ise donarak hayatlarını kaybettiler. Ayrıca açlık, susuzluk ve vurularak öldürülen çok sayıda esir vardı.[34] Uzun yolculuklar sonrası hiç kapıları açılmamış vagonlara yeni esirler yüklendiği zamanlarda kapılar açıldıktan itibaren binlerce boğularak veya donarak ölen esir cesedi yerlere düştü.[36] Genellikle taşımacılıkta ölen kişi sayısı hayatta kalan esirlerin sayısını aştı. Örneğin Kasım 1941'de Letonya'da tren yolculuğu yaptırılan yaklaşık 1.500 Sovyet askerini hiçbirinin hayatta kalmadığı bildirildi.[35] Taşıma yoluyla ölen esir sayısının 200 bin ile 250 bin arası olduğu, kurtulan esirlerin tam tükenmiş durumda esir kamplarına geldikleri ve burada insanlık dışı koşullar nedeniyle toplu halde hayatlarını kaybettikleri ifade edildi.[36][37]
Esir kamplarındaki durum
Wehrmacht'ın Barbarossa Harekâtı kapsamında Sovyetler Birliği'nin işgali için hazırladığı planlarda, harekâtın ilk 6-8 haftasında 1 ila 2 milyon arasında esirin Nazilerin eline geçeceği varsayıldı.[38]. Ön cephedeki Naziler için çalışmaya gönderilmemiş her esirin, önce Nazi birimleri tarafından kontrolü ele geçirilen bir bölgeye, ardından cephenin arka kısımlarına ve son olarak da Nazi ordu birimlerinin geri planında kurulan Dulag adı verilen geçiş kamplarına gönderileceği öngörüldü. Bu aşamalarda esirlerin geleceği için sorumluluk Kara Kuvvetleri Komutanlığı olan OKH'ye ya da daha kesin bir ifadeyle Wagner ve personelinin takdirine bağlı kalacaktı. Daha sonra OKW, esirleri Sovyetler Birliği'nin batı sınırına yakın olan Genel Hükûmet idaresindeki Doğu Prusya'daki kamplara nakledilmesi emrini verdi.[not 4] Ardından daha batıda bulunan kamplara, oradan da Nazi Almanyası'nda yer alan Dulag, Oflag ve Stalag adındaki esir kamplarına gönderildi. Tüm bu prosedür Nazi ulaşım sistemi için bir yük yaratmayacak şekilde tasarlanmıştı ve asıl görev ön cephedeki askerlere tedarik ulaştırmak olarak planlanmıştı.[2][39]
Savaşın başlangıcında, bu prosedür tamamen bozuldu. Nazilerin Sovyet savaş esirlerine karşı en başından beri başlattığı politika her şeyi ihmal etme ve problemleri dikkate almama üzerine kuruldu.[2][36] Savaş esiri kampları tüm Nazi makamlarının öncelik listesinin sonundaydı. Doğu Prusya ve Genel Hükûmet'teki yerel askeri makamlar, beklenen esirler için geçici kamplar düzenlediklerini kabul etmelerine rağmen, bu eylemler en iyi ihtimalle esirlerin geleceklerine dair ilgisizliğini yansıtıyordu. Kamplarda hüküm süren sağlık ve yaşam şartları geçici ve oldukça yetersizdi. Hatta birçoğu askeri kışlalara konut yapmak amacıyla yıkıldı.[17]. Birçok savaş esiri kampı genellikle odun ve dikenli tellerle çevrilmiş bir alana kuruldu.[36][40] Bu durum, esirlerin kendi kamplarını sıfırdan kendileri inşa etmek zorunda kalmalarına neden oldu.[33] Daha da kötüsü Hitler, Sovyet savaş esirlerinin Altreich olarak ifade edilen Nazi Almanyası'nın savaş öncesi sınırları içinde tutulmasını yasakladı, çünkü burada komünist propaganda uygulayacaklarından korkuyordu. Sonuç olarak Sovyet savaş esirleri Polonya ve Sovyetler Birliği'nin savaş ve işgal nedeniyle yıkılan bölgelerine yerleştirildi. Buralarda esirlere yeterli yiyecek ve uygun yaşam koşulları sağlamak çok zor bir durumdu ve zaten Naziler bu koşulları kasıtlı olarak sağlamadı.[41]
Hemen hemen esir düşen tüm Sovyet askerleri ölüme neden olacak bir durum yoksa bile Nazilerin sağladığı yaşamsal gereksinimlerinin, barınma şartlarının, sağlık hizmetlerinin ve çalışma koşullarının uygunsuz olmasına bağlı olarak ölüme mahkûm oldu.[42] Esirler genellikle sonbahar ve kış aylarında açık alanda yağmur, kar gibi mevsimsel olaylara karşı herhangi bir koruma olmadan kalmak zorunda kaldılar.[43] Esirlerin kaldıkları yerler çoğunlukla kendi elleriyle kazdıkları ilkel hendekler veya sığınıklardı. Çoğunlukla iyi ısıtılamayan bacasız bir odada çıplak toprakta ya da çimento zeminlerde kalmak zorunda bırakıldılar. Ön cepheden uzak bölgelerdeki esirler bazen boş endüstriyel tesislerde, hapishanelerde veya kışlalarda tutuluyordu, ancak bu binaların durumu geçici kamplardan daha iyi değildi.[44] Nazilerin kasıtlı olarak esirlerin mevcut barınaklardan yararlanmalarına izin vermediği durumlar da vardı. Örneğin Horol'daki 160 nolu Dulag kapalı şekilde tuğladan inşa edilmişti, ancak içinde Sovyet askerlerinin kalması yasaklanmıştı. Bu yasağı delip burada kalmak isteyen esirler vurulma tehlikesi altındaydı.[45] Kamplardaki sağlık tesislerinin durumu korkunç boyutlardaydı. Esirlerin kullanacağı su hiç yoktu veya ihtiyacı karşılamayacak kadar azdı, ayrıca sabundan da mahrum edildi. Bunun sonucu olarak esirlerin kalabalık şekilde kaldığı kamplarda alan yetersizliği ile birlikte iç çamaşır ve yatak eksikliğinden dolayı yaygın olarak bitlenme görüldü. Kamp hastanelerinde de insanlık dışı koşullar hüküm sürdü.[31][41] 1941 sonbaharının başlangıcına kadar Naziler, kış mevsimi için savaş esir kampları hazırlamak için hiçbir çaba sarf etmediler. Eylül ayında, Genel Hükûmet bölgesinde kışlık alanların inşaatı başladı, ancak bu alanda yapılan çalışmalar çok yavaştı. Naziler bu amaç için minimum malzeme ve yakıt ayırdı.
Kamptaki gardiyanlar esirlere büyük zulüm ettiler. Çoğu kez günlük rutin olarak coplarla, kırbaçlarla, tüfeklerle ya da köpeklerle dövüldüler, işkencelere tabi tutuldular ve kötü muameleye maruz bırakıldılar.[46] Gardiyanların esirlere karşı silah kullanmakta serbestti.[47] Örneğin yiyecek yokluğu sebebiyle esirlerin mutfak atıklarının alması veya kalabalıktan şikayet etmesi çoğu kez dayak, işkence ve kötü muamele ile sonuçlanırdı.[48] Wehrmacht'ın gardiyanların savaş esirlerine uygulayacağı yöntemlere ilişkin emirleri her zaman "kemer sıkma ihtiyacını" vurguladı. Walther von Brauchitsch'in yetkisini kullanan Eugen Müller 25 Temmuz 1941'de yayınladığı bildiride, gardiyanların savaş esirlerinin ilk isyan veya isyan belirtilerine karşı derhal silahlarını kullanmalarını ve esirlerin uyarılmadan vurulmalarını emretti. Ayrıca gardiyanların yaşayacağı tereddütlerin ciddi bir tehlike doğuracağı vurgulandı. Emirde açık olarak "Sovyet savaş esirlerine karşı şefkat gösterme girişimleri ağır şekilde cezalandırılacaktır. Gurur ve üstünlük duygusu her zaman görünür kalmalıdır." yazılıydı.[33] Esir kamplarındaki yetkililer, diğer toplama kamplarında uygulanan listeleme yöntemlerini uygulamadılar. Savaş esiri kamplarındaki Sovyet askerlerini isimleriyle birlikte kaydetmediler, yalnızca sayı olarak saydılar. Bu bakımdan Sovyet savaş esiri kampları, toplu imha merkezleri ile aynı yöntemi izledi.[36]
Esir kamplarındaki yemek durumu son derece kötüydü. İşgal başlamadan önce OKH, esirlere en düşük seviyelerde yiyecek verilmesini emreden genel kuralları içeren bildiriler yayınladı. Bu kurallar düşük komuta seviyelerindeki yetkililerce daha da alt seviyelere çekilerek esirlere daha da az yemek verildi. Sonuç olarak esir kamplarındaki yiyecek oranları değişkendi ve hiçbiri esirlerin gerçek ihtiyaçlarına karşılık gelmedi. Örneğin Ordu Grubu Merkez savaş alanında günlük 700 kalorilik yiyecek oranı aldı, bu oran ordu grubu içinde çalıştırılmayan esirlerin bile ihtiyaçlarına cevap vermedi. Diğer yerlerdeki toplama kampları çalışan insanlar için günlük 1300 kalori, cephe arkasına yürütülen savaş esirleri için ise 2035 kalori yiyecek verildi. Tüm bunlara ek olarak Wehrmacht başkomutanlığı esirlerin zaten az olan bu yemek oranlarını kesme yetkisine sahipti.[33] Yerel düzeyde hiç kimse esirleri besleme sorumluluğunu almak istemedi ve Nazi Almanyası'nın yüksek kademesi bu soruna yönelik bir karar almaktan kaçındı. Gıda Bakanı Herbert Backe, 16 Eylül 1941 tarihinde Reichsmarschall Hermann Göring ile görüşmesi sırasında hiçbir uluslararası anlaşmanın Nazilerin Sovyet esirlerini beslememesini veya ihtiyaçlarının karşılamasını gerektirmediğini ilan etti.[44][49]
6 Ağustos 1941'de Oberkommando des Heeres'a bağlı Abteilung Kriegsverwaltung (Türkçe: Savaş İdaresi Departmanı) yönetimi esirlerin beslenmesiyle ilgili ilk genel rehberi yayınladı. Bildiride cephelerde çalıştırılan esirlerin moralini düşürmemek için gerekli önlemlerin alınması gerektiği ifade edildi. Ayrıca açlıktan ölmek üzere olan esirlerin durumunu haklı gösterme amacıyla Sovyetler Birliği'nin Cenevre Sözleşmesi'ni imzalamadığı hatırlatıldı. Rehberde gıda standardı çalışmayan esirler için günlük 2040 kalori, çalıştırılan esirler için ise günlük 2.200 kalori olarak belirlendi. Bu oran, eğer gerçekten verilseydi bile standart yaşam gereksinimi için son derece düşüktü. Gerçekte esirlere çok daha az miktarda yiyecek verildi esirler Ağustos 1941'in sonlarına doğru kitlesel bir şekilde açlıktan ölmeye başladılar.[50] 21 Ekim 1941'de "işe yaramayan" esirler için gıda oranı yüzde 27 oranında düşürüldü. Bu yeni oran esirlerin hala belirlenen düzeyde düzenli olarak yemek aldığı varsayımına göre belirlendi, ancak zaten yaralı veya hasta esirlere yiyecek nadiren veriliyordu.[51] Dahası Wagner esirler için belirlenen yiyeceklerin yalnızca toplama kamplarının bulunduğu alanlardan gelmesini emretti, yani Wehrmacht'tan kamplara yemek ulaştırma durumu kaldırıldı. Açlık Planı'nın varsayımına göre; Sovyetler Birliği'nin işgal altındaki bölgelerinde ele geçirilen gıda ürünleri ilk önce Wehrmacht birliklerine, daha sonra Nazi Almanyası'nda yaşayan sivillere ve işgal altındaki yerlerin nüfusuna, en son ise savaş esirlerine ulaştırılacaktı.[52] 13 Kasım 1941 tarihinde Wagner "Toplama kamplarında çalışmayan esirler açlıktan ölmeye mahkûmdur" açıklaması yaptı.[53] Aynı politikanın bir parçası olarak Nazi askerlerine "esirleri beslemenin Alman çocuklarının beslenmesini mahrum etme ile aynı durum olduğu" propagandası yapıldı.[54] İşgal altındaki bölgelerdeki nüfusun esirlere herhangi bir yardımda bulunması kesin bir dille yasaklandı ve ağır ceza kapsamına alındı.[55] Ayrıca ön cephedeki bazı bölümlerde esirlere kış giysileri vermek yasaklandı. İşgal edilen toprakların yönetimine getirilen Alfred Rosenberg esirlerin beslenmesi konusunda şu ifadelerini kullandı:[56]
Sovyet savaş esirlerinin kaderi büyük biçimli bir trajedidir. [...] Sovyetler Birliği'ndeki mevcut haberlere dayanarak, bölge insanının esirlere yiyecek vermeye isteği yoğundu. Bunu önleyici birkaç toplama kampı komutanı bu fırsattan başarıyla yararlandı. Bununla birlikte çoğu durumda sivil nüfusun savaş esirlerine yiyecek dağıtmasını yasakladılar ve onları açlığa mahkûm etmeyi tercih ettiler.
Böyle bir politikanın etkisi kitlesel açlık oldu. Esirler son çare olarak ot, ağaç kabuğu ve çam iğneleri yemek zorunda kaldılar. Esirlerin her öğünü ölüm ve yaşam arasındaki belirleyici bir öğe haline geldi. Kamplarda yamyamlık yaygınlaştı.[43][51] Açlığa ek olarak yüz binlerce esir yiyecek yetersizliğine bağlı hastalıklara bağlı öldü.[32] Tifüs salgınları patlak verdi ve hastalık Nazi askerlerini ve Nazi Almanyası'ndaki sivil insanların sağlığını tehdit eder hale geldi.[57] Esir kamplarında meydana gelen ölümler 1941 sonbaharı ile 1942'nin ilk çeyreği arasında zirveye ulaştı.[58] Örneğin, Eylül 1941'de Maladzyechna'daki geçici toplama kampında günde ortalama her 100 kişiden biri ölüyordu.[44][not 5] Soğuk havaların gelmesiyle birlikte ölüm oranları arttı, Kasım 1941 sonunda Ordu Grubu Merkez'in arka bölgesindeki kamplarda ortalama her 100 kişiden iki kişi günlük olarak ölüyordu.[59] Sadece Genel Hükûmet'teki kamplarda 21-30 Kasım 1941 tarihleri arasında 45.690 esir öldü (günde yaklaşık 4.600). Kasım ayında ölen esir sayısı 83 bin civarıydı.[60] Durum kışın gelmesiyle birlikte daha da kötüye gitti. Aralık 1941'de Reichskommissariat Ostland kamplarında (Belarus ve Baltık devletleri) 68 bin kişi öldü. Ukrayna'daki Reichskommissariat Ukraine döneminde esir alınan yaklaşık 134 bin kişiden infazlarla birlikte Ocak 1942'ye kadar günde ortalama 6 bin kişi yaşamını yitirdi.[61]
Savaş esiri kamplarındaki kesin bir iyileşme ancak 1942 ortasından yapıldı.[43] Buna karşın Sovyet esirler yetersiz beslenmeye, hastalıklara ve gardiyanların kötü muamelesine maruz kalmaya devam etti. Pek çok kaynak, olumsuz koşulları ve büyük ölüm oranları nedeniyle Sovyet esir kamplarının Nazi toplu imha merkezleri ile aynı şey olduğunu ifade etti.[41] Sovyet esirler için kurulan kamplarda, tüm Nazi Almanya'sında yer alan toplama kamplarından daha fazla ölüm gerçekleşti.[62]
Sovyet savaş esirleri için kurulan kamplar
Doğu Cephesi'ndeki savaş sırasında Naziler tarafından esir alınan Sovyet askerleri Nazi Almanyası'nda kurulan veya işgal edilen bölgelerde inşa edilen esir kamplarına yerleştirildi. Bu kamplara Russenlager (Türkçe: Rus kampı) ismi verildi.[63] Müttefik Devletler Wehrmacht dahil tüm düzenli ordu askerlerine Cenevre Sözleşmesi'ne uygun olarak davrandı. Nazi Almanyası bu sözleşmeye taraf olmasına rağmen Sovyet askerlerini sözleşmeye uygun olarak görmedi. Russenlager kamplarındaki koşullar genellikle Nazi toplama kamplarından daha kötüydü. Aşağıda özellikle çok sayıda Sovyet esiri barındıran ve yüksek ölüm oranlarıyla öne çıkan esir kampları yer almaktadır.
Nazi Almanyası'ndaki esir kampları
Kamp adı | Yer | Açıklama |
---|---|---|
Oflag IV-C | Colditz | Colditz Kalesi'nde kurulan kampta Kızılhaç paketlerinin açlık çeken Sovyet savaş esirleriyle paylaşılması yasaklandı.[64] |
Oflag XIII-A | Langwasser | Kamp Temmuz 1941'de savaş sırasında yakalanan üst düzey Sovyet subayları için kuruldu. Kampta kalan 29.550 savaş esirinden 14.818'i Sovyet savaş esiri idi, bunların 7.943'ü Sovyet subayı idi. Kampta çok sayıda Sovyet subay salgın hastalıklar sonucu öldü. Nisan 1942'de kapatıldı ve hayatta kalanlar esirler başka kamplara transfer edildi.[65] |
Stalag III-A | Luckenwalde | 1941-42 arasında tifüs salgını sonucu 2 bin - 2.500 arası Sovyet savaş esiri öldü. Bu sayı kampta tutulan diğer ülkelerin esirlerine oranla çok fazla idi. Hayatını kaybeden diğer ülkelerden getirilen esirler askeri onurla gömülürken, Sovyet askerleri rastgele toplu mezarlara gömüldü.[66] |
Stalag IV-A | Hoyerswerda | Kamp 1938'de kuruldu. Haziran-Eylül 1941 arasında yakalanan Sovyet esirler diğer kamplardan buraya getirildi. Kamptaki koşullar son derece ölümcüldü, açlık, salgın hastalıklar ve kötü muamele mevcuttu. Ölen Sovyet esirler toplu mezarlara gömüldü.[63] |
Stalag IV-B | Zeithain | Temmuz 1941'de 10.677 Sovyet askeri bu kampta yerleştirildi. Bu kampa başka bir giriş olmadı, Nisan 1942'de 3.279 kişi hayatta kaldı, geri kalanı kötü beslenme, sağlıksız koşullar ve tifüs salgını nedeniyle öldü. Cesetler toplu mezarlara gömüldü. 1942 Nisan'ından sonra getirilen Sovyet esirler de aynı şekilde hayatını kaybetmeye devam etti. 1942 sonunda kampta kalan yaklaşık 10 bin sağlıklı Sovyet esir Belçika'daki kömür madenlerinde çalışmaya zorlandı, geri kalan ise tüberkülozdan ölmeye devam ettiler.[67][68] Bu kampın alt kampı olan Stalag IV-H'de 8 bin civarı Sovyet savaş esiri öldü.[69] |
Stalag V-A | Ludwigsburg | 1941-1942 arasında çok sayıda Sovyet esir bu kampa getirildi. Diğer esirlerden ayrı tutuldular ve diğer ülkelerin esirlerine uygulanandan daha sert muamele gördüler. Binlerce Sovyet esir yetersiz beslenme ve hastalık nedeniyle öldü.[70] |
Stalag VI-C | Emsland | 1941 yazında 2.700 civarında Sovyet esiri bu kampa getirildi. Yaklaşık 2.600 Sovyet savaş esiri kötü hava koşulları ve hastalıklar nedeniyle öldü. Kamp yakınlarında 150 toplu mesaj tespit edildi.[71] |
Stalag VI-K | Schloß Holte-Stukenbrock | Resmî kayıtlara göre 10 bin civarı, kurtarılan esirlere göre ise 65 bin civarı Sovyet savaş esiri bu kampta öldü. Ölenler çoğunlukla üç toplu mezara gömüldü. Savaşın ardından bu bölgeye anıt mezarlıklar kuruldu.[72] |
Stalag VII-A | Moosburg | Kampta yaklaşık 800 Sovyet savaş esiri yaşamını yitirdi.[69] Savaşın sonunda 27 Sovyet generali bu kamptan kurtarıldı.[73] |
Stalag X-B | Sandbostel | Sovyet esirler diğer esirlerden farklı muamele gördü. Ölen yaklaşık 46 bin Sovyet esir toplu mezarlara gömüldü.[74] |
Stalag XI-B | Bad Fallingbostel | Kamp 1937 yılında kuruldu. Bu kampta 1941 yılında Stalag XI-D'de ismiyle ayrı bir bölüm oluşturuldu ve Temmuz ayında 10 binin üzerinde Sovyet esiri buraya hapsedildi. Binlercesi tifo salgını sonucu 1941-42 arasında öldü. Temmuz 1942'de Stalag XI-D kapatıldı ve tekrar Stalag XI-B'ye dahil edildi.[75] |
Stalag XI-C | Bergen | Temmuz 1941'de yakalanan 20 bin civarında Sovyet esiri bu kampa getirildi. Kamp inşa edilirken açık alanda tutuldular. 1941-42 arasında 14 bin civarında Sovyet esiri öldü. 1943 sonunda kamp kapatıldı ve Bergen-Belsen toplama kampına dönüştürüldü.[76][77] |
Polonya'daki esir kampları
Kamp adı | Yer | Açıklama |
---|---|---|
Stalag 307 | Dęblin | Dęblin Kalesi'nin de dahil olduğu dört bölümden oluşuyordu. 1941-1944 yılları arasında kampta yaklaşık 180 bin Sovyet askeri kaldı. Yaklaşık 80 bin esir açlık, soğukluk, hastalık ve gardiyanların kötü muamelesi sonucu öldü.[55][78] |
Stalag 319 | Chełm | Kamp kompleksi birkaç bölüme ayrılmıştı. 1941-1944 yılları arasında kampta yaklaşık 180 bin Sovyet askeri kaldı. Savaştan sonra kamp mezarlığında 60 bin kişinin cesedi bulundu. Ayrıca tanıkların ifadelerine göre 30 bin civarında kişi savaş sona ermeden önce Naziler tarafından yakıldı.[55][79] |
Stalag 324 | Ostrów Mazowiecka | Kamp savaşın başlamasından önce Grądy köyü yakınlarında kuruldu. Kampta bina yoktu, dikenli tellerle çevrili bir tarlayı kapsıyordu. Kamp 1942 kışına kadar faaliyet yürüttü. Kampta yaklaşık 80 bin esir kaldı. Kamp mezarlığında savaştan sonra 41 bin civarında ceset bulundu.[80] |
Stalag 359 | Zamość | Kamp kompleksi üç bölümden oluşuyordu. Açlık, soğuk algınlığı, hastalıklar ve gardiyanların kötü muamelesi sonucu yaklaşık 28 bin Sovyet savaş esiri bu kampta öldü.[55][81] |
Stalag 359 | Poniatowa | Kampta dizanteri salgını meydana gelmesi üzerine 21-29 Eylül 1941 tarihleri arasında ilk gün 3.261 olmak üzere toplam 6 bin civarında Sovyet askeri Ordnungspolizei tarafından infaz edildi.[64] 1942 ortasına kadar yaklaşık 20 bin Sovyet savaş esiri açlıktan, hastalıklardan ve idamlar nedeniyle öldü. Kamp daha sonra Yahudiler için Poniatowa toplama kampı olarak yeniden kuruldu. |
Stalag 366 | Siedlce | Kamp şehirde yer alan askeri kışlada kuruldu. 1941-1944 yılları arasında yaklaşık 23 bin Sovyet savaş esiri bu kampta öldü.[80] |
Stalag I-B | Olsztynek | Kampta 1941-42 yılları arasında yaklaşık 25 bin kişi hayatını kaybetti, bunların çoğunluğu Sovyet askerleri idi.[82] Toplamda 50 bin civarı Sovyet esiri bu kampta yaşamını yitirdi.[69] |
Stalag II-B | Czarne | Haziran 1941'de kuruldu. Kampta Kasım 1941'de başlayıp Mart 1942'ye kadar süren tifo salgını patlak verdi. Yaklaşık 45.500 Sovyet savaş esiri bu kampta yaşamını yitirdi.[69][83] |
Stalag III-C | Drzewice | Temmuz 1941'de kampa getirilen Sovyet askerleri ayrı ayrı bölmelerde tutuldular. Açlık veya infazlar sonucunda yaklaşık 12 bin Sovyet savaş esiri bu kampta öldü.[69][84][85] 10 Ocak-21 Şubat 1942 tarihleri arasında Sovyet savaş esirlerine toplam 221 insan deneyi yapıldı.[86] |
Stalag VIII-C | Żagań | 18 bin kişilik inşa edilen kampa 1941 sonrası 50 bin civarında Sovyet esir getirildi.[87] Kamp koşulları kötüydü; açlık, salgın hastalık ve işkence kaynaklı çok sayıda esir yaşamını yitirdi. 1942'nin başında hayatta kalanlar diğer kamplara transfer edildi. |
Stalag VIII-E | Świętoszów | İlk esirler Temmuz 1941'de getirildi. Kampta toplam 57.545 Sovyet savaş esiri kaldı.[88] Yaklaşık 50 bin Sovyet esiri bu kampta öldü.[69] |
Stalag VIII-F | Łambinowice | Toplamda 108.471 Sovyet savaş esiri bu kampta tutuldu[88], yaklaşık 100 bini öldürüldü.[69] |
Sovyetler Birliği'ndeki esir kampları
Kamp adı | Yer | Açıklama |
---|---|---|
Dulag 126 | Smolensk | Kampta günde 150-200 arası savaş esiri öldü.[89] |
Dulag 127, Dulag 185, Stalag 341 | Mogilyov | Her bir kampta 30 bin-40 binarası Sovyet savaş esiri öldü. Hayatta kalan tanıklar, kampların yakında "ceset dağlarının" olduğunu ifade ettiler.[45] |
Dulag 131 | Babruysk | 1941-1944 yılları arasında kampta yaklaşık 30 bin Sovyet savaş esiri öldü. Kamptaki ölümlerin bir kısmı ana kamp binasında çıkan yangında, bir kısmı canlı canlı yakılarak bir kısmı ise gardiyanlar tarafından vurularak gerçekleşti.[45] |
Dulag 162 | Stalino | Kamp şehir merkezinde, dikenli tellerle çevrili küçük bir bölgede kuruldu. Kampta kalıcı olarak yaklaşık 10 bin kişi vardı. Küçük bir alana sahip bu kampta savaş esirleri ancak ayakta durabiliyorlardı. Kampta yaklaşık 25 bin kişi öldü.[45][89] |
Stalag 336 | Kaunas | Kamp, Kaunas Kalesi'nin altıncı bölgesinde kuruldu. Açlık, hastalıklar, soğuk ve gardiyanların kötü muamelesi sonucu yaklaşık 35 bin kişi burada öldü. Bu sayının 13.936'sı kamptaki "hastanede" ölen esirlerdir.[90] |
Stalag 352 | Minsk | Beyaz Rusya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ndeki en büyük savaş esiri kampıydı. Görgü tanıkları, bu kamptaki esirlerin zorlukla hareket edebildiğini ve doğal ihtiyaçların ancak bulundukları yerde giderebildiklerini söyledi. Kampta yaklaşık 109.500 kişi öldü.[59] |
Diğer esir kampları
Kamp adı | Yer | Açıklama |
---|---|---|
Stalag 350 | Riga | 1944 tarihli Sovyet raporuna göre bu kampta 43 bin civarında Sovyet askeri hastalık veya açlıktan nedeniyle öldü. Esirler Ekim 1941'de Salaspils toplama kampının inşasında kullanıldı.[91] |
Stalag 381 | Tallinn/Tapa | 1956 yılında Tapa'da bu kampta öldürülen esirler için anıt mezar inşa edildi. Toplu olarak gömülen Sovyet mahkûmların sayısı bin civarındadır. 2008 yılına kadar "Burada 1941 - 1944 yılları arasındaki faşist işgalde yaklaşık 10 bin Sovyet savaş esirinin öldürüldüğü bir ölüm kampı vardı." yazılı anma plakalar yer aldı.[92] |
Esirlerin öldürülmesi
Nazilerin ırkçı ideolojisi her esiri kategoriye ayırmıştı ve bu kategorinin "en tehlikeli" olarak tanımlanıp doğrudan infaz edilmesi gerektiği vurgulanan kısmı Kızıl Ordu mensuplarıydı. Bu kategori Sovyet siyasi komiserleri, Sovyetler Birliği Komünist Partisi ve onunla ilişkili kuruluşlara bağlı kişileri, Sovyet entelijansiya temsilcilerini, yerel yetkilileri ve ekonomik aktivistleri ve Yahudileri içeriyordu.[41] Pek çok kaynak en az 500 bin Sovyet savaş esirinin doğrudan öldürüldüğünü söylemektedir. SS istatistiklerinden yola çıkarak yapılan analizlere göre bu öldürme işlemlerinin %10-20 arası yalnızca 1941 yılında gerçekleşti.[93]
Komiserler Emri'nin uygulanışı
Kızıl Ordu'nun siyasi komiserlerine yönelik öldürme işlemi savaşının ilk günlerinde başladı Aralık 1941'den önceki dört ay içinde zirveye ulaştı.[94][95] Nazi arşivlerinde 2252 Sovyet siyasi komiserin idamına ilişkin raporlar korunmuştur. Ancak öldürülen siyasi komiser bu sayının oldukça üstündeydi.[96] Esir kampına gönderilmeden önce binlerce Sovyet komiseri öldürüldü. Olay yerinde yakalanan tanınmış siyasi kişiler Wehrmacht veya Waffen-SS'e bağlı askerler tarafından vuruldu. Bir bölgede toplanan veya savaş esir kamplarına gönderilen siyasi komiserler genellikle kısa bir sorgulamanın ardından öldürüldü.
Nürnberg duruşmaları sırasında ve savaş sonrası anılarında Heinz Guderian ve Erich von Manstein gibi Nazi komutanları birimlerinin siyasi komiser öldürmediklerini iddia ettiler. Ancak onlara bağlı alt birliklere dair korunan raporlarda çok sayıda siyasi komiserin Komiser Emri ile öldürüldüğü yazılıdır. Doğu Cephesi'nde savaşan Nazi birliklerinin yalnızca bir bölümü bu emrin uygulanmamasını tavsiye etmiştir. Komiser Emri'nin uygulanmasındaki ilerlemeler konusunda dahi birçok Nazi komutanlığı rapor tutmuştur.[97] 18 Ağustos 1941'de OKW, ön cephelerden gelen taleplerin ardından emrin kapsamını daha da genişletti ve en düşük seviyedeki politik görevliler de öldürülme listesine eklendi.[94]
Arka cephede, Wehrmacht birliklerinin yanında, Sicherheitsdienst'in operasyon grupları ve Einsatzgruppen birimleri vardı. Komiserlerin ele geçirilme görevleri ne olursa olsun Einsatzgruppen, Wehrmacht'la birlikte tüm "şüphelilere" yapılan kitlesel baskılarda büyük rol oynadı.[98] Wehrmacht komutanı müttefiki olan Mihver Devletleri'nden (Finlandiya, Macaristan Romanya ve İtalya) siyasi komiserlerin "kargaşa çıkaranlarını" kendilerine teslim edilmesini istedi.[99]
Sovyet topraklarında aylarca süren savaştan sonra Wehrmacht Komiser Emri'nin hükümlerini hafifletmeyi düşündü. OKH adına Eugen Müller 23 Eylül 1941 tarihinde gönderdiği mektupta OKW'den yazılı olarak "Komiserlerin nasıl ele alındığına dair bir öneri getirmesini" istedi. Üç gün sonra gelen cevapta Adolf Hitler'in, siyasi komiserlerin durumu ile ilgili verilen emirlerde herhangi bir değişiklik yapılmasını reddettiği bildirildi.[100] Yalnızca 1942 yazında yakalanan siyasi komiserlere yönelik belirgin bir iyileştirme vardı. 10 Haziran 1942'de Gestapo yöneticisi Heinrich Müller esirlerin ayrılmasına dair bir genelge yayınladı, tüm esirlerden siyasi komiserlerin tecrit edilmesini emretti ve tüm siyasi komiserleri Mauthausen-Gusen toplama kampına gönderdi. Bununla birlikte, siyasi komiserlerin durumu çok fazla değişmedi, çünkü Mauthausen-Gusen kampı en kötü şartlardaki Nazi Alman kamplarından biri olmasına rağmen burada genellikle siyasi komiserleri "yavaş bir ölüm" bekledi. 20 Ekim 1942'de Müller ele geçirilen siyasi komiserlerin olay yerinde öldürülmesini emretti. Emirde sadece Sovyet ordusundan firar ettiği tespit edilen siyasi komiserlerin Mauthausen-Gusen'e gönderileceği belirtildi.[101] Sonraki aylarda Sovyet siyasi komiserlerin idamlarının yazıldığı çok sayıda rapor yazıldı.[95] Siyasi komiserlerin idamları hakkında bilgi veren bilinen son rapor Temmuz 1943'te Ordu Grubu Güney'nden geldi.[102]
"İstenmeyen unsurlar" seçimi
Siyasi komiserlerin öldürülmesi için hazırlanan Nazi planlarında yer alan "istenmeyen unsurlar" kategorisindeki gruplar savaş sahasında ortadan kaldırıldı. Bu amaç doğrultusunda Einsatzgruppen, Wehrmacht'ın işlerini büyük ölçüde kolaylaştırdı. Plan doğrultusunda Einsatzgruppen'in yakaladığı siyasi komiserlere kamplarda seçim yapma fırsatı verildi. Amaçları, Wehrmacht tarafından henüz tanımlanmayan ve bilinmeyen Sovyet siyasi komiserlerinin isimlerinin yanı sıra komünistlerin, entelijansiyaların ve Yahudi temsilcilerinin tanımlanması ve ele geçirilmesiydi. Gestapo bu kişilerin tespitinde görev aldı.
16 Temmuz 1941'de Wehrmacht, Sovyet savaş esirlerinin yok edilmesi konusunda Reichssicherheitshauptamt (RSHA) ile işbirliği yaptı.[103] Ertesi gün RSHA komutanı SS-Obergruppenführer Reinhard Heydrich ve OKW'ye bağlı savaş esirleri başkanı Hermann Reinecke, Doğu Prusya ve Genel Hükûmet bölgesindeki OKW'nin yetkisindeki kamplarda tutulan savaş esirlerinin idamıyla ilgili emirler verdi. Reinecke, kamp komutanlarına ve diğer askeri makamlara Einsatzgruppen ile işbirliği yapmalarını emretti ve bunun esirlerin askeri durumlarına, siyasi "kesinliklerine" ve etnik kökenlerine göre gruplara ayırarak yapılmasını istedi.[42] Buna paralel olarak Heydrich "8 Numaralı Operasyon Emri" olarak da bilinen "Rusların yaşadığı savaş esir kamplarının temizlenmesine ilişkin talimatlar" isimli bir bildiri yayımladı. Bu emre göre 4-6 kişilik esir grupları belirlenecek ve bu gruplar "istenmeyen unsurları" seçmeye yardım edecekti. Heydrich bu unsurları kategorilere böldü. Profesyonel devrimciler, Komintern görevlileri, Komünist Parti ve partiyle ilişkili kuruluş üyeleri, üst düzey Sovyet yetkilileri, ekonomik kurumların üst düzey çalışanları, siyasi komiserler, entelijensiya temsilcileri ve fanatik komünistler "istenmeyen unsurlar" kategorileri arasında yer aldı.[103] Dört gün sonra RSHA "9 Numaralı Operasyon Emri" yayınladı ve istenmeyen unsurların idamlarının diğer esirlerin veya alt komutadaki Wehrmacht askerlerinin önünde yapılmaması istendi. Heydrich'in emriyle birlikte OKW bölgesindeki savaş esir kamplarındaki seçilmiş Sovyet askerleri en yakın toplama kampına götürülüp buralarda idam edildi.[104] 8 Eylül 1941 tarihinde RSHA ile işbirliğini içeren "Sovyet savaş esirlerinin durumuna ilişkin talimatlar" isimli karar OKW tarafından yayımlandı. Kararda kamp komutanlarına esirlerin istenmeyen unsurlar olarak daha geniş kategorilere bölmeleri emredildi, buna karşın Volksdeutsche ve Baltlar ve bazı Ukraynalılar serbest bırakılacak kategoriye alındı. Serbest bırakma işlemi SS tarafından kamp yönetimi ile yakın işbirliği içinde yapılacaktı ve seçilen esirler SS'e transfer edileceklerdi.[50]
Wagner'in 24 Temmuz 1941 tarihli emri ile birlikte Einsatzgruppen'in geçiş kamplarında operasyon yürütmesinin yasaklaması sonrası OKH, başlangıçta SS ile işbirliği ile çalıştı ve ön cephelerde "istenmeyen unsurların" seçimini ve idamını gerçekleştirdi. Emirde "politik suçluların, şüpheli siyasi komiserlerin ve komplocuların derhal tanımlanması ve kamp komutanlarının özel direktiflere göre onlarla ilgilenmesi", yani onları vurmaları istendi.[97] Nazi raporları, OKH bölgesinde bulunan savaş esiri kamplarının komutanlarının çoğunun Wagner'in emirlerine uyduğunu, ancak bir kısmının itiraz ettiğini ve esirleri tekrar Nazi birimlerine geri verdiğini göstermektedir.[97] 7 Ekim 1941'den sonra OKH, SS subaylarının ön cephede bulunan savaş esir kamplarında faaliyet göstermesine izin vermedi. O gün yayınlanan Wagner'in emrine göre Sovyet askerleri SS'e teslim edildiklerinde artık savaş esiri statüsünde olmayacaklardı, bu nedenle Wehrmacht esirlerin sorumluluğundan "yasal olarak" el çektirildi. Bu süreçte Einsatzgruppen istenmeyen unsurları öldürmek için yerel askeri yetkililerle, kamp komutanlarıyla ve istihbarat görevlileriyle yakın işbirliği içerisindeydi. Wagner'in emri, istenmeyen unsurların seçimini mümkün olduğunca gizli tutulmasını gerektirdi ve infazlar diğer mahkûmların haberi olmayacak şekilde kamplardan ve şehirlerden çok uzak yerlerde hızlıca gerçekleştirildi.[105]
Bunların sonucu olarak istenmeyen unsurların idamları iki yönlü gerçekleşti. Esirler idam için ya OKW bölgesindeki toplama kamplarına gönderildi ya da Sovyetler Birliği'nin işgal altındaki bölgelerindeki toplama kamplarından uzak yerlere götürüldü. En büyük infaz yoğunluğu 1941 sonbaharından 1942 yılına kadar olan süreçte gerçekleşti.[106]. Bu süre zarfında SS, genellikle resmî talimatlarla bildirilen idam kısıtlamalarına uymuyordu. Bu durum büyük ölçüde kamplardaki seçimlerin çok belirsiz kriterlere dayanarak yapılmasından ve Nazilerin Sovyet halkı ile ilgili bilgilerinin zayıf olması nedeniyle esirleri doğru bir şekilde tanımlayamadıkları için rastgele insanları idam etmesinden kaynaklanıyordu. Örneğin sünnet olmaları nedeniyle Kafkasya'ya yaşayan Müslümanlar ve Asya kökenli kişiler Yahudi sanılarak infaz edildi. Benzer olarak Naziler uzun süre Sovyet askerî trompetçileri infaz etti, çünkü bu askeri birimin rozetleri siyasi komiserler tarafından takılan rozetlerle karıştırılıyordu.[62][107]
Sovyet savaş esirlerinin belirli kategorilere göre seçilmesi ve infaz edilmeleri ile ilgili Wehrmacht ve RSHA emirleri savaşın sonuna kadar geçerliydi.[106] 1942'den itibaren esirlere yönelik politikanın genel olarak gevşetilmesinin ardından infaz oranlarında bir azalma meydana geldi. 5 Mayıs 1942'de OKW'nin emriyle Nazi Almanyası topraklarındaki savaş esir kamplarında "seçim" yapılması yasaklandı. O dönemden itibaren seçimler yalnızca Genel Hükûmet topraklarında veya Sovyetler Birliği'nin işgal altındaki bölgelerinde bulunan kamplarda yapıldı. Buna paralel olarak esirlerin Nazi Almanyası'nın savaş öncesi sınırlarına (Altreich) nakledilmesine yönelik olarak kurallar değiştirildi, esirlerin taşınmasına yalnızca muayene edildikten sonra ve istenmeyen unsurlar kategorisine alındıktan sonra izin verildi.[106] Aynı zamanda Reinecke dail çok sayıda Wehrmacht generali Nazi Almanyası sanayisinin ihtiyaç duyduğu kronik sorunlardan kaynaklı "vasıflı işçilerin" ve "değerli çalışanların" ortadan kaldırılmasını sınırlamak için SS'e baskı yapmaya başladı.[106] Ancak yine de Wehrmacht, direniş hareketleri ile işbirliği yapan, kaçmaya çalışan veya Almanlarla cinsel ilişkiye girip "Alman ırksal haklarını ihlal ettiğinden" şüphelenilen esirleri idam edilmek üzere SS'e göndermeye devam etti.
Yahudi katliamları
Naziler ele geçirilen Yahudilerin holokost kapsamında derhal idam edilmesi gerektiğini belirtti. Wannsee Konferansı'nda Yahudilerin geleceğini tartışan Nazi liderleri Nihai Çözüm planını hazırladı ve Yahudilere soykırım yapılması kararlaştırıldı. Sovyetler Birliği'nde esir alınan Yahudiler çoğu zaman olay yerinde öldürüldü. Nadir durumlarda ise diğer savaş esirlerinden ayrılarak ölüm kamplarına gönderildi. Kamplardaki idam yöntemi çoğunlukla toplu infazdı. Yahudilerin topluca teslim olmaları infazları hızlılaştırdı.[108] Neredeyse bütün Sovyet ve Yahudi savaş esirleri öldürüldü, kaynaklar[] bu oranın yaklaşık %94 oranında olduğunu belirtir.[109] Sadece 29-30 Eylül 1941 tarihleri arasında Einsatzgruppen Kiev'de 33.771 Yahudi'yi Babi Yar katliamında toplu olarak infaz etti.
Toplama kamplarındaki infazlar
Tanımlanan "istenmeyen unsurların" önemli bir kısmı Nazi toplama kamplarına gönderildi. Bu sayının toplamda 500 bin civarı olduğu ifade edilmektir.[43][] Resmî olarak koruyucu statüden yoksun olan savaş esirleri kamplardaki sivil mahkûmlarla aynı şekilde, hatta bazen daha da kötü şekilde insanlık dışı bir şekilde muameleye maruz kaldı ve işkence gördü.[110]
Wehrmacht genel olarak Sovyet savaş esirlerinin toplama kamplarına nakledilmesinden sorumluydu. Kızıl Ordu askerleri genellikle ölüme yakın bir durumda kamplara getirildiler ve önemli bir kısmı gardiyanlar tarafından yükleme istasyonlarından kampa yürütülürken öldü. RSHA ölümlerin yüzde %5-10 arasında olduğunu ileri sürdü. İnfaz için belirlenen esirler ölü ya da "yarı ölü" şekilde kamplara getirildiler.[111] Kampa ulaşanlar doğrudan idam edildi veya işgücü ile imhaya maruz kaldılar. Sovyet savaş esirlerinin toplama kamplarına en büyük nüfusu 1941 sonbaharında görüldü. Aralık 1941'den itibaren nüfus kademeli olarak azaldı.[110]
Aşağıda Sovyet savaş esirlerinin en çok infaz edildiği toplama kampları yer almaktadır.
Kamp adı | Ülke | Açıklama |
---|---|---|
Auschwitz-Birkenau | Polonya | Bu kamp kompleksi Sovyet savaş esirlerinin infaz edilmesi sürecinde özel bir rol oynadı. Auschwitz'deki Sovyet savaş esirleri 3 Eylül 1941'de Zyklon B gazıyla yapılan ilk denemenin kurbanı oldu.[32] Auschwitz'de 8 bin-15 bin arası Sovyet savaş esiri öldü.[69][62] Auschwitz toplama kampının ilk komutanı Rudolf Höß kampta öldürülen toplam esirin 20 bin civarında olduğunu olduğunu söyledi.[112] Birkenau kampında ise 100 bin civarı Sovyet savaş esiri sistematik olarak öldürüldü.[69] |
Bergen-Belsen | Almanya | 1943'te bir savaş esiri kampı olarak kuruldu,[113] ardından bir kısmı toplama kampı haline getirildi. Başlangıçta Yahudi esirlerin yurtdışında tutulan Nazi savaş esirleriyle değiş tokuş etmek amacıyla tutulduğu bir "takas kampı" idi. Kamp daha sonra diğer toplama kamplarındaki Yahudileri barındıracak şekilde genişletildi.[114] 1941'den 1945'e kadar yaklaşık 14 bin-20 bin arası Sovyet savaş esiri burada öldü.[69][115] |
Buchenwald | Almanya | 1941-1942 yılları arasında kamptaki "seçilmiş" Sovyet savaş esirleri Kommando 99 üyeleri tarafından toplu olarak idam edildi.[not 6] Kızıl Ordu askerlerinin yaklaşık 7.200'ü Kommando 99 tarafından bizzat öldürüldü.[116] Resmî kayıtlara göre 8.483 Sovyet esir burada yaşamını yitirdi.[69] |
Chełmno | Almanya | Yahudilere soykırım amacıyla için kurulan bu kampta yüzlerce Sovyet esir infaz edildi.[117] |
Dachau | Almanya | 1941 sonbaharından itibaren Sovyet savaş esirleriyle dolu kapalı vagonlu trenler neredeyse her gün bu kampa geldi. Esirlerin kampa taşınması genellikle geceleri oldu ve 400-500 kişilik gruplar halinde idam yerlerine götürülerek infaz edildi. Her taşımada esirlerin sadece %10 derhal infaz edilmedi. Kampta 4.500-12 bin arası Kızıl Ordu askeri öldürüldü.[118] |
Flossenbürg | Almanya | Bu kampa toplamda yaklaşık 2 bin Sovyet savaş esiri kaldı ve sadece 102'si serbest kalabildi. 1941 sonuna kadar binden fazla Sovyet savaş esiri burada idam edildi.[119] |
Groß-Rosen | Polonya | Kampta binlerce Kızıl Ordu askeri katledildi. Ekim 1941'de 2.500 Sovyet savaş esiri diğer esirlerden ayrı olarak son derece zor yaşam koşullarındaki bu kampa getirildi. Ölümcül şartlar ve sürekli devam eden infazlar tüm esir nakliyesi işlemleri neredeyse iki ayda tamamlandı.[120] |
Hinzert | Almanya | Bu kampta Sovyet mahkûmlara tıbbi muayeneden geçecekleri söylendi ve potasyum siyanür enjekte edilerek öldürüldü. |
Mauthausen-Gusen | Avusturya | Bu kampta öldürülen Sovyet savaş esirlerinin sayısının hâlen kesin olarak belirlenememesine rağmen 10 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir.[62] Bu kampa hapsedilen binlerce Kızıl Ordu askeri idamlarla veya ölümcül yaşam ve çalışma koşulları nedeniyle öldü. Kamptaki insanların kurtarılmasından sonra 2 bin kişiden sadece beşinin hayatta olduğu görüldü.[121] |
Majdanek | Polonya | Ekim 1941'de 5 bin civarında Sovyet esiri bu kampa getirildi. Tamamı toplu yapılan infazlarla öldürüldü.[69][122][123] |
Neuengamme | Almanya | Nazilerin Sovyetler Birliği'ni işgalinden sonraki ilk haftalarda her biri 300-400 kişilik esir grupları bu kampa getirildi ve derhal idam edildiler. Ağustos 1941'de dikenli tellerle çevrili yerin dışındaki kışlalara yerleştirilmek üzere 1.200 esir getirildi ve bu esirler kasıtlı olarak aç bırakıldı. Nisan 1942'ye kadar ölümcül durumda olan sadece 200 mahkûm yaşıyordu. 1942 sonbaharında 179 Sovyet savaş esiri gaz kullanılarak infaz edildi.[119] |
Sachsenhausen | Almanya | Eylül 1941'in başında kampa 18 bin Sovyet savaş esiri getirildi. Bir haftadan kısa bir süre içinde bu esirlerin tamamına yakını idam edildi, bazıları ise açlıktan öldü. İnfazlar Buchenwald'da kullanılan sistematik yöntem izlenerek gerçekleştirildi. İlk taşımanın ardından yapılan infazlardan sonra ikinci taşımada 8 bin esir getirildi. Gelen Kızıl Ordu askerleri için barınak, yiyecek ve su hazırlığı yapılmadı. Açık havada tutulan esirler birkaç gün aç bırakıldı. Daha sonraki dönemlerde küçük Sovyet esir grupları buraya getirildi. Bu kampta toplamda 26 bin civarında kişi öldü.[124] |
Sobibor | Polonya | Sovyet Yahudileri bu kampta gaz verilmek suretiyle infaz edildi. Aleksandr Peçerskiy önderliğinde bir grup Sovyet esir bu kamptan kaçmayı başardı. Ardından Naziler bu toplama kampını kapattılar.[125] |
Ayrıca Mittelbau-Dora, Stutthof ve kadınlara özel kurulan Ravensbrück toplama kamplarında binlerce Sovyet savaş esiri infaz edildi.[124]
Esirlere uygulanan deneyler
Nazi toplama kamplarındaki Sovyet savaş esirleri ve diğer sivil mahkûmlar SS doktorları tarafından tıbbi deneylere maruz bırakıldı. Esirler üzerinde sterilizasyon ve hipotermi deneyleri yapıldı, kasıtlı enjeksiyon olarak veya esirlerin enfeksiyonlarına yönelik pek çok ilaç ve preparat denemeleri gerçekleştirildi.[126] Öldürülen siyasi komiserlerin kafatasları Nazi üniversitelerinin antropolojik bölümlerinde incelendi ve buralarda "aşağı ırk" (Untermensch) kafatasının bir modeli olarak sergilendiler.[127]
Zorla çalıştırma ve işbirliğine zorlama
1941'in sonunda Naziler Sovyet savaş esirlerine yönelik politikalarını kademeli olarak gözden geçirmeye başladı. 30 Ekim 1941'de Hitler savaş öncesi Nazi Almanyası bölgesinde bulunan kamplarda esirlerin sınır dışı edilmesine karar verdi.[56] Kararda Nazi makamlarını esirlerin koşullarını iyileştirmek için daha fazla adım atılmaları istendi. Kasım 1941'de Ordu Grubu "Środek", esirleri yaya olarak yürütme politikasından vazgeçti. 22 Kasım'da ele geçirilen vagonlarla esirlerin taşınması yasaklandı.[128] Bu dönemde Nazi Almanyası'nda olarak çalıştırılan Sovyet esirlerin durumundaki gözle görüşür bir iyileşme sağlandı ve diğer ülkelerin savaş esirleriyle aynı seviyeye getirildi. OKH ön cephelerdeki geçiş kamplarında kalan esirler için yiyecek oranlarının artırılmasını istedi. Buna paralel olarak 1941 yılının ortasında OKW esirlerin çalışma yeteneklerine bağlı olarak üç kategoriye ayrılmalarını emretti. İlk kategorideki tamamen çalışabilen esirlere normal yiyecek miktarı verildi. Sağlıkçı esirler özel muamele gördü, hasta odalarında dinlendiler, tıbbı bakım olanaklarından yararlandılar ve ısıtılmış binalarda kaldılar. Kalıcı olarak çalışamayan esirlerin durumu resmen somutlaştırılmadı, ancak bu kategoride yer alan Kızıl Ordu askerlerinin büyük çoğunluğunun yok edilmesi öngörüldü.[128] Bununla birlikte bu iyileştirme politikası Sovyet esirlerin bulunduğu toplama kamplarının çoğunluğunda çok yavaş ilerledi, emirlerin uygulanmadığı ve toplu katliamların devam ettiği durumlar sıkça görüldü.[53][93]
Naziler Sovyet savaş esirlerini 1941'in sonuna kadar "köle emeği" kaynağı olarak görmedi.[46] Hermann Göring 7 Kasım 1941'de esirlerin istihdamı, çalışma kapasitesi bakımından seçilmeleri ve ardından Nazi sanayii ve tarımında çalıştırılmaları talimatı verdi. Nazi ekonomisinin geliştirilmesi için çalışmak üzere esirleri kullanmayı amaçlayan faaliyetler, özellikle Nazi liderlerinin Sovyetler Birliği'ne karşı hızlı bir zafer kazanma ihtimalinin ortadan kalktığı açıkça belli olduğunda ve Moskova yakınlarındaki Nazi yenilgisinden itibaren yoğunlaştı.[53] Ancak Nazi makamları esirlerin iş gücü olarak değerini anladıktan sonra bile onlara uygun yaşam koşulları sağlamadı. Göring Kasım 1941'deki emrinde "Rusların basit, bu nedenle onlar kolayca ve gıda dengesi bozulmadan beslenebilir. Onlar bir Alman gibi beslenmemeli ve bozulmamalı" ifadelerini kullandı ve Sovyet esirlerinin beslenmesi buna göre gerçekleşti.[129] 3 Aralık 1941'de Nazi Silah ve Mühimmat Bakanı Fritz Todt silahlanma endüstrisinde uzman olarak çalışan esirlerin sorumluluğunu üstlendi ve 30 bin esirin yeterli yiyecek alması ve konaklaması için emir verdi. Bu istisna dışında yüzbinlerce esir kötü koşullarda kalmaya devam etti.[93]
1942 itibaren tutsak alınan Kızıl Ordu askerleri Nazi ekonomisinde yoğun bir şekilde kullanıldı. Savaşın sonunda Nazi Almanyası'nda neredeyse bir milyon Sovyet savaş esiri OST-Arbeiter olarak çalıştırıldı.[130] Kızıl Ordu askerleri uluslararası hukuka aykırı işler yapmak zorunda bıraktılar. Cenevre Sözleşmesi savaş esirlerinin askeri tesislerde çalıştırılmasını yasaklamasına rağmen Sovyet savaş esirleri askeri eğitim alanlarında, silah ve mühimmat üretiminde, askeri havaalanlarının inşasında çalışmak zorunda bırakıldılar. Hatta Sovyet esirleri işbirliğine zorlanıp Hiwi adıyla Nazi cephelerinde Kızıl Ordusu karşıtı faaliyetlerde bulundular, Trawniki adıyla örgütlenip kendi silah arkadaşlarına yönelik katliamlar gerçekleştirdiler.[131] Bunun yanında çiftlik arazilerinde ve cesetlerin mezarlara taşınmasında çalıştırıldılar. Uzman olanlar endüstriyel tesislere nitelikli işçi olarak gönderildi. Birçoğu kötü beslenmeye, kötü muameleye ve sağlık için tehlikeli olan koşullara maruz bırakıldılar, birçoğu kazalar ve hastalıklar nedeniyle öldü.[132] Sadece 1 Temmuz-10 Kasım 1943 tarihleri arasında Ruhr bölgesindeki kömür madenlerinde zorla çalıştırılan 27.638 Sovyet esiri ağır çalışma şartlarından kaynaklı yaşamını yitirdi.[64]
1942'den itibaren Naziler Wehrmacht, SS veya Ordnungspolizei tarafından organize edilen işbirlikçi oluşumlarda hizmet etmek için gönüllü almaya başladı. Kamplardaki açlık ve ölümü göz önüne alarak birçok savaş esiri Nazilerle işbirliği yapmayı kabul etti. Eski savaş esirleri askerler arasında büyük çoğunluğu (%60'ın üzerinde) oluşturuyordu. Doğu lejyonlarının önemli bir yüzdesi Nazi işbirlikçilerden meydana geldi. En bilinen işbirlikçi askerî birlik Andrey Vlasov komutanlığındaki Rus Kurtuluş Ordusu idi. Vlasov, bağımsız askeri tabur kurmadan önce Naziler tarafından organize edilen çeşitli oluşumlarda görev yapmak üzere gönderildi, 1944'ün sonlarında ise Sovyet esirlerden uluşan askerî birlik kurdu ve onun komutanı oldu. İşbirlikçi gruplar bazen Kiev Kuren, Schutzmannschaft gibi Nazi polis örgütleri kurup ön cephelerde görev aldı, bazen istihbarat faaliyetleri yürüttü, bazen Yahudi gettolarını yok etmek için operasyonlar düzenledi, bazen de cephe arkasında katliamlar yaptı.[133][134]
Kurbanlar
II. Dünya Savaşı'nın hüküm sürdüğü 1941-1945 yılları arasında Naziler yaklaşık 5,7 milyon Kızıl Ordu askerini esir aldı.[64] Rusya Savunma Bakanlığı verilerine göre bu sayı 4 milyon 559 bindir.[135][136] Esir alınandan 3,1 milyon[130] ila 3,5 milyon[40][64][135] arasında kişi öldü. Esirlerin büyük çoğunluğu nakil esnasında veya savaş esir kamplarında hüküm süren ölümcül koşullar nedeniyle öldü. En az 500 bin Sovyet askeri doğrudan infaz edildi.[93][130] Resmî istatistiklere göre tüm savaş süresi boyunca 8.868.000 Kızıl Ordu askeri yaşamını yitirdi.[137] Nazilerin öldürdüğü Sovyet askeri oranı tüm savaşta ölen asker sayısının yaklaşık yüzde 40'ı kadardır.
Savaş boyunca Nazilerin esir aldığı Kızıl Ordu askerlerinin %57-%63'ü ölürken, pek çok batı ülkesinden alınan esirlerdeki ölümler yüzde 10'u geçmedi.[138] 1941 sonbaharında, günlük Sovyet savaş esiri ölümü oranı, II. Dünya Savaşı boyunca ölen tüm İngiliz ve Amerikan savaş esirlerinden daha fazladır.[139][140] I. Dünya Savaşı ile kıyaslandığında Alman İmparatorluğu kuvvetleri 1,4 milyon Rus İmparatorluğu askerini esir almış, Nazi dönemiyle kıyaslanmayacak kadar sıkı ablukaya maruz kalmasına bağlı açlık ve yoksulluğa sahip olmasına rağmen esirlerin yalnızca %5,4'ü hayatını kaybetmişti.[49]
Esirlerin ölümü en çok 1941 yılında gerçekleşti. Barbarossa Harekâtı'nın başlangıç yıllarında Nazi ordusunun hızlı ilerleyişinin bir sonucu olarak 3,2 milyon[43][141] ila 3,8 milyon[142][143] arası kişi esir alındı. Bunların 1,4 milyonu Aralık 1941'de öldü.[60] Ocak 1942'ye kadar bu sayı 2 milyona yükseldi.[61] 19 Şubat 1942'de gerçekleşen bir Nazi ekonomi konferansında konuşan İstihdam Temsilcisi Ofisinde kıdemli bir görevli olan Dr. Mansfeld 3,9 milyon Kızıl Ordu askerinin esir alındığını, esirlerden 2,8 milyonunun öldüğünü, 1,1 milyonunun ise hayatta kaldığını ifade etti.[43] Ayrıca bu hayatta kalanlardan sadece 400 bininin Nazi Almanyası için çalışacak kadar sağlıklı olduğunu, gerisinin başta tifo olmak üzere birçok hastalığa sahip olduğunu belirtti.[43][58]
1945'ten sonra bazı Wehrmacht subayları bu kadar çok sayıda esirin olmadığını konusunda kamuoyunu ikna etmek için çaba sarf etti.[9][144] Karşıt tez olarak Sovyetlere ait esir kamplarında da insanlık dışı muamele olduğu, harekâtın ilk aylarında Kızıl Ordu askerlerinin ve NKVD birimlerinin Doğu'ya çekildiği bölgelerdeki hapishanelerdeki esir katliamlarının ve Nazi esirlerine yönelik acımasız muamelelere misilleme yaptığına dair görüşler ortaya atıldı.[145] Ancak pek çok kaynağa göre Sovyet esir kamplarında yaşananların Nazi liderlerinin Sovyetler Birliği'ne karşı savaşma nedenlerinin ve tüm Sovyet halklarını yok etmeye dair niyetinin bir sonucudur ve bu durum işgal harekâtının başlamasından önce Wehrmacht komutanlığı tarafından verilen emirler ile karakterizedir.[9] Ayrıca aynı kaynaklar Nazi Almanyası'nın esir aldığı Sovyet askerlerine karşı gösterdiği kötü muamele yalnızca birtakım örgütsel sorunlarla değil, yüzbinlerce Sovyet esirinin imha edilmesiyle, sivillerin esirlere yardım etmesinin yasaklanmasıyla ve Nazi yetkililerin esir kamplarındaki gardiyanların vahşiliğine tolerans göstermesiyle açıklanması gerektiğini ifade eder.[144] Nürnberg Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi, yaşanan olayları "Sovyet savaş esirlerine yapılan muamele insanlık dışı olarak nitelendirildi. Bu kadar çok sayıda kişinin ölümü yalnızca bireysel gardiyanların eylemleri veya kamplardaki kritik yaşam koşullarının sonucu değildir. Öldürmek için yapılan sistematik planların sonucudur." ifadeleriyle savaş suçu ve insanlığa karşı suç kapsamına aldı.[146]
Bazı tarihçiler Nazilerin Sovyet savaş esirlerine yönelik politikasını yalnızca savaş suçu olarak değil, aynı zamanda büyük siyasi ve askeri bir hata olduğuna vurgu yapar. Nazi Almanyası'nın Sovyetler Birliği'ne beklenmedik bir şekilde aniden saldırması sonucu Sovyet askerleri kapsamlı bir direniş hareketi oluşmadan kendilerini bir anda yıkıcı bir savaştın içinde buldu.[147] Kimi kaynaklar 1941'deki ilk çatışmalar sonucu Nazilerin hızlı ilerleyişini, Sovyet halkının büyük çoğunluğundaki Stalinist rejimden hoşnutsuzluk olmasına ve bu nedenle "proletaryanın anavatanını" korumak için savaşmakta isteksiz olmasına bağlar.[142][147] Bu kaynaklar ayrıca Kızıl Terör olaylarının, kolektivizasyon politikalarının, Sovyet ordusunda 1930-31 yıllarında gerçekleşen Bahar Davası sonrası çok sayıda subay vurulmasının ve ardından 1937-1938 yıllarındaki tasfiyelerin ordu içinde hoşnutsuzluğa neden olan faktörler olduğunu iddia eder.[147][148] Bu görüşleri savunanlar, ilk yıllarda Sovyet askerlerinin Nazilere teslim olmasına ve hatta onların tarafına tarafına geçse bile bu esirlere uygulanan vahşi yöntemler sonucu Nazilerin olumlu gidişatının tersine çevrildiğine vurgu yapar.[46][149] Nitekim Naziler esir alınan Kızıl Ordu askerlerine karşı tutumlarını gizlemiyorlardı ve bu nedenle esirlere yapılan katliamlar tüm Sovyet ordusunda ve Sovyet halkı arasında hızla yayıldı. Böylece Sovyet direnişi sertleşti ve Kızıl Ordu'nun "haklı savaş verdiğine" yönelik motivasyonu arttı.[46] Zira geniş esir katliamlarına kadar Sovyet askeri birimlerinin esir alınma oranı azdı ve bu birimlerin bir kısmı bu dönemde Nazi tarafına geçmişti.[149]. Benzer olarak Nazi generalleri Komiser Emri'nin, kaybedecek bir şeyi kalmaması nedeniyle sivil siyasetçileri asker yaparak savaşa soktuğunu belirtti. Ayrıca Sovyet esirlerini öldürerek Nazi ekonomisinin ihtiyaç duyduğu potansiyel işçi kitlesinden de mahrum ettiler.
Savaş sonrası eski savaş esirlerine bakış
Savaşın sona ermesi Nazi kamplarında hayatta kalan Sovyet mahkûmlara daimi özgürlük getirmedi. 1926 RSFSC Ceza Kanunu'nun 193'üncü maddesinde ve 1927 yılına ait Askeri Suç Hükümleri'nin 22. maddesinde "çatışma dışında düşmana teslim olma durumu o kişinin tüm mülküne el koyulmasıyla sonuçlanır." ifadesi yazılıydı.[150][151] Bununla birlikte bu maddeler çatışma alanındaki direnişin imkânsız olduğu veya düşmanın yok edilmesinin gereksiz olduğu durumlarda teslimiyet durumunun geçerli olduğunu ve kovuşturmaya neden olmayacağı belirtildi.[152] 1936 Ceza Kanunu'na göre de bilerek teslim olan Sovyet askerleri vatana ihanet eden hain olarak betimlenmişti ve bu kişilerin esir kamplarından ayrıldıktan sonra normal hayata dönme imkânları olmadı. 16 Ağustos 1941 tarihli 227 No.lu Emir teslim olan herkesin ettiği yemini bozduğunu ve askerlikten firar etmesi nedeniyle vatana ihanet suçu işlediğini ifade etti. Sovyet generali Georgiy Jukov Leningrad Kuşatması'nın devam ettiği sırada 28 Eylül 1941 tarihinde kendisine bağlı birliklere "düşmana teslim olanların ailelerinin vurulacağını ve esaretten döndükten sonra bu askerlerin idam edileceğine" dair 4976 nolu gizli emri gönderdi.[153] Josef Stalin 7 Kasım 1941'de Ekim Devrimi'nin 24. yıldönümü vesilesiyle bir radyo yayınında "Sovyet savaş esirleri yok, sadece hainler" var" ifadesini kullandı.[154]
Eski esirlere yönelik olumsuz bakışlar savaş yıllarında da mevcuttu. Zira Nazi kamplarından geri dönenler, işbirlikçi birimlerden kaçan Sovyet askerleri, hatta kamplardan döndükten sonra Sovyet tarafında Nazilere karşı savaşan partizanlar casusluk şüphelerine maruz kaldılar ve çoğu kez hain olarak damgalandılar. Sovyet makamları Nazilerin hızlı ilerleyişini ve buna paralel olarak yaptıkları katliamları cephedeki askerlerin teslim olmalarına ve direnmeyip esir olmayı kabul etmelerine bağladı.[155] Ancak yine de savaş sırasında esaretten kurtulan Sovyet askerleri genellikle kısa bir kontrol sonrasında askerliğe geri alındılar, ancak birçoğu rütbelerini yitirdi ve Shtrafbat adındaki ceza taburlarına gönderildi.
27 Aralık 1941 tarihli Devlet Savunma Komitesi kararıyla Naziler tarafından ele geçirilen eski Kızıl Ordu askerlerini test etmek için NKVD tarama kampları kuruldu.[156] 1942 yılında yirmiden fazla tarama kampı mevcuttu. Pratikte yüksek güvenlikli askeri hapishanelerdi ve herhangi bir suç işlemeyen mahkûmlar için tasarlanmıştı.[136] Savaşın sona ermesinden Sovyet organlarının eski esirlere yönelik şüpheleri arttı. Nazi Almanyası'nın teslim olmasından üç sonra 11 Mayıs 1945'te Stalin, eski esir askerler ve Nazi Almanyası'na zorunlu çalıştırılmak için gönderilen Sovyet vatandaşları için çok sayıda kontrol kampının kurulmasını emretti. Her biri 10 bin kişilik yüz civarında kampın kurulması planlandı. Eski esirler NKVD, Devlet Güvenliği Halk Komiserliği ve SMERŞ tarafından incelemeye tabi tutuldu.[157] Tarama kamplarının yaşam ve çalışma sistemi gulag sistemine benziyordu ve genellikle eski esirlerin iş gücünü kullanmak amacıyla sanayi tesislerinin yakınında kuruldu.[155] Kampta ağır suç işlediği tespit edilenler Sovyet Ceza Kanunu'ndaki 58. yasanın 1b maddesine tabi tutuldu. Bu madde savaş sırasında ölüm cezasını öngörürken, savaş sonrası en çok 10 yıl çalışma ve 5 yıl kamu haklarından mahrum bırakılma olarak uygulandı.[154] Yargıçlar özellikle Batılı ülkelerin serbest bıraktığı kişilere veya yabancı ülkelerdeki direniş hareketlerine katılan Sovyet vatandaşlarına karşı daha fazla şüpheyle yaklaştı. Bu gibi olayların kesinleşmiş durumlarında mahkemeler Nazilerle işbirliği konusuna benzer ağır cezalar verdiler.[155] Suçlu bulunan eski esirlerin aileleri de tutuklama, sürgüne gönderme gibi çeşitli baskılara maruz kaldılar.[47]
Çeşitli kaynaklara göre yaklaşık 1,5 - 1,8 milyon arası eski esir savaş sonrası baskıya maruz kaldı.[43] NKVD verilerine göre Nazilerle işbirliği yaptığı belirlenen 1.836.562 asker suçlu bulunarak gulaglara gönderildi.[158] Suçlu bulunmayıp Sovyetler Birliği'ne geri dönen eski esir sayısı tartışmalıdır. Kimi kaynaklar yaklaşık 235 bin eski esirin ülkeye geri dönebildiğini iddia ederken, kimi kaynaklar bu sayının 349 bin civarında olduğunu belirtmektedir.[43][157] Geriye dönen eski esirler "potansiyel suçlu" olarak muamele gördü ve Moskova, Leningrad, Kiev gibi savaşın gidişatını belirleyen merkezlerden 100 km yakın bir bölgeye yerleşmeleri yasaklandı. NKVD'nin özel gözetimi bu kişilerin ailelerine de uygulandı. Bu uygulamalara yüksek rütbeli komutanlar da dahildi, 1941-1945 yılları arasında 80 Sovyet generali Nazilere esir düşmüş, bunların 37'si kurtulmayı başarmıştı. Kurtulanlardan 11 general savaş sonrası NKVD mahkemeleri tarafından tutuklandı ve mahkûm edildi.[157] Sovyetler Birliği Silahlı Kuvvetleri'nin 12 Temmuz 1946'da yayınladığı bildiride suçlu bulunan eski savaş esirlerinin çalıştığı kampların dağıtılması kararlaştırıldı ve bu kişiler "daimi sanayi personeli" olarak anıldı. Suçlu bulunan eski savaş esirleri orduyla ilişkisi kesilse bile iş değiştirme ve yurtlarına geri dönme hakkına sahip değildi.[159]
Eski esirler kamplardan ayrıldıktan sonra, Sovyet yetkililer tarafından hain ve işbirlikçi damgasıyla yaşadılar. Yüksek öğrenim görmeleri ve iyi ücretli bir işte çalışmaları yasaklandı.[160] Kruşçev çözülmesi ile birlikte baskı azaldı, ancak hiçbir zaman tamamen bitmedi. 1998'de Rusya'daki araştırma enstitülerindeki iş formlarında bir aile üyesinin savaş esir kampında olup olmadığının belirtilmesi gereken bir kısım vardı.[157]
Kahraman ilan edilenler
Savaş sonrasında esaret altındayken hayatını kaybeden bazı askerlere Sovyetler Birliği'nin en yüksek dereceli onur madalyası olan Sovyetler Birliği Kahramanı unvanı verildi.[161][162] Nazilerin elindeyken kamplarda isyan çıkartan, direniş hareketleri örgütleyen ve Kızıl Ordu'ya tam sadakat gösteren bazı Sovyet askerleri bu nişana layık görüldü. Bu kişiler bir kahraman ve rol modeli olarak betimlendi. Kahraman ilan edilen savaş esirleri pek çok Sovyet posta puluna konu oldu, çok sayıda sokağa ve caddeye isimleri verildi ve anıtlar inşa edildi.[161][163][164]
Tazminatlar
Savaş sonrası dönemde Almanya makamları uzun zaman boyunca Sovyet savaş esirlerine tazminat ödemedi. 2015 yılında Alman Federal Meclisi eski Sovyet savaş esirlerine tazminat olarak bütçeden 10 milyon euro ayırarak her bir kişiye 2.500 euro olmak üzere toplam 4 bin mağdura tazminat vermeyi tasarladı.[165] Tazminat şartları 30 Eylül 2015 tarihli Maliye Bakanlığı bildirisi ile belirlendi. Buna göre 22 Haziran 1941 - 8 Mayıs 1945 tarihleri arasında Wehrmacht tarafından ele geçirilen Kızıl Ordu askerlerine 20 Mayıs 2015 - 30 Eylül 2017 tarihleri arasında şahsen başvuran her eski savaş esirine 2.500 euro verildi.
Dipnotlar
- ^ Orijinal adı "Mitteilungen fiir die Truppe, № 112, Juni 1941" olan bu talimatın bir kopyası günümüzde Potsdam'daki Askeri Tarih Kütüphanesi'nde saklanmaktadır.
- ^ "Askeri gereklilik" ilkesi düşmanın üstesinden gelmek için gerekli olan ve uluslararası insancıl hukuk tarafından yasaklanmayan araçların kullanılmasına izin verir. Bu ilke, insanlara veya nesnelere verilen koruma statüsünün bazı durumlarda sınırlı olabileceği, ertelenebileceği veya kaldırılabileceği anlamına gelir. I. ve II. Dünya Savaşı sırasında Alman İmparatorluğu ve Nazi Almanyası bu ilkeyi defalarca kötüye kullandı ve sınırları oldukça aştı.
- ^ Wehrmacht ve Einsatzgruppen arasındaki işbirliği ilkelerine ilişkin anlaşma Komiser Emri'nin yayınlanmasından iki ay önce, Nisan 1941'in başında yapıldı.[13]
- ^ Oberkommando der Wehrmacht'ın bir parçası olan Hermann Reinecke başkanlığındaki Allgemeines Wehrmachtsamt (Silahlı Kuvvetler Genel İdaresi Muhafızları) tutsak alınan düşman askerlerinin bakımından sorumluydu.
- ^ Bu kampta hüküm süren koşullar o kadar kötüydü ki, esirler gardiyanlardan kendilerini vurmalarını istedi.[45]
- ^ Buchenwald Toplama Kampı'nda çok sistematik bir esir infaz yöntemi mevcuttu. Kampa getirilen Kızıl Ordu askerleri gürültülü bir bölüme yönlendirildi ve burada beyaz önlüklü SS görevlileri esirlerin boyunu ölçmek bahanesiyle onları duvara dayadı. Çatlak şeklinde özel tasarlanmış bir alan bulunan duvarda esirler boyunlarından vuruldu ve cesetleri hızlıca yan odaya atıldı. Ardından sıradaki esirler getirildi ve sistematik bir şekilde infazlar gerçekleşti. 35-40 arası infazdan sonra cesetler bir kamyona yüklendi ve mezarlık kısmına atıldı.[62]
Ayrıca bakınız
Kaynakça
- Özel
- ^ Datner 1961, s. 96.
- ^ a b c Megargee 2009, s. 73.
- ^ a b Datner 1961, s. 98.
- ^ Gdański 2005, s. 43.
- ^ a b Krasnov 1986, s. 33.
- ^ "Дневник Гальдера" (Rusça). Militera.lib.ru. 26 Temmuz 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Mart 2019.
- ^ Tungsten, Vetta (1999). "Война на уничтожение: вермахт и Холокост" (Rusça), 3. Новая и новейшая история. ISSN 0130-3864. 9 Ekim 2006 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Mart 2019.
- ^ "Война Германии против Советского Союза, 1941-1945: Документальная экспозиция [города Берлина к 50-летию со дня нападения Германии на Советский Союз: каталог выставки" (Rusça). 11 Temmuz 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Mart 2019.
- ^ a b c d e Rees 2005, s. 60.
- ^ a b c Megargee 2009, s. 64.
- ^ Megargee 2009, s. 69-70.
- ^ Datner 1961, s. 13.
- ^ a b c Datner 1961, s. 99.
- ^ Anders 1997, s. 144.
- ^ a b Megargee 2009, s. 70-71.
- ^ Datner 1961, s. 100-101.
- ^ a b c d e Megargee 2009, s. 74-75.
- ^ Gurkin, V. "О людских потерях на советско-германском фронте в 1941-45 гг. Новая и новейшая история" (Rusça). Astronet.ru. 18 Haziran 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Mart 2019.
- ^ Snyder 2011, s. 185-186, 191-192.
- ^ a b Snyder 2011, s. 189.
- ^ Dyukov, A. "Интерлюдия (3): Кто на самом деле предал советских военнопленных" (Rusça). Militera.lib.ru. 31 Temmuz 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Mart 2019.
- ^ "Гаагская Конвенция 1907 года" (Rusça). Kiev.ua. 5 Ekim 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Mart 2019.
- ^ a b Schneer, Aron (2005). Плен. Лагеря, лагеря… (Rusça). Gesharim. ISBN 5-93273-195-8. 26 Temmuz 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Mart 2019.
- ^ бергский процесс над главными немецкими военными преступниками Нюрн. В 7 т. Т. 3. Военные преступления и преступления против человечности, Сборник материалов, sayfa: 19-20, tarih: 1958 (Rusça)
- ^ Polyan 1996, s. 45.
- ^ a b c Zolotarev, Vladimir, A. (8 Ekim 2004). "Пленных войн XX века разыскивают в веке XXI" (Rusça). Nvo.ng.ru. 28 Temmuz 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Mart 2019.
- ^ a b Beevor 2000, s. 66.
- ^ a b c Megargee 2009, s. 98-99.
- ^ Rees 2005, s. 67.
- ^ Datner 1961, s. 366-367.
- ^ a b Gdański 2005, s. 48.
- ^ a b c d Beevor 2000, s. 67.
- ^ a b c d Megargee 2009, s. 102-103.
- ^ a b c Datner 1961, s. 246-247.
- ^ a b Datner 1961, s. 300-301.
- ^ a b c d e Snyder 2011, s. 198-199.
- ^ Datner 1961, s. 246-247, 300-301.
- ^ Megargee 2009, s. 72.
- ^ Datner 1961, s. 28.
- ^ a b Rees 2005, s. 57.
- ^ a b c d Datner 1961, s. 302-303.
- ^ a b Megargee 2009, s. 101.
- ^ a b c d e f g h i Davies 2008, s. 345-346.
- ^ a b c Megargee 2009, s. 139.
- ^ a b c d e Snyder 2011, s. 202.
- ^ a b c d Merridale 2007, s. 158-160.
- ^ a b Nowakowski & Skotnicki 1995, s. 40.
- ^ Datner 1961, s. 304.
- ^ a b Aly 2006, s. 215.
- ^ a b Megargee 2009, s. 138.
- ^ a b Snyder 2011, s. 200.
- ^ Snyder 2011, s. 202-204.
- ^ a b c Aly 2006, s. 211.
- ^ Snyder 2011, s. 193.
- ^ a b c d Snyder 2011, s. 203-204.
- ^ a b Megargee 2009, s. 173.
- ^ Datner 1961, s. 304-305.
- ^ a b Datner 1961, s. 308-309.
- ^ a b Snyder 2011, s. 201.
- ^ a b Megargee 2009, s. 176.
- ^ a b Megargee 2009, s. 206.
- ^ a b c d e Snyder 2011, s. 206.
- ^ a b Reinhardt, Nila (21 Haziran 2001). "Das "Sterbelager" von Hemer" (Almanca). Wdr.de. 3 Temmuz 2001 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Mart 2019.
- ^ a b c d e "Soviet Prisoners of War: Forgotten Nazi Victims of World War II" (İngilizce). Historynet. 6 Aralık 2006. 6 Aralık 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Mart 2019.
- ^ "A brief history of Nuremberg POW camps" (İngilizce). B24. 21 Haziran 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Kasım 2019.
- ^ Schmidt, Roman. "Das Stalag III-A (1939-1945)" (PDF) (Almanca). Luckenwalde.de. 6 Ağustos 2010 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Mart 2019.
Allein im strengen Winter 1941/42 sind bei einer Fleckfieberepidemie rund 2.000 bis 2.500 tote sowjetische Gefangene zu beklagen.
- ^ "The Zeithain 'Russian Camp' 1941-42" (İngilizce). Stsg.de. 18 Mart 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Kasım 2019.
Prior to the quarantine 10,677 prisoners lived in the camp. When it was finally lifted in April 1942, only 3,729 remained. There were no new arrivals during this period.
- ^ Krentz, Herbert (2006). To Hell in a Halifax: The Story of an RCAF Pilot and Its Fellow POWs (İngilizce). Kent Publishing. ISBN 9780978035808.
- ^ a b c d e f g h i j k l Doyle 2003, s. 202.
- ^ Bouchet 2005, s. 25-26.
- ^ "Das Stalag VI C/Z - Zweiglager Wietmarschen (Emslandlager XIII)" (Almanca). Relikte.com. 2 Kasım 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Kasım 2019.
- ^ "Ehrenfriedhof sowjetischer Kriegstoter" (Almanca). Stalag326.de. 19 Nisan 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Mart 2019.
- ^ "Stalag VII A: The Liberation" (İngilizce). Moosburg.org. 1 Mart 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Kasım 2019.
- ^ Knut, Henkel (24 Nisan 2013). "Mehr als nur Gedenken in „Klein Belsen"" (PDF) (Almanca). Stiftung-lager-sandbostel.de. Erişim tarihi: 7 Kasım 2019.
- ^ "Camp chronicle of Fallingbostel area" (Almanca). Fallingbostelmilitarymuseum.de. 24 Nisan 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Mart 2019.
- ^ "Remembering Bergen-Belsen" (İngilizce). Hero.ac.uk. 13 Mart 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Mart 2019.
- ^ "The POW Camp (1940-1945)" (İngilizce). Bergen-belsen.stiftung-ng.de. 9 Haziran 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Kasım 2019.
The Bergen-Belsen camp was significantly expanded from June 1941 as Germany prepared to invade the Soviet Union. It was transformed into an independent camp known as Stalag XI C (311) which was intended to hold 20,000 Soviet POWs.
- ^ Datner 1961, s. 311-313.
- ^ Datner 1961, s. 319.
- ^ a b Datner 1961, s. 321.
- ^ Datner 1961, s. 319-320.
- ^ Koziełło & Łukaszewicz 1985, s. 11-13.
- ^ Otto, Keller & Nagel 2008, s. 576.
- ^ "Stalag and Oflag POW Prisoner of War Camps" (İngilizce). Stalagoflagpow.com. 11 Haziran 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Kasım 2019.
Stalag III-C, where up to 12,000 Soviet prisoners were killed or starved to death
- ^ "Map discovered in drawer details WWII POW experience" (İngilizce). Tampabay.com. 8 Şubat 2014. 7 Kasım 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Kasım 2019.
Stalag III C at Alt Drewitz, 50 miles from Berlin, where historians estimate 12,000 Soviet prisoners had been killed or starved to death.
- ^ Józef Piątkowski (2012). Stalag II C Alt Drewitz (Stalag 3 C) - Obóz jeńców wojennych Stare Drzewice. Kostrzyn nad Odrą - Zielona Góra: Księgarnia Akademicka Zielona Góra. s. 33-45. ISBN 978-83-60218-35-8.
- ^ "A Lot of Two Second War POW ID Tags; Stalag VIII-C and Stalag Luft IV" (İngilizce). Emedals.com. 7 Kasım 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Kasım 2019.
- ^ a b Otto, Keller & Nagel 2008, s. 572.
- ^ a b Datner 1961, s. 322.
- ^ Datner 1961, s. 323.
- ^ Garson 2012, s. 349.
- ^ "Terroriohvrite ühishaud Tapa linnakalmistul" (Estonca). Tapa Muuseum. 28 Mart 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 28 Mart 2019.
- ^ a b c d Megargee 2009, s. 205.
- ^ a b Megargee 2009, s. 137.
- ^ a b Datner 1961, s. 112.
- ^ Snyder 2011, s. 205.
- ^ a b c Megargee 2009, s. 100.
- ^ Datner 1961, s. 113.
- ^ Datner 1961, s. 117.
- ^ Datner 1961, s. 121.
- ^ Datner 1961, s. 137.
- ^ Datner 1961, s. 123.
- ^ a b Datner 1961, s. 127-128.
- ^ Datner 1961, s. 130.
- ^ Megargee 2009, s. 172.
- ^ a b c d Datner 1961, s. 135-136.
- ^ Datner 1961, s. 129.
- ^ Schneer, Aron (2006). Советские евреи в немецком плену (Rusça). Новое издательство. ISBN 5983790692. 7 Temmuz 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Mart 2019.
- ^ Polyan, Pavel (30 Temmuz 2008). "Отрицание отрицания или Битва под Аушвицем. Холокост" (Rusça). Polit.ru. 11 Ağustos 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Mart 2019.
- ^ a b Datner 1961, s. 164.
- ^ Datner 1961, s. 161.
- ^ Datner 1961, s. 183-187.
- ^ "Belsen Military Camp". March 29, 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Ağustos 2019.
- ^ Shephard, Ben (2006). After daybreak : the liberation of Belsen, 1945. Londra: Pimlico. ISBN 978-1844135400.
- ^ Oppenheimer, Paul (1996). From Belsen to Buckingham Palace. Nottingham: Quill Press. ISBN 978-0-9536280-3-2.
- ^ Datner 1961, s. 167-169.
- ^ "Obóz zagłady w Chełmnie n/Nerem" (Lehçe). Majdanek.com. 5 Mayıs 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Mart 2019.
- ^ Datner 1961, s. 170-171.
- ^ a b Datner 1961, s. 181-182.
- ^ Datner 1961, s. 173.
- ^ Datner 1961, s. 178-179.
- ^ "The treatment of Soviet POWs: Starvation, disease, and shootings, June 1941 – January 1942" (İngilizce). Ushmm. 6 Kasım 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Mart 2019.
- ^ "Majdanek (Poland)" (İngilizce). Jewishgen.org. 14 Mayıs 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Kasım 2019.
- ^ a b Datner 1961, s. 188-189.
- ^ "Побег из Собибора: забытый подвиг. Единственное восстание в концлагере, закончившееся успехом" (Rusça). Cripo.com. 28 Kasım 2008. 24 Ekim 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Haziran 2019.
- ^ Datner 1961, s. 338-349.
- ^ Datner 1961, s. 122.
- ^ a b Megargee 2009, s. 174.
- ^ Megargee 2009, s. 175.
- ^ a b c Snyder 2011, s. 207.
- ^ Mędykowski 2008, s. 19-20.
- ^ "Człowiek człowiekowi... Obozy na terenie Dolnego Śląska i Opolszczyzny w czasie II wojny światowej" (Lehçe). Ulusal Anma Enstitüsü (Polonya). 28 Şubat 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Mart 2019.
- ^ Gdański 2005, s. 50.
- ^ Snyder 2011, s. 209.
- ^ a b Gdański 2005, s. 46.
- ^ a b "Судьба военнопленных и депортированных граждан СССР. Материалы Комиссии по реабилитации жертв политических репрессий". Новая и новейшая история (Rusça), 2. 1996. s. 91-112. ISSN 0130-3864.
- ^ Davies 2008, s. 356.
- ^ Doyle 2003, s. 203.
- ^ Snyder 2011, s. 204.
- ^ "Nazi Persecution of Soviet Prisoners of War" (İngilizce). Encyclopedia.ushmm.org. 9 Mayıs 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Kasım 2019.
- ^ Magenheimer 2000, s. 118.
- ^ a b Anders 1997, s. 143.
- ^ Solonin 2007, s. 410.
- ^ a b Datner 1961, s. 306.
- ^ Magenheimer 2000, s. 123.
- ^ Datner 1961, s. 310.
- ^ a b c Schneer, Aron (2005). Плен. Советские военнопленные в Германии, 1941-1945 (Rusça). Gesharim. s. 624. ISBN 5-93273-195-8. 27 Temmuz 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Mart 2019.
- ^ Rayfield 2005, s. 324.
- ^ a b Anders 1997, s. 146.
- ^ Уголовный Кодекс РСФСР редакции 1926 г. — М.: 1957. — s. 86.
- ^ "Всмотритесь в даты" (Rusça). 30 Eylül 2007. 5 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Mart 2019.
- ^ Zmiev B. Положение о воинских преступлениях в редакции 1927 г. — М., 1928. — s. 52.
- ^ Sokolow 2011, s. 32.
- ^ a b Gdański 2005, s. 49.
- ^ a b c Soljenitsin 1991, s. 224-228.
- ^ "Государственный Комитет Обороны Постановление № ГКО-1069сс от 27 декабря 1941 г" (Rusça). Soldat.ru. 18 Ağustos 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Mart 2019.
- ^ a b c d Beevor 2000, s. 367.
- ^ "Пленные и пропавшие без вести" (Rusça). Soldat.ru. 8 Nisan 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Mart 2019.
- ^ Zemskov, Viktor. "Репатриация перемещённых советских граждан" (Rusça). Scepsis.ru. 19 Kasım 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Mart 2019.
- ^ Bieszanov 2009, s. 166.
- ^ a b "Власов, Николай Иванович" (Rusça). Warheroes.ru. 25 Temmuz 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Mart 2019.
- ^ "Антонов Яков Иванович" (Rusça). Narod.ru. 20 Temmuz 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Mart 2019.
- ^ Н. Габибов (живопись, театрально-декорационное искусство, графика), Д. Новрузова (скульптура), Р. Эфендиев (декоративно-прикладное искусство), А. Саламзаде, В. Мурадов (архитектура). Искусство Азербайджанской Советской Социалистической Республики // История искусства народов СССР / Под ред. Б. В. Веймарна, Л. С. Зингера. — Изобразительное искусство, 1984. — Т. IX. — С. 170.
- ^ "Novxanı Bələdiyyəsi" (Azerice). Belediyye.com/novxan. 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Aralık 2019.
Novxanı bələdiyyəsi tərəfindən Mehdi Hüseynzadənin heykəli qoyulmuş və kənd əhalisinin istifadəsinə verilmişdir, 140 min manat vəsait xərclənmiştir.
- ^ Полян П.М. Историомор, или трепанация памяти. - М.:АСТ, 2016. - s. 279.
- Genel
- Aly, Götz (2006). Państwo Hitlera (Lehçe). Oficyna Wydawnicza Finna. ISBN 83-89929-32-5.
- Anders, Władysław (1997). Klęska Hitlera w Rosji 1941–1945 (Lehçe). Polska Fundacja Kulturalna. ISBN 0-85065-292-8.
- Beevor, Antony (2000). Stalingrad (Lehçe). Książka i Wiedza. ISBN 83-05-13135-1.
- Bieszanov, Vladimir (2009). 1942. Poligon czerwonych generałów (Lehçe). Harmonia, Inicjał. ISBN 978-83-926205-2-5.
- Bouchet, Paule du (2005). Dans Paris Occupe: Journal of Helene Pitrou, 1940-1945 (Fransızca). Gallimard Jeune. ISBN 978-2075109376.
- Datner, Szymon (1961). Zbrodnie Wehrmachtu na jeńcach wojennych w II wojnie światowej (Lehçe). Wydawnictwo MON.
- Davies, Norman (2008). Europa walczy. 1939–1945 (Lehçe). Wydawnictwo „Znak”. ISBN 978-83-240-1010-3.
- Doyle, Peter (2003). World War II in Numbers (İngilizce). A & C Black. ISBN 9781408188194.
- Garson, Paul (2012). New Images of Nazi Germany: A Photographic Collection (İngilizce). McFarland. ISBN 9780786490905.</ref>
- Gdański, Jarosław W. (2005). Zapomniani żołnierze Hitlera (Lehçe). Wydawnictwo De Facto. ISBN 9788389667328.
- Koziełło-Poklewski, Bohdan; Łukaszewicz, Bohdan (1985). Ze znakiem "P": relacje i wspomnienia z robót przymusowych w Prusach Wschodnich w latach II wojny światowej (Lehçe). Ośrodek Badań Naukowych.
- Krasnov, B.B. (1986). К суду истории: записки военного прокурора (Rusça). Privolzh Vol. yayınevi.
- Magenheimer, Heinz (2000). Hitler. Strategia klęski 1940–45 (Lehçe). Sensacje XX wieku. ISBN 83-904968-9-5.
- Mędykowski, Witold (2008). Pomiędzy euforią a klęską. Polityka zatrudniania jeńców wojennych w przemyśle zbrojeniowym III Rzeszy (Lehçe). Łambinowicki Rocznik Muzealny.
- Megargee, Geoffrey P. (2009). Front Wschodni 1941 (Lehçe). Świat Książki. ISBN 978-83-247-1230-4.
- Merridale, Catherine (2007). Wojna Iwana. Armia Czerwona 1939–1945 (Lehçe). Dom Wydawniczy „Rebis”. ISBN 978-83-7301-917-1.
- Nowakowski, Tomasz; Skotnicki, Mariusz (1995). Kijów 1941 (Lehçe). Wydawnictwo Altair. ISBN 83-86217-15-4.
- Otto, Reinhard; Keller, Rolf; Nagel, Jens (2008). "Sowjetische Kriegsgefangene in deutschem Gewahrsam 1941–1945: Zahlen und Dimensionen" (PDF). Vierteljahrshefte für Zeitgeschichte (Almanca), 4. ss. 557-602. 11 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 17 Mart 2019.
- Polyan, Pavel (1996). Жертвы двух диктатур. Остарбайтеры и военнопленные в Третьем рейхе и их репатриация (Rusça). Ин-т географии РАН, Ин-т по изуч.
- Rayfield, Donald (2005). Stalin and His Hangmen: The Tyrant and Those Who Killed for Him (İngilizce). Random House. ISBN 978-0375757716.
- Rees, Laurence (2005). Hitler i Stalin. Wojna stulecia (Lehçe). Prószyński i S-ka. ISBN 978-83-7648-364-1.
- Snyder, Timothy (2011). Skrwawione ziemie (Lehçe). Świat Książki. ISBN 978-83-7799-456-6.
- Sokolow, Boris (2011). ZSRR pod okupacją (Lehçe). Inicjał. ISBN 978-83-930461-5-7.
- Solonin, Mark (2007). 22 czerwca 1941 (Lehçe). Dom Wydawniczy „Rebis”. ISBN 978-83-7510-130-0.
- Soljenitsin, Aleksandr (1991). Archipelag GuŁag. T. I. (Lehçe). Nowe Wydawnictwo Polskie. ISBN 83-85135-00-6.