İçeriğe atla

Natüralizm

Natüralizm ya da doğalcılık; felsefe, sanat ve edebiyatta doğal Dünya'yı temel alan çeşitli akımlara verilen ortak ad. Bu akımların takipçilerine natüralist denir. Bunun yanı sıra doğa tarihi ile uğraşan bilim insanlarına da natüralist denir.[1]

  • Edebiyatta ve sanatta natüralizm, doğayı detayları ile olduğu gibi yansıtmayı öngören akımların genel adıdır.[1]
  • Felsefede natüralizm, her şeyin doğal varlıklardan, doğal nedenlerle oluştuğunu, doğaüstü varlıklara ve açıklamalara itibar edilmemesi gerektiğini savunan düşüncedir.[1]
  • Ahlak felsefesinde natüralizm, ahlaki çıkarımların, ahlaki olmayan ifadelerden yapılabileceği teorisidir.[1]

Felsefe

Doğalcılığa göre doğanın, nesnel yasalar uyarınca işleyen bir düzeni vardır. Gözlem ve deneye dayalı bilimler, işte bu yasalar sayesinde doğa ile ilgili her alanda sağlam, kesin bilgilere ulaşabilir. Doğalcılık, doğa bilimlerinin sanata ve edebiyata uygulanmasıyla ortaya çıkmıştır. Doğalcı anlayışa göre gerçek olduğu gibi yansıtılmalı, yaşamın kaba ve bayağı sayılarak ele alınmayan yönleri de işlenmelidir.

Doğalcı anlayışa göre birey, içinde yetiştiği toplumsal ve doğal çevrede biçimlenir. Ekonomik ve toplumsal baskılar altında ezilen bireyler, içlerinden gelen güçlü dürtülerle hareket ederler. Alın yazılarını belirleyebilme gücünden uzak olduklarından davranışlarından da sorumlu tutulamazlar.

Türleri

Natüralizm iki farklı felsefî görüşte incelenir:

  • Yöntemsel natüralizm, bilim insanlarından, içinde bulunduğumuz dünya hakkında, gözlemleyebileceğimiz, test edebileceğimiz, tekrar edebileceğimiz ve doğrulayabileceğimiz açıklamalar talep eder.[2] Epistemoloji üzerine yoğunlaşır: "Dünya üzerinde güvenilir bilgiyi edinmenin yöntemleri nelerdir?". Metafizik ve dini inançtan bağımsız, özellikle "bilgi" edinmenin pratik yöntemleriyle ilgili epistemolojik bir bakış açısıdır. Buna göre varsayımların doğal neden ve olaylara göre açıklanıp test edilmesi gerekir.[3] Gözlemlenebilir eylemlerin açıklamaları yalnızca doğal nedenlerle ilişkilendirildikleri sürece pratik ve faydalı olur (mesela "kesin işleyişler" buna örnektir, ama "şüpheli mucizeler" değil). Yöntemsel natüralizm modern bilimin temel prensibidir. Bazı filozoflar bu düşünceyi daha da genişleterek yöntemsel natüralizmin felsefenin de temel prensibi olduğunu söylemişlerdir. Bu bakış açısına göre bilim ve felsefe bir bütündür. W.V. Quine, George Santayana ve diğer bazı filozoflar da bu düşünceyi desteklemişlerdir.
  • Metafizik natüralizm, (veya ontolojik natüralizm veya felsefi natüralizm) ontoloji üzerine yoğunlaşır: Bu bakış açısı daha çok varoluş ile alakalıdır: var olan nedir ve var olmayan nedir? Natüralizm "tabiat vardır ve bütün temel doğrular tabiatın doğrularıdır."[4] metafiziki pozisyonuna sahiptir.

Tarihçe

Felsefi natüralizme ait ilk düşünce ve varsayımlara Sokrates'ten önceki İyonya'lı filozofların eserlerinde rastlanır.

Bilimin babası kabul edilen Miletli Thales tabiat olaylarını doğaüstü nedenlere girmeksizin açıklayan ilk filozoflardandır. Bu erken dönem filozofları natüralizmin temellerini atan deneysel araştırma prensiplerine katkıda bulundular.[5]

Orta Çağ'ın sonlarına doğru olayları doğal nedenlere bağlamak hristiyan filozofların tipik özelliği haline geldi. Skolastik düşünürler ise bir taraftan yaratıcının olaylara doğrudan müdahalesi ihtimaline kapıyı açık bırakmalarına rağmen bir taraftan da tabiat olaylarının arkasında bilimsel açıklamalar aramaktansa mucize arayışlarına giren çağdaşlarını hakir görmeye başladılar.

17. yüzyıl felsefesinde Descartes'ın "Cogito ergo sum" düşüncesiyle ulaştığı "Tanrı" idesi, Descartes'ın idealist bir filozof olarak da isimlendirilmesine sebep olmuştur. İşte Descartes'ın bu idealizmine karşı, naturalist bir bakışla Thomas Hobbes çıkmıştır. Dolayısıyla 17. yy'da naturalizmin temsilcisi olmuştur.

Sanat

Görsel sanatlarda Doğalcılık, doğanın olduğu gibi betimlenmesi biçiminde ortaya çıktı. Gerçekte ilk Doğalcı yapıtları, Eski Yunanistan'da, klasik dönem sanatçılarının verdiği söylenebilir. Rönesans sanatçıları, bir bakıma bu anlayışı yeniden canlandırdılar. 17. yüzyılda yaşayan Doğalcı ressamlar doğayı, güzelliği ve çirkinliğiyle olduğu gibi yansıtmakta birleşiyorlardı. Doğalcı terimi de ilk kez bu yüzyılda kullanıldı. İngiliz manzara ressamı John Constable, 1830'larda doğanın tüm yönleriyle, olduğu gibi betimlenmesi gerektiğini savundu. Constable'ın etkisinde kalan Fransız Barbizon ressamları, yeni Avrupa Doğalcılık'ının manzara resmindeki temsilcileriydi. Bu yıllarda Jean-Baptiste Camille Corot, Alfred Sisley, Camille Pissarro ve Claude Monet de Doğalcı yapıtlar verdiler. 19. yüzyılın sonuna doğru Doğalcılık Alman ressamları üzerinde de etkisini gösterdi. ABD'de ise Doğalcılık 19. yüzyılda, Gerçekçilik'le iç içe gelişti.

Edebiyat

Edebiyatta Doğalcılık, 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa'da doğdu. Bu akımın kuramsal temellerini Fransız Hippolyte Taine'in oluşturdu. Taine'in düşüncelerinden etkilenen Goncourt Kardeşler, ilk Doğalcı roman olan Germinie Lacerteux‘u (1864) yazdılar. Ama edebiyatta Doğalcılık asıl anlatımını, Emile Zola'nın Le Roman expérimental (1880; "Deneysel Roman") adlı deneme yazılarında buldu. Goncourt Kardeşler'den etkilenen Zola'ya göre romancı, olguları yalnızca saptayarak yazmakla yetinen bir gözlemci değil, roman kişilerinin iç dünyalarını, duygusal ve toplumsal olguları bir dizi deneyden geçiren bir deneycidir. Doğalcılık'ın öngördüğü yöntemlere Zola kadar sıkı sıkıya bağlı kalmış çok az yazar vardır. Ama bir süre sonra, ünlü öykücü Guy de Maupassant, romancı Joris-Karl Huysmans, Alman oyun yazarı Gerhart Hauptmann, Portekizli romancı José Maria Eça de Queirós bu akımdan etkilenerek yazmışlardır.

Doğalcı yazarlar, nesnel gerçekleri yazdılar ve idealleştirmeye karşı çıktılar. Yaşamın acımasız ve kaba yanlarını da yansıttılar. Kalıtıma ilişkin görüşlerinin etkisiyle, güçlü tutkuların pençesinde kıvranan basit tipleri ele alarak işlediler. Doğalcı yazarlar, çevrenin birey üzerinde ezici bir etkisi olduğuna inanıyorlardı. Bundan dolayı yapıtlarında, iç karartıcı mekânları, gecekondu semtlerini ve yeraltı dünyasını bir belgesel diliyle işlediler. Avrupa edebiyatında Doğalcılık'ın etkileri zayıflamaya başladığı bir dönemde ABD'de, Stephen Crane, Frank Norris ve Jack London bu anlayışla yazdılar. Theodore Dreiser, ABD'de Doğalcılık'ı doruğa ulaştırdı. James T. Farrell'ın Studs Lonigan (1932-35) başlıklı üçlemesi son Doğalcı yapıtlar oldu.

Türk edebiyatına Doğalcılık, deneye dayalı bilimlerin ateşli savunucusu Beşir Fuad’ın etkisiyle girdi. Beşir Fuad roman ya da öykü yazarı değildi, ama bazı yapıtlarında Doğalcılığın temel ilke ve yöntemlerini savunarak dönemin romancı ve öykücülerini etkiledi. Türk edebiyatının ilk Doğalcı romanı, 1891'de Ahmed Midhat Efendi’nin yazdığı Müşahedat‘tır ("Gözlemler"). Bu akımın Türk edebiyatındaki ilk önemli temsilcisi ise Hüseyin Rahmi Gürpınar’dır. Gürpınar Doğalcılık'a, Mürebbiye (1899) adlı romanında kahramanlardan birinin ağzından bu akımın ne olduğunu anlatacak kadar önem vermiştir. Ben Deli miyim? (1925) adlı romanı müstehcen bulunarak dava açılınca yazar, "gerçek öykücülük, tüm bilimleri, fenleri kapsayan, her kötülüğü, her hastalığı, her gizli fesadı, yarayı aydınlığa çıkaran yüce bir güçtür" diyerek duruşmada kendisini ve Doğalcılık anlayışını savunmuştur.

Doğalcılık, kısa ömürlü bir akım olmakla birlikte Gerçekçiliğin zenginleşmesini, yeni konuların bulunmasını, biçime öncelik tanımayan ve yaşama yakın olan bir anlatımın gelişmesini sağladı.

Kaynakça

  1. ^ a b c d "Naturalism." Oxford Dictionary of English 2e, Oxford University Press, 2003.
  2. ^ Judge John E. Jones. Kitzmiller v. Dover Area School District davasının Mahkeme kararı. 9 Ocak 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Beyanda bulunan uzmanlar: John F.Haught, Robert T. Pennock ve Kenneth R. Miller.
  3. ^ Methodological Naturalism and Philosophical Naturalism 7 Nisan 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.: Clarifying the Connection (2000), Barbara Forrest, 2007-05-20 tarihli.
  4. ^ "Naturalism", in The Encyclopedia of Philosophy, Macmillan, 1996 Supplement, 372-373.
  5. ^ Jonathan Barnes's introduction to Early Greek Philosophy (Penguin)

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Epistemoloji</span> bilginin doğası, kapsamı ve kaynağı ile ilgilenen felsefe dalı

Epistemoloji ya da bilgi felsefesi, bilgiyle ilgilenen bir felsefe dalıdır. Epistemologlar, bilginin doğası, kaynağı ve kapsamı, epistemolojik gerekçelendirme, inancın rasyonelliğini ve diğer çeşitli konuları incelemektedir. Epistemoloji, felsefenin etik, mantık ve metafizikle birlikte dört ana dalından biri olarak kabul edilir.

<span class="mw-page-title-main">Deneycilik</span> bilginin sadece veya öncelikle duyusal deneyimden geldiğini belirten teori

Deneycilik, empirizm veya ampirizm, bilginin duyumlar sayesinde ve deneyimle kazanılabileceğini öne süren görüştür. Deneyci görüşe göre insan zihninde doğuştan bir bilgi yoktur. İnsan zihni, bu nedenle boş bir levha gibidir.

<span class="mw-page-title-main">Akılcılık</span> Ussun temel bilgi kaynağı olması gerektiğini savunan felsefi görüş

Akılcılık; usçuluk veya rasyonalizm olarak da adlandırılan, bilginin doğruluğunun duyum ve deneyimde değil, düşüncede ve zihinde temellendirilebileceğini öne süren felsefi görüş.

<span class="mw-page-title-main">Romantizm</span> sanat akımı

Romantizm veya Coşumculuk, 1800 ve 1850 yılları arasında Avrupa'da edebiyatı, müziği, felsefeyi ve sanatı etkileyen entelektüel bir akımdı. Bir ölçüde Sanayi Devrimi'ne, Aydınlanma Çağı'na aristokratik sosyal ve siyasi düzenine, doğanın bilimsel rasyonalizasyonuna ve klasisizme tepki olarak doğan, doğaya ve duygulara verdiği önemle bilinen bir akımdır. Ortaya çıkışında ise 1789 Fransız İhtilali sonrasındaki toplumsal, siyasal ve düşünsel yapının etkileri vardır.

Realizm ya da gerçekçilik, bir estetik ve edebi kavram olarak 19. yüzyıl ortalarında Fransa'da ortaya çıkmıştır. Nasıl ki romantizm klasisizme bir başkaldırı niteliğinde ise gerçekçilik yani realizm, hem klasisizme hem de romantizme bir başkaldırıdır. Amaç, sanatı klasik ve romantik akımların yapaylığından kurtarmak, yenilikçi eserler üretmek ve konularını öncelikle yüksek sınıflar ve temalarla ilgili değil, toplumsal sınıflar ve temalar arasından seçmekti. Realizmin amacı, günlük yaşamın önyargısız, bilimsel bir tutumla incelenmesi ve edebi eserlerin bir bilim insanının klinik bulgularına benzer nesnel bir bakış açısıyla ortaya konmasıdır. Örneğin, realizmin iki güçlü temsilcisi Gustave Flaubert'in Madame Bovary adlı romanı ile Emile Zola'nın Nana adlı romanında cinsellik ve şiddet edebi bir mikroskop altında incelenecek olursa çıplaklığıyla ortaya konulmuştur. Realizm felsefesinin altında güçlü bir felsefi belirlenimcilik yatar. Fransız edebiyatında Flaubert ile Zola'nın yanı sıra Honore de Balzac, Stendhal, Rusya'da Lev Tolstoy, İvan Sergeyeviç Turgenyev, Dostoyevski, İngiltere'de Charles Dickens ve Anthony Trollope, Amerika'da Theodore Dreiser, Ernest Hemingway, John Steinbeck İrlanda'da James Joyce realizmin önemli temsilcileridir. Realizm, 20. yüzyıl romanının gelişimini de önemli ölçüde etkilemiştir.

<span class="mw-page-title-main">Baruch Spinoza</span> Hollandalı filozof

Baruch Spinoza, Yahudi kökenli Hollandalı filozof. Aydınlanmanın erken dönem düşünürlerinden olan Spinoza, evren ve insan hakkında modern fikirler ileri sürerek öncü ahit eleştirileri yapmış ve zamanla 17. yüzyıl felsefesinin en önde gelen rasyonalistlerinden biri olarak kabul edilmiştir. Descartes'ın fikirlerinden etkilenen Spinoza, Hollanda Altın Çağının önde gelen filozofu olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Kuşkuculuk</span> Felsefi görüş

Kuşkuculuk, septisizm, skeptisizm veya şüphecilik, her tür bilgi savını kuşkuyla karşılayan, bunların temellerini, etkilerini ve kesinliklerini irdeleyen, ayrıca aklın kesin bir bilgi elde edemeyeceğini, hakikate erişilse dahi sürekli ve tam bir kuşku içinde kalınacağını, "mutlak"a ulaşmanın mümkün olmadığını savunan felsefi görüştür. Kuşkuculuk, felsefe tarihi açısından önemli bir yere sahiptir; zira felsefe tarihi boyunca bilginin sınırlarını, insanların inançlarını, önyargılarını ve dogmatik düşünceyi sorgulayarak yerleşik kanılar ve inançları sarsmış, felsefe, bilim ve özellikle din konusunda birçok anlayışın değişmesine ortam hazırlamıştır. Dogmatizmin karşıtıdır. Kuşkucular, kesin bilgi veya mutlak doğruyu elde etmenin zor veya imkansız olduğunu savunurlar ve genellikle bu düşünceyi sorgulamayı teşvik ederler.

Arkhe (ἀρχή), Batı felsefesinin ve Sokrates öncesi Eski Yunan Felsefesinin en önemli kavramlarından biri. Felsefenin ana disiplini sayılan metafiziğin ve genellikle Bilimin, özellikle de fizik biliminin gelişmesinde önemli rolü olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Fenomenoloji</span> Kurucusu Edmund Husserl olan bir felsefe akımı

Fenomenoloji veya görüngü bilimi, kurucusu Edmund Husserl olan bir felsefe akımı. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde görülen bilimlerdeki ve düşüncedeki genel bunalım içinde doğup gelişen bir felsefe akımıdır. Husserlci fenomenoloji, bu bağlamda, Metafiziği sona erdirerek somut yaşantıya dönmek ve böylece tıkanmış olan felsefeye yeni bir başlangıç yapmak iddiasıyla ortaya çıkmıştır.

<span class="mw-page-title-main">İdealizm</span> felsefi görüş

İdealizm, gerçekliğin özünü yalnızca fenomen olarak kabul ettiği cisimler dünyasında değil, maddesel olma­yan varlıkta arayan, nesnel gerçekliği; idea, us, tin olarak belirleyen ve maddeyi düşüncenin (tinin) bir görünüş biçimi olarak inceleyen görüş. Materyalizmin ve natüralizmin karşıtı.

Alman felsefesi, 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başlarından itibaren belirgin bir ağırlık kazanan, bir bakıma felsefenin yurdu hâline gelen Alman felsefe geleneğini ya da başka bir açıdan farklı felsefi eğilimlere sahip olan Alman felsefecilerinin bütünlüğünü ifade etmektedir.

<span class="mw-page-title-main">19. yüzyıl felsefesi</span>

19. yüzyıl felsefesi öncelikli olarak Alman felsefesinde romantizmin ve idealizmin zirveye ulaştığı bir dönemdir. Aynı şekilde materyalizmin de yeni bir derinlik kazandığı ve öne çıktığı görülür. Fransız felsefesinde bir yanda Charles Fourrier, Pierre-Joseph Proudhon, Claude Henri de Saint-Simon gibi reformcu düşünürler; öte yanda da August Comte ile pozitivizmin belirginleştiği görülür. Tarihçi Tocqueville ile sosyolog ve düşünür olan Emile Durkheim'ı da buraya eklemek gerekir.

<span class="mw-page-title-main">20. yüzyıl felsefesi</span>

20. yüzyıl felsefesi, 19. yüzyıl sonlarından başlayıp günümüze kadar gelen ve devam eden düşünce geleneklerini ve felsefi akımları kapsar. Her çağın felsefesinin kendi toplumsal, kültürel ve siyasal koşullarıyla etkileşimli olduğu gibi, 20. yüzyıl felsefesi de kendi siyasal ve toplumsal gelişmelerinden etkilenmiştir. Çağın siyasal olayları, kültürel ve teknolojik gelişmeler, bilimsel alandaki yeni sonuçlar, ortaya çıkan yeni düşünce eğilimlerinin hepsi 20. yüzyıl felsefesinde görülen bilime yönelik sorgulayıcı yaklaşımların, aklın sorgulanması girişimlerinin, dile yönelik ilginin, özne kavramı üzerinde yürütülen tartışmaların, zihin problemlerinin, yeni bir boyut kazanan bilgi sorununun, cinsellik soruşturmasının, yabancılaşma ve iktidar sorunsalının arka planını oluşturmaktadır. Bu çağın düşünürlerinin çoğunluğu bir şekilde çalışmalarında çağın kuramsal sorunlarını dillendirmiş ve yanıt arayışında olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Mantıksal pozitivizm</span>

Mantıksal pozitivizm, Viyana Çevresi olarak adlandırılan filozofların felsefi düşünüş sistemlerini adlandırır. Başlıca temsilcileri Moritz Schlick, Rudolph Carnap ve Otto Neurath olan bu çevre, yeni pozitivistler ya da mantıkçı empiristler olarak da adlandırılır. Bu çevrenin oluşumunda önemli etkisi olan isim Ernst Mach'tır ki Mach'ın Viyana'da belirli dönemlerde mantık, fizik ve felsefe profesörlüğü yaptığı bilinmektedir. Mantıksal pozitivizmin çok farklı konumlardaki ve disiplinlerdeki filozofları bir araya getirir. Söz konusu akımın içinde sayılan ya da sayılmış olan belli başlı filozoflar şöyledir: Ernest Nagel, Hans Hahn, Kurt Gödel, Felix Kaufmann, Philipp Frank, Bertrand Russell, Whitehead, A. J. Ayer, Wittgenstein.

<span class="mw-page-title-main">17. yüzyıl felsefesi</span>

17. yüzyıl felsefesi, Rönesans'ın etkisiyle ortaya çıkan gelişmelere dayanarak, Yeni Çağ düşüncesinin temellerini atmak üzere ortaya çıkan felsefe eğilimidir. Rönesansın ortaya koyduğu düşünsel gelişmeleri ve belirsiz kavram içeriklerini kullanan 17. yüzyıl düşünürleri, felsefi formüllerini tam bir sağlamlık ve kesinlik içinde ortaya koyma arayışı içinde olmuşlar ve ortaya koydukları çalışmalarla sistematik felsefeyi yeni bir derinlikle temellendirmişlerdir. Aydınlanma çağı düşüncesinin ilkeleri ve temel kavramları büyük ölçüde 17. yüzyıl felsefesinde hazırlanmıştır.

Aristotelesçilik, Platonculuğa paralel olarak, aynı zaman dönemleri içinde gelişen bir felsefi eğilimdir. Yeni bir dünya görüşü arayışı içinde rönesans felsefesinin Platon'a ve Aristoteles'e yönelmesi şaşırtıcı değildir. Her ikisi de klasik çağın en güçlü düşünürleriydi ve yapıtları bir anlamda ilk felsefeyi kurmaya yönelikti.

<span class="mw-page-title-main">Hint felsefesi</span>

Hint (Hindu) Felsefesi Hindistan'ın eski çağlarında ortaya çıkmış, içinde felsefeleri, dünya görüşlerini, öğretileri barındıran kendilerinin ise Darşana dedikleri geniş bir yelpazeyi içine alır. Milattan önce 15. yüzyılda geç vedalar döneminde oluşturulan upanişadlar ilk yazılı ve hala önemsenen kaynaklardır. Radhakrishnan'a göre dünyanın en eski felsefi yapıtlarıdır. Modern yorumcular Hint Felsefesinde iki ana gelenek olduğunu öne sürerler. Veda'da söylenenleri kaynak olarak görüp kabul eden geleneğe Astika, Veda'lara mesafe koyan geleneklere de Nastika geleneği denir. Nastika akımından olan okullar arasında Budizm, Cainizm, Ajivika, Carvaka vs. bulunur. Hint felsefesinde Veda'ları kabul eden Astika akımında altı sistem bulunur. En eskisi Samkhya'dır ve ondan ortaya çıkan Yoga'dır. Diğer dördü Nyaya, Vaiseşika, Mimamsa, Vedanta'dır. Yoga adlı eserinde inançlar üzerine çalışan felsefeci Eliade'e göre Hindu düşünce sisteminin olmazsa olmaz dört temel kavramı karma, maya, nirvana ve yoga'dır. Karma, insanı kozmosa bağlayan evrensel nedensellik yasasıdır, "eden, ettiğini bulur" diye algılanır. Maya, kozmosu doğurur ve onun geri dönüşünü de yönetir. İnsanlar cehaletle körleştiği sürece bu kozmik yanılsamayı besler. Nirvana, Karma ve Maya'nın ötesinde konumlanmış asıl hakikat, koşullanmamış, aşkın bir hal, durumdur. Yoga ise varlığa erişmenin yollarıdır.

Gündelik dil felsefesi, 20. yüzyılda ortaya çıkan bir dil felsefesi akımıdır. Bir felsefe yapma tarzı olarak, mantıkçı pozitivizmin ideal dil anlayışını eleştiren Austin, Searle, Grice gibi filozofların çalışmalarını nitelendirmektedir. Bu filozoflara göre, gündelik hayatta kullanılan dil eksik ve kusurlu değildir, bilakis dilin gündelik kullanımını analiz ederek, dil ve insan hakkında önemli bilgilere ulaşılabilir.

<span class="mw-page-title-main">Felsefe ve edebiyat</span>

Felsefe ve edebiyat, filozofların ve felsefi konuların edebiyat ile ilişkilerini ve edebiyat tarafından ortaya atılan konuların felsefe ile ilişkilerini içeren daldır.

Fransızca felsefenin tarihi, son derece çeşitli ve yüzyıllar boyunca Batı felsefesini etkilemiş olan Fransızca felsefenin Orta Çağ skolastik düşünürü Pierre Abélard'dan başlayarak modern felsefenin kurucularından René Descartes'ın felsefesinden yirminci yüzyılda ortaya çıkmış bilim felsefesi, varoluşçuluk, fenomenoloji, yapısalcılık ve postmodernizme kadar gelişimini ele alır.