İçeriğe atla

Nanosensör

Nanosensörler, nanoparçacıklarla ilgili bilgileri makroskopik dünyaya iletmek için kullanılan biyolojik, kimyasal ya da cerrahi sensör noktalarıdır. Temel olarak, çeşitli tıbbi amaçlarların yanı sıra nano robotlar ve nano ölçeklerde kullanılan bilgisayar çipleri gibi başka nano ürünlerin yapımında bir araç olarak kullanılırlar. Şu sıralar, nanosensör yapımı için önerilen pek çok yöntem vardır. Yukarıdan aşağı (top-down) litografi (baskı), aşağıdan yukarı düzenlenme (bottom-up) assembly, moleküler kendiliğinden düzenlenme(self assembly) bu yöntemlerden bazılarıdır.

Gıdalar üzerinde moleküler boyutta gerçekleştirilen değişim, renk, kıvam ve form başta olmak üzere çok farklı şekillerde kendini gösteriyor. Bu teknolojiyle geliştirilen çikolatalar istenilen seviyeye kadar sıcağa dayanıklı hale getirilebiliyor ya da patatesler kızartılmak için yağın içerisine atıldığında yalnızca belirlenen miktarda yağı bünyesine alıyor, fazla miktarda yağ patatesin içerisine işleyemiyor böylece vücudumuza aldığımız doymuş yağı azaltarak rahatça patates kızartması yiyebiliyoruz. Ayrıca yiyeceklerin kıvamı ve rengi istenildiğinde ısı ve harekete göre değiştirilebiliyor.

Gıda endüstrisindeki nanoteknoloji uygulamaları, taşıma sistemleri (miseller, nanoemülsiyonlar, liposomlar, biyopolimerik nanoparçacıklar vb.) gıda güvenliği ve biyogüvenlik (nanosensörler vb.) ve nanotoksizite gibi uygulamaları kapsıyor. Gıdalarda potansiyel nanoteknoloji uygulamalarının, gıdadaki besin öğeleri ve antioksidanlar gibi biyomoleküllerin insan vücudunda  etkin ve efektif olarak salınımları üzerinde yoğunlaşacağı öngörülüyor. Nanoteknoloji uygulamalarının yaygın olarak kullanılabileceği diğer bir alan ise,  fonksiyonel gıda endüstrisi olarak belirtiliyor.

Halen ABD ve Japonya'nın gıda pazarında kendine yer edinmeye çalışan Nano gıdalar gelecekte firmaların yarıştığı bir alan olacak. Küçük birer kumanda kapsülü gibi çalışan bu parçacıklar üretici şirketler tarafından önce renk, lezzet veya kıvam özellikleriyle dolduruluyor, ardından da ısı veya harekete duyarlı olarak programlanarak gıdaların içerisine yerleştiriliyor. Böylece tüketici nano gıda teknolojisiyle üretilen gıdaların birçok özelliğini dilediği anda değiştirebiliyor.

Özellikle ilk olarak ABD'de satışa sunulan ve türünün ilk örneklerinden biri olan nano pizza büyük ilgi çekiyor. Ürünün en büyük özelliği ise ısıya göre lezzet ve kıvamının değişmesi. Pizza 100 derecede ısıtıldığında rengi kırmızı olurken lezzet bakımından da domatesi çağrıştırıyor. Ancak aynı pizza 200 derecede ısıtıldığında ise rengi yeşile dönüşüyor ve tadı da ıspanak lezzeti vermeye başlıyor. Başka güzel bir örnek ise Mentos şekerler. Mentos şekerlerin içinde bulunan  doğal nanotüpler ve nanotüplerin de  içine saklanmış aromalar var. Siz şekeri ağzınızda erittikçe nanotüpler patlamaya devam ediyor ve sürekli taze, ferah aroma ile karşılaşıyorsunuz. Harika değil mi?

Tahmini Uygulamalar

Nanosensörlerin tıbbi kullanımı temel olarak nanosensörlerin vücuttaki belli başlı hücreleri ya da yerleri doğru bir şekilde bulma potansiyeline dayanır. Nanosensörler, vücutta bulunan hücrelerin miktar, yoğunluk, hız ve yer değiştirme,yerçekimi, elektrik ve manyetik kuvvetleri, basınç ya da sıcaklık değişimlerini ölçerek ilaç sağlamak ya da vücudun belli yerlerindeki değişimleri denetlemek için moleküler düzeyde, özellikle kanser hücreleri olmak üzere belli başlı hücreler arasında ayrım yapabilir ve bu hücreleri saptayabilirler.Bunun yanı sıra, nanosensörler vücudun dışından da makroskopik değişimleri algılayabilir ve bu değişimleri vücutta çalışmakta olan diğer nano ürünlere iletebilir.

Vücuttaki tümörlerin bulunması için kadmiyum selenür kuantum noktalarının parlaklık özelliklerinin sensör olarak kullanılması nanosensörlere bir örnektir.Doktorlar, vücuda enjekte ettikleri kuantum noktalarını, parlaklıkları nedeniyle kolaylıkla bularak vücuttaki tümörleri ya da kanser hücrelerini saptayabiliyorlardı. Gelişmiş nanosensör kuantum noktaları da sadece vücudun tehlike altında olmasına yol açan hücreyi bulmak üzere kurulacaktı. Ancak, bu kadmiyum selenür noktalarının sakıncalarından biri vücut için büyük oranda zehirli olmalarıydı. Bu yüzden, araştırmacılar parlaklık özelliklerini hala muhafaza etseler de bu noktaların yerine zehir oranı daha düşük farklı noktalar geliştirmeye çalışıyorlar. Özellikle de kadmiyum selenür kadar parlak olmasalar da manganez ve çeşitli lantanit elementlerle arttırılabilen çinko sülfür kuantum noktalarının belli başlı yararlarını inceliyorlar. Bunun yanı sıra, bu yeni noktalar hedef hücrelerine yapıştıklarında da daha parlak hale geliyorlar. (Kuantum) Tahmini potansiyel işlevler arasında, özellikle yüksek risk taşıyan bireyler için olmak üzere açık kalıtsal bozuklukların tanımlanması için belirli DNA'ların bulunmasında kullanılan sensörler ve mevcut detektörlerden daha kolay bir şekilde diyabetle ilgili konularda glikoz seviyelerinin otomatik olarak saptanması için vücuda yerleştirilen sensörler de yer alabilir.DNA, aynı zamanda, saptama özelliği olan bir nano aygıt ile birleştirildiğinde CMOS IC üretimi için kurban (sacrifical) tabaka olarak da işlev görebilir.Bu sebeple, nanosensörler, proteomik tasarımlar ve yeni hibrit(karma) malzemeler kullanarak bileşenlerin devre montajının bir parçası olarak yarı iletken bir hibrit alt maddeye dönüşmesini sağlamak için kullanılabiliyor. Nanosensörlerin geliştirilmesi ve minyatürleştirilmesi çok sayıda ilgi çekici fırsat sağlayacaktır.

Tasarlanan diğer ürünler, çoğunlukla nanosensörlerin daha küçük tümleşik devreler yapmak için kullanımını ve ulaşım, iletişim; yapısal bütünlük ve robotik alanında gerçekleşen gelişmeler gibi çeşitli durumlarda kullanmak için başka nanoteknoloji formları aracılığıyla yapılan diğer çeşitli ürünlere dâhil edilmesini içeriyor. Nanosensörlerin, zamanla, uydular ve havacılıkla ilgili makineler gibi büyüklüğün ve ağırlığın sınırlandırıldığı sistemlerde kullanmak için maddenin hallerini ölçen daha hassas cihazlar kadar değerli olması bekleniyor.

Mevcut Nanosensörler

Şu anda, en yaygın toplu üretimli nanosensörler biyoloji dünyasında doğal dış uyarı reseptörleri olarak yer alıyor. Örneğin, özellikle de köpek gibi hayvanlarda oldukça güçlü olan koku alma duyusu, nano boyutta molekülleri algılayan reseptörleri kullanarak çalışıyor. Bazı bitkiler de güneş ışığını saptamak için nanosensörlerden yararlanır; birçok balık bulunduğu sudaki miniskül titreşimleri algılamak için nanosensörleri kullanır; çok sayıda böcek sex feromonlarını nanosensörlere aracılığıyla algılıyor. Sentetik nanosensörlerin ilk çalışma örneklerinden biri 1999 yılında Georgia Teknoloji Enstitüsü (Georgie Institute of Technology) araştırmacıları tarafından yapılmıştı. Bu çalışma, tek bir parçacığın bir karbon nanotüpün sonuna eklemeyi ve parçacıklı ve parçacıksız olarak nanotüpün titreşim sıklığının ölçümünü içeriyordu.Bu iki sıklık arasındaki fark araştırmacıların eklenen parçacığın kütlesini ölçmelerini sağlıyordu. Kimyasal sensörler de gaz halinde bulunan moleküllerin çeşitli özelliklerini saptamak için kullanılıyor. Titanyumdan yapılan nanotüpler, moleküler seviyede hidrojenin atmosferik yoğunluğunu saptamak için kullanırken, Karbon nanotüpler, gaz moleküllerin iyonlaşmasını algılamak için kullanılıyor.Bunların birçoğu nanosensörlerin başka bir molekül için özel bir yere sahip olması hedeflenerek tasarlandığı bir sisteme sahip. Yalnızca bu özel molekül nanosensöre yerleştirildiğinde ve ışık nanosensörü aydınlattığında, molekül, farklı ışık dalga boyları yansıtır bu yüzden farklı bir renk alır.Aynı şekilde, Flood ve diğerleri, çok moleküllü konuk-konak kimyanın SERS (Yüzeyde Güçlendirilmiş Raman Saçılması) ve Raman saçılması ışığı kullanarak nicel algılama sağladığını kanıtlamıştır.

Üretim Yöntemleri

Şu anda nano sensör üretiminde kulkanılan ve henüz kanıtlanma aşamasında olan birçok yol vardır. Yukarıdan aşağı litografi çoğu tümleşik devrenin şu anda yapıldığı bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımda bazı malzemelerin daha büyük bir bloğuyla başlanır ve arzu edilen şekil biçimlendirilir ve Biçimlendirilen bu aletler, genellikle yalnızca mikro boyuta ulaşan mikrosensörler olarak kullanılan özel mikro elektromekanik sistemlerde uygulanır ancak, bunların en güncelleri nano boyutlu parçalar içermeye başlamıştır. Başka bir nanosensör üretim yolu da çoğunlukla bireysel atomlar ve moleküller olmak üzere daha küçük sensörlerden oluşan parçaların düzenlendiği aşağıdan yukarıya (bottom up)tekniğidir. Bu teknikle belli bir maddenin atomları teker teker belli konumlara taşınacaktı ancak her ne kadar bu işlem laboratuvar testlerinde atomik güç mikroskopları gibi aletler kullanılarak gerçekleştirilmiş olsa da, özellikle de ortak çalışma yapmak için hem lojistik hem de ekonomik sebeplerden dolayı hala oldukça zordur. Bu metot, büyük olasılıkla, temel olarak kendiliğinden düzenlenen sensörler için başlatıcı moleküller yapımında kullanılacaktı. Daha büyü için bir kendiliğinden düzenlenme(self assembly)bir başlatıcısı olarak kullanılan DNA molekülüne bir örnek.kendiliğinden düzenlenmiş(self assembled) bir DNA nanogridinin atomik güç mikroskobu görüntüsü. Bireysel DNA kendiliğinden düzenlenmeyi(self assemble) yüksek seviyede düzenlenen periyodik iki boyutlu DNA nanogritine yerleştirir.

Çok daha hızlı sonuçlar vadeden üçüncü bir yolda ise kendiliğinden düzenlenme(self assembly) yöntemi kullanılır ya da sensör olarak kullanılmaları için belli nano yapılar büyütülür. Bu, çoğu kez, iki tip düzenlemeden birini kapsar. Birincisinde daha önceden üretilmiş ya da doğal olarak şekil almış nano yapıların bir parçası kullanılır ve kendi türünden özgür atomlara batırılır. Belirli bir sürenin ardından, güncel şeklin bir devamı olarak onu daha fazla molekül çekmeye yatkın kılan düzensiz bir şekle sahip olan yapı bazı özgür atomları yakalayacaktır ve nanosensörlerin daha büyük parçalarını yapmak için kendisinden daha fazla oluşturmaya devam edecektir. Kendiliğinden düzenlenme'nin(self assembly) ikinci tipi, otomatik olarak kendilerini bitmiş bir üründe düzenleyecek olan halihazırda tamamlanmış parçalar grubuyla başlar. Bu ikinci yaklaşım şimdiye kadar yalnızca mikro boyutlu bilgisayar çiplerinin düzenlenmesinde kullanılsa da, araştırmacılar, sonunda nanosensörlerin de dâhil olduğu çoklu ürünler için de nanometre ölçülerinde yapabilmeyi umuyorlar. Laboratuvarda, arzu edilen bir sensör için bu etkinin yeniden doğru bir şekilde oluşturulabilmesi için bilim adamlarının her bir sensörü manuel olarak düzenlemesi yerine, çok küçük bir dış müdahaleyle ya da tamamen çok sayıda molekülün kendilerini düzenlemelerine izin vererek, çok daha hızlı ve muhtemelen çok daha düşük maliyetli nanosensörler üretebilirler.[1]

Kaynakça

  1. ^ "Mühendis Beyinler". www.muhendisbeyinler.net. Mühendis Beyinler. 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Ekim 2015.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Genetik</span> biyolojinin organizmalardaki kalıtım ve çeşitliliği inceleyen bir dalı

Genetik ya da kalıtım bilimi, biyolojinin organizmalardaki kalıtım ve genetik varyasyonu inceleyen bir dalıdır. Türkçeye Almancadan geçen genetik sözcüğü 1831 yılında Yunanca γενετικός - genetikos ("genitif") sözcüğünden türetildi. Bu sözcüğün kökeni ise γένεσις - genesis ("köken") sözcüğüne dayanmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Protein</span> polipeptitlerin işlevsellik kazanması sonucu oluşan canlıların temel yapı birimi

Proteinler, bir veya daha fazla uzun amino asit artık zincirini içeren büyük biyomoleküller ve makromolekül'lerdir. Proteinler organizmalar içinde, hücrelere yapı ve organizmalar sağlayarak ve molekülleri bir konumdan diğerine taşıyarak metabolik reaksiyonları katalizleme, DNA kopyalama, uyaranlara yanıt verme dahil olmak üzere çok çeşitli işlevler gerçekleştirir. Proteinler, genlerinin nükleotit dizisi tarafından dikte edilen ve genellikle faaliyetini belirleyen özel 3D yapıya protein katlanmasıyla sonuçlanan amino asit dizilimlerinde birbirlerinden farklıdır.

<span class="mw-page-title-main">Antioksidan</span>

Antioksidan veya yükseltgeme önleyici, yağların oksidasyonunu yavaşlatan madde. Canlılarda, kimyasal süreçler, özellikle oksitlenme, erkin radikallerin oluşmasına neden olur. Yüksek derecede ayıraç olan serbest radikaller farklı moleküller ile kolayca tepkimeye girebilir ve böylece hücrelere, canlıya zarar verebilir. Antioksidanlar serbest radikallerle tepkimeye girerek hücrelere zarar vermelerini önler. Bu özellikleriyle hücrelerin anormalleşme ve sonuç olarak tümör oluşturma risklerini azalttıkları gibi, hücre yıkımını da azalttıkları için, daha sağlıklı ve yaşlılık etkilerinin en az olduğu bir yaşam yaşama şansını yükseltir.

<span class="mw-page-title-main">Biyofizik</span> Fiziksel bilimlerdeki yöntemleri kullanarak biyolojik sistemlerin incelenmesi

Biyofizik, biyolojik olayları incelemek için fizikte geleneksel olarak kullanılan yaklaşım ve yöntemleri uygulayan disiplinler arası bir bilimdir. Biyofizik, moleküler seviyeden organizma ve popülasyon seviyesine kadar tüm biyolojik organizasyon ölçeklerini kapsar. Biyofiziksel araştırmalar biyokimya, moleküler biyoloji, fizikokimya, fizyoloji, nanoteknoloji, biyomühendislik, hesaplamalı biyoloji, biyomekanik, gelişim biyolojisi ve sistem biyolojisi ile önemli ölçüde örtüşmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Maddenin hâlleri</span> maddenin farklı aşamalarında yer alan farklı hâlleri

Bir fizik terimi olarak maddenin hâli, maddenin aldığı farklı fazlardır. Günlük hayatta maddenin dört farklı hâl aldığı görülür. Bunlar; katı, sıvı, gaz ve plazmadır. Maddenin başka hâlleri de bilinir. Örneğin; Bose-Einstein yoğunlaşması ve nötron-dejeneje maddesi. Fakat bu hâller olağanüstü durumlarda gerçekleşir, çok soğuk ya da çok yoğun maddelerde. Maddenin diğer hâllerininde, örneğin quark-gluon plazmalar, mümkün olduğuna inanılır fakat şu an sadece teorik olarak bilinir. Tarihsel olarak, maddenin özelliklerindeki niteleyici farklılıklara dayanarak ayrım yapılır. Katı hâldeki madde bileşen parçaları ile bir arada tutulur ve böylece sabit hacim ve şeklini korur. Sıvı hâldeki madde hacmini korur fakat bulunduğu kabın şeklini alır. Bu parçalar bir arada tutulur ama hareketleri serbesttir. Gaz hâlindeki madde ise hem hacim olarak hem de şekil olarak bulunduğu kaba ayak uydurur.Bu parçalar ne beraber ne de sabit bir yerde tutulur. Maddenin plazma hâli ise, nötr atomlarda dahil, hacim ve şekil olarak tutarsızdır. Serbestçe ilerleyen önemli sayıda iyon ve elektron içerirler. Plazma, evrende maddenin en yaygın şekilde görülen hâlidir.

<span class="mw-page-title-main">Nanoteknoloji</span> Maddenin atomik kontrolü

Nanoteknoloji, maddenin atomik, moleküler ayrıca supramoleküler seviyede kontrolüdür.

<span class="mw-page-title-main">Karbonhidrat</span> sadece karbon, hidrojen ve oksijenden oluşan organik bileşik

Karbonhidrat, karbon (C), hidrojen (H) ve oksijen (O) atomlarından oluşan, genellikle hidrojen-oksijen atomu oranı (suda) 2:1 olan bir biyomoleküldür ve dolayısıyla ampirik (deneysel) formülü Cm(H2O)n şeklindedir. m, n'den farklı da olabilir olmaya da bilir. Ancak, tüm karbonhidratlar bu kesin stokiyometrik tanıma uymaz (örneğin üronik asitler, fukoz gibi deoksi şekerler) ve bu tanıma uyan tüm kimyasallar otomatik olarak karbonhidratlar (örneğin formaldehit ve asetik asit) olarak sınıflandırılmaz.

<span class="mw-page-title-main">Kimyasal bağ</span> atomları birbirine bağlanmasını ve bir arada kalmasını sağlayan kuvvet

Kimyasal bağ, atomların veya iyonların molekülleri, kristalleri ve diğer yapıları oluşturmak üzere birleşmesidir. Bağ, iyonik bağlar'da olduğu gibi zıt yüklü iyonlar arasındaki elektrostatik kuvvetten veya kovalent bağ'larda olduğu gibi elektronların paylaşılmasından veya bu etkilerin bazı kombinasyonlarından kaynaklanabilir. Açıklanan kimyasal bağların farklı mukavemetleri vardır: kovalent, iyonik ve metalik bağlar gibi "güçlü bağlar" veya "birincil bağlar" ve dipol-dipol etkileşimleri, London dağılım kuvveti ve hidrojen bağı gibi "zayıf bağlar" veya "ikincil bağlar" vardır.

DNA nanoteknolojisi nanoteknolojinin bir alt sahasıdır, DNA ve diğer nükleik asitlerin moleküler tanıma özelliklerini kullanarak yeni moleküler yapılar oluşturmayı amaçlar. Bu sahada, DNA kalıtsal bilgi taşıyıcısı olarak değil, yapısal bir malzeme olarak kullanılır. Bunun uygulaması moleküler özbirleşme ve DNA hesaplamasıdır.

<span class="mw-page-title-main">Grafen</span> karbon atomunun bal peteği örgülü yapılarından bir tanesi

Grafen, karbon atomunun bal peteği örgülü yapılarından bir tanesine verilen isimdir.

Deaminasyon bir molekülden bir amino grubunun çıkarılması. Bu reaksiyonu katalizleyen enzimler deaminaz olarak adlandırılır.

<span class="mw-page-title-main">Lene Hau</span>

Lene Vestergard Hau, Danimarkalı fizikçidir. 1999 yılında, süper akışkan kullanımıyla bir ışık demetinin hızını saniyede 17 metreye kadar yavaşlatmayı başarmış ve 2001'de ışık demetini tümüyle durdurmayı başarmış bir Harvard Üniversitesi takımını yönetti. Bu deneyleri temel alan sonraki çalışmaları, kuantum şifrelemesi ve kuantum işlemciliği için önemli etkileri olan bir sürece, ışığın maddeye ardından da maddenin geri ışığa dönüşmesi çalışmalarına sürükledi. Daha yeni çalışmaları aşırı soğuk atomlar ve nanoskopik ölçekteki sistemlerin alışılmamış etkileşimleriyle ilgili araştırmalar içerir. Fizik ve uygulamalı fizik öğretmesi dışında, Harvard'da, fotovoltaik hücreler, nükleer enerji, piller ve fotosentezi içeren Enerji Bilimi dersi verdi. Kendi deney ve araştırmalarının yanı sıra, sık sık Uluslararası konferanslarda konuşma yapması istenmektedir ve bir sürü kurumun bilim politikalarının oluşturulması sürecine dâhil olmaktadır. Danimarka'da önde gelen bilim politikaları ve araştırma geliştiricilerinin yanı sıra devlet bakanlarının da katıldığı, Kopenhag’da 7 Şubat 2013’te düzenlenen EliteForsk-konferencen 2013 ’te Keynote Konuşmacı olarak bulundu.

Nanorobot bilimi, bir nanometre (10−9 metre) veya buna yakın ölçekli parçalar içeren makine veya robot yaratan gelişen bir teknoloji alanıdır. Daha özel bir deyişle, nanorobotics, 0,1-10 mikrometre ölçekli cihazlar ile nanoteknoloji mühendislik disiplini içinde nanorobotlar tasarlama ve inşa etmek ve aynı zamanda nano ölçekler ve moleküler bileşenler üretmektir. Nanobots, nanoids, nanites,nanomachines veya nanomites gibi özel isimlere sahip Türkçe anlamları cüce, nanomakina, böcekçik gibi anlamlara gelen bu isimler sürekli olarak araştırma ve geliştirme altında olan bu nanorobotları tanımlamak için kullanılırlar.Nanomakinalar büyük ölçüde araştırma v, e geliştirme aşamasında olmasına rağmen bazı ilkel moleküler makineler ve nanomotorlar test edilmiştir. Örneğin, yaklaşık 1,5 nanometre uzunluğundaki bir anahtara sahip bir sensör, bir kimyasal örnekteki özel moekülleri sayma yeteneğine sahiptir. Nanaomakinelerin ilk yararlı uygulamaları tıbbi teknoloji alanında; kanser hücrelerini tespit ve imha için olabilir. Bir diğer potansiyel uygulama alanı ise, ortamdaki zehirli kimyasalları tespit ve konsantrasyonunu ölçme olarak düşünülebilir. Rice üniversitesi kimyasal yollarla tek moleküllü ve jantları bucky küreleri içeren bir araba geliştirdi. Araba, çevre sıcaklığını kontrol ederek ve taramalı tünelleme mikroskobunu yerleştirerek çalıştırıldı.

Nanoteknoloji kolay temizlenebilirlikten dayanıklılığa kadar uzanan yeni özellikleri olan ürünler sağlayarak tüketim sektörünü etkilemektedir.

Moleküler nanoteknoloji (MNT) mekanosentez yoluyla atomik özellikli, kompleks yapılar yapabilen bir teknolojidir.

Atomik, moleküler ve optik fizik, bir ya da birkaç atomun ölçeğinde, madde-madde ve ışık-madde etkileşimi çalışmadır ve enerji, birkaç elektron voltları etrafında ölçeklenir. Üç alanla yakından ilişkilidir. AMO teorisi, klasik, yarı klasik ve kuantum işlemlerini kapsar. Tipik olarak, teori ve emisyon uygulamaları, elektromanyetik yayılım ve emilme, spektroskopi analizi, lazer ve mazerlerin kuşağı ve genel olarak maddenin optik özellikleri, uyarılmış atom ve moleküllerden, bu kategorilere ayrılır.

Nanoteknolojinin etkileri nano sağlık, etik, yasal ve çevresel uygulamalar, mühendislik, biyoloji, kimya, programlama, malzeme bilimi ve iletişime kadar uzanmaktadır. 

<span class="mw-page-title-main">Kuantum noktaları</span>

Kuantum noktaları kuantum mekanikleri nedeniyle daha büyük parçacıkların sahip olduğundan farklı olan optik ve elektronik özelliklere sahip, boyutu birkaç nanometreyi bulan yarı iletken parçacıklardır. Eğer bir kuantum noktası UV ışığıyla aydınlatılırsa, kuantum noktasındaki elektron daha yüksek enerji seviyesine çıkabilir. Böyle olması hâlinde, bu süreç bir elektronun valans bandından iletim bandına geçişine karşılık gelir. Bu uyarılmış elektron valans bandına geri döner ve enerjisini bırakır. Elektronu uyarma biçimi ışık emisyonudur. Bu ışık emisyonu (fotolüminesans) sağdaki şekilde gösterilmiştir. Işığın rengi valans ve iletim bandı arasındaki enerji farkına bağlıdır.

<span class="mw-page-title-main">Gıda kimyası</span>

Gıda kimyası gıdada bulunan başlıca bileşenleri, gıdayı oluşturan renkleri, tatları ve meydana gelen reaksiyonlar gibi pek çok farklı konuları ele almaktadır.

<span class="mw-page-title-main">David Carroll (fizikçi)</span> Amerikalı fizikçi

David Carroll, ABD'li fizikçi, malzeme bilimci ve nanoteknolog, Amerikan Fizik Topluluğu üyesi ve Wake Forest Universitesi Nanoteknoloji ve Moleküler Malzemeler Merkezi'nin direktörüdür. Nano-mühendislik kanser terapötikleri, nanokompozit tabanlı ekran ve aydınlatma teknolojileri, yüksek verimli nanokompozit fotovoltaikler ve termo/piezo-elektrik jeneratörleri alanındaki çalışmalarıyla nanobilim ve nanoteknoloji alanına katkıda bulunmuştur.