İçeriğe atla

Nükte

Nükte veya epigram, her türlü konuda yazılmış kısa manzumelere verilen addır.[1] Ancak epigramlar daha çok kısa ve özlü eleştiriler için kullanılmıştır. Epigramlar, kısa, keskin zekâ ürünü ve düşündürücü ifadelerdir. Epigram kelimesi Yunanca ἐπίγραμμα epigramma yani "yazıt" kökünden gelmektedir.[2] Yazın tarihinde iki bin yıllık bir geçmişleri vardır. Doğu edebiyatlarının temelini oluşturan selâse-i lisâniyye'de (Arapça, Türkçe, Farsça) bu terim nükte olarak karşılık bulmuştur. Nükteler yalnızca manzume olarak yazılmamıştır. Nasrettin Hoca fıkralarında olduğu gibi Doğu edebiyatlarına ait birçok mensur nükte örnekleri de vardır.[3] Nükte, Arapçada: ince manalı, zarif ve şakalı söz anlamına gelir.[4] Nükte, fıkra ve şaka kavramlarıyla bağlantılı olup aynı şeyi ifade etmez. Yalnızca bazı fıkra ve şakalar nüktelidir.

Geleneğin başlangıcı

İlk epigramlara Eski Yunan'da rastlanmaktadır. Eski Yunan'da sporcu heykelleri dahil olmak üzere; adak sunulan tapınaklara ve mezar taşlarına epigram manzumeler işlenmiştir. Zamanla bu manzumeler, kısa şekil özelliklerinin de etkisiyle küçük ve anlamlı sözler halinde kullanılmaya başlanmıştır. Bu süreç sonucunda, anıştırma yoluyla oluşturulan eleştiri yazıları ortaya çıkmıştır. Bugünkü epigram yazılar daha çok kısa ve üstü kapalı eleştiren yazılar olarak değerlendirilmektedir.

Bazı benzer türler

Kaynakça

  1. ^ "Epigram". TDK. 11 Mayıs 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Ekim 2011. 
  2. ^ "Epigram". 8 Mayıs 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Ekim 2011. 
  3. ^ Ali Işık (2008). Önsöz (PDF). 8. Akademik Sayfalar dergisi. s. 258. 17 Nisan 2012 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Ekim 2011. 
  4. ^ Ferit Devellioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lûgat, s.847, Aydın Kitabevi: Ankara.

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Edebiyat</span> sözlü ya da yazılı anlatıma dayanan sanat

Edebiyat, yazın veya literatür, dil aracılığıyla; duygu, düşünce, hayal, olay, durum veya herhangi bir olgunun edebî bir tarzda ve etkili bir şekilde yazılı veya sözlü anlatımını gerçekleştiren; malzemesi söz ve ses; muhatabı insan olan bir sanat dalıdır. Edebî yazılar yazan sanatçılara edebiyatçı denir. Daha kısıtlayıcı bir tanımla, edebiyatın; bir sanat formu olarak oluşturulan yazılar olduğu düşünülmüştür. Bunun nedeni, günlük kullanımdan farklı olarak edebiyatın, dil ürünü olmasıdır.

<span class="mw-page-title-main">Türkçe</span> Türk halkının Oğuz Türkçesi dili

Türkçe ya da Türk dili, Güneydoğu Avrupa ve Batı Asya'da konuşulan, Türk dilleri dil ailesine ait sondan eklemeli bir dildir. Türk dilleri ailesinin Oğuz dilleri grubundan bir Batı Oğuz dili olan Osmanlı Türkçesinin devamını oluşturur. Dil, başta Türkiye olmak üzere Balkanlar, Ege Adaları, Kıbrıs ve Orta Doğu'yu kapsayan eski Osmanlı İmparatorluğu coğrafyasında konuşulur. Ethnologue'a göre Türkçe, yaklaşık 90 milyon konuşanı ile dünyada en çok konuşulan 18. dildir. Türkçe, Türkiye, Kuzey Kıbrıs ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nde ulusal resmî dil statüsüne sahiptir.

Mizah ya da gülmece, hayatın güldürücü yönünü ortaya çıkaran sanat türüdür. İnsanı gülmeye sevk eden resim, karikatür, konuşma ve yazı sanatıdır. Mizah eserleri sadece şaka, güldürme maksadıyla söylenip, yazılıp, çizilmediği gibi belli fikirleri ifade etmek için de ortaya konulabilir.

<span class="mw-page-title-main">Azerice</span> Azerbaycanın resmî dili olan Türk dili

Azerice, Azerbaycanca veya Azerbaycan Türkçesi, Türk dilleri dil ailesinin Oğuz grubu içerisinde yer alan ve bir Türk halkı olan Azerilerin ana dilini oluşturan dil. En çok konuşucusu İran Azerbaycanı'nda bulunan dil, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin resmî dilidir. Rusya'ya bağlı özerk bir cumhuriyet olan Dağıstan'ın ise resmî dilleri arasında yer alır.

<span class="mw-page-title-main">Masal</span> kurgusal bir hikaye içeren folklorik fantezi karakterler

Masal ya da erteği esas itibarıyla sözlü anonim halk edebiyatı ürünü, kahramanları arasında olağanüstü kişi veya yaratıkların bulunabildiği, anlatılan olayların tamamen gerçek dışı olduğu, yer ve zaman ögesinin ise daima belirsiz olduğu bir anlatı türüdür.

<span class="mw-page-title-main">Mesnevî (Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî)</span> Mevlananın bir eseri

Mesnevî, Mesnevî-i Şerif ya da Mesnevî-yi Manevî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin altı ciltlik Farsça eseri. Mesnevî, doğu klasik edebiyatında, uyakça müstakil beyitlerinin, ikişer mısrası kafiyeli olan bir nazım türüdür ve muhtelif şairlerin neşrettikleri birer "Mesnevî" vardır. Yalnız, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin çağından beri, Mesnevî dendiği zaman bu kitap olduğu anlaşılıyor.

<span class="mw-page-title-main">Nasreddin Hoca</span> efsanevi kişi ve mizah kahramanı

Nasreddin Hoca, Anadolu Selçuklu Devleti döneminde, Hortu ile Akşehir çevresinde yaşamış olan efsanevi kişi ve mizah kahramanıdır.

<span class="mw-page-title-main">Hikâye</span> gerçek ya da tasarlanmış olayları ilgiyi çekecek bir biçimde anlatan, genellikle beş on sayfadan oluşan düzyazı türü

Hikâye ya da öykü, gerçek ya da gerçeğe yakın bir olayı aktaran kısa, düzyazı şeklindeki anlatıdır. Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve diğer anlatım türlerinden ayrılır.

Köşe yazısı veya fıkra; bir yazarın ve köşe yazarı'nın herhangi bir konu veya günlük olaylar hakkındaki görüşlerini, düşüncelerini ayrıntılara inmeden anlattığı gazete ve dergilerde yayımlanan kısa fikir yazılarının genel adıdır. Fıkralar, gazete ve dergilerin belli sütun veya köşelerinde yayımlanır. Yazarın, gündelik olayları, özel bir görüşle, güzel bir üslupla, kanıtlama gereği duymadan yazdığı kısa, günübirlik yazılardır.

<span class="mw-page-title-main">Muallim Naci</span> Türk tanzimat dönemi yazarı ve şairi

Muallim Naci, Türk yazar, şair, öğretmen ve eleştirmen.

Eski Türkçe, Türk yazı dilinin ilk dönemidir. Dönem Orhun Türkçesi ve Eski Uygur Türkçesi olmak üzere iki altdönemde incelenir. Orhun Türkçesinin kesin tarihlere dayandırılabilir ilk belgesi olan ve VIII. yüzyılın ortalarına tarihlenen Orhun Yazıtlarından Uygur Türkçesinin tarihe karıştığı XIII. yüzyıla değin sürer. Doğu Asya'dan Doğu Avrupa'ya dek önemli bir coğrafyada konuşulduğu anlaşılmaktadır. İlk dönemlerinde yabancı etkilerden epey uzak ve dönemin diğer dillerine göre oldukça yalın olduğu, Uygur çağında git gide zenginleştiği ve yabancı dillerden etkilendiği anlaşılmaktadır. Dil XIII. yüzyılda ölse de türlü Türk toplulukları tarafından yazı dili olarak kullanıldığı XVII. yüzyıla tarihlenen Altun Yaruk nüshasından anlaşılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Gagavuzca</span>

Gagavuzca veya Gagauzca, çoğunluğu Moldova'daki Gagavuz Yeri Özerk Bölgesi'nde yaşayan Gagavuzların konuştuğu Batı Oğuz grubuna bağlı bir Türk dili. Gagavuzca, Balkan Gagavuzcasından bir dereceye kadar farklı bir dildir. Kimi Türkologlar ise Gagavuzca'yı ayrı bir dil veya lehçe saymayarak Türkiye Türkçesinin Rumeli ağızlarına dahil etmişlerdir. Yaklaşık 300.000 kişi tarafından konuşulur.

<span class="mw-page-title-main">Pastoral şiir</span>

Pastoral şiir doğa güzelliklerini anlatan şiirlerdir. Kır, çoban hayatını, tabiat güzelliklerini tanıtıp sevdirmek gayesini taşıyan edebî eserlerdir. Doğaya karşı bir sevgi, bir imrenme söz konusudur. Bu kelime için Türk Dil Kurumu çobanlama karşılığı önermektedir.

<span class="mw-page-title-main">Türk edebiyatı</span> Türkçe yazılmış edebî eserler

Türk edebiyatı, Türk yazını veya Türk literatürü; Türkçe olarak üretilmiş sözlü ve yazılı metinlerdir.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlıca</span> Osmanlı İmparatorluğunda kullanılan dil

Osmanlıca veya Osmanlı Türkçesi, Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk anayasası olan 1876 tarihli Kânûn-ı Esâsî'de geçtiği hâliyle Türkçe, 13 ile 20. yüzyıllar arasında Anadolu'da ve Osmanlı Devleti'nin yayıldığı bütün ülkelerde kullanılmış olan, Arapça ve Farsçanın etkisi altında kalan Türk dili. Alfabe olarak çoğunlukla Arap alfabesinin Farsça ve Türkçe için uyarlanmış bir biçimi kullanılmıştır. Halk arasında bazen bu dil dönemi için "Eski Türkçe" de kullanılmaktadır.

Eski Anadolu Türkçesi veya Eski Türkiye Türkçesi, 13. yüzyılın başlarında oluşup sonrasında Anadolu ve Rumeli'de kullanılan Oğuz Türkçesi temelindeki ölü dildir. Batı Türkçesinin ilk dönemini teşkil eden Eski Anadolu Türkçesine Batı Türkçesinin bir oluş, bir kuruluş devresi olarak bakılmaktadır. Batı Türkçesini Eski Türkçeye bağlayan birçok bağlar bu devrede henüz kendisini iyice hissettirmektedir. Bu devreden sonraki Türkçede görülen birçok yeni şekiller bu devrede henüz Eski Türkçedeki eski şekillerinin izlerini taşımaktadırlar.

<span class="mw-page-title-main">Fıkra</span> güldürücü ve güldürürken düşündürücü, şakalı öykücük.

Fıkra, latife, nükte veya nekre, özlü bir anlatımı olan, nükteli ve güldürücü kısa hikâye. Nasreddin Hoca fıkraları, Karadeniz fıkraları ve Bektaşi fıkraları bunlara örnektir. Hikâye şeklinde olmayan güldürücü sözlere espri veya nükte denir. Espri anlamında da kullanılan şaka kavramı ise güldürücü hareketleri de kapsar. Milletlerin ortak hayat görüşünü, zekâ ve hazırcevaplılığını yansıtmaktadır. Sözlü edebiyatın ürünleri olan fıkralar zamanla anonimleşerek iç içe girmiş giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşarak tek bir olayı içinde barındırmaktadır.

Ahmet Nedim Servet Tör, Türk yazar.

Karadeniz veya Laz fıkraları, Türk halk edebiyatı ürünü olan fıkraların Karadenizlileri veya Lazları konu edinmesiyle oluşmaktadır. Bu fıkraların son dönemlerde çok sıklıkla bir "Temel" tipine bağlanmış olduğu için genellikle Temel fıkraları diye de adlandırılmaktadır. Karadeniz fıkralarında karakterler, "Karadeniz ağzı"yla konuşmaktalar. Karadenizlilerin hazırcevaplıkları, pratik çözümleri, çalışkanlıkları, girişkenlikleri, kolay sivrilmeleri gibi özelliklerinin yanı sıra kıt akıllı olduklarını ima eden özellikleri de fıkralara yansımıştır. Temel ile Fadime esas tiplemelerinin yanı sıra Cemal, Dursun ve İdris gibi tiplemeleri içerinde barındırmaktadır. Karadeniz fıkralarında birçok erkek tiplemesi olmasına rağmen Fadime bu fıkralarda adı olan tek kadın fıkra tipidir.

<span class="mw-page-title-main">Kallimahos</span>

Kallimakhos Libya'da yer alan Kirene'deki Yunan kolonisinin yerlisiydi. İskenderiye Kütüphanesi'nde çalışan şair, eleştirmen ve bilim insanıydı. Mısır - Yunan Firavunları Ptolemy II Philadelphus ve Ptolemy III Euergetes'in himayesindeydi. Hiçbir zaman baş kütüphaneci olmadı. Kütüphanenin içeriğine dayalı bir bibliyografik araştırma yapmaktan sorumluydu. Bu, 120 cilt uzunluğundaki Pinake'leri, eski Yunan edebiyatı tarihi üzerine daha sonraki çalışmalar için temel oluşturdu. Helenistik çağın en üretken ve etkili alim-şairlerindendir.