İçeriğe atla

Musammat

Musammat; ayrı bir nazım biçimi olmamakla birlikte bazı gazel ve kasidelerde uygulanan, dize ortasında da uyak bulunması temeline dayanan bir divan edebiyatı tekniğidir.

Bu tekniğin kullanıldığı gazellere "musammat gazel" adı verilir.[1]

Ayrıca bendlerden kurulu nazım biçimlerine (murabba', muhammes, müseddes, müsebba', müsemmen, mütessa', muaşşer, terbi', tahmis, taştir, tesdis, tesbi', tesmin, tetsi', ta'şir, terkib-i bend ve terci-i bend) verilen genel addır.

İlk bendde geçen dize ya da beyitlerin, öbür bendlerin sonunda aynen yinelenmesiyle düzenlenen musammatlara mütekerrir musammat denir.[2]

İlk benddeki dize ya da beyitlerin, öbür bendlerin sonundaki dize ve beyitlerle yalnızca uyak bakımından uyuşması durumunda musammat, müzdevic musammat adını alır.

Örnek

TAHMÎS

(Tahmîs-i Nâilî Çelebi gazel-i Bahâyî)

Hirâs-ı fitne saldun dehre ey bî-dâd n'eylersün
Kopardun yer yer âşûb-ı kıyâmet-zâd n'eylürsün
Perîşânlıklar etdün nev-be-nev icâd n'eylersün
Dağıtdun hâb-ı nâz-ı yârı ey feryâd n'eylersün
Edüb fitneyle dünyâyı harâb-âbâd n'eylersün

Vücûdun eylemiş hikmet-şinâs-ı âlem-i bâlâ
Aristâlis-i asr u nakd-ı vakt-ı Bû Alî Sînâ
Benânun hall-i râz-ı müşkilât-ı nabz edüb hakkaa
Edersün gerçi her derde tabîbim bir devâ ammâ
Cünûn-ı ehl-i ışk olunca mâder-zâd n'eylersün

Nihândır bû-yı fitne târ-ı anber-fâm-ı zülfünde
Nice subh-ı kıyâmet muhtfîdir şâm-ı zülfünde
Dimağ-âşüftedir cân ârzû-yı kâm-ı zülfünde
Dil-i mecrûhuma rahm eyle kalsun dâm-ı zülfünde
Şikeste-bâl olan murgı edüp âzâd n'eylersün

Zemîn nat-ı siyâset-gâh-ı dil seyf-i kazâ mübrem
Zebân hâmûş-ı hayret sîne sûzân dîdeler pür-nem
Hevâ-yı ışk şûr-efgen mahabbet gaalib ü muhkem
Şehîd-i tîg-ı ışk-ı yârdır ser-cümle-i âlem
Urub şemşîre dest ey gamze-i cellâd n'eylersün

Bulub pervâza ruhsat rûzgâra işveler satdun
Perîşân etmeğe cem'iyyet-i uşşâkı can atdun
Ne âl etdünse etdün murg-ı cânı dâma uğratdun
Varub gîsû-yı zülf-i yârı biri birine katdun
Yine bir fitne tahrîk eyledün ey bâd n'eylersün

Ne sûret kim çekersün can bağışlarsun Mesîh-âsâ
Olur hayrân-ı kârun mû-şikâfân-ı yed-i beyzâ
Bu san'atde ne Erjeng ü ne Mânîdür sana hemtâ
Güzel tasvîr edersün hatt u hâl-i dil-beri ammâ
Füsûn u fitneye geldükçe ey Bihzâd n'eylersün

Olursun Nâilî-veş gördüğün mahbûba efgende
Meta'-ı sabrunı tâlân eder her tıfl-ı nâz-ende
Mahabbet gam-fezâ esbâb-ı cem'iyyet perâkende
Bahâyî-veş değülsün kaabil-i feyz-i safâ sen de
Tekellüf ber-taraf ey hâtır-ı nâ-şâd n'eylersün

(Vezin: Mefâiaalün mefâilün mefâilün mefâilün)

Nâilî

Kaynakça

  1. ^ "Gazel Nazım Şekli ve Özellikleri Örnekleri Şairleri". www.turkedebiyati.org. 26 Eylül 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Haziran 2021. 
  2. ^ "MUSAMMAT - TDV İslâm Ansiklopedisi". TDV İslam Ansiklopedisi. 6 Haziran 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Haziran 2021. 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Cemal Süreya</span> Türk şair, yazar ve çevirmen (1931–1990)

Cemal Süreya, kimlik adıyla Cemalettin Seber, Türk şair, yazar ve çevirmen. Türk şiirinde modernist bir hareket olan İkinci Yeni şiirinin öncü şairlerinden biridir. İlk şiir denemelerini ortaokulda eskizlerle, lisede aruzla yapsa da asıl şiir çalışmaları üniversite yıllarında başlamıştır. Üvercinka (1958), Göçebe (1965), Beni Öp Sonra Doğur Beni (1973), Uçurumda Açan (1984), Sıcak Nal (1988), Güz Bitigi (1988) ve Sevda Sözleri (1990) adlarındaki şiir kitaplarının yanı sıra deneme, eleştiri, günlük ve antoloji türlerinde de yazmıştır. Eserlerinde en sık işlediği temalar aşk, kadın, yalnızlık, sosyal ve siyasal eleştiriler, ölüm, tanrı düşüncesi, portreler ve manzum poetikadır. Ayrıca Fransızcadan kırka yakın kitabı Türkçeye çevirmiştir. Onüç Günün Mektupları (1990) dışında hiçbir yazısı veya şiiri, dergi ve gazetede yayımlanmadan kitaba dönüşmemiştir. Sosyalist bir dünya görüşüne sahip olan Süreya, Papirüs dergisini çıkarmış ve bu dergide edebî görüşlerini açıklamasının yanı sıra dergiyi bir aydın olarak fikirlerini ortaya koymak için araç olarak kullanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Koşma (edebiyat)</span>

Koşma, coşturucu duyguların dile getirildiği, İslamiyet öncesinde yazılan koşuk türünün bir devamı olan ladinî (dinî olmayan) Türk halk edebiyatı nazım biçimi. Koşmalar genellikle 11'li hece ölçüsü ile söylenir, en az 3 en çok 12 dörtlükten oluşur. Türk halk edebiyatının en çok kullanılan nazım şekli olan koşma, halk ozanları tarafından geliştirilmiş bir nazım şeklidir. Bu nazım biçimi Türk Dil Kurumu tarafından:

İstiare, Türk Edebiyatında, bir sözcüğü kendi anlamı dışında kullanarak, bir şeyi benzediği başka varlığının adıyla anma sanatı. Diğer adı eğretilemedir.

Aruz ölçüsü ya da aruz vezni, Arap edebiyatından doğarak İslamî edebiyatalara da yayılmış bir nazım sistemi; nazımda uzun veya kısa, kapalı ya da açık hecelerin belli bir düzene göre sıralanarak ahengin sağlandığı ölçüdür.

Divan edebiyatında beş dizelik bentlerden oluşan musammat türüdür. Aruzun "Mef'ûlü, Mefâilün, Feûlün" vezniyle yazılır. Muhammesten ayrılan yanı, ilk bend dâhil, beşinci dizelerin kendi arasında uyaklı olmasıdır. Şeyh Galip sıkça kullanmıştır.

Kafiye ya da uyak, şiirde mısra sonlarında bulunan sözcüklerin son heceleri arasındaki ses benzerliğidir. Şiirde uyak, dize sonlarında bulunan farklı görevlerdeki ekler veya anlamları ayrı sözcükler arasında görülür. Dize sonlarında yinelenen aynı görevdeki ekler ya da sözcükler uyak değildir. Bunlara redif denir.

<span class="mw-page-title-main">Türk edebiyatı</span> Türkçe yazılmış edebî eserler

Türk edebiyatı, Türk yazını veya Türk literatürü; Türkçe olarak üretilmiş sözlü ve yazılı metinlerdir.

Muhammes, beş dizelik bölümler halinde söylenen nazım şeklidir.

Terci-i bent, Arap, İran ve Türk edebiyatlarında bentlerden oluşturulan bir nazım şekli.

<i>Dîvân-ı Kebîr</i>

Dîvân-ı Kebîr veya Dîvân-ı Şems-i Tebrizî, Muhammed Celâleddin-i Rûmî'nin söylediği ilahi aşk şiirlerinden oluşan, 44 bin 8 yüz 34 beyitlik nazım bir eserdir. Mevlânâ'nın "Âşıklar Divanım" biçiminde adlandırdığı eser aynı zamanda "Şems Divanı" ya da "Divan-ı Şems-i Tebrizî" olarak anılmaktadır. Divan edebiyatında divanların, şairlerinin isimleri ile anılması geleneğine ters düşen bu son adlandırma; Mevlânâ'nın gazellerinin sonunda kendi adı yerine her zaman Şems-i Tebrizi adını kullanmasından kaynaklanmaktadır.

Zekeriyâzâde Yahyâ Efendi 16. yüzyılın son yarısında ve 17. yüzyılın ilk yarısında çok uzun yaşayan, Sultan I. Mustafa, Sultan IV. Murat ve Sultan İbrahim devirlerinde üç defa Şeyhülislam olarak yüksek devlet görevi yapmış bir âlim ve aynı zamanda ünlü bir Türk divan şairidir.

Nazım biçimleri, dize ve uyakların belli bir düzene göre sıralanmasıyla oluşur. Hiçbir manzumeye bağlı olmayan tek başına bir dize en küçük nazım şeklidir, buna azade mısra denir.

Türk musikisinde, kullanılan ses dizilerinin (gam) belli kurallar çerçevesinde kullanılmasıdır. Makamların dizileri, aralıkları eşit toplamı 53 koma olan sekiz sesten oluşur. Dizileri aynı olan makamlar birbirlerinden seyirlerine göre ayrılır. Bu yüzden makamda seyir çok önemlidir. Türk musikisinde diziler perdelerden oluşur ve 43 adet perde mevcuttur. Makamların karar sesleri, güçlüsü, yedeni, asma kararları ve bazen de ikinci güçlüleri olur.

İslamiyet ile sarhoşluk durumu arasındaki ilişki İslam hukuku (fıkıh), tasavvuf, İslami edebiyat, İslam tıbbı ve gündelik yaşam ve iktidar alanları içinde değerlendirilebilir. Buradaki sarhoşluk kimi zaman doğrudan fiziki bir maddenin kullanımından doğan bir durum olduğu kadar sevilende kendini/egoyu kaybetmekten doğan ruhsal/manevi bir hal ve sembolik içeriğe kadar bir dizi farklı düzey ve anlam katmanlarına işaret edebilmektedir. Fiziken oluşan sarhoşluk İslam hukuku içinde çoğunlukla yasak kapsamı içinde değerlendirilirken bazı tasavvufi, batınî/içrek/ezoterik dini gruplarda ruhsal gayeye yönelen sufinin vecde girmesine yardımı olacağı anlayışıyla izin verilen hatta kimi zaman övülen bir durum olabilmektedir. Geçmişte "içecekler" bahsi altında fıkıh alanında tartışılan alkol ve diğer keyif verici maddeler günümüzde de İslam/Müslüman toplumlarında tartışılmaya devam etmekte ve seküler/dini grupların kimi zaman ateşli tartışma, zıtlaşma alanı içindeki ayrıştırıcı/etiketleyici bir sembol haline gelmiştir. Günümüz dünyasında alkol ve benzeri sarhoşluk verici maddelerin kullanılmaması kişilerin dindarlığının ayırt edici işareti olarak kabul edilmektedir.

<span class="mw-page-title-main">İslam'da keyif verici maddeler</span>

İslamiyet ile alkollü, alkolsüz olan içecekler ve tütün vs. mamüllerin ilişkisi İslam toplumları tarihi içinde dini olduğu kadar da sosyo-ekonomik ilişkiler ile bir arada değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu ilişki ilgili coğrafya, etnik-kültürel çeşitlilik çerçevesinde bakıldığında çeşitlilik arz etmektedir. İslamiyet bir din olduğu kadar aynı zamanda çeşitli kültürel öğelerin bir arada etkileşim içinde olduğu toplumların diğer kültürel ögelerinden birini oluşturmaktadır. İslam toplumlarının tarihi geçmişlerinin sosyal katmanlarına yönelik mikrotarihsel analizler ekseninde incelenmesi keyif verici maddelerle İslam toplumlarının ilişkisini açığa çıkarmak adına gereklidir. Bu yapıldığında İslam hukukunun maddeleri dışında İslam toplumlarındaki yaşantıların sunduğu veriler İslamiyet ile keyif verici maddelerin ilişkisinin derin analizleri gerektiren ve sanıldığından çok daha karmaşık bir ilişki olduğunu ortaya koyacaktır.

<span class="mw-page-title-main">Hamdullah Hamdi</span> Türk divan şairi, mutasavvıf (1449 - 1503)

Hamdullah Hamdi (doğumu: 1449, Göynük - ölümü: 1503, Göynük) Türk divan şairi, mutasavvıf. Mesnevileri ile tanınmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Azerbaycan Âşıkları</span>

Azerbaycan'da Âşık sanatı, şiir, hikâye anlatma, dans, vokal ve enstrümantal müziği geleneksel bir performans sanatında birleştirir. Bu sanat Azerbaycan kültürü'nün sembollerinden biridir ve ulusal kimliğin bir koruyucusu olarak kabul edilir.