Kadirilik ya da Kadiriyye, Seyyid Abdülkâdir Geylânî tarafından 12. yüzyılın başlarında kurulan tarikattır.
Tarikat veya tarik kelimesi "yol" tarikat "yollar" anlamına gelir, "Allah'a ulaştıran yol" mânâsında kullanılmaktadır. Tarikatlar Selçuklu ve Osmanlı'ya özgü düşünce ve inanç hareketleri olarak değerlendirilmektedir. Birçok tarikatın menşei Hicri 5./Miladi 11. asırda Abdülkâdir Geylânî'nin yolundan gidenler tarafından oluşturulan Kadiri Tarikatıdır. Ebû Sâlih Muhyiddîn Abdülkâdir Geylânî, neseben hem Hasanî ve hem de Hüseynîdir. Abdulkadir Geylânî'nin soyundan gelen evlat ve torunları da yaşadıkları muhitlerde “şerîf”, “şurefâ”, “seyyid” olarak anılmışlardır.

Ali bin Ebu Talib, İslam Devleti'nin 656-661 yılları arasındaki halifesi. İslam peygamberi Muhammed'in damadı ve amcası Ebu Talib'in oğlu olan Ali, Muhammed'in İslam'a davetini kabul eden ilk erkek kişidir. Sünni İslam'a göre Ali, dört halifenin sonuncusu, Şii İslam'a göre ise imamların ilki ve Muhammed'in hak vârisidir. Şii ve Sünni İslam arasındaki farklılaşmanın ana nedeni Muhammed'in gerçek vârisinin kim olduğu konusundaki görüş farklılığından ileri gelmektedir.

Fatıma bint Muhammed, Fatımatü'z-zehra, İslam peygamberi Muhammed'in kızı, Ali bin Ebu Talib'in eşi.
Ehl-i beyt, "ev halkı" anlamına gelen ve İslam peygamberi Muhammed'in ev ahalisini tanımlamak için kullanılan İslâmî terim.

Hasan bin Ali bin Ebu Talib, Ali bin Ebu Talib ve Fatıma’nın büyük oğulları ve İslam peygamberi Muhammed'in ilk torunudur. Şiâ çoğunlukla onu on iki imamlarının ikincisi kabul eder, çok küçük bir fırkaya göre ise ikinci imam Hüseyin bin Ali'dir. Bununla birlikte hem Sünni, hem de Şiî ve Alevî İslam anlayışında çok önemli bir yeri vardır; onun, peygamberin Ehli beyt'inden olduğu konusunda herkes hemfikirdir. Babası ile 37 yıl, dedesi ile ise 8 yıl birlikte bulunmuştur. Soyundan gelenlere Şerif denilir.

Ca'fer es-Sâdık İsnâaşeriyye'nin altıncı, İsmâiliyye'nin beşinci imamı, Caferilik fıkhının kurucusu.
Şiilik veya Şia, Muhammed'den sonra devlet yönetiminin Ali'ye ve onun soyundan gelenlere ait olduğu fikrini savunan; Ali ile birlikte onun soyundan gelen imamların günahsızlığına, yanılmazlığına ve bizzat Allah tarafından imam olarak seçildiklerine dair inanışların ortak adıdır. İslam dünyası içerisinde Müslüman nüfusun yüzde 10-15'lik kısmını oluşturur. Siyasi saiklerle ortaya çıkan bu ayrılık, zaman içinde fıkhi ve itikadi bir alt yapı kazanarak mezhepleşmiştir.
Zeyd bin Ali, Zeydiyye mezhebinin kurucusu, Tabiin'den fıkıh alimidir. İmam Hüseyin’in torunu ve İmâm-ı Zeynelâbidîn’in oğludur. Tam adı, Zeyd bin Zeynelâbidîn Ali bin Hüseyin bin Ali bin Ebû Tâlib’dir. Künyesi, Ebu’l-Hüseyin olup, kendisine Hâşimî ve Kureyşî nisbetleri de verilmiştir.

İsmâilîlik, adını İsmâil b. Ca'fer es-Sâdık'tan alan Şii mezhebi.

Kerbelâ Olayı veya Kerbelâ Savaşı ya da Kerbelâ katliamı, 10 Ekim 680'de, bugünkü Irak sınırları içindeki Kerbelâ şehrinde, Muhammed'in torunu Hüseyin bin Ali'ye bağlı küçük bir birlik ile Emevi halifesi I. Yezid'in ordusu arasında cereyan etmiştir. Hüseyin ve kafilesindeki herkes öldürülmüştür.

Hüseyin bin Ali bin Ebu Talib, İslâm peygamberi Muhammed'in torunudur. Dördüncü Hâlife olan Ali bin Ebu Talib'in oğludur. Annesi, Muhammed'in kızı Fatıma Zehra’dır. On İki İmâmlar'ın üçüncüsü olan Hüseyin bin Ali, İslam Devleti’nin bir Emevî saltanatına dönüşmemesi için mücadele vermiş ve Emevîler tarafından öldürülmüştür. Soyundan gelenler Hüseynî ya da Seyyid olarak tanımlanır.

Nizârîlik, İslam'ın Şia mezhebi olan İsmâilîyye mezhebinin alt kollarından biridir.

Mustâlîlik, Şiîliğin İsmâilîyye mezhebinin Mustâ‘lî fıkhını tâkip eden kolu.

Zeynelâbidîn, Ali bin Hüseyin veya Ali el-Asgar, İslam peygamberi Muhammed'in torunu olan Hüseyin'in oğullarından biridir. Annesi ise İran'ın fethinden sonra Müslüman olup, Hüseyin ile evlenen son Sasani İmparatoru III. Yezdigirt'in kızı olan Sasani-Pers prensesi Şehri Bânû Gazele'dir. İsnâaşeriyye’nin dördüncü ve İsmâiliyye’nin üçüncü imamı kabul edilir, tâbiîndendir.

On Dört Masum, Şii İslam'a göre doğal olarak günahtan beri olan on dört kişiyi niteler. Bunlar, İslam Peygamberi Muhammed, kızı Fatıma ve On İki İmâmlar'dır.
Nizari fıkhı, İsmâil’îyye mezhebinin bir kolu olan Nizarîlik şubesinin kendine has İslâmî hukûk, ilke ve kurallarını tanımlayan, temelleri Meymûn’ûl-Kaddâh ve oğulları tarafından atılan Bâtınî fıkıh öğretisi. Bu fıkha göre İmâmet sona ermemiş olup hâlâ babadan oğula geçmektedir. Günümüzdeki imâmları Nizârîlik mezhebinin Kırk Dokuzuncu İmâm-ı Zamânı olan IV. Ağa Han'dır. Nizârî mezhebinin âkidesine göre İmâmet babadan oğula geçmek suretiyle hiç kesintiye uğramadan günümüze kadar ulaşmıştır. Nizar'ın Mısır'dan ayrılması ve vefât etmesinden sonra ise oğlu El-Hâdî bin el-Nizâr'ın Elemût Kalesi'nde Gayba halinde "Gizlenen-İmâm" olarak İmâmet'i devam ettirdiğine inanılmaktadır.
Hasan bin Ali el-Ûtruş, Hasan bin Ali el-Utrus ya da Sağır Hassan. En-Nâsser’ûl-Kebîr, En-Nâsır Li’l-Hâkk, En-Nâsır’ûl-Alevî, En-Nâsır Li-Dîn-il’Lâh, adlarıyla da anıldığı olur.

Ali el-Hadî veya Ali Naki, On İki İmam'ın onuncusu, 9. İmam Muhammed el-Cevâd'ın oğlu.

Yemen imamları ve daha sonra Yemen kralları, Yemen'de Zeydi Şii İslam'ının kutsanmış dini ve siyasi liderleridir. Tarihçi İbn Haldun imamlardan başa gelmelerini sağlayan kabileden, Banu Rassi veya Rassiler, telaffuza göre Banu Ressî veya Ressîler olarak bahseder. Orijinal Arap kaynaklarında Rassi terimi pek kullanılmaz. El-Mansur el-Kasım bin Muhammed'in kurduğu Rassidilerin alt kolu olan Kasımîler olarak da bilinir. 897'den itibaren Yemen'in bazı bölgelerinde dini ve siyasi yönetimini ellerinde tuttular. Bazen yönetim gücü imamlara değil, Memlûklerin, Osmanlıların valilerine aitti. İmamların; dini ilimler konusunda bilgili olması, savaşlarda Yemen'in reisi olduğunu kanıtlaması gerekiyordu. İmamlık iddiasında bulunanlar İslam'a çağrıda bulunurlardı. Bazen aynı anda iki imam olabiliyordu fakat bu durum çok nadirdir. Birçok İmami'nin aksine, Zeydiler İmamlarına ilahi veya insanüstü nitelikler atfetmezler. Zeydîler’in, kendine özgü bir sosyokültürel yapısı olan Yemen bölgesine intikal edip devlet kurmalarından itibaren günümüze kadar devam eden varlığı, siyasî bakımdan dönem dönem muğlak ve istikrarsız bir seyir izleyerek kesintilere uğramıştır.