İçeriğe atla

Minos medeniyeti

Minos medeniyeti, Tunç Çağı'nda Yunanistan'a bağlı olan, Ege Denizi içindeki Girit Adası'nda, MÖ yaklaşık 3.500'lerde doğmuş bir uygarlıktır. Girit uygarlığı, MÖ 2700 ile MÖ 1450 yılları arasında en parlak dönemlerini yaşadı ve yavaş yavaş eski gücünü yitirmesinin ardından Girit üzerinde Miken kültürü baskınlaşmaya başladı.

Girit Uygarlığı'nın tüm dünyada yaygın olarak kullanılan bir adı olan Minos terimi, ülkenin mitolojik kralı Minos'tan esinlenerek İngiliz arkeologlar tarafından türetilmiş ve daha sonra köklü bir biçimde yerleşmiştir.[1] Ancak Giritlilerin bu dönemde kendilerini ne olarak adlandırdıkları bilinmemektedir. Eski Mısır kaynaklarında Keftiu, Sami dillerindeki Kaftar ve Suriye'deki Mari kentinde bulunan yazıtlarda Kaptara olarak geçen bir yer adının Girit Adası'na ait olduğunu sanılmaktadır. Girit Uygarlığı'nın dağılmasından sonra ortaya çıkan Odysseia destanında Homeros, Girit'in yerlilerini Eteokritiki (Yunanca: YunancaΕτεοκρητική, Gerçek Giritliler) olarak adlandırmıştır. Bunların, Girit Uygarlığı'nın yıkılması ile Miken Uygarlığı'nın oluşması arasındaki süreçte, önceden adada yaşayan Giritlilerin torunları olduğu sanılmaktadır.

Girit sarayları adadaki arkeolojik kazı çalışmaları sonucu ortaya çıkarılmış en önemli en bilinen yapı türleridir. Bu saraylar, arkeologlar tarafından gün yüzüne çıkarılan pek çok belgenin söylediklerine göre yönetim işlerinin hâlledildiği noktalardı. Bugüne kadar adada bulunan ve toprak altından çıkartılan her bir sarayın kendine özel bir özelliği vardır ve hiçbiri birbirine benzememektedir. Ancak kendilerini diğer yapılardan ayıran ortak özelliklere de sahiplerdir. Her bir saray, iç ve dış merdivenler ile ulaşılabilecek çok katlı yapılardır. Sarayları oluşturan ögeler arasında kuyular, çok büyük kolonlar, depo ve kilerler ile geniş avlular da vardır.

Kronoloji

En büyük kent olan Knossos'tan bir sarayın bir araya getirilen parçaları.

Girit Uygarlığı'nı araştıran arkeologlar bu dönemle ilgili zamanları açıklarken takvim tarihleri kullanmak yerine iki kronolojik yöntem kullanırlar. Bunlardan birincisi İngiliz arkeolog Arthur Evans tarafından ortaya konan ve daha sonraki dönemlerde başka arkeologlarca geliştirilen, çömlek yapım biçimlerine göre olan tarihlendirmedir. Bu görüş Minos Uygarlığı'nı üç ana çağa böler; Erken Minos (EM), Orta Minos (OM), Geç Minos (GM). Bu dönemler de kendi aralarında alt dönemlere ayrılır. Örneğin kendi içinde I, II, III gibi alt zaman dilimine ayrılan erken Minos Çağı; EMI, EMII, EMIII biçimlerinde gösterilir. Bir diğer tarihlendirme yöntemi ise Yunan arkeolog Nikolas Platon tarafından önerilmiştir. Bu yöntem ise Knossos, Malya, Zakron ve Festos kentlerinde bulunan ve saray olarak adlandırılan yapıların mimari gelişimine göre yapılır. Bu görüşe göre Girit, Minos Uygarlığı prepalatial, protopalatial, neopalatial ve postpalatial olmak üzere dört ana döneme ayırır. Her iki yöntem arasındaki ilişki aşağıdaki tabloda verilmiştir.[2]

Geç Minos IA dönemine denk düşen çağda Tera patlaması olarak bilinen, yazılı tarihin bahsettiği en büyük yanardağ patlaması yaşandı.[3] Patlamanın tam tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak kabul edilen ortak görüşe göre son derece yıkıcı olan bu doğal felaket uygarlığın hızlı çöküş süreci içine girmesine neden oldu. Klasik Çağ'da Yunanların Atlantis olarak nitelendirdikleri yerin de burası olması yüksek bir olasılıktır.

Tarih

  Minos Kronolojisi
M.Ö. 3650-3000 EMI Prepalatial
(Saray öncesi dönem)
M.Ö. 2900-2300 EMII
M.Ö. 2300-2160 EMIII
M.Ö. 2160-1900 OMIA
M.Ö. 1900-1800 OMIB Protopalatial
(Eski saray dönemi)
M.Ö. 1800-1700 OMII
M.Ö. 1700-1640 OMIIIA Neopalatial
(Yeni saray dönemi)
M.Ö. 1640-1600 OMIIIB
M.Ö. 1600-1480 GMIA
M.Ö. 1480-1425 GMIB
M.Ö. 1425-1390 GMII Postpalatial
(Knossos'da, Son saray dönemi)
M.Ö. 1390-1370 GMIIIA1
M.Ö. 1370-1340 GMIIIA2
M.Ö. 1340-1190 GMIIIB
M.Ö. 1190-1170 GMIIIC
M.Ö. 1100Minos sonrası

Girit Adası'nda şimdiye dek Paleolitik döneme ait hiçbir arkeolojik bulguya rastlanmamıştır. Adadaki ilk insan izlerinin görülmesi bundan 9000 yıl öncesine Neolitik Çağ'a tarihlendirilmektedir. En erken bulgular da Neolitik Dönem'e aittir. Bu dönemden kalma seramik eserlerin Anadolu'da gün yüzüne çıkarılan çağdaşlarına bakıldığında aralarında görülen büyük benzerlikle, Girit'e ilk yerleşenlerin Anadolu'dan göç eden bir topluluk olduğu ortaya çıkmaktadır. Girit Adası'nda Neolitik döneme ait olarak gün yüzüne çıkarılan bulgular arasında yerleşik yaşam süren toplumun ilkel konutları, çeşitli araç - gereçler ve ana tanrıça idolleri de vardır. Çevre kültürlere bakıldığında Anadolu, Yunanistan, Mezopotamya ve Mısır kültürlerine ait şeylerin de Girit topraklarında bulunmuş olması Giritlilerin çevre kavimlerle ticarete bu dönemde başladığını ortaya koymaktadır.

Tunç Çağı'nın başlangıcı Girit Adası'nda M.Ö. 2600'lere rastlar. Bu dönemde adada ilk kez metal kullanılmıştır. Arthur Evans'a göre ilk metal adaya sığınan Mısırlılar tarafından getirilmişti. Ancak ilerleyen arkeoloji çalışmalarının yardımıyla ortaya çıkan yeni bulgular ışığında bu görüş bırakıldı ve adaya ilk metalin Anadolu'dan geçtiği anlaşıldı. Bu dönemde Girit Adası komşu adalar ile de ticarî ilişkilerini geliştirdi. Çevre uygarlıklar ile karşılaştırıldığında denizcilikte çok daha ileri olan Girit'in en önemli kenti Knossos da bu dönemde ön plana çıkmaya başladı.

OMI (Orta Minos 1) döneminde yani M.Ö. 2000'lerde Girit Uygarlığı'nda hızlı bir gelişme ve kalkınma yaşandı. Anadolu ile olan yoğun kültürel ve ticari alışveriş zamanla Mısır'a yöneldi. Mısır ile ticareti oldukça ilerleten Festos, Knossos ile birlikte Girit'in en büyük iki gücünden biri oldu. Zaman zaman aralarında çekişmeler de yaşanan bu iki şehir arasında Knossos her zaman daha ileriydi. Bu dönemde büyük bir ilerleme olduğu açıksa da OM döneminin sonlarına doğru Girit'te büyük bir yıkım ve gerileme söz konusudur. Bir deprem ya da Anadolu'dan gelen istilacı bir kavim olduğu düşünülen bu yıkıcı etkinin sonucunda Knossos, Festos, Malya ve Kato Zakros'taki tüm sarayları yıkılmıştı. Ancak neopalatial dönemin başlangıcıyla nüfus yeniden arttı ve yıkılan yerler yeniden inşa edildi. Adanın başka yerlerinde de yeni ve daha geniş ölçekli yerleşim birimleri kuruldu. M.Ö. 17. ve 16. yüzyıllar arasında yani OMIII - Neopalatial dönemlerde Girit Uygarlığı en parlak dönemlerini yaşadı.

GMIB (Geç Minos 1-B) döneminde Minos saray kültürü bütünüyle çöktü. Yine büyük bir afetin neden olduğu sanılan bu yıkım sonucunda yalnızca Knossos yeniden inşa edildi. Diğer saraylar GMIIIA döneminde türemeye başladı. (Örneğin Hanya'da) Gücünü son hızıyla toparlayan Knossos çevredeki adalara da sözünü geçirmeye başladı. Mısır'da 18. sülale de son derece iyi ilişkiler içinde bulundukları ve Keftiu olarak adlandırdıkları Girit'e armağanlar gönderdi.

M.Ö. 1420'lere gelindiğinde Girit şehirlerinde büyük yangın belirtilerine rastlanmaktadır. Girit Adası'nın dışından gelen kavimlerce tahrip edildiği ya da iç bir ayaklanmanın yaşandığı sanılmakla birlikte bunun nedeni bilinmemektedir. Bu karışıklık içinde adayı Mikenler ele geçirmiş ve Giritlilerin kullandığı Linear A tipi yazı stilini, Antik Yunancanın temelleri olan kendi Miken dillerinin eksik ve gereksinimlerine uygun olarak, daha önce kullanıyor oldukları Linear B tipi yazıya uyarlamışlardır. Bu yazı tipine ait ilk kalıtlar GMII dönemine kadar tarihlenmektedir.

Mikenlerin istila ve işgalleri ile birlikte yaklaşık yüzyıl süren kısmi bir toparlanmanın ardından birçok Girit şehri ve sarayları M.Ö. 13. yüzyılda LMIIIB bütünüyle yok oldu. Knossos M.Ö. 1200'e kadar yönetim merkezi olarak kaldı. M.Ö. 1100 yıllarında Dorların egemenliği altına girmesi ile bir kez daha yakıp yıkılan ada her alanda görkem, etki ve üstünlüğünü yitirdi. Son olarak korunaklı dağ bölgelerinde kurulmuş olan Karfi kenti Demir Çağı'na kadar Minos kültüründen izler taşıyan tek Minos kenti oldu.

Bölge coğrafyası

Minos dönemi Girit'in haritası.

Girit büyük çoğunluğu dağlarla kaplı olan bir adadır ve pek çok doğal limana sahiptir. Girit'te tektonik hareketlenmeler sonucu meydana gelen depremler nedeniyle yükselen yer bölümleri ve deniz altına gömülen kıyı kesimlerinin varlığına ilişkin pek çok kanıt bulunmaktadır.

Homeros'un yazdıklarında belirttiğine göre Girit'in doksan kenti vardı. Minos kültür ve uygarlığının yükselmeye başlamasından sonra ada büyük olasılıkla beş politik bölüme ayrılmıştı. Bu bölümlerin aralarında Tunç Çağı'na gelindiğinde farklar da oluşmaya başladı. Adanın kuzeyinin Knossos'tan, güneyin Festos'tan, orta kesimlerim Malya'dan, doğu ucunun Kato Zakros'tan ve batı ucunun da Hanya'dan yönetildiği düşünülmektedir.

Toplum ve kültür

Bakır bir külçe.

Giritliler, deniz aşırı ülkelerle alım-satım işlemleri yapan, işlerinde ileri tüccarlardı. Giritlilerin kültürleri MÖ 1700'lerden başlayarak yüksek derecede bir ilerleme göstermektedir. Birçok tarihçi ve arkeolog adalıların bu dönemde Tunç Çağı'nın en önemli varlıklarından kalayın ticaretini yaptığına inanmaktadır. Büyük olasılıkla Kıbrıs'tan getirilen bakır, kalay ile karıştırılır ve tunç elde edilirdi. Girit Uygarlığı'nın ve buna bağlı olarak bakırdan yapılma gereçlerin kullanımının düşüşe geçişi ile demirin kullanımının yaygınlaşması arasında bir ilişki olduğu sanılmaktadır.

Girit ticareti safran alım-satımında da ileriydi. Ege kıyılarında bolca bulunabilen safran ile ilgili olarak Santorini'de bulunan safran-toplayıcıları freski dünyaca üne sahiptir. Bunun yanında arkeoloji araştırmaları Giritlilerin bu dönemde seramik, bakır ve çok daha lüks mallar olan altın ve gümüş ticareti de yaptığını belirtmektedirler.

Giritlilerin üretip pazarlamış oldukları mallara bakıldığında Yunanistan ile (Özellikle de Mikenler ile) Kıbrıs ile, Anadolu ile, Mısır ile, Mezopotamya ile ve batıda İspanya kıyılarında kadar olan kentler ile oluşturmuş oldukları geniş bir ticaret ağları vardı.

Üç kadını betimleyen fresk.

Girit'te Minos kültürünün egemen olduğu dönemlerde erkekler omuzlarını örten peştamallar ve bellerinden aşağıyı örten eteklik benzeri örtüler giyerlerdi. Kadınlar boydan elbiseler ile örtünürdü, bu giysilerin yakaları göbek deliklerine kadar açık olur ve göğüs bölgeleri dışarıda kalırdı. Bunların kolları kısa etekleri ise fırfırlı biçimde dikilirdi. Bunun yanında yakasız, vücudu sıkıca saran üstlükler de kadınlar tarafından giyilebilirdi. Bu tip giysiler tarihte bilinenler içinde en erken örneklerdir. Ayrıca bazen desenlerin de kullanıldığı kumaşların üzerindeki şekiller genelde geometrik biçimli olurdu.

Girit Uygarlığı'nda kadın din görevlilerinin olması ve gün yüzüne çıkarılan fresklerde kadın ve erkeklerin birlikte aynı işleri yaparken betimlenmeleri tarihçi ve arkeologları, bu dönemde, sonraki Yunan yaşam biçimlerinden farklı olmak üzere, erkek ve kadınların toplumda eşit haklara sahip olduğu düşüncesine yöneltmektedir. Miras işlerinin evlenme yoluyla el değiştirdiği sanılmaktadır. Girit dini bir tanrıçaya yapılan ibadetler üzerine kuruluydu. Kadınlar dinsel törenleri yöneten kişiler olarak belirtilirdi. Bu bilgiyi adanın pek çok noktasında bulunan, üzerine renkler ile ayırt edilmiş erkek ve kadın betimlemeleri olan freskler doğrulamaktadır. Minos fresk kültüründe kızıl-kahve tonları erkekleri, beyaz kadınları simgelemektedir.

Dil ve yazı

Henüz çözülememiş heceli yazaçlar, Festos Diski.

Giritlilerin bu dönemde kullandıkları konuşma ve yazı diline ilişkin bilinenler, bugüne dek bulunan yazılı eserlerin azlığı nedeniyle çok yetersiz durumdadır. Homeros'un eserlerinde belirttiği Eteokriti dilinin Minos dilinin devamı olduğu sanılsa da bu kanıyı doğrulayabilecek yeterli kanıt yine bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra Girit'te bulunan hiyeroglif biçimli yazılı eserlerin de Minos dili olup olmadığı kesin değildir. Linear A yazım sistemi gibi Minos dili de henüz çözülememiştir ve dilin ses değerlerine ilişkin herhangi bir bulgu yoktur.

Bugüne dek Minos kültüründe üzerinde yazı taşıyan yaklaşık 3.000 tablet bulunmuştur. Minoslulara ait olup olmadığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, onların olduğu kabul edilen bu eserlerden büyük çoğunluğu Linear B tipinde yazılmıştır. Bunların, ticareti yapılan malların ya da kaynakların envanteri olduğu sanılmaktadır. Bunların bir bölümü yazıtlar üzerinde olduğu gibi bir bölümü de dinî nesneler üzerine yazılmıştır. Yazım için kullanılan hiyeroglifler OMI döneminde ortaya çıkmış, MÖ 18. yüzyılda (OMII) Linear A tipi yazımla eşzamanlı kullanılmış ve MÖ 17. yüzyılda (OMIII) ortadan kalkmışlardır.

Mikenlerin egemen olduğu dönemde Linear A, Linear B tipi yazım sistemiyle yer değiştirdi. Bu dönemde Yunan dilinin kaynağı olan en eski kayıtlar verilmeye başlandı. Linear B tipi yazı 1950'lerde Michale Ventris tarafından yavaş yavaş çözülmeye başlandıysa da Linear A ve hiyeroglifler günümüze dek çözülemeden geldi. Eteokriti dilinin Minos dilinin devamı olmadığını varsayarsak Minos dilinin Yunan Karanlık Çağı'nda, ekonomik, toplumsal ve politik yönden tam bir çöküşün yaşandığı dönemde yok olduğu söylenebilir.

Sanat

Minos Uygarlığı'nın en öne çıkan kenti Knossos'da bir kazıda bulunan fresk: Bir boğanın üzerinden atlayarak dinî görevlerini yapan kişiler. Koyu tenli kişi erkek, beyazlar kadın.

Minos sanatına ilişkin çok büyük bir koleksiyon, Girit'in kuzey kıyılarında Knossos yakınlarındaki Kandiye kentindeki müzede bulunabilir. Minos sanatı, tüm ögeleriyle özellikle de seramik yapımlarındaki gelişim evreleriyle konu üzerinde araştırma yapan arkeologların Minos tarih ve kültürünü dönemlere ayırmasına yardımcı olur. (bknz EM, OM, GM)

Doğal şartlardan dolayı bugüne ulaşma olanağı olmayan tahta ve kumaş gibi ögelerin elde bulunmayışı nedeniyle dönemin sanatını ve sanat anlayışını öğrenebilmenin en önemli yolu Minos çömlekçiliği ve öne çıkan saray mimarisidir. Girit saraylarının duvarlarına işlenmiş, genelde doğa manzaralarını betimleyen freskler, taş oymaları ve karışık biçimleri olan damgalar da bu dönemin sanatı ile ilgili başvurulabilecek birincil kaynaklardır.

Erken dönem Minos seramiklerinin genel özellikleri çizgisel kalıplara, spiral şekillerine, üçgenlere, eğik çizgilere, çarpı imlerine, balıkçılığı betimlerine vb. sahip olmasıdır. Orta Minos dönemine gelindiğinde bunların yanında, balık, kuş ve çiçek motifleri gibi doğada var olan varlıklar da yer almaya başladı. Giderek daha çok yaygınlaşmaya başlayan bu betimler, geç Minos çağına gelindiğinde hâlâ en yaygın desenler durumundaydı ancak bu dönemde desenlemede betimlenen nesnelerin sayısı çoğalmıştı. Saray yapım yöntemlerinde Knossos ve çevresindeki yerlerde geometrik yalınlık ve doğal şekillerin baskınlığı egemendi. Duvarlar genelde tek renkli oluyordu. Geç Minos döneminin sanat eserleri ile Miken sanatı arasında da büyük bir benzerlik görülmektedir.

Din ve inanışlar

"Yılan tanrıçası" (OM III).

Giritliler tanrıçalara taparlardı.[4] Bazı erkek tanrıların da olduğu yönünde birkaç kanıt olmasına rağmen heykel ve fresklerde betimlenen tanrıçaların sayısı erkek bir tanrı olarak nitelendirilebilecek her şeyden daha çoktur. Bazı tarihçi ve arkeologlar bulunan bu dişi figürlerin ibadet eden kişiler ya da bir ayin yönetmekte olan rahiplere olduğunu düşünse de bir ana bereket tanrıçasının, doğa ananın, şehir, ev, hasat ve toplum gözünde önemli görülen pek çok şeyin koruyucusu olan tanrıçalarının ve yer altını yönetenlerin varlıklarına ilişkin pek çok kanıt sunulmaktadır. Bazı araştırmacılar ise tüm bunların yalnızca tek bir tanrıçanın varlığına ait olduğunu düşünmektedir. Girit Uygarlığı dinsel nesnelerinde bu varlıkların her biri yılan, kuş, gelincik ya da baş yerinde belli belirsiz hayvan figürleri ile yapılmıştır. Bazıları tüm bu tanrıçaların her güz ölen, ancak her baharda yeniden doğan ve bir boğa ile güneş kullanılarak betimlenen bir erkek tanrıya bağlı olduğunu öne sürer.

Arkeolog Walter Burkert, Girit dini ile ilgili olguların Etrüsklerin, Antik Yunanların, Roma ve hatta Helenistik dönemdeki toplumların bile yaşamlarındaki olgularla benzerliklerin bulunabileceğini söylemiştir.[5] Giritliler dinlerin içeriğini, dinlerinin gerekleri ve taptıkları varlıkların adlarını yazıya geçirmemişlerdir. Yüzyıllar boyunca sözlü olarak aktarılan bilgiler sonucunda çok daha yetersiz bilgi kalmıştır. Yunan mitolojisinde de Girit dönemine ait birkaç ad bulunmaktadır. Ancak bu adlardan birini bu dönemden kalma bir ikon ile bağdaştırmaya çalışmak olanaksızdır. En sık karşılaşılan dinsel ikon olan yılanlı tanrıça heykeli de dâhil olmak üzere hiçbir tanrı ya da tanrıça adı günümüze ulaşmamıştır.

Adak olarak sunulduğu sanılan metal ya da topraktan yapılma nesnelerin, labris adı verilen çift başlı baltaların, minyatür gemilerin, hayvan ve insan heykelciklerinin yoğun miktarda bulunduğu yerlerin tapınma yerleri ve sunaklar olduğu saptanmıştır. Pek çok küçük tapınak benzeri yerin de bulunduğu bu alanlara Giritlilerin verdiği ad bilinmemektedir.[6] Saray külliyelerinin dışlarında, hem erkeklerin hem de kadınların birlikte boğa üzerinden atlama ibadetlerini gerçekleştirdikleri avlular hariç herhangi bir yerde bir sunak ya da tapınak bulunamamıştır. Bunun yanında bilinmesi gereken bir başka şey de din ile ilgili pek çok heykel olmasına karşın heykel olarak betimlenen varlıkların ya da tanrıların bugüne dek duvarlara işlenmiş fresklerine rastlanmamıştır. Minos dininin en önemli simgesel varlıkları boğa, labris denen iki başlı balta, kolonlar, yılan, güneş-diski ve ağaçlardır.

Mimarlık

Girit şehirleri taşlar ile kaplı yollarla birbirlerine bağlanmışlardı. Bu yollarda kullanılan taşlar tunçtan yapılma testereler ile kesilerek elde edilirdi. Caddelerde su giderleri ve basit kanalizasyon sistemleri vardı. Bunlar yüksek sınıftaki kişiler tarafından kullanılırdı ve borular genelde topraktan yapılırdı.

Minos mimarisinde evlerin ve diğer yapıların çatıları kaplanmış biçimde ve genelde dümdüz olurdu. Binaların iki ile üç kata kadar yükseldiği görülürdü. Alçak duvarlar genelde taş ve moloz ile inşa edilir, evlerin dışlarını vb. oluşturan yüksek ve önemli duvarlar ise pişmiş tuğla ile yapılırdı. Tavanda bulunan ve kiriş görevi gören uzunca tahtalar, üstlerindeki çatıyı desteklerlerdi.

Saraylar

Knossos Sarayı'nın kalıntıları.

Giritliler ilk saraylarını Malya'da Erken Minos döneminin sonlarına doğru, MÖ 3000 önce inşa ettiler. Önceki araştırmalar Girit'te saray yapımlarının yeryüzünde de ortaya çıkan ilk saraylarla eş zamanlı olarak türemeye başladığını öne sürüyordu ve MÖ 2000'li yıllara OM dönemine tarihlendiriliyordu. (Knossos'daki ilk sarayın yapım tarihi) Ancak araştırmacılar bugün sarayların çok daha öncelerde adanın pek çok farklı yerinde inşa edildiğini savunmaktadır. Sarayların en çok görüldüğü yerler ayrıca yerel gelişmenin de en çok olduğu yerlerdi. Bunlar; Knossos, Malya ve Festos'du.

Yapılan sarayların pek çok görevleri vardı. Her şeyden önce kentlerin yönetim merkezleri durumundaydılar. Bunun yanı sıra tapınaklar da yalnızca saray binaları içinde yer alırdı. İşyerleri ve depolama alanları (örneğin tahıllar için) da saraylar içinde olurdu.

Yapılan ilk saraylar yalnızca bir katlı olurlardı ve gösterişli bir ön cepheleri olmazdı. Ortalarında bir avlu bulunan U-biçimli bir yapıda olurlardı ve kendilerinden sonra yapılanlardan daha küçüklerdi. Daha sonraki çağlarda yapılan saraylarda çok-katlılık ön plana çıkmaya başladı. Sarrayların batı duvarlarında kesme taş ile ince işlenmiş desenler bukunurdu. Bunun en bilinen örneği Knossos'daki saraylardır.

Knossos Sarayı'ndan fresk.

Büyük sütunlar

Giritlilerin mimarlık tarihine yaptıkları en dikkat çeken katkılardan biri de,üst bölümleri altlarından daha geniş olacak biçimde tasarlanmış büyük kolon ve sütunlardır. Bakıldığında olduğundan daha yüksekmiş izlenimi yaratan bu kolonlar ters olarak adlandırılırlar. Bu sütunlar taşın yanı sıra ağaçtan da yapılırdı. Genelde kırmızı renge boyanırlardı. Düz, yalın bir zemin üzerine dikilirler ve çatıları desteklerlerdi.[7][8]

Tarım

Girit'te kişiler büyükbaş hayvanlar, koyun, domuz ve keçi yetiştirirlerdi. Tarımda en yaygın yetiştirilen ürünler ise buğday, arpa, burçak ve nohuttu. Meyve olarak en bol bulunan tür üzüm, incir ve zeytin olup, haşhaş yetiştiriciliği olduğuna ilişkin kanıtlar da bulunmaktadır. Bunu, haşhaş tohumu ya da afyon için yetiştirdikleri sanılmaktadır. Ayrıca arılar da bu dönemde evcilleştirilerek arıcılık yapılmaya başlanmıştır. Yakın doğu ülkelerinden ayva ve narı alıp kendi topraklarında yetiştirmeye başlamışlardır. Ancak günümüzde Girit ve çevresinde kolayca yetiştirilebilen limon, portakal ve mandalinanın Girit'te o dönemde varlığı bilinmiyordu. Aynı dönemde birden fazla ürün yetiştirme yöntemini kavrayabildiklerinden, zengin bir mutfağa sahip olmuşlar ve nüfus buna bağlı olarak hızlı bir biçimde artmıştır. Çiftçiler tahtadan yapılmış olan sabanlar kullanıyorlardı. Bu sabanların saplarını bağlamada deri ipler kullanılıyordu. Sabanlar eşek ve öküzlere çektiriliyordu.

Girit Uygarlığı'nın çöküşü üzerine kuramlar

Knossos'da bulunan saklama kapları.

Tira (ya da başka adlarıyla Thera, Tera) Santorini takımadalarının en büyük üyesidir. Girit'ten yaklaşık 100 kilometre uzaklıkta bir kalderadır. Bunun Volkan Patlama İndeksi'ne göre 6-7 ile derecelendirilen "plinian" ya da "ultra-plinian" bir patlamayla harekete geçmiş olduğu sanılmaktadır. Patlamayla birlikte bölgede yer çökmeleri meydana geldiği, bunun sonucunda denizde büyük dalgalar oluştuğu ve bu dalgaların Girit'in kıyı kentlerinde büyük yıkımlara neden olduğu düşünülmektedir.

  • Araştırmacılar bu volkanik hareketlenme sonucu ortaya çıkan aşırı miktardaki külün atmosferde sürüklenerek Girit'i kapladığını ve bütünüyle üstü örtülen bitki örtüsünün yok olarak kıtlık doğurduğunu düşünmüştür. Bu dönemde Kato Zakros'un 7 ile 11, Knossos'un ise yarım santimetre kadar kül ile kaplandığı öne sürülmüş, ancak daha sonra daha gelişmiş arkeoloji araştırmalarıyla bu varsayım çürütülmüş ve Girit'in hiçbir yerine 0,5 santimden daha fazla kül düşmediği saptanmıştır.
  • Bölgede meydana gelen bu büyük yanardağ felaketinin hangi tarihte gerçekleştiği tartışılmakla birlikte radyokarbon yöntemi ile saptanan tarih MÖ 1630 yılını göstermektedir.

Notlar

  1. ^ John Bennet, "Minoan civilization", Oxford Classical Dictionary, 3rd ed., p. 985.
  2. ^ Maddede verilen yıl bazındaki tarihlerin tamamı farazidir, konu hakkındaki araştırma ve tartışmalar sürmektedir.
  3. ^ "Arşivlenmiş kopya" (PDF). 30 Haziran 2007 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Haziran 2007. 
  4. ^ See Castleden 1994; Goodison and Morris 1998; N. Marinatos 1993; et al.
  5. ^ Burkert 1985, p. 21.
  6. ^ Kerenyi 1976, p. 18; Burkert 1985, p. 24ff.
  7. ^ Benton and DiYanni 1998, p. 67.
  8. ^ Bourbon 1998, p 34

Dış bağlantılar

Wikimedia Commons'ta Minos medeniyeti ile ilgili çoklu ortam belgeleri bulunur.

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Girit</span> Yunanistanın en büyük, Akdenizin 5. büyük adası

Girit, Yunanistan'ın en büyük, Akdeniz'in beşinci büyük adasıdır. Ege Denizi'nin güneyinde yer alır.

<span class="mw-page-title-main">Tunç Çağı</span> Tarihsel dönem (yaklaşık MÖ 3300-1200)

Tunç Çağı veya Bronz Çağı, bölgeden bölgeye fark etmekle birlikte yaklaşık olarak MÖ 3300'den MÖ 1200'e kadar süren, bronz kullanımı, bazı bölgelerde yazı'nın varlığı ve diğer erken kentsel uygarlığın özellikleriyle tanımlanan tarihi bir dönemdir.

<span class="mw-page-title-main">Hanya</span>

Hanya, Girit'in ikinci büyük şehri ve aynı adı taşıyan ve Girit'in dört idarî bölümünden biri olan Hanya ilinin (nomos) merkezidir.

<span class="mw-page-title-main">Dorlar</span>

Dorlar (Doris) , Antik Yunanistan asıllı, Hint–Avrupa kökenli göçebe kabilelerdir. Yaklaşık olarak MÖ 12. yüzyıl ortalarından itibaren Yunan yarımadasına dalgalar halinde akınlar düzenleyerek bu bölgedeki tunç çağı Miken uygarlığını yıkmışlardır. Demir çağı silahlarıyla kısa sürede askeri – feodal Miken krallıklarının siyasi gücünü etkisiz hale getiren Dorlar, Miken etkisi altındaki batı Anadolu, Girit ve Rodos’un da dahil olduğu adalara yayılmışlardır.

<span class="mw-page-title-main">Miken uygarlığı</span> Antik Yunanistanda Tunç Çağının son evresinde yaşanan dönem

Miken uygarlığı, MÖ yaklaşık 1600-1100 yılları arasında Antik Yunanistan'da Tunç Çağı'nın son evresinde hüküm sürmüş olan uygarlıktır. Saray devletleri, şehir örgütlenmesi, yazı sistemi ve sanat eserleriyle Yunanistan'daki ilk gelişmiş uygarlıktır. Dönem özelliklerinin en belirgin gözlemlendiği Miken sitesi uygarlığa adını vermiştir. Bazı araştırmacılar, Miken Yunanistan'ını Hitit metinlerinde adı geçen Ahhiyava Ülkesi ve Homeros'un bahsettiği Akaları ile bir kabul etmekte olsalar da bu görüş tartışmalıdır.

<span class="mw-page-title-main">Knossos</span> Yunan anakarasında yer alan antik kent

Knossos Minos Uygarlığı'na başkentlik yapmış antik şehirdir. Girit'in kuzeyinde, Kandiye şehri yakınlarındadır. Knossos Sarayı, antik kentin en önemli yapısıdır. Antik kazı alanından çıkan objelerin birçoğu Kandiye Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir. Çıkan objelerden en ünlüsü tüm Girit ile özdeşleştirilen yılanlı ana tanrıça figürüdür. Knossos Sarayı'nı ortaya çıkaran arkeolog Arthur Evans, sarayın sanatı ve mimarisi hakkında değerli bilgilerin günyüzüne çıkarılmasında büyük rol oynamıştır. Burada sarayın temellerinde neolitik çağa kadar giden yerleşim tabakaları bulunmaktadır. Ancak Knossos'taki sarayın ilk olarak milattan önce 1900 yılı civarında inşa edilmeye başlandığı bilinmektedir. Knossos Sarayı çok sayıda avlu ve odalardan oluştuğu için labirenti andırmaktaydı. Bu nedenle Theseus ve Minotor canavarı efsanesine konu olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Yunan Karanlık Çağı</span>

Yunan Karanlık Çağı Yunan tarihinde, Dor istilaları sonucu giderek gücünü yitirerek MÖ 11. yüzyılda yıkıldığı varsayılan Miken Uygarlığı ile MÖ 9. ve 8. yüzyıllarda ilk Yunan şehir devletlerinin görülmeye başlandığı ve Homeros tarafından Yunan dilinde ilk yazılı eserlerin verildiği çağ arasında geçen dönemdir. Bazı yayınlarda Ege Karanlık Çağı olarak da geçmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Arthur Evans</span> araştırmacı

Sir Arthur John Evans, İngiliz arkeolog. Girit adasında Minos uygarlığına ait Knossos sarayını bularak üne kavuştu.

<span class="mw-page-title-main">Antik Yunan sanatı</span>

Bugünkü Yunanistan topraklarına Yunanlar ayak basmadan önce, Girit, kültürel gelişimin öncülerindendi. Burada Neolitik'ten son Tunç Çağına kadar sürekli bir gelişim izlenilebilir. Minos kültürü; Girit'teki Bronz Çağ kültüründeki kral Minos'a bağlanarak adlandırılmaktadır. Bununla birlikte bir tür akraba olarak tanımlayabileceğimiz Yunan topraklarındaki kültür için "Hellas" terimi kullanılmıştır. Ayrıca "Kiklad" terimi de Kiklad'larda bulunan 3000 yıllık mermer heykelcikleri ve çömlekleri için kullanılmıştır. Bu adlandırmalar dönemi inceleyen arkeologlar tarafından verilmiştir. Kiklad yapıtları, Minos ve Hellas kültürü ile ilişkili değildir. Tam tersine bu yapılar yerel olarak sınırlanmış ve bugüne dek az tanınmış bir kültür çevresine bağlıdır. Erken Minos kültürünün en önemli kalıntıları Girit'in doğu bölümünde, özellikle Gurnia, Vasiliki, Palaikastro gibi küçük kentlerle komşu adalardan Pseira ve Mochios'da bulunmuştur. Akdeniz çevresiyle de karşılıklı ilişkiler kurduğu açıkça bellidir.

Antik Yunanca, Koine'nin Yunanlaşma döneminin batı dili olarak gelişmesinden önce Antik dönemde birçok lehçeye ayrılmıştır. Tıpkı Çağdaş Yunancanın Koine'den türeyen birçok lehçeye ayrılması gibi.

Saray ekonomisi, bir ekonomik düzenleme sistemi olarak toplumda yaratılan ekonomik değerlerin büyük bir bölümün merkezi otoritenin kontrolüne akmasıdır. Diğer ifadeyle halkın zorunlu olarak tükettiği dışında tüm malların üretimi ve dağıtımı güçlü, merkezi bir otoritenin kontrolündedir. Gerek “Doğu”da, gerek Minos Uygarlığı ve Miken Uygarlığı’nda saray, tüm krallıkta ekonomik faaliyetlerin, devlet protokolünün ve dini ritüellerin odağını oluşturmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Tarih öncesi Balkanlar</span>

Tarih öncesi dönemde Balkanlar 44.000 yıl önce ilk kez Üst Paleolitik dönemde Homo sapiens’lerin bölgede ortaya çıkmasıyla başlar. Tarihöncesi dönemin sonu ise ilk kez yazılı metinlerin Antik Yunan’da ortaya çıktığı MÖ 8. yüzyıl olduğu kabul edilir. Bölgedeki prehistorik süreç Üst Paleolitik, Holosen, Orta Taş Çağı, Neolitik Devrim, Proto Hint-Avrupalılar, Tarihöncesi periyotları olarak adlandırılan alt dönemlerden oluşur ancak bu dönemler arasındaki geçiş görecelidir. Örneğin bazı yorumlara göre prehistorik dönem Bronz Çağı Antik Yunan dönemindeki Girit Uygarlığı, Miken Uygarlığı, Trak Uygarlığı, Limni Uygarlığı ve Veneti Uygarlığı’nı kapsarken, bazılarına göre kapsamamaktadır. Başka bir yoruma göre Balkan bölgesinde Tarihöncesi dönemin en son aşaması olan Tarihöncesi dönem Homeros ile başlamıştır. Her halükarda Prehistorik dönem 5. yüzyılda Herodot’tan önce sona erdiği kabul edilmektedir.

Helenleştirme ya da Yunanlaştırma, Antik Yunanistan kültürü ya da Helen uygarlığının ve daha dar bir anlamıyla, dilinin, özellikle Makedonya'nın Büyük İskender'i zamanında, Yunanistan tarafından fethedilmiş yunan olmayan insanları asimile etmesidir. Helenleştirmenin sonucu, Yunan kökeninin ögelerinin yerel ögelerle çeşitli biçimler ve derecelerde karışmış durumuydu. Çağdaş zamanlarda Helenleştirme, çağdaş Yunan kültürü ve Yunanistan'ın budunsal ve kültürel benzeştirmesinin benimsetilmesiyle bağdaştırıldı.

Linear B ya da çizgi yazısı B, MÖ 1450 ve sonralarına tarihlenen, büyük olasılıkla Antik Yunanistan'da Akhalar olarak bilinen Miken Uygarlığı'nın kullanmış olduğu soldan sağa doğru yazılan çizgisel bir yazı tipidir. Yazı çeşidinin nasıl ortaya çıktığı henüz tam olarak bilinmese de, Akhalar'ın o dönemde Girit adasında büyük bir uygarlık olan Minos Uygarlığı'nı işgal ettiği ve bu uygarlıkta kullanılan Linear A yazısını geliştirip kendi yazı çeşitleri olan Linear B'yi geliştirdikleri düşünülmektedir. Eski Yunancanın en eski formlarından biri olduğu düşünülen Linear B yazı tipi, İngiliz mimar Michael Ventris ve John Chadwick tarafından çözülmüştür. Bu yazı tipinin kullanıldığı metinler edebi yahut tarihi metinler olmaktan uzaktır, daha çok birtakım listeler halinde düzenlenmiş envanter kayıtlarından ibarettir.

<span class="mw-page-title-main">Phaistos</span> Girit adasında yer alan antik kent

Festos ya da Phaestos bir tunç çağı Girit yerleşimidir. Knossos Sarayı'nın ardından bölgenin en büyük ikinci sarayını barındırmaktadır. Hemen hemen Knossos ile aynı biçimde inşa edilen Phaistos, bölgede bulunan disk biçimli bir nesneden dolayı ayrı bir öneme sahiptir. Phaistos Diski üzerinde yazılar bulunduran ve Girit adasında o dönemde konuşulan dil ve kültür hakkında bilgi veren en önemli buluntulardan biridir. 

<span class="mw-page-title-main">Linear A</span> Giritlilerin kullandığı henüz çözümlenmemiş abece

Linear A ya da çizgi yazısı A, MÖ 1600 ve sonralarına tarihlenen, büyük olasılıkla Girit Adası'nda Minos Uygarlığı tarafından kullanılmış dildir. Papirüs ve parşömen gibi dayanıksız yazı materyalleri günümüze ulaşmadığından, esas olarak tabletlerden tanınan Linear A yazısı bugün hâlâ çözülememiştir. Linear A yazısının daha sonra geliştirilerek Linear B şeklinde Miken Uygarlığınca kullanıldığı düşünülmektedir. Linear A yazısı, Knossos ve Kydonia dışında ele geçmeyen Linear B yazısının aksine bütün Girit adasında ele geçmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Ege uygarlıkları</span>

Ege uygarlıkları, Avrupa Bronz Çağı'nda Yunanistan'da Ege Denizi çevresindeki uygarlıkların genel adıdır. Bu terimle Girit, Kikladlar ve Yunan anakarası olmak üzere üç ayrı, ancak birbiriyle iletişim halinde olan ve etkileşim içinde olan coğrafi bölgeler bulunmaktadır. Girit, Erken Tunç Çağı'ndaki Girit uygarlığıyla ilişkilidir. Kikladlar, Erken Helladik döneminde anakaraya, Orta Mino döneminde ise Girit'e hakimdiler. MÖ 1450'de, Miken Uygarlığı Girit'e yayılmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Aptera</span> Girit adasında yer alan antik kent

Aptera bazen Apteron batı Girit'te Suda Körfezi'nin güneyinden bir kilometre içeride yer alan antik bir şehir, arkeolojik bir sit.

<span class="mw-page-title-main">Miken uygarlığı askeriyesi</span>

Geç Tunç Çağı'nda Miken uygarlığı'ının askeri yapısı, gün ışığına çıkarılan sayısız silah ve Yunan Linear B kayıtlarında yer alan çağdaş sanatta savaşçı ve savaş tasvirlerinde görülmektedir. Mikenliler, askeriye ve lojistiğin doğrudan saray merkezlerinden denetlendiği bir altyapının geliştirilmesine önem verdi. Bu durum daha sonraki Antik Yunan geleneğine ve özellikle Miken dönemi savaşçı kahramanların doğasına odaklanan Homeros'un destanlarına ilham verdi.

<span class="mw-page-title-main">Ege sanatı</span> Bronz Çağı boyunca Ege Denizi yöresinde yaratılan sanat

Ege sanatı, Bronz Çağı boyunca, yani MÖ 11. yüzyıla kadar, Antik Yunan sanatından önce Ege Denizi'ni çevreleyen topraklarda ve içindeki adalarda yaratılan sanattır. Çoğunlukla modern Yunanistan topraklarında bulunduğu için bazen Yunan Bronz Çağı sanatı olarak da adlandırılır; ancak sadece Miken Yunanlıları sanatını değil, aynı zamanda Yunan olmayan Kiklad ve Minos kültürlerinin sanatını da içerir.