Tarih öncesi veya Prehistorya, insanlığın yazının bulunmasından önceki dönemidir.

Kaba Taş Devri, Yontma Taş Devri veya bilimsel adıyla Paleolitik Çağ olarak tanımlanan Eski Taş Çağı günümüzden yaklaşık 2 milyon yıl önce başlamış ve 12.000 yıl önce son bulmuştur. Ancak verilen bu tarihlerin dünya geneli içinde geçerli olduğunu ve yerel olarak değişmeye açık bulunduğunu da belirtmek gerekir. İnsanlık tarihinin %99'u gibi çok büyük bir bölümünü kapsayan bu çağ, aynı zamanda ilk insan atalarının ortaya çıkışı ve ilk aletlerin üretimi yoluyla insanın kavrama yeteneği ve temsil etmesiyle de söz konusu tarihin gelişimi içinde çok önemli bir yer tutmaktadır.

Kayısı, Rosaceae (gülgiller) familyasından, 2–10 m yüksekliğinde, dikensi ve tüysüz, Prunus cinsinden bir ağaçtır. Yerli yayılımı, kapsamlı tarih öncesi ekimi nedeniyle biraz belirsizdir. Genetik araştırmalar, Orta Asya'nın ana vatanı olduğunu göstermektedir. Birçok ülkede yaygın olarak yetiştirilir ve birçok yerde yabani olarak bulunur.

Sivri faregiller veya Sivri fareler (Soricidae), tür bakımından zengin bir memeli familyasıdır. fareler ile benzerliklerine rağmen, Böcekçiller (Eulipotyphla) takımında sınıflandırılırlar. Dünya çapında, yaklaşık 10'u Orta Avrupa'da da yaşayan 350'den fazla tür tanımlanmıştır.

Yay, kirişi kol kuvvetiyle gerilip salıverildiğinde oku kontrollü bir şekilde çok uzaklardaki hedefe saplayabilen bir savaş, av ve okculuk sporu aletidir. Kavs veya kabza da denir.

Mancınık veya katapult, bir mermiyi uzağa fırlatmak için kullanılan basit bir savaş aleti. Özellikle İlk ve Orta Çağlarda temel kuşatma aracı olarak kullanılmıştır.
Orta Taş Çağı, Orta Taş Devri veya Mezolitik dönem, M.Ö. 22.000-10.000. Paleolitik ve Neolitik arası bir geçiş dönemidir. Taştan aletler daha çeşitlidir. Köpek ilk evcil hayvan olarak görülür. Gıda birikimine de başlanır. Mağara resimleriyle ilk resim sanatı ortaya çıkmıştır. Önemli bazı merkezler Samsun Tekkeköy, Karain ve Beldibi'dir.
Demir Çağı, demirin çeşitli alet ve silah yapımında esas malzeme olarak kullanıldığı bir arkeolojik devirdir.

Balista "fırlatmak" anlamına gelen Yunanca "ballistra" kelimesinden türemiştir. Sicilya ve Batı Yunan Kolonilerinin Tiranı I. Dionysius tarafından kullanılmıştır. Yunanlar tarafından bir kuşatma makinesi olarak kullanıldı. Yunanların bölgedeki şehirleri Romalılara geçince balista Romalılar tarafından geliştirildi ve kullanıldı. Romalılar tarafından fırlatılan mızraklara düştüğü yeri yakacak, küçük ateş topları yerleştirilerek bir nevi ilkel bir füze olarak kullanıldı. Savaş meydanında yüksek menzili ile Romalılara askeri avantajlar sağladı. Orta çağ boyunca Avrupa ve Orta Doğu'da kullanılan bir savaş aleti oldu. Orta çağ'da genelde kule tepesine konur, yüksekliğin sağladığı yararla ateş gücü yüksek oluyordu.
Atlatl, hedefe dart veya hafif bir mızrak atmak için Atlatl isimli bir fırlatma aletinin kullanıldığı hedef sporu ve eski bir Aztek silahı. Atlatl, ahşap sopadan yapılan bir fırlatma aletidir. Her türlü ahşap kullanılabilir. Bir uçta sap, diğer uçta dartı tutmaya yarayan bir bölüm bulunur. Dart büyük bir oka benzer ve en az 1.25 m. boyundadır. Dart bir kancaya mile veya oyuğa yerleştirilir. Oyunda, hedefler her şekilde ve büyüklükte olabilir. Ama genelde okçuluk hedeflerine benzerler. Bazıları vahşi hayvan şeklindedir. Hepsinde puanlamanın belirtildiği bölümler vardır.

Cro-Magnon, modern insanın atasıdır. Avrupa'da bulunan en eski Cro-Magnon benzeri insan kalıntılarının radyokarbon tarihleme yöntemi ile 43000-45000 yıl öncesine ait olduğu hesaplanmıştır. Bulunan en eski Cro-Magnon benzeri insan kalıntıları İtalya ve İngiltere'de bulunmuştur. Cro aslında bu eski insanların saklanmaları için kullandıkları Fransa'da bulunan bir mağaradır. Sonraları bilim insanları bu mağaranın adını eski Magnon kabilesinden etkilenip Cro-Magnon olarak değiştirmiştir.

'Orinyasiyen' (Aurignacian), Üst Paleolitik dönem içinde önemli bir arkeolojik dönemi temsil eder. Bu dönem Erken Avrupa modern insanının (EEMH) ortaya çıkışıyla yakından ilişkilidir ve yaklaşık 43.000 ila 26.000 yıl öncesine kadar sürdüğü tahmin edilmektedir.

Riyolit, silis içeriği çok yüksek olan ekstrüzyonla üretilmiş magmatik bir kayaçtır. Riyolit, kuvarstan oluşur ve az miktarda hornblende ve biyotit içerir. Sıkıştırılmış gazlar genellikle kayada vig üretirler. Genellikle kristaller, opal veya camsı maddeler içerirler. Riyolit, plütonik granit kayaya göre eşdeğer olarak düşünülebilir ve sonuç olarak, riyolitin yüzeyleri de granite benzeyebilir.granitle kimyasal yapı yönünden aynı olan, serbest silisçe zengin, içinde mikrolitler bulunan kayaçtır. Riyolit, granitle aynı kimyasal yapıda olan camsı bir kütledir. İçinde mikrolitler olan kayaçtır.Mikrolit: Mezolitik Çağ'da insanların küçük boyuttaki aletlerinde kullandığı küçük taşlarla yapılmış aletlere minitaş anlamında mikrolit ismi verilmiştir. Eş anlamlısı Yüksek silika içeriği ve düşük demir ve magnezyum içeriği nedeniyle, riyolitik magmalar oldukça viskoz lavlar oluşturur. Granitin yüzey eşdeğeridir ve granit gibi başlıca açık renkli silikat minerallerinden oluşur. Bu mineralojik bileşim riyolitlerin boz ile pembe arasında, bazen de açık gri renkli olmasını sağlar. Riyolit ince taneli bir kayaçtır ve sıklıkla cam parçaları ve gaz boşlukları kapsar. Bu özellikler onun yüzey koşullarında hızlı soğuma ile oluştuklarına işaret etmektedir. Eğer riyolitler fenokristal içeriyorsa bunlar küçük boyutludur, kuvars veya potasyum feldispatlardan oluşur. Kabukta çok yaygın ve büyük magmatik gövdeler halinde bulunan granitlerin tersine riyolitler hem daha az yaygın hem de küçük hacimli kütleler halinde görülmektedir. Riyolit plütonik granit kaya ekstrüzyon eşdeğer olarak kabul edilebilir ve sonuç olarak, riyolit mostra granit bir benzerlik taşıyabilir. Yüksek silika içeriği ve düşük demir ve magnezyum içeriği nedeniyle, riyolitik magmalar oldukça viskoz lavlar oluşturur. Ayrıca breccias veya volkanik fişler ve pençeler olarak ortaya çıkar. Kristalleri büyütmek için çok hızlı soğuyan riyolitler, obsidyen olarak da adlandırılan doğal bir cam veya vitrophyre oluşturur. Daha yavaş soğutma, lavda mikroskobik kristaller oluşturur ve akış yaprakları, sferulitik, nodüler ve litofizal yapılar gibi dokularla sonuçlanır. Bazı riyolit oldukça veziküler pomza. Riyolitin birçok patlaması oldukça patlayıcıdır ve tortular serpinti tefra/tüf veya ıgnimbritlerden oluşabilir. Riyolit püskürmeleri, daha az felsik lavların püskürmelerine kıyasla nispeten nadirdir. 20.yüzyılın başından bu yana sadece üç riyolit patlaması kaydedildi: Papua Yeni Gine'deki St. Andrew Boğazı yanardağı, alaska'daki Novarupta yanardağı ve Güney Şili'deki Chaiten. Riyolit, karadan uzak adalarda bulunmuştur, ancak bu tür okyanus olayları nadirdir. Etimoloji ve tarih Riyolit Yunanca kelime ῤεῖν bir yenilikçilik, rheîn “akış” ve λίθος, líthos, “taş”dır. Kayanın bilimsel tanımı Baron Ferdinand von Richthofen tarafından 1860 yılında yapılmıştır. Mineral topluluğu genellikle kuvars, sanidin ve plajiyoklaz Bir riyolit başlıca kuvars ve feldispat oluşmaktadır. Kuvars içeriği muhtemelen Riyolitik eriyiğin kristalleşme ile meydana gelmeyecektir, sadece kaya takip eden zenginleştirme işlemlerinden ile % 50'den fazla bir kuvars paylarıyla, %20 ve %60 arasında değişmektedir. Kristal-fakir riyolitlerle için QAR ve kuvars-zengin tipleri, kısaltma QRR kısaltmasıdır. Kalan %40-80 ağırlıklı alkali feldspat %35-90,10 ve %65 plajiyoklaz ve tamamlayıcı arasındaki dar anlamda riyolit onlar için hesap feldspat oluşur. Daha fazla %65 plajiyoklaz riyodasit ile paylaşımın alkali riyolit, yani, fazla %90 alkali feldspat ile felsik volkanitler görülür. Buna ek olarak, bir riyolit küçük miktarlarda - genellikle en fazla %2, azami %15 - on mafik minerallerin. Riyodasitler tür hisselerin %20 fazla olabilir. Bu maddeler arasında sık sık biyotit oluşur, ancak ek olarak, aynı zamanda hornblendli veya ojit. Riyolit çok küçük miktarlarda gibi manyetit, hematit, kordiyerit, granat veya olivin gibi mineraller çoğunlukla hala içerirler. Kaldaklofsfjöll: Genellikle riyolit bir porfirik dokuya sahiptir. Bu çoğunlukla kuvars ve feldispat oluşmaktadır olan tek kristaller man fenokristalleri denilen dağınık büyük kristaller, sadece bir mikroskop altında görülebilen ve gömülü bir yoğun, ince taneli matrisi oluşur anlamına gelir ve boyutu birkaç santimetre birkaç milimetre. Ancak, Afirik veya felsitischen riyolitlerden sonra yani tamamen ince taneli herhangi Einsprengling olmadan riyolit, manspricht vardır. Kısmi de riyolit kayalar kolayca tanınabilir akış dokular gösterir. Genç jeolojik zamanda riyolit gaz kabarcıkları vardı. Bu boşluk kabarcıkları genellikle orada zaman içinde çökeldi. Bu boşluklar minerallerle dolduruldu. Obsidyenle aynı kimyasal bileşime sahip riyolit volkanik bir camdır.

Homo heidelbergensis, Pleyistosen'de yaşamış, soyu tükenmiş insan (Homo) türü. Kalıntıları ilk kez 1907 yılında Heidelberg yakınlarında bir taş ocağındaki çene kemikleri ile keşfedilmiştir. Bulunan çene, modern insanlar gibi küçük dişli olsa da modern insanın aksine çene kemikleri fazlasıysa geniş ve ağırdır.

Askerî teknoloji, savaş hâlinde kullanılan teknoloji tatbikatı. İmkânı dahilinde uygulaması askerî olan ve sivil olmayan teknoloji türünü kapsar. Genellikle yararlı veya yasal sivil uygulamaların eksikliği nedeniyle askerî eğitim olmadan kullanılması tehlikelidir.

Uluburun batığı, M.Ö. 14. yüzyılın sonlarına tarihlenen, Uluburun'un doğu kıyısına ve Kaş'ın yaklaşık 10 km güneydoğusuna yakın bir yerde bulunmuş bir Geç Tunç Çağı gemi enkazı. Batık, 1982 yazında, Bodrum, Yalıkavak'tan bir sünger dalgıcı olan Mehmed Çakır tarafından keşfedildi.

Osmanlı İmparatorluğu'nun askeri kuvvetleri yüzyıllar boyunca çeşitli silahlar kullandı. Topkapı Sarayı'nın cephaneliğinde seçkin eşyaların bulunduğu geniş bir koleksiyon vardır.
Epipaleolitik Yakın Doğu,Yakın Doğu'nun tarihöncesinde Epipaleolitik dönemini belirtir. Bu, Üst Paleolitik'ten sonraki ve Neolitik'ten önceki, yaklaşık 20.000 ila 10.000 yıl Öncesi (GÖ) arasındaki dönemdir. Epipaleolitik Çağ halkı, genellikle kalıcı köylerden ziyade küçük, mevsimlik kamplarda yaşayan göçebe avcı-toplayıcılardı. Mikrolitleri-ahşap aletlere saplanmış küçük, iyi üretilmiş bıçaklar- kullanarak sofistike taş aletler yaptılar.Bunlar, arkeologların Epipaleolitik yerleşimleri tanıdığı ve sınıflandırdığı başlıca eserlerdir.

Sırıklı silah, silahın ana dövüş parçasının, genellikle ahşap olan uzun bir şaftın ucuna takıldığı ve böylece kullanıcının etkili menzilini ve vuruş gücünü artıran bir yakın dövüş silahıdır. Sırıklı silahların hem itme hem de fırlatma için uygun mızrak benzeri tasarımların bir alt sınıfı bulunmaktadır. Pek çok sırıklı silah, tarım aletlerinden veya oldukça bol olan diğer aletlerden uyarlandığından ve nispeten az metal içerdiğinden, yapımı ucuz ve kolayca bulunabiliyordu. Savaş patlak verdiğinde ve savaşanların özel askeri silahlar için ödeme yapamayan daha yoksul bir sınıfı olduğunda, liderler genellikle araçları ucuz silahlar olarak kullanırlardı. Bu askere alınan çiftçiler hayatlarının çoğunu tarlalarda bu "silahları" kullanarak geçirdiklerinden, eğitim maliyeti nispeten düşüktü. Bu, sırıklı silahları dünyanın her yerindeki köylü askerlerinin ve köylü isyanlarının gözde silahı haline getirdi.

Tarih öncesi Afrika, yazı sistemlerinin icadı ve kayıtlı tarihin belgelenmesinden önceki dönemlerde Afrika'daki insan varlığını ifade eder.