İçeriğe atla

Mihri Müşfik Hanım

Mihri Müşfik Hanım
Genel bilgiler
Doğum26 Şubat 1886
İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu
Ölüm1954
New York, Amerika Birleşik Devletleri
UyrukTürk
Evlilik(ler)iMüşfik Selami Bey, Salvatore Virzi (16 Temmuz 1932-1954?)
YakınlarıHale Asaf (Yeğeni)
EbeveyniÇerkez Ahmet Rasim Paşa, Fatma Neședil Hanım
Sanat eğitimiSaray Ressamı Zonaro'dan resim dersleri
Ünlü yapıtlarıMustafa Kemal Atatürk Portresi

Mihri Rasim ya da bilinen ismiyle Mihri Müşfik Hanım (d. 26 Şubat 1886,[1] İstanbul - ö. 1954, New York), Türk ressam.

Türkiye’de çağdaş resim çalışmalarını ilk başlatan kadın ressamdır. Özellikle portreleriyle tanındı. Tanınmış kişilerin portrelerini yaptı. Portresini yaptığı kişiler arasında Mustafa Kemal Atatürk ve Papa XV. Benedictus de vardır. Kız öğrencilerin devam ettiği bir Güzel Sanatlar Akademisi olan İnas (Kız) Sanayi Nefise Mektebinin ilk kadın yöneticisi oldu, pek çok kadın ressamın yetişmesine emeği geçti. Resme olan tutkusu nedeniyle aristokrat yaşamını terk etti, bohem ve yoksul bir yaşam sürdü. Ressam Hale Asaf'ın teyzesidir.

Yaşamı

1886 yılında İstanbul'da, Abhaz-Gürcü olan "Anchabadze" ailesine, Kadıköy'ün Bahariye semtindeki Dr. Rasimpaşa Konağı'nda dünyaya geldi. Babası, Askeri Tıbbiyede ders veren ve "Tıbbiye Nazırı" veya "Tıbbiye Reisi" olarak da bilinen Dr. Çerkez Ahmet Rasim Paşa'dır. Avrupai bir eğitim gördü. Edebiyat, musiki ve resim ile ilgilendi. Resme olan ilgisi diğerlerine göre ağır basıyordu. Yaptığı bir resmi Sultan II. Abdülhamid'e takdim edince[2] Saray Ressamı Zonaro’nın öğrencisi oldu, kendisinden Beşiktaş’taki atölyesinde resim dersleri aldı. Böylece Türkiye’de çağdaş resim çalışmalarını başlatan ilk kadın ressam ünvanını aldı.

Avrupa'ya gidişi

On yedi yaşındayken bir müzik dinletisinde tanıştığı İtalyan kökenli bir müzik şefinin peşinden Roma'ya kaçtı. Sahte pasaportla gittiği İtalya'da tanıdıklarının yanında bir süre kaldıktan sonra sanat dünyasının merkezi sayılan Paris’e geçti.[3] 52 Montparnasse Bulvarı'ndaki adreste kiraladığı yeri, hem ev hem de atölye olarak kullandı. Portre ve gravür ağırlıklı resimler yaparak ve evinin bir odasından aldığı kira ile geçimini sağladı. Kiracılarından birisi, Bursalı Selami Paşa’nın Sorbonne’da siyasi bilimler öğreniminde bulunan Müşfik Selami Bey idi. Müşfik Selami Bey (İnegöllü) ile evlenen Mihri Hanım böylece sanat dünyasında bilinen "Mihri Müşfik Hanım" adını aldı.

İtalya ve Fransa’da çeşitli sanat okullarda ve atölyelerde öğrenim gören Mihri Müşfik Hanım, dışavurumcu bir anlayışla özgün portreler yaptı. Çağdaş resim akımlarını yakından takip etti. Portrelerinde kübizmin ve ekspresyonizmin etkisi görüldü. En önemli eseri sayılan Naile Hanım portresini bu dönemde, 1908-09 yıllarını içeren uzunca bir süreçte meydana getirdi. Eser, İttihat ve Terakki Cemiyeti kurucularından, eski Viyana Sefiri, İstanbul şehreminlerinden (belediye başkanı) Ali Rıza Bey’in annesi, Naile Hanım’ı betimlemektedir.[4]

İstanbul'a dönüş

Mihri Hanım, Fransa ile borç anlaşması yapmak üzere Paris'te bulunan dönemin Osmanlı Devleti Maliye Nazırı Cavit Bey ile bir davette tanıştı. Cavit Bey'in Maarif Nazırı'na bir telgraf göndererek Mihri Hanım’dan kızlar için açılacak güzel sanatlar okulunun kurulmasında yararlanılmasını önerince Mihri Müşfik Hanım, 1913 yılında İstanbul Darülmuallimat (Kız Öğretmen Okulu) resim öğretmenliğine atandı. Bu okul, Müslüman halkın kızlarının devam ettiği en yüksek eğitim kuruluşu idi. Burada, öğrencilerini etkileyen ve sevilen bir öğretmen oldu[3]

1914 yılında kız öğrencilerin yükseköğrenim görmelerine ve güzel sanatlar alanında yaratıcılıklarını değerlendirmelerin imkan vermek üzere İnas Sanayi-i Nefise Mektebi açıldı. Dönemin Maarif Nazırı Ahmet Şükrü Bey ile görüşerek kız öğrenciler için Sanayi-Nefise Mektebi'nin kurulmasını isteyen Mihri Müşfik Hanım'ın okulun açılmasında Mihri Hanım'ın büyük rolü oldu.[5]

Mihri Hanım, bu kurumun resim atölyesine öğretmen oldu ve matematikçi Salih Zeki Bey’den sonra Ömer Adil Bey ile birlikte okulun müdürlüğüne getirildi. İnas Sanayi-i Nefise’nin ilk kadın yöneticisi olan Mihri Hanım'ın, kızları açık havada resim yapmaya, modelden çalışmaya ve kadın ressamları ilk kez toplu bir sergi açmaya teşvik etti. Pek çok kadın ressamın yetişmesinde katkısı oldu. Bu ressamlardan bazıları Nazlı Ecevit, Aliye Berger ve Fahrelnisa Zeid’dir.

Edebiyat-ı Cedideciler

İstanbul’da bulunduğu dönemde, İbrahim Çallı, Hikmet Onat, Fikret Adil, Namık İsmail gibi ressamların yanı sıra Tevfik Fikret ile dost oldu. Edebiyat-ı Cedide şairlerinin yazdıklarını resimleyerek bir “Edebiyat-ı Cedide Resmi” yarattı.

Ruşen Eşref Ünaydın, Tevfik Fikret ile ilgili anılarında, şairin Mihri Hanım ile ilgili yorumlarını şöyle dile getirir:

Yukarıda bir hanım var. Resimler yapıyor. Bir de "Rübab"ı o kadar güzel yorumluyor ki yazdıklarım bu kadar anlamlı mı imiş, diye şaşırıyorum.

Mihri Müşfik Hanım, şiirleri resimlemenin yanı sıra Edebiyat-ı Cedideci şairlerin portrelerini çizdi. 1915’te Tevfik Fikret’in ölümü üzerine yüzünün kalıbını alarak heykelini yaptı. Bu, Türkiye’de yapılan ilk mask çalışmasıdır. Mask, Aşiyan Müzesinde sergilenmektedir.

Kurtuluş Savaşı yılları

1919 yılında aniden İtalya’ya gitti. Bu ani gidişinin nedeninin, İttihat ve Terakki Cemiyeti mensuplarıyla olan yakın ilişkilerinin, onu işgal altındaki İstanbul’da zor duruma düşürmesi olduğu sanılmaktadır. Mihri Hanım’ın, bu dönemde tutuklanan Hüseyin Cahit ve Cavid Beyleri ziyaret etmesi, basında aleyhine yazılar çıkmasına neden oldu. Bu kargaşa döneminde, bir yıl için gittiği İtalya’dan geri döndüğünde, iki yıl daha İnas Sanayi-i Nefise’de ders verdi. Bu arada kötü alışkanlıklar ve sosyal çalkantılar nedeniyle Mihri Müşfik Bey ile iyi yürümeyen evliliği boşanma ile sona erdi.[4]

Mihri Hanım, 1922 yılında Yunan ordusunun denize dökülmesinin ardından Mustafa Kemal’i mareşal üniformasıyla ayakta canlandıran yaklaşık 3 m yüksekliğinde bir portresini yaptı ve Çankaya Köşkü’ne götürerek kendisine sundu. Bu, cumhuriyetin ilanından sonra bir Türk ressam tarafından yapılan ilk Atatürk portesidir. Daha sonra Yugoslav Kralı Alexander hatırasına Yugoslavya'ya hediye edilen bu tablo II. Dünya Savaşı sırasında Belgrad Sarayı'nın tahrip olması sonucu kayboldu, 1990’larda bulundu.

Yeniden Avrupa'ya gidiş ve ABD yılları

1922 yılının sonuna doğru yeniden İtalya’ya gitti. Portreler yaparak uzun süre yaşamını sürdürdü. Konu olarak hep ünlü kişileri seçti. İtalyan Şair Gabriele d'Annunzio ile birlikte olduğu dönemde onun aracılığıyla birkaç kez Vatikan’a kabul edildi ve Papa’nın bir portresini yaptı, ayrıca bir kilisenin fresklerinin onarımında çalıştı. Vatikan’da ilk kez bir Papa, başka dinden bir kadın ressama poz vermiştir. Bu tablo yeni Papa’nın seçimine kadar Vatikan Müzesi’nde kaldı.

İtalya’dan sonra Paris’e geçen Mihri Hanım, bu dönemde "Çingene" isimli tablosunun Louvre Müzesine kabulü ile mutlu oldu (eserin bir kopyası İstanbul Resim ve Heykel Müzesindedir) ancak kız kardeşi Enise Salih Hanım’ı ve yeğeni Hale Asaf’ı kaybettikten sonra Paris’te yaşamak istemedi. Ülkesinde ise kendisine karşı baskıcı bir tutum olmasından ötürü ABD’de yaşamayı tercih etti. Fransa'nın Le Havre limanından hareket eden Carmania gemisi ile 1927 yılının Kasım ayında New York'a ayakbastı.[6] Bir süre New York, Washington, Chicago’da üniversitelerde konuk resim profesörlüğü yaptı ve zengin Amerikan ailelerine özel dersler vererek geçimini sağladı. 26 Aralık 1928 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin haberine göre New York’un George de Maziroff Galerisi’nde bir de kişisel sergi düzenledi. 16 Temmuz 1932'de Manhattan'da Salvatore Virzi ile evlenip[7] 1943 yılında Amerikan vatandaşı olmuştur.[8] Yaşlılığı yoksulluk içinde geçti. 1954’te New York'ta yaşamını yitirdi.

Mihri Müşfik Hanım ve yeğeni Hale Asaf

Mihri Müşfik Hanım’ın, Hale (Salih) Asaf’ın ilk resim hocası olmakla birlikte, ona resimden vazgeçmesini öğütlediği ve sonraki dönemlerde dargın oldukları bilinmektedir.

Mihri Hanım, Hale Asaf’ın yirmili yaşlarını sürdüğü dönemlerden başlayarak onun resimden vazgeçmesini istemiş ve zaman zaman “Ben resim yaptım da ne oldu? Sanat karın doyurmuyor... Tablolarını mı yiyeceksin?” ya da “... Ben güzelim, başımın çaresine bakarım, sende o da yok ama resim yapmaya devam et!..” şeklinde yeğenine çıkıştığı aktarılır.

Taha Toros, pekiştirici olarak Mihri Müşfik Hanım’ın yurt dışından göndermiş olduğu bir mektubundan şu satırları yayımlar:

...Senelerce çalışmakla ben neye muvaffak oldum? Hiç... Üstelik sıhhatimi kaybettim. Vaktiyle "Herkül" idim. Şimdi merdivenleri çıkamıyorum.. San’at beni bu hâle koydu... Hele gözlerim hiç görmüyor. Çifte çifte gözlük kullanıyorum.. Parasızım. Bizim gibi -Avrupa’ya nazaran- geri kalmış bir memlekette san’atkârın yolu kadar güç bir yol yoktur. Bizimkisi fazla fedakârlık isteyen bir meslek..

Bugün bana gençliğimi hediye etseler bu meslek uğrunda çektiklerimi çekmek korkusundan reddederdim! Çektiğim meşakkatleri bir ben bilirim bir de Allah bilir...

...Her sanatkâr, karşısındaki sanatkârı, daima, kendisinden aptal görür! Onun on senede yaptığını, kendisinin bir senede yapacağını sanır. Bir iki yıl içinde, hayatını kurtaracağına, köşeyi döneceğine emindir!

Heyhat ve yine heyhat! İşte sanatın esrarı burdadır. Sanatkârın yolu, yürüdükçe uzar gider...

...Bizim ailenin yegâne hususiyeti, inadındadır. Ben her şeyde olduğu gibi sanat hayatım boyunca, inadımla yaşadım. Bugün, buna, bin kere pişmanım.

Bu satırlar, Mihri Müşfik Hanım’ın içerisinde bulunduğu durumu açıkladığı gibi, hangi koşullar içerisinde yeğenine resmi bırakmasını öğütlediğini de anlatmaktadır.

Tabloları

Taha Toros’un kaleme almış olduğu ve Akbank tarafından Türk resim sanatı yayıncılığına kazandırılan "İlk Kadın Ressamlarımız" isimli yapıtın dipnotlarından, sanatçının 1988 yılına kadar yapılan araştırmalarda bilinen Türkiye’de 32, İtalya’da 36, Fransa’da 23 ve Amerika’da 60’ı aşkın olmak üzere 150 dolayında eseri kayıt altına alınmıştır.

Sanatçı, eserlerinde eşi Müşfik Selami İnegöllü ile evli kaldığı (1905-1922) dönemde Mihri Müşfik, diğer dönemlerde ise Mihri Rasim imzasını kullanmıştır. Sayısı azımsanmayacak yapıtlarında da imzaya rastlanmamaktadır.[4]

Hakkındaki sergiler

  • "Mihri: Modern Zamanların Göçebe Ressamı", Salt Galata, 7 Mart-9 Haziran 2019.

Kaynakça

[1]

Dış bağlantılar

  1. ^ Kaynak hatası: Geçersiz <ref> etiketi; :0 isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: )

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Sanâyi-i Nefîse Mektebi</span> Osmanlı güzel sanatlar yüksek okulu

Sanayi-i Nefise Mektebi, güzel sanatlar alanında eğitim vermek üzere II. Abdülhamit döneminde İstanbul’da 1882’de kurulmuş bir yüksekokuldur.

<span class="mw-page-title-main">Fikret Muallâ</span> Türk ressam

Fikret Muallâ Saygı, Türk ressamdır. Çalkantılı ve bohem yaşam tarzı nedeniyle sadece sanatı değil, yaşamı da resim tarihine adeta bir mitoloji olarak geçmiştir.

İhsan Özsoy, Türk heykeltıraş.

Fatma Nazlı Ecevit, Türk ressam. TBMM VII. ve VIII. dönem Milletvekili Fahri Ecevit'in eşi ve 16. Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit'in annesidir.

Ömer Adil, Türk ressam, öğretmen.

<span class="mw-page-title-main">Feyhaman Duran</span> Türk ressam ve hattat

Feyhaman Duran, Türk ressam ve hattat. Türk Resim Sanatı'nda, portre sanatının ilk ve en önemli temsilcisi sayılır. 1914 Çallı Kuşağı ressamlarındandır. Özellikle Atatürk ve İnönü portreleriyle ünlenmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Hale Asaf</span> Türk kadın ressam

Hale (Salih) Asaf, Türk ressamdır.

<span class="mw-page-title-main">Müfide Kadri</span> Türk ressam

Müfide Kadri Türk ressam, besteci.

<span class="mw-page-title-main">Ali Sami Boyar</span> Osmanlı Türkü ressam

Ali Sami Boyar, Türk ressam ve müzeci.

Sabiha Ziya Hanım, Türk ressam ve heykeltıraş. Sanayi-i Nefise Mektebi'nin heykel bölümünden mezun olan ilk kadın sanatçıdır.

<span class="mw-page-title-main">İnas Sanâyi-i Nefîse Mektebi</span> Osmanlı güzel sanatlar üniversitesi

İnas Sanayi-i Nefise Mektebi, kadınlara güzel sanatlar eğitimi vermek için İstanbul'da 1914 yılında kurulan ve 1920’lerde kız-erkek ayrımının kalkmasına kadar hizmet veren okuldur.

<i>Kızlar Atölyesi</i>

Kızlar Atölyesi, Ömer Adil'in 1919-1922 yılları arasında yaptığı düşünülen tablo.

Salvatore Valeri, İtalyan ressam.

Güzin Duran, Türk ressam ve hattat.

Bedia Güleryüz; Silistre'den İstanbul'a göç eden bir ayan ailesinin kızı olarak 1903 tarihinde İstanbul'da doğmuş ve 1991 yılında 88 yaşındayken ölmüştür. İlk Türk kadın ressamlardan olan Bedia Hanım; kuşaklardır hat sanatına ilgi duymuş ve icra etmiş olan bir aileden geliyor olmasına rağmen resim sanatına yönelmiş ve İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’ne kayıt olarak Feyhaman Duran’dan desen ve pentür, Ahmet Haşim'den sanat tarihi ve Nurettin Ali Bey'den anatomi dersleri almıştır. Burada, izlenimcilik akımında uzmanlaşarak mezun olmuş ve okuldan sonra iki yılı Berlin'de, bir yılı da New York'ta olmak üzere toplam üç sene yurt dışında kalarak incelemelerde bulunmuştur. Berlin’de kaldığı süreç boyunca Arthur Kampf ile çalışan Güleryüz, Türkiye'de ise Güzel Sanatlar Birliği’nin son dönemlerinde Nazlı Ecevit'le beraber sergilere katılmıştır. Bir açık hava ressamı olan Bedia Hanım eserlerine doğada başlayıp ve doğada bitirmiş; Ankara Resim Sergisi'nin 49. yılındaki gösterimine " Boğaziçi Çubuklu", " Eski İstanbul - Zeyrek", " Natürmort" ve " Çiçekler" isimli eserleriyle katılmıştır.

İzzet Ziya Akademik anlayıştaki yağlıboya portreleri ve pentür ağırlıklı figürlü kompozisyonlarıyla tanınan Türk ressam.

<span class="mw-page-title-main">Harika Lifij</span> Türk ressam

Harika Hanım, Türk ressam.

Müzdan Arel, Osmanlı ve cumhuriyet döneminin ilk kadın ressamlarındandır.

<span class="mw-page-title-main">Güzel sanatlarda Türk kadını</span> Vikimedya liste maddesi

İlk Türk ressamları, Osmanlı İmparatorluğu döneminde 19. yüzyılın ortalarında ortaya çıktı. Ancak resmi özel derslerle öğrenen birkaç kadın ressam da ortaya çıktı. İlk Türk kadın ressam Müfide Kadri'dir. (1889-1912) İlk kız sanat akademisi, 1914'te karma eğitim alan Sanayi'i Nefise idi. Türkiye Cumhuriyeti döneminde devlet tarafından sanat eğitimi teşvik edilmiş ve okulların müfredatına 1930'dan itibaren resim dersleri eklenmiştir.

İstanbul Resim ve Heykel Müzesi resim koleksiyonu, 1937’de Türkiye modern sanatının başlıca eserlerini korumak ve kamuyla paylaşmak amacıyla kurulmuş, yüzlerce yıllık sanat tarihimizin en önemli arşividir. 27 Ekim 1915'te Sanayi-i Nefise Mektebi'nin büyük salonunda sergilenen 141 parçalık Elvâh-ı Nakşiye Koleksiyonu, saray dışında oluşturulan ilk koleksiyon özelliğini taşımaktadır. Bu koleksiyonun 87'si yerli 10'u yabancı ressam tarafından yapılan tablolardan ve 44 kopya eserden oluşmaktadır. Elvâh-ı Nakşiye’den Osman Hamdi Bey tablolarına, Geç Kübist ve Art deco tarzı resimlerden 1950-1980 yılları arasında kendini gösteren soyut resimlere kadar Cumhuriyet tarihinin en önemli ressamlarının eserlerini barındırmaktadır.