Etik veya ahlak felsefesi, doğru davranışlarda bulunmak, iyi bir insan olmak ve insani değerler hakkında düşünme pratiğidir. Etik sözcüğü Yunanca "kişilik, karakter" anlamına gelen "ethos" sözcüğünden türemiştir.
Hümanizm, insan odaklılık veya insanmerkezcillik, kanunların düzenlenmesinde Tanrı'nın değil insan aklının esas alındığı rasyonalizm ile ampirizme odaklanan, 14. yüzyıl ile 16. yüzyıl sonlarında Avrupa'nın geniş bir kesiminde kabul görmüş felsefi düşünce öğretisi ve edebiyat akımıdır.
Ahlak ya da sağtöre, kelimenin en dar anlamıyla, neyin doğru veya yanlış sayıldığı anlamına gelir. Terim genellikle kültürel, dinî, dünyevi ve felsefi topluluklar tarafından, insanların çeşitli davranışlarının yanlış veya doğru oluşunu belirleyen bir yargı ve ilkeler sistemi kavramı ve/veya inancı için kullanılır. Ahlak, kelimesinin etimolojik kökeninin Arapça “hulk” ; ” sözcüğüne dayandığı bilinir.

Batı felsefesi, Antik Yunan'dan başlayıp günümüze kadar gelen Batılı felsefe tarihi anlayışı. Özellikle Avrupa'nın ve batı olarak adlandırılan dünyanın 19. yüzyıl'da felsefe tarihini yazarken kategorize ettikleri düşünce geleneği Batı felsefesi olarak adlandrılır. Platon'dan başlayıp modern zamanlara uzanan belirli bir felsefe yapma tarzı batı felsefesinin ayırıcı özelliği, daha ayrıcalıklı özelliği olarak anlaşılır. Bu eğilim genel bir yaklaşımla "Doğu'da felsefe yoktur" savını ileri sürer. Antik Mısır, Mezopotamya, İran, Çin ve Hint kültürleri tarih olarak çok daha eski olmalarına ve buralarda yaşayan insanların belirli düşünce geleneklerine sahip olmalarına rağmen, Batı felsefesi Antik Yunan dönemiyle birlikte başlatılır ve bunlar dışta bırakılır. Doğu felsefesi, Hint ve Çin felsefeleri dahil olmak üzere çok önceleri başlamıştır, bu gelenekler etkileşimlerle sürekli varlıklarını devam ettirmişlerdir, ancak Batı felsefesi bu gelenekleri felsefe-dışı sayma yönelimindedir. Felsefe tarihi kitapları, genel bir eğilim olarak, MÖ 500'lerden başlayarak bugüne kadar, batı olarak addedilen bölgelerde ve batılı düşürlerce ortaya konulan felsefe yapma geleneği Batı felsefesi olarak görülür.

17. yüzyıl felsefesi, Rönesans'ın etkisiyle ortaya çıkan gelişmelere dayanarak, Yeni Çağ düşüncesinin temellerini atmak üzere ortaya çıkan felsefe eğilimidir. Rönesansın ortaya koyduğu düşünsel gelişmeleri ve belirsiz kavram içeriklerini kullanan 17. yüzyıl düşünürleri, felsefi formüllerini tam bir sağlamlık ve kesinlik içinde ortaya koyma arayışı içinde olmuşlar ve ortaya koydukları çalışmalarla sistematik felsefeyi yeni bir derinlikle temellendirmişlerdir. Aydınlanma çağı düşüncesinin ilkeleri ve temel kavramları büyük ölçüde 17. yüzyıl felsefesinde hazırlanmıştır.

Sezgicilik ya da entüisyonizm, felsefi bir kavram olarak sezgiye akıl, zihin ve soyut düşünme karşısında hem öncelik hem de üstünlük tanıyan felsefe akımıdır. Henri Bergson akımın kurucusudur, bu nedenle kimi zaman felsefe tarihinde Bergsonculuk olarak adlandırılması da söz konusudur.
Yücelik ya da yüce kavramı felsefe, din, estetik ve etik alanlarında kullanılır ve genel anlamda insan ölçülerini aşan ve bu nedenle çok büyük olan, aşkın olan anlamında bir kavramdır. Özel olarak Kant estetiğinde belirginlik kazanır; Kant'ın estetiğini temellendirirken kullandığı iki ana/temel kavramramdan biridir. Bu bağlamda kant ya da Kant-dışı estetikte yücelik ya da yüce kavramı, güzellik ya da güzel kavramı ile koşutluk halinde kullanılır ve değerlendirilir. Yücelik ve güzellik bu anlamda estetiğin temel kavram çiftini oluşturur. Kant'a göre, yücelik ya da yüce olan, duyular dünyasını aştığından dolayı, aynı zamanda estetiğin dışında etik alanla da ilişkilendirilir.
Felsefede bağlamcılık, bir eylemin, sözün, ifadenin içinde oluştuğu bağlamı vurgulayan ve bu eylem, söz ve ifadelerin yalnızca ilgili bağlam yoluyla anlaşılabileceğini savunan bir dizi görüştür. Bağlamcı görüşler, felsefi olarak birbirine zıt kavramların yalnızca kendi bağlamlarında anlam kazanabilirler. Bazı filozoflar bu bağlam bağımlılığının, göreceliğe yol açabileceğini söylerler. Bağlamcı görüşler felsefede giderek popüler bir hale gelmektedir.
Aksiyoloji, etik ve estetik olmak üzere ikiye ayrılır. Etik, insanların ahlaki değerlerini sorgular; estetik ise neyin güzel olduğuyla ilgilenir. Neyin etik, neyin estetik olduğunu açıklamak oldukça güçtür, buradan hareketle aksiyoloji, bireylerin davranışlarına temel teşkil eden değerleri araştırmaktadır.

Agathon, "iyi", "en yüce" anlamlarında kullanılan Yunanca kavram. Özellikle ahlak felsefesinde üzerinde en çok durulan temel kavramlardan biri olan "agathon" bir ülkünün ulaşabileceği en iyi, en yüce aşamayı ifade eder.

Felsefe, felsefe biçimleri, tanımları veya düşünce akımlarını listeler.
Metaetik, etik anabilim dalının etik özelliklerinin, anlatım ve bildirimlerinin, tutumlarının ve yargılarının doğasını anlamak, arayıp bulmak ve ortaya çıkarmak maksadıyla uğraşan koludur.
İyi kavramı, çoğunlukla olası eylemler arasında bir seçim yapılması durumunda tercih edilmesi gereken olumlu davranışı ifade eder. İyilik genellikle kötülüğün (şerrin) karşıtı olarak kabul edilir ve ahlak, etik, din ve felsefe tarafından incelenir ve farklı şekillerde tanımlanır.

Richard Mervyn Hare, genellikle R. M. Hare olarak anılır, 1966'dan 1983'e kadar Oxford Üniversitesi'nde Felsefe Profesörü görevini üstlenmiş bir İngiliz ahlak filozofuydu. Daha sonra birkaç yıl Florida Üniversitesi'nde ders verdi. Meta-etik konusundaki teorileri yirminci yüzyılın ikinci yarısında etkili oldu.
Hemşirelik etiği, uygulama etiğinin hemşirelik alanındaki faaliyetlerle ilgilenen bir dalıdır. Hemşirelik etiği, fayda, zarardan koruma ve özerkliğe saygı gibi tıp etiği ile birçok ilkeyi paylaşır. İlişkilere, insan onuruna ve işbirlikçi bakıma verdiği vurgu ile ayırt edilebilir.
Etik öznellik, etiğin nesnelliğinden söz edilemeyeceği, etik olguların doğal olgular gibi kavranılamayacağı, etik bilginin ise evrensel olamayacağı “öznelci” olarak adlandırılan kuramların temellendirmeye çalıştığı savlardır. Ahlak olguların olduğunu ve onların bilgisine ulaşılabilineceğini yadsıyan öznelciler, etikte nesnellikten değil öznellikten, gerçekçilikten değil görecilikten söz etmek gerektiğini temellendirmek isterler. Etik öznellik, değerlerin nesnelliğine ve etik ilkelerin bilimsel ilkeler gibi gözlemsel sınanabilirliğinin kabulüne itirazı içerir. “Öznellik” kavramı da bu çerçevede içeriklendirilmek istenir. Etik öznelciliği savunan düşünürler arasında sayılan John Leslie Mackie, etikte nesnel değerlerin olmadığı kabulüyle yola çıkarken; bir başka öznelci Gilbert Harman ise, “etikte gözlemsel sınanabilirlik”in olanaklı olup olmadığını tartışacaktır.
Evrensel ahlakçılık, kültür, ırk, din, milliyet, cinsel yönelim ve diğer herhangi bir ayırt edici özellikten etkilenmeksizin tüm benzer kabul edilen bireyler için bir evrensel etiğin olduğunu savunan meta-etik kavramıdır.
Ahlaki nihilizm ya da Etik nihlizm, ahlakın hiçbir şekilde olmadığına dair meta-etik görüştür; bu nedenle, hiçbir eylem bir diğerine göre daha tercih edilebilir değildir. Örneğin, ahlaki bir nihilist, herhangi bir nedenden ötürü birini öldürmenin ne doğru ne de yanlış olduğunu söyleyebilir. Ahlaki nihilizm, bireysel veya kültürel ahlaki değerleri kabul eden ahlaki görecelilikten farklıdır.
Etik sezgicilik ya da sezgici etik, ahlaki değerlerin sezgi yoluyla kavrandığını, söz konusu değerlerin gerçek, nesnel ve evrensel olarak bağlayıcı ve tüm insanlar için ortak olduğunu sezgi yoluyla anladığımızı iddia eder. Eylemlerin doğru ya da yanlış oluşları, onlar üzerine düşünmeyle ulaşılacak bir sonuç değil, aksine doğrudan sezgiyle varılacak bir bilgidir. Sezgicilik dışında da belirli etik sorunlarına dair genel sezgilerin sorunun çözümüyle uyumlu olmasına çoğu etikçi dikkat etse de sezgicilikte, düşünme ve deneyimin ötesinde bilgiye ve dolayısıyla sonuca sadece sezgiyle varılması gerektiğinden, etik sorunlarının genel sezgiyle tamamen uyumlu bir şekilde çözülmesine önem verilir.
Psikiyatri felsefesi, psikiyatri ve ruhsal bozukluk ile ilgili felsefi soruları araştırır. Bilim ve tıp filozofu Dominic Murphy, psikiyatri felsefesinde üç araştırma alanını şu şekilde tanımlar: Birincisi, bilim felsefesinin araçlarını daha geniş bir şekilde kullanarak psikiyatrinin bir bilim olarak incelenmesiyle ilgilidir, ikincisi akıl hastalığı deneyimi de dahil olmak üzere akıl hastalığı tartışmasında kullanılan kavramların ve ortaya çıkardığı etik soruların incelenmesini gerektirir, üçüncüsü zihin felsefesi ile psikopatoloji arasındaki bağlantılar ve süreksizliklerle ilgilidir.