Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye veya kısaca Mecelle, 1868-1876 yılları arasında Ahmet Cevdet Paşa başkanlığındaki bir komisyon tarafından derlenen İslami özel hukuk kuralları kodeksidir. Osmanlı İmparatorluğu'nun son yarım yüzyılında şer'i mahkemelerde hukuki dayanak olarak kullanılmıştır. Bir giriş 16 bölümden oluşur ve 1851 madde içerir.
Fıkıh, anlayış, anlayış tarzı veya derinliği anlamına gelen kelime, terim olarak İslami kanunların teorik ve pratik uygulama (fetva) çalışmalarına verilen ismi ifade etmektedir.
Âyet ya da Âyet-i Kerime, Kur'an surelerini oluşturan harf, kelime veya cümlelerdir.
Beyyine Suresi (Arapça: سورة البينة, Sūrat'ul Beyyine), Kur'an'ın 98. suresidir. Sure 8 ayetten oluşur.
Şafii, İslam hukuku bilgini. Şafii mezhebinin kurucusudur.
Zahiri mezhebi ya da Zâhiriye, bir İslâm dini fıkhı mezhebidir. İslâmî hükümleri Kur'ân ve sünnetin zâhirî mânâsına bakar. İbni Hazm, âyet ve hadislerin zahir, yani görünen mânâlarından başka hiçbir delili ve kıyası kabul etmezdi.
İcmâ, bir İslam hukuku terimi.
İstishâb, bir İslâm hukuku terimi.
Fer'î deliller, bir fıkıh terimi.
İstihsân, bir İslâm hukuku terimi.
Örf, Âdet (عادات) ve Teâmül, birbiriyle yakın üç terim olup, İslâm hukukundaki fer'î delillerden birini oluşturur.
Suç, kanunlar tarafından yanlış veya zararlı olduğu için ceza tehdidiyle yasaklanan ve bazı durumlarda cezalandırılabilen davranıştır. Genel olarak suç, saptanan ve saptanamayan suçlar olarak ikiye ayrılır. Saptanamayan suçların gerçekleşip gerçekleşmedikleri belirsiz olduğu veya kanıtlanamadıkları için cezalandırılmaları söz konusu değildir. Ceza hukukunda suça göre para cezası, tutuklama, hapis, hatta ölüm cezası verilebilir.
Delil hukuki işlemlerde bir şeyi teyit etmeye yönelik kullanılan ipuçlarıdır. Bu ipuçları, karara varılırken hangi ispatların dikkate alınması veya hangilerinin dikkate alınmaması gerektiğini belirler. Deliller belgesel delil, maddi delil, dijital delil, aklayıcı delil, suçlayıcı delil, uydurma delil türlerinde olabilir.
Usûl-i fıkıh veya fıkıh usûlü, fıkıh yani İslâm hukukunun iki dalından biridir. Fıkhın diğer dalı “fürû” olarak tanımlanır. Salt “fıkıh” denildiğinde ise kastedilen şey de fürû’dur. Fıkhın diğer dalı olan “usûl” ise usûl-ü'l-fıkh veya fıkıh usûlü olarak anılır. “Nazarî Hukuk” olarak tanımlayabileceğimiz fıkıh usûlüne bir ilim olduğunu vurgulayarak ilmu usûli'l-fıkh dendiği gibi sadece ilmu'l-usûl dendiği de olur.
Şura-yı Devlet Osmanlı Devleti'nde günümüzdeki Danıştay'a karşılık gelen yüksek yargı kurumudur. 1868-1922 yılları arasında görev yapmıştır.
İctihad, İslam hukukçusunun sosyal hayatta şeriatın birincil kaynaklarında yer almayan sorunları çözmek amacıyla fıkıh usûlü prensiplerini kullanarak hükme varmak için zihinsel çaba harcamasına verilen Arapça terim.
Savcı, ceza yargılamasında iddia makamı olarak adalete hizmet eden kişidir. Savcılık ceza muhakemesinde iddia görevini yaparak devlet adına ceza davası açan makamdır. Bu makamdaki yetkiliye savcı adı verilmiştir. Özetle savcı, suç haberinin kendisine ulaşmasıyla birlikte devlet adına araştırma ve soruşturma faaliyetinde bulunmak, kamu davasının açılmasını gerektiren şartlar oluştuğunda dava açmak ve yürütmek, mahkemelerin verdiği kararları yerine getirmek ve kanunla kendisine verilen diğer görevleri yapmak durumunda olan ve yargı organı içinde yer alan kamu görevlisi olarak tanımlanabilir.
Sahâbî kavli, İslâm hukuku olan fıkıh ilminin kullandığı kaynaklardan, fer'î delillerdendir. Sahâbeler İslam dininin son peygamberi olduğuna ve güncel şeriatın iletildiğine inanılan Muhammed'in zamanında yaşamış, onunla tanışmış Müslüman kimselerdir. Kavil Arapça kökenlidir ve "söz" demektir. Sahabi kavli ile kasıt sahabilerin fetva ve sözleridir. Birçok fıkıh mezhebinde sahabilerin yaptığı eylemler ve fetva, aslî delillerin olmadığı bir durumda kullanılabilir. Bununla birlikte genel olarak aslî delillerden sayılan kıyasın sahabi kavlinden öncelikli olup olmaması alimden alime farklılık gösterir. Örneğin buradan hareketle Hanefîlikte önemli bir yere sahip olan imameyn İmam Ebû Yûsuf ile [İmam Muhammed] ecîr-i müşterek olanların yanlarında bulunurken zarara uğrayan, zayi olan şeyler için tazminat ödemeleri, bunları tazmin etmelerinin gerekli olduğunu ortaya sürmüşler bu prensibi de sahabeden Ömer ve Ali'nin görüşlerine dayandırmışlardır. Hanefîliğin kurucusu olan Ebû Hanîfe ise bu hususta sahabi kavlini kullanmaktansa, sahabi kavline muhalefet edip kıyasa gitmiştir.
Medeni usûl hukuku, özel hukuk yargılama usulünü konu alan hukuk dalıdır. Çekişmeli ve çekişmesiz yargı şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Çekişmeli yargının konusu davadır. Çekişmesiz yargı ise genel anlamda taraflar arasında uyuşmazlık konusu olmayan, kişinin daha çok malvarlığı ve şahısvarlığına etki eden işleri konu edinen bir yargılama türüdür.
İslam ve laikliğin uyumlu ve bir arada olabileceği konusu Müslüman ülkelerinde tartışılmış ve değişik İslami çoğunluğa sahip ülkeler değişik uygulamalar benimsemişlerdir. Bunlardan Türkiye gibi bazı ülkeler kesin laik uygulamaları, bazıları kısmen şeriat yasalarının uygulanmasını, bir kısmı da tamamıyla şeriatın uygulanmasını esas almışlardır.