İçeriğe atla

Mehmed Reşid

Kontrol Edilmiş
Dr.
Mehmed Reşid
Diyarbekir Valisi
Görev süresi
25 Mart 1915 - 5 Kasım 1918
Yerine geldiğiHamid Bey
Yerine gelenCelal Bey
Kişisel bilgiler
Doğum 8 Ocak 1873(1873-01-08)
Bjeduğ, Kafkasya, Rus İmparatorluğu
Ölüm 6 Şubat 1919
İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu
Partisi İttihat ve Terakki Cemiyeti
Evlilik(ler) Mazlûme Hanım
Bitirdiği okul Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane
Gülhane Askeri Tıp Akademisi
Mesleği Doktor ve Politikacı
Dini İslam
Askerî hizmeti
Bağlılığı  Osmanlı İmparatorluğu
Hizmet yılları 1894-1908
Rütbesi Tabip Yüzbaşı

Mehmed Reşid (Şahingiray, 8 Ocak 1873, Bjeduğ bölgesi - 6 Şubat 1919, İstanbul), Daha sonraları İttihat ve Terakki Fırkası adını alacak olan İttihad-ı Osmani Cemiyeti’nin ilk 5 kurucu üyesinden biri ve I. Dünya Savaşı sırasında Diyarbekir Valisi olan Çerkes asıllı Osmanlı doktor, asker ve politikacıdır. Diyarbekir'de Ermeni Kırımı'nın yanı sıra Arami Soykırımı'nı da yürütmekle görevlendirildi.

Yaşamı

İlk yılları ve eğitimi

Mehmed Reşid, 8 Ocak 1873'te Kafkasya, Bjeduğ’da[1] bir Çerkes ailesi olan Hanıko Ailesi’nin üyesi olarak dünyaya geldi.[2] Bu aile yüzyıllar önce Çerkesya'ya taşınmış Kırım Tatarları tarafından kurulmuştu. 1874 yılında Rus baskıları sonucu ailesi Osmanlı İmparatorluğu'na göç etti.[3]

Mehmed Reşid, öğrenimini İstanbul'da Mekteb-i Tıbbiyye-i Şâhâne’de tamamladı ve bu okuldaki arkadaşlarıyla birlikte, daha sonrasında İttihat ve Terakki Fırkası adını alacak olan İttihad-ı Osmani Cemiyeti’nin kurucularından biri oldu. 1894 yılında Haydarpaşa Askerî Hastanesi'ne hem pratik eğitimi yapması, hem de bu okuldaki ünlü hocalardan Düring Paşa'nın yardımcısı olarak atandı. 1897 yılında Jön Türkler’le olan bağlantısından ve Sultan II. Abdülhamid’e yönelik muhalif tutumlarından dolayı tutuklanmıştır. Taşkışla Divan-ı Harbi’nde yargılanmış ve kendisinin de aralarında bulunduğu 77 kişi, Şeref Vapuru’yla Trablusgarb’a sürgüne gönderilmiştir.[2][3]

II. Meşrûtiyet sonrası devlet memuriyetleri

Trablusgarp'ta doktorluk yaptığı sıralarda, 1908'de gerçekleşen Jön Türk Devrimi'nin ardından İstanbul'a geri döndü. Daha sonra 1909 yılında ordudan ayrılarak İstanköy kaymakamlığı ile Humus, Kozan, Rize ve Karesi mutasarrıflığı yapmış ve 13 Ağustos 1914 tarihinde Diyarbakır valiliğine tayin edilmiştir. Yaklaşık bir ay sonra Basra valiliğine, Basra’nın 22 Kasım'da düşmesi üzerine 24 Kasım 1914'te Bağdat vali vekilliğine, 10 Ocak 1915 tarihinde Musul valiliğine ve 25 Mart 1915 tarihinde tekrar Diyarbakır valiliğine tayin edilmiştir. Bu görevde 2 Mart 1916 tarihine kadar yaklaşık bir yıl kalmış ve son olarak da 25 Mart 1916’da Ankara Valiliğine tayin edildikten 1 sene sonra 27 Mart 1917’de ise görevden azledildi. Bu tarihten sonra devlet görevini bırakarak başkent İstanbul‘a dönüp, bir yıl ticaret ile uğraşmıştır.[2][3][4]

Diyarbakır valiliği

Dr. Mehmed Reşid, valilik görevine başladığında, Ermeni sorunu açısından Diyarbakır’ın hangi durumda bulunduğunu hatıralarında izah etmektedir. Ona göre, Diyarbakır’a geldiği tarihlerde savaşın en hassas dönemi yaşanmaktadır. Mehmed Reşid Bey’in anılarında valiliği hakkındaki gözlemlerine istinaden, birçok anı kaleme almıştır. Anılarında; Van ve Bitlis’in önemli bir kısmı Rus istilasına uğradığını, asker kaçaklarının her yerde saldırılar düzenlediğini ve gasp, yağma yaptığını dile getirmektedir. Diyarbakır vilayetinde ve çevresinde meydana gelen Yezidi ve Nasturi ayaklanmalarının da hükûmet idaresini zor durumda bıraktığını dile getiren Mehmed Reşid Bey, Ermenilerin takındıkları saldırgan tavırlarının da, yönetimin onurunu düşündürecek derecede olduğundan bahsetmektedir.[5]

Bunlara karşılık dayanak olacak düzenli bir kuvvet olmayışından ve jandarmaya verilen yedek kuvvetlerin yok sayılabilecek düzeyde olmasından da ayrıca yakınmaktadır. Anılarında, Müslüman halkın bir taraftan savaş endişesi, bir taraftan da Ermeni saldırıları korkusuyla tedirgin şekilde yaşadığını ve küçük bir bahane ile büyük karışıklıkların çıkmasının kaçınılmaz olduğunu sık sık dile getirmiştir. Mehmed Reşid Bey, anılarında meselenin Diyarbakır’daki başka boyutlarına da işaret etmektedir. Özellikle yöneticilerin çevresindeki önemli memuriyetlerde hep Ermenilerin bulunduğunu, bunların da Ermeni nüfusu şu sözlerle isyana teşvik ettiklerini söylemektedir: “Halâs (kurtuluş) günü erişti! Hazırlanınız, icap ederse çift hayvanınızı satıp silahlanınız. Muvaffak olduktan sonra Müslümanların servetleri, toprakları, mülkleri bize kalacaktır.”[6]

Döneme şahit olmuş, Diyarbakırlı siyasetçi Mustafa Akif Tütenk ise anılarında Reşid Bey’in yönetimi esnasındaki durum hakkında birçok noktaya değinmiştir;

“Vali Celal Bey görevden alınmış yerine Adanalı Hamid Bey tayin edilmişti. Onun zamanında Ermeniler daha çok korunur duruma geldiler. Ermeni firarileri artık aleni surette (gizlenmeden) sokakları dolaşmaya başladılar. Kıtaata (orduya) kaydolunanlar bile firar ederek korkusuzca gezindiler. Hükûmet bunları kıtalarına (orduya) dönmek şartıyla affetti. Fayda vermedi. Takip olunur olunmaz damlara çıktılar. Bir halde ki, Hristiyan mahalleleri adeta bir kale hükmünü almış idi. Sokaktan sokağa kolayca geçebilmek için damlar üzerine merdiven köprüleri yapıldı. Takip eden polis ve jandarmalarla çarpışmaya başladılar. 1330 (1914) senesinin garip bir tesadüfü de kar yağmaması ve sıcaklığın sıfırın altına düşmemesi oldu. Bu müsait havadan faydalanan gayr-ı müslim asker kaçakları damlardan inmediler. Damlarda kahveler kuruldu. Ve işte bu cihetle ‘Dam alayı’ teşkilatı büyüdü. Kıtalarından firar edenler bunlara katılıyorlardı. 15. kıt’a-i seferiyye kış mevsiminde yağmurlu bir havada Diyarbakır’a dâhil olmuştu. Bu kıt’a-i seferiyye içinde bir miktar Rum, Ermeni ve sair cemaatlerden efrad da vardı. Kıtalar bütün hanları camiler, mescitleri ve hatta bazı kişi odalarını işgal ettiler.[7] Bu kıtalardan cepheye gitmek üzere buraya gelmiş olan Bağdat askerlerini iğfal ederek, ellerindeki silahları para ile almaya yeltenen Ermeni tüccarların bir kısmı hükûmetçe biliniyordu. Gerek Bağdat askerlerinin bir kısmının silahlarını satın alan ve gerekse damlardaki teşkilatı genişletmek için çalışan Ermeni komitecileri, bu seferî kıt’a içindeki bir kısım Ermeni askerlerini firar ettirip silahlarıyla birlikte sakladılar. Hükûmet, Ermeni asker firarilerini takip edecek güce sahip değildi. Ermenilerin damlardaki teşkilatı hükûmeti icrâyı vazifeden men edecek bir güçte idi..” [8]

Mustafa Akif Tütenk

Bu yaşanılanlara karşı anılarında, “Elimde güvenebildiğim yegane kuvvet, buraya beraberimde gelen jandarmalardan ibaretti” diyen[9] Mehmed Reşid Bey, çözüm yolu olarak; asker kaçaklarından bir kuvvet oluşturmayı hükûmete teklif etmiş ancak teklifi reddedilmiştir. Mehmed Reşid Bey, bunun üzerine; ilk iş olarak memur ve eşraftan oluşan bir inceleme kurulu (Tahkik Heyeti) ile sivil halktan bir “Milis alayı“ oluşturma yoluna gitmiş ve muhtemel bir Ermeni katliamına karşı önlem almaya çalışmıştır. Mehmed Reşid Bey, bunun ardından Ermeni cemaatinin ileri gelenlerini çağırarak, firari ve komiteci olanların teslimi için kendilerine bir hafta süre vermiş, fakat olumlu bir sonuç alamamıştır. Sürenin bitiminde, önce Ermeni mahallelerinin en önemli sokaklarını kontrol altına aldırarak, evleri tek tek arattırmıştır. Sonuçta 500’ün üstünde firari ile, çok ciddi sayıda silah ve patlayıcı madde ele geçirilmiştir.[10]

Nitekim Mehmed Reşit Bey'in aramalar sürerken, konuyla ilgili 27 Nisan 1915 tarihinde İstanbul’a çektiği şifreli telgrafta şöyle bahsedilmektedir:

On günden beri asker firarileri hakkında kemal-i şiddetle (çok sıkı) takibât icra edilmekte ve bu vesileyle de Ermeni haneleri ve icabeden yerler taharri (araştırma) olunmakta ve birçok esliha (silah) ve elbise-i askeriye (üniforma) ve cephane elde edilmekte idi. Dün icra kılınan bazı mutaharriyâtda (araştırmalarda) pek mühim (önemli) miktarda mevâdd-ı infilakiye (ağır patlayıcılar) ve elli adet bomba, pek çok cephane ve esliha-i mütenevvia (silah türleri) ve miriye ve külliyetli (çok çeşitli) dinamit barutu elde edildi. Karye (muhtar) aza ve rüesasından (üyeler) yüz yirmisi taht-ı tevkife (gözaltına) alındı. Şimdiye kadar yalnız merkezde muhtelif (çok sayıda) memleket ahalisinden olmak üzere, çoğu komiteye mensup, bin küsur asker firarisi derdest (kaçakları yakalama) edildi. Taharriyât (araştırma) ve takibât devam ediyor[11]

Mehmed Reşid, Diyar-ı Bekr, 27 Nisan 1915

Aynı tarihlerde Diyarbakır’da olduğu gibi, özellikle Doğu ve Orta Anadolu’nun muhtelif vilayetlerinde, birçok Ermeni askerin görevli olarak bulundukları birliklerden firar ettikleri, silahlanarak isyana hazırlandıkları ve Rus ordularının ilerlemesini kolaylaştırıcı hareketlerde bulundukları hükûmet raporlarında geçmektedir. Yapılan aramalarda benzer sonuçlar alınmıştı. Hükûmet, vilayetlerden gelen bilgileri de dikkate alarak, 27 Mayıs 1915’te, daha sonra Tehcir Kanunu olarak ünlenecek olan, “Vakt-ı Seferde İcraat-ı Hükûmete Karşı Gelenler İçin Cihet-i Askeriyece İttihaz Olunacak Tedâbir Hakkında Kanun-ı Muvakkat”ı çıkardı. Ermeniler‘in bulundukları yerlerden alınarak daha güvenli bölgelerde zorunlu iskânını öngören bu geçici kanun, 1 Haziran 1915’te Takvim-i Vekayide yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Mehmed Reşid Bey'in, 18 Eylül 1915 tarihinde Diyarbakır’dan Dâhiliye Nezareti’ne çektiği şifreli telgrafta, sevk edilen Ermeni sayısının 120.000’e ulaştığı belirtilmektedir. Yetersiz imkanlar çerçevesinde yürütülen sevkiyat sırasında, dönemin olağanüstü şartları dikkate alındığında, birtakım şikâyetlerin doğmaması mümkün görünmemektedir. Hatıralarında bunun sebeplerini açıklayan Mehmed Reşid, sonuçta şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Bir buhran-ı azim (büyük bunalım) olan bu cereyanın önüne geçmek hiçbir valinin iktidarı dâhilinde değildi. Çünkü barutla ateş, Ermeni suikastlarıyla Müslümanların nefret ve intikamı karşılaşmış; bu hâl cehalet, ihtiras ve fıkdani-i vesâit gibi evâmil ile had ve vahim bir şekil almıştı.”

Mehmed Reşid, Diyarbakır’daki bu görevinden sonra, hakkında oluşan birtakım olumsuz yargılar üzerine, olaylar karşısında takındığı tutumu şöyle ifade etmiştir:

“Hekim olmak bana milliyetimi unutturamazdı. Reşit, elbette bir doktordur ve doktorluğun gerektirdiği çerçeve içinde davranışlarını ayarlamak zorunda idi. Ne var ki Doktor Reşit her şeyden önce dünyaya bir Türk olarak gelmişti. Milliyetim her şeyden önce gelir. Doğudaki Ermeniler aleyhimize öylesine kışkırtılıyorlar ki; şayet onlar yerlerinde bırakılmış olsalardı çevremizde canlı olarak bir tek Türk bulmak, bir tek Müslüman yaşadığını görmek imkânsız olacaktı. Diyarbakır’da bulunduğum zaman süresinde bunların sicillerini inceledim, yaşantılarını takip ettim, düşüncelerini öğrendim. Evlerinde yaptırdığım araştırmalar gayeleri hakkında bana kesin kararlar verme imkânını bahşetti. Bazı evlerde ele geçirdiğimiz silah ve cephane koca bir orduyu bir anda yok edecek sayı ve vasıflarda idi. Korkunç ve müthiş teşkilatları var ve yalnız bulundukları bölgede değil, memleketin dört bir yanına uzanan kolları ile bu teşkilat, serbest bırakıldığı takdirde, çok geçmeden Anadolu’da Türk’ü mumla aramamız gerekecek. Yani ya onlar bizi, ya biz onları. Onlar bizleri yok etmek inancı ve kararı ile şartlanmışlardır. Şayet durum böyle olmamış ve kurdukları teşkilat bölge içinde kalmış olsaydı oldukları yerde bastırır ve her hangi bir hadise çıkarmalarını kolayca önlerdik. İyi niyetli kişilere elimizi sürmek aklımızdan geçmedi. Oysa onların mütecaviz davranışlarıyla bizleri ortadan kaldırmak için hazırlandıkları artık gizlenemez hale gelmişti. Yani anlayacağınız, bizleri meşru müdafaa için harekete sevk eden onlardır.”[12]

Ermeni Tehciri sonrası yaşamı

Mehmed Reşid, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasının ardından işgal için başkente gelen İtilaf Kuvvetleri tarafından, Diyarbekir Valisi olduğu dönemde Ermenileri tehcir sırasında kırıma uğratmak iddiasıyla suçlandı ve Bekirağa Bölüğü'ne hapsedildi, ardından idama mahkûm edildi. Hakkında çıkarılan, Ermeni sorununa ilişkin iddialara cevap mahiyetindeki kitapçığını tutuklu iken kaleme almış ve “Mülahazat“ adıyla bastırmıştır. 25 Ocak 1919 tarihinde hapisten kaçtı ve bir süre İstanbul’da gizlendi. Gizlendiği bu sürede Anadolu’ya geçmeye çalışmıştır. Firar ettiği gece, şu notları kaleme alan Mehmed Reşid, tüm yaşananlar hakkında birtakım değerlendirmelerde bulunmuştur;

“Bir de, meselenin müsebbibi Ermenilere karşı bir şey yapılmıyor ve yapılmayacak. İslam kanı helal. Ermenilerin öldürdükleri kâfi değil. Şimdi mahkeme-i örfiye ile en münevver Müslümanları mahvetmek istiyorlar. Hükûmet yok. Millet yok. Avrupa’nın istilası gittikçe şiddet buluyor. Artık bu şerait dâhilinde kimden adalet beklenilir? Kaçtım. Tutulur ve bulunursam ölmek ve teslim olmamak fikriyle kaçtım. Bu namussuz muhitte, Bu edepsiz ve deni hükûmetin idaresinde, bu rezil gazetecilerin avavelerini işiterek ve memleketin her gün istilaya uğradığını ve milletin hakaret gördüğünü görerek yaşamaktan ise ölmek herhâlde daha iyidir. Hayatımı bu vatana ve bu millete vakfetmiş ve bugüne kadar hiçbir fedakârlıktan çekinmemiştim. Fakat kim takdir etti. Takdirden vazgeçtim. Aleyhimde edepsizce dedikodu yaptılar. Ermeni meselesinde benim ne kadar vazife-i vataniyemi ifa ettiğim meydanda iken yüz binlerce lira çaldı, yedi gibi hezeyanlarla namusuma dokundular. Ailem bana muhtaç ve ben bir felakete uğrayacak olsam sefalete düşecek ve kimseden muavenet görmeyecek. Hâlbuki ben ailemi ihmal ederek vücudumu ve hayatımı bu memlekete vakfetmiştim. Lanet olsun bu nankörlere.“

26 Ocak 1919

6 Şubat 1919 tarihinde polis tarafından yakalanmak üzereyken tabancayla başına sıkarak intihar etti. Üzerinde, tutuklandığı günden; intihar ettiği güne kadar tuttuğu günlükleri ve ailesine yazdığı bir vasiyetname çıkmıştır. TBMM hükûmeti, alınan karar neticesiyle Reşid Bey’in eşi ve çocuklarına maaş bağlatmış ve ailesine, ata toprakları olan Kırım’ın son Han’ı olan Şahingiray’dan dolayı, Şahingiray soyadı verilmiştir.[2][13]

Yayımladıkları

  1. İnkılap Niçin ve Nasıl Oldu? (Mısır 1909) Dr. Mehmed Reşid Bey'in küçük yaşlardan başlayarak yazdığı anılarından bir bölümü sağlığında "Cevri" takma adıyla yayınlanmıştır.
  2. İttihat ve Terakkinin Kurucu Üyelerinden Dr. Reşid Bey'in Hatıraları, Sürgünden İntihara (İzmir 1992, İstanbul 1993) Anılarındaki bazı bölümler ise ölümünden sonra yayımlanmış bulunmaktadır: "Dr. Reşid Bey ve Hatıraları" (Yakın Tarihimiz, Cilt: 3).
  3. Sebat (1919) Tutuklu bulunduğu sırada yayınlanan "Sebat" (1919) adlı kitabıyla kendisine yöneltilen suçlamalara açıklık getirmeye çalıştı.

Kaynakça

  1. ^ Dr. Reşid Bey’in Hatıraları: Sürgünden İntihara, Ahmet Mehmetefendioğlu, Akademi Kitabevi, Ocak 1992, s. 16
  2. ^ a b c d Ramazan Balkan (2 Aralık 2013). "DİYARBAKIR VALİSİ DOKTOR REŞİT BEY'İN İNTİHARI". Kocatepe Gazetesi. 11 Haziran 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Haziran 2016. 
  3. ^ a b c Kieser 2011, s. 126.
  4. ^ Nejdet Bilgi, Dr. Mehmed Reşid Şahingiray’ın Hayatı ve Hatıraları –İttihad ve Terakki Dönemi ve Ermeni Meselesi - İzmir, 1997, ss. 7-44.
  5. ^ Reşit Bey’in hayatıyla ilgili detay için bk. Nejdet Bilgi, Dr. Mehmed Reşid Şahingiray’ın Hayatı ve Hatıraları –İttihad ve Terakki Dönemi ve Ermeni Meselesi-, İzmir, 1997, ss. 7-44.
  6. ^ Şevket Beysanoğlu, Diyarbakır Tarihi, II, Ankara, 1992, s. 763 - 764.
  7. ^ Bk. Hüsamettin Yıldırım, Rus - Türk - Ermeni Münasebetleri (1914 -1918), Ankara, 1990, s. 57. Ermenilerin tehcir öncesinde Diyarbakır’daki ayaklanma hazırlıkları ve bunların açığa çıkarılması hakkında ayrıca bkz. Ermeni Komitelerinin Âmâl ve Harekât-ı İhtilâliyesi -İlân-ı Meşrutiyet'den Evvel ve Sonra-,İstanbul, 1332, s. 181 -184.
  8. ^ Bu müfettişlikler hakkında bk. Ali Karaca, “Tehcire Giden Yolda Ermeni Meselesi’ne Bir Çözüm Projesi ve Reform Müfettişliği (1878-1915), Ermeni Meselesi Üzerine Araştırmalar, Haz: Erhan Afyoncu, İstanbul, 2001, s. 88-94.
  9. ^ Bilgi, Dr. Mehmed Reşid, s. 102
  10. ^ Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Ankara, 1994, s. 97, 402.
  11. ^ Ermeniler Tarafından Yapılan Katliamın Belgeleri (1914-1919), I; (1919-1921), II, Ankara, 2001, s. 375-377; s. 1053-54
  12. ^ Bilgi, Dr. Mehmed Reşid, s. 135-136
  13. ^ Cevrî [Mehmed Reşid Şahingiray], İnkılâb Niçin ve Nasıl Oldu, Haz: N. Bilgi, İzmir, 1994, s. 42, 43 ,52.

Bibliyografi

  • [1] 1 Kasım 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.Kieser, Hans-Lukas; Ronald Grigor Suny; Fatma Müge Göçek (2011), "From 'Patriotism' to Mass Murder: Dr. Mehmed Reşid (1873-1919)", A Question of Genocide: Armenians and Turks at the End of the Ottoman Empire, Oxford: Oxford University Press 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Cemal Paşa</span> Türk asker ve siyasetçi

Ahmed Cemâl Paşa, Türk siyaset adamı ve asker, İkinci Meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakkî Cemiyeti'nin üç liderinden biridir. Özellikle Üç Paşalar İktidarı olarak da bilinen, 1913-1918 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'nun iç ve dış siyasetinin belirlenmesinde etkin rol oynamıştır. 11 Mart 1914 ve 14 Ekim 1918 tarihleri arasında bahriye nâzırlığı, 7 Aralık 1913 ve 21 Mart 1914 tarihleri arasında ise nâfia nazırlığı görevini üstlenmiştir. I. Dünya Savaşı'nda Suriye-Filistin Cephesi'nin komutanı olarak görev yaptı. 1915 yılında Türklere saldıran çetelere destek Ermenilerin sürgün edilmesini planlayanlardan birisidir.

<span class="mw-page-title-main">Taner Akçam</span> Alman akademisyen, sosyolog, yazar

Altuğ Taner Akçam, Türk tarihçi ve sosyolog.

<span class="mw-page-title-main">Ermeni isyanları</span> Osmanlı İmparatorluğunda Ermeni ayaklanmaları

I. Dünya Savaşında Ermeni İsyanları, Taşnak, Armenakan, Hınçak Ermeni partilerinin faaliyetleridir. Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu karşısına Ermeni ulusal örgütleri Ermeni milisleri ile karşı faaliyetler yürütmüş, ayrıca Rus İmparatorluğunda oluşan Ermeni gönüllü birliklerine katılarak Rus Kafkasya Ordusu'na destek vermiştir. 14 Kasım 1922 tarihli New York Times gazetesi, Birinci Dünya Savaşı'nda 200.000 Ermeni'nin İtilaf Devletleri ordularında veya İtilaf Devletleri tarafında savaşan bağımsız birliklerde savaştığını yazdı.

<span class="mw-page-title-main">Teşkîlât-ı Mahsûsa</span> Osmanlı İmparatorluğu’nda faaliyet göstermiş gizli bir örgüt

Teşkîlât-ı Mahsûsa, İttihat ve Terakki Cemiyeti bünyesinde Enver Paşa'ya bağlı olarak kurulan gizli teşkilattır. II. Meşrutiyet dönemi sonrası 1913-1918 yılları arasında etkinlik gösteren istihbarat ve propaganda işleri yürüten bir topluluktur. İttihat ve Terakki'nin Türkçü ve İslamcı siyasi görüşleri doğrultusunda, yurt içi ve yurt dışında, karşı istihbarat, propaganda, örgütlenme, suikast eylemlerinde bulunmuştur. Oluşumun isim babası Miralay Rasim Bey’dir. Çeşitli şahit ifadelerine göre 1911'den itibaren etkin olmuş, 17 Kasım 1913’te resmen kurulmuş ve daha sonrasında da 5 Ağustos 1914'te Harbiye Nezareti'ne bağlı resmî bir örgüte dönüştürülmüştür. 8 Ekim 1918'de İttihat ve Terakki hükûmetinin iktidardan ayrılması ile birlikte Teşkîlât-ı Mahsûsa da resmen tasfiye edilmiştir.

1914-1918 Osmanlı Meclis-i Mebusanı, Bâb-ı Âli Baskını sonrası 1914'te tek parti düzeninde seçime gidildi ve V. Meclis-i Mebûsan 87 sandalyenin tamamını İttihat ve Terakki kazandı. Bu Meclis I. Dünya Savaşı boyunca görev yaptı.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı Ermenileri</span> Osmanlı Devletinin Ermeni halkı

Osmanlı Devleti kuruluş döneminde Ermeniler, genellikle Çukurova, Doğu Anadolu Bölgesi ile Kafkasya bölgelerinde bulunan beyliklerin egemenliği altında yaşamışlardır. Bursa'nın başkent olduğu dönemde Ermeni ruhani reisliği başkente alınmıştır. İstanbul'un fethinden sonra da İstanbul'a taşınmış ve daha sonra da İstanbul Ermeni Patrikhanesi kurulmuştur. Ermeniler Anadolu'dan gelen göçlerle İstanbul'da büyük bir cemaat oluşturmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Mehmed Kemal</span> Türk bürokrat

Mehmed Kemal Bey, Osmanlı idareci ve öğretmendir. Ermeni Kırımı'nda vazife almasıyla ve idam edilmesiyle bilinir. I. Dünya Savaşının son yıllarında Yozgat mutasarrıflığı ve Boğazlıyan kaymakamlığı görevlerinde bulunmuştur. Osmanlı'nın teslimiyetinin ardından başa gelen Damad Ferit Paşa Hükûmeti'nin kararıyla yargılanmak üzere 7 Ocak 1919 tarihinde gözaltına alındı. 30 Ocak 1919'da İstanbul'a getirildi. Nemrud Mustafa Paşa başkanlığındaki Harp Divanı'nın kararıyla savaş suçlarından ve katliamlardan suçlu bulunarak 10 Nisan 1919 tarihinde saat 17.20'de Beyazıt Meydanı'nda idam edildi. 1922'de TBMM tarafından millî şehit ilan edilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Osmanlı savaş suçlularını yargılama çabası, Paris Barış Konferansı (1919) tarafından ele alındı ve nihayetinde Osmanlı İmparatorluğu ile yapılan Sevr Antlaşması'na (1920) dahil edildi.

<span class="mw-page-title-main">Ermeni Kırımı</span> Osmanlı İmparatorluğunda ikamet eden Ermenilerin savaş boyunca göçe zorlanması ve sistematik katli

Ermeni Kırımı, 1915 Olayları/Ermeni Tehciri veya Ermeni Soykırımı, Osmanlı hükûmetinin Ermenilere karşı gerçekleştirdiği sürgün ve katliamlardır. Etnik temizliğin sonucunda ölen Ermenilerin sayısı tartışmalıdır; sayı, çeşitli araştırmacılara göre 600.000 ile 1,5 milyon arasında değişiklik gösterir. 1914 yılında Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeni nüfusu yapılan farklı tahminler mevcuttur. Osmanlı resmî kayıtlarına göre 1.2 milyon ile Ermeni Patrikhanesi'ne göre 1 milyon 914 bin 620 Ermeni yaşamaktaydı. 1922 sayımlarına göre ise 817 bin Ermeni 'mülteci' olarak Osmanlı topraklarını terk etmiş, 95 bin Ermeni ise din değiştirerek Türkiye topraklarında yaşamaya devam etmiştir. Bu tahminlere göre Osmanlı topraklarında bulunan 900 bin hayatta kalmışken, 300 bin ile 1 milyon arasında Ermeni hayatını kaybetmiştir. Olayların başlangıç tarihi çoğunlukla 250 Ermeni aydının ve komite liderinin Osmanlı yöneticileri tarafından İstanbul'dan Ankara'ya sürüldüğü ve birçoğunun öldürüldüğü 24 Nisan 1915 ile ilişkilendirilmektedir. Ermeni Kırımı, sağlıklı erkek nüfusun toptan öldürülmesi ya da askere alınarak zorla çalıştırılması ve sonrasında kadın, çocuk ve yaşlılarla birlikte ölüm yürüyüşü koşullarında Suriye Çölü'ne sürülmesi gibi olaylarla birlikte I. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında iki aşamada gerçekleşti. Osmanlı askerlerinin koruması eşliğinde yaşadıkları yerlerden sürülen Ermeniler; sürgün sırasında yiyecek ve su sıkıntısı yaşadı; ayrıca çeşitli raporlara göre zaman zaman soygun ve katliamlara maruz kaldı. Ülke genelindeki Ermeni diasporası, genel anlamda Ermenilerin Doğu Anadolu'dan sürülme işleminin doğrudan bir sonucu olarak ortaya çıktı.

<span class="mw-page-title-main">Hariciye Nezâreti</span> Son dönem Osmanlı Hükümetlerinde devletin dış siyasetini yürüten kurum

Hariciye Nazırlığı ya da Hariciye Nezareti Son dönem Osmanlı Hükümetlerinde devletin dış siyasetini yürütmekle görevli, günümüzdeki Dışişleri bakanlığı'na karşılık gelen kurumdur. İstanbul'da günümüzde İstanbul Valiliği işlevini gören Babıali binasında sadrazamlıkla aynı binayı paylaşmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Van İsyanı (1915)</span>

1915 Van İsyanı ya da İkinci Van İsyanı, I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu'nun Van Vilayeti sınırları içindeki Ermenilerin çıkardıkları isyandır. Olayların süresi, Van Vilayeti'nin diğer bölgelerinde daha önce başlamış olmalarıyla birlikte, Van merkezine yayıldıkları süreyi esas alarak 19 Nisan-6 Mayıs 1915 arası olarak kabul edilmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Mehmet Tevfik Biren</span> Türk devlet adamı

Mehmet Tevfik Biren ya da Mehmed Tevfik Bey, Osmanlı Devleti'nin son döneminde Nazırlık ve Valilik gibi yüksek düzeylerde görev yapmış bir devlet adamı.

<span class="mw-page-title-main">Reşid Akif Paşa</span>

Reşid Akif Paşa ya da Mustafa Salih (1863-1920) Osmanlı Devleti'nin son döneminde yüksek derecede çeşitli görevlerde bulunmuş devlet adamı.

Cemal Keşmir, Osmanlı Devleti'nin son döneminde çeşitli valilik ve hükûmet nazırlıklarında bulunmuş bir devlet adamı.

<span class="mw-page-title-main">Adana Katliamı</span>

Adana Katliamı veya Osmanlı Türkçesi ile Adana İğtişaşı olarak da adlandırılan, 1909 Nisan'ında Osmanlı İmparatorluğu'nun Adana vilayetinde meydana gelen karşılıklı silahlı etnik çatışmalar sonucu Adana bölgesindeki Müslüman nüfus tarafından Ermeni mahalle ve köylerinde uygulandığı iddia olunan Ermeni karşıtı pogrom. Olaylarda 15.000 ile 30.000 arasında Ermeni'nin öldürüldüğü rapor edilmektedir. Osmanlı ve Türk kaynakları ile bunun aksi yönde iki tarafın karşılıklı çatışmaları neticesinde her iki taraftan ölenlerin olduğunu belirtmektedir. Bu olaylar üzerine hükûmet derhâl Rumeli'den Adana'ya asker sevk etmiş, bunların gelmesi üzerine olaylar yeniden alevlenmiş ama bu defa isyan çabuk bastırılmıştır. Cemal Paşa, Adana Vakası'nda 17.000 Ermeni ve 1.850 Müslüman öldüğünü, eğer şehrin nüfus oranı Ermenilerin lehine olsaydı bu sayıların tersine tecelli etmiş olacağını belirtmiştir. Yeni Tasvir-i Efkâr gazetesi de ölenlerin sayısını şöyle vermiştir: Müslümanlardan 1.186 kişi, gayrimüslimlerden ise 5.243 kişi. Ayrıca İsmail Hami; ölü sayısını 1.850 Türk, 1.700 Ermeni olarak tespit etmiştir. Öte yandan Patrikhane kendi yaptırdığı araştırma ile 21.300 ölü rakamı çıkarmıştır. Edirne mebusu Babikyan Efendi, meclise takdim etmek üzere bir rapor hazırlamıştı. Pek kısa bir zaman sonra öldüğü için mecliste görüşülemeyen bu raporda ölü sayısını 21.001 olarak gösteriyordu. Cemal Paşa'nın verdiği rakam, mahkemelerin bitmesinden sonraya ait olduğu cihetle, olay sırasında kaçıp da sonra geriye gelenler olabileceği düşünülürse ölen Ermenilerin 21.000'den ziyade 17.000'e yakın olduğu kabul edilebilir.

<span class="mw-page-title-main">Cemal Azmi</span> Osmanlı politikacı ve yönetici

Mehmed Cemal Azmi Bey, Osmanlı devlet adamı.

<span class="mw-page-title-main">Erzurum Ermeni Kongresi</span>

Erzurum Ermeni Kongresi, Ermeni Devrimci Federasyonu'nun sekizinci dünya kongresi ve Osmanlı Ermenileri için Ermeni Kırımı öncesindeki dönüm noktalarından biri. Temmuz-Ağustos 1914'te düzenlenen bu kongreye özel bir heyet gönderen İttihat ve Terakki Cemiyeti, I. Dünya Savaşı'nda Kafkasya Cephesi açıldığında Rusya Ermenilerinin Rus ordusuna karşı ayaklanarak Güney Kafkasya'nın Osmanlı tarafından ele geçirilmesini kolaylaştırmaları istendi.

1915 ve 1917 yılları arasında en az 800.000 Ermeni'nin öldürüldüğü Ermeni Kırımı boyunca birçok Türk sivil, siyasetçi ve askerî lider katliamlara ve yağmaya katılmayı reddedip Ermenilerin tehcir edilmesini ve katledilmesini durdurmaya çalıştı. Bu kişilerin çoğu eylemlerinin sonucu olarak pozisyonlarını kaybettiler ve bazıları öldürüldü.

<span class="mw-page-title-main">Nusret Bey</span> Türk öğretmen, devlet adamı (1875-1920)

Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey, Türk öğretmen ve idarecidir. Ermeni Tehciri'inde vazife almasıyla ve bu tehcirde Ermenileri öldürdüğü ve mallarından kazanç sağladığı iddia edilerek idam edilmesiyle bilinir. 15 ay kürek cezasına çarptılırmış olduğu hâlde Divân-ı Harp-i Örfi yasadışı şekilde toplanıp cezası idam cezasına dönüştürdü. 5 Ağustos 1920'de Beyazıt Meydanı'nda idam edildi. Ferid Paşa hükûmetinden sonraki Ahmet Tevfik hükûmeti iktidara gelince ailesi suçsuz olduğunu iddia ederek davaların tekrar incelenmesini talep etti. İncelemelerin ardından Nusret Bey'in suçsuz yere asıldığı kanıtlanmıştır. 25 Aralık 1921'de TBMM tarafından "millî şehit" ilan edilmiştir.

İsmail Mestan (1876-1915) Özgürlükçü Osmanlı aydını, doktor, yazar, gazete yayımcısı. Osmanlı basınında öldürülen ilk gazetecilerden biridir.