İçeriğe atla

May-Britt Moser

May-Britt Moser
DoğumMay-Britt Moser
1963
EğitimOslo Üniversitesi (Doktora)
Kariyeri
DalıPsikoloji, Sinirbilim, Bilişsel Bilim
Çalıştığı kurumlarNorveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, Kavli Sistem Sinirbilimi Enstitüsü, Edinburgh Üniversitesi

May-Britt Moser (d. 4 Ocak 1963), Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesinde (NBTÜ) psikoloji ve sinirbilim profesörü olarak görev yapmakta olan Norveçli psikolog ve sinirbilimci. 2014 Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü'nü kazandı. O dönemdeki eşi Edvard Moser ile birlikte, entorhinal korteksteki ızgara hücreleri (grid cells) ve aynı devrenin içerisinde mekân (uzay) temsilinde rol alarak beynimizde bir konumlanma sistemi oluşturan hücre tipleriyle ilgili çalışmaları sayesinde 2014 Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülünün yarısını paylaşmışlardır. 2012'de Edvard Moser ile birlikte yönettikleri Moser Araştırma Ortamını (NBTÜ'deki Kavli Sistem Sinirbilimi Enstitüsünün gayriresmi adı) kurmuşlardır. May-Britt Moser, 2012'den bu yana aynı enstitüdeki Sinirsel Hesaplama Merkezini de yönetmektedir.[1]

Moser, lisans eğitimini Oslo Üniversitesi Psikoloji Bölümünde almış olup 1995'te yine aynı üniversitenin tıp fakültesinde nörofizyoloji alanında doktora derecesini elde etmiştir. 1996-2000 yılları arasında NBTÜ'de psikobiyoloji alanında doçent olarak çalışmış olup 2000'den beri de aynı üniversitede sinirbilim alanında tam zamanlı profesör olarak çalışmaktadır. 2002'de ise yönetmekte olduğu araştırma grubuna ayrıca bir "mükemmeliyet merkezi" unvanı verilmiştir.[1]

Çocukluğu, Gençliği ve Erken Dönem Araştırmaları

May-Britt, 1963'te Norveç'in Møre og Romsdal kentine bağlı Fosnavåg kasabasında, beş kardeşin en küçüğü olarak doğmuştur. Ailesinin küçük bir çiftliği olmasına rağmen, babası marangoz olarak çalışmıştır. Dolayısıyla çiftliğin bakımını çoğunlukla annesi üstlenmiştir. Çocukluğunda çoğunlukla erkeklerle oyun oynadığı için kendini "erkek gibi kız" olarak tanımlamıştır. Ailesinin maddi durumu sebebiyle yazları pek seyahat etme imkanı bulamayan Moser, boş zamanlarında büyük bir tutkuyla hayvanlar üzerinde çalışmıştır. Annesinden, hiçbir şeyi olmayan fakat çok çalışarak hayallerine ve hedeflerine ulaşan bir çocuk hakkındaki "Askeladden" masalı gibi masallar dinleyerek büyümüştür. Moser çocukken ya dünyayı dolaşıp insanları kurtaran bir doktor ya da hayvanlara duyduğu olağandışı sevgiden ötürü veteriner olmak istemiştir. Hiçbir zaman en iyi notları alıp sınıfının en iyisi olarak anılan bir öğrenci olmamasına rağmen, özellikle lise yıllarında kız öğrencilerini ileride mühendis olarak görmek istediğini sık sık söyleyen fizik öğretmeni ve yazılarını beğendiğini dile getiren Norveççe öğretmeni gibi kişiliklerin özel ilgileri sayesinde yetenekleri açığa çıkmıştır. Lisedeyken tıp fakültesine girebilmek için yeterli motivasyona sahip olmayan Moser'ı, yeterince çalışmazsa üniversitede ev ekonomisi okuyup sonrasında ev kadını olma düşüncesi çok korkutmuş ve motive etmiştir.[1]

Moser, Oslo Üniversitesinde matematik, nörobiyoloji ve psikoloji okumuştur. Başlangıçta bu üniversiteyi 2 ablası orada olduğundan ve geçici de olsa kalacak bir yere sahip olacağı için seçen Moser, ileride üniversite diplomasıyla ne yapmak istediğinden emin olamamıştır. Bundan kısa süre sonra Edvard Ingjald Moser ile tanışmış, onun lisedeki "zeki çocuk" olduğunu hatırlamıştır. İkili hızlıca arkadaş olmuş ve beyin hakkında çalışmak için beraber psikoloji okumaya karar vermişlerdir. Henüz üniversitedeki ikinci dönemlerinde Terje Sagvolden'in laboratuvarına katılmış ve sıçanlarda hiperaktivite üzerine çalışarak davranışsal teoriler hakkında bilgi edinmişlerdir. Fakat ikili, beyin hakkında daha fazla bilgi edinme istekleri sebebiyle Sagvolden'den sürekli çalışmalarında "beynin içine girmesini" istemiştir.[1]

Moserlar, master tezlerini sinirbilimci Per Andersen'in laboratuvarında -o dönemde çalışanlarının çoğunun tıp fakültesinden olduğu bir laboratuvar- yazmak istedikleri için onunla konuşmaya gitmiş; Andersen onlardan Richard Morris'in su labirentleri üzerine yazdığı makaleyi okuyup anlamaya çalışmalarını ve sıçan çalışmalarında kullanılmak üzere bir su labirenti odası inşa etmelerini istemiştir. Moserlar bu görevi başarıyla tamamlayınca Andersen'in laboratuvarına kabul edilmişlerdir. Burada, Andersen'in hipokampüste lezyonlar oluşturup sıçanları su labirentinde eğittikten sonra beyinde lezyon bölgesi dışında kalan ufak hipokampüs kesitlerinde -çünkü incelenen bölge küçültülebilirse daha kolay gözlem yapılabilirdi- uzun dönemli potansiyasayon (long term potentiation (LTP)) gözlemleme fikri doğrultusunda çalışmalar yapmışlardır. Bu çalışmalar esnasında, hipokampüsün dorsal kısımlarında yapılan lezyonların mekânsal öğrenmeyi olumsuz etkilediğini fakat ventral kısımlarındaki lezyonların aynı etkiyi yaratmadığını; dolayısıyla hipokampüsün homojen görüntüsüne rağmen işlevsel açıdan heterojen bir yapı olduğunu keşfetmişlerdir. Moserların bu sonuçlara yer verdikleri master tezi, "The Journal of Neuroscience" isimli akademik dergide basılmış ve Eric Kandel gibi bilim insanlarının da ilgisini çekmiştir. Ayrıca bu deneyden çıkan sonuçlar Moserlar'da, hipokampüsün ventral kısmının işlevine dair merak uyandırmış ve ikili bu dönemde entorhinal korteks ile hipokampüsün dorsal ve ventral kısımları arasındaki bağlantılar hakkında araştırmalar yapmaya başlamıştır.[1]

Doktora araştırmaları dahilinde May-Britt Moser, -lazer taramalı konfokal mikroskop 7 Aralık 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. kullanarak- zenginleştirilmiş çevrede (enriched environment) yetiştirilen sıçanların hipokampüslerinde, normal çevrede yetiştirilenlere göre daha fazla sinaps olduğunu gözlemlemiştir. Moser ayrıca, zenginleştirilmiş çevrede yetiştirilen sıçanların su labirenti testinde mekânsal öğrenmeyle ilgili görevi daha çabuk öğrendiği ve labirentteki platformu daha kısa sürede bulabildiğini görmüştür. Bu çalışmalarının sonuçlarını da "PNAS (Proceedings of the National Academy of the Sciences of the United States)" ve "The Journal of Comparative Neurology" gibi prestijli akademik dergilerde basmıştır.[1]

May-Britt Moser, Edvard Moser ile 27 Temmuz 1985'te, Oslo'da evlenmiştir. Haziran 1991'de -Moserlar doktoraya başladıktan hemen sonra- ilk çocukları Isabel, 1995'te ise -doktora tezini tamamlamadan az bir zaman önce- ikinci çocukları Ailin dünyaya gelmiştir. Laboratuvar hayatını çocuklarına ayırdığı vakit ile nasıl dengelediği ve araştırmalarını yürütmeyi nasıl başarabildiği konusunda May-Britt Moser, çocuklarını da sıklıkla laboratuvara götürdüğünü, akademik toplantılara bazen çocuklarıyla katıldığını ve yeri geldiğinde onları halka açık alanda emzirdiğini; bunlardan herhangi bir çekince duymadığını belirtmiştir.[1]

Doktora Sonrası Kariyeri

May-Britt Moser, lisans ve doktora eğitimini tamamladıktan sonra, Edvard Moser ile birlikte Edinburgh Üniversitesi Sinirbilim Merkezinde Richard Morris'ten 2 sene boyunca doktora sonrası eğitimi almış ve Londra Üniversitesi Akademisinde John O'Keefe'in laboratuvarında 2 ay süreyle doktora sonrası misafir araştırma görevlisi olarak bulunmuştur. O'Keefe'in laboratuvarında tekil hücrelerden elektrofizyolojik kayıt almayı öğrenmişlerdir. Moserlar 1996'da NBTÜ'den ayrı ayrı doçent pozisyonları için aldıkları teklifle Norveç'e dönmüş, burada birleşik elektrofizyoloji ve su labirenti laboratuvarı kurmuşlardır. May-Britt, 2000'de profesörlüğe terfi etmiştir.[1]

Sıçanın geçtiği yerler (yörüngesi) siyahla gösterilmiştir. Kırmızı noktalar ise entorhinal kortekste o sırada kaydı alınan ızgara hücresinin, sıçan hangi konumlardayken aktivite gösterdiğini belirtiyor.

Moserlar, kurdukları laboratuvarda öncelikle O'Keefe'in hipokampüste keşfettiği konum hücrelerinin nasıl ortaya çıktığı sorusu üzerine sıçanlarla çalışmışlardır. Bu doğrultuda, konum hücrelerinin gözlemlenen işlevini (belirli konum hücrelerinin, sıçan mekânın belirli noktalarındayken aksiyon potansiyeli üretmesi) sağlayan sinyallerin, beynin neresinden geldiğini araştırmışlardır. Öncelikle -ilgili sinyalin hipokampüste oluşturuluyor olabileceğinden yola çıkarak- çoğu konum hücresinin bulunduğu CA1 bölgesiyle sinaptik bağlantıları olan CA3'yi lezyonlayan ekip, CA1'deki konum hücrelerinin işlevini kaybetmediğini görmüştür. Bunun üzerine hipokampüse aksonlarını gönderen hücrelerin bulunduğu entorhinal korteks üzerine çalışmaya başlamış ve burada ızgara hücrelerini keşfetmişlerdir. Bu keşif aynı zamanda, beynin bir bilgi bütününü -bu örnekte uzayda nerede olduğumuz ve nasıl hareket ettiğimize dair bilgi- alıp nasıl kodladığına dair ipuçları vermiştir: Dış dünyada ızgara şeklinde bir örüntü yoktur, sadece beyin dış dünyayı bu şekilde kodlar ve anlamlandırır.[1]

Moserların laboratuvarı 2005'te ızgara hücrelerini keşfettikten sonra araştırmalarında yine entorhinal kortekste farklı hücre tiplerini de keşfetmişlerdir: Sıçanın hayvanın hangi yöne doğru baktığını kodlayan kafa-yönü hücreleri (head-direction cells) ve bulunulan ortamın sınırlarında aktivite gösteren sınır hücreleri (border cells). Laboratuvarda bu çalışmalara paralel olarak, beyinde entorhinal korteksten hipokampüse bilgi akışının sağlanması ve diğer bölgelerden gelen gürültü niteliğindeki bilgilerin bastırılması işlevinin gama dalgaları tarafından sağlandığı gözlemlenmiştir.[1]

Moserlar 2008'de, laboratuvarın o dönemdeki doktora adayları Kirsten Kjelstrup ve Vegard Brun ile, beyinde ızgara ve konum hücreleri kullanılarak sırasıyla entorhinal korteks ve hipokampüste önce kabaca, sonra da daha detaylı bir mekânsal haritanın nasıl çıkarıldığını açıklamışlardır. Daha sonra ekip, tek bir hayvandan kaydı alınabilen hücre sayısının önemli ölçüde artmasıyla beraber ızgara hücrelerinin en az 4 farklı ayrık kategoriye (modüle) ayrıldığını, her bir modüldeki ızgara hücrelerinin aktivite gösterdiği iki konum arasındaki mesafenin birbirinden farklı olduğu ve bu modüller sayesinde beyinde en az 4 farklı mekânsal harita oluşturulduğunu göstermiştir. Bu 4 farklı modül sayesinde entorhinal kortekste farklı mekânsal bellek ögelerinin birbirinden ayrılabildiği düşünülmüştür.[1]

Izgara hücrelerinin keşfinden sonra oluşturulan matematiksel modeller; hipokampüsteki konum hücrelerinin aktivitelerinin, entorhinal korteksteki ızgara hücrelerinin aktivitelerinin lineer olarak toplanmasıyla oluştuğunu önermektedir. Farklı mekânlarda, mekânın sınırları referans alındığında aynı ızgara hücresinin aktivite gösterdiği noktalar birbirinden farklılık göstermektedir. Böylece bu model, ızgara ve konum hücrelerinde (dolayısıyla beynimizde) farklı mekânların her birinin nasıl ayrı bellek ögeleri olarak kodlanabildiğine de açıklama getirmektedir.

Moserlar 2014'te "Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülünün yarısını paylaşmışlardır. Ödülün diğer yarısı, hipokampüsteki konum hücrelerini (place cells) keşfeden John O'Keefe'e verilmiştir. Moserlar, tarihte Nobel Ödülünü kazanan beş çiftten biridir.[1]

Diğer Başarıları ve Üyelikleri

Moserlar NBTÜ'de Hafızanın Biyolojisi Merkezi (Center for Biology of Memory) ve Sistem Sinirbilimi Enstitüsünün kurulmasında önemli rol oynamıştır. May-Britt Moser aynı zamanda Norveç Kraliyet Bilim ve Edebiyat Topluluğu, Norveç Bilim ve Edebiyat Akademisi ve Norveç Teknolojik Bilimler Akademisi üyesidir.[1]

2013'te Trondheim Ticaret Odası May-Britt Moser'ı, başarılı kadın yöneticilere verilen Madam Beyer ödülüne layık görmüştür. Bu ödül kendisine istikrarlı bir şekilde takım çalışması ve topluluk ruhu odaklı oluşunun yanı sıra; harikulade liderlik özellikleri, bilimsel başarıları ve yüksek etik standartları karşılığında verilmiştir.[1]

Ödülleri

  • 1999: Prize for young scientists awarded by the Royal Norwegian Academy for Sciences and Letters
  • 2005: 28th annual W. Alden Spencer Award (College of Physicians and Surgeons of Columbia University)
  • 2006: 14th Betty and David Koetser Award for Brain Research (University of Zürich)
  • 2006: 10th Prix "Liliane Bettencourt pour les Sciences du Vivant" 2006 (Fondation Bettencourt, Paris)
  • 2008: 30th Eric K. Fernström's Great Nordic Prize (Fernström Foundation, University of Lund)
  • 2011: Louis-Jeantet Prize for Medicine
  • 2011: Anders Jahre Award[2] (with Edvard Moser)
  • 2012: Perl-UNC Neuroscience Prize (with Edvard Moser)[3]
  • 2013: Louisa Gross Horwitz Prize (with Edvard Moser and John O'Keefe)[4]
  • 2014: Karl Spencer Lashley Award (with Edvard Moser)[5]
  • 2014: Körber European Science Prize
  • 2014: Nobel Prize in Physiology or Medicine (with Edvard Moser and John O'Keefe)
  • 2016: Erna Hamburger Prize, EPFL, WISH Foundation, Lausanne, Switzerland
  • 2018: Grand Cross of the Order of St. Olav

Kaynakça

  1. ^ a b c d e f g h i j k l m n "The Nobel Prize in Physiology or Medicine 2014". NobelPrize.org (İngilizce). 14 Şubat 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 26 Şubat 2021. 
  2. ^ "The Anders Jahre Senior Medical Prize". 27 Mart 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Kasım 2015. 
  3. ^ 13th Perl-UNC Neuroscience Prize Recipients 2 Aralık 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. UNC Neuroscience Center. Retrieved 23 September 2013
  4. ^ "Louisa Gross Horwitz Prize 2013". 9 Temmuz 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Kasım 2015. 
  5. ^ Award Ceremonies 13 Kasım 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Amphilsoc.org. Retrieved 21 March 2014

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Roger Wolcott Sperry</span>

Roger Wolcott Sperry, bölünmüş beyin çalışmalarıyla ünlü bir nöropsikologtur. Bu çalışmalar sayesinde David Hunter Hubel ve Torsten Nils Wiesel ile birlikte 1981 Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü'nü kazanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">İnsan beyni</span> insan sinir sisteminin ana organı

İnsan beyni, insan sinir sisteminin merkezi organıdır ve omurilikle birlikte merkezi sinir sistemini oluşturur.

<span class="mw-page-title-main">Nörobilim</span> sinir sistemini inceleyen bilim dalı

Nörobilim, sinir sistemini inceleyen disiplinlerarası bir bilim dalıdır. Nöronların ve nöral devrelerin temel özelliklerini anlamayı hedefleyen bu bilim dalı, bu amaçla fizyoloji, anatomi, moleküler biyoloji, gelişim biyolojisi, sitoloji, matematiksel modelleme ve psikolojiyi birleştirir. Öğrenme, bellek, davranış, algı ve bilincin biyolojik temelinin anlaşılması Eric Kandel tarafından biyolojik bilimlerin "nihai zorluğu" olarak tanımlanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Santiago Ramón y Cajal</span> İspanyol nörobilimci (1852-1934)

Santiago Ramón y Cajal İspanyol patolog, histolog, sinirbilimci ve Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü sahibi. Cajal, beynin mikroskopik yapısıyla ilgili orijinal ve öncü niteliğindeki araştırmaları nedeniyle modern sinirbilimin babası olarak birçok kişi tarafından kabul edilmektedir. Çizim konusundaki yeteneği sayesinde beyin hücreleri ile ilgili yaptığı yüzlerce çizim bugün hâlâ eğitim amaçlı kullanılmaktadır. Sinir sisteminin yapısıyla ilgili yaptığı çalışmalardan dolayı 1906 yılında Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü'nü kazanmıştır.

Beyin plastisitesi veya nöral plastisite olarak da bilinen nöroplastisite, beynin yapısal veya fizyolojik değişikliklere uğrama yeteneğidir. Nöroplastisitenin bir zamanlar sadece çocukluk döneminde olduğu düşünülüyordu, ancak 20. yüzyılın ikinci yarısında yapılan araştırmalar beynin birçok yönünün yetişkinlik döneminde bile değişebildiğini gösterdi. Yine de, çocuk beyni yetişkin beyninden daha yüksek plastisiteye sahiptir.

<span class="mw-page-title-main">Entorhinal korteks</span>

Entorhinal korteks, Temporal lob üzerinde, hafıza oluşumunda önemli bir rol oynayan beyin bölümü.

<span class="mw-page-title-main">Edvard Moser</span>

Edvard Moser, Norveç asıllı psikolog ve nörobilimci. 9 Mart 2014 tarihinde Nobel ödülü kazanmıştır.

Hande Özdinler, Türk akademisyen. Moleküler biyoloji ve genetik alanındaki çalışmaları ile ALS hastalığı üzerine yaptığı araştırmalar ile tanınmıştır.

<span class="mw-page-title-main">John O'Keefe</span>

John O'Keefe, Amerikan asıllı İngiliz sinirbilimci ve profesördür. 2014'te May-Britt Moser ve Edvard Moser ile birlikte Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülü kazanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Jeffrey C. Hall</span> Amerikalı genetikçi, kronobiyolojist ve bilim insanı

Jeffrey C. Hall tam adı ile Jeffrey Connor Hall, Amerikalı genetikçi, kronobiyolojist ve bilim insanı.

Bilişsel nöropsikoloji, beynin yapısı ve işlevinin belirli psikolojik süreçlerle nasıl ilişkili olduğunu anlamayı amaçlayan bilişsel psikolojinin bir dalıdır. Bilişsel psikoloji, zihinsel süreçlerin yeni anılar saklama ve üretme, dil üretme, insanları ve nesneleri tanıma, akıl ve problem çözme yeteneğimizin bilişsel yeteneklerimizden nasıl sorumlu olduğunu inceleyen bilimdir. Bilişsel nöropsikoloji, normal bilişsel işlevsellik modellerinin çıkarımını sağlamak amacıyla beyin hasarı veya nörolojik hastalığın bilişsel etkilerini incelemeye özel bir vurgu yapar. Kanıtlar, beyin bölgelerinde eksiklik gösteren ve çift ayrışma sergileyen hastaların beyin hasarlı bireysel vaka çalışmalarına dayanmaktadır. Çifte ayrışma iki hasta ve iki görevi içerir. Bir hasta bir görevde bozulmuş, diğerinde normal iken diğer hasta ilk görevde normal, diğerinde ise bozulmuştur. Örneğin, A hastası basılı sözcükleri okumada başarısız olmasına rağmen konuşulan sözcükleri normal şekilde anlıyor olabilir. Öte yandan B hastası yazılı sözcükler anlamada normal ve konuşulan sözcükleri anlamada başarısız olacaktır. Bilim insanları bu bilgiyi, sözcük anlama için nasıl tek bir bilişsel modülün olduğunu açıklamak için yorumlayabilirler. Bunun gibi çalışmalardan araştırmacılar, beynin farklı alanlarının son derece uzmanlaşmış olduğunu ortaya koyuyor. Bilişsel nöropsikoloji, beyin hasarlı hastalarla da ilgilenen bilişsel sinirbilimden ayırt edilebilir, ancak bilişsel süreçlerin altında yatan sinirsel mekanizmaları ortaya çıkarmaya odaklanmıştır.

Fizyolojik psikoloji, kontrollü deneylerde insan dışı hayvan deneklerin beyinlerinin doğrudan manipülasyonu yoluyla sinirsel algı ve davranış mekanizmalarını inceleyen davranışsal sinirbilimin bir alt bölümüdür. Bu psikoloji alanı beyin ve insan davranışlarını incelerken ampirik ve pratik bir yaklaşım gerektirir. Bu alandaki çoğu bilim insanı, zihnin sinir sisteminden kaynaklanan bir fenomen olduğuna inanmaktadır. Fizyolojik psikologlar sinir sisteminin mekanizmaları hakkında çalışarak ve bilgi edinerek insan davranışı hakkında birçok gerçeği ortaya çıkarabilirler. Biyolojik psikolojideki diğer alt bölümlerin aksine, psikolojik araştırmanın ana odağı beyin-davranış ilişkilerini tanımlayan teorilerin geliştirilmesidir.

Nöroantropoloji, kültür ve beyin arasındaki ilişkiyi inceleyen bilim dalıdır.

Bilişsel nörobilim, odak noktası mental süreçlerde görev alan beyindeki sinirsel bağlantılar olmak üzere, genel anlamda bilişin altında yatan biyolojik süreçleri inceleyen bilim alanıdır. Bilişsel aktivitelerin beyindeki sinirsel devreler tarafından nasıl etkiilendiği veya kontrol edildiği sorularını ele alır. Bilişsel nörobilim, hem nörobilim hem de psikolojinin bir dalıdır ve davranışsal nörobilim, bilişsel psikoloji, fizyolojik psikoloji ve duyuşsal nörobilim gibi disiplinlerle örtüşür. Bilişsel nörobilim, bilişsel bilimdeki teorilere, nörobiyoloji ve hesaplama modellemesine dayanan kanıtlara dayanır.

Bilişsel nöropsikoloji, beynin yapısı ve işlevinin belirli psikolojik süreçlerle nasıl ilişkili olduğunu anlamayı amaçlayan bilişsel psikolojinin bir dalıdır. Bilişsel psikoloji, zihinsel süreçlerin yeni anılar saklama ve üretme, dil üretme, insanları ve nesneleri tanıma, akıl ve problem çözme yeteneğimizin bilişsel yeteneklerimizden nasıl sorumlu olduğunu inceleyen bilimdir. Bilişsel nöropsikoloji, normal bilişsel işlevsellik modellerinin çıkarımını sağlamak amacıyla beyin hasarı veya nörolojik hastalığın bilişsel etkilerini incelemeye özel bir vurgu yapar. Kanıtlar, beyin bölgelerinde eksiklik gösteren ve çift ayrışma sergileyen hastaların beyin hasarlı bireysel vaka çalışmalarına dayanmaktadır. Çifte ayrışma iki hasta ve iki görevi içerir. Bir hasta bir görevde bozulmuş, diğerinde normal iken diğer hasta ilk görevde normal, diğerinde ise bozulmuştur. Örneğin, A hastası basılı sözcükleri okumada başarısız olmasına rağmen konuşulan sözcükleri normal şekilde anlıyor olabilir. Öte yandan B hastası yazılı sözcükler anlamada normal ve konuşulan sözcükleri anlamada başarısız olacaktır. Bilim insanları bu bilgiyi, sözcük anlama için nasıl tek bir bilişsel modülün olduğunu açıklamak için yorumlayabilirler. Bunun gibi çalışmalardan araştırmacılar, beynin farklı alanlarının son derece uzmanlaşmış olduğunu ortaya koyuyor. Bilişsel nöropsikoloji, beyin hasarlı hastalarla da ilgilenen bilişsel sinirbilimden ayırt edilebilir, ancak bilişsel süreçlerin altında yatan sinirsel mekanizmaları ortaya çıkarmaya odaklanmıştır.

Nöroinformatik, hesaplama modelleri ve analitik araçların uygulanmasıyla sinirbilim verilerinin düzenlenmesi ile ilgili bir araştırma alanıdır. Bu araştırma alanları giderek daha büyük hacimli, yüksek boyutlu ve ince taneli deneysel verilerin entegrasyonu ve analizi için önemlidir. Nöroinformatistler, klinisyenler ve araştırma bilimcileri için hesaplamalı araçlar, matematiksel modeller sağlar ve birlikte çalışabilir veritabanları oluşturur. Sinirbilim, birçok ve çeşitli alt disiplinlerden oluşan heterojen bir alandır. Beyin anlayışımızın derinleşmeye devam edebilmesi için, bu alt disiplinlerin verileri ve bulguları anlamlı bir şekilde paylaşabilmeleri gerekir; Nöroinformatistler bunu kolaylaştırır.

Henry Gustav Molaison, yaygın adıyla H.M., epilepsisinin tedavisi için beyninin iki yarımküresinden medial temporal lobektomi geçiren; bu operasyonla ön hipokampüslerinin üçte ikisi, parahipokampal korteksleri, entorhinal korteksleri, piriform korteksleri ve amigdalaları alınan Amerikalı hasta. Ameliyatın, Molaison'un epilepsisini kontrol altına almakta kısmi bir başarısı olsa da, hastaya yeni bellek edinme yetisini kaybettirmesi gibi büyük bir yan etkisi vardı.

Izgara hücreleri, entorhinal korteks içinde yer alan, hayvanlar açık alanda yön bulmaya çalışırken düzenli aralıklarla tetiklenen, böylelikle konum, uzaklık ve yön bilgilerinin saklanması ve entegre edilmesine olanak sağlayan bir nöron türüdür. Fareler, yarasalar, maymunlar ve insanlar gibi birçok hayvanda bulunur. Izgara hücreleri 2005 yılında May-Britt Moser ve Edvard Moser tarafından keşfedilmiş ve 2014'te tıp ve fizyoloji alanında Nobel Ödülü, Moser çifti ile 1970'lerde hipokampustaki mekan hücrelerini keşfeden John O'Keefe arasında paylaştırılmıştır. Izgara hücrelerinin ‘yer’, ‘sınır’ ve ‘baş yönü’ gibi diğer tip nöronlar ile nasıl etkileştiğine yönelik çalışmalar devam etmektedir.

<span class="mw-page-title-main">David Julius</span> Amerikalı bilim insanı

David Julius, Amerikalı fizyolog ve bilim insanı. Kapsaisin, mentol ve sıcaklığı saptayan TRPV1 ve TRPM8 reseptörlerinin karakterizasyonu dahil, ağrı hissi ve ısının moleküler mekanizmaları üzerindeki çalışmalarıyla tanınmaktadır. San Francisco'daki Kaliforniya Üniversitesi'nde profesör olarak ders veren Julius, Artem Pataputyan ile birlikte "ısı ve temas reseptörlerinin keşfi" nedeniyle 2021 Nobel Tıp Ödülü'ne layık görüldü.

Öget Öktem Tanör, Türk anayasa hukukçusu ve nöropsikologdur.