İçeriğe atla

Mayıs 1915 Üçlü İtilaf Bildirgesi

Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı tarafından Osmanlı İmparatorluğu'na telgraf ile gönderilen bildirgenin versiyonu, 29 Mayıs 1915

Mayıs 1915 Üçlü İtilaf Bildirgesi veya 1915 Üçlü İtilaf Deklarasyonu, 24 Mayıs 1915 tarihinde Rus İmparatorluğu'nun inisiyatifiyle Üçlü İtilaf devletlerini oluşturan -Rusya, Fransa ve Büyük Britanya- tarafından imzalanan ve Osmanlı İmparatorluğu'nda devam eden Ermeni Kırımı'nı kınayan ve failleri sorumlu tutmakla itham eden bildiri.

Arka plan

İttihat ve Terakki Cemiyeti, 1913 Bâb-ı Âli Baskını ile Osmanlı İmparatorluğu'nda mutlak iktidarı ele geçirdi ve Kasım 1914'te I. Dünya Savaşı'na girdi. Bu, Nisan 1915'e kadar İmparatorluğun Ermeni nüfusuna yönelik soykırımın temellerini attı. Osmanlı yarı askerî güçleri, Dünya Savaşının İran Seferi sırasında Osmanlı İmparatorluğu tarafından işgal edilen Urmiye çevresindeki Pers bölgelerinde Ermeniler ve Süryani Hristiyanlar olmak üzere birçok sivili katletti. 1915 Mart ve Nisan aylarında Rus İmparatorluğu'nun bazı bölgeleri ele geçirmesinin ardından, Van'daki Ermeni savunmalarının başarısı ile birlikte bu bölgedeki katliama dair bilgi ve fotoğraflar Rusya tarafından kamuoyuna açıklandı ve bu dokümanlar Dünya basınında geniş yer buldu.[1]

İçeriği

18 Nisan 1915'te Kafkasya Genel Valiliğinin başkenti Tiflis'e ulaşan ayrıntılı ve önemli bir rapor dahil olmak üzere, 1915 baharı boyunca Rus İmparatorluğu'na Ermeni Kırımı hakkında bilgiler ulaşmaya devam etti.[2] Vali İllarion Vorontsov-Daşkov'un önerisi üzerine, 20 Nisan 1915'te Ermeni Apostolik Kilisesi Katolikosu V. Gevorg, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Sazonov'a soykırımı duyurmasını istediğini belirten bir çağrı gönderdi.[2] Sazonov, Gevorg'un yaptığı çağrıyı Amerika Birleşik Devletleri ve İtalya Krallığı'na ileterek, başkent Kostantiniyye'deki büyükelçilerinden soykırımı protesto etmelerini istedi.[2] Osmanlı İmparatorluğu savaşa girdikten sonra, İtalya ile Amerika Birleşik Devletleri; İngiltere, Fransa ve Rus İmparatorluğu'nun Osmanlı İmparatorluğu'ndaki çıkarları için ortak koruyucu güçler haline geldi. 27 Nisan 1915'te, Washington'daki Rus büyükelçisi Kont George Bakhmeteff, Gevorg'un Başkan Woodrow Wilson'a yaptığı çağrıyı iletti ve ABD'den "insanlık ve kutsal Hristiyan inancı adına" soykırımı durdurmak için bir şeyler yapmasını istedi.[2] Ertesi gün, Bâb-ı Âli'deki Amerikan ve İtalyan büyükelçileri Henry Morgenthau ve Eugenio Garroni'nin katıldığı ortak bir konferans düzenlendi ve Osmanlı nazırları Ermenilerin kendi güvenlikleri için yer değiştirdiklerini ifade ettiler.[2]

Morgenthau ve Garroni'nin Konstantiniyye'de aldıkları yanıttan memnun olmayan Sazonov, daha sonra 28 Nisan'da Fransa Dışişleri Bakanı Théophile Delcassé'ye bir telgraf çekti. Bakan, Müttefiklerin zaferinden sonra Osmanlı yetkililerini cezalandırma sözü veren ortak bir bildiri yayınlaması gerektiğini savundu ve şu anda soykırımı durdurmanın tek yolunun bu olduğunu ekledi.[3] Sazonov, 5 Mayıs 1915'te yeniden ortak bir bildiri yayınlanması için müttefik ülkelerine baskı yapmayı sürdürdü.[4] 6 Mayıs'ta Gevorg'un yardım çağrıları Büyük Britanya Kralı V. George'a ve Fransa Cumhurbaşkanı Raymond Poincaré'ye iletildi.[4] Sazonov, 11 Mayıs 1915'te Büyük Britanya Dışişleri Bakanlığı ve Fransa Dışişleri Bakanlığı, "Osmanlı İmparatorluğu'nun Hristiyanlığa ve medeniyete karşı bu yeni suçlarını" kınayan bir taslak bildiri gönderdi.[4]

Rusya başlangıçta taslak metinde "Hristiyanlığa ve medeniyete karşı suçlar" ifadesini önerdi, ancak Fransa ve Birleşik Krallık bunun "insanlığa ve medeniyete karşı suçlar" olarak değiştirilmesinde ısrar etti.[5] 4 Kasım 1914'te Osmanlı Padişahı V. Mehmed Reşad dünyadaki tüm Müslümanları İngiltere, Fransa ve Rusya'ya karşı savaşmaya çağıran bir cihat ilan etmişti. Hem Büyük Britanya İmparatorluğu hem de Fransız İmparatorluğu milyonlarca Müslüman tebaaya sahip olduğundan, hem Londra'da hem de Paris'te isyan edebileceğine inanılan Müslüman tebaalarının sadâkati konusunda ciddi endişeler vardı. Fransızların ordusunda savaşan Mağrip bölgesinden çok sayıda Müslüman asker varken, Hint Ordusunun çoğunluğunu yine Müslümanlar oluşturuyordu. Şubat ayında, Hint Ordusu'na bağlı Müslüman 5. Hafif Piyade Alayı Singapur'da isyan etti ve bu olayın Osmanlı'nın cihat çağrısına bir yanıt olduğuna inanıldı.[4] İngiliz Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey, Delcassé ile birlikte Rusya tarafından hazırlanan taslakta yer alan, "savaşın bir din savaşı olduğu" şeklindeki Osmanlı çizgisine girmesine itiraz etti.[4]

Deklarasyonun son hali şöyleydi:


Osmanlı tepkisi

Bildiriye dair The New York Times gazetesinin ön sayfasında yer alan haber sütunu, 24 Mayıs 1915

Bildiri dünya çapında gazetelerde yazılı olarak yayımlandı.[5] Osmanlı yönetimi, eylemlerine yasallık örtüsü kazandırmak ve bildirgeye tepki olarak üç gün sonra 27 Mayıs 1915'te Geçici Tehcir Kanunu (Sevk ve İskan Kanunu)'nu çıkardı. Tarihçi ve akademisyen Uğur Ümit Üngör tarafından bu kanun 24 Mayıs deklarasyonuyla ilişkilendirildi.[8] 28 Mayıs 1915'te ABD Dışişleri Bakanlığı, ertesi gün Morgenthau'ya iletilen beyannamenin resmi bir kopyasını aldı.[4] 3 Haziran 1915'te Morgenthau beyannameyi Sadrazam Said Halim Paşa'ya sundu.[4] Bir gün sonra Said Halim Paşa, Morgenthau'ya, büyük ölçüde Konstantiniyye'deki Alman büyükelçiliğinden diplomatlar tarafından yazılan ve tüm katliamları reddeden bir nota sundu. Sadrazam, Ermeni cemaatinin toplu olarak ihanetten suçlu olduğunu ileri sürdü ve Bâb-ı Âli'nin kendi iyilikleri için onları zorunlu olarak farklı yerlerde iskan etmesinin gerekliliğini belirtti.[4] Osmanlı hükûmeti deklarasyona uzun bir yanıt vererek, tüm suçlamaları yalan olarak kabul etti ve "İmparatorlukta Ermeni katliamları olduğu iddialarının tamamen düzmece olduğunu" belirtti.[9] Ermenilerin tehcir edildiği kabul edilse de, verilen yanıtta tehcirin savaş bölgeleriyle sınırlı olduğu ve Ermenilerin kitlesel ayaklanmasının neden olduğu iddia edilen bir ulusal güvenlik ve acil durum ile hareket edildiği eklendi. Sosyolog Levon Çorbacıyan, bu tepkiyi daha sonraki inkâr örneklerinde de tekrarlanan Ermeni Soykırımı inkarının başlangıcı olarak kabul etmektedir.[10]

Emsal olarak görülmesi

1915 deklarasyonu tarafından belirlenen ültimatomlar, 1919'daki Paris Barış Konferansında doğrudan İngilizlerin önerisine emsal oluşturdu.[11] Yenilen ulusların liderlerini, en önemlisi de Alman İmparatoru II. Wilhelm'i savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar için yargılamak için uluslararası bir mahkeme kurulmasını içermekteydi. Ancak, Amerika Birleşik Devletleri başkanı Woodrow Wilson, getirilen öneriye şiddetle karşı çıktı ve uluslararası mahkeme hiçbir zaman kurulmadı.[12] Mayıs 1919'da İngilizler, İttihat ve Terakki'nin 67 liderini tutuldukları İstanbul'daki hapishanede gözaltına aldı ve onları yargılamak için Malta'ya götürdüler.[13] 1920 Sevr Antlaşması hükümlerine göre, Osmanlı hükûmetinin işbirliği yapma konusundaki isteksizliği nedeniyle büyük sorunlar ortaya çıktı ve bunun üzerine Müttefik devletlere, Osmanlı yetkililerini soykırım suçundan yargılama yetkisi verildi.[14] İngilizlerin Malta'da 67 sanık savaş suçlusunu yargılama girişimi, Osmanlı İmparatorluğu'nun kanıtlara erişime izin vermeyi reddetmesi nedeniyle engellendi.[15]

Bununla birlikte, deklarasyon tarafından belirlenen örnek, Sürgündeki Polonya Hükümeti'nin harekete geçmesine yol açtı ve benzer bir bildiri için baskı yapmasına yol açtı. Londra'daki Fransız büyükelçisi Charles Corbin hem de Londra'daki Polonya büyükelçisi Kont Edward Bernard Raczyński, 18 Nisan 1940'ta bir bildiri yayınlamak için İngiliz yetkililerle birlikte çalıştı. Bildiri, Reich'ı "Polonya'nın sivil nüfusuna yönelik acımasız saldırılarda bulunmakla" suçlarken, üç gücün "Alman hükümetini bu suçlardan sorumlu tuttuğunu ve Polonya halkına yapılan yanlışları düzeltme konusundaki kararlılıklarını teyit ettiklerini" söyledi. Ayrıca bildiride, uluslararası hukukun kabul edilmiş ilkelerine aykırı olarak", "Polonya ulusunun kasten yok edilmesini amaçlayan bir politika" ve Polonya'daki Yahudi cemaatine uygulanan "acımasız muameleden" bahsedildi.[16]

Kaynakça

Özel
  1. ^ Gaunt 2006, ss. 71, 106–107.
  2. ^ a b c d e Matiossian 2021, s. 3.
  3. ^ Matiossian 2021, s. 3-4.
  4. ^ a b c d e f g h Matiossian 2021, s. 4.
  5. ^ a b Gaunt 2006, s. 72.
  6. ^ "PAPERS RELATING TO THE FOREIGN RELATIONS OF THE UNITED STATES, 1915, SUPPLEMENT, THE WORLD WAR" (İngilizce). Paris: Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı. 28 Mayıs 1918. 17 Ocak 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Temmuz 2022. 
  7. ^ Siranush Ghazanchyan (24 Mayıs 2020). "05 years ago Entente Powers called the massacre of Armenians "crimes against humanity"" (İngilizce). Ermenistan Devlet Radyosu. 14 Ağustos 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Temmuz 2022. 
  8. ^ Üngör 2008, s. 24.
  9. ^ Chorbajian 2016, s. 170.
  10. ^ Chorbajian 2016, ss. 170–171, 178.
  11. ^ Kochavi 1998, s. 1-2.
  12. ^ Kochavi 1998, s. 2.
  13. ^ Dubler & Kalyk 2018, s. 31.
  14. ^ Akçam 2006, s. 1-2.
  15. ^ Dubler & Kalyk 2018, s. 30-31.
  16. ^ Kochavi 1998, s. 9.
Genel

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Taner Akçam</span> Alman akademisyen, sosyolog, yazar

Altuğ Taner Akçam, Türk tarihçi ve sosyolog.

<span class="mw-page-title-main">Guenter Lewy</span> Amerikalı siyasetbilimci ve yazar

Guenter Lewy (1923-), ABD'nin Massachusetts eyaletinde bulunan Massachusetts Üniversitesi'nden emekli profesör ve tarihçidir.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı Ermenileri</span> Osmanlı Devletinin Ermeni halkı

Osmanlı Devleti kuruluş döneminde Ermeniler, genellikle Çukurova, Doğu Anadolu Bölgesi ile Kafkasya bölgelerinde bulunan beyliklerin egemenliği altında yaşamışlardır. Bursa'nın başkent olduğu dönemde Ermeni ruhani reisliği başkente alınmıştır. İstanbul'un fethinden sonra da İstanbul'a taşınmış ve daha sonra da İstanbul Ermeni Patrikhanesi kurulmuştur. Ermeniler Anadolu'dan gelen göçlerle İstanbul'da büyük bir cemaat oluşturmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Ermeni Soykırımı'nın tanınması</span> Hükûmetlerin Ermeni Soykırımını tanıması

Ermeni Soykırımı'nın tanınması, Osmanlı İmparatorluğu'nda, çoğunlukla 1915'te olmak üzere devletin son dönemlerinde Ermeni tebaaya yönelik sistematik olarak gerçekleşen katliam ve zorunlu göçlerin bazı ülkelerce, soykırım olarak siyaseten kabulüdür. Holokost ve soykırım üzerine çalışan birçok tarihçi ve akademik kuruluş, olayların Ermeni Soykırımı şeklinde adlandırılmasında fikir birliğine varmışlardır. Hükûmetlerin katliamları soykırım olarak tanımasında tarihçilerin görüşleri kadar, ülkelerinde yaşayan Ermeni toplulukların lobicilik faaliyetleri de etkili olmaktadır. Yaşanan olayların soykırım olduğu görüşünü doğrudan reddeden ülkeler Türkiye ve yakın ilişkiler sürdürdüğü Azerbaycan ile Pakistan'dır; Türkiye ile Azerbaycan yaşanan olayların soykırım olarak herhangi bir ülke tarafından tanınması durumunda açıkça o ülkeleri ekonomik ve diplomatik yaptırımlarla tehdit etmektedir. Aynı şekilde Türkiye ile siyasi ilişkileri kötü gitmekte olan veya ihtilafa düşmüş bazı ülke ve kuruluşlar siyasi misilleme olarak kimi zaman yaşanan olayları soykırım olarak tanımayı bir koz olarak öne sürmekte veya soykırım olarak doğrudan tanımaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Ermeni Kırımı</span> Osmanlı İmparatorluğunda ikamet eden Ermenilerin savaş boyunca göçe zorlanması ve sistematik katli

Ermeni Kırımı, 1915 Olayları/Ermeni Tehciri veya Ermeni Soykırımı, Osmanlı hükûmetinin Ermenilere karşı gerçekleştirdiği sürgün ve katliamlardır. Etnik temizliğin sonucunda ölen Ermenilerin sayısı tartışmalıdır; sayı, çeşitli araştırmacılara göre 600.000 ile 1,5 milyon arasında değişiklik gösterir. 1914 yılında Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeni nüfusu yapılan farklı tahminler mevcuttur. Osmanlı resmî kayıtlarına göre 1.2 milyon ile Ermeni Patrikhanesi'ne göre 1 milyon 914 bin 620 Ermeni yaşamaktaydı. 1922 sayımlarına göre ise 817 bin Ermeni 'mülteci' olarak Osmanlı topraklarını terk etmiş, 95 bin Ermeni ise din değiştirerek Türkiye topraklarında yaşamaya devam etmiştir. Bu tahminlere göre Osmanlı topraklarında bulunan 900 bin hayatta kalmışken, 300 bin ile 1 milyon arasında Ermeni hayatını kaybetmiştir. Olayların başlangıç tarihi çoğunlukla 250 Ermeni aydının ve komite liderinin Osmanlı yöneticileri tarafından İstanbul'dan Ankara'ya sürüldüğü ve birçoğunun öldürüldüğü 24 Nisan 1915 ile ilişkilendirilmektedir. Ermeni Kırımı, sağlıklı erkek nüfusun toptan öldürülmesi ya da askere alınarak zorla çalıştırılması ve sonrasında kadın, çocuk ve yaşlılarla birlikte ölüm yürüyüşü koşullarında Suriye Çölü'ne sürülmesi gibi olaylarla birlikte I. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında iki aşamada gerçekleşti. Osmanlı askerlerinin koruması eşliğinde yaşadıkları yerlerden sürülen Ermeniler; sürgün sırasında yiyecek ve su sıkıntısı yaşadı; ayrıca çeşitli raporlara göre zaman zaman soygun ve katliamlara maruz kaldı. Ülke genelindeki Ermeni diasporası, genel anlamda Ermenilerin Doğu Anadolu'dan sürülme işleminin doğrudan bir sonucu olarak ortaya çıktı.

<span class="mw-page-title-main">Ermeni Soykırımı'nı Anma Günü</span> Ermenistanda millî gün

Ermeni Soykırımı'nı Anma Günü, her yıl 24 Nisan tarihinde başta Ermenistan olmak üzere Kanada, Fransa ve Ermeni diasporası'nın yoğun olarak yaşadığı bölgelerde Ermeni Kırımı'nda ölen kurbanları anmak için düzenlenen ulusal törenler. Ermenistan'ın başkenti Erivan'da yüz binlerce insan Tsitsernakabert Soykırım Anıtı'na yürüyerek ziyaret eder ve ebedî aleve çiçekler koyar.

Zeytun (Süleymanlı) kentindeki Hınçakların Ermeni milisleri, ilki 30 Ağustos-1 Aralık 1914 tarihleri arasında, ikincisi ise 25 Mart 1915'te olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu'na karşı iki silahlı çatışmada direnmişti.

<span class="mw-page-title-main">Soğomon Tehliryan</span> Ermeni kontrgerilla (1896-1960)

Soğomon Tehliryan, Osmanlı İmparatorluğu'nun eski sadrazamı Talat Paşa'ya, 15 Mart 1921'de Berlin'de suikast düzenleyerek öldüren Osmanlı Ermenisi devrimci ve komitacıydı. Daha önce Osmanlı gizli polis servisi için çalışan ve 24 Nisan 1915'te tehcir edilen Ermeni aydınların listesinin hazırlanmasına yardımcı olan Harutyan Mıgırdiçyan'ı öldürdükten sonra bu suikastı gerçekleştirmekle görevlendirilmiştir. Bu suikast, Nemesis Operasyonu'nun bir parçasıydı ve Ermeni histografisine göre Birinci Dünya Harbi sırasında Osmanlı İmparatorluk Hükûmeti tarafından düzenlenen Ermeni Kırımı'nın bir nevi intikam planıydı. Tehliryan, Ermeniler tarafından ulusal bir kahraman olarak kabul edilir.

<span class="mw-page-title-main">Rum Kırımı</span> Pontus Rumlarının tarihsel anayurtlarından sistematik olarak sürgün edilmesi

Rum Kırımı, Rum Soykırımı veya Pontus Soykırımı, I. Dünya Savaşı esnası ve sonrasında Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yaşanan, hükûmetin ülkedeki Rum nüfusa karşı uyguladığı politikayla başlayan etnik temizliktir. Bu politika çerçevesinde çeşitli katliamlar, sürgünler ve hak ihlalleri gerçekleştirildi. Pontus olarak bilinen Karadeniz bölgesindeki Rumların bir kısmı kırım sonucunda Rusya'ya kaçtı. 1923 yılında, kırım sonrasında Türk Kurtuluş Savaşı sonucu Türkiye ve Yunanistan arasında yapılan mübadeleyle Anadolu Rumları Yunanistan'a gönderildi. Kırımın soykırım niteliği taşıyıp taşımadığı konusunda uluslararası akademik camiada fikir birliği yoktur.

<span class="mw-page-title-main">Aram Andonyan</span>

Aram Andonyan, Ermeni gazeteci, tarihçi ve yazar.

<span class="mw-page-title-main">Hamidiye Katliamları</span> 1890ların ortalarında Osmanlı İmparatorluğunda Ermenileri hedef alan katliamlar

Hamidiye Katliamları veya bazı Türkçe olmayan kaynaklarda geçen adlarıyla 1894-1896 Ermeni katliamları ve Büyük Katliamlar, 1890'ların ortalarında Osmanlı İmparatorluğu hükûmeti tarafından ülkede yaşayan Ermenilere yapıldığı iddia olunan katliamlardır. Katliamlar sonucu ölenlerin sayısı 80.000 ile 300.000 arasında gösterilmekte, dönemin gazete haberlerine göre 50.000 çocuğun ise yetim kaldığı belirtilmektedir. Kırım, The New York Times 'ın Eylül 1895 tarihli makalesindeki başlıkta Ermeni Holokost olarak geçiyordu. Buna karşın Osmanlı kaynakları ise aksi iddia olarak böyle bir sayıda Ermeninin öldürülmediği Müslümanların katledildiği Ermeni Çetelere karşı operasyon yapılıp bu çetelerin ve isyanların bastırıldığı iddiasındadır.

<span class="mw-page-title-main">Ermeni Soykırımı'nın inkârı</span> Ermenilere soykırım yapılmadığı iddiasını savunan tez

Ermeni Soykırımı'nın inkârı, Ermeni Kırımı'nın soykırım olarak tanımlanamayacağını savunan veya iddiaların bilimsel yollarla, belgelerle açıklanması gerektiğini savunan tezdir. Ermeni Soykırımı'nın inkârı, bazı ülkelerde tamamen yasaklanmışken bazı ülkelerde soykırım olduğunu ifade etmek hoş karşılanmamaktadır. Pek çok kaynakta ölen insanların sayısı soykırım olduğuna kanıt olarak gösterilmektedir. Ancak bazı araştırmacılara göre de bir soykırım söz konusu değildir. Bu yaklaşımda olanlar, zamanın hükûmetinin bir Ermeni Tehciri gerçekleştirdiğini, olumsuz şartlardan dolayı birçok insanın öldüğünü söylemektedir.

Resulayn Kampları, Ermeni Kırımı sırasında 1915 yılında çıkarılan Tehcir Kanunu ile birlikte göç ettirilen Ermeniler için, Resulayn şehri yakınındaki çöl alanda kurulan 25 toplama kampından biridir. Bu kamplar Ermeniler için anma alanlarına dönüştürülmüştür.

Perinçek-İsviçre Davası, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile İsviçre Federal Hükûmeti adına İsviçre arasında Ermeni Soykırımı'nın inkârı üzerine 2007-2015 yılları arasında süren yargı süreci. 15 Ekim 2015 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi tarafından açıklanan kesin karar ile Doğu Perinçek'in ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmedildi ve İsviçre Devleti mahkûm edildi.

<span class="mw-page-title-main">Ermeni Kırımı terminolojisi</span>

Ermeni Kırımı terminolojisi İngilizce, Türkçe ve Ermenicede farklıdır ve Ermeni Soykırımı'nın reddi ve Ermeni Soykırımı'nın tanınması sorunları çerçevesinde siyasi tartışmalara yol açmıştır. Çalışmalarını İngilizce dilinde yapan tarihçilerin çoğu olayları tanımlamak için "soykırım" sözcüğünü kullansa da başka terimler de vardır.

<span class="mw-page-title-main">Talat Paşa suikastı</span> 214. Osmanlı Sadrazamının uğradığı suikast

Talat Paşa suikastı, 15 Mart 1921'de eski Osmanlı sadrazamı ve İttihat ve Terrakinin kurucularından Talat Paşa'nın Berlin'de Ermeni öğrenci Soğomon Tehliryan tarafından yapılan suikast sonucu öldürülmesidir. Duruşması sırasında Tehliryan, "Bir adam öldürdüm ama katil değilim" dedi ve jüri kararıyla beraat etti.

<span class="mw-page-title-main">Türkiye'de Ermeni Kırımı'nın mirası</span>

1915 ve 1917 yılları arasında en az 800.000 Ermeni'nin öldürüldüğü Ermeni Kırımı, yaşanmasından uzun yıllar sonra bile Türk toplumunda hissedilecek derin etkiler bıraktı .Anadolu Hareketi'nin 1919 tarihli bir yayını, Ermenilere karşı sistematik bir "imha" politikasının uygulandığını ve İttihat ve Terakki liderlerinin "insanlığın en büyük suçluları arasında" olduğunu kabul ediyordu. Ermeni tarihçi Vahan Avetyan'a göre, 1920ler boyunca Türkiye Cumhuriyeti'nin yeni bir devlet kurma projesinin önemli bir parçası olarak Kırım'ın Türk tarihinden silinmesi denenmişti.

<span class="mw-page-title-main">Ermeni Kırımı'nın tarihyazımı</span>

1915 ve 1917 yılları arasında en az 800.000 Ermeni'nin öldürüldüğü Ermeni Kırımı'nın tarihyazımı I. Dünya Savaşı'nın sonundan beri değişikliklere uğradı. Türkiye'nin dışındaki tarihçilerin çoğu Kırım'ın meydana geldiğini ve olayların bir soykırım olduğunu savunmaktadır, ancak bununla birlikte Kırım'ın sebepleri ve motivleri gibi bazı önemli hususların yorumlanmasında büyük farklılıklar vardır.

<span class="mw-page-title-main">1919-1920 İstanbul yargılamaları</span>

1919-1920 İstanbul yargılamaları, I. Dünya Savaşı sonrasında, Mondros Mütarekesi'nden kısa bir süre sonra Osmanlı İmparatorluğu'nun askerî mahkemelerinde görülen davalardır. İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) lider kadrosu ve seçilmiş bazı eski yetkililer, anayasayı ihlal etme, savaş zamanında vurgunculuk ile hem Ermenilerin hem de Rumların katledilmesi gibi çeşitli suçlamalarla itham edildi. Mahkeme, katliamların organizatörleri olarak görülen Enver Paşa, Talât Paşa ve Cemal Paşa ile diğerlerini ölüm cezasına mahkûm eden bir karara vardı.

Osmanlı İmparatorluğu tarafından işlenen 1915 Ermeni Kırımı ardından Ermeni Kırımı'nın tazmini konusu ortaya çıkmıştır. Bu tür tazminatlar mali veya mülki nitelikte olmakla birlikte bireysel veya toplu iddiaların yanı sıra Ermenistan'ın taleplerini de kapsayabilir. Uluslararası hukuk araştırmacılarının çoğu, Türkiye'nin Osmanlı İmparatorluğu'nun halefi veya devamı olduğu konusunda hemfikirdir. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti, Ermeni mülklerine el konulması ve Ermenilere karşı katliamlar gibi Osmanlı Devleti'nin uluslararası hukuka aykırı eylemlerine devam etmiştir. BM İnsan Hakları Komitesi Eski Sekreteri, Cenevre Diplomasi Okulu'ndan Profesör Alfred de Zayas, "soykırım suçunun fiili ve hukuki olarak devam eden niteliği nedeniyle, tazmin yükümlülüğü geçen zaman içinde ortadan kalkmamıştır." diye belirtmiştir.