İçeriğe atla

Makula dejenerasyonu

Makula dejenerasyonu
UzmanlıkOftalmoloji Bunu Vikiveri'de düzenleyin

Makula dejenerasyonu ya da sarı nokta hastalığı kelime anlamı itibarı ile, makulada meydana gelen herhangi dejeneratif bir süreci tanımlasa da, bu makalede yaşa bağlı makula dejenerasyonu (YBMD) anlatılmaktadır.

Makula; sarı nokta da denilen ve keskin görmeden sorumlu retina tabakasının ortasında çok küçük bir alanı kapsamaktadır. Karşıya baktığımızda kornea ve lens tarafından ışık makulaya odaklanır. Görmemiz merkezde daha keskin kenarlara doğru ise daha zayıftır. Makula dejenerasyonu işte bu sarı noktanın hasarlanması sonucu ortaya çıkar.

Makula dejenerasyonunun gelişmesinde temel risk faktörü ilerleyen yaştır. Bunun yanı sıra aile öyküsü, cinsiyet (kadınlarda daha fazla), açık renkli göz, hipertansiyon, kalp hastalığı, sigara öyküsü ve UV ışınları da risk faktörleridir. Hastalık, duyusal retinanın hemen arkasında yer alan, retina pigment epitelini, koriokapillaris dokusu ve Bruch membranı gibi dokuları etkilemekle birlikte, görme kaybı fotoreseptör hücrelerin hasarlanması sonucunda gelişmektedir. Makula dışında kalan retina alanları sayesinde, çevresel görme korunur. Bu nedenle makular dejenerasyon tam bir körlüğe yol açmaz, ancak yakın çalışmayı ve okumayı çeşitli optik yardımcı cihazlar olmadan imkânsız hale getirebilir.

Gelişimi ve tipleri

YBMD, yaşa bağlı olarak genetik ve çevresel faktörlerin rol oynadığı bir süreç sonrasında gelişir. Retinayı besleyen damarlardaki bazı dejeneratif süreçler, yangısal unsurların açığa çıkması ve retina dokuları yapısal bileşenlerindeki bir takım değişiklikler sonrası gelişir. Bu değişiklikler sonrasında retina pigment epiteli atrofiye gider ve fotoreseptör hücrelerde kayıp meydana gelir. Yaşa bağlı makula dejenerasyonu (YBMD) erken ve geç evre olarak iki aşamaya sahiptir;

  • Erken evrede makulada, pigmenter değişiklikler ve retina altı dokularda biriken "drusen" adı verilen lipid (yağ) içerikli birikimler vardır, görme keskinliği normaldir.
  • Geç evre, yaş - eksüdatif - tip veya kuru - atrofik - tip olarak ikiye ayrılır, bu evrede görme kaybı vardır. Yanı tedavi edilmediğinde kalıcı körlük'e yol açar.

YBMD'nin bu iki tipi, tedavi ve prognoz açısından farklılık gösterir;

Hastaların yaklaşık %80'inde atrofik tip bulunsa da, görme kaybından %80-90 oranında eksüdatif tip sorumludur. Atrofik tipte görme kaybı yıllar içerisinde gelişir. Atrofik tipte, bulguların başlangıcından yaklaşık 10 yıl sonra görme %0,1 seviyesine iner. Eksüdatif tipte ise görme kaybı daha ani olur. Atrofik tipte, retina pigment epitel ve fotoreseptör kaybı vardır; eğer bu değişikliklere, retina altında ve bazen retina içinde yeni damarlar ile birlikte fibrotik oluşumlar eşlik ederse yaş tip YBMD meydana gelir. Görme kaybı ortalama olarak 75 yaşında ortaya çıkmaktadır. Elli yaşından sonra görülme sıklığında doğrusal bir artış olur. Geç tip YBMD (görme hasarı var), 50 yaşının üzerindekilerin %2'sinde, 65 yaşın üzerindekilerin %0,7–1,4'ünde ve 85 yaşından sonra %11–19 oranında görülür.

Risk faktörleri

  • İlerleyen yaş
  • Aile öyküsü (birinci derecede akrabasında makula dejenerasyonu olanların yaklaşık 1/4'ünde bu hastalık ortaya çıkabilir. Tek yumurta ikizlerinin %89-90'ında, çift yumurta ikizlerinin %46'sında benzer klinik tablo saptanmıştır.)
  • Cinsiyet (Şimdiye kadar bazı çalışmalarda orta şiddetli tipinin kadınlarda daha sık görüldüğü saptansa da daha hafif olguları kapsayan bazı epidemiyolojik çalışmalarda cinsiyetler arasında görülme sıklığı açısından herhangi bir fark saptanmamıştır.)
  • Hipertansiyon
  • Kalp hastalığı
  • Sigara öyküsü
  • UV ışınları (Son yıllarda yapılan bazı çalışmalarda ışığa maruziyetin bir risk faktörü oluşturmadığı saptanmıştır.)

Bulguları

  • Keskin görmede bozukluk, bulanık-puslu görme...
  • Görüntülerin ortası bulanık, ancak kenarları normal görünür.
  • Elektrik direkleri, kapı-pencere kenarları, yazıların satırları gibi düz çizgilerin dalgalı görünmesi.
  • Görme alanın ortasında karanlık ya da boş bir alanın belirmesi.

Tedavi

  • Kuru tip: Herhangi bir tedavi yöntemi yoktur. Çeşitli vitamin ve element takviyelerinin ve bazı antioksidan özelliğe sahip olan ilaçların hastalığın gidişini yavaşlatabildiği söylenmektedir.
  • Yaş tip: Anormal olarak gelişme gösteren ve makulaya yarar yerine zarar veren damarların çok erken dönemde lazerle yakılarak geriletilmesi mümkündür.
  • Son yıllarda, tam sarı nokta altında gelişen yeni damarların geriletilmesi için bazı yeni tedavi yöntemleri geliştirilmektedir. Örneğin, fotodinamik tedavide vücuda, damardan ışığa duyarlı ilaçlar verilir. Bu ilaçlar lazer ışığını normal insan dokularından daha kolay emer, retina altındaki patolojik damarlar bu fotosensitif ilaçları çevre dokulardan daha yüksek oranda içermektedir buna bağlı olarak, uygulanan lazer ışığı seçici olarak bu patolojik dokuyu etkiler. Bu tedaviye "fotodinamik lazer tedavisi" adı verilir.

Bu hastalıkta damarların oluşumunda yer alan bazı biyolojik aktif maddelere, karşı geliştirilen ilaçlar da yeni yeni klinik uygulamaya geçilmektedir. FDA gözetiminde Faz III çalışmaları tamamlanmış bu ilaçların, klinik kullanımları ile tedavi seçeneklerinde bir artış söz konusu olacaktır.

Kaynakça

Dış bağlantılar

Sınıflandırma
Dış kaynaklar


İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Meme kanseri</span>

Meme kanseri, meme hücrelerinde başlayan kanser türüdür. Akciğer kanserinden sonra, dünyada görülme sıklığı en yüksek olan kanser türüdür. Her 8 kadından birinin hayatının belirli bir zamanında meme kanserine yakalanacağı bildirilmektedir. Erkeklerde de görülmekle beraber, kadın vakaları erkek vakalarından 100 kat daha fazladır. 1970'lerden bu yana meme kanserinin görülme sıklığında artış yaşanmaktadır ve bu artışa modern, Batılı yaşam tarzı sebep olarak gösterilmektedir. Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinde görülme sıklığı, dünyanın diğer bölgelerinde görülme sıklığından daha fazladır.

Tümör (ur; neoplasm; tumor) tanımı önceleri vücuttaki herhangi bir şişlik ya da kitle için kullanılırdı. Sonraları hücrelerin kuralsız ve sınırsız çoğalmaları nedeniyle oluşan kitleler için kullanılmaya başlandı. Yaşamın herhangi bir döneminde organizmanın bir bölümündeki hücre­ler biyolojik niteliklerini düzenleyici kurallara uyum göstermez ve sınırsız ola­rak çoğalabilir (otonomi). Bu nitelikleri içeren bir kitleye tümör ya da neoplazm (neoplasm; yeni gelişen kitle) adı verilir. Tümör kitleleri vücudun kendi hücrele­rinden yapılıdır.

<span class="mw-page-title-main">Glokom</span> Görme kaybına yol açabilecek bir çeşit göz hastalığı

Glokom, göziçi sıvısının iyi boşalmaması yüzünden göz tansiyonunun artması.

<span class="mw-page-title-main">Kornea</span> Gözün saydam ön tabakası

Kornea, gözün en ön kısmında yer alan, ışığı odaklamak ve gözü dış etkenlerden korumak için özelleşmiş saydam ve eğimli doku.

Retina (latince:rete) ya da ağkatman çoğu omurgalı ve bazı yumuşakçaların gözünün en içindeki görmeyi sağlayan ışığa ve renge duyarlı hücrelerin bulunduğu göz doku tabakasıdır. Gözün optiği, retinadaki görsel dünyanın odaklanmış iki boyutlu bir görüntü oluşturur ve bu görüntüyü beyne elektriksel sinir uyarılarına çevirerek görsel algı oluşturur. Retina, bir kameradaki film veya görüntü sensörü 'ne benzer bir iş yapar.

<span class="mw-page-title-main">Alerjik konjonktivit</span>

Alerjik konjonktivit aslında bir grup hastalığı tanımlayan genel bir terimdir. Temelde tip I aşırı duyarlılık reaksiyonu ile birlikte görülmekte birlikte, süreğen -kronik- tiplerinde hücresel bağışık yanıt da -tip IV reaksiyon- rol oynamaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Lupus</span>

Lupus, teknik adıyla Sistemik Lupus Eritematozus (SLE) veya Yaygın Lupus Kızarıklığı, Otoimmun, Kelebek Hastalığı kökenli multisistem hastalıklarının en sık görülen tipik örneğidir. Lupus sözcüğü, Latincede “kurt” anlamında olup ciltte çıkan yaraların yıkıcı özelliğini ifade eder. 1872 yılında Kaposi, hastalığın sadece cildi değil vücudun değişik organlarını etkileyen bir hastalık olduğunu fark etmiştir. Otoimmun antikorların büyük bölümü ANA niteliğindedir. Sessizce gelişebilir ya da akut olarak başlar. Ateşli ataklar biçiminde alevlenmeler gösterir. Organizmanın tümünü etkileyebilir, ancak deri, eklemler, böbrekler ve seröz zarlar zarar gören başlıca dokulardır.

<span class="mw-page-title-main">Saç</span> kafa derisinde bulunan kıl kümesi

Saç, insanda, baş üzerinde kafa derisi ya da saç derisi denen kısımda bulunan kıl kümesine verilen genel ad. Saç, deride bulunan saç foliküllerinden büyüyen bir protein lifidir. Saç, memelilerin tanımlayıcı özelliklerinden biridir. İnsan vücudu, tüysüz deri bölgeleri dışında, kalın terminal saçı ve ince vellus saçı üreten foliküllerle kaplıdır. Saça en yaygın ilgi, saç büyümesi, saç tipleri ve saç bakımı üzerine odaklanır, ancak saç aynı zamanda esas olarak proteinden, özellikle alfa-keratinden oluşan önemli bir biyomateryaldir. Vücut kılları, yüz kılları, kulak kılları, burun kılları, kaş, kirpik, kol altı kılları, göğüs kılları, karın kılları, kasık kılı, bacak kılları vücutta bulunan diğer saç tipleridir.

Romatizma kelimesi, Yunanca ’’rheuma’’ kökünden gelir. Bu kelime herhangi bir vücut sıvısının akışını, kanın yürümesini ifade eder. Romatizma, kemikleri, eklemleri, eklem çevresi dokuları, hatta sinir köklerini etkileyen bütün hastalıkları adlandırmak için kullanılır. Bir başka deyişle, kaslarda ve özellikle eklemlerde kendini gösteren ağrılı hastalıkların genel adıdır.

<span class="mw-page-title-main">Körlük</span>

Körlük, tamamen veya neredeyse tamamen görme yetersizliği yaşama durumudur.

<span class="mw-page-title-main">Gece körlüğü</span> göz hastalığı

Retinitis pigmentosa (RP), halk arasında tavuk karası ve gece körlüğü adlarıyla bilinen ve görme kaybına neden olan genetik bir göz hastalığıdır. Her 4.000 kişide 1'i etkilediği tahmin edilmektedir.

Göze renk veren anatomik yapı iristir.

<span class="mw-page-title-main">Diyabet</span> Kandaki glikoz seviyesinin aşırı artmasından kaynaklanan metabolik bozukluk

Diabet ya da Diabetes mellitus, sıklıkla yalnızca diabet ya da diyabet veya halk arasında şeker hastalığı olarak adlandırılan, genellikle kalıtımsal ve çevresel etkenlerin birleşimi ile oluşan ve kandaki glukoz seviyesinin aşırı derecede yükselmesiyle (hiperglisemi) sonuçlanan metabolik bir bozukluktur. Vücutta kan şekerinin düzenlenmesi pek çok sayıda kimyasal madde ve hormonun karmaşık etkileşimi sonucunda sağlanır. Şeker metabolizmasının düzenlenmesinde rol oynayan hormonlardan en önemlisi pankreasın beta hücrelerinden salgılanan insülin hormonudur. Diyabetes Mellitus ya insülin salgılanmasındaki yetersizlik ya da insülinin etkisindeki veya insülin cevabındaki bir bozukluk sonucunda ortaya çıkan yüksek kan şekerinin yol açtığı birkaç grup hastalığı tanımlamak için kullanılan ortak bir terimdir.

<span class="mw-page-title-main">Gözün evrimi</span>

Gözün evrimi, taksonlarda geniş ölçekte rastlanan özel bir homolog organ örneği olarak anlamlı bir çalışma konusudur. Gözün görsel pigmentler gibi bazı bileşenleri ortak bir atadan geliyor gibidir. Yani bu pigmentler, hayvanlar farklı dallara ayrılmadan evvel evrimlerini tamamlamıştır. Bununla birlikte görüntü oluşturma yeteneğine sahip, karmaşık gözler, aynı proteinler ve genetik malzeme kullanılarak birbirinden bağımsız olarak 50 ila 100 kere evrimleşmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Diyabetik retinopati</span>

Diyabetik göz hastalığı olarak da bilinen diyabetik retinopati, diabetes mellitus nedeniyle retinada hasara yol açan tıbbi bir durumdur. Körlüğün önde gelen nedenidir.

<span class="mw-page-title-main">Retinoblastom</span>

Retinoblastom, çocuklarda görülen ve retinada oluşan göz içi tümörüdür. Retinoblastom dokuları yıkarak ilerlediği için görme kaybolur. Geç kalınan vakalarda ölüm veya göz kaybı meydana gelir.

<span class="mw-page-title-main">Çubuk hücreleri</span> Photoreceptor cells that can function in lower light better than cone cells

Çubuk hücreleri, gözün retinasında bulunan ve diğer görsel fotoreseptör tipi olan koni hücrelerinden daha düşük ışıkta daha iyi işlev görebilen fotoreseptör hücrelerdir. Çubuklar genellikle retinanın dış kenarlarında konsantre olarak bulunur ve çevresel görüşte kullanılır. Ortalama olarak, insan retinasında yaklaşık 92 milyon çubuk hücre vardır. Çubuk hücreler, koni hücrelerden daha hassastır ve gece görüşünden neredeyse tamamen sorumludur. Bununla birlikte, çubuk hücrelerinin renk görmede çok az rolü vardır, bu da renklerin loş ışıkta daha az belirgin olmasından kaynaklanmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Katarakt ameliyatı</span> Katarakt hastalığının tek tedavi yöntemi katarakt ameliyatıdır

Katarakt, göz merceğinde görmenin azalmasına neden olan bulutlu bir alandır. Katarakt genellikle yavaş gelişir. Tek bir gözü ya da iki gözü birden etkileyebilir. Semptomlar arasında soluk renkler, bulanık veya çift görme, ışığın etrafında haleler, parlak ışıklarda ve gece görüşünde sorun olabilir. Bu; sürüş, okuma veya yüz tanıma sorunlarına neden olabilir. Kataraktın neden olduğu zayıf görme, düşme ve depresyon riskinin artmasına da neden olabilir. Katarakt, dünya çapında tüm körlük vakalarının yarısına ve görme bozukluklarının %33'üne neden olur.

<span class="mw-page-title-main">Retina implantı</span>

Retina implantı, Retina dejenerasyonu nedeniyle kör olan hastalara görme restorasyonu için retina protezleri, dünya çapında bir dizi özel şirket ve araştırma kurumu tarafından geliştirilmektedir. Sistem, retinitis pigmentosa (RP) veya yaşa bağlı maküler dejenerasyon (AMD) gibi retina hastalıkları nedeniyle fotoreseptörlerini kaybeden kişilere faydalı görüşü kısmen geri kazandırmak içindir. Şu anda klinik deneylerde üç tip retina implantı bulunmaktadır: epiretinal, subretinal ve suprakoroidal. Retina implantları, hayatta kalan retina nöronlarını elektriksel olarak uyararak retinaya görsel bilgi sağlar. Şimdiye kadar, ortaya çıkarılan algılar oldukça düşük çözünürlüğe sahipti ve ışığın algılanması ve basit nesnelerin tanınması için uygun olabilir.

<span class="mw-page-title-main">Atrofik vajinit</span>

Atrofik vajinit, yeterli östrojen olmaması nedeniyle vajinal doku incelmesi sonucu vajinanın iltihaplanmasıdır. Semptomlar arasında cinsel ilişki sırasında ağrı, vajinal kaşıntı veya kuruluk ve idrar yapma isteği veya idrar yaparken yanma sayılabilir. Devam eden hastalık, tedavi olmaksızın genellikle düzelmez. Komplikasyonlar idrar yolu enfeksiyonlarını içerebilir.