İçeriğe atla

Maddeci feminizm

Maddeci feminizm toplumsal cinsiyetle emek süreçleri ve üretim ilişkileri arasındaki bağlantıları açıklamayı amaçlayan, kadının toplumdaki ikincil konumunu yalnızca kapitalist ilişkilerin bir sonucu olarak değil; fakat kapitalizmden önce de var olmayı sürdüren patriyarkal ilişkilerin bir sonucu olarak gören feminist akımdır.

Ev İçi Emek Sorunu

Maddeci feministler, kadının ezilmesi sonucunu doğuran üretim ilişkilerini açıklarken kadının ev içindeki "karşılıksız" emeğini sorunsallaştırırlar. Maddeci feminizmin en önemli yazarlarından biri olan Christine Delphy, kadının hane içindeki emeğinin -bu konudaki yaygın inanışın aksine- üretken (değişim değeri) olduğunu savunur. Tüm iktisadi sistemlerde en küçük birimin birey değil, aile olarak görülmesinin aile içinde gerçekleşen ekonomik olayların (kadının ev içindeki üretimi) göz ardı edilmesine yol açtığını ileri sürer ve bu durumun sonucunda kadının bir birey olarak harcadığı emek yasal olarak görünür olmadığından, yasal olarak herhangi bir karşılık talep etme hakkı olmamasını eleştirir. Heidi Hartmann ise, kadınların emek gücünün erkeklerin denetiminde olmasını patriyarşinin dayandığı maddî temel olarak görür: "...kadınların kaynaklara ulaşmasını ve cinselliklerini kısıtlamak, erkeklerin, kadınların emek gücünü denetlemelerini sağlar; hem pek çok kişisel ve cinsel yönden erkeklere hizmet verilmesi amacıyla hem de çocukların yetiştirilmeleri amacıyla." (Hartmann, 2006)

Maddeci feministler, kadının ikincil statüsüyle ilgili toplumsal bir dönüşüm sağlamak için öncelikle ev içindeki cinsiyetçi iş bölümünün ortadan kaldırılması gerektiğini savunur; fakat bu sonuca ulaşmak için kadının istihdama katılması tek başına yeterli değildir. "...kadınların daha çok istihdam edilmesi kendi başına karı koca arasındaki işbölümünü değiştirmez.... Ev içindeki cinsiyetçi işbölümü son derece direngendir ve gerektiğinde erkek şiddetiyle desteklenir. Böyle olduğu için de, kadınların kamusal alanda güç kazanabilmeleri, ev içinde direnebilmelerinin, karşılıksız ev emeğini eşit paylaşıma dönüştürmelerinin önkoşuludur" (Acar-Savran, 2004).

Böylece maddeci feministler kadının ev içindeki emeğine hak ettiği değerin verilmesi ve üretim ilişkilerinin kadının hane içindeki üretimi hesaba katılarak yeniden yorumlanması gerektiğini ileri sürer, kadını erkeğe bağımlı kılan ev içindeki cinsiyetçi işbölümünün sona erdirilmesi, kadının ev içi faaliyetlerle kısıtlanmaksızın ekonomik hayatta yer alabilmesi ve böylece ataerkil toplum ilişkilerinin dönüştürülmesi için mücadele verirler.

Marksizme Yöneltilen Eleştiriler

Birçok yönden Marksizmim yöntemini kullanan maddeci feministler Marksizmi kadın sorununu sınıf düzeyine indirgemeleri ve kadınları burjuva kadın ve proleter kadın olarak sınıflandırarak feminist hareketini bölmelerini eleştirirler. "...kadın hareketinin anti-kapitalist sınıf savaşına dahil edilmeye çalışılması yerine özerk bir hareket olarak örgütlenmesi ve doğrudan patriyarkaya karşı savaş vermesi, patriyarkayı kaldırmaya yönelik bir devrimi hedeflemesi, daha hedefe yönelik bir hareket olacaktır. Bu noktada sol örgütlerin alacağı en samimi tavır, kadın hareketini kendi mücadeleleri içinde eritmeye çalışmaktansa kadınların özerk örgütlenmesinin ve mücadelesinin bir zorunluluk olduğunu vurgulamak ve buna doğrudan destek vermektir" (Delphy, 1999).

Kaynakça

Konuyla ilgili yayınlar

  • Gülnur Acar Savran (2004), "Beden Emek ve Tarih/Diyalektik Bir Feminizm İçin", Kanat Yayınları.
  • Christine Delphy, (1999) "Baş Düşman Patriyarkanın Ekonomi Politiği", Saf Yayıncılık.
  • Serdaroğlu, U. (2000), "Feminist İktisat'ın Bakışı", İstanbul: Sarmal.
  • Hartmann, H. (2006) "Marksizmle Feminizmin Mutsuz Evliliği", Agora Kitaplığı.
  • Tekeli, Ş. (der.)(1990), "Kadın Bakış Açısından 1980'ler Türkiye'sinde Kadın", İstanbul: İletişim.

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Feminizm</span> İdeoloji

Feminizm, kadınların haklarını tanıyarak bu hakların korunması amacıyla eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik çeşitli ideolojiler, toplumsal hareketler ve kitle örgütlerinden oluşan hareket. Sözcüğün köken olarak Latince "femina" ve onun Fransızca türevi olan "féminisme" sözcüğünden geldiği ve Türkçe eş anlamlısının hatunculuk olduğu belirtilmektedir. Kadın hareketi doğrudan kadınları ilgilendiren ve dolaylı olarak kültürü ilgilendiren konularda bilinç uyandırır. Feminizmin temel amaçları; eğitim, iş, çocuk bakımı, yönetim gibi konularda eşit haklara sahip olmaktan, yasal kürtaj hakkından, kadın sağlığı konusunda ilerlemelere, tacizin ve tecavüzün engellenmesinden lezbiyen haklarına kadar uzanır.

Pro-feminizm ya da profeminizm, herhangi bir feminist hareketin bir üyesi olmayı ima etmeksizin feminizmin hedeflerini desteklemeyi işaret etmektedir.

İslami feminizm, modern düşün hayatında yer bulmaya başlayan melez ideolojilerin bir örneği. İslami paradigma içinde dile getirilen feminist söylem ve uygulamalar bütününe verilen adlandırma. Modern İnsan Hakları bildirgelerinde tüm insanların eşit olduğu söylenirken, İslam dünyasında, gündelik yaşamda geleneksel inanışlar ve dini inanca dayalı, konjonktür ile uyuşmayan kadın-erkek ayrımı ve erkeklerin üstünlüğü söylemine karşı, kadınların eşitliği ve/veya üstünlüğünü savunan bir düşünce sistemiyle İslam düşüncesini harmanlamaya itmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Lezbiyen feminizm</span>

Lezbiyen feminizm lezbiyenliğin feminizmin mantıksal sonucu olduğu görüşünü savunan feminist bir ideolojidir. Feminizme kara çalmak isteyen kimseler aynı iddiayı feminizmi gözden düşürmekte kullansalar da lezbiyen feministler feminizmin bu türünü lezbiyenliğin yayılmasının bir yolu olarak ortaya atmaktadırlar.

Marksist feminizm, marksizm ve feminizmin bileşimi olan bir feminist harekettir.

Sosyalist feminizm, 1960'lı yılların sonu ve 1970'li yılların başında sözü edilmeye başlanan feminizm hareketidir. Barbara Ehrenreich’in 1976 yılında WIN dergisindeki makalesinde söylediği üzere sosyalist feminizm terimi, “olduğu şey olması için çok kısa bir tanımlamadır, bununla birlikte, gerçekten sosyalist, enternasyonalist, ırkçılık ve heteroseksizm karşıtı feminizm”dir. sosyalist feministlere göre aile, üretimin ve dağıtımın yapıldığı yer, yani mücadelenin merkezidir. Sosyalist feminizm, kapitalizmi kadının ezilmişliğinin temel kaynağı olarak kabul eder, tarihsel kapitalizm bağlamı içine konulmadıkça, cinsiyetçiliğin kadın hayatları üzerindeki etkinlik biçiminin anlaşılamayacağını savunur.

Radikal feminizm, 1970'lerde kadın hareketlerinin en güçlü olduğu dönemlerde en çok sözü geçen iki akımdan biridir. Kadın sorununun temeline inmeye çalışmışlar, sorunu ataerki (patriyarka) olarak tanımlamışlardır. Radikal feminizm, toplumda temel kötülüğün toplumun üzerinde şekillendiği kadına yönelik baskı olduğu ve düzenlenmeye karşı çıkmanın temelini tüm standart cinsiyet rolleri ve erkek hakimiyetine karşı çıkmakta gören feminizmin bir koludur.

<span class="mw-page-title-main">Feminist eleştiri</span>

Feminist eleştiri’nin etkileşimli ya da çelişkili farklı okulları ve akımları söz konusudur. Marksist feminizm, radikal feminizm, psikanalitik feminizm, postyapısalcı feminizm söz konusu olduğundan, feminist eleştiri çok genel bir başlık olarak bütün bu eleştiri geleneklerini içermektedir demek gerekir. Özellikle 1960'lardan sonra Fransa, Amerika ve İngiltere'de ortaya çıkan ve güçlenen yeni kuramsal akımlarla ve disiplinlerle feminist hareket de toplumsal ve siyasal bir savaşım olarak canlanma gösterir.

“Das Unbehagen der Geschlechter” kitabının yazarı Judith Butler’ın öncülüğünde eşitlik feminizmi üzerine kurulmuş; ancak bir adım daha da ileriye giderek “toplum cinsiyeti” ve “biyolojik cinsiyet” olmak üzere iki cinsiyetten bahsetmiştir. Cinsiyet kimliklerinin ortak kabul edilebilmesi, cinsiyetler arasındaki farklılıkların daha az güçlü olmasıyla bağlantılıdır.

Ayrılıkçı feminizm kadın ve erkek arasındaki cinsel farklılıkların giderilemeyeceği inancına bağlı olarak heteroseksüel ilişkileri desteklemeyen bir feminizm türüdür. Ayrılıkçı feministler, genellikle, erkeklerin feminist harekete katkı yapamayacağına ve iyi niyetli erkeklerin dahi ataerkilliğin dinamiklerini birebir kopya ettiklerine inanırlar. Ayrılıkçı feministler, enerjilerini kullanmayı ve diğer kadınlarla olan bağlarını kuvvetlendirmeyi ataerkil çerçevenin dışından dolaşarak gerçekleştirmeye çalışırlar. Bu durum, çok tipik olarak politik ve sosyal hedefleri elde etmek için yalnızca kadınlarla çalışmayı, sadece kadınları içeren yaşam alanları ve aileler oluşturmayı, çalışma yaşamında ise erkekler için/erkeklerle birlikte çalışmamayı ve erkek çalışan tutulmamasını içerir.

Gülnur Acar-Savran, sosyalist-feminist yazar ve çevirmendir.

<span class="mw-page-title-main">Mısır'da feminizm</span>

Mısır'daki feminizm, tarih boyunca birtakım toplumsal ve politik olayları içerir. Her ne kadar Mısır birçok açıdan reform konularında, özellikle de "milliyetçiliğin, emperyalizme ve feminizmin direniş hareketlerinde" öncülük etmiş olmasına rağmen kadınların erkeklerle eşit olması kolay olmamıştır.

<span class="mw-page-title-main">Monique Wittig</span> Fransız yazar (1935 – 2003)

Monique Wittig, ‘heteroseksüel sözleşmesi’ tabirini deyim haline getiren ve sosyal zorunlu cinsiyet rolleri üzerine yazan bir Fransız yazar ve feminist kuramcıdır. 1964'te ilk romanı ‘L’Opoponax’ı yayımladı. İkinci romanı Les Guérillères (1969) lezbiyen feminizmi için önemli bir eserdir.

Uluslararası toplumsal cinsiyet, kadın-erkek eşitliğini ve kadın hakları savunuculuğunun uluslararası alanda yapılması yönünde kavram ve yaklaşımların geliştirilmesini ifade eden terimdir. Uluslararası toplumsal cinsiyet, kadın/erkek olarak iki cinsiyetin toplumsal ve kültürel etkilerinden kaynaklı olan yaşam biçimi baz alınarak değerlendirilen toplumsal cinsiyet kavramının uluslararası zeminde incelenmesini ele alır. Cinsiyet sonradan değil doğuştan var olur, bu nedenle bu konuda bir seçim yapılması söz konusu değildir. Türk Dil Kurumu'na göre cinsiyet; "bireye, üreme işinde ayrı bir rol veren ve erkekle dişiyi ayırt ettiren bir yaratılış, eşey, cinslik, seks" şeklinde tanımlanmıştır. Bu doğrultuda cinsiyet (eşey) kavramını akabinde takip eden bir sonraki kavram ise toplumsal cinsiyet olarak ele alınır. Toplumsal cinsiyetin, cinsiyetten ayrılmasındaki temel etken ise toplum tarafından sosyokültürel açıdan tanınarak buna göre şekillendirilmek istenmesidir. Uluslararası toplumsal cinsiyet, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramlarının son halkası olarak ilgili otoritelerce ele alınır.

<i>İkinci Cins</i>

İkinci Cins, Simone de Beauvoir'in 1949 tarihli kitabı. Feminizm ve toplumsal cinsiyet çalışmalarında kaynak kitaplardandır. Eserde Beauvoir kadınların hangi süreçler neticesinde "ikincil statüye" düşürüldüğünü ele alırken bu durumu tanımlamak için "öteki" ve "ikinci cins" kavramlarını tercih etmiştir. Kadınların siyasi, toplumsal ve kamusal alanda görünürlüğünün olmayışı "öteki" kavramıyla ele alınmaktadır. Beauvoir eserinde kadın doğulmadığı sonradan kadın olunduğu düşüncesini paylaşmaktadır. Bu düşünceye göre bireyin toplum içindeki görünürlüğünü saptayacak belirlenmiş temeller yoktur. Erkek ve kadın cinsiyetleri birtakım gelişim süreci aşamalarını benzer şiddetlerde yaşarlar ancak toplumsal alanda görünürlük durumuna gelindiğinde kadın ikinci plana düşürülmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Toplumsal cinsiyet sosyolojisi</span> sosyolojinin alt dalı

Toplumsal cinsiyet sosyolojisi, kadın ve erkek arasındaki farkılılıkların kültürel ve toplumsal olarak nasıl kurulduğunu, kadın ve erkeğin sosyal yapı içindeki durumlarını, kadınlık ve erkeklik kimliğinin oluşum sürecini inceleyen sosyoloji alt dalıdır.

Kişisel olan politiktir ya da özel olan politiktir, 1960'lı yılların sonlarından itibaren öğrenci aktivizmi ve İkinci dalga feminizmin ortak bir sloganıdır. Bireyin kişisel deneyimlerinin daha büyük siyasi, sosyal ve toplumsal yapılarla olan çatışmasıyla ilişkilidir. 1960 ve 1970'li yılların feminist hareketi bağlamında aile değerlerine ve çekirdek aileye bir karşıtlık manasına geliyordu. Söylem ikinci dalga feminizm, radikal feminizm, kadın çalışmaları ve genel anlamda feminizmin tanımlayıcı karakteri olarak görüldü. 1970'te Carol Hanisch'in "The Personal is Political" başlıklı 1969 tarihli yazısıyla popüler hale geldi.

Feminist sanat hareketi, feministler tarafından, kadınların yaşam ve deneyimlerini yansıtan sanat eserleri üretmenin yanı sıra; çağdaş sanat üretimi ve algısının temelini değiştirmek için uluslararası düzeyde gerçekleştirilen çalışmaları ifade eder. Sanat tarihi ve pratiği içinde kadınlara daha fazla görünürlük kazandırmayı amaçlamaktadır. Aynı zamanda feminist hareketin iç düşüncelerini ve amaçlarını görselleştirerek sanat yoluyla herkese gösterme ve anlam verme amacıyla icra edilmektedir. Hareket, sanat dünyasının ana akım anlatısını baltalamaya devam edenlerin rolünü oluşturmasını sağlar.

Feminizm tarihi, kadınlara eşit hakların sağlanmasını amaçlayan hareketlerin ve ideolojilerin kronolojik veya tematik anlatılarını içerir. Dünyanın dört bir yanındaki feministlerin sebepleri, hedefleri ve niyetleri ; zamana, kültüre ve ülkeye bağlı olarak değişmiş olsa da çoğu Batılı feminist tarihçi, kadın haklarını elde etmek için çalışan tüm hareketlerin, feminizm terimini kendilerine uygulamamış olsalar bile feminist hareket olarak değerlendirilmeleri gerektiğini iddia ediyorlar. Diğer bazı tarihçiler "feminist" terimini modern feminist hareket ve onun devamıyla sınırlandırır ve daha önceki hareketleri tanımlamak için "protofeminist" etiketini kullanır.

Yazko Somut Sınırlı Sorumlu Yazarlar ve Çevirmenler Yayın Üretim Kooperatifi (YAZKO) tarafından 1983 - 1984 yılları arasında yayınlanmış bir haftalık sanat ve kültür dergisidir. Yazko Somut, önce “Haftalık Kültür ve Sanat Dergisi”, daha sonra ise “Haftalık Kültür, Sanat ve Siyaset Gazetesi” alt başlığıyla, 12 sayfa olarak gazete büyüklüğünde ve formatında basılmıştır.