Allah (Arapça: الله, romanize:

Müslüman, İslam dinine mensup kişi demektir. Sünni, Şii ve Mutezili mezhep inancına göre, Allah'a ve Allah'ın birliğine, Muhammed'in Allah'ın peygamberi olduğuna inanan kişilere denir. İslam dininin farklı mezheplerinde Müslüman kavramı üzerine çeşitli farklılıklar bulunmaktadır.

Antropomorfizm ya da insan biçimcilik, insanî niteliklerin başka bir varlığa atfedilmesidir. Hayvanlar, cansız varlıklar, doğa güçleri, monoteist ve politeist dinlerdeki tanrılar, melekler, şeytanlar, cinler ve daha başka kavramlar da "Antropomorfizm" konusu olabilir. "Antropomorfizm", Yunancada insan anlamına gelen ανθρωπος (anthrōpos) ile şekil veya biçim anlamına gelen μορφη (morphē) kelimelerinden oluşur.
Kelâm ya da İlm-i Kelâm ; İslâm dininin akāid konularını irdeleyen ve tarihî olarak bu çerçevede gelişen dinî-felsefî teorilerle ilgilenen ilim dalı. Bu anlamda kelâm, imanla ilgili konu ve sorulara izâh ve ispat getirme amacıyla geliştirilen teolojik felsefenin adıdır.
Mutezile, İslam dininde bir itikadi mezhep. Mutezile, sözcük olarak "ayrılanlar, uzaklaşanlar, bir tarafa çekilenler" anlamına gelir. Büyük günâh işleyen kimsenin iman ile küfür arası bir aşamada olduğunu söyleyerek Ehl-i Sünnet âlimlerinden Hasan-ı Basrî'nin dersini terk eden Vâsıl bin Atâ ile ona uyanların oluşturduğu mezhep bu adla anılır. Mutezile ise kendini "ehlü'l-adl ve'ttevhîd" diye adlandırır. Mutezile mezhebinden olan kişiye Mutezili denir. Özellikle kader ve kaza konularındaki yorumları ve inançları nedeniyle İslam dinindeki diğer mezheplerden ayrılmışlardır; ama yine de İslam dininin çoğunluğunu oluşturan mezheplerden, Ehl-i Sünnet, Mutezile'yi İslam dışı saymamaktadır. Akılcı bir mezhep olan Mutezile, mantık kurallarıyla çelişir gördüğü âyet ve hadisleri Ehl-i Sünnet'ten farklı biçimde yorumlamış ve bu yorumlarında akla öncelik vermiştir. Sonuç olarak Mutezile mezhebi, gerek akla çok değer vermesi ve özellikle de Abbâsîler döneminde felsefe ile girdiği yakın ilişkiler dolayısıyla barındırdığı felsefi metot ve görüşleri nedeniyle fazlasıyla eleştirilmiştir. Özellikle de nass ile aklın çeliştiğini düşündükleri noktalarda sıklıkla nassı akla uygun gelecek biçimde yorumlamaları diğer mezheplerde büyük tepki uyandırmıştır. Modern zamanlardaki bazı araştırmacı ve İslam tarihçileri de Mutezile mezhebini akla verdiği önem ve yöntemleri bakımından, çeşitli konularda rasyonalist olarak tanımlar. Mutezile mezhebinin kendi içinde barındırdığı beş ana öğesi vardır, bu öğelerin ilki olan ve İslam dininin de ilk öğesi olan tevhidin bu beş ana öğenin temeli olduğunu öne sürerler. Bazı cemaat ve mezhepler bu düşünceye karşı çıkmıştır.
Mücessime, cisimleşme ya da tescîm; İslâm dininde eskiden mevcut olan itikadî bir fırkanın adı. Aynı zamanda İslâm dini itikadî mezhepleri içerisinde sadece Ghulat-i Şîʿa'dan olan mezhepler arasında mevcut bir itikat olup, bu fırkalar günümüzde varlığını koruyan itikadî İslâm mezhepleri olan Sünnîlik ve Şiîlik tarafından İslâmdışı olarak kabul edilmektedir.
Eş'ârîyye veya Eş'ârîlik, İslâm içinde bir teoloji ekolü ve Sünnî itikadi mezheplerinden birisidir. Kurucusu Ebü'l Hasan Eş'arî'dir. Sünnî Müslümanlar arasında Mâtûrîdîlik ve Selefîlik gibi yaygındır. Aklı Mu'tezile kadar önemsememekle birlikte, Selefîyye kadar da küçük çapta ele almaz.
İtikâdî mezhepler veya Akide mezhepleri ya da İnanç mezhepleri, İnançla ilgili konular İslam'da başlangıçta bir fıkıh dalı kabul edilen kelâm, daha sonra ilm-i tevhid olarak adlandırılmıştır. Daha sonraları Fıkıh, amelî meseleler üzerinde, kelâm ise itîkâdî meseleler üzerinde yoğunlaşmıştır. Müslümanlar, İslâm Peygamberi Muhammed döneminde akıllarındaki soruları hemen ona sorabiliyorlardı. Ancak peygamberin ölümünden sonra sorularına cevap bulamayınca zamanın büyük İslam alimleri Kur'an'ı akıl ile yorumlamaya koyuldular. Böylelikle de i'tikadi mezhepler oluşmuş oldu. Bu mezhepler farklı coğrafyalara yayıldı ve oralarda benimsendi.
Tevhit ya da tevhid, teizm tarifinin İslâm terminolojisindeki karşılığıdır.
İslam mezhepleri, başlangıçta İlk dönemlerde Ali ile Muâviye b. Ebû Süfyân arasındaki savaş ve İslâm toplumundaki bölünme Ehl-i Sünnet, Şîa ve Hâricîler şeklinde ilk mezhepsel ayrışmayı beraberinde getirmiştir.

İslam'da siyasi mezhepler, İslam tarihi boyunca, siyasi tartışmalar ve görüş farklılıkları sonucu ortaya çıkan mezheplerdir. İslam'da Sünnilik, Şiilik ve Haricilik olmak üzere üç ana mezhep vardır. Bu mezhepler de çeşitli açılarından kendi içinde alt mezheplere sahiptir. En önemlilerinden biri ve ilk olarak şekilleneni, halifelik tartışmaları sonucu ortaya çıkan Şia'dır. Haricîler ve Vahhâbîler de sayılabilir. İslâm dünyası içerisinde Sünniler %83'lük kısmı, Şiiler %15'lik kısmı ve Hariciler ise %2'lik kısmı oluşturmaktadır.

Ebü'l Hasan Eş'arî, İslam dininin iki itikadi mezhebinden birisi olan Eş'arilik mezhebinin kurucusu ve Şâfiîlik, Mâlikîlik, Hanbelilik mezhebine bağlı olanların itikad imamı sayılan İslâm alimi.
Aklîleşme, İslâm düşüncesi'nde hicrî birinci yüzyılda ortaya çıkmış Mu'tezile adlı ekolün getirdiği yeni bir kelâmî-felsefî yaklaşımdır. Getirdiği yeni düşünceler, büyümekte olan İslâm Devleti'nin karşılaştığı yeni düşüncelerin getirdiği eleştirilere karşı koymayı amaçlarken İslâm inancını etkilemiş ve yeni Mu'tezile mezhebinin yayılmasına neden olmuştur. Bu düşünceleri yayarak tanınanların başında Ebu'l-Huzeyl el-Allâf bilinmektedir. Düşünceleri yeni mezhebi etkilemekten de öte Ehl-i Sünnet inanç mezheplerinden Eş'arilik'i de etkilemiştir.

Muhammed bin İsmâil eş-Şâkir ya da Muhammed bin İsmâil el-Mektûm İsmail bin Ca'fer es-Sâdık'in oğlu ve İsmaililik Mezhebi'nin kurucusudur. Abbâsîler devrinde çeşitli Şîʿa fırkaları tarafından yönetime karşı gizli bir muhalefet hareketi tertip edilmekteydi. Bu muhalefet gruplarının arasında Ön-İsmâ'îlî topluluklarının destekçilerinin en tanınmışlarından olan “Mûbârek’îyye” adı verilen fırka da yer almaktaydı. İsmâ'îlî düşünce sistemine göre, İmâm Câʿfer es-Sadık ikinci oğlu olan İsmâil bin Câ'fer el-Mûbarek’i İmâmet’e veliaht olarak tayin etmişti. Bununla beraber, İsmâ‘îl'in babasından evvel ölümü üzerine bazıları onun gizlendiğini iddia ettiyseler de, Ön-İsmâ‘îlî fırkaları onun ölümünü kabullenerek İsmâ‘îl’in en büyük oğlu olan Muhammad bin İsmâ‘îl’i imâmları olarak tanıdılar.
Sebeilik (Sebe’îyye); İslâm dinine ilk defa Allah'ın insanlara hulûl ederek insanın ulûhiyeti ilkesini sokan "ʿAbdullah bin Sebe" isimli Yemenli bir Yahudi tarafından Ghulat fikirler üzerine inşâ edilerek kurulmuş olan mezhep. Günümüzde Nusayrî inancında hâkim olan Ali'nin ulûhiyeti ve tanrısallığı ilkesi, Alevi fırkaları içerisine ilk defa bu mezhep mensûpları tarafından taşınarak karıştırılmıştır.
Ghulat-i Şîʿa ya da Galiyye, Şii teolojide Ehli beytten bazı kişilere ilahlık atfeden veya ana akım Şiiler tarafından "aşırı" olarak tanımlanan ekstremist grupları (fırka) tanımlamakta kullanılan bir tâbirdir. Müellihe de denir. Daha sonraki dönemlerde 12 imamcılar, Zeydiler veya bazen de mutedil İsmaililer tarafından kabul edilmeyen Şii gruplar için kullanılmıştır. İmâmet i'tikadı konusunda aşırı görüşler besleyerek Şîʿa'ya bağlanan gruplar ve Müslüman görünüp Ali ve onun soyundan gelen imâmlara ilâhlık veya peygamberlik isnâdında bulunanlar için kullanılmıştır.
Hattâb'îyye, İslâmiyet'e ilk defa hulûl bâtıl i'tikadının girmesine vesile olan "Cifr İlmî" mûcidi Ebû'l-Hattâb el-Esedî tarafından kurulan bir Ghulat-i Şîʿa fırkasıdır.
Kerrâm’îyye, Mücessime mezhepleri arasında yer alan Kerrâmîlik Mezhebi, Muhammed bin Kerrâm tarafından kurulan bir mezheptir.
Râvend'îyye; Abbâsî Ailesi'nin reisi ve Keysân’îyye imâmı sıfatıyla Muhammed bin Ali'nin dâ’îleri listesinde yer alan "'Abd Allâh el-Râvendî" tarafından oluşturulan ve Ghulat-i Şîʿa’dan olan bu fırka zaman içerisinde Horasan'da fa'aliyet gösteren tüm Abbâsî taraftarı ve Emevî aleyhtarı Keysân’îyye fırkalarını bünyesinde barındırır bir hâle gelmişti. Râvend’îyye'nin İmâmet i'tikadına göre Allâh’û-Celle-Celâle’hû kendi ruhunu önce peygambere, peygamberden sonra da sırasıyla önce peygamberin amcası Abbas bin Abdülmuttalib'e sonra onun oğlu Abdullah bin Abbas'a intikâl ettirdikten sonra, Abbâsî Ailesi fertlerinden olan Ali, Muhammed, İbrahim, Ebû’l Abbâs "es-Seffah" ve Ebû Câfer "el-Mansûr"'nin bedenlerine hulûl ederek onlar aracılığıyla yeryüzünde tecelli etmiştir. Daha sonraları ise "Râvend’îyye" mensuplarının Hâlife El-Mansûr'a uluhîyyet isnâd etmeğe başlamaları üzerine Mansûr tarafından aleyhlerinde şiddetli bir tâkibât başlatılarak mezhebin taraftarları ağır cezalara çarptırılınca, "Râvendîler" önce onun imâmlığını reddetmişler, sonra da imâmeti gasp etmekle ithâm ederek kendisine sûikâst tertip etmişler ama Hâlife El-Mansûr bu sûikâstten sağ olarak kurtulmuştu.

Antropoteizm ya da Temsîl, Tanrı'nın şeklen insana benzetilmesi tavrına verilen addır. İslâmî i'tikatlar arasında ise bu inanış şeklini ihtivâ eden müşebbihe ve mücessime adlarında i'tikadî mezhepler mevcûttur.