Hawaii'de bulunan 10 metre yüksekliğindeki "Pāhoehoe türü lav çeşmesi".
Lav ya da püskürtü, yanardağ patlaması sırasında çıkan çok sıcak, sıvı ve akıcı erimiş maddeye denilmektedir. Yanardağ ağzından ilk çıktığında sıvı halde bulunmaktadır. Lavın sıcaklığı "700 °C "ile "1200 °C" (1300 °F ve 2200 °F) arasında değişmektedir.
Lavın, viskozitesi sudan 100.000 kat daha fazla olabilse de, soğuyup katılaşmadan önce onlarca mil akabilmektedir. Bunun nedeni ise havaya maruz kalan lav, hızlı bir zaman diliminde katı bir kabuk geliştirmektedir. Bu kalan sıvı lavı yalıtır, sıcak ve viskoz olmamasına yardımcı olmaktadır.
Lav kelimesi Fransızca lave "yanardağ akıntısı" sözcüğünden alıntılanmaktadır. İlk kullanımı 1739 yılında "Charles de Brosses" adlı bilim insanı tarafından kullanılmıştır. Bir diğer düşünce ise İtalyancadan türetilmiş bir kelime olduğu düşüncesidir ve muhtemelen düşme veya kayma anlamına gelen Latince "labes" kelimesinden türetilmiştir.[1] Dünya yüzeyinin altındaki erimiş kaya ile bağlantılı olarak ilk kullanım, görünüşe göre Francesco Serao tarafından 1737'de" Vezüv patlaması" üzerine yazılan kısa bir hesapta bulunmuştur. Serao, "ateşli lav akışını" şiddetli yağmurun ardından volkanın kenarlarından aşağı su ve çamur akışına bir benzetme olarak tanımlanmıştır.[2]
Lavın özellikleri
Kompozisyon
Lavlar, ağırlıkları bakımından %45-%70 SiO2 arasında değişen silikat eriyikleridir. Çoğunlukla feldispatlar, feldspatoidler,[3]olivin, piroksenler, amfiboller, mikalar ve kuvars yapılarında hakimdir. Bütün lavların bileşiminde silikat bulunmaktadır. Nadir silikatsız lavlar, silikat olmayan mineral yataklarının yerel erimesi sonucunda oluşmaktadır.[4]
Silikat lavlar, yapısında daha az alüminyum, kalsiyum, magnezyum, demir, sodyum ve potasyum gibi birçok elementin az miktarı ile dünyanın en bol elementi olan "oksijenin" "silikonile etkileşmesiyle hakim olunan karışımdır.[5]Silikat magmaların fiziksel davranışlarında "silis" bileşeni hakimdir. Lavda bulunan silikon iyonları, dört yüzlü bir düzenlemede dört oksijen iyonuna güçlü bir şekilde bağlanmaktadır. Bir oksijen iyonu eriyikte bulunan iki silikon iyonuna bağlanırsa, bu bir köprü olan oksijen olarak tanımlanmaktadır. Oksijen iyonlarını köprü görevinde kullanarak birbirine bağlanan birçok silikon iyonu kümesine veya zincirine sahip "lav" olarak tanımlanmaktadır. Alüminyum, alkali metal oksitlerle (sodyum ve potasyum) kombinasyon halinde lavı polimerize etme eğiliminde bulunmaktadır.[5]Demir, kalsiyum ve magnezyum gibi diğer katyonlar, oksijene çok daha zayıf bağlanmaktadır ve polimerleşme eğilimini azaltabilmektedir.[6] Kısmi polimerizasyon lavı yapışkan hale getirmektedir. Bu nedenle silika bakımından yüksek lav, silika bakımından düşük lavdan çok daha viskoz durumda olabilmektedir.[5]
Silikanın viskoziteyi belirlemedeki rolü ve bir lavın sıcaklığı gibi diğer birçok özelliğinin silika içeriği ile ilişkili olduğu gözlemlendiğinden dolayı silikat lavlar silika içeriğine göre dört kimyasal türe ayrılmaktadır:
Felsik Lavlar
Ortaç Lavlar
Mafik Lavlar
Ultramafik Lavlar
Felsik favlar
Pahoehoe patlaması sonucunda örülmüş lav.
Felsik veya silisli lavların "silis içeriği %63'ten" fazla bulunmaktadır. Riyolit ve dakit lavları içerirler. Böylesine yüksek bir silis içeriğiyle, bu lavlar, 1.200 °C'de (2.190 °F) sıcak riyolit lav için 108 cP'den 800 °C'de (1.470 °F) soğuk riyolit lav için 1011 cP'ye kadar değişen son derece viskozsuz bir yapıya sahiptirler.[5]
Karşılaştırma için, suyun viskozitesi yaklaşık 1 cP'dir. Bu çok yüksek viskozite nedeniyle, felsik lavlar genellikle patlayarak parçalı tortular oluşturmaktadır. Bununla birlikte riyolit lavlar, lav dikenleri, lav kubbeleri veya "kuleler" oluşturmak için zaman zaman etkin bir şekilde püskürmektedirler.[6] Lavlar tipik olarak dışarı çıktıkça parçalanmaktadır ve bunun sonucunda blok lav akıntıları oluşturur. Bunlar genellikle yapılarında obsidyen içermektedir. Kısaca tipik olarak 1 km mesafeden az aktıkları için kırılmış veya parçalanmış bir durumda gözüktüğünü söylenebilmektedir.[7]
Ortaç lavlar
Ara veya andezit lavlar, yapılarında %52 ile %63 arasında silika maddesi içermektedir. Alüminyum oranı daha düşük olduğu için genellikle magnezyum ve demir oranları felsik lavlara göre biraz daha zengindir. Ayrıca 850 ile 1.100 °C (1.560 ile 2.010 °F) aralığında daha sıcaktırlar.[4] Ortaç lavlar daha yavaş akım gücüne sahip olmaktadırlar. Akış mesafeleri ise 10 kilometreden az ilerleyebilmektedir. Volkan ağzının üzerindeki tümsekten viskoz olarak yavaş yavaş akar ve dış bölümleri soğuk kesikli olarak akmaktadır. Ara lavlar, fenokristal oluşturma eğilimi göstermektedirler. Daha yüksek demir ve magnezyum, amfibol veya piroksen fenokristalleri de dahil olmak üzere daha koyu bir ana kütle olarak tezahür etme eğilimindedirler.[5]
Mafik lavlar
Mafik veya bazaltik lavların silika içeriği %52 ile %45'tir. Yüksek ferromagnezyen içerikleri ile tipiktirler ve genellikle 1.100 ile 1.200 °C (2.010 ile 2.190 °F) sıcaklıklarda ortaya çıkmaktadırlar. Bazalt lavlar, düşük profilli kalkan volkanları veya taşkın bazaltları üretme eğilimindedir.[4] Akışkan lav, havalandırma deliğinden uzun mesafeler boyunca akmaktadır. Bazalt lavın kalınlığı, özellikle düşük bir eğimde, herhangi bir anda hareket eden lav akışının kalınlığından çok daha büyük olabilmektedir çünkü bazalt lavlar, katılaşmış bir kabuğun altındaki lav tedarikiyle "şişebilmektedir".[5] Örnek olarak "AA" veya "pāhoehoe" lavları örnek olarak gösterilebilir. Su altında, yapısı "pahoehoe lavlara" oldukça benzeyen yastık lavlar oluşturabilmektedir.
Ultramafik lavlar
Boninit oluşturan komatit ve yüksek magnezyen magmalar gibi ultramafik lavlar, püskürmelerin bileşimini ve sıcaklıklarını en uç noktalarına taşımaktadır. Hepsi %45'in altında silika içeriğine sahiptedirler. Komatitler, %18'in üzerinde magnezyum oksit içerir ve 1.600 °C (2.910 °F) sıcaklıklarda patladığı düşünülmektedir. Dünya'nın mantosu yüksek derecede magnezyum magmalar üretemeyecek kadar soğuduğu için, hiçbir modern komatit lavı bilinmemektedir.[5]
Alkali lavlar
Bazı silisli lavlar, özellikle kıtasal çatlak bölgelerinde, derine batmış plakaları örten alanlarda veya plaka içi sıcak noktalarda yüksek alkali metal oksit (sodyum ve potasyum) içeriğine sahip olmaktadırlar. Silika içerikleri, ultramafik maddelerden (nefelinitler, basanitler ve tefritler) felsik maddeler (trakitler) arasında değişebilmektedir. Subalkalin magmalardan daha fazla manto derinliklerinde üretilmeleri daha olası durumdadır. Olivin-nefelinit lavları hem ultramafiktir hem de oldukça alkali özellikler taşımaktadır. Ve Dünya'nın mantosunun diğer lavlardan çok daha derinden geldiği düşünülmektedir.[8]
Lav Bileşim Oranları (%)
Bileşen
Nefelinit
Toleitik pikrit
Toleitik bazalt
Andezit
Riyolit
SiO2
39.7
46.4
53.8
60.0
73.2
TiO2
2.8
2.0
2.0
1.0
0.2
Al2O3
11.4
8.5
13.9
16.0
14.0
Fe2O3
5.3
2.5
2.6
1.9
0.6
FeO
8.2
9.8
9.3
6.2
1.7
MnO
0.2
0.2
0.2
0.2
0.0
MgO
12.1
20.8
4.1
3.9
0.4
CaO
12.8
7.4
7.9
5.9
1.3
Na2O
3.8
1.6
3.0
3.9
3.9
K2O
1.2
0.3
1.5
0.9
4.1
P2O5
0.9
0.2
0.4
0.2
0.0
Toleitik Bazalt Lav Oranı
SiO2 (53.8%)
Al2O3 (13.9%)
FeO (9.3%)
CaO (7.9%)
MgO (4.1%)
Na2O (3.0%)
Fe2O3 (2.6%)
TiO2 (2.0%)
K2O (1.5%)
P2O5 (0.4%)
MnO (0.2%)
Riyolit Lav Oranı
SiO2 (73.2%)
Al2O3 (14%)
FeO (1.7%)
CaO (1.3%)
MgO (0.4%)
Na2O (3.9%)
Fe2O3 (0.6%)
TiO2 (0.2%)
K2O (4.1%)
P2O5 (0.%)
MnO (0.%)
Silis olmayan lavlar
Dünya yüzeyine sıra dışı bileşime sahip bazı lavlar günümüze kadar püskürmüştür. Bunlar yapısında şunları içerir:
Karbonatit ve natrokarbonatit lavları, aktif karbonatit yanardağının tek örneği olan Tanzanya'daki Ol Doinyo Lengai yanardağından olduğu bilinmektedir.[9]
Jeolojik kayıttaki karbonatitler tipik olarak "%75" karbonat mineralleridir ve daha az miktarda doymamış silikat mineralleri (mikalar ve olivin gibi), apatit, manyetit ve piroklor içermektedir. Bu, daha sonra hidrotermal aktivite ile uzaklaştırılan sodyum-karbonat içeren lavın orijinal bileşimini yansıtmayabilir ancak laboratuvar deneyleri kalsit açısından zengin bir magmanın mümkün olduğunu göstermektedir. Ol Doinyo Lengai'nin natrokarbonatit lavları çoğunlukla sodyum karbonattan, yaklaşık yarısı kadar kalsiyum karbonattan ve yine yarısı kadar potasyum karbonattan ve az miktarda halojenür, florür ve sülfattan oluştuğunu gözlemlemekteyiz. Lavlar son derece akışkandır, viskoziteleri sudan yalnızca biraz daha yüksektir ve 491 ile 544 °C (916 ile 1.011 °F) arasında ölçülen sıcaklıklarla çok soğuk durumda oldukları gözlemlenmektedir.[10]
İsveç'in Kiruna kentinde Proterozoik sırasında oluşan demir cevherinin kaynağının demir oksit lavları olduğu düşünülmektedir. Şili-Arjantin sınırındaki El Laco volkanik kompleksinde Pliyosen yaşlı demir oksit lavları bulunur.[11] Demir oksit lavlarının veya alkali bileşimli bir ebeveyn magmadan karışmaz şekilde ayrılmasının bir sonucu olduğu düşünülmektedir.[12]
Şili'deki Lastarria yanardağında 250 metre (820 ft) uzunluğunda ve 10 metre (33 ft) genişliğe kadar kükürt lav akmaktadır. Kükürt yataklarının 113 °C (235 °F) kadar düşük sıcaklıklarda erimesi ile oluşmuşlardır. "Lav" terimi, Güneş Sistemi'nin gaz devlerinin buzlu uyduları üzerindeki patlamalarda erimiş "buz karışımlarını" ifade etmek için de kullanılabilmektedir.[10]
Reoloji
Bir Pāhoehoe ayak parmakları, Hawaii, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Kilauea Yanardağı'nın doğu yarık bölgesinde Kalapana da bir yol boyunca ilerliyor
Lav akışlarının davranışı çoğunlukla lavın viskozitesine göre belirlenmektedir. Sıradan silikat lavlardaki sıcaklıklar felsik lavlar için yaklaşık 800 °C (1.470 °F) olabilmektedir. Bu durum mafik lavlar için 1.200 °C (2.190 °F) bir sıcaklık bandında görülmektedir.[5] Lav viskozitesi, lav patladığında meydana gelen volkanik aktivitenin türünü belirlemektedir. Viskozite ne kadar yüksek olursa, püskürmelerin efüzif[13] olmaktan çok patlayıcı olma olasılığı o kadar artmaktadır. Sonuç olarak, Dünya, Mars ve Venüs'teki lav akışlarının çoğu bazalt lavlardan oluşmaktadır. Yeryüzünde lav akışlarının%90'ı mafik veya ultramafiktir. Akışların%8'ini orta lav ve akışların sadece%2'sini felsik lav oluşturmaktadır.[14] Viskozite ayrıca akışların yönünü yanal boyuta göre kalınlık, akışların hareket etme hızını ve akışların yüzey karakterini belirlemektedir. Etkili bir şekilde püskürdüklerinde, yüksek viskoziteli lavlar yalnızca yüksek açılı akışlar veya kubbeler şeklinde patlamaktadır. Akışlar AA veya "Pahoehoe "yerine blok lav şeklini alır. Obsidyen akışları yaygındır.[15] Orta dereceli lavlar, efüzif püskürmelerden kaynaklanan lav yatakları ve patlayıcı püskürmelerden kaynaklanan tefra ile birlikte dik "Stratovolkanlar "oluşturma eğilimindedir. Mafik lavlar, büyük mesafeleri hareket ettirebilen nispeten ince akışlar oluşturan ve çok yumuşak eğimli kalkan volkanları oluşturmaktadır. Lavların çoğu, çeşitli minerallerin katı kristallerini, ksenolit olarak bilinen egzotik kayaların parçalarını ve önceden katılaşmış lav parçalarını içerir. Lavların çoğunun kristal içeriği onlara tiksotropik ve kayma inceltici özellikler vermektedir.[16] Başka bir deyişle, lavların çoğu akış hızının kayma gerilmesiyle orantılı olduğu Newton sıvısı gibi davranmamaktadır. Bunun yerine tipik bir lav, akma gerilimi olarak adlandırılan bir gerilim eşiği geçilene kadar akmaya karşı önemli bir direnç gösteren bir Bingham sıvısıdır. Bu, neredeyse kristalin lavın tıpa görevi gören bir akışa neden olabilmektedir. Tıpa akışının tanıdık bir örneği, diş macunu tüpünden sıkılan "diş macunudur". Diş macunu, yarı katı bir tıpa olarak çıkar çünkü kesme, tüpün yanındaki diş macununda ince bir tabaka halinde yoğunlaşır ve sadece burada diş macunu bir sıvı gibi davranmaktadır. Tiksotropik davranış aynı zamanda kristallerin lavdan çökelmesini de engellemektedir. Kristal içeriği yaklaşık%60'a ulaştığında lav, sıvı gibi davranmayı bırakır ve katı gibi davranmaya başlayabilmektedir. Eriyen kaya ile bu tür bir kristal karışımı bazen kristal lapa olarak tanımlanmıştır. Lav akış hızları, öncelikle viskoziteye ve eğime göre değişim gösterir. Genelde lav, dik yamaçlarda tipik 0,25 mph (0,40 km/s) hız ve maksimum 6 ile 30 mph (9,7 ile 48,3 km/s) hızlarda yavaş akar. Nyiragongo Dağı'ndaki bir lav gölünün çökmesinin ardından 20 ile 60 mil/saat (32 ile 97 km/saat) arasında olağanüstü bir hız kaydedilmiştir.[10] Lavlar için ölçekleme ilişkisi, bir akışın ortalama hızının, kalınlığının karesinin viskozitesine bölünmesiyle ölçeklenmesiyle bulunmaktadır. Bu, bir riyolit akışının benzer bir hızda akması için bir bazalt akışının yaklaşık 1000 katı kalınlığında olması gerektiği anlamına gelmektedir.[12]
1972-1974 Kilauea Yanardağı patlaması sonucunda akan lav.
Termal sıcaklık
Kuzey İrlanda'daki Giant's Causeway'de sütunlu birleştirme
Lavlar, yaklaşık 800 °C (1.470 °F) ile 1.200 °C (2.190 °F) arasında değişen bir sıcaklık aralığında değerlendirilebilmektedirler. Örneğin bu olay, basınçlı hava kömür ocağıyla elde edilebilen en yüksek sıcaklıklara benzetilebilmektedir.[12] Bir lav, ilk patladığı anda en sıvı haldedir ve sıcaklığı düştükçe çok daha viskoz hale gelme olasılığı bulunmaktadır. Lav akışları, ısı kaybının bir sonucu olarak hızla yalıtkan bir katı kaya kabuğu geliştirmektedir. Bundan sonra lav, kayalık kabuktan çok yavaş ısı iletimi ile soğuma işlemine geçmektedir. Amerika Birleşik Devletleri Jeoloji Araştırması jeologları, 1959'da bir patlamada oluşan Kilauea Yanardağı patlamasında iki lav gölünü düzenli olarak kazdılar.[17] Göl yaklaşık 100 m (330 ft) derinliğindeydi. Üç yıl sonra, tabanı 1.065 °C (1.949 °F) olan katı yüzey kabuğu hala sadece 14 m (46 ft) kalınlığındaydı. Artık sıvı, püskürmeden on yedi yıl sonra yaklaşık 80 m (260 ft) derinliklerde hala mevcuttur.[5] Soğuma ile lav akışları küçülür ve bu, akışın kırılmasına neden olabilir. Bazalt akışlarında bu, karakteristik bir kırık modeli oluşturur. Akışın en üst kısımları düzensiz aşağı doğru yayılan kırıklar gösterirken, akışın alt kısmı akışı beş veya altı taraflı kolonlara bölen çok düzenli bir kırık deseni gösterir. Katılaşmış akışın düzensiz üst kısmına saçaklanma, sütunlu birleşme gösteren alt kısma ise koloni adı verilir. Terimler Yunan tapınak mimarisinden ödünç alınmıştır. Aynı şekilde kolon kenarlarında periyodik kırılma ile soğutularak üretilen düzenli dikey desenler de keski işaretleri olarak tanımlanır. Bunlar soğutma, termal kasılma ve kırılma fiziğinin ürettiği doğal özelliklerdir.[10]
Lav soğudukça, sınırlarından içe doğru kristalleştirme işlemi gerçekleşmektedir. Bunun sonucunda lavın içerisindeki gaz oranı düşmektedir. Ve alt ve üst sınırlarda veziküller oluşmaktadır. Bunlar boru sapı vezikülleri olarak tanımlanabilmektedir. Soğutma kristalinden dışarı atılan sıvılar, soğutma akışının durgun sıvı merkezine yukarı doğru yükselir ve dikey kesecik silindirleri üretir. Bunların akışın tepesine doğru birleştiği yerde, bazen gaz boşluklarıyla kapatılan veziküler bazalt tabakaları oluşmaktadır.[18] Bunlar bazen ikincil minerallerle doldurulur. Güney Amerika'daki sel bazaltlarında bulunan güzel ametist jeotları bu şekilde oluşmaktadır.[12] Taşkın bazaltları tipik olarak akışları kesilmeden önce çok az kristalleşme yaşarlar ve sonuç olarak daha az silisli akışlarda akış dokuları nadirdir. Öte yandan felsik akışlarda akış bandı yaygın olarak görülebilmektedir.[10]
Lav morfolojisi
Lavın fiziksel davranışı, bir lav akışının veya yanardağın fiziksel şekillerini oluşturur. Daha akışkan bazaltik lav akıntıları düz tabaka benzeri cisimler oluşturma eğilimindeyken, viskozriyolit lav akıntıları engebeli, bloklu kaya kütleleri oluşturur. Suyun altında püsküren lavların kendine özgü özellikleri vardır.
ʻAʻā lavı
Bu madde lav akışı türleri hakkındadır. Gökyüzünün en parlak yıldızı için Sirius sayfasına bakınız.
Aa'ā lavı üç temel akış lav türlerinden biridir. Aa'ā lavı, klinker adı verilen kırık lav bloklarından oluşan kaba veya moloz bir yüzey ile karakterize edilen bazaltik lavlardır. Hawaii kelimesi, "Clarence Dutton" tarafından jeolojide teknik bir terim olarak tanıtılmıştır.
A'ā lavı akışının gevşek, kırık, keskin ve dikenli yüzeyi, yürüyüşü yavaşlatır veya zorlaştırır. Klinker yüzeyi aslında akışın en aktif kısmı olan kocaman ve yoğun bir çekirdeği kaplar. Çekirdekteki macunsu yapı lav eğimden aşağı doğru ilerledikçe, klinkerler yüzeye doğru taşınmaktadır. Bununla birlikte bir ʻAʻā lavı akışının ön kenarında bu soğutulmuş parçalar dik cepheden aşağı yuvarlanmaktadır ve ilerleyen akış tarafından gömülmektedir. Bu durum A'ā akışının hem alt hem de üst kısmında bir lav parçası tabakası oluşturmaktadır.
A'ā lav akışlarında 3 metre (10 ft) kadar büyük yığınlı lav topları yaygın bir şekilde görülmektedir. A'ā lavı genellikle "Pāhoehoe'den" daha yüksek viskoziteye sahiptir. Pāhoehoe lavları, engellerle veya dik yamaçlarla karşılaşmaktan çalkantılı hale gelse de A'ā 'ya dönüşebilir. Keskin, açılı doku, A'ā'yı güçlü bir radar reflektörü yapmaktadır. Yörüngedeki bir uydudan rahatça görülebilir. (parlak Macellan resimleri).
A'ā lavları tipik olarak 1.050-1.150 °C (1.920-2.100 °F) veya daha yüksek sıcaklıklarda patlamaktadır. Bu kelime aynı zamanda aa, a'a, aa'a ve a-aa olarak yazılmaktadır. "Taşlı kaba lav" anlamına gelen "A'ā", aynı zamanda "yakmak" veya "alevlemek" anlamına gelmektedir.[19]
Pāhoehoe "Hawaii'den [paːˈhoweˈhowe],"pürüzsüz, kırılmamış lav" anlamına gelmektedir.[20] Ayrıca Pahoehoe lavları, pürüzsüz, dalgalı veya kıvrımlı bir yüzeye sahip bazaltik lavlardır. Hawaii kelimesi, "Clarence Dutton" aracılığıyla jeolojide teknik bir terim olarak tanıtılmıştır.
Bir Pāhoehoe lav akışı tipik olarak soğutulmuş bir kabuktan sürekli olarak çıkan bir dizi küçük lob ve ayak parmağı olarak ilerlemektedir. Pāhoehoe lav akışlarının yüzey dokusu, genellikle lav heykeli olarak adlandırılan her türlü tuhaf şekli sergileyerek geniş ölçüde değişimektedir. Kaynağa olan mesafenin artmasıyla, Pāhoehoe lav akışları, ısı kaybına ve bunun sonucunda viskozitede artışa yanıt olarak A'ā lav akışlarına dönüşebilmektedir. Pahoehoe lavları tipik olarak 1.100-1.200 °C (2,010-2.190 °F) arasında bir sıcaklığa sahiptir.[6]
Yeryüzünde, çoğu lav akışı 10 km'den (6.2 mil) daha kısa sürebilmektedir. Ancak bazı Pāhoehoe lav akışları 50 km'den (31 mil) daha uzun sürmüştür. Jeolojik kayıtlardaki bazı taşkın bazalt akışları yüzlerce kilometre uzadı. Yuvarlak doku Pāhoehoe'yi zayıf bir radarreflektörü yapar ve yörüngedeki bir uydudan görmek zordur.
Blok lav akıntıları
Blok lav akıntıları, stratovolkanlardan gelen andezitik lavların tipik bir örneğidir. A'ā lav akışlarına benzer şekilde davranış göstermektedirler. Ancak daha viskoz yapıları, yüzeyin klinkerler yerine düzgün kenarlı açısal lav parçaları (bloklar) ile kaplanmasına neden olabilmektedir. A'ā akışlarında olduğu gibi, katılaşmış bloklu yüzey tarafından izole edilen akışın erimiş iç kısmı, akış cephesinden düşen moloz üzerinde ilerler. Ayrıca yokuş aşağı çok daha yavaş hareket ederler ve Aa'ā akışlarından daha derinlikte olabilmektedirler.
Kubbeler ve dökümler
Lav domları ve kuleleri, dasitten riyolite kadar değişen felsik lav akışlarıyla ilişkilidir. Bu lavların çok akışkan doğası, lavın havalandırma deliğinden uzağa akmamasına engel olarak lavın havalandırma deliğinde bir lav kubbesi oluşturmasına neden olur. Eğimli bir yüzey üzerinde bir kubbe oluştuğunda kubbe (kubbe akışı) adı verilen kısa, kalın akışlarda akabilir. Bu akışlar genellikle havalandırma deliğinden yalnızca birkaç kilometre uzaklıktadır.[21]
Hawaii yakınlarındaki okyanus tabanında bulunan yastık lav.
Yastık lav, tipik olarak bir deniz altı volkanik havalandırma deliğinden veya buzul altı yanardağda ortaya çıktığında veya bir lav akışı okyanusa girdiğinde oluşan lav yapısıdır. Bununla birlikte, kalın buzul buzunun altında lav püskürdüğünde yastık lav da oluşabilir. Viskoz lav, su ile temas ettiğinde katı bir kabuk kazanır ve bu kabuk, ilerleyen akıştan daha fazla lav çıktıkça ek büyük lekeler veya "yastıklar" halinde çatlar ve sızar. Su, Dünya yüzeyinin büyük bir bölümünü kapladığından ve çoğu yanardağ su kütlelerinin yakınında veya altında bulunduğundan, yastık lav çok yaygındır.[22]
Lavların oluşturduğu yer şekilleri
Lav akıntıları ve patlamaları, viskoz erimiş kayalardan oluştuğu için makroskopik işlemden mikroskobik işleme kadar farklı oluşumlar, yer şekilleri ve topografik özellikler yaratmaktadır.
Volkanlar, zaman içinde tekrarlanan lav ve kül püskürmeleriyle oluşan birincil yer şekilleridir. Şekil olarak, nispeten akışkan bazaltik lav akışlarının ağırlıklı olarak efüzif püskürmelerinden oluşan geniş, sığ yamaçlara sahip kalkan volkanlarından, alternatif kül katmanlarından oluşan dik kenarlı stratovolkanlar kompozit volkanlar olarak da bilinmektedir. Bu nedenle orta ve felsik lavlara özgü daha viskoz lav akışlarına kadar çeşitlilik göstermektedirler.
Büyük bir çökme krateri olan kaldera, magma odası büyük patlayıcı püskürmelerle kısmen veya tamamen boşaltılırsa, bir stratovolkan içinde oluşabilir; zirve konisi artık kendisini desteklemez ve bu nedenle daha sonra kendi içine çöker.[22] Bu özellikler, olaydan sonra volkanik krater göllerini ve lav kubbelerini içerebilir.[23] Ancak kalderalar, kademeli magma çökmesi gibi patlayıcı olmayan yollarla da oluşabilir. Bu, çoğu kalkan volkanının tipik bir örneği olabilmektedir.[23]
Kül konileri ve sıçrama konileri, volkanik bir yapı üzerinde bulunan küçük bir havalandırma deliğinin etrafında lav birikmesiyle oluşan küçük ölçekli konilerdir. Kül konileri, patlayıcı bir havalandırma deliğinden fırlatılan piroklast, kül ve tüften oluşmuşlardır. Sıçrama konileri, erimiş volkanik cüruf ve cürufların daha sıvı bir formda püskürtülmesi sonucunda oluşmaktadır.[24]
Hawaii dilinden türetilen başka bir Hawaii İngilizcesi terimi olan kīpuka, aktif bir volkanizma alanının içindeki veya aşağı eğimli bir tepe, sırt veya eski lav kubbesi gibi yüksek bir alanı belirtmektedir. Yeni lav akıntıları çevredeki araziyi kaplayacak ve kīpukayı izole edecektir. Böylece çorak lav akıntısında (genellikle) ormanlık bir ada olarak görünecektir.[24]
Lav kubbeleri
Ana madde: Lav kubbesi
Lav kubbeleri, viskoz felsik magmanın ekstrüzyonundan oluşmaktadır.
2008–2010 yılında "Chaitén Yanardağı'nın" patlaması sırasında oluşan riyolitik lav kubbesi
Valles Caldera'da olduğu gibi belirgin yuvarlak çıkıntılar oluşturabilirler. Bir volkan silisli lav çıkardığında, bir şişirme kubbesi veya endojen kubbe oluşturarak, kademeli olarak çatlayan, çatlaklar oluşturan ve soğutulmuş kaya ve moloz parçalarını serbest bırakabilen büyük, yastık benzeri bir yapı oluşturabilir. Şişen bir lav kubbesinin üst ve yan kenarları kaya, breş ve kül parçaları ile kaplı olma eğilimindedir.[6] Lav kubbe patlamalarının örnekleri arasında Novarupta kubbesi ve St. Helens dağının ardışık lav kubbeleri içermektedir.[6]
Lav tüpleri, nispeten akışkan bir lav akışı üst yüzeyde bir kabuk oluşturmak için yeterince soğuduğunda oluşmaktadır. Kayadan yapılan bu kabuğun altında mükemmel bir yalıtkan olan lav, sıvı olarak akmaya devam edebilir. Bu akış uzun bir süre boyunca meydana geldiğinde, lav kanalı tünel benzeri bir açıklık veya lav tüpü oluşturabilir. Bu da delikten kayda değer ölçüde kilometrelerce ötede erimiş kayayı iletebilir. Genellikle bu lav tüpleri, taze lav kaynağı durduktan sonra boşalır ve lav akışı içinde önemli bir uzunlukta açık tünel bırakır.[23] Lav tüpleri, Kīlauea'nın[5] günümüzdeki püskürmelerinden bilinmektedir. Kuzey Queensland, Avustralya'dan, bazıları 15 kilometre (9 mil) kadar uzanan Tersiyer çağındaki önemli, geniş ve açık lav tüpleri bilinmektedir.[25]
Lav gölleri
Ana madde: Lav gölü
Nadiren, bir volkanik koni lavla dolabilir ama patlamaz. Kaldera içinde biriken lav, lav gölü olarak bilinmektedir.[25] Lav gölleri genellikle uzun süre dayanmamaktadır. Ya basınç tahliye edildikten sonra magma odasına geri akar ya da lav akışlarının püskürmesi veya piroklastik patlama yoluyla tahliye olayıyla bu olay yaşanmaktadır.
Dünyada kalıcı lav göllerinin bulunduğu sadece birkaç yer bulunmaktadır. Bunlar şunlardır:
Lav deltaları, lavların hava altı akışlarının duran su kütlelerine girdiği her yerde oluşmaktadır.Lav, suyla karşılaştıkça soğur ve parçalanır ve sonuçta ortaya çıkan parçalamaktadır. Deniz tabanındaki topoğrafyayı doldurur böylece deniz altı akışı daha da açık denizde hareket edebilir. Lav deltaları çoğunlukla büyük ölçekli, "efüzyonlu tip" ile "bazaltik volkanizma" ile ilişkilendirilebilir.[28]
Lav çeşmeleri
Kilauea'da 450 metre yüksekliğinde görülmüş olan lav çeşmesi.
Lav çeşmesi, lavın bir kraterden, havalandırma deliğinden veya yarıktan güçlü bir şekilde ancak patlamadan fırlatıldığı volkanik bir olgudur. Kaydedilen en yüksek lav çeşmeleri, 2.000 m (6.562 ft) yüksekliğe ulaşan İtalya'daki Etna Dağı'nın 1999 patlaması sırasında gerçekleşti.[29] Ancak Vezüv Yanardağı'nın 1779 patlaması sırasında gözlemlenen lav çeşmelerinin en az 3.000 m'ye (9.843 ft) ulaştığına inanılıyor.[29][30] Lav çeşmeleri, bir dizi kısa darbe veya sürekli bir lav fıskiyesi olarak ortaya çıkabilir. Genellikle Hawaii patlamalarıyla ilişkilendirilebilirler.[11]
Tehlikeler
Lav akışları, yollarındaki varlıklara son derece yıkıcıdır. Buna rağmen, akışlar genellikle insanların ve hayvanların kaçması için yeterince yavaş olduğu için kayıplar nadirdir ancak bu durum lavın viskozitesine bağlıdır. Yine de, kaçış yolları kesildiği için, akıntıya çok yaklaştıkları için ya da daha nadiren, lav akışı çok hızlı giderse yaralanmalar ve ölümler meydana gelebilmektedir.[31] Bu özellikle Nyiragongo'nun Zaire'de patlaması sırasında gerçekleşmiştir. 10 Ocak 1977 gecesi bir krater duvarı kırıldı ve bir saatten kısa bir sürede sıvı lav gölü boşaldı. Ortaya çıkan akış, dik yokuşlardan saatte 100 km (62 mil/h) kadar hızlandı ve yerleşimciler uyurken birkaç köyü ezdi. Bu felaketin bir sonucu olarak, dağ 1991'de "Onyılların Volkanı" olarak belirlendi.[32] Volkanlara dayandırılan ölümlerin sıklıkla farklı bir nedeni vardır. Örneğin volkanik püskürme, çökmekte olan bir lav kubbesinden gelen piroklastik akış, laharlar, lavın önünden geçen zehirli gazlar veya akış suyla temas ettiğinde meydana gelen patlamalar sonucunda görülmektedir.[33]
Özellikle tehlikeli bir alana lav deltası denmektedir. Bu çok genç zemin tipik olarak kırılacak ve denize düşecektir. Son zamanlarda lav akışlarının olduğu alanlar, lav soğuduktan çok sonra da bir tehlike oluşturmaya devam etmektedir. Genç akıntının yeni topraklar yarattığı yerlerde, arazi daha dengesizdir ve denize girebilir. Akışlar genellikle derin bir şekilde çatlayarak tehlikeli uçurumlar oluşturmaktadır. Lav akıntılarını geçerken sağlam yürüyüş botları, uzun pantolonlar ve eldivenler önleyici unsur olarak göz önünde bulundurulmalıdır. Lav akışını başka yöne çevirmek son derece zordur, ancak bir zamanlar Vestmannaeyjar, İzlanda'da kısmen başarıldığı gibi bazı durumlarda da başarılabilmesi söz konusudur.[33]
Lav akıntıları yüzünden zarar gören yerleşmeler
1986'dan bu yana aktif olan Hawaii'nin en genç volkanı " Kilauea Volkanı" 1990 yılında "Kalapana Gardens "kasabasını tamamen yok etmiştir.
Hawaii’deki Kilauea Yanardağının 1960 yılında patlaması sonucunda "Koae ve Kapoho" bölgelerinde yaşayan insanlar yaşadıkları kasabaları terk etmişlerdir.
Kapoho bölgesi, haziran 2018'de büyük ölçüde lav suları altında kalmıştır. (terk edilmiştir)
İtalya'nın "San Sebastiano al Vesuvio" köyü, 1944 yılında Vezüv yanardağının patlamasıyla yok olmuştur. (yeniden inşa edilmiştir)
Cagsawa Harabeleri, 16. yüzyıldan kalma bir Fransisken kilisesi olan Cagsawa kilisesinin kalıntıları durumundadır. İlk olarak 1587'de Cagsawa kasabasında inşa edilmiştir ancak 1636'da Hollandalı korsanlar tarafından yakıldı ve yok edildi. 1 Şubat 1814'te "Mayon Yanardağı'nın" patlaması ile Cagsawa kasabası tekrar harabe durumuna gelmiştir.[34]1990 yılında Amerika Birleşik Devletleri, Hawaii, Kalapana'da lav akışının yıktığı 100'den fazla evden birini göstermektedir.
.Kanada'nın kuzeybatısındaki British Columbia, Kanada'daki Lax Ksiluux ve Wii Lax Kabit'in Nisga'a köyleri, 1700'lerde Tseax Cone'nin patlaması sırasında yoğun lav akışları tarafından tahrip edilmiş vaziyettedir.
Tenerife adasındaki Garachico, 1706 yılında "Trevejo patlamasıyla" yıkılmıştır. (yeniden inşa edildi)
1669 yılında Etna yanardağının püskürmesi sonucunda Katanya (Catania) bölgesi harabe olmuştur.[35]
^abcde"Lavın". Volcanism. Schmincke, Hans-Ulrich. Şubat 2005. 21 Ocak 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ocak 2021.
^"Volkanizma"(PDF). Volkanlar ve Volkanik Püskürmeler. 21 Ocak 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi(PDF). Erişim tarihi: 2 Ocak 2021.
^"Coğrafi Bilimler Dergisi". Meydan Kalderası ve Gürgürbaba Domu Çevresinin Jeomorfolojik Özellikleri. Ebru Akköprü, Remzi Tunç, Anne Kyria Robin, Damase Mouralis. 6 Haziran 2020.
^abcde"Bulletin of Volcanology". Oldoinyo Lengai'nin etkili natrokarbonatit aktivitesi,. Keller, Jörg; Krafft, Maurice. Kasım 1990. 21 Ocak 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ocak 2021.
^ab"Geoheritage". El Laco ve Lastarria Volkanik Komplekslerindeki Eşsiz Demir Oksit ve Kükürt Akışlarının Korunması için Jeolojik, Coğrafi ve Yasal Hususlar, Orta And Dağları, Kuzey Şili. Guijón, R.; Henríquez, F.; Naranjo, J.A. Aralık 2011. 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi.
^abcd"Applied Energy". Odun kömürü yanmasının özellikleri ve demir cevheri sinterleme performansı üzerindeki etkileri. Cheng, Zhilong; Yang, Jian; Zhou, Lang; Liu, Yan; Wang, Qiuwang. Haziran 2016. 21 Ocak 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ocak 2021.
^"Jeoloji". Polijenetik bir volkanizma ve petrografik-jeokimyasal özellikleri: Harput (Elazığ) Karataş tepe volkanizması. Sevcan Kürüm, Esen Özbulut. 2007. 21 Ocak 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Ocak 2021.
^"113 (1–2): 159–176". "Surface temperature measurements of active lava flows on Kilauea volcano, Hawai′i". Journal of Volcanology and Geothermal Research. Pinkerton, Harry; James, Mike; Jones, Alun. Mart 2002. 21 Ocak 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi.
^"Retrieved". Volcanic Features of Hawaii and Other Worlds. Lunar and Planetary Institute. McGounis-Mark, Peter. 18 Mart 2017. 9 Aralık 2004 tarihinde kaynağından arşivlendi.
^"Orta Amerika, İki Cilt Seti". Central America: Geology, Resources and Hazards, volume 1, p. 56, London, Taylor and Francis. Bundschuh, J. and Alvarado, G. E (editors). 2007. 8 Ocak 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi.
Yanardağ ya da volkanik dağ, magmanın yeryüzünden dışarı püskürerek çıktığı coğrafi yer şekilleridir. Güneş Sistemi'nde bulunan kayalık gezegen ve uydularda birçok yanardağ olmasına rağmen, bu olgu, en azından Dünya'da, genellikle tektonik plaka sınırlarında görülür. Ne var ki, sıcak nokta yanardağlarında önemli istisnalar vardır. Yanardağların araştırıldığı bilim dalına volkanoloji denir.
Tendürek Dağı (Ermenice:Թոնդրակ) Ağrı ve Van illerinin arasında İran sınırının yakınında bulunan bir stratovolkandır. Nuh'un Gemisi'nin muhtemel konumu yakınlarında olmasıyla bilinen bu yanardağ oldukça büyüktür; kurumuş lav akıntıları düz bir arazi üzerinde yaklaşık 650 km²'lik bir alanı kaplar. Dağın iki ana yapısı, zirve krateri olan Büyük Tendürek ve ana kraterin doğusunda bulunan Küçük Tendürek'tir. Yamaçları çok yumuşak olup, ismini aldığı kalkanı andırır. Tendürek Dağı'nın, Hawaii adasındaki volkanlar gibi akışkan lav püskürttüğü bilinmektedir.
Kaldera, volkanik patlama sonucu toprağın çökmesiyle oluşmuş volkanik yer şekli. Bazen volkanik kraterlerle karıştırılmaktadır. Kelime, İspanyolcada ‘caldera’ ve Latincede ‘calderia’ denilen 'pişirilmiş çömlek' anlamına gelmektedir.
Bazalt, volkanik kaya kütlelerinden biri. Siyah renkte ve kesif yığınlar halindedir. Doğada kütle, damar ve akıntı halinde bulunur. Başlıca özelliklerinden birisi, altıgen prizmalar biçiminde, büyük sütunlar meydana getirmesidir. Bu sütunlar, mağma akıntılarının soğuyup büzülmesinden ileri gelmiştir. Sert ve dayanıklı bir taş olduğundan kaldırım, yapı taş, demiryolu, köprü malzemesi olarak kullanılır. Yeryüzünde çok bol olan bazalt, bazı memleketlerde, binlerce kilometrekarelik yerleri örter. Birleşik Krallık'ın kuzeyi, İrlanda, Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri'nde büyük Hindistan'da Dekkan bölgesindeki bazalt yığınları 300.000 kilometrekarelik geniş bir bölgeyi kaplar.
Stratovolkan, pek çok sertleşmiş lav, tüf ve kül tabakasından oluşmuş, yüksek, konik biçimli bir volkandır. Bu volkanlar dik yamaçlarıyla ve periyodik patlamalarıyla tanınırlar. Bunlardan fışkıran lavın akışkanlığı azdır ve çok uzağa yayılmadan önce soğur ve sertleşir. Magmaları asidik ya da yüksek-orta düzeyde silika içeriklidir. Buna karşın bazik içerikli magmanın akışkanlığı yüksektir ve Hawaii'deki kalkan biçimli Mauna Loa dağı gibi yayvan dağları oluşturur. Pek çok stratovolkanın yüksekliği 2500 metreden fazladır. Türkiye'den Ağrı Dağı ve Nemrut Dağı birer stratovolkan tipindeki volkanlardır.
Magma, yeraltında bulunan, ergimiş haldeki kayaçlar. Kayaçların basınç düşmesi, sıcaklık yükselmesi, H2O ilavesi gibi etkenler altında erimesi sonucu oluşan silikat hamuru durumundaki eriyiklerdir. Yeryüzüne ulaşarak yanardağlardan püsküren magmaya lav denir. Magma, dünya yüzeyinin altında bulunur ve diğer karasal gezegenlerde ve bazı doğal uydularda da magmatizmanın kanıtı keşfedilmiştir. Erimiş kayanın yanı sıra, magma ayrıca kristaller ve volkanik gazlar içerebilir.
Magmatik kayaçlar, magmanın yükselerek yer kabuğunun içerisine girip veya yeryüzüne ulaşıp soğuyarak katılaşması sonucu oluşan kayaç türüdür. Üç ana kaya türünden biridir, diğerleri tortul ve metamorfiktir. Magmatik kaya magma veya lavın soğutulması ve katılaşmasıyla oluşur. Magmatik kayaçlar çok çeşitli jeolojik ortamlarda meydana gelir: kalkanlar, platformlar, orojenler, havzalar, büyük magmatik bölgeler, genişletilmiş kabuk ve okyanus kabuğu. (Resim1) Magmatik kayaçlar temel olarak silikat minerallerinden oluşmuşlardır. Magmanın bileşimi temel bazı elementlerin dağılımını yansıtsa da oranları değişmekte ve bu da belli başlı magma tiplerinin oluşmasına neden olur.
Bu, Türkiye'deki uykuda ve sönmüş yanardağların listesidir.
Piroklastik akıntı, volkanlardan çıkan ve sıcak gazlardan beslenmiş kor halindeki kül ve lav parçaları ile volkanik yamaçlardan çok hızlıca aşağıya akan sıcak akıntılardır. Bu akıntılar saatte 200 km hıza ulaşabilirler. Piroklastik akıntılar iki ana bölümden oluşur. Bunlar yer çekimi etkisinin artışı ve şiddetli türbülans akıntılarıdır. Yer çekimi etkisinin artışı; piroklastik akıntıların bir bakıma çığ ve heyelanlara benzer bir şekilde hareket etmesine sebep olur. Bunlar, lav parçalarından ve hareketli kütlede sıkışan havanın ısınıp genleşmesiyle açığa çıkan gazlar tarafından harekete geçerler. Bu gazlar, tabandaki kayaçlar ile akan malzeme arasındaki sürtünmeyi azaltır. Şiddetli türbülans akıntıları ise; ortamdaki kül ve pumis parçaları ile sürtünmenin en aza indirgenmesine katkıda bulunan önemli mekanizmalardan birisidir.
Kalkan volkan, konveks kenarları ile yeryüzünde yer alan kalkana benzer dış yüzeye sahiptirler.
Volkan kemeri. Stratovolkan, aynı zamanda kompozit volkan olarak da bilinir, uzun boylu konik volkan birçok lav, tefra, pamis ve volkanik kül katmanları tarafından sertleşerek inşa edilmiştir. Kalkan volkanların aksine strato volkanlar ve dik profilleri ve periyodik patlamalı püskürmeler ile karakterize edilirler. Bazı çökmüş kraterler ile kalderalarda bu şekilde adlandırılır. Genellikle stratovolkanlar yüksek viskoziteden dolayı uzağa yayılmadan önce soğur ve katılaşırlar. Bu lav oluşturan magma daha az bir miktarda viskoz mafic magma ile yüksek-orta derecede silika içermektedir. Geniş felsik, lav akıntıları nadirdir,15 km (9,3 mi) kadardır. Stratovolkanlar erüptif malzemelerin sıralı dökülmeleri itibaren inşa edilen kendi kompozit yapısı nedeniyle bazen “kompozit volkan” da denir. Onlar daha az yaygın olan kalkan volkanların aksine volkan tipleri arasında en yaygın olanlardandır. İki önemli Stratovolkan olan Krakatoa en iyi bilineni ve Vezüv 1883'teki patlama Pompei ve Herculaneum kasabalarnı önemli oranda tahrip etti. Aynı zamanda bu patlama binlerce kişinin ölümüne sebep olmuştur.
Mafik, magnezyum ve demir bakımından zengin kayaç ve silikat mineralleri için kullanılan bir sıfat; bu terim "magnezyum" ve "ferrik" sözcüklerinin birleşmesinden gelir. Çoğu mafik mineralin rengi koyu ve özgül ağırlığı 3'ten büyüktür. Başlıca kayaç yapıcı mafik mineraller olivin, piroksen, amfibol ve biyotittir. Başlıca mafik kayaçlar bazalt, dolerit ve gabrodur.
Kilauea Dağı,, Amerika Birleşik Devletleri'nde Büyük Okyanus adalarından oluşan Hawaii eyaletindeki Big Island 'ın güneyindeki Hawaii Yanardağlar Ulusal Parkı içerisinde yer alan 1247 metre yüksekliğe sahip bir kalkan volkandır. Kilauea Dağı aynı zamanda Hawaii Adaları'nı oluşturan beş volkandan en aktifidir. Bu yanardağın 300.000 ile 600.000 yaş aralığında olduğu tahmin edilmektedir. 1983 yılından bu yana ara ara faaliyete geçen ve dünyanın en aktif yanardağları arasında gösterilen Kilauea, yakınında bulunan birçok yerleşim birimine zarar vermiştir.
Mauna Loa Dağı, Amerika Birleşik Devletleri'de Büyük Okyanus adalarından oluşan Hawaii eyaleti'nin Big Island 'nın güneyinde yer alan Hawaii Yanardağlar Ulusal Parkı içerisinde yer alan 4.169 metre rakımlı bir aktif kalkan volkan. Hawaii dili ile bu dağın "Mauna Loa" olan ismi "Uzun Dağ" anlamına gelmektedir.
Novarupta, ABD'nin Alaska eyaletinin güneybatısında ve Alaska Yarımadası üzerinde bulunan bir aktif yanardağdır.
Tüf, bir volkanik patlama sonucu ortaya çıkan volkanik küllerden oluşan kaya türüdür. Tüf kimi zamanlarda inşaat malzemesi olarak kullanılan farklı bir kaya anlamına da gelir. %50’den daha fazla tüf içeren kayalar tüflü olarak kabul edilir. Tüf tortul veya magmatik kayaçlar olarak sınıflandırılabilir. Sedimantolojik terimler ile açıklanmasına rağmen magmatik petroloji bağlamında incelenmektedir.
Riyolit, silis içeriği çok yüksek olan ekstrüzyonla üretilmiş magmatik bir kayaçtır. Riyolit, kuvarstan oluşur ve az miktarda hornblende ve biyotit içerir. Sıkıştırılmış gazlar genellikle kayada vig üretirler. Genellikle kristaller, opal veya camsı maddeler içerirler. Riyolit, plütonik granit kayaya göre eşdeğer olarak düşünülebilir ve sonuç olarak, riyolitin yüzeyleri de granite benzeyebilir.granitle kimyasal yapı yönünden aynı olan, serbest silisçe zengin, içinde mikrolitler bulunan kayaçtır. Riyolit, granitle aynı kimyasal yapıda olan camsı bir kütledir. İçinde mikrolitler olan kayaçtır.Mikrolit: Mezolitik Çağ'da insanların küçük boyuttaki aletlerinde kullandığı küçük taşlarla yapılmış aletlere minitaş anlamında mikrolit ismi verilmiştir. Eş anlamlısı Yüksek silika içeriği ve düşük demir ve magnezyum içeriği nedeniyle, riyolitik magmalar oldukça viskoz lavlar oluşturur. Granitin yüzey eşdeğeridir ve granit gibi başlıca açık renkli silikat minerallerinden oluşur. Bu mineralojik bileşim riyolitlerin boz ile pembe arasında, bazen de açık gri renkli olmasını sağlar. Riyolit ince taneli bir kayaçtır ve sıklıkla cam parçaları ve gaz boşlukları kapsar. Bu özellikler onun yüzey koşullarında hızlı soğuma ile oluştuklarına işaret etmektedir. Eğer riyolitler fenokristal içeriyorsa bunlar küçük boyutludur, kuvars veya potasyum feldispatlardan oluşur. Kabukta çok yaygın ve büyük magmatik gövdeler halinde bulunan granitlerin tersine riyolitler hem daha az yaygın hem de küçük hacimli kütleler halinde görülmektedir. Riyolit plütonik granit kaya ekstrüzyon eşdeğer olarak kabul edilebilir ve sonuç olarak, riyolit mostra granit bir benzerlik taşıyabilir. Yüksek silika içeriği ve düşük demir ve magnezyum içeriği nedeniyle, riyolitik magmalar oldukça viskoz lavlar oluşturur. Ayrıca breccias veya volkanik fişler ve pençeler olarak ortaya çıkar. Kristalleri büyütmek için çok hızlı soğuyan riyolitler, obsidyen olarak da adlandırılan doğal bir cam veya vitrophyre oluşturur. Daha yavaş soğutma, lavda mikroskobik kristaller oluşturur ve akış yaprakları, sferulitik, nodüler ve litofizal yapılar gibi dokularla sonuçlanır. Bazı riyolit oldukça veziküler pomza. Riyolitin birçok patlaması oldukça patlayıcıdır ve tortular serpinti tefra/tüf veya ıgnimbritlerden oluşabilir. Riyolit püskürmeleri, daha az felsik lavların püskürmelerine kıyasla nispeten nadirdir. 20.yüzyılın başından bu yana sadece üç riyolit patlaması kaydedildi: Papua Yeni Gine'deki St. Andrew Boğazı yanardağı, alaska'daki Novarupta yanardağı ve Güney Şili'deki Chaiten. Riyolit, karadan uzak adalarda bulunmuştur, ancak bu tür okyanus olayları nadirdir. Etimoloji ve tarih Riyolit Yunanca kelime ῤεῖν bir yenilikçilik, rheîn “akış” ve λίθος, líthos, “taş”dır. Kayanın bilimsel tanımı Baron Ferdinand von Richthofen tarafından 1860 yılında yapılmıştır. Mineral topluluğu genellikle kuvars, sanidin ve plajiyoklaz Bir riyolit başlıca kuvars ve feldispat oluşmaktadır. Kuvars içeriği muhtemelen Riyolitik eriyiğin kristalleşme ile meydana gelmeyecektir, sadece kaya takip eden zenginleştirme işlemlerinden ile % 50'den fazla bir kuvars paylarıyla, %20 ve %60 arasında değişmektedir. Kristal-fakir riyolitlerle için QAR ve kuvars-zengin tipleri, kısaltma QRR kısaltmasıdır. Kalan %40-80 ağırlıklı alkali feldspat %35-90,10 ve %65 plajiyoklaz ve tamamlayıcı arasındaki dar anlamda riyolit onlar için hesap feldspat oluşur. Daha fazla %65 plajiyoklaz riyodasit ile paylaşımın alkali riyolit, yani, fazla %90 alkali feldspat ile felsik volkanitler görülür. Buna ek olarak, bir riyolit küçük miktarlarda - genellikle en fazla %2, azami %15 - on mafik minerallerin. Riyodasitler tür hisselerin %20 fazla olabilir. Bu maddeler arasında sık sık biyotit oluşur, ancak ek olarak, aynı zamanda hornblendli veya ojit. Riyolit çok küçük miktarlarda gibi manyetit, hematit, kordiyerit, granat veya olivin gibi mineraller çoğunlukla hala içerirler. Kaldaklofsfjöll: Genellikle riyolit bir porfirik dokuya sahiptir. Bu çoğunlukla kuvars ve feldispat oluşmaktadır olan tek kristaller man fenokristalleri denilen dağınık büyük kristaller, sadece bir mikroskop altında görülebilen ve gömülü bir yoğun, ince taneli matrisi oluşur anlamına gelir ve boyutu birkaç santimetre birkaç milimetre. Ancak, Afirik veya felsitischen riyolitlerden sonra yani tamamen ince taneli herhangi Einsprengling olmadan riyolit, manspricht vardır. Kısmi de riyolit kayalar kolayca tanınabilir akış dokular gösterir. Genç jeolojik zamanda riyolit gaz kabarcıkları vardı. Bu boşluk kabarcıkları genellikle orada zaman içinde çökeldi. Bu boşluklar minerallerle dolduruldu. Obsidyenle aynı kimyasal bileşime sahip riyolit volkanik bir camdır.
Magma odası veya odacığı, Dünya'nın yüzeyinin altında yer alan akışkan bir kayaç göletidir. Böyle bir odadaki erimiş kayaç ya da magma büyük bir basınç altındadır ve bir müddet sonra bu basınç, çevresindeki kayacı kademeli olarak parçalara, magmanın yukarı doğru hareket etmesine yol açar. Yüzeye doğru yol bulursa olay, volkanik bir patlama ile sonuçlanır; dolayısıyla birçok volkan, magma odaları üzerinde yer almaktadır. Bu odacıkların Dünya'nın derinlerinde bulunması zordur ve bu nedenle bilinenlerden çoğu yüzeye yakın, genellikle 1 km ila 10 km aşağıda yer alır. Magma odaları, okyanus ortası sırtlarındaki, sıcaklık dağılımını ve okyanus kabuğu oluşumunu denetleyen önemli bileşenler olarak bilinmektedirler.
Ol Doinyo Lengai, Maasai dilinde "Tanrı'nın Dağı" anlamına gelen adıyla, Tanzanya'nın Arusha Bölgesi'ndeki Natron Gölü'nün güneyinde, Gregory Rift'te bulunan aktif bir yanardağdır. Doğu Afrika rift'i volkanik sisteminin bir parçası olarak, natrokarbonatit lav üretir. Ol Doinyo Lengai'nin 1960 patlamasıyla, karbonatit kayaçlarının magmadan türetildiği görüşünü doğrulayan jeolojik araştırmalara yol açtı.
Mauna Loa'nın 2022 püskürmesi, Hawaiʻi'de bulunan dünyanın en büyük aktif yanardağı olan Mauna Loa'da gerçekleşen volkanik etkinliğin bir bölümüydü. Mauna Loa, 27 Kasım 2022'de gece yarısından kısa bir süre önce, Moku'āweoweo'daki püsürme çatlaklarından lav akıntılarının çıkmasıyla patlamaya başladı. 38 yıl içinde yanardağdaki ilk patlama oldu. Püskürme, iki haftadan uzun bir süre sonra 13 Aralık 2022'de sona erdi. Patlama, kayıtlı hiçbir yaralanma veya ölümle sonuçlanmadı ve Mauna Loa Gözlemevi'nin yanı sıra adalar arası Saddle Road'daki ekipmanı tehdit ederken, 2018'de 700 evi yıkan komşu Kīlauea patlaması gibi diğer Hawaii patlamalarının neden olduğu büyük maddi hasara yol açmadı. Hawaii bölgesi sivil savunma yöneticisi bunu "Mauna Loa'dan isteyebileceğimiz en iyi durum" olarak nitelendirdi ve Hawaii Volkan Gözlemevi'nden sorumlu bilim adamı bunu "en sevdiği patlama" olarak nitelendirdi.
Bu sayfa, bu Vikipedi makalesine dayanmaktadır. Metin, CC BY-SA 4.0 lisansı altında mevcuttur; ek koşullar uygulanabilir. Görseller, videolar ve sesler kendi lisansları altında mevcuttur.