Korint
Korint Κόρινθος | |
---|---|
Antik Korint'te Apollon Tapınağı | |
Korint | |
Ülke | Yunanistan |
Bölge | Mora |
Bölgesel Birim | Korint |
Yüzölçümü | |
• Toplam | 102 km² |
Nüfus (2011) | |
• Toplam | 38.132 |
• Yoğunluk | 370/km² |
Zaman dilimi | UTC+02.00 (DAS) |
• Yaz (YSU) | UTC+03.00 (DAYS) |
Posta kodu | 20100 |
Alan kodu | (+30) 27410 |
Plaka kodu | KP |
Resmî site www.korinthos.gr |
Korent ya da Korint (Yunanca: Κόρινθος / Kórinthos, Türkçe: Gördüs/Gördes[1][2]), Mora Yarımadası'nı Yunanistan anakarasına bağlayan Korint Kıstağı'nın üstünde yer alan bir Yunanistan şehridir. Korint'in batısında Korint Körfezi, doğusunda da Saronik Körfezi vardır. Eski şehir, Atina'nın 78 km güneybatısında kalır. Eskiden gemilerin kayalıklı tepe üzerinden kızaklarla çekildiği kıstak, artık bir kanalla kesilmiştir.
Kent, antik Korint şehir devletinin bulunduğu alanda kurulmuş ve genişlemiştir.
Tarih
Mora yarımadasının en eski liman şehirlerinden biri olan Korint, Osmanlı İmparatorluğu idaresinde olduğu dönemde, antik Korinth şehrinin yerel söyleniş tarzı Gortho'dan bozma olarak Gördüs ya da Gördes şeklinde anıldı.[3]
Tarihî Gördüs şehrinin deniz seviyesinden 330 metre yükseklikte, üzerinde Akrokorinth'in yeraldığı dağlık kısmının yanısıra buraya yani kaleye kadar uzanan bir ova bölümü de vardı. Şehir, Yunan anakarasıyla Mora yarımadasını birbirine bağlayan ve iki körfezin (Korinth ve Saronik) arasında bulunan dar koridorun batısındaki bir noktada yer alması, ayrıca topraklarının verimli olması dolayısıyla çok eski çağlardan beri meskûn bir yer oldu. MÖ 1100'den daha eski dönemlerde bile burası bir yerleşim merkeziydi (Korinth adının da Grek öncesi döneme ait olduğu düşünülmektedir).
Antik çağ, Roma ve Frank egemenliği
Antikçağ Grek dünyasının en önemli şehirlerinden biri haline gelen ve MÖ 146'da Romalılar tarafından tahrip edilen Korinth ancak yüz yıl sonra yeniden inşa edilebildi. MS III. yüzyılda Gotlar ve IV. yüzyılın sonunda Vizigotların saldırılarına uğradı. 521'de meydana gelen depremden etkilenen şehir, İmparator I. Justinianus döneminde (527-565) ancak üçte bir nisbetinde yeniden inşa ettirilebildi. 580-585 yıllarındaki Slav saldırıları esnasında eski şehrin aşağı kısmı harap oldu ve uzun süre bu şekilde kaldı. 789'dan sonra Doğu Roma İmparatorluğu yönetimi altında Mora "tema"sının merkezlerinden biri haline geldi. Dördüncü Haçlı Seferi (1204) sonrasında 1210'da Franklar tarafından ele geçirilinceye kadar bir Doğu Roma şehri olarak varlığını sürdürdü. Frank Ahaya Prensliği'nin bir parçası olan şehir, 1358'de Floransalı Niccolo Acciajuoli tarafından alındı. Ardından Niccolo'nun yerine geçen oğlu Nerio buraya yerleşti ve kızını verdiği Doğu Roma Mistra Despotu Theodoros'la ittifak kurması (1385) hânedanı bakımından büyük bir tehlike teşkil etti. Zira yerine bir vâris bırakmadan 1394'te ölümü üzerine Gördüs şehri, damadı Theodoros ile diğer damadı Kefalonya Kontu Carlo Tocco arasında çekişmeye yol açtı. Kuşatma altına alınan Carlo, Tesalya'da bulunan Osmanlı ordusu komutanı Evrenos Bey'den yardım istedi. Evrenos Bey de Carlo'nun bu daveti üzerine Doğu Roma kuvvetlerini buradan çıkardı. Böylece Türklerin şehirle ilk bağı kurulmuş oldu (daha önce 1327 ve 1361'de Aydınoğulları'nın buraya saldırıda bulundukları, ancak kalıcı bir varlık gösteremedikleri bilinmektedir).
Türk egemenliği
Evrenos Bey de Gördüs'te kalamadı, zira Macar Kralı Sigismund'un önderliğindeki Haçlı orduları Niğbolu'ya doğru ilerlemekteydi. Evrenos Bey komutasındaki Osmanlı kuvvetleri Niğbolu’ya yardıma gidince şehir yeniden Theodoros'un eline geçti (1396). Haziran 1403'te Nerio Acciajuoli'nin halefi Antonio, Osmanlılar'ın da yardımıyla şehri tekrar ele geçirmeye çalıştıysa da başarılı olamadı ve burası 1458'e kadar (Doğu Roma kalıntısı) Mora Despotluğu idaresinde kaldı. XIV. yüzyıl boyunca mâruz kaldığı savaşlar şehrin harap olmasına ve küçük bir kasaba haline gelmesine yol açmıştı. Nitekim 1394'te Niccolo da Martoni burada birkaç ev, 50 kadar aileden oluşan sivil nüfusun bulunduğunu yazar. Hatta bu yüzden XV. yüzyılın ilk çeyreğinde Gördüs idarecileri ve özellikle de Mora despotları, Mora nüfusunun etnik yapısını temelinden değiştirecek ölçüde on binlerce Arnavut'u bölgeye yerleştirmişlerdi.
1423-1424'te Antonio Acciajuoli şehri yeniden geri almaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Varna Muharebesi (1444) Mora despotu Konstantin, Korinth berzahının karşısında Heksamilion duvarını (Germe surları) yeniden tahkim edip Osmanlı hâkimiyeti altındaki Grek anakarasına doğru nüfuz etmeye çalıştı. Bunun üzerine, Padişah II. Murad Kasım 1446'daki Mora Seferi'yle Mora'ya saldırdı ve bu surları yıktı. 1458 baharında ise Fatih Sultan Mehmed Mora Seferi'nde Gördüs yakınlarına kadar geldi ve üç aylık bir kuşatmadan sonra şehri aldı (6 Ağustos 1458). Kalesine askerî malzeme ve yiyecekle çok iyi donanmış 400 yeniçeri bırakarak şehrin güvenliğini sağladı. Kumandayı da tecrübe sahibi Turahanoğlu Ömer Bey'e verdi. Bölge halkından olan Rumlara şehrin korunmasında yapacakları yardımlar ve katkılar karşılığı vergi muafiyeti getirildi.
Gördüs'ün Osmanlılar tarafından fethedilişine Osmanlı kroniklerinde (Âşıkpaşazâde, Neşrî, Oruç, Tursun Bey ve Kemalpaşazâde) çok kısa olarak yer verilir. Fetih hakkında en ayrıntılı bilgi Kritovulos'un eserinde yer alır. Fetihten sonra Akrokorinth'teki (kaledeki) eski manastır camiye çevrildi ve temeli hâlâ mevcut olan yüksek bir minarenin de eklendiği bu mâbede Fâtih Camii adı verildi.[4]
Ortaçağ'da Gördüs küçük fakat önemli bir şehirdi. Şehrin fizikî durumu ve nüfusu hakkında mevcut ilk bilgiler, Mora'nın tamamen Osmanlıların eline geçmesinden sonraya ait olup 1460-1461 tarihlidir[5] Bu bilgilere göre şehirde 328 Hristiyan hâneye (yaklaşık 1.700-1.800 kişi) karşılık kaledeki Osmanlı askerleri ve muhafızları dışında hiç sivil Müslüman bulunmamaktaydı. Askerî kuvvetin sayısı hakkında ise bilgi verilmemektedir. Ayrıca defterde bir piskoposla on papazın burada ikamet ettikleri zikredilmekte ve buranın bir piskoposluk merkezi özelliğini sürdürdüğü anlaşılmaktadır. 1516 tarihli tahrirlere göre ise, şehirde 10 Müslüman, 313 Hristiyan hâne vardı.[6] Gördüs kazasına bağlı köylerin üçte birinden fazlası, 1400'lerde gelip yerleşmiş Hristiyan Arnavutların neslinden gelenlerce iskân edilmişti. 1460'tan sonraki yıllarda Mora Sancakbeyi Elvan Beyoğlu Sinan Bey'in sancak merkezi olan Gördüs'te oturduğunun belirtilmesi şehrin idarî bir merkez olduğunu gösterir. Daha sonra Anabolu'nun 1537-1540 Osmanlı-Venedik Savaşı sırasında fethedilmesiyle sancak merkezi de oraya taşındı (1540).
Türk idaresi altında şehirde önemli onarım işleri yapıldı. Akrokorinth Kalesi'nin duvarları kuvvetlendirildi. 1491 yılının ikinci yarısında gerçekleştirilen bu onarıma dair bilgiler günümüze kadar ulaşmış olup bununla ilgili defter Ömer Lütfi Barkan tarafından yayımlanmıştır. XVI. yüzyılda da Müslüman ailelerin Gördüs'e gelerek yerleşmeye başladığı bilinmektedir. Bunlar kentin aşağı kısmındaki düzlüğe yerleştiler, burasını tekrar bayındır hale getirdiler. Bunun en açık örneklerinden biri, 1515 yılında Yusuf el-Hayyât tarafından yaptırılan anıtsal çeşmedir. Kaleye uzanan yol üzerinde inşa edilen bu çeşmeye günümüzde Hacı Mustafa Çeşmesi denilmektedir.[7]
Türk idaresindeki Gördüs zaman zaman dış saldırılara mâruz kaldı. 1463-1479 Osmanlı-Venedik Savaşı'nın ilk yılında Venedikliler Gördüs Kalesi'ni aylarca kuşattılarsa da Koca Davud Paşa komutasında yardıma gelen Osmanlı kuvvetlerince yenilgiye uğratıldılar.[8] 1611'de Malta Şövalyeleri de Gördüs'e başarısız bir saldırı gerçekleştirdiler.
XVII. yüzyılda Gördüs Mora'nın en önemli İslâmî merkezlerinden biri haline geldi. Bu döneme ait en ayrıntılı bilgi, 1667'de burayı gören Evliya Çelebi tarafından verilmektedir. Şehrin adının Koritoz'dan (Korinthos) bozma Gördüs olduğunu, Atina körfezi ile İnebahtı körfezi arasında her iki tarafı da rahatça görebilecek bir tepenin üzerinde sekizgen şekilli bir kalesi bulunduğunu belirten Evliya Çelebi, kalenin aşağı kısmında 200 Hristiyan hânenin, bir duvarla ayrılmış üst kısmında ise 200 Müslüman hânenin varlığından söz eder. Seyahatnamede burada Sultan Mehmed, Beyzâde, Ahmed Paşa ve Fethiye adlarını taşıyan dört cami olduğu, ayrıca varoş olarak nitelendirdiği, kalenin aşağı kısmına doğru uzanan düz kesimde de 500 hânenin bulunduğu, bu bölümde de cuma namazı kılınabilen üç cami (Mehmed Çavuş Camii, Tekke Camii ve Zorba Camii), 100 dükkân, iki han ve bir hamam mevcut olduğu kayıtlıdır. Ayrıca, halkın Rumca ve Arnavutça konuştuğu, kalede ise 200 muhafızın görev yaptığı belirtilmektedir.[9]. Evliya Çelebi'den sonra Gördüs'ü ziyaret eden Jacob Spon ve George Wheler'a göre toplam hâne sayısı 1.500 civarındaydı ve bunun yarısı Rumlar ve Arvanitler, yarısı da Türkler'den oluşmaktaydı.
Gördüs 1684-1699 Osmanlı-Venedik Savaşı sırasında 1687'de Venediklilere teslim oldu ve Karlofça Antlaşması'yla (1699) bu devlete bırakıldı. Bu dönemde Müslüman ahali kenti terketti. Venedikliler Osmanlı eserlerini tahrip etmeyip kendi amaçlarına uygun tarzda kullandılar. Bazı camiler kiliseye çevrildi, bazıları da askerî amaçlara tahsis edildi. Örneğin, kale surları içindeki Ahmed Paşa Camii baruthâne yapıldı. Sözkonusu savaş sırasında ve daha sonra Türklerin ayrılmasıyla şehir nüfusunun büyük bir kısmını kaybetti. 1702 Venedik sayımına göre Gördüs'te kale kısmında 74 hâne ve aşağı kısımda da ancak 25 hâne mevcut olup, toplam nüfus 378 kadardı.
1714-1718 Osmanlı-Venedik Savaşı'nın başlangıcındaki Mora Seferiyle Osmanlı ordusu kenti tekrar ele geçirdi (Haziran 1715). Yeniden başlayan Osmanlı idaresinde eski binalar restore edildi ve yeni eserler inşa edildi: 1723-1724'te Musa Paşa Camii, 1757-1758'de Şeyh Ali Efendi Halvetî Tekkesi, 1781-1782'de Gülşenî Dergâhı ile Mustafa Paşa Camii ve 1785-1786'da Miralay Abdi Bey Camii yapıldı.[10] XVIII. yüzyılda Mora'yı ziyaret eden Batılı gezginlerden Luigi Mayer'in 1785'lerde çizdiği resimlerde şehrin aşağı kesiminde dört minare, William Page'ninkilerde ise 1820'lerde beş minare görülmektedir. Aşağı Gördüs'ün en önemli camilerinden birinin resmi 1811'de Magnus Stackelberg tarafından çizilmiştir. Bu resme göre caminin büyük bir orta kubbesi ve yanlarda iki kubbesi vardı. Hemen arkasında da bânisinin kubbeli türbesi mevcuttu. Caminin planı, Manisa'da birçok küçük cami ile Edirne'de Üç Şerefeli Cami'de uygulanan plana benzemektedir. Burası Evliya Çelebi tarafından zikredilen Mehmed Çavuş Camii olmalıdır. Venedik hâkimiyeti sırasında kiliseye, 1715'te yeniden camiye çevrilen bu binanın yerinde şimdi 1960'ların beton yapısı olan Palaio Korinthos'un başlıca büyük kilisesi yükselmektedir. 1715'ten sonra Türk nüfusun bir kısmı Gördüs'e tekrar döndü. Bunlar arasında Sezâî-yi Gülşenî ve müridleri de vardı. Sezâî-yi Gülşenî, şeyhinin doğduğu evi Gülşeniyye tekkesi yaptı. Bu tekkenin bânisine ait türbe hâlâ mevcut olup son zamanlarda restore edilmiştir. 1805'te bölgeyi ziyaret eden William Martin Leake kalede üç caminin bulunduğunu belirtmektedir. Leake'in Aşağı Gördüs tasviri Evliya Çelebi'ninkiyle büyük benzerlik göstermektedir. Her iki seyyah da bol yeşil alana yayılmış bağlar ve bahçeler içinde evlerden bahsetmektedir. Leake, nüfusun 100 Türk ve 200 Rum hâneden oluştuğunu yazmaktadır. François Pouqueville ise 1800'de bahçeler içinde kurulmuş 370 hâneden söz etmektedir. Diğer seyyahlar gibi Leake ve Pouqueville, 1715'teki yeniden fethin ardından bölgede padişah adına idareyi üstlenmiş olan aileden gelen Gördüs derebeyi Kâmil Bey'in kendi adıyla anılan sarayını da anlatırlar. Bu saray bütün Yunan topraklarındaki en lüks ve en geniş bina idi. Her iki seyyaha göre derebeylerinin iyi yönetimi sayesinde Gördüs Mora'nın en zengin şehri olmuştu. 1829 tarihli Dizionario Geographico'ya göre 1821'de Gördüs'te hâne sayısı 400'e kadar ulaşmıştı.
1822 Yunan bağımsızlık savaşı sırasında Gördüs isyancıların eline geçti ve Kâmil Bey esir alındı. 1823'te Dramalı Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunun yaklaştığını haber alan âsiler Kâmil Bey'i öldürdüler. Savaş sırasında Müslüman nüfus ya öldürüldü veya şehri terketti. Savaştan sonra Osmanlı binalarının birçoğu tahrip edildi; tahrip edilmeyenler de bakımsızlıktan çürümeye bırakıldı. 1850'lerde vuku bulan depremle de şehrin büyük bir kısmı harabeye döndü. 1858'de Gördüs kıyıda bir yerde yeniden kuruldu.
Bugün kale kısmında Ahmed Paşa ve Fâtih Sultan Mehmed camilerinin minare kalıntılarını görmek mümkündür. Şehrin aşağı kısmında da çok kubbeli halk hamamı, tek kubbeli ev hamamı, Yûsuf el-Hayyât Çeşmesi ve Sezâî-yi Gülşenî tarafından yaptırılan Gülşeniyye Tekkesi Türbesi'nin kalıntıları hâlâ mevcuttur.
Ayrıca bakınız
- Korint (il)
- Korint Kanalı
- Korint Kıstağı
Kaynakça
- ^ Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 2. Kitap. İstanbul: YKY Yayınları. 1999. s. 194.
- ^ Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 5. Kitap. İstanbul: YKY Yayınları. 2001. s. 155.
- ^ "İslam Ansiklopedisi, "Gördes" maddesi, Türk Diyanet Vakfı, İstanbul (1996), c.14, s.154". 19 Eylül 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Eylül 2024.
- ^ "Kültür envanteri internet sitesi, "Fatih Camii" maddesi". 19 Eylül 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Eylül 2024.
- ^ Başbakanlık Osmanlı Arşivi, TD, No.10
- ^ Başbakanlık Osmanlı Arşivi, TD, No.80
- ^ "Kültür envanteri internet sitesi, "Fatih Camii" maddesi". 19 Eylül 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Eylül 2024.
- ^ "İslam Ansiklopdisi, Türk Diyanet Vakfı, Ankara (2003), c. 28, s. 399". 30 Temmuz 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Ocak 2022.
- ^ "Seyahatnâme", Evliya Çelebi, c.VIII, s.275-282
- ^ "Avrupa’da Osmanlı Mimârî Eserleri", Ekrem Hakkı Ayverdi, c.IV, s.247-248