Kalın bağırsak kanseri veya kolorektal kanser kalın bağırsak, rektum ve apandiste görülen kanserli büyümeleri kapsar. Batı dünyasında en sık rastlanan üçüncü kanser tipi ve ölüme yol açan kanserler arasında ikinci sıradadır. Çoğunlukla kalın bağırsakta meydana gelen adenom poliplerden ortaya çıkar.
Dinozor (Dinosauria), ilk olarak Mezozoyik zamanda ortaya çıkan ve yaşayan tek üyeleri kuşlar olan arkozor sürüngen grubu. Dinozor adı, Richard Owen tarafından Grekçe "korkunç" anlamına gelen deinos ve "kertenkele" anlamına gelen sauros sözcüklerinin birleştirilmesinden oluşur. Dinozorlar, 243 ile 233 milyon yıl önce Geç Triyas döneminde ortaya çıkmış ve 66 milyon yıl önce kuşlar dışındaki tüm türlerinin soyu tükenmiştir. Dinozorlar, sıcakkanlı ve soğukkanlı arası özellikler gösteren mezoterm canlılardı. Mezozoyik'te oldukça başarılı biçimde tüm kıtalara yayılan dinozorlar çok farklı nişleri doldurdu. Yapılan araştırmalarda şimdiye kadar yaklaşık olarak 1.000 kadar kuş olmayan dinozor türünün yaşadığı belgelendi. Bugün dinozorların evrimsel olarak devamı olan kuşların 11.000 kadar türü vardır ki bu, yaşayan memelilerin tür sayısının (~6000) yaklaşık iki katıdır. Dinozorların nasıl yaşadığı, ne kadar çeşitlendiği ve ekosistemdeki yerleri kadar kuş olmayan dinozorların nasıl yok olduğu da bilim camiasını uzun zamandır meşgul etmektedir. Kuş olmayan dinozorları yeryüzünden silen yok oluşun aşamalı mı, yoksa yerbilimsel olarak katastrofik (ani) mi olduğu tartışmalıdır.
Yılanlar, Pullular takımına ait uzun, ayaksız etçil sürüngenlerdir.
Kadıköy’ün en eski cami olarak düşünülen Kethuda Camii yaklaşık 450 yıl önce muhtemelen Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılmıştır. Üzerinde tarih yoktur. Fakat camin yerinde bir tekke ve bir mescid olduğu Beyazıt Kethudası Mustafa Ağa tarafından tahminen 1550 yılında yapıldığı bilinemktedir. Kahya anlamına gelen kethuda bu yapının padişahın kahyasına ait olduğunu kanıtlar. 1952 yılında tamir edilip, 1989’da restorasyondan sonra minare yapılmıştır. Kadıköy Çarşısı’ndadır.
Anıt ya da Abide, önemli bir olayın veya büyük bir kişinin gelecek kuşaklarca tarih boyunca anılması için yapılan, göze çarpacak büyüklükte, sembol niteliğinde yapı, olarak tanımlanmaktadır.
Biyolojide filogenetik çeşitli organizma grupları arasındaki evrimsel ilişkinin araştırmasıdır. Bu ilişkiler filogeni olarak adlandırılır. Filogenetik terimi Yunanca kökenlidir, "kabile, ırk" anlamına gelen file veya filon (φυλή/φῦλον) ve doğumla ilişkili anlamındaki genetikos (γενετικός) terimlerinden türetilmiştir. Organizmaların sınıflandırması ve adlandırması olan taksonomi, filogenetikten büyük miktarda etkilenmiştir ama yöntemsel ve mantıksal olarak farklıdır. Bu iki saha, "kladizm" veya "kladistik" olarak bilinen filogenetik sistematik bilim dalında örtüşürler. Filogenetik sistematikte taksonları birbirinden ayırt etmek için sadece filogenetik ağaçlar kullanılır. Evrimsel hayat ağacının araştırılması için filogenetik analiz yöntemleri vazgeçilmez hâle gelmiştir.
Fosil veya taşıl, yer kabuğunun en üst bölümünü oluşturan tortul kayaçların çoğunda, bazen iyi korunmuş, bazen de erozyon ve sedimantasyon sırasında tahrip olmuş, ölü organizma kalıntılarıdır.
Mary Anning (1799-1847), ünlü bir İngiliz fosil avcısıydı. İngiltere'nin Dorset kentinde yaşadığı yerin yakınındaki kayalıklar, Jura Dönemi'ne ait fosiller açısından zengindir. Anning, dinozorlar zamanında yüzen bir deniz sürüngeni olan ilk fosilinin cesedini ortaya çıkarmak için aylarını harcadı. Daha sonra "balık kertenkelesi" anlamına gelen Ichthyosaurus adını aldı. 1823'te ilk plesiosaur'u ve 1828'de erken bir pterosaur'u buldu. Fosilleri satmadan önce her bulguyu dikkatlice kaydetti. Anning, kadın olduğu ve yoksul bir geçmişe sahip olduğu için ciddiye alınmadı, zamanın bilim adamlarının çoğu varlıklı ailelerden gelen erkeklerdi.
Dışkı, ince bağırsakta sindirilmeyen ve kalın bağırsakta bakteriler tarafından parçalanan katı veya yarı katı gıda kalıntılarıdır. Dışkı, bakteriyel olarak değiştirilmiş bilirubin gibi nispeten düşük miktarda metabolik atık ürünlerini ve bağırsak çeperinden gelen ölü epitel hücrelerini içerir.
Diatom, ökaryotik su yosunlarının fitoplanktonları oluşturan temel gruplarındandır.
Tafonomi çürüyen organizmaların (fosilleşmişlerse) nasıl fosilleştiklerini inceler. Tafonomi terimi Rus bilim insanı İvan Efremov'un 1940 yılında organizmaların kalıntılarının, parçalarının ya da dışkılarının biyosferden litosfere geçişi üzerine yaptığı çalışmaları belirtmesi üzerine Paleontoloji ile tanışmıştır. Yani fosil kümelerinin yaratılışı.
Fanerozoyik, bol miktarda hayvan ve bitki varlığının görüldüğü, jeolojik zaman cetvelindeki mevcut üst zamandır. 538,8 milyon yıl öncesinden günümüze kadar uzanır. Hayvanların evrimleşerek fosil kayıtlarında da görülen ilk sert kabuklara sahip olduğu Kambriyen Dönem ile başlar. Pre-kambriyen olarak adlandırılan Fanerozoyik'ten önceki zaman dilimi, Hadeen, Arkeen ve Proterozoyik olmak üzere üç üst zamana bölünmüştür.
Paleontoloji tarihi; yaşayan organizmaların geride bıraktıkları fosilleri inceleyerek dünyadaki yaşamın geçmişini anlamaya yönelik yapılan çalışmaların izini sürer. Yaşayan organizmaları anlamayla ilişkili olduğundan dolayı bir biyoloji alanı olarak düşünülebilir; ancak tarihsel gelişimi jeoloji ve dünyanın kendi tarihini anlama çabasıyla yakından ilişkilidir.
Fosilleşme organizmaların mineral çöküntülerin içine gömülerek zaman içinde mineraller üzerinde kalıplarının çıkması işlemidir. Jeolojik devirlerde deniz, göl ve karalarda yaşamış olan hayvanlar öldükleri zaman yumuşak kısımları çürümüş, sert kısımları olan kabukları (kavkılar), iskeletler, dişler deniz yahut göl dibinde sedimanlar içine gömülerek orada bazı fiziksel ve kimyasal etkiler altında muhafaza olmuşlardır. İşte organizmaların tortul taşlar içinde rastlanan tüm bu kalıntılarına fosil adı verilir. Çeşitli hayvansal ve bitkisel organizmaların böylece fosil haline gelmesi olayına da fosilleşme denir.
Homo heidelbergensis, Pleyistosen'de yaşamış, soyu tükenmiş insan (Homo) türü. Kalıntıları ilk kez 1907 yılında Heidelberg yakınlarında bir taş ocağındaki çene kemikleri ile keşfedilmiştir. Bulunan çene, modern insanlar gibi küçük dişli olsa da modern insanın aksine çene kemikleri fazlasıysa geniş ve ağırdır.
Bhimbetka kaya barınakları, Hint Yarımadası'nda insan yaşamının en eski izlerini sergileyen Paleolitik Çağ'a ait bir Arkeolojik sit alanıdır ve Hint Taş Devri'nin başlangıcına tarihlenmektedir. Hindistan'ın Madhya Pradesh Eyaletinin Raisen Bölgesi'nde, Abdullaganj kasabası yakınlarında ve Ratapani Vahşi Yaşam Barınağı içinde yer almaktadır. Barınaklardan en azından bazıları, 100.000 yıl önce Homo erectus tarafından yerleşim gördü. Bhimbetka kaya barınakları arasında bulunan Taş Devri kaya resimlerinin bazıları 30.000 yaşındadır. Mağaralar aynı zamanda erken dans kanıtları da sunmaktadır. 2003 yılında Dünya Mirası olarak ilan edilmiştir.
Fa Hien Mağarası, aynı zamanda Pahiyangala Mağarası, Sri Lanka'nın Batı Eyaleti, Kalutara ilçesinde yer alan bir mağaradır. Yerel bir efsaneye göre, adını geçmiş bir tarihte ikamet eden Budist keşiş Faxian'ın adından almıştır. Ancak bu efsaneyi destekleyecek arkeolojik veya tarihi kanıtlar bulunmamaktadır. Bununla birlikte, 1960'larda, 1980'lerde ve 2013'teki kazılar sırasında mağaranın çökeltilerinde Geç Pleistosene tarihlenen fosilleşmiş insan iskelet kalıntıları keşfedildiğinden, site arkeolojik öneme sahiptir.
Gentio Mağarası, Unaí, Minas Gerais'e yaklaşık 30 km, Federal Bölge'ye 180 km uzaklıkta yer alan, parietal sanat örneklerine ev sahipliği yapan bir arkeolojik sit alanıdır.
MTA Tabiat Tarihi Müzesi, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü'ne (MTA) bağlı Ankara'da bulunan doğa tarihi, paleontoloji, madencilik, mineroloji ve jeoloji müzesi.
Anomalocaris, 520 ila 500 milyon yıl önce, Kambriyen Patlaması sırasında yaşamış bazal bir radiodont eklem bacaklı cinsi. Fosilleri Kanada'daki Burgess Shale'den ve Çin, Grönland, Avustralya ve Utah'daki jeolojik oluşumlarda bulundu.