İçeriğe atla

Kokuşma

Kokuşma, ölmüş hayvan (insan da dâhil) bedeninin ayrışmasının yedi aşamasından biridir. Geniş anlamda, dokular arasındaki uyumsuzlukla ve çoğu organın sıvılaşmasıyla sonuçlanan bir süreç içinde, protein yapılarının bozulmasıdır. Organik maddelerin bakterilerle veya mantarlarla ayrışmasından kaynaklanır ve zararlı kokuların oluşumuyla sonuçlanır.[1]

Tanım

Termodinamik olarak, tüm organik dokular kimyasal enerji deposudur, canlı organizma sürekli biyokimyasal onarım ile muhafaza edilmediğinde, kimyasal olarak daha basit bileşikler olan amino asitlere ayrışmaya başlar. Bir çürüyen bedenin proteinlerin parçalanması spontan bir süreçtir, sindirim sistemindeki anaerobik bakteriler protein yıkımını hızlandırırlar.

Florida'da ölümünden birkaç gün sonra su altında bulunan insan elinde kokuşma.

Hücre proteinlerinin bakteriler tarafından sindirimi, vücut dokularını zayıflatır. Çürümüş et kokusu taşıyan bedende, proteinler sürekli daha küçük bileşenlere ayrışır, bakteriler, fonksiyonel grup putresin ve kadavenin aminleri gibi gaz ve organik bileşikler salgılar. Başlangıçta, çürüme gazları vücut boşlukları içinde kısıtlanırlar, ama sonunda dolaşım sistemi içine daha sonra komşu dokulara difüze olurlar. Kokuşmuş gazlar, damar yoluyla vücudun başka kısımlarına ve kol ve bacaklara nüfuz eder.

Gövde ve bacaklarda şişkinlik gaz-doku infiltrasyonunun önemli görsel sonucudur. Sürekli artan iç basınç hacmi arttırır, gaz sınırlayıcı dokular zayıflar ve ayrışır. Kokuşma sırasında, cilt dokuları delinir ve bakteryel gaz sızıntısı oluşur. Anaerobik bakteriler vücut doku proteinlerini sindirerek tüketmeye ve ayrıştırmaya devam ederler ve vücut iskeletleşme aşamasına yaklaşır. Ayrıca bu devam eden tüketim bakteriler tarafından etanol üretimi ile sonuçlanır, özellikle su içinde bulunmuş bedenlerde kan alkol içeriği tespiti zordur.[2]

Kokuşma terimi, genelde insan ya da hayvanın fiziksel ölümünden sonra vücudunun iskeltleşmesine kadar olan biyokimyasal süreçleri kapsar. Zehirlenerek ölümlerde, Antimon, Arsenik, Fenol, Kargabüken, Striknin ve Çinko klorür gibi zehirler kokuşmayı geciktirir.

Yaklaşık zaman çizelgesi

  • 2–3 gün: Karın derisinde renk değişikliği görünür. Gaz nedeniyle karın şişmeye başlar.
  • 3–4 gün: Renk yayılır ve renksiz damarlar görünür hale gelir.
  • 5–6 gün: Karın belirgin şekilde şişer ve deride kabarcıklar gözlenir.
  • 2 hafta: Karın şişkinliği; İç gaz basıncı maksimum kapasite yaklaşır.
  • 3 hafta: Dokular yumuşar. Organlar ve dokular patlar. Tırnaklar düşer.
  • 4 hafta: Yumuşak dokular sıvılaşmaya başlar ve yüz tanınamaz hale gelir.

Kokuşma oranı, havada, suda, toprakta ve yeryüzünde maksimum seviyededir. Açıktaki bir bedende çürümenin ilk dış belirtisi, genellikle 12-24 saat içinde görünen sekum'un (körbağırsak) üzerindeki derinin yeşilimsi renk değişikliğidir ve ilk iç belirtisi de karaciğer alt yüzeyinde yeşilimsi renk değişikliğidir. Kokuşma hava durumu, maruz kalma süresi ve bulunulan yer gibi birçok faktöre bağlıdır. Bu yüzden bir morg ya da cenaze evindeki soğutma, kokuşma sürecini geciktirir. Tropik iklimlerde süreç hızlıdır.

Etkileyen faktörler

Kokuşma oranını etkileyen birçok faktör vardır.[3][4]

Dışsal faktörler

Çevre ısısı: Yüksek atmosferik ve çevre sıcaklığı kokuşmayı hızlandırır. Optimum kokuşma hızı 21 ve 38 °C arasındadır. Daha yüksek nem seviyeleri süreci hızlandırır. Bu optimum sıcaklık dokuların kimyasal bozulmasına yardımcı olur ve mikroorganizmaların çoğalmasını teşvik eder. Kokuşma, 0 °C'nin altında ve 48 °C'nin üzerinde durur.

Nem ve hava maruziyeti: Beden su altında kalırsa, havayla temas mümkün olmadığından kokuşma normale göre daha yavaş olur. Hava maruziyeti ve nem, mikroorganizmaların çoğalmasına neden olduğundan, dokuların bozulmasını hızlandırır.

Defin şekli: Ölü bedeni hızla defin etme, kokuşmayı yavaşlatabilir. Derin mezarlara gömülen bedenler, sıcaklık değişimlerinden daha az ekilendikleri için daha yavaş kokuşurlar. mezarların bileşimi de önemli bir faktördür, yoğun killi topraklar kokuşmayı hızlandırma eğilimindedirler kuru ve kumlu topraklar yavaşlatma eğilimi gösterirler.

Işık maruziyeti: Işık dolaylı olarak katkıda bulunur. Böcek ve sinekler larvalarını burun ve göz kapağı altı gibi vücudun ışık almayan bölgelerine bırakırlar.[3]

İçsel faktörler

Ölüm yaşı: Ölü bebekler ve fetüsler daha az mikroorganizma bulundurmaları nedeniyle daha yavaş kokuşma gösterirler. Genellikle genç insanlar yaşlı insanlardan daha hızlı kokuşma gösterirler.

Vücut durumu: Zayıflar, bünyelerinde yağ ve nem azlığı nedeniyle daha yavaş kokuşurlar.

Ölüm nedeni: Ölüm nedeni kokuşma hızını doğrudan etkiler, genellikle ani çarpmalar veya kaza sonucu ölenler, bulaşıcı hastalıklar sonucu ölenlerden daha yavaş kokuşurlar. Potasyum siyanid ya da Striknin gibi zehirler sonucu ölenler, yavaş kokuşma gösterirken, kronik alkolizm sonucu ölenler daha hızlı kokuşma gösterirler.

Dış yaralanmalar: Antemortem ve postmortem muayenelerde oluşan yaralı alanlar bakteriler tarafından işgal edilebilir ve kokuşmayı hızlandırır.

Kokuşmayı geciktirme

Bilinen bazı maddeler kokuşmayı geciktirler, bunlardan bazıları.

Araştırma

Tennessee Üniversitesi adli antropoloji birimi insanın kokuşması hakkında çalışmalar yapmak için 1981 yılında beden çiftliği kurdular. Bu konuda başka yerlerde de birkaç birim kurulmuştur.

Diğer kullanımları

Kokuşma, Sekizinci simya anahtarı, Valentine bazilikası, 1678, http://www.chemheritage.org22 Aralık 1996 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.: Dr. Dinesh Rao. Adli patoloji.

Kaynakça

  1. ^ "putrefaction" 9 Eylül 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  2. ^ Fredrik C. Kugelberg, Alan Wayne Jones (2007).
  3. ^ a b Vij (1 January 2008). Kaynak hatası: Geçersiz <ref> etiketi: "Vij2008" adı farklı içerikte birden fazla tanımlanmış (Bkz: )
  4. ^ Gautam Biswas (2012).
  5. ^ a b Sharma (1 January 2007).

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Kan</span> hücrelerden meydana gelmiş yaşamsal sıvı

Kan, atardamar, toplardamar ve kılcal damarlardan oluşan damar ağının içinde dolaşan; akıcı plazma ve hücrelerden meydana gelmiş kırmızı renkli hayati sıvıdır.

<span class="mw-page-title-main">Biyogaz</span>

Biyogaz terimi temel olarak organik atıklardan kullanılabilir gaz üretilmesini ifade eder. Diğer bir ifade ile Oksijensiz ortamda mikrobiyolojik floranın etkisi altında organik maddenin karbondioksit ve metan gazına dönüştürülmesidir. Biyogaz elde edinimi temel olarak organik maddelerin ayrıştırılmasına dayandığı için temel madde olarak bitkisel atıklar ya da hayvansal gübreler kullanılabilmektedir. Kullanılan hayvansal gübrelerin biyogaza dönüşüm sırasında fermante olarak daha yarayışlı hale geçmesi sebebiyle dünyada temel materyal olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda tavuk gübrelerinden de oldukça verimli biyogaz üretimi sağlanabilmektedir. Tavuk gübresinin kullanımı tarım için önemlidir. çünkü bu gübre topraklarda verim amaçlı kullanılamaz. Topraklarda tuzluluğa sebep olurlar. Kullanılamayan bu gübre biyogaza dönüştürüldüğünde yarayışlı bir hal almış olur. Günümüzde biyogaz üretimi çok çeşitli çaplarda; tek bir evin ısıtma ve mutfak giderlerini karşılamaktan, jeneratörlerle elektrik üretimine kadar yapılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Fermantasyon</span> kimyasal çürüme

Fermantasyon, hücre içinde oksijen yokluğunda meydana gelen metabolik bir faaliyet olarak ‘NAD+'yi yeniden oluşturmak için glikozun glikoliz yoluyla kısmi oksidasyonunu takip eden metabolik adımlar’ şeklinde tanımlanmaktadır. Fermantasyon anaerobik şartlarda, yani oksidatif fosforilasyon olamadığı durumlarda, glikoliz yoluyla ATP üretimini sağlayan önemli bir biyokimyasal süreçtir. Biyokimyanın fermantasyonla ilgilenen dalı zimolojidir.

<span class="mw-page-title-main">Gübre</span> verimi artırmak için toprağa dökülen hayvansal dışkı.

Gübre, bitkinin beslenmesinde gerekli olan kimyasal elementleri sağlamak için toprağa ilave edilen herhangi bir madde.

<span class="mw-page-title-main">Dericilik</span>

Dericilik, derinin fiziksel ve kimyasal işlemlere tabi tutulup kullanılacak hale getirilmesidir.

<span class="mw-page-title-main">Mikrobiyoloji</span> mikroskobik organizmaların incelenmesi

Mikrobiyoloji, mikrorganizmaları inceleyen bilim dalıdır. Bakteriler, archaea, virüsler, protistler, mayalar ve küfler gibi mikroorganizmalar mikrobiyolojinin konu alanını oluştururlar. Mikrobiyoloji bilim dalının aktif olarak kullanıldığı uygulama alanları tıp, tarım ve endüstridir.

<span class="mw-page-title-main">Fagositoz</span>

Fagositoz, bir fagositin solid partikülleri yakalayıp yutması ve sitoplazmasında oluşturduğu fagosom adı verilen boşluğa hapsederek eritme (sindirme) çabasıdır. Fagosite ettikleri başlıca solid partiküller canlı etkenler (mikroplar), ölü hücre ve doku artıkları, suda erimeyen mineraller ve metal tuzları, yabancı cisimler vb. oluşumlardır. Fagositler ve fagositoz olgusu ilk kez 1882 yılında İlya İlyiç Meçnikov tarafında bulundu. Bu buluşu ona Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülünü kazandırdı.

<span class="mw-page-title-main">Beslenme</span>

Beslenme, canlılığın gereklerini yerine getirmek için gerekli olan maddeleri, canlı dışı ortamdan edinme faaliyetine verilen isimdir.

Bağırsak florası sindirim sisteminde yaşayıp konak organizmanın sindirimiyle ilgili çeşitli yararlı işlevler gören mikroorganizmalardır.

Kadmiyum bir inhibitör olmasının yanında atom yarıçapı da kalsiyuma yakın olduğu için bağırsaklardaki kalsiyum pompalarında emilip kana karışır. Ağır metal olduğu için vücuttan atılamaz, kemiklerde kalsiyum yerine stoklanır. Ayrıca böbrekte üretilen ve kemikler için elzem D vitamini sentez proteinlerinden birini inhibe ederek kemik dokularında yenilenme sürecini yavaşlatır. Ayrıca itai itai sendromuna neden olur.

<span class="mw-page-title-main">Azot döngüsü</span> Canlıların büyüyebilmesi için ihtiyacı olan bir kimyasal element

Yaşamın başlangıcından beri, atmosfer ve okyanuslar azot içerir. Azot canlılar için önemli bir maddedir. Canlılar yaşamlarını sürdürebilmek için oksijen ve karbondioksite ihtiyaç duydukları gibi, büyüyebilmek için de azota (N2) ihtiyaç duyarlar. Çünkü proteinlerin ve DNA'nın önemli bir bileşenidir. Azot, canlı vücudunda özellikle nükleik asitlerin, proteinlerin ve vitaminlerin yapısında %15 oranında bulunmaktadır. Gaz halindeki azot (N2), atmosferin %78'ini oluşturur. Üçlü kovalent bağı, bu iki azot atomunu sıkıca bir arada tutar. Azot Döngüsü, daha çok biyosferin ince bir tabakasında gerçekleşir. Azot bileşikleri bu ince kabuk içinde birbirine dönüşür. Bu işlemlere azot döngüsü denir. Azot döngüsü yaşamın sürekliliğini sağlayan bir doğa olayıdır. Bu döngüde azot bileşikleri sürekli olarak topraktan canlılara ve sonra tekrar toprağa geri dönerler. Ancak bir miktar azot atmosfere gider ve tekrar geri alınır. Canlılar havadaki bu azotu, ihtiyaçları olmasına rağmen doğada bulunduğu gibi bünyelerine alamazlar. Bu gazın bir şekilde canlıların kullanabileceği hale dönüştürülmesi ve canlılar tarafından tüketilip bitirilmemesi için bir döngü şeklinde atmosfere geri dönmesi gerekmektedir. Bu zorunluluğu ise mikroskobik bakteriler ve baklagiller karşılamaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Heterotrof</span> besinlerini kendi kendilerine sentezleyemeyen canlılar

Dışbeslenen, dışbeslek, ardıbeslek ya da heterotrof canlılar; besinlerini kendi kendilerine sentezleyemeyen canlılardır. Yaşamlarını sürdürmek için gerekli enerjiyi bu sebeple diğer dışbeslenen ya da kendibeslek canlılardan alması gerekir. Heterotrof terimi mikrobiyoloji alanında ilk kez 1946 yılında, mikroorganizmaların beslenme tiplerine göre sınıflamasında kullanılmıştır. Bugün ise terim besin zincirinin tanımlanmasında birçok alanda kullanılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Adli entomoloji</span>

Adli entomoloji veya adli böcek bilimi ya da biyokriminal entomoloji, adli tıbba yardımcı olan ya da onun yetersiz kaldığı durumlarda, ceset üzerinde bulunan böcek ve diğer eklembacaklıların ergin ve larvalarından, maktulün ("cesedin") ölüm zamanını doğruya yakınlıkta ya da yaklaşık olarak tahmin etmeye çalışan bir bilim dalıdır.

<span class="mw-page-title-main">Mikroorganizma</span> mikroskobik bir organizma

Bir mikroorganizma veya mikrop mikroskobik bir organizmadır. Mikroorganizmaları inceleyen, Anton van Leeuwenhoek'un kendi tasarımı olan bir mikroskop kullanarak 1675'te mikroorganizmaları keşfetmesi ile başlayan bilim dalına mikrobiyoloji denir.

<span class="mw-page-title-main">Ayrışma (jeoloji)</span>

Ayrışma, çözünme veya günlenme, yerkabuğunu oluşturan kayaçların yüzey kısımlarında fiziksel ve kimyasal etkenlerle meydana gelen değişimlerdir. Bu etkenlerin yanında atmosferdeki gazlar, sıcaklık, su, organizmalar da ayrışmada etkilidir.

<span class="mw-page-title-main">Ayrışma (biyoloji)</span> Biyokimyasal bir süreç

Ayrışma veya çürüme, organik maddelerin, maddenin daha basit formlarına ayrıldığı süreçtir. Bu süreç biyomda yer kaplayan sonlu maddelerin geri dönüşümü için gereklidir. Canlı organizmaların organları ölümünden kısa bir süre sonra ayrıştırmaya başlar. Bütün organizmalar aynı yolla ayrışmamalarına rağmen, ölümden sonra aynı aşamalardan geçerler. Ayrışmayı inceleyen bilim olan taponomi, Yunanca’da (τάφος, taphos) (mezar) kelimesinden gelir.

Kemotrof, içinde bulunduğu ortamdaki elektron vericisi/donörü moleküllerin oksidasyonu ile açığa çıkan elektronlardan enerji sağlayan canlıdır. Bu özellikleriyle kemotroflar, güneş enerjisini kullanarak fotosentez ile enerji elde eden fototroflardan ayrılırlar.

<span class="mw-page-title-main">Ayrıştırıcı (biyoloji)</span>

Ayrıştırıcılar, biyolojik bozulma yaratan organizmalardır. Canlılar dünyasında biyotik bileşen grubunda incelenirler.

Ceset kokusu, 800'den fazla farklı kimyasaldan oluşan kokudur.

<span class="mw-page-title-main">Tıbbi mikrobiyoloji</span> tıbbi uzmanlık

Tıbbi mikrobiyoloji veya Klinik Mikrobiyoloji mikroorganizmaları inceleyen bilim dalı olan mikrobiyoloji'nin, insan sağlığı ve tıp alanındaki uygulamalarını içeren dalıdır. Özellikle enfeksiyon hastalıklarının önlenmesi, teşhisi (diagnostik) ve tedavisi konuları üzerine odaklanır. Ayrıca, mikroorganizmaların insan sağlığını geliştirmek için kullanılmasını amaçlayan pek çok uygulamaları da içerir. İnsanlarda hastalığa sebep olan ve Tıbbi mikrobiyolojinin konu alanına giren mikroorganizmalar: bakteriler, mantarlar, Protistler ve virüslerdir. Ayrıca mikroorganizma olmasalar da, enfesiyöz proteinler olan prionlar ve insanlarda parazit olan bitki ve hayvan türleri de Tıbbi mikrobiyoloji'nin çalışma alanına girerler.