İçeriğe atla

Koçaklama

Koçaklama, konusu savaş, yiğitlik ve kahramanlık olan Türk halk edebiyatı şiirlerine verilen ad.

Koçaklama kavramı

Koçaklama bir genel bir tür kavramından çok, yiğitlik ve meydan okuma içerikli şiirlere verilen addır. Yani koçaklama semaiye veya koşmaya özgü bir tür değildir, genel ve anlamsal bir kategoridir. Örneğin halk destanları da bir koçaklamadır. Kısacası koçaklamalar bir nevi epik kavramının halk şiirindeki yansımasıdır. Bunu TDK'nin tanımından da anlayabiliriz:

"Halk edebiyatında biçimi ne olursa olsun, konusu yiğitlik, savaş, kahramanlık olan veya bir kahramanı öven, kahramanlık duygularını canlandıran şiir, yiğitleme."[1]

Genel olarak Türk edebiyatına baktığımız zaman, yiğitlik belirten söylemlerin azımsanamayacak düzeyde olduğunu görürüz. Battalname gibi Divan edebiyatı geleneğinden beslenen ürünler dahil, bugün dahi hamasi bir anlayışla yazılan birçok modern şiire rastlamak mümkündür. Türk halk edebiyatına baktığımız zaman ise karşımıza iki tür koçaklama anlayışı çıkar. Bunlardan ilki duygusal koçaklama, ikincisi ise coşkun koçaklamadır.

Duygusal koçaklama

Duygusal koçaklama, olayın psikolojik bir analize tabii tutularak kahramanlık yönlerinin yanında trajik yönlerinin de ön plana çıkarıldığı koçaklama türüdür. Bu tür eserlerde coşkun bir yiğitlik teminin ardında duygu gizlidir. Birçok kahramanlık bildiren halk destanı bu ulamda incelenir. Kayıkçı Kul Mustafa'ya ait olan Genç Osman Destanı bu tür koçaklamaların güzel bir örneğidir. Eserde yalnızca hamasi duygular yoktur, Genç Osman'ın ölümünden sonraki asker ve padişah nazarında yaşanan üzüntü hali de tahlil edilmiştir. Duygusal koçaklamalar halk tarafından çok sevilen bir türü oluşturur, bunun için bu eserler genellikle halk hikâyesi oluşum sürecinin bir parçası haline gelir. Örneğin Genç Osman Destanı halk öyküsü oluşum süreci bakımından incelenen ilk eserlerden biridir.[2]

Coşkun koçaklama

Coşkun koçaklama, en yaygın koçaklama türüdür. Bu tür koçaklamalarda ozanın korkusuz ve meydan okuyan bir söyleyişi vardır. Gerek savaş meydanındaki kahramanlıklar gerekse mevcut düzene karşı yapılan başkaldırı bu yolla ifade edilir. Otoriteler tarafından coşkun koçaklamaların en güzel örnekleri Köroğlu ve Dadaloğlu'ya ait koçaklamalar olarak kabul edilir.[3] Köroğlu'nun bir koçaklamasını örnek olarak incelersek,

Benden selam olsun Bolu Beyi’ne
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
Ok gıcırtısından kalkan sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir[4]

görüldüğü gibi coşkun koçaklamalarda psikolojik bir sentezden çok bir meydan okuma ve korkusuz söylem üzerinde durulur.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ "Koçaklama". 11 Mayıs 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Ekim 2011. 
  2. ^ Alptekin, Ali Berat (1997). Halk Hikayelerinin Motif Yapısı. Akçağ Yayınları. s. 66. 
  3. ^ Sami Yıldız (2008). ÖSS Edebiyat. Güvender. s. 51. ISBN 975-589-268-0. 
  4. ^ Birikim Dergisi (149-151. sayı). Birikim Yayınları. 2001. 

İlgili Araştırma Makaleleri

Türklerin Anadolu'ya geldikten sonra edebiyatları iki gruba ayrılmıştır. Arapça ve Farsçayı çok iyi bilen aydınların oluşturduğu "Yüksek Zümre Edebiyatı" ve İslam öncesinden gelen sözlü bir "Halk Edebiyatı". Anadolu'ya göç eden Türkler arasında aynı ayrım devam etti. Medrese eğitimi gören aydın kesim Arap ve Fars edebiyatlarının tesirini devam ettirirken, halk yine saz şairleri aracılığıyla halk edebiyatını devam ettirdi. Dolayısı ile Anadolu Türk Edebiyatı iki grupta incelenmektedir. Bu gruplardan biri halk edebiyatıdır.

Epik şiir; kahramanlık, yurt sevgisi gibi liriklik bildiren şiirdir. Epik şiirler oluşum tarihlerine göre "doğal epik" ve "yapay epik" olarak ikiye ayrılır. Aynı anlamda hamasi şiir, kahramanlık şiiri, destansı şiir adında da kullanılır.

<span class="mw-page-title-main">Koşma (edebiyat)</span>

Koşma, coşturucu duyguların dile getirildiği, İslamiyet öncesinde yazılan koşuk türünün bir devamı olan ladinî (dinî olmayan) Türk halk edebiyatı nazım biçimi. Koşmalar genellikle 11'li hece ölçüsü ile söylenir, en az 3 en çok 12 dörtlükten oluşur. Türk halk edebiyatının en çok kullanılan nazım şekli olan koşma, halk ozanları tarafından geliştirilmiş bir nazım şeklidir. Bu nazım biçimi Türk Dil Kurumu tarafından:

Sagu, ölen bir kişinin ardından söylenen bir tür ağıt şiiridir. Genelde ölen kişinin erdemlerini ve yiğitliklerini konu alır. Geniş doğa tasvirlerine yer verilir. Yedili hece ölçüsü ile, nazım şeklinde söylenir. Edebi sanatlara yer verilir. Dörtlük esasına dayanır. Ölen kişinin kahramanlıklarını, başarılarını, erdemlerini; kalanların acısını ve duyulan üzüntüyü dile getirir. Bu şiirlere İslâmiyet sonrası halk edebiyatında ağıt, Divan edebiyatında mersiye denir. Yuğ denilen ölüm törenlerinde söylenir. Divân-ı Lugati-t Türk'teki Alp Er Tunga sagusu bu türün önemli örneklerindendir.

Âşık halk edebiyatı, halk diliyle ve hece vezniyle meydana getirilen, saz eşliğinde söylenen şiirlerden oluşan geleneksel Türk edebiyatı dalıdır. âşıkların oluşturduğu eserlerin bütününe verilen isimdir.Halk edebiyatı içerisinde yer alır. Anonim ürünlerin dışında kalan şiirlerin oluşturduğu edebi ürünler toplamıdır. Kimi âşıkların başından geçen ve yaygınlaşıp ünlenen hikâyeler de âşık edebiyatı içinde incelenir.

Hece ölçüsü, şiirin her dizesindeki hece sayısının eşit olmasına dayanan bir vezindir. Türkçenin millî ölçüsü olarak bilinir.

Soylu savaşçılarla, hükümdarların kahramanlıklarını ağırbaşlı, yüce, dramatik bir üslupla, belirli biçimsel kurallara bağlı kalarak anlatan halk edebiyatı şiirleridir.

<span class="mw-page-title-main">Köroğlu</span> efsanevi Türk halk ozanı

Köroğlu, hem bir Türk destan kahramanının adıdır, hem de 16.yüzyılda yaşayıp büyük ün kazanmış bir halk ozanının mahlasıdır.

Destanların nazım şekli ve türünü, hem Halk Edebiyatı hem de Âşık Edebiyatı bünyesinde bulmak mümkündür.

Kayıkçı Kul Mustafa, Türk halk edebiyatının Bektaşî koluna bağlı halk ozanı. Şairin doğum ve ölümüyle ilgili net bilgiler bulunmamakla beraber; 17. yüzyıl ozanı olduğu belirlenebilmiştir. Kimi kaynaklarca 1658'de öldüğü rivayet edilmektedir. Ancak bu iddianın tersi olarak 1659'dan sonra öldüğünü savunan araştırmalar da vardır. Edebiyatçı Ahmet Kabaklı ise Kayıkçı Kul Mustafa'nın ölümünün 1646'dan sonra gerçekleştiğini söylemektedir.

<span class="mw-page-title-main">Türk edebiyatı</span> Türkçe yazılmış edebî eserler

Türk edebiyatı, Türk yazını veya Türk literatürü; Türkçe olarak üretilmiş sözlü ve yazılı metinlerdir.

Lirik şiir, duyguların coşkun bir dille anlatıldığı edebiyat eserlerinin genel adıdır. Latince lyricus, Yunanca lyricos, Fransızca lyrique kelimelerinden türemiştir. Sözlük anlamı ise; coşkun, ilhamla dolu demektir. Antik Yunan'da kullanılan lirik sözcüğü bugünkü anlamında kullanılmıyordu.

<span class="mw-page-title-main">Azerbaycan edebiyatı</span>

Azerbaycan edebiyatı Azerbaycan dilinde yazılan edebiyatı veya Azerbaycanlı yazarların, şairlerin veya Azerbaycanlı muhacirlerin yazdığı edebiyatı ifade eder.

Nazım şekilleri; Gazel, Rubai, Kaside, Tuyuğ, Mesnevi, Murabba, Kıt'a, Şarkı, Müstezat, Terkib-i Bent, Terci-i Bent, Musammat olmak üzere 12 türe ayrılır.

<span class="mw-page-title-main">Türk halk müziği</span> Türkçe yöresel etnik müziklerin tümü

Türk halk müziği ya da kısaca Türkü, Türkiye'nin çeşitli yörelerinde farklı ağızlar ve formlarda söylenen Türkçe yöresel etnik müziklerin tümü. Yapısal olarak folklorun bir parçası olan Türk halk müziği, sözlü halk müziği ve sözsüz halk müziği olmak üzere ikiye ayrılır. Sözlü halk müziğine genel olarak türkü adı verilir. Sözsüz halk müziğine ise ezgi adı verilir. Klasik Türk halk müziği, çeşitli yörelerden derlenmiş birçoğu anonim olan türkülerden ve sözsüz halk müziklerinden oluşur, anonim eserlerin sözü ve bestesinin kime ait olduğu bilinmez ve yöreye mâl olmuştur. Modern Türk halk müziği ise, 1970'li yıllardan sonraki dönemde eski yöresel müzik kalıpları örnek alınarak oluşturulmuş, sözü ve bestesi belli olan halk müzikleridir. Türk halk müziği, halk oyunları ve halkbilim ile de yakından ilgilidir. Bunun dışında genel karakteristiğine göre; bektaşi, halay, teke, zeybek gibi türlere ayrılır. Ayrıca il bazında türküler kategorilendirilmiştir.

İslamiyet öncesi Türk edebiyatı ya da Destan dönemi Türk edebiyatı, Türklerin İslamiyeti kabulünden önceki dönemlerde oluşturdukları edebiyata verilen isimdir. İslamiyet öncesi Türk edebiyatı M.Ö 4000'li yıllardan başlayarak Türklerin İslamiyeti kabul ettiği XI. yüzyıla kadar sürmektedir. Bu dönem edebiyatı genellikle sözlü ürünlerden oluşmuştur ve yazılı ürünler yok denecek kadar azdır. İslamiyet öncesi Türk edebiyatında M.S VI. yüzyıla kadar olan dönem sözlü edebiyat dönemi olarak adlandırılırken, ilk yazılı eserlerin verilmeye başlamasından sonra yazılı edebiyat dönemi başlamıştır. Eski Türklere ait olan en eski yazılı belgeler ise Orhun Yazıtları'dır Bu yazıtlar Türklerin bilinen ilk alfabesi olan Orhun alfabesi ile Göktürkler tarafından yazılmış yapıtlardır. Genel olarak Orhun Yazıtları'ndan önceki dönem sözlü edebiyat, sonrası ise yazılı edebiyat olarak nitelendirilmiştir.

Halk hikâyesi veya halk öyküsü, toplumsal iz bırakmış bir olaydan veya bir yazınsal ürünün sözlü kültürde bıraktığı derin etkiden kaynaklanarak ortaya çıkan halk edebiyatı ürünlerine verilen ad. Ayrıca, bazı halk bilimciler halk öyküsünü: "Çağdaş çağlara yaklaştıkça geçirdiği değişimle destanların yerini tutan halk ürünü." olarak görmüştür. Destanlar olağanüstü ögelerin çokça rastlandığı türlerdir. Halk hikâyeleri ise olağanüstülük düzeyinin ikinci safhasında yer alır ve destanlara oranla halk hikâyelerinin olay örgüsü daha gerçekçidir. Halk hikâyeleri bu yönüyle modern çağların yazın türleri olan roman ve öykü gibi mensur türlerle, destan arasında bir geçiş sürecini yansıtan ürünlerdir. Halk hikâyelerinde olaylar belirli kahramanların üzerine kurulmuştur. Bu kahramanlar çoğu kez; tanınmış bir edebî ürünün içeriğinde yer alan kahramanların topluma mal olması ve anonimleşmesiyle oluşmuştur. Aslen Divan edebiyatı'na ait mesneviler olan Leyla ile Mecnun ve Ferhat ile Şirin gibi eserler, taç eserlerin toplum tarafından sözlü kültüre aktarılıp "halk hikâyesi" haline gelmesinin en önemli örnekleridir. Bunun yanında halk edebiyatı ürünlerinde de bu duruma rastlanmaktadır. Örneğin, Kayıkçı Kul Mustafa'nın Genç Osman Destanı; toplumun beğenerek halk hikâyeleştirme sürecine dahil ettiği eserlerdendir. 1930'da edebiyat tarihçisi Fuat Köprülü, Genç Osman Destanı'nı halk hikâyelerinin oluşum evrelerini tespit etmek maksadıyla incelemiştir. Ayrıca bu çalışma; Türk edebiyatındaki anonim hikâyeleşme süreci hakkında yapılmış ilk çalışmalardan biri olmuştur.

Genç Osman Destanı, 17. yüzyılda Kayıkçı Kul Mustafa tarafından yazılan ve Türk halk edebiyatının en önemli epik eserlerinden biri sayılan duygusal koçaklamadır. Yapıtta Osman adındaki genç bir yeniçerinin savaş sırasındaki yiğitliği ve ölümü anlatılmaktadır.

Türk edebiyatında destan, efsaneden sonra ortaya çıkmış bir edebî türdür. Türk milletinin bir bütün olarak zamanımıza ulaşmış büyük destanları olmasa da yabancı kaynaklarda yer alan bazı parçaları mevcuttur. Türk destanlarına ait çeşitli parçalar Çin, Fars, Moğol ve Arap kaynaklarında bulunmaktadır. Bilinen Türk destanları arasında en eskisi Yaratılış Destanı’dır. Bu destan, Altay Türkleri arasında anlatılagelmiştir. Rus Türkolog Vasili Radlof tarafından saptanıp yazıya geçirilmiştir. İslâmiyet'ten önceki döneme ait en eski destanlar Saka Türkleri'ne aittir. Bu destan zinciri içinde Alp Er Tunga ve Şu Destanı parçaları bulunur. Bunlar Kaşgarlı Mahmut'un Divân-ı Lügati't-Türk adlı eserinde yer almaktadır.

Destan, Âşık edebiyatında bir nazım şeklidir. Kökeninin Farsça "dâstân" kelimesi olduğu düşünülmektedir. Destan “hikâye, masal, sergüzeşt, manzum hikâye (kıssa), vak‘a, tarih, roman ve hayvan masalı (fabl)” gibi anlamlara da gelmektedir. Destan, şekil itibarıyla koşmaya benzemektedir. Ancak ezgisel olarak farklılık gösterebilir. 40 dörtükten, 100 dörtlüğe kadar örnekleri görülmektedir.