
Edebiyat, yazın veya literatür, dil aracılığıyla; duygu, düşünce, hayal, olay, durum veya herhangi bir olgunun edebî bir tarzda ve etkili bir şekilde yazılı veya sözlü anlatımını gerçekleştiren; malzemesi söz ve ses; muhatabı insan olan bir sanat dalıdır. Edebî yazılar yazan sanatçılara edebiyatçı denir. Daha kısıtlayıcı bir tanımla, edebiyatın; bir sanat formu olarak oluşturulan yazılar olduğu düşünülmüştür. Bunun nedeni, günlük kullanımdan farklı olarak edebiyatın, dil ürünü olmasıdır.

Dilbilim, dil bilimi, lengüistik ya da lisaniyat; dilleri dilbilgisi, söz dizimi (sentaks), ses bilgisi (fonetik), ses bilimi (fonoloji), biçimbilim (morfoloji) ve edimbilim (pragmatik) gibi çeşitli yönlerden yapısal, anlamsal ve bildirişimin çıkış bağlamını temel alarak sözlerin gönderimlerini ve iletişimde dilin yaptırım gücünü inceleyen bilim dalıdır.

Arapça, Afroasya dilleri ailesinin Sami koluna mensup bir dildir. Batıda Atlantik Okyanusu'ndan doğuda Umman Denizi'ne, kuzeyde Akdeniz'den güneydoğuda Afrika Boynuzu ve Hint Okyanusuna uzanan geniş bir coğrafyada konuşulmaktadır. Tüm lehçeleri ile birlikte 420 milyonu aşkın kişi tarafından konuşulduğu tahmin edilmektedir. Arap Birliği'ne üye 22 ülke ile Çad ve Mali dâhil olmak üzere 24 ülkede resmî dildir. Aynı zamanda kısmî olarak tanınan Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti, Somaliland ile Tanzanya'da (Zanzibar) resmî dil statüsündedir. Arap Birliği'nin ve Birleşmiş Milletler'in kabul edilen altı resmî dilinden biridir. Nijer, Senegal ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nde ulusal/azınlık dili olarak tanınmıştır. Arapça İran, İsrail, Pakistan, Filipinler ve Güney Afrika Cumhuriyeti anayasalarında özel dil statüsüne sahiptir.

Dram trajedi, komedi veya trajikomedi türünde tiyatro eseri. Dramatik, epik ve liriğin yanı sıra üçüncü esaslı edebi türdür.
Divan edebiyatı, Türk kültürüne has süslü ve sanatlı bir edebiyat türüdür. Bu edebiyata genellikle "divan edebiyatı" adı uygun görülmekte olup bunun en büyük nedenlerinden birisinin şairlerin manzumelerinin toplandığı kitaplara "divan" denilmesi olduğu kabul edilmektedir. Öte yandan, divan edebiyatı gibi tabirlerin modern araştırmacılar tarafından geliştirildiğini ve halk-tekke-divan edebiyatları arasındaki ayrımların bazen oldukça muğlak olduğu ve bu edebiyatlar arasında ciddi etkileşimlerin de bulunduğu vurgulanmalıdır.

Fince (
Âyet ya da Âyet-i Kerime, Kur'an surelerini oluşturan harf, kelime veya cümlelerdir.
Lehçe ya da diyalekt, bir dilin belli bir coğrafî bölgedeki insanlar tarafından konuşulan çeşididir. Lehçe sözcüğü Türkçeye Arapçadan geçmiştir. Lehçe anlamında bazı sözlüklerde diyelek ve ağgan sözcükleri de bulunmaktadır.

Tefsir veya Yorumlama, İslam dini terimidir. 'el-Fesr' masdarından tef'il babında yorumlamak, açıklamak manalarına gelen bir kelimedir. Eş değer bir kelime "te'vil"dir (yorum). Kur'an ayetlerinin açıklanmasına dair dalıdır. Tefsir ilmi ile uğraşan kişiye müfessir denir. Al-i İmran suresi 7. ayette yer aldığı üzere Kur'an hem anlamı açık, hem de yoruma açık (müteşabih) ayetleri bünyesinde barındırır. İslam tarihinde Kur'an ayetlerini anlamak veya anlamlandırmak üzere çok sayıda çalışma yapılmıştır.

Japonca, Japonlar tarafından konuşulan Japon dil ailesine bağlı bir dildir. Başta Japonya ve Japon diasporasındakiler olmak üzere yaklaşık 128 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır. Japonya'da de facto millî dil olarak kabul edilip Palau'da tanınmış azınlık dilidir.
Jale Parla,, Türk edebiyat teorisyeni ve eleştirmenidir.

Haşr Suresi, Kur'an'ın 59. suresidir. Sure 24 ayetten oluşur.

Osmanlıca veya Osmanlı Türkçesi, Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk anayasası olan 1876 tarihli Kânûn-ı Esâsî'de geçtiği hâliyle Türkçe, 13 ile 20. yüzyıllar arasında Anadolu'da ve Osmanlı Devleti'nin yayıldığı bütün ülkelerde kullanılmış olan, Arapça ve Farsçanın etkisi altında kalan Türk dili. Alfabe olarak çoğunlukla Arap alfabesinin Farsça ve Türkçe için uyarlanmış bir biçimi kullanılmıştır. Halk arasında bazen bu dil dönemi için "Eski Türkçe" de kullanılmaktadır.
Âsârî (Eserî) Kur'ân-ı Kerîm'in en doğru tefsiri için daha evvelden yazılmış olan eserlerin metinlerine kesinlikle tam bağlılığı esas alan ve kelâm ilmini reddeden Evzâ'i, Leysî, Sevrî ve Taberî gibi erken fıkıh mezheplerini kuran geleneksel İslâm âlimleri tarafından oluşturulmuş i'tikadî bir mezhep, ekôl veya bir cereyandır.

Fasih Arapça, Fusha (الفصحى) veya Modern Standart Arapça ; resmi, siyasi, dini ve felsefi ve medyatik Arapça metinlerin yazıldığı, halk arasında konuşulmayan ve hiçbir zaman da konuşulmamış olan dildir. Arap halklarının her birinin kendine ait lehçeleri (Ammice) vardır. Kur'an da dahil tüm klasik Arapça metinlerde bu dil kullanılmıştır. Ayrıca Fusha, Arap ülkelerinde resmi dil olarak kabul edilir ve üniversitelerde öğretilir. Bu yüzden eğitimli Araplar birbirlerinin lehçelerini anlamasalar bile Fasih Arapça konuşarak anlaşabilirler.
Mecmeu'l-Beyan Tefsiri, İranlı din bilgini Şeyh Tabersi'nin yazmış olduğu tefsiridir. Bu eserin asıl nüshası Arapça diliyle yazılmış, on ciltten oluşmaktadır. Şii ve Sünni alimler tarafından övülen bu tefsir, Kur'an tefsirleri arasında Kur'an'ı en geniş ve en kapsamlı inceleyen Şii tefsirlerinden biridir. Bu eser eski kaynak tefsir kitaplarından biri olarak kabul edilmektedir. Mecmeu'l-Beyan Tefsiri daha sonra yazılan pek çok tefsire de kaynak olmuştur. Edebi tefsirlerinden biri olan bu tefsir, İran, Lübnan ve Mısır'da defalarca basılmıştır.

Arapça dilbilgisi Arap dilinin yapısını inceler. Arapça bir Sami dili olmakla birlikte diğer Sami dillerin dilbilgisi kurallarıyla benzerlik göstermektedir.

Geç Latince(Latince: Latinitas serior) Geç Antik Çağ'da konuşulan Latinceye verilen isim.
The Syro-Aramaic Reading of the Koran: Kur'an Dilinin Çözülmesine Bir Katkı, Christoph Luxenberg'in "Die syro-aramäische Lesart des Koran: Ein Beitrag zur Entschlüsselung der Koransprache" (2000) adlı kitabının İngilizce baskısıdır (2007).
Râzî Tefsiri veya özgün adıyla Mefâtîhu'l Gayb, genellikle et-Tefsîrü'l-Kebîr olarak bilinir, on ikinci yüzyıl İslam kelâmcısı ve filozofu Fahreddin er-Râzî tarafından yazılmış klasik bir Kur'an tefsiri kitabıdır. 32 ciltlik yapısıyla, 28 ciltlik Taberî Tefsiri'nden daha geniştir. Modern eserlerin onu kaynak olarak kullanması alışılmadık bir durum değildir.
[Onun] en büyük endişelerinden biri zekanın kendi kendine yeterliliğiydi. [...] [O] geleneğe (hadis) dayalı delillerin asla kesinliğe (yakin) yol açamayacağına, yalnızca varsayıma (zann) yol açacağına inanıyordu; bu, İslam düşüncesinde önemli bir ayrımdı. [...] [Ancak] Kuran'ın önceliğini kabul etmesi yıllarıyla birlikte arttı. [...] [Râzî'nin akılcılığı] İslam geleneğinde akıl ile vahyin uyumlaştırılmasına ilişkin tartışmada şüphesiz önemli bir yere sahiptir. Daha sonraki yıllarda mistisizm ile de ilgilendi, ancak bu onun düşüncesinin önemli bir kısmını oluşturmadı.