Kendi kaderini tayin hakkı
Makale serilerinden |
Kendi kaderini tâyin hakkı (self determinasyon ya da Türk Dil Kurumu tarafından tavsiye edilen biçimiyle öz belirtim), alışılmış anlamda ulusların kendi geleceklerini belirlemesi kavramıdır. Genel olarak, milletlerin kendi siyasal durumlarını, ekonomik, sosyal ve kültürel manada izleyecekleri yolu kendi istençleriyle belirlemeleri şeklinde tarif edilir. Buna göre; kendi geleceğini belirleme hakkı yalnızca ulusun kendisine aittir; kimse ulusun hayatına zorla müdahale etme, okullarını ve diğer kurumlarını yok etme, gelenek ve göreneklerine saldırma, dilini baskı altına alma ve özgürlüklerini kısıtlama hakkına sahip değildir. Kelime İngilizce Self determination kelimesinden türetilmiştir.
Birleşmiş Milletler, devletlerin toprak bütünlüğünün self determinasyon hakkından daha önde olduğunu kabul etmektedir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu dönem sözcüsü Miroslav Lajčák; self determinasyonun temel bir hak olmakla beraber bu hakkın kullanılabilmesi için iki şart koşulduğunu ifade etmiştir;[1][2]
- Bu hak kullanılırken devletlerin toprak bütünlüğü ihlal edilmeyecektir.
- Bu hak kullanılırken meseleye taraf olan herkes mutabakat halinde olacaktır.
Tarihi
Kökü bakımından Fransız ihtilali sırasında 1795 tarihinde yayınlanan insan ve vatandaş hakları demecine denk gitmektedir. Bu terimin ilk kullanımı ulus devlet kavramının şekillenmeye başladığı 18.yy.'a götürülebilirse de, kavramın modern anlamda oluşumu 20. yy başlarındaki kullanımıdır. Bu kavram Bolşevik önder Vladimir Lenin tarafından 1914 yılında dile getirilmiş, ardından I. Dünya Savaşı yıllarında ve sonrasında ABD Başkanı Woodrow Wilson terimi sık sık kullanmıştır. Ancak terim Wilson İlkeleri olarak bilinen 14 maddelik bildirgenin hiçbir maddesinde yer almamıştır.
Bu dönemde bu ilkenin en çok ilgilendirdiği ülkeler, birçok ulusu içinde barındıran Osmanlı Devleti, Çarlık Rusyası gibi ülkelerdi. Bu devletlerde yaşayıp bu ilkeyi amaç edinen birçok halk, kendi bağımsızlık savaşlarına girişmişlerdir. Bununla birlikte diğer yandan birçok yayılmacı ülke bu oluşacak bağımsız devletlerden yararlanmak için manda ve himaye sistemini kullanmaya başlamışlardır. Lenin 1914 tarihli ünlü "Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı" isimli makalesinde, ortaya çıkan durumu şu şekilde ifade etmiştir;[3]
“ | “Emperyalizm koşullarında yalnızca ulusların kendi kaderini tayin hakkı değil, siyasi demokrasinin bütün temel talepleri ancak kısmen uygulanabilir, üstelik çarpıtılmış ve istisnai olarak. (...) Fakat bundan, hiç de sosyal demokratların bütün bu talepler için acil ve kararlı bir mücadeleden vazgeçmeleri gerektiği sonucu çıkmaz-sosyal demokratların böylesi bir mücadeleden vazgeçmeleri sadece burjuvazi ve gericiliğin ekmeğine yağ sürecektir” | „ |
Sovyetler Birliği'ndeki uygulama
Çok sayıda devletin bir araya geleceği federal bir yapıda, doğal olarak birçok ulus olacaktır. Sovyetler Birliği'nin kurucusu Vladimir Lenin bu ulusların politik konumu konusunda Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı (UKKTH) ilkesini öne sürerek bütün ulusların siyasal kaderinin, başka bir ulus tarafından tahakküm altına alınmadan, bağımsız bir şekilde kendi geleceğini tayin hakkını içermesi gerektiğini belirtmiştir. Bu ilkeye göre; ezilen ulusun bir diğer uluslarla arada yaşama isteği olabileceği gibi kendine ait bağımsız bir devlet ve meclisler kurma hakkı daima bulunmaktadır. Bu hak; bu şekilde açık olarak belirtilmediği sürece, hem ezen ulusun, hem de ezilen ulusun mülk sahibi egemen sınıfları (burjuvazi) tarafından çarpıtılmaya açık hale gelecektir. Bu hakkı hangi biçimde kullanacağı "ezilen ulusun" iradesine bırakılmalıdır.
1936 Sovyet Anayasası, bu ilke kaynak alınarak hazırlanmış ve halkların tam eşitliğini öngörmüştür. 25 Kasım 1936'da dönemin Sovyetler Birliği Komünist Partisi genel sekreteri Josef Stalin, anayasa taslağını açıkladığı raporunda konu hakkında "Sovyet anayasası, tüm halkların ve ırkların geçmişteki ve o anki durumundan bağımsız olarak, güçleri ve zayıflıklarından bağımsız olarak, toplumun ekonomik, sosyal, devletsel ve kültürel yaşamının her alanında aynı haklara sahip olması gereğinden hareket eder." diyerek bu konunun sovyet toplumunda son derece önemli olduğunu vurgulamıştır.
Bununla birlikte Stalin; Lenin'in ardından konuyla en çok ilgilenen sovyet liderlerinden biri olmuş ve bu ilkenin toplumlardaki önemini şu şekilde ifade etmiştir;[4]
“ | “Ulusların kendi kaderini tayin hakkı için mücadelede, sosyal demokrasinin amacı, ulusal baskı politikasına son vermek, bu politikayı imkânsız kılmak ve böylece uluslararasındaki çekişmeyi ortadan kaldırmaktır. (...) Bu sebeple işçiler, en incesinden en kabasına kadar ulusal baskıya ve ulusları birbirlerine karşı kışkırtma politikalarının bütün biçimlerine karşı savaşırlar ve savaşmaya devam edecekler.” | „ |
Fakat Stalin'e göre bu ilke, bir ulusun her gelenek ve kuruluşunu destekleyeceği anlamına gelmez. Herhangi bir ulusun baskı altına alınmasına karşı mücadele ederken yalnızca ulusun kendi kaderini belirleme hakkını desteklenecek, aynı zamanda ulusun emekçi kesimlerinin bu ulusun zararlı gelenek ve kurumlarından kurtulmasını mümkün kılmak için ajitasyon yapacaktır.[5]
Kaynakça
- ^ "The Latest: UN chief hopes sides will solve Catalan crisis". CNBC. 2 Ekim 2017. 3 Ekim 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ekim 2017.
- ^ "Catalan leader urges police withdrawal as Madrid defends crackdown". Deutsche Welle. 2 Ekim 2017. 11 Ekim 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ekim 2017.
- ^ Lenin V.İ,, Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı, Sol Yayınları, Birinci Baskı, 1979
- ^ Lenin, Vladimir; Stalin, Jozef. Marksizm ve Ulusal Sorun, Evrensel Basım Yayın, s. 133-34 ve s 24-25.
- ^ Bir kişi: Stalin, Bir kavram: UKKTH 26 Ağustos 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Evrensel, 22 Temmuz 2016, Erişim tarihi: 24 Temmuz 2016.