Süleyman Çelebi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Bursa'da Ulu Camiî imamı, mutasavvıf, tek eseri olan, Türkçe kaleme alınmış mevlidlerin ilki ve en meşhuru olan Vesîletü’n-necât'ın yazarıdır.
Ru'yetullah, İslam dini terimi. Allah'ın âhirette gözlerle görülmesini tanımlar. Kelâm ilmindeki tartışma konularından birisidir.
Kader ya da yazgı, önceden ve değişmeyecek bir biçimde belirlenmiş olay akışıdır. İster genel ister bireysel olsun, önceden belirlenmiş bir gelecek olarak algılanabilir. Felsefedeki determinizm hareketi, kader üzerine kuruludur. Kader kavramı aynı zamanda birçok farklı dinde de önemli yere sahiptir.
Ehl-i Hak, Yâresânizm veya Kaka'ilik, 14. yüzyılın sonlarında İran'ın batısında Sultan Sahak tarafından kurulan senkretik bir dini öğretidir. Toplam Ehl-i Hak nüfusunun 2 milyon ila 3 milyon arası olduğu tahmin edilmektedir. Esas olarak batı İran ve doğu Irak'ta bulunurlar ve çoğunlukla etnik Goran Kürtleridirler, ancak daha küçük gruplar halinde Türk, Fars, Lur, Azeri ve Arap inananları da bulunur. Irak'taki bazı Yarsanilere Kaka'i denir. Yarsaniler, bazen aşağılayıcı bir şekilde "Aliilahiler" veya "Aliyyullahiler" olarak da adlandırılabilirler. Birçok Yarsaninin, İran'daki İslami yönetimin baskısı nedeniyle dinlerini sakladığı tahmin edilir ve bu yüzden nüfuslarının kesin istatistikleri bulunmamaktadır.
Ebû Hanîfe veya tam adıyla Ebû Hanîfe Numân bin Sâbit bin Zûtâ bin Mâh İslam dininin dört fıkıh mezhebinden birisi olan Hanefi mezhebinin kurucusu ve Sünni fıkhının en büyük üstâdlarından biri sayılan İslam fıkıh ve hadis bilgini. Asıl adı "Nu’man bin Sâbit" olup sevenlerince ismi "İmâm-ı Â’zam" unvanıyla birlikte anılır.
Mutezile, İslam dininde bir itikadi mezhep. Mutezile, sözcük olarak "ayrılanlar, uzaklaşanlar, bir tarafa çekilenler" anlamına gelir. Büyük günâh işleyen kimsenin iman ile küfür arası bir aşamada olduğunu söyleyerek Ehl-i Sünnet âlimlerinden Hasan-ı Basrî'nin dersini terk eden Vâsıl bin Atâ ile ona uyanların oluşturduğu mezhep bu adla anılır. Mutezile ise kendini "ehlü'l-adl ve'ttevhîd" diye adlandırır. Mutezile mezhebinden olan kişiye Mutezili denir. Özellikle kader ve kaza konularındaki yorumları ve inançları nedeniyle İslam dinindeki diğer mezheplerden ayrılmışlardır; ama yine de İslam dininin çoğunluğunu oluşturan mezheplerden, Ehl-i Sünnet, Mutezile'yi İslam dışı saymamaktadır. Akılcı bir mezhep olan Mutezile, mantık kurallarıyla çelişir gördüğü âyet ve hadisleri Ehl-i Sünnet'ten farklı biçimde yorumlamış ve bu yorumlarında akla öncelik vermiştir. Sonuç olarak Mutezile mezhebi, gerek akla çok değer vermesi ve özellikle de Abbâsîler döneminde felsefe ile girdiği yakın ilişkiler dolayısıyla barındırdığı felsefi metot ve görüşleri nedeniyle fazlasıyla eleştirilmiştir. Özellikle de nass ile aklın çeliştiğini düşündükleri noktalarda sıklıkla nassı akla uygun gelecek biçimde yorumlamaları diğer mezheplerde büyük tepki uyandırmıştır. Modern zamanlardaki bazı araştırmacı ve İslam tarihçileri de Mutezile mezhebini akla verdiği önem ve yöntemleri bakımından, çeşitli konularda rasyonalist olarak tanımlar. Mutezile mezhebinin kendi içinde barındırdığı beş ana öğesi vardır, bu öğelerin ilki olan ve İslam dininin de ilk öğesi olan tevhidin bu beş ana öğenin temeli olduğunu öne sürerler. Bazı cemaat ve mezhepler bu düşünceye karşı çıkmıştır.
Ehl-i Sünnet ve'l-Cemâat, kısaca Ehl-i Sünnet ya da Sünnîlik, İslam dininin dünya üzerindeki iki büyük kolundan biri ve %77-80'lik bir oran ile en büyük mensubunun bulunduğu mezhepler grubudur. Zaman zaman Sünnî İslam veya Sünnî mezhebi ifadesi de kullanılır. Günümüzde Sünnîlik, kendi içerisinde günümüzde yaşayan iki akaid mezhebi, dört fıkıh mezhebini içermektedir.
Ehl-i beyt, "ev halkı" anlamına gelen ve İslam peygamberi Muhammed'in ev ahalisini tanımlamak için kullanılan İslâmî terim.
Mektubat, İslam alimi Said Nursî'ye ait kitap. 1928 ve 1935 yılları arasında kısım kısım yazılmış olan eser aynı zamanda Risale-i Nur Külliyatının bir parçasıdır. Eserdeki soruların ise talebesi Hulusi Yahyagile ait olduğu ifade edilmektedir.
Muhâkemât Said Nursî'nin eseri.
Eş'ârîyye veya Eş'ârîlik, İslâm içinde bir teoloji ekolü ve Sünnî itikadi mezheplerinden birisidir. Kurucusu Ebü'l Hasan Eş'arî'dir. Sünnî Müslümanlar arasında Mâtûrîdîlik ve Selefîlik gibi yaygındır. Aklı Mu'tezile kadar önemsememekle birlikte, Selefîyye kadar da küçük çapta ele almaz.
İtikâdî mezhepler veya Akide mezhepleri ya da İnanç mezhepleri, İnançla ilgili konular İslam'da başlangıçta bir fıkıh dalı kabul edilen kelâm, daha sonra ilm-i tevhid olarak adlandırılmıştır. Daha sonraları Fıkıh, amelî meseleler üzerinde, kelâm ise itîkâdî meseleler üzerinde yoğunlaşmıştır. Müslümanlar, İslâm Peygamberi Muhammed döneminde akıllarındaki soruları hemen ona sorabiliyorlardı. Ancak peygamberin ölümünden sonra sorularına cevap bulamayınca zamanın büyük İslam alimleri Kur'an'ı akıl ile yorumlamaya koyuldular. Böylelikle de i'tikadi mezhepler oluşmuş oldu. Bu mezhepler farklı coğrafyalara yayıldı ve oralarda benimsendi.
Hurûfilik ya da Hurûf'îyye, adını Arapça hurûf kelimesinden alan, kutsal metinlerde harf ve kelimelerin sayısı, sırası ve diziliminin belirli şifreler barındırdığı iddiasıyla bunlardan kelime, cümle veya cümlecikleri oluşturan harflerin ebced değerlerinden metnin düz anlamı ile ilgili olmayan, telmih, ima, işaret gibi ikincil anlamlar çıkartan ve bu anlamlar üzerinden yeni anlayış ve kavrayışlara yol açan yaklaşımlara verilen addır.
Birinci İznik Konsili, MS 325 yılında İmparator I. Konstantin tarafından Roma İmparatorluğu topraklarında Hristiyanlığın içerisinde tartışılan bazı konuları netleştirmek amacı ile toplanmıştır.
Virânî'nin doğum ve ölüm tarihleri net olarak bilinmemekle birlikte, Abdülbaki Gölpınarlı'nın "Alevî - Bektaşî Nefesleri" adlı eserinde, Virânî'nin Şah Abbas ile görüştüğüne dair kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlardan hareketle, Virânî'nin XVI. yüzyılın ikinci yarısı ile XVII. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamış olabileceği öne sürülmektedir. Virânî'nin doğum yeri Eğriboz adası olarak belirtilmiş ve hayatının çeşitli dönemlerinde Necef'te kaldığı, Hz. Ali Türbesi'nde türbedarlık yaptığı, Anadolu ve Balkanlar'a seyahat ettiği rivayet edilmiştir. Gölpınarlı, Virânî'nin ölmediğine dair bir inancın olduğunu ve Necef Bektaşî Dergâhı'nda onun için özel bir mekân olduğunu belirtmektedir. Virânî'nin aslen Nusayrî olduğu ancak daha sonra Bektaşîliğe, Alîilâhîliğe ve Hurûfîliğe yöneldiği söylenmektedir. Balım Sultan'ın halifelerinden birine methiye yazması, Balım Sultan'a intisap ettiğini doğrulamaktadır. Virânî, Alevî-Bektaşî geleneğinde önemli bir yere sahiptir ve Yedi Ulu Ozan arasında sayılmaktadır. Şairin yaklaşık 300 şiiri aruz vezniyle yazılmıştır ve bu da belli bir eğitim aldığını göstermektedir. Dinî-tasavvufî bilgiye sahip olduğu anlaşılan Virânî'nin şiirleri, genellikle Hz. Ali, on iki imam ve Alevî-Bektaşî uluları hakkındadır. Şiirlerinin çoğu kasidedir ve inancını yaymak amacıyla yazılmıştır. Virânî'nin divanı dışında, "İlm-i Câvidân" adlı başka bir eseri daha vardır. Bu eserde, Fâtiha sûresinin tefsiri, Ehl-i beyt, tasavvufî kavramlar ve Bektaşîliğin âdâb ve erkânı gibi konular işlenmiştir. Dinî tahsilde sadece bilgi vermenin değil, aynı zamanda ikna edici ve dini sevdirici olmanın da önemli olduğunu vurgulamıştır.
Ehli Aba veya Ehli Kisa hadisi, İslam peygamberi Muhammed'in sırtında abası olduğu halde, abanın altına, Fatıma'yı, Ali bin Ebu Talib'i, Hasan'ı ve Hüseyin'i alması ve Ahzab Suresi'nin "Ey Ehli Beyt! Allah sizden günahı gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor." mealindeki 33. ayetini okumasını anlatır. Ehl-i Aba olayı, Şiilikteki İmametin köklerinin dayandığı önemli olaylardandır.
Şablon:Yazdânizm Ehl-i Hakk Âyin-î Cemi, Ehl-i Hakk bağlıları tarafından âyin şeklinde yapılan bir tür ibâdettir. "Ehl-i Hakk Âyin-î Cemi" yapılan ibâdethânelere "Cemhâne" adı verilmiştir. Ehl-i Hakk Âyin-î Cemi'ne katılan kişiler Hakkın huzurunda olduklarına inanırlar; Yâresânîlik inancına göre "Ehl-i Hakk Âyin-î Cemi" yapılan yerlerde ilahî bir tecelli gerçekleşir.
Hurûfî-Bektâşî inancı Hurûfîlik akımı İranlı bir Şiî mutasavvıf olan “Fadl’Allah Ester-Âbâdî” tarafından kuruldu. Halep sınırlarından, Batı Anadolu’ya doğru hareket eden “Hurûfîler” Seyyid Nesîmî’nin H. 820 / M. 1417 yılında Halep’te idamından sonra Irak’tan Azerbaycan’a ve oradan da Doğu Anadolu’ya kadar olan bölgelerde Hurûfîliği yaydılar. Nesîmî’nin Divânı ve hayat hikayesi birçok mutasavvıf için iyi bir kaynak ve sermaye oldu. Nesîmî, daha Fadl’Allah Yezdânî’nin “Hurûfîlik” mezhebinin ortaya çıkmasından beş asır önce yaşayan Hulûl ve ilhada yönelik söylemleri nedeniyle de aynı sonucu paylaşmış olan Hallâc-ı Mansûr’un yolunda olarak kabul edildi. Aslen İbâh’îyyûn olan “Hurûfîler”, aynı zamanda Mücessime’den olduklarından dolayı, Cenâb-ı Hakk’ın cisim olarak, Bâtınîliğin esas prensibi olan hulûle olan inançları nedeniyle de “Fadl’Allah Hurûfî” şeklinde belirdiğine inanırlar.
Tathir Ayeti, Ahzab Suresinin otuz üçüncü ayetinin bir bölümü. Şiîler'e göre bu ayet, İslâm dîni peygamberi Muhammed'in Ehl-i Beyt'inin tamamının "ismet" sıfatına hâiz olduğunu belirleyen ayettir. İsmi "pâklanılmak" anlamına gelir.
Fatıma Mushafı,, Şii inanışa göre Muhammed'in ölümünden sonra kızı Fatıma'yı teselli etmek amacıyla Cebrail tarafından Fatıma'ya söylenen sözlerin Ali tarafından yazılmasıyla meydana gelen kitap.