İçeriğe atla

Kelâm

Kelâm ya da İlm-i Kelâm (Arapçaعِلْمُ الْكَلَام); İslâm dininin akāid konularını irdeleyen ve tarihî olarak bu çerçevede gelişen dinî-felsefî teorilerle ilgilenen ilim dalı. Bu anlamda kelâm, imanla ilgili konu ve sorulara izâh ve ispat getirme amacıyla geliştirilen teolojik felsefenin adıdır.

İtikadî mezhep imamlarına göre kelâm ilmi metotları farklılık gösterdiği gibi konulara getirilen açıklamalar ve sorulara verilen cevaplar da farklılık göstermektedir.

Tarihçe

Başlangıçta fıkıh içerisinde mütalaa edilen kelâm, daha sonra ilm-i tevhid olarak adlandırılmıştır. Fıkıh; âmelî (ibadetsel) meseleler üzerinde, kelâm ise itîkâdî meseleler üzerinde yoğunlaşmıştır.

Muhammed peygamberin zamanında nispeten dar ve aksiyona dayalı islam toplumunda fazlaca dini-felsefi tartışma görülmez. Örneğin hicri birinci yüzyılın son çeyreğinde kader konusu bir inanç konusu olarak ele alınarak tartışılmaya başlanmıştır.

Başlangıç itibarıyla Kelâm, imanın esası olan Allah'a iman, Allah'ın sıfatları ile ilgilenmişse de, özellikle Gazali'den sonra bütün imanî meseleleri kapsayacak genişlikte değerlendirilmeye başlanmıştır. Burada Gazali'nin Yunan felsefesinin tesirlerine karşı aldığı tavır, önemli bir parametre olarak gözükmektedir. Mutezile mezhebi kelamcıları akılcı-nakilci tartışmalarında aklı esas alan yaklaşımları ile öne çıkmışlardır. Sünni itikad mezheb imamlarından Ebü'l Hasan Eş'arî ile İmâm Mâtürîdî Sünni kelam ilminin kurucularından sayılır; akıl ve nakili birlikte kullanır.

Eleştiriler

Tarihte kelam tartışmalarında taraflar sıklıkla birbirlerini dinden çıkmış mürted veya sapkın olarak nitelendirmişlerdir. Birçok sufi ve İslam alimi bu tartışmalara girmeyi de sapkınlık olarak değerlendirmiş ve kendi müritlerine yasaklamışlardır.

Konuları

Kelamcılar inancı ilgilendiren birçok sorular sormuşlar veya sorulan sorulara akli cevaplar aramışlardır.

  • Allah'ın zat ve sıfatları nelerdir, bu sıfatlar zâtından ayrı mıdır yoksa aynısı mıdır? Bu sıfatlar ezeli ve ebedi midirler, yoksa hadis (yani sonradan olma, yaratılmış) mıdırlar?
  • Marifetullah: Allah'ın zatı bilinebilir mi? Bu bilgiye nasıl ulaşılır? Bu bilgiye ulaşmanın tek yolu peygamber ve din yoluyla mı olur yoksa akıl yolu ile bu bilgiye ulaşılabilir mi?
  • Ru'yetullah: Allah'ın görülüp görülemeyeceği meselesi, Allah'ın hem her yerde olması hem de hiçbir yerde olmaması konusu.
  • Kur'an mahluk (yaratık) mudur yoksa mahluk değil midir? Kur'an Allah'ın sözü ise bu söz Allah'ın zatı ile birlikte ezelden beri var mı idi, yoksa sonradan mı konuşulmuştur?
  • Kaza ve kader konusu, kader karşısında insanın irade ve sorumluluğu nedir?
  • Nübüvvet (peygamberlik): Peygamberliğin nitelikleri ve şartları nelerdir? Peygamberle görüşmeyen insanlar, Allah'a inanmakla sorumlu tutulurlar mı?
  • Mucize ve kerâmet hak mıdır ve gerçek midir?
  • Büyük günahlar'ın neler olduğu ve büyük günah işleyenin durumun ne olduğu, büyük günah işleyenin imanı azalır mı azalmaz mı, dinden çıkıp irtidad mı etmiş olur, yoksa çıkmaz da fasık mı olur? Gibi konular.
  • İmâmet, (halifelik hakkı ile ilgili Şii-Sünni tartışmasının inanç boyutu)
  • Hidâyet, hidayet Kur'anda belirtildiği gibi Allah tarafından verilen ve alınan bir şey midir, değil midir?
  • Doğru ve yanlışın tanımı, bir şey yanlış ve kötü olduğu için mi günah olur, yoksa bir şeyi kötü yapan o şeyin Allah tarafından yasaklanması mıdır?
  • İman'ın sabit mi yoksa artan ya da eksilebilen bir kavram mı olduğu, iman-âmel münahasebeti (âmelin imandan bir parça olup olmadığı) tartışmaları.
  • Ruh'un mâhiyeti gibi konularda tartışma ve görüşler geliştirmişlerdir.
  • Cennet-Cehennem Şu anda yaratılmış mıdır? Oraya gidecekler orada ebedi olarak kalacak mıdır? Tartışmaları.

Mezhepler

Kelam tartışmalarında ortaya çıkan itikadi mezhepler'in bazıları:

Ayrıca bakınız

Dış bağlantılar

  • [1] Akılcı-nakilci tartışmaları çerçevesinde Türk Müslümanlığı


İlgili Araştırma Makaleleri

Allah (Arapça: الله, romanize:

<span class="mw-page-title-main">Müslüman</span> İslam dinine mensup kimse

Müslüman, İslam dinine mensup kişi demektir. Sünni, Şii ve Mutezili mezhep inancına göre, Allah'a ve Allah'ın birliğine, Muhammed'in Allah'ın peygamberi olduğuna inanan kişilere denir. İslam dininin farklı mezheplerinde Müslüman kavramı üzerine çeşitli farklılıklar bulunmaktadır.

Cebriyye, kader ve irade konusunda Kaderiyye fırkasının tam aksi görüşler ileri sürmüştür. İslâm âleminde kader konusunu tartışma gündemine getiren ilk şahsın Ma'bed bin Hâlid el-Cühenî olduğu nakledilir. Onu Geylân el-Dimaşkî takip etmiş ve kaderle ilgili görüşlerini daha da geliştirmiştir. Ma'bed, Allah tarafından önceden tayin edilmiş bir kaderin bulunmadığını, insanın fiil ve tavırlarında tamamen serbest olduğunu savunmuştur.

Ru'yetullah, İslam dini terimi. Allah'ın âhirette gözlerle görülmesini tanımlar. Kelâm ilmindeki tartışma konularından birisidir.

Akîde, Akâid veya İtîkâd ; İslam'da inanç olarak bağlanmayı gerekli kıldığına inanılan inanç esaslarının bütünü olarak bilinir. Akîde kelimesi Arapça "a-k-d" (عقد) kökünden gelip, "bağ", "bağlama/bağlanma", "düğümleme/düğümlenme" ve aynı zamanda "bağlılık" ve "sözleşme" anlamlarına da gelir. Terim olarak "inanç" ve "iman" anlamında kullanılmıştır. Benzer bir ifade olan kelâm ise inançla ilgili felsefi tartışmalar için kullanılmıştır.

Mutezile, İslam dininde bir itikadi mezhep. Mutezile, sözcük olarak "ayrılanlar, uzaklaşanlar, bir tarafa çekilenler" anlamına gelir. Büyük günâh işleyen kimsenin iman ile küfür arası bir aşamada olduğunu söyleyerek Ehl-i Sünnet âlimlerinden Hasan-ı Basrî'nin dersini terk eden Vâsıl bin Atâ ile ona uyanların oluşturduğu mezhep bu adla anılır. Mutezile ise kendini "ehlü'l-adl ve'ttevhîd" diye adlandırır. Mutezile mezhebinden olan kişiye Mutezili denir. Özellikle kader ve kaza konularındaki yorumları ve inançları nedeniyle İslam dinindeki diğer mezheplerden ayrılmışlardır; ama yine de İslam dininin çoğunluğunu oluşturan mezheplerden, Ehl-i Sünnet, Mutezile'yi İslam dışı saymamaktadır. Akılcı bir mezhep olan Mutezile, mantık kurallarıyla çelişir gördüğü âyet ve hadisleri Ehl-i Sünnet'ten farklı biçimde yorumlamış ve bu yorumlarında akla öncelik vermiştir. Sonuç olarak Mutezile mezhebi, gerek akla çok değer vermesi ve özellikle de Abbâsîler döneminde felsefe ile girdiği yakın ilişkiler dolayısıyla barındırdığı felsefi metot ve görüşleri nedeniyle fazlasıyla eleştirilmiştir. Özellikle de nass ile aklın çeliştiğini düşündükleri noktalarda sıklıkla nassı akla uygun gelecek biçimde yorumlamaları diğer mezheplerde büyük tepki uyandırmıştır. Modern zamanlardaki bazı araştırmacı ve İslam tarihçileri de Mutezile mezhebini akla verdiği önem ve yöntemleri bakımından, çeşitli konularda rasyonalist olarak tanımlar. Mutezile mezhebinin kendi içinde barındırdığı beş ana öğesi vardır, bu öğelerin ilki olan ve İslam dininin de ilk öğesi olan tevhidin bu beş ana öğenin temeli olduğunu öne sürerler. Bazı cemaat ve mezhepler bu düşünceye karşı çıkmıştır.

İslâm dîni fıkhî mezhepleri; İslam coğrafyasında dînî bölünmeleri ifade etmekle birlikte bu bölünmelerin başlangıcı dînî değil, siyâsî ve sosyal bölünmelerden oluşmaktadır.

Eş'ârîyye veya Eş'ârîlik, İslâm içinde bir teoloji ekolü ve Sünnî itikadi mezheplerinden birisidir. Kurucusu Ebü'l Hasan Eş'arî'dir. Sünnî Müslümanlar arasında Mâtûrîdîlik ve Selefîlik gibi yaygındır. Aklı Mu'tezile kadar önemsememekle birlikte, Selefîyye kadar da küçük çapta ele almaz.

İtikâdî mezhepler veya Akide mezhepleri ya da İnanç mezhepleri, İnançla ilgili konular İslam'da başlangıçta bir fıkıh dalı kabul edilen kelâm, daha sonra ilm-i tevhid olarak adlandırılmıştır. Daha sonraları Fıkıh, amelî meseleler üzerinde, kelâm ise itîkâdî meseleler üzerinde yoğunlaşmıştır. Müslümanlar, İslâm Peygamberi Muhammed döneminde akıllarındaki soruları hemen ona sorabiliyorlardı. Ancak peygamberin ölümünden sonra sorularına cevap bulamayınca zamanın büyük İslam alimleri Kur'an'ı akıl ile yorumlamaya koyuldular. Böylelikle de i'tikadi mezhepler oluşmuş oldu. Bu mezhepler farklı coğrafyalara yayıldı ve oralarda benimsendi.

Tevhit ya da tevhid, teizm tarifinin İslâm terminolojisindeki karşılığıdır.

Büyük günah işleyenin durumu, İslam ilimlerinden biri olan kelâmın tartışmalı ve önemli konularından biridir. Kısacası büyük günah işlemiş bir kişinin dini anlamda durumu, yeri ve ahiretteki durumunu konu alır. Farklı itikadi mezhepler bu konuda farklı görüşlere sahiptir.

Mâtüridîlik, Matüridî'nin kurduğu, Hanefî Mezhebi'nin kurucusu İmam-ı A'zam'ın düşüncesini tâkip eden, akla önemli bir yer veren İslam dini itikad mezhebidir. Türkiye, Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Orta Asya ülkelerinde yaygındır.

Küfür; inkâr, reddetmek, yok saymak, görmezlikten gelmek, hakaret gibi anlamlara gelir.

İslam mezhepleri, başlangıçta İlk dönemlerde Ali ile Muâviye b. Ebû Süfyân arasındaki savaş ve İslâm toplumundaki bölünme Ehl-i Sünnet, Şîa ve Hâricîler şeklinde ilk mezhepsel ayrışmayı beraberinde getirmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Ebü'l-Hasan Eşarî</span>

Ebü'l Hasan Eş'arî, İslam dininin iki itikadi mezhebinden birisi olan Eş'arilik mezhebinin kurucusu ve Şâfiîlik, Mâlikîlik, Hanbelilik mezhebine bağlı olanların itikad imamı sayılan İslâm alimi.

Hâris el-Muhâsibî ya da tam künyesiyle Hâris bin Esed el-Muhâsibî el-Anezî, İslam alimi. Yaşamını din felsefesi üzerine düşünceyle geçirmesi nedeniyle kendisine el-Muhâsibî denmiştir.

Şefaat, İslam terminolojisinde, evliya gibi kendisine Allah tarafından izin verilen kişilerin ve özellikle peygamberlerin, inananların affedilmesi için dilekte bulunması anlamına gelir. Arapçada 'çift' anlamına 'şef' (شفع) kökünden 'bir şeyi ikileme veya çiftleme' anlamına gelir. Geniş anlamında ise 'bir işte başka bir kişinin yardımını, aracılığını isteme' gibi anlamları vardır.

Neccariyye; El Hüseyin bin Muhammed en-Neccar, tarafından kurulan bir İslam dini itikadi mezhebinin adıdır. Mezhebin kurucusu En-Neccar, Abbasi halifesi Me'mun devrinin bir kelamcısı olup 844 senesinde ölmüştür. Şehristanî ve Râzî gibi alimler bu mezhebi Cebriyeci olarak göstermişlerdir. Bu mezhep mensupları bazı bakımlardan Eşariye'ye bazı bakımlardan da Mutezile'ye uymuşlardır.

Allah'ın sıfatları, İslam dini kelamcılarına göre genel olarak Allah'ın zâti ve sübûti olmak üzere sahip olduğuna inanılan niteliklerine verilen isimdir. Bu sıfatlar birbirleriyle ve Allah'ın isimleri ile de ilişkilidir.

İbn Küllab 9. yüzyılın ilk yarısında Basra ve Bağdat'ta Mihne döneminde yaşamış erken dönem bir Sünni kelâmcıdır. Kullabiyye olarak da adlandırılan hareketi, Maturidilik ve Eserîlik ile birlikte Sünni İslam'ın teolojik temelini oluşturan Eş'arilik ile birleşmiş ve gelişmiştir.