İçeriğe atla

Kaynak izleme hatası

Bir anının kaynağının yanlış bir şekilde başka bir deneyime atfedilmesi olan kaynak izleme hatası bir çeşit bellek hatasıdır. Örneğin, bireyler henüz yaşanmış bir olayı bir arkadaşlarından öğrenirler, daha sonra bu olayı yerel haberlerde de duydukları zaman, bu olayın kaynağının anısı haberlerden öğrenilmiş gibi yanlış bir kaynağa dayandırılabilir. Bu kaynak izleme hatası, uzun süreli belleğe sınırlı miktarda kaynak bilgisinin kodlanması veya kaynak izlemede kullanılan karar süreçlerinin karışması nedeniyle, normal algısal ve yansıtıcı süreçler kesintiye uğradığında ortaya çıkmaktadır. Depresyon, yüksek stres seviyesi ve beynin sorumlu bölgelerinde meydana gelen hasarlar, bu mekanizmalarda; kesintiye, karışıklığa ve dolayısıyla kaynak izleme hatalarına neden olan faktörlere örnek olarak verilebilir.

Ayrıntılar

Kaynak izlemenin ardında yatan anahtar düşüncelerden birisi şudur; bireyin anısı işleme sürecinde direkt bir etiket almak yerine, bireyin belleği aktive olur ve tüm karar süreci boyunca değerlendirilir. Bu işlemler boyunca bu anı bir kaynağa aktarılır. Kaynak izleme daha çok bireylerin aktive edilmiş bellek kayıtlarına dayandırılır. Bir olayın detayları kaydedilirken bu süreç kesintiye uğrarsa, tüm ilgili bilgiler bellekten geri getirilemez ve hatalar oluşur.[1] Eğer anı temsilleri birbirlerinden çok farklılaştırılmışsa, bu anıların kaynak izlemelerinde daha az hata olması beklenir. Eğer anı temsilleri birbirlerinden farklılaştırılmamışlarsa, bu anılar için daha fazla hata olması beklenir.[2] Kaynak izlemede 2 bilişsel karar süreci vardır, bunlar genellikle kısayollar (heuristics) ve sistematik karar süreçleri olarak adlandırılırlar.[3]

Kısayollar

Kısayol kararları bireyin bilinç düzeyinde farkındalık olmadan algısal ve olaylarla ilgili diğer bilgileri kullanarak çabucak verdiği kararlardır. Bu kararlar daha etkili oldukları ve bireyin bilinçli bir çabasını gerektirmediği için daha sık kullanılırlar. İlgili bilgi belirli bir öneme sahip olduğunda ve belli bir zaman ya da yerde oluşan bir anı anlam kazandığında, kaynak hakkında karar verilmiş olur. Sonrasında hatalar, uzun süreli belleğe kodlama sırasında saklanan bilginin miktarına veya bireyin kararlarının önceki deneyimlere dayandırılması sonucu oluşur.[4] Kaynak izleme alanında, kısayol yöntemi bir karar süreci çeşididir ve bu terim psikolojik kestirmelerle alakalıdır.[1]

Sistematik Yargılar

Sistematik yargılar birey tarafından bilinçli bir şekilde erişilebilen karar mekanizmalarıdır. Kısayol yargılarda kullanılan aynı türde bilgiler sistematik yargılar için de kullanılır. Bu süreçte, bir anıyla alakalı tüm ilgili bilgiler bellekten geri çağrılır ve bu anının belli bir kaynaktan gelip gelmediğini belirlemek için kasten işlenir. Sistematik yargılar çok fazla bilinçli çaba gerektirdiği ve yavaş işlendikleri için, kaynak izlemede daha az kullanılırlar.[4]

Kaynak İzleme Hatası Türleri

Dış kaynak izleme, iç kaynak izleme ve gerçekleri izleme olmak üzere üç çeşit kaynak izleme bulunmaktadır. Bu türlerin her biri hata yapmaya elverişlidir ve bu süreçte kestirme ve sistematik yargıdan faydalanmaktadırlar.[1]

Dış kaynak izleme

Bu tarz kaynak izleme bireyin etrafında gerçekleşen olaylar gibi çevresinden alınan dış kaynakları ayırt etmeye odaklanmıştır. Kişinin arkadaşının söylemiş olduğu kaba bir sözü tespit etmesi bu tarza bir örnek olarak gösterilebilir.[1]

İç kaynak izleme

Bu tür kaynak gözlemleme bireyin hatıraları gibi içsel kaynakları ayıt etmeye odaklanmıştır. Dile getirdiğimiz fikirler ile düşündüğümüz fikirleri ayırt etmek buna örnek olarak gösterilebilir.[1]

Gerçekleri izleme

Kaynak izlemenin bu türü aynı zamanda iç ve dış gerçekleri izleme olarak da bilinir. Daha önce bahsettiğimiz iki türden ortaya çıkmıştır ve kaynağın dıştan mı içten mi olduğunu ayır etmeye odaklanmıştır. Kişinin binaya çarpan bir uçak kazasını tasvir ederken bunun kaynağının bir gazete haberinden mi yoksa gerçek hayatta şahit olduğu bir olay mı olduğunu ayır etmesi buna bir örnek olabilir.[1][5]

Kaynak izleme hatalarının beyin ile olan ilişkisi

Yapılan gözlemler beynin ön kısmını oluşturan Frontal lob bölgesi ile kaynak izleme arasında bir bağlantı olduğunu göstermektedir. Bu hatalar unutkanlık problemi yaşayan hastalarda (amnesic patient) ve beyinlerinin ön kısımları hasar görmüş hastalarda görülebilir.[1] Beynimizin ön kısmında gerçekleşen kaynak izleme ile alakalı çok sayıda işlem vardır. Bunların arasında depolanmış bilgileri geri çağırmak için gerekli stratejilerde önemli rol oynayan bir yapıya sahip olan ve farklı öğeler arasında bağlantı kurmakta etkili olan hipokampus ile bağlantılı devrede bulunmaktadır. Bağlantıyı, bilgiyi kodlama ve geri çağırma sürecinde hem fiziksel hem de bilişsel güçlendirip geliştirecek olan ya da öğeleri kümeler halinde birleştiren bu süreç kaynak izlemede önemli bir rol oynamaktadır.

Yaş ile bağlantısı

Kaynak izleme hatalarının belli bir yaş grubunda daha yaygın olup olmadığını belirlemek için birçok araştırma ve deney girişiminde bulunulmuştur. Yaşı ilerlemiş bireylerde ve küçük çocuklarda daha yaygın olduğu farz edilmektedir.[6] Küçük çocuklarda daha fazla görülmesinin sebebi çocukların gerçek ile hayallerinde canlandırdıkları fikirler arasında ayrım yapmakta zorlanıyor olmasıdır. Çocukların gerçeği gözlemleme konusunda zorluklar yaşadıkları doğrulanmıştır. Görgü tanıklığı açısından bakıldığında, yaşı ilerlemiş bireylerin kaynak izleme hatası yapma olasılığı daha yüksektir ve bu onları kaynak izleme hataları konusunda daha elverişli hale getirmektedir. Gerçekleri gözlemleme sıklıkla kaynak izleme hatalarına yol açabilir Çünkü hafızaya yerleştirilen bilgi ilk yerleştiği gibi orijinal halinde kalmayabilir. Örneğin içsel hafıza yüksek miktarda duygusal hafıza içeriyorsa dışarıdan geri çağrıldığında hatalı olabilir.[7]

Kaynak izleme ile alakalı olgular

Eski - yeni tanıma

Tanıma hafızasını belirlemek için kullanılan bir ölçüm yöntemidir. Bu yöntem süresince katılımcılar gösterilen madde yeni ise hayır diyerek, eski ise evet diyerek cevap verirler. Hatalar daha çok gösterilen nesneler birbirine çok benzediklerinde ve bilgiler geri çağrılırken katılımcıların stresli ve dikkatlerinin dağınık olduğu zamanlarda ortaya çıkmaktadır ya da yargılama süreci bir şekilde zayıfladığında hatalar oluşmaktadır.[1]

Hatırlamak – Bilmek

Hatırlamak ve bilmek arasındaki kıyaslamayı yargılamak, hafızanın farkındalığını değerlendirmek için gerekli bir süreçtir. Birey hatırlamak ve bilmek arasındaki farkı ayırt etmelidir. Bir anı hatırlandığında yaşanan tecrübe zihinsel olarak belirebilir ve o anıyla alakalı detaylar zihnimize zorluk çekmeden gelir, fakat hafızamızda olan bir bilgi hatırlanmayıp sadece bilindiğinde ise bir aşinalık hissi uyandırır fakat belirgin bir şekilde detaylar ayırt edilemez ve sıklıkla yanlış bir kaynağa bağlanır. Bu iki şekildeki yargılama da kaynak izleme hatalarına meyillidir. DRM çekim modelinde olduğu gibi bazı koşullar altında hatırlama yargılarının otaya çıkma olasılığı daha fazladır.[8]

DRM Çekim modeli

Dees-Roediger-McDermott çekim modeli ya da DRM, insanlardaki sahte anı üzerinde çalışmak için yapılan içerisinde birbiriyle alakalı sözcük listelerinin (örneğin; yatak, dinlenme, uyanık olmak, yorgun olmak, rüya görmek, kalkmak, şekerleme, battaniye, uyuklamak, huzur, esnemek, uykulu) katılımcılara sunulduğu bilişsel psikolojik bir işlemdir. Çalışmaya katılan kişilere listeden hatırladıkları kelimeleri söylemeleri istenir, çoğunlukla sonuçta sunulan listede olmayan fakat listedeki kelimelerin çağrıştırdığı ‘uyumak’ gibi sözcüklerin söylendiği gözlenir.[9] Bu durum kaynak izleme hatasını temsil etmektedir çünkü katılımcılar listede sunulan sözcükler ile kendi düşündükleri sözcükleri ayırt edememişlerdir.

Sahte şöhret

1989 yılında Larry Jocoby ve çalışma arkadaşları tarafından yapılan bir çalışma, kaynak izleme hatalarının, katılımcıların ünlü ve ünlü olmayan kişilerin isimlerini ayırt etme yeteneklerini nasıl olumsuz etkilediğini göstermiştir. Çalışmanın bilgiyi edinme kısmında Larry katılımcılara çok sayıda ünlü olmayan kişinin isimlerini okuttu hemen arkasından içinde ünlü isimler olmayan bir liste daha okutuldu ve sonra ünlü kişilerin isimlerinden oluşan liste okutuldu 1. Gruba zaman geçmeden hatırladıkları ünlü isimleri söylemeleri istendi ve katılımcılar hatasız olarak isimleri söyleyebildi. 2. Grup 24 saatlik bir süreden sonra teste tabi tutuldular ve bu gruptaki insanlar ilk gördükleri ünsüz kişileri ünlü olarak hatırladılar ve kaynak izleme hatası yaptılar.[10][11]

Kriptomnezi

Kişilerin kasıtlı olmadan ve bilinçsiz olarak daha önceden içsel ya da dış kaynaklardan gelen bilgileri, düşünceleri, olayları ya da nesneleri kendisi yaşamış veya düşünmüş gibi algılamasına kriptomnezi (cryptomnesia [1] 10 Nisan 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.) denir. Bu olay kişinin ilk kez bilgiye maruz kaldığı andaki dikkat dağınıklığından kaynaklanabilir. Bilgi bilinçsiz bir şekilde elde edilmiş olsa bile, bu bilgiyle beynin alakalı bölümü kısa süreliğine yüksek şekilde uyarılmış olacaktır ve bu da kişinin kaynağını belirleyemediği için bilgiyi farklı kaynaklardan aldığını ya da kendi düşüncesi olduğunu düşünmesine sebep olacaktır. Kestirme yargılama süreci bunun tipik örneğidir.[1]

Kaynak izleme hatalarıyla ilgili rahatsızlıklar

Şizofreni

Kaynak izleme hataları şizofren bireyler arasında sağlıklı kişilere oranla daha sıklıkla görülmektedir. Bu tarz hataları yapma eğilimi kişinin kalıtsal yapısının dışa akseden bir sonucu olarak fenotopik ya da düşmanca tavırlarla alakalı olabilir.[12] Çalışmalar şizofrenlerdeki kaynak izlemede zorlanmanın kendilerinden kökenli kaynakları kodlamada başarısız oldukları için ve yeni maddeleri daha önce sunulan kaynaklara atfetme eğiliminde olduklarından dolayı olduğunu göstermiştir. Bir başka öneride içten gelen uyarılardan gerçek olaylar gibi etkilendikleridir.[12] Şizofreni ile ilgili birçok belirti bu hastalığı olan bireylerin kendilerinde üretilen düşünceleri gözlemleyemedikleri yönündedir ve bu da kendi kendine üretilen zihinsel olayları tanımlamada zayıflamaya yol açan bir durumdur (otoneotik agnozi).[13]

Kaynakça

  1. ^ a b c d e f g h i Johnson, M.K., Hashtroudi, S., Lindsay, D.S. (1993). Source Monitoring. Psychological Bulletin, 114(1), 3–28
  2. ^ Landau, J.D., Marsh, R.L. (1997). Monitoring Source in an Unconscious Plagiarism Paradigm. Psychonomic Bulletin and Review, 4(2), 265–270.
  3. ^ Lindsay, D.S., Johnson, M.K. (1991), Recognition memory and source monitoring. Psychological Bulletin, 29(3), 203–205.
  4. ^ a b Chaiken, S., Liberman, A., Eagly, A.H. (1989). Heuristic and Systematic Information Processing within and beyond the persuasion Context. In J.S. Uleman, & J.A. Bargh (Eds.), Unintended Thought (pp. 212–252). New York: The Guilford Press.
  5. ^ McDaniel, M.A., Lyle, K.B., Butler, K.M., & Dornburg, C.C. (2008). Age-Related Deficits in Reality Monitoring. Psychology and Aging, 23(3), 646–656.
  6. ^ Cohen, G., Faulkner, D. (1989). Age Differences in Source Forgetting: Effects on Reality Monitoring and on Eyewitness Testimony. Psychology and Aging, 4(1), 10–17.
  7. ^ Hashtroudi, S., Johnson, M.K., Chrosniak, L.D. (1989). Aging and Source Monitoring. Psychology and Aging, 4(1), 106–112.
  8. ^ Roediger III, H.L., & McDermott, K.B. (1995). Creating False Memories: Remembering Words not Presented in Lists. Journal of Experimental Psychology: Learning, Memory, and Cognition, 21(4), 803–814.
  9. ^ Roediger, H.L., & McDermott, K. B. (1995). Creating false memories: Remembering words not presented in lists. Journal of Experimental Psychology: Learning, Memory and Cognition, 24(4), 803–814.
  10. ^ Jacoby, L.L., Kelley, C., Brown, J., & Jasechko, J. (1989). Becoming Famous Overnight: Limits on the Ability to Avoid Unconscious Influences of the Past. Journal of Personality and Social Psychology, 56(3), 326–338.
  11. ^ Peters, M.J.V., Horselenberg, R., Jelicic, M., Merckelbach, H. (2007). The false fame illusion in people with memories about a previous life. Consciousness and Cognition, 16, 162–169.
  12. ^ a b Vinogradov, S. et al. (1997). Clinical and Neurocognitive Aspects of Source Monitoring Errors in Schizophrenia. Am J Psychiatry, 154, 1530–1537.
  13. ^ Keefe, R.S.E. et al. (1999). Source monitoring deficits in patients with schizophrenia; a multinomial modeling analysis. Psychological Medicine, 29, 903–914.

İlgili Araştırma Makaleleri

Psikoloji veya Ruh bilimi, içgüdüsel davranışları ve zihni inceleyen bilimdir. Bilinçli ve bilinçsiz olayların yanı sıra daha çok duygu ve düşüncenin incelemesini içeren Psikoloji, çok kapsamlı bir bilimsel alandır. Bu alanda uzman olan ve aynı zamanda bilgi araştırması yapanlara psikolog denir. Psikologlar, beyinin ortaya çıkan özelliklerini ve ortaya çıkan özelliklerle bağlantılı tüm fenomenleri anlamaya çalışırlar ve bu şekilde daha geniş nöro-bilimsel araştırmacı grubuna katılırlar. Psikoloji bilimi, bir sosyal bilim olmasına rağmen aynı zamanda doğa bilimleri olarak da kategorize edilebilir. Özellikle beyin biyolojisi bilgisini oldukça kullanır ve geliştirir.

Sosyal biliş sosyal etkileşimde rol oynayan bilgiyi işleme, kodlama, depolama ve hatırlama gibi bilişsel süreçlerdir. İnsanların kendilerini kuşatan fiziksel, sosyal çevrelerini ve çevreleriyle olan ilişkilerini, diğer insanlar ve kendileri hakkında nasıl izlenim oluşturduklarını, nasıl hissettiklerini ve düşündüklerini ve bu türden bir düşünce biçiminin yargıları ve davranışları nasıl etkilediğini incelemektedir. Toplumsal bağlamdan etkilenen ve toplumsal bağlamı etkileyen bilişsel süreç ve yapıları incelemektedir Ancak sosyal biliş terimi diğer psikoloji ve bilişsel sinirbilim alanlarında yaygın şekilde kullanılmaktadır. Bu alanlarda sosyal biliş terimi çoğunlukla otizm ve diğer bozukluklar nedeniyle kesintiye uğrayan çeşitli sosyal becerilere karşılık gelmektedir. Bilişsel sinirbilim alanında ise sosyal bilişin biyolojik temelleri araştırılmaktadır. Benzer şekilde Gelişim psikolojisi alanında da sosyal biliş becerileri gelişimsel perspektifle incelenmektedir.

Kısa süreli bellek, kısa bir süre için aktif, hazır bir durumda az miktarda bilgiyi işlemeden akılda tutma yetisidir. Örneğin, kısa süreli bellek, kısa bir süre önce söylenen bir telefon numarasını hatırlamak için kullanılabilir. Kısa süreli hafızanın süresinin saniyeler düzeyinde olduğuna inanılmaktadır. En çok bahsedilen kapasite, Miller'ın kendisinin figürün "bir şakadan biraz daha fazlası" olarak tasarlandığını belirtmesine rağmen, Büyülü Sayı Yedi, Artı veya Eksi İki' dir ve Cowan'ın (2001) daha gerçekçi bir figürün 4 ± 1 birim olduğuna dair kanıt sağlamıştır. Buna karşılık, uzun süreli bellek bilgileri süresiz olarak tutabilir.

Sistemik yanlılık, bir sürecin doğasındaki, belli bir neticenin oluşması lehine olan eğilimdir. Genellikle insanları ilgilendiren sistemlerde görülür ve bilimsel gözlemler gibi insanî olmayan sistemlerde ise sistemik hata ile paralellik arz eder.

Bilişsellik aralarında dikkat, bellek, dil kullanma ve anlama, öğrenme, değerlendirme, sorun çözme ve karar verme gibi zihinsel yetileri oluşturan bir kümeyi tanımlamada kullanılan bilimsel terimdir. Psikoloji, felsefe, dilbilim ve bilişim bilimi gibi çeşitli bilimsel disiplinler bilişselliği de inceler. Ancak disiplinlere göre bilişselik teriminin kullanımı farklılık gösterebilir. Örneğin psikoloji ve bilişsel bilimde "bilişsellik" genellikle bireyin psikolojik işlevlerinin bilgi işleme açısından bakış olarak kullanılır. Sosyal psikolojinin sosyal bilişsellik dalı tutum, yükleme ve grup dinamiğini açıklamaya çalışır. Bilişsel psikoloji ve bilişsel mühendislikte "bilişsellik" tipik olarak katılımcının ya da işletimcinin zihninde ya da beyninde meydana gelen bilgi işleme süreci olarak anlamlandırılır.

Doğrulama yanlılığı ya da teyit yanlılığı, kişilerin kendi inançlarını, düşüncelerini ve varsayımlarını destekleyen ya da teyit eden bilgileri kayırma, dikkate alma ve öne çıkarma eğilimidir. Bu yanlılığa sahip kişiler inançlarına, düşüncelerine ve varsayımlarına ters düşen, karşı duran, onlarla çelişen bilgileri ihmal etme, yok sayma eğilimi gösterir. Bilişsel eğilimin bir çeşidi ve tümevarımın sistematik hatasıdır. İnsanlar bilgiyi seçici olarak topladıklarında veya anımsadıklarında ya da belirli bir eğilime göre bu bilgiyi yorumladıklarında doğrulama yanlılığına eğilim gösterirler. Etkisi, duygusallıkla yaklaşılan konularla, iyice yerleşmiş ve değişmesi zor inanışlarla ilgili olduğu takdirde çok daha güçlüdür. İnsanlar aynı zamanda müphem ve belirsiz kanıtları da kendi görüşlerini destekleyici yönde yorumlamaya eğilimlidir. Yanlı araştırma, yorumlama ve bellek karşı tarafların aynı kanıtlara ulaşması durumunda bile anlaşmazlığın daha keskinleşmesi olan tutum kutuplaşmasını, doğru olmadığının kanıtları gösterilmesine rağmen inançlarda ısrar, ilk olarak edinilen bilgiye daha fazla güvenme olan irrasyonel öncüllük etkisi ve iki olay ya da durum arasında bir bağlantı olduğuna dair yanlış algılama olan yanılsama korelasyonunu açıklamak için kullanılır.

Kendini tanıma psikolojide kullanılan bir terimdir ve bireyin “Ben neye benziyorum?” sorusuna cevap verirken kullandığı bilgiyi tanımlar. Bu sorunun cevabına yönelik kendini tanıma süreci, öz farkındalık ve öz bilinç gerektirir.
Kendini tanıma benliğin, daha doğrusu benlik kavramının, bir bileşenidir. Kişinin kendisinin veya özelliklerinin bir bilgisidir ve benlik kavramının gelişimine rehberlik eden bilgiyi aramak için bir arzudur. Kendini tanıma, benzersiz şekilde bizi kendimizle eşleştiren nitelikleri ve bu niteliklerin dinamik olup olmadığı üzerine teorileri içeren şekilde, zihinsel temsillerimiz hakkında bizi bilgilendirir.
Benlik kavramının üç ana yönü olduğu düşünülmektedir:

Belleksel uydumculuk, sosyal yayılma teorisi olarak da bilinir, bir insanın bir anıyla ilgili anlatısının diğer bir insanın aynı anıyla ilgili anlatısını etkilemesi durumunu ifade eder. Bu karıştırma genellikle bireylerin gördükleri ya da deneyimledikleri şeyleri tartışmasıyla ortaya çıkar ve diğer bir insanın anlatısından etkilenmiş anıların ortaya çıkmasına sebep olabilir. Belleksel uydumculuk hakkındaki çalışmalar telkine açıklığın önemli yasal ve sosyal çıkarımlarla birlikte birçok sonucu olduğunu gösterir. Bu, hafıza üstündeki pek çok sosyal etkileşimden biridir.

Sahte anı, bir insanın olmamış bir anıyı anımsamasıyla meydana gelen psikolojik bir olaydır. Sahte anı genelde, çocukluktaki cinsel istismarlar ile ilgili adli durumlarda göz önüne alınır. Sahte anı, ilk olarak psikoloji öncülerinden Pierre Janet ve Sigmund Freud tarafından araştırıldı. Freud bastırılmış cinsel çocukluk anıları konusundan ‘Histeri ile Mücadele’ kitabında bahsetmiştir. Elizabeth Loftus, 1974’teki ilk araştırma projesinden beri, hafıza kurtarımı ve sahte anı alanlarında öne çıkmıştır. Sahte anı sendromu, sahte anıyı insanların düşüncesini ve günlük yaşamını etkileyen ve hayatlarında çok yaygın olarak yaşadıkları bir durum olarak tanımlar. Sahte anı sendromu, sahte anıdan bazı yönlerden ayrılır. Sendrom kişinin hayatındaki yöneliminde oldukça etkiliyken; sahte anı bu önemli etki olmadan da meydana gelebilir. İnsanlar etkileyici anılarının doğru olduğunu düşündüklerinden bu sendrom etkisini gösterir. Ancak, sendrom ile ilgili araştırmalar tartışmalı ve bu yüzden sahte anı sendromu ruhsal bozukluk kategorisinden, dolayısıyla Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı’ndan çıkarılmıştır. Sahte anı, psikolojik araştırmaların önemli bir parçasıdır çünkü çok fazla ruhsal bozukluk ile bağlantılıdır.

Görgü tanığının ifadesi, kişinin tanık olduğu olaya dair bilgi ve gözlemleri hakkında, adli bir süreç kapsamında verdiği ifade. İdeal bir durumda, tanığın hatırladıklarının ayrıntılı olması beklenir ancak bu her zaman gerçekleşmez. Tanığın hatırladıkları, tanığın bakış açısından bakıldığında ne yaşandığını kanıtlamak için kullanılır. Anıları bellekten çağırma işlemi geçmişte güven duyulan bir işlemdi. Ancak günümüzde, psikologların “Anılar ve bireysel algılar güvenilmezdir. Kolaylıkla manipüle edilebilir ve değişime uğrayabilirler” savını destekleyen adli tıp uzmanları tarafından bu güven çürütüldü. Bu nedenle birçok devlet, bu günlerde görgü tanıklığının mahkemelerde kullanımıyla ilgili değişikliklere gitmeyi planlıyor. Görgü tanıklığı aynı zamanda bilişsel psikoloji alanının özel bir odağı olma özelliğini taşıyor.

Psikolojide konfabulasyon, kişinin kendisi ya da dünya hakkında uydurma, çarpık veya yanlış yorumlanmış anılar üretmesi olarak tanımlanan bir bellek hatasıdır. Konfabulasyon sergileyen insanlar, “ince değişikliklerden tuhaf uydurmalara” kadar, geniş bir ölçekte çeşitlenen yanlış anılar sunarlar ve çelişkili olduklarına ilişkin kanıtlara rağmen genellikle hatırladıkları anılardan çok emindirler.

Flaş bellek, duygusal olarak uyarıcı bir anın veya olayların detaylandırılmış ve son derece can alıcı parçalarının 'enstantene' resmidir. Flaş bellek terimi şaşkınlık uyandıran, gelişigüzel aydınlanmalar, detay, görüntünün özü gibi kelimeleri akla getirir. Bununla beraber flaş bellekler bir parça gelişigüzel ve tamamlanmışlıktan da uzaktır. İnsanlar genellikle hatıralarından bir hayli emin de olsalar, araştırmalar bu hatıraların birçok detayının unutulduğunu göstermektedir.

<span class="mw-page-title-main">Yeniden yapılandırılan bellek</span>

Yeniden yapılandırılan bellek, hatırlama eyleminin algı, hayal gücü, semantik bellek ve inançlar gibi çeşitli bilişsel süreçler tarafından etkilendiği bir anı hatırlama teorisidir. İnsanlar bir anıyı hatırlarken epizodik belleklerinin tutarlı ve doğru olduğuna; hatırlama anında bakış açılarının hatasız olduğuna inanmaktadır. Halbuki, hatırlamanın yeniden yaratım süreci, bireysel algılar, sosyal etkiler ve genel kültür gibi yeniden yaratma sürecinde hatalara sebep olabilecek etkenlerce bozulmaktadır.

Geçmişe dönüş ya da istemsiz tekrar eden bellek, bireylerin eski deneyimleri ya da eski deneyimlerin ögelerini ani ve genellikle güçlü bir şekilde yeniden deneyimlediği psikolojik fenomendir. Bu deneyimler sevindirici, üzgün, heyecan verici veya herhangi başka bir duygu olabilir. Geçmişe dönüş terimi, özellikle, anı istemsiz hatırlandığında ve/veya bu anı insanın tekrar yaşayabileceği kadar yoğun olduğunda, bunun gerçek zamanda yaşanmadığını, sadece bir anı olduğunu fark edemeyeceği durumlarda kullanılır.

Hayal gücü enflasyonu, hiç yaşanmamış bir olayı hayal etmenin olay hafızasına olan güveni arttırdığı bir tür hafıza bozukluğudur

<span class="mw-page-title-main">Hafıza ve yaşlanma</span>

Bazen "normal yaşlanma" olarak tanımlanan yaşa bağlı hafıza kaybı, Alzheimer hastalığı gibi demans türleriyle ilişkili hafıza kaybından niteliksel olarak farklıdır ve farklı bir beyin mekanizmasına sahip olduğuna inanılır.

Otobiyografik hafıza, epizodik ve anlamsal hafızanın bir kombinasyonuna dayanan, bireyin hayatından hatırlanan bölümlerden oluşan bir bellek sistemidir. Bu nedenle bir tür açık bellek olarak kabul edilir.

Temsil kısayolu veya buluşsal yöntemi, belirsizlik altındaki bir olayın olasılığı hakkında yargılarda bulunurken kullanılır. Psikologlar Amos Tversky ve Daniel Kahneman tarafından 1970'lerin başında "[bir olayın] (i) temel özellikleri bakımından ana popülasyona benzer olma ve (ii) üretildiği sürecin göze çarpan özelliklerini yansıtma derecesi" olarak önerilen bir grup buluşsal yöntemden biridir. Buluşsal yöntemler, "genellikle bizi gitmemiz gereken yere - ve hızlı bir şekilde - götüren, ancak bazen bizi rotadan çıkarma pahası olan yargısal kısayollar" olarak tanımlanır. Buluşsal yöntemler kullanışlıdırlar çünkü karar vermede çabayı azaltmadan ve basitleştirmeden yararlanırlar.

Öz-referans etkisi, insanların kendilerinin olayın içinde yer alıp almadıklarına bağlı olarak bilgiyi farklı şekilde kodlama eğilimidir. İnsanlardan kendileriyle ilgili olan bilgileri hatırlamaları istendiğinde, hatırlama ihtimalleri daha yüksektir.

Çoklu Mağaza veya Modal Model olarak da bilinen Atkinson-Shiffrin Modeli, 1968 yılında psikolog Richard Atkinson ve Richard Shiffrin tarafından önerilen bir bellek modelidir. Modele göre insan hafızasının üç ayrı bileşeni vardır:

  1. Duyusal Kayıt adı verilen duyusal bilgilerin belleğe girdiği bileşen
  2. Hem duyusal kayıttan hem de uzun vadeli bellekten girdi alan ve tutan Kısa Süreli Depo
  3. Kısa süreli depoda tekrarlayarak, prova yaparak hatırlanan, bilgilerin süresiz olarak tutulduğu Uzun Süreli Depo