Pîr Sultan Abdal, 16. yüzyılda Anadolu'da yaşadığı varsayılan Alevi-Bektaşi Türk/Türkmen âşık, sözlü Türkçe ve âşık halk edebiyatının, Alevi inancının en önemli temsilcilerinden Yedi Ulu Ozan'dan biri, zakir ve dede.
Türklerin Anadolu'ya geldikten sonra edebiyatları iki gruba ayrılmıştır. Arapça ve Farsçayı çok iyi bilen aydınların oluşturduğu "Yüksek Zümre Edebiyatı" ve İslam öncesinden gelen sözlü bir "Halk Edebiyatı". Anadolu'ya göç eden Türkler arasında aynı ayrım devam etti. Medrese eğitimi gören aydın kesim Arap ve Fars edebiyatlarının tesirini devam ettirirken, halk yine saz şairleri aracılığıyla halk edebiyatını devam ettirdi. Dolayısı ile Anadolu Türk Edebiyatı iki grupta incelenmektedir. Bu gruplardan biri halk edebiyatıdır.
Bektâşîlik, adını 13. yüzyıl Anadolu'sunun İslâmlaştırılması sürecinde etkin faaliyet gösteren ve Hoca Ahmed Yesevî'nin öğretilerinin Anadolu'daki uygulayıcısı konumunda olan Hacı Bektaş-ı Veli'den alan, daha sonra ise 14. ilâ 15. yüzyıllarda Azerbaycan ve Anadolu'da yaygınlaşan Hurûfilik akımının etkisiyle ibahilik, teslis (üçleme), tenasüh ve hulul anlayışlarının da bünyesine katılmasıyla 16. yüzyılın başlarında Balım Sultan tarafından kurumsallaştırılan, On İki İmam esasına yönelik sufi/tasavvufî tarikat.
Tasavvuf, kelime anlamıyla "sufi olmak, sufiye yolunu izlemek" demektir. Tasavvuf ehline mutasavvıf ya da sufi denir. Tasavvuf edebiyatı ise tasavvufla uğraşan kişilerin ortaya koyduğu ürünleri kapsayan edebiyat türüdür. Halk edebiyatının "tasavvufi halk edebiyatı" türü 12. yüzyılda Ahmed Yesevi ile başladı. Konusu Allah'a ulaşmanın yolları, ahlak ve nefsin terbiyesidir. Anadolu’nun bu alandaki ilk ve en ünlü şairi Yunus Emre’dir.
Balım Sultan, Alevî-Bektaşiliği sağlam bir sistemle hem Türkmen hem de Alevî ve ocaklarıyla kurumlaştırmasıyla bilinen Horasan kökenli Seyyid Alevî-Bektâşî bir Türkmen ve Tasavvuf âlimi olup, Alevî Pîri ve Horasanlı Türkmen Şeyhi Hacı Bektâş Velî'den sonraki ikinci Pîri'dir. Anadoluya Türk-İslam'ı yaymaya görevlendirilen Hacı Bektâş Velî ile birlikte kendisiyle Anadoluya gelen 90.000 Alevî Türkmen Horasan Erenlerin soyuna mensup olup, önemli bir kişiliği vardır. Alevî-Bektâşî Türkmenlerinin günümüz Türkiye'de en çok yoğun olarak Çorum, Tokat, Amasya, Nevşehir (Hacıbektaş) ve Türkiye'nin birçok yöreleri ve illerindeki gibi, Türkmen aşireti ve Balım Sultan'ın Alevî ocaklarından sorumlu olduğu gibi, Alevî-Bektâşî Müslümanların, Hacı Bektaş Velî'den sonra ikinci Pîr, yani Şia-î Batınîyye (Tasavvufî) âlimi bir Rehber, Pîr, Mürşid ve Önder olarak kabul edilir.
Cahit Öztelli, Türk yazardır.
Türk edebiyatı, Türk yazını veya Türk literatürü; Türkçe olarak üretilmiş sözlü ve yazılı metinlerdir.
Kul Himmet, 16. yüzyılda yaşamış bir halk ozanıdır. Mezarı, doğduğu yer olan Tokat iline bağlı Almus ilçesinin Görümlü (Varzıl) köyündedir. Alevi-Bektaşi mezhebinin Erdebil Tekkesi'ne bağlı Safeviye kolundan olduğu öne sürülür. Yaşadığı dönemde, Pir Sultan Abdal ve Şah Hatayi'yle adı anılmıştır ve Yedi Ulu Ozan'dan biridir. İnancından dolayı çileli bir hayat geçirdiği, zindanlarda yattığı söylenir. Ölümüyle ilgili kesin bilgiler olmamakla beraber, Pir Sultan Abdal’ın 1560'ta asılmasından sonra uzun süre kaçak yaşayıp köyünde vefat ettiği sanılmaktadır. Sevgi, barış, dostluk temelli nefesler söylemiştir.
Hacı Bektâş Velî ; mistik, seyyid, mutasavvıf, âlim ve İslam filozofu. Alevi-Bektâşiliğin fikir ve isim öncülerindendir. Kendisinin yolunu takip edenlere Bektâşi adı verilir.
Virânî'nin doğum ve ölüm tarihleri net olarak bilinmemekle birlikte, Abdülbaki Gölpınarlı'nın "Alevî - Bektaşî Nefesleri" adlı eserinde, Virânî'nin Şah Abbas ile görüştüğüne dair kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlardan hareketle, Virânî'nin XVI. yüzyılın ikinci yarısı ile XVII. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamış olabileceği öne sürülmektedir. Virânî'nin doğum yeri Eğriboz adası olarak belirtilmiş ve hayatının çeşitli dönemlerinde Necef'te kaldığı, Hz. Ali Türbesi'nde türbedarlık yaptığı, Anadolu ve Balkanlar'a seyahat ettiği rivayet edilmiştir. Gölpınarlı, Virânî'nin ölmediğine dair bir inancın olduğunu ve Necef Bektaşî Dergâhı'nda onun için özel bir mekân olduğunu belirtmektedir. Virânî'nin aslen Nusayrî olduğu ancak daha sonra Bektaşîliğe, Alîilâhîliğe ve Hurûfîliğe yöneldiği söylenmektedir. Balım Sultan'ın halifelerinden birine methiye yazması, Balım Sultan'a intisap ettiğini doğrulamaktadır. Virânî, Alevî-Bektaşî geleneğinde önemli bir yere sahiptir ve Yedi Ulu Ozan arasında sayılmaktadır. Şairin yaklaşık 300 şiiri aruz vezniyle yazılmıştır ve bu da belli bir eğitim aldığını göstermektedir. Dinî-tasavvufî bilgiye sahip olduğu anlaşılan Virânî'nin şiirleri, genellikle Hz. Ali, on iki imam ve Alevî-Bektaşî uluları hakkındadır. Şiirlerinin çoğu kasidedir ve inancını yaymak amacıyla yazılmıştır. Virânî'nin divanı dışında, "İlm-i Câvidân" adlı başka bir eseri daha vardır. Bu eserde, Fâtiha sûresinin tefsiri, Ehl-i beyt, tasavvufî kavramlar ve Bektaşîliğin âdâb ve erkânı gibi konular işlenmiştir. Dinî tahsilde sadece bilgi vermenin değil, aynı zamanda ikna edici ve dini sevdirici olmanın da önemli olduğunu vurgulamıştır.
Abdal Musa (Abdal Musa Sultan da denir) 14. yüzyılda yaşamış olan Türk ereni. Ahmed Yesevi dervişlerinden Alevî Türkmen şeyhi olan Pîr-i Horasan Hacı Bektaşi Veli'nin Alevî-Bektaşî Tarikatının mensubudur.
Alevî nüfusu, Türkiye'de üçte biri İstanbul bölgesinde yaşayan Alevîler’in daha sonra en yoğun olarak bulundukları yöreler arasında Ankara, Adana, Bursa, Antalya, Aydın Damal ve Zile şehirleriyle, Orta ve Doğu Anadolu'da yer alan Erzincan, Sivas, Malatya, Tunceli illeri gelmektedir. Türkiye'de en çok Alevî köyü ise 60'ı karışık olmak üzere toplam yaklaşık 460 adet köy olup Sivas ilinde yer almaktadır. Bunların ardından sırasıyla, Tunceli, Erzincan, Tokat, Çorum, Kahramanmaraş, Bingöl, Amasya, Erzurum, Malatya, Adıyaman, Yozgat, Hatay, Elazığ, Muş, Balıkesir, Mersin, Kars, Adana, Ankara, Eskişehir, Gaziantep, İzmir, Kırıkkale, Kütahya ve Ordu illeri gelmektedir.
Hurûfî-Bektâşî inancı Hurûfîlik akımı İranlı bir Şiî mutasavvıf olan “Fadl’Allah Ester-Âbâdî” tarafından kuruldu. Halep sınırlarından, Batı Anadolu’ya doğru hareket eden “Hurûfîler” Seyyid Nesîmî’nin H. 820 / M. 1417 yılında Halep’te idamından sonra Irak’tan Azerbaycan’a ve oradan da Doğu Anadolu’ya kadar olan bölgelerde Hurûfîliği yaydılar. Nesîmî’nin Divânı ve hayat hikayesi birçok mutasavvıf için iyi bir kaynak ve sermaye oldu. Nesîmî, daha Fadl’Allah Yezdânî’nin “Hurûfîlik” mezhebinin ortaya çıkmasından beş asır önce yaşayan Hulûl ve ilhada yönelik söylemleri nedeniyle de aynı sonucu paylaşmış olan Hallâc-ı Mansûr’un yolunda olarak kabul edildi. Aslen İbâh’îyyûn olan “Hurûfîler”, aynı zamanda Mücessime’den olduklarından dolayı, Cenâb-ı Hakk’ın cisim olarak, Bâtınîliğin esas prensibi olan hulûle olan inançları nedeniyle de “Fadl’Allah Hurûfî” şeklinde belirdiğine inanırlar.
Kazak Abdal, Romanya Türklerindendir. 17. yüzyılda yaşadığı sanılan bir Alevi-Bektaşi Türk halk ozanıdır.
Menâkıbnâme ; velilerin, tarikat büyüklerinin ve şeyhlerin kerametlerini konu alan eserlere verilen addır.
Rum Abdalları ya da Abdâlân-ı Rûm, Ahmed Yesevî sûfilik geleneğinin temsilcileri olan dervişlerinin adıdır. 1240 yılındaki Babaî İsyanı'na destek veren sofular, bu hareketin ve Osmanlı'nın kuruluşunun öncülüdür. Babaî isyanı denilen büyük halk hareketiyle sımsıkı bağlantılı olan ve Kalenderiyye ağırlıklı popüler sûfilik olarak da tanımlanabilir. Bunlar, 16. yüzyılda Balım Sultan tarafından düzenlenerek Osmanlı Imparatorluğu'nun en büyük popüler tarikatı olacak olan Bektaşîliğin ilk temsilcileriydi. Horasan Erenleri olarak da anılmış, Osmanlı'nın erken döneminde gazaya katılmışlardır.
Kara Şemsi Abdal, Osmanlı Dönemi Türk şairi. Türkçe ve Farsça yazdı.
Kaygusuz, bir yer ismi, erkek ismi, kadın ismi ve soyadı, şu anlamlara gelebilir: