İçeriğe atla

Karşılıklılık (sosyal psikoloji)

Sosyal psikolojide karşılıklılık ya da karşılıklılık normu, bir başkasının bizim için yaptıklarını geri ödememizi gerektiren toplumsal beklentiyi ifade eder.[1] Başka bir ifadeyle, insanların kendilerine fayda sağlayan kişilere fayda sağlayacak biçimlerde davranacakları, öte yandan kendisine zarar veren kişilere yönelik ilgisiz kalacakları ya da düşmanca ve saldırganca davranacakları beklentisidir. Karşılıklılığa dair sosyal normlar, sosyal yaşamın farklı alanlarında veya farklı toplumlarda farklı biçimler alabilmektedir.

Karşılıklı eylemler özgecil eylemlerden farklıdır, çünkü karşılıklı eylemler başkasının bir eyleminin sonucunda gerçekleştirilirken, özgeci davranışlar gelecekte olumlu bir karşılık alma beklentisi olmaksızın prososyal davranışlarda bulunulan koşulsuz eylemleri ifade eder.[2][3]

Kaynakça

  1. ^ "The Effect of a Favor on Public and Private Compliance: How Internalized is the Norm of Reciprocity?". Basic and Applied Social Psychology. 2010. 
  2. ^ Batson, C. D., Duncan, B., Ackerman, P., Buckley, T., & Birch, K. (1981). "Is empathetic emotion a source of altruistic motivation?". Journal of Personality and Social Psychology. 40 (2): 290-302. 
  3. ^ Cialdini, R. B., Schaller, M., Houlihan, D., Arps, K., & Fultz, J. (1987). "Empathy-based helping: Is it selflessly or selfishly motivated?". Journal of Personality and Social Psychology. 52 (4): 749-758. 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">İşlevselcilik</span>

İşlevselcilik (İngilizce:Functionalism), Sosyal Bilimlerde, özellikle Sosyoloji ve Sosyokültürel Antropoloji disiplinlerinde esas olarak en derinde bireysel biyolojik gereksinimleri yerine getirme temelinde ortak çareler arayarak tesis edilmiş olan toplumsal kurumları ya da kurumlaşmayı açıklamaya çalışan bir paradigmadır. Sosyal gereksinimleri yerine getiren sosyal kurumların bunu yerine getiriş biçimlerine; özellikle istikrarlı, kararlı toplum yapısı üzerine odaklanır. İşlevselcilik, yaklaşımın diğer öğretileri ile beraber ana sosyolojik yaklaşımdır. Tıpkı çatışmacı kuram ve etkileşimcilik gibi. İşlevselcilik, önce Emile Durkheim ile şekillenmiş daha sonra ise yakın yüzyılda Talcott Parsons tarafından geliştirilmiştir. Aynı zamanda 20. yy. sosyologları tarafından da kurama çok önemli katkılar yapılmıştır ve bu yaklaşım 1970'lere kadar, yani yeni ve eleştirel argümanlarla karşılaşıncaya kadar popüler etkinliğini sürdürmüştür.

Kişilik psikolojisi, bireylerin kendilerine özgü davranış, düşünce ve duygu biçimleriyle ilgilenir.

<span class="mw-page-title-main">Norm (sosyoloji)</span> insanların nasıl davranmaları gerektiğini belirleyen inançlar

Norm, grup üyelerinin belirli bir bağlamda nasıl davranmaları gerektiğini belirleyen kurallar veya ilkeler bütünü. Toplumbilimciler normları yazılı olmayan ve toplumun davranışlarına hükmeden anlayış olarak tanımlarken, ruhbilimciler ise daha genel bir tanımı benimserler. Sosyoloji'de normlar yazılı ve yazısız olmak üzere ikiye ayrılır. Yazılı normlar resmi normlar olarak da bilinirler. Kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge ve kararname gibi şeyler yazılı normlarının kapsamına girer. Yazılı normlar daha çok kamu kurumları ve özel sektörde kullanılır. Yazılı normların yaptırım gücü yüksektir. Yazısız normlar ise resmi olmayan normlardır. Toplum içerisindeki genelgeçer kurallar bütünü olarak da bilinir. Yazısız normların başlıca çeşitleri: töre, örf, adet, gelenek, görenek ve ahlaktır. Yazısız normlara uymayanlar toplum tarafından dışlanma gibi yaptırımlarla karşılaşabilirler. Yazısız normlar, yazılı normların olmadığı yerlerde onun yerine kullanılabilir. Normlardaki temel amaç sosyal kontroldür.

Benlik kaynaklarının tükenmesi, öz-kontrol ya da özgür irade gücünün kullanılabilecek sınırlı kaynaklara dayandığı düşüncesini ifade etmektedir. Zihinsel aktivite için enerji düşük olduğunda, öz kontrol zayıflar ve bu durum benlik kaynaklarının tükenmesi olarak adlandırılır. Özellikle, benlik kaynaklarının tükenmesi durumunun deneyimlenmesi, kişinin daha sonraki aktivitelerde kendini kontrol etme becerisini zayıflatır. Öz-kontrol gerektiren benlik kaynaklarını tüketici bir görev, sonrasında gelen öz-kontrol görevi için, her ne kadar görevler birbiriyle ilişkisiz görünse de, engelleyici bir etki yaratır. Öz-kontrol benliğin hem birey hem de bireylerarası düzeyindeki işlevinde önemli bir role sahiptir. Bu nedenle, benlik kaynaklarının tükenmesi, deneysel psikolojide ve spesifik olarak sosyal psikolojide önemli bir konudur, çünkü mekanizması, insanın öz-kontrol süreçlerinin anlaşılmasına katkıda bulunmaktadır.

Öz sunum (kendini sunma ya da benlik sunumu) bireylerin, etkileşim içinde bulundukları kişilerdeki izlenimlerini kontrol etme çabası olarak tanımlanır. İzlenim yönetimi bazı kaynaklarda öz sunum ile aynı anlamda kullanılmasına rağmen tanım olarak öz sunumu içinde barındıran, daha kapsayıcı bir kavramdır. Kısaca, izlenim yönetimi bireyin bir eşya, grup, olay veya kendisi hakkında başkalarının izlenimini şekillendirme çabası olarak tanımlanmaktadır.

Kendini tanıma psikolojide kullanılan bir terimdir ve bireyin “Ben neye benziyorum?” sorusuna cevap verirken kullandığı bilgiyi tanımlar. Bu sorunun cevabına yönelik kendini tanıma süreci, öz farkındalık ve öz bilinç gerektirir.
Kendini tanıma benliğin, daha doğrusu benlik kavramının, bir bileşenidir. Kişinin kendisinin veya özelliklerinin bir bilgisidir ve benlik kavramının gelişimine rehberlik eden bilgiyi aramak için bir arzudur. Kendini tanıma, benzersiz şekilde bizi kendimizle eşleştiren nitelikleri ve bu niteliklerin dinamik olup olmadığı üzerine teorileri içeren şekilde, zihinsel temsillerimiz hakkında bizi bilgilendirir.
Benlik kavramının üç ana yönü olduğu düşünülmektedir:

Sosyal baskınlık yönelimi (SBY) sosyal ve politik tutumları yordayan bir kişilik faktörü ve yaygın olarak kullanılan bir Sosyal Psikolojik ölçektir. SBY, grup temelli ayrımcılık düzeylerinde bireysel farklılıkların ölçümü olarak kavramsallaşmıştır. Bir başka deyişle, bireyin herhangi bir sosyal sistem içinde hiyerarşi ve düşük statülü gruplar üzerinde otorite kurma tercihinin bir ölçümüdür. Bu, grup içi ve gruplar arası eşitlikçilik karşıtı bir eğilimdir. SBY, sosyal baskınlık kuramının ölçülebilir bir bireysel farklılık bileşenidir.

Sosyal karşılaştırma teorisi, 1954 yılında sosyal psikolog Leon Festinger tarafından geliştirilmiş bir sosyal psikoloji kuramı.

Öz belirleme teorisi, kişilik gelişiminin ve davranışların örgütlenmesinin arkasında yatan içsel süreçlere odaklanan bir motivasyon ve kişilik kuramı olarak Edward Deci ve Richard Ryan tarafından geliştirilmiştir. Öz belirleme teorisi davranış düzenlemesi ile ilgili motivasyonları ve kaynakları açıklayan kapsayıcı bir kuramdır. Bu kurama göre, bireyin sosyal etkileşim sürecinde karşılaştığı tutum ve davranışları değerlendirip benimsemesi, güdülenme mekanizmaları aracılığıyla gerçekleşmektedir.

Kültürlerarası psikoloji, değişkenlik ve değişmezlik de dahil olmak üzere, farklı kültürel koşullar altında insan davranışlarının ve zihinsel süreçlerin bilimsel bir çalışmasıdır. Davranış, dil ve anlamdaki kültürel farklılığı tanımak için araştırma yöntemlerini genişleterek psikolojiyi genişletmeyi ve geliştirmeyi amaçlar. Akademik bir disiplin olarak psikoloji büyük ölçüde Kuzey Amerika ve Avrupa'da geliştiği için, bazı psikologlar, evrensel olarak kabul edilen yapıların, daha önce varsayıldığı kadar değişmez olmadığı konusunda endişe duymuşlardır, özellikle de diğer kültürlerde dikkate değer deneyleri çoğaltma girişimlerinin değişen başarıları vardır. Etki, biliş, benlik kavramları ve psikopatoloji, anksiyete ve depresyon gibi ana temaları ele alan teorilerin, diğer kültürel bağlamlara "dışa aktarıldığında" dış geçerliliğe sahip olup olamayacağı, kültürel psikoloji, kültürel farklılıkları hesaba katmak için kültürel farklılıkları hesaba katmak için tasarlanmış yöntemleri kullanarak bunları yeniden inceler. Her ne kadar bazı eleştirmenler kültürlerarası psikolojik araştırmalardaki metodolojik kusurlara işaret etseler ve kullanılan teorik ve metodolojik temellerdeki ciddi eksikliklerin psikolojideki evrensel ilkeleri araştırmaya engell olduğunu iddia etseler de, kültürler arası psikologlar, fizik veya kimya gibi evrenselleri aramaktan ziyade farklılıkların (varyans) nasıl ortaya çıktığını araştırmaya yönelmektedirler.

Sosyal baskınlık kuramı (SBK) artı değer üreten toplumlarda görülen grup temelli sosyal hiyerarşinin nasıl oluştuğunu ve sürdürüldüğünü açıklamak hedefiyle Jim Sidanius ve Felicia Pratto isimli iki Amerikalı sosyal psikolog tarafından geliştirilen bir gruplararası ilişkiler kuramıdır.

<span class="mw-page-title-main">Prososyal davranış</span>

Prososyal davranışlar, olumlu sosyal davranışlar ya da başkalarına yarar sağlama niyeti; yardım etmek, paylaşmak, bağış yapmak, işbirliği yapmak ve gönüllülük gibi, diğer insanlara ya da bir bütün olarak topluma fayda sağlayan sosyal davranışlar bütünüdür. Bunlara ek olarak kurallara uymak ya da sosyal olarak kabul edilen davranışlarla uyum içinde olmak da prososyal davranışlar arasında sayılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Ringelmann etkisi</span> Grup dinamiği

Ringelmann etkisi, bir gruptaki bireysel üyelerin, grubun büyüklüğü arttıkça giderek daha az üretken olma eğilimidir. Fransız ziraat mühendisi Maximilien Ringelmann (1861–1931) tarafından keşfedilen bu etki, bir grubun büyüklüğü ile grup üyelerinin bir görevin tamamlanmasına bireysel katkısının büyüklüğü arasındaki ters ilişkiyi göstermektedir. Ringelmann (1913), süreç kaybı ve grup üretkenliği arasındaki ilişkiyi incelerken, grup üyelerinin bir görev üzerinde birlikte çalışmasının aslında üyelerin tek başına hareket etmesine kıyasla önemli ölçüde daha az çaba gerektirdiğini buldu. Ringelmann, bir gruba daha fazla insan eklendikçe, grubun genellikle giderek daha verimsiz hâle geldiğini; grup çalışmasının ve ekip katılımının güvenilir bir şekilde üyeler adına artan çabaya yol açtığı fikrini ihlal ettiğini keşfetti.

Otoriter kişilik; muhafazakarlık, toplumsal normların ve geleneksel değerlerin sürdürülmesine karşı duyulan kuvvetli bir ihtiyaç ve bu değerlere aykırı davranışlarda bulunanların cezalandırılması için sert yasa ve kuralların gerekliliğine inanma eğilimlerin kümelendiği kişilik özelliğidir.

<span class="mw-page-title-main">Akran grubu</span> yaklaşık olarak aynı yaştaki ve genellikle benzer rütbe veya sosyal statüdeki ortaklar

Sosyolojide, bir akran grubu hem bir sosyal grup hem de benzer ilgi alanlarına (homofilik), yaşa, geçmişe veya sosyal statüye sahip birincil bir grup insandır. Bu grubun üyeleri, kişinin inançlarını ve davranışlarını etkileyebilir. Akran grupları hiyerarşiler ve farklı davranış kalıpları içerir. Örneğin bir lise ortamında, 18 yaşındakiler 14 yaşındaki bir akran grubudur çünkü okulda benzer ve paralel yaşam deneyimlerini birlikte paylaşırlar. Bunun aksine, öğretmenler öğrencileri bir akran grubu olarak paylaşmazlar çünkü öğretmenler ve öğrenciler iki farklı rol ve deneyime sahiptir.

Parafili, aşağıdaki anlamlara gelebilir:

<span class="mw-page-title-main">Sosyolojide sapma</span>

Sapma veya sapma sosyolojisi, resmi kuralları ihlal eden davranışları, eylemleri araştırmaktadır. Örnek olarak sapma sosyolojisi, toplum kuralların ihlalini, suç vb. durumları ele almaktadır.[3]Sapma teriminin olumsuz bir anlamı olsa da, sosyal kuralların çiğnenmesi her zaman olumsuz bir eylem oluşturmamaktadır. Bazı durumlarda kuralların ihlal edilmesine rağmen, davranış olumlu veya toplum tarafından kabul edilebilir olarak adlandırılabilir.

Çelişik duygulu cinsiyetçilik, cinsiyetçiliğin iki alt bileşeni olduğunu söyleyen teorik bir çerçevedir: düşmanca cinsiyetçilik ve korumacı cinsiyetçilik bu iki alt bileşendeki türlerdir.

Sosyal kanıt, insanların belirli bir durumda nasıl davranacağına karar verirken başkalarının eylemlerini kopyaladığı psikolojik ve sosyal bir olgudur. Bu terim Robert Cialdini tarafından 1984 yılında yayınlanan "Influence: Science and Practice" adlı kitabında ortaya atılmıştır.

Sosyal medya ilk olarak genelleştirilmiş çevrimiçi topluluklar olarak günümüzde yerini aldı. Bu çevrimiçi topluluklar 1994'te Geocities.com, 1995'te Theglobe.com ve 1995'te Tripod.com gibi web siteleriyle kurulmuştur. İlk toplulukların çoğu, sohbet odalarını kullanarak insanları bir araya getirerek sosyal etkileşime odaklandı. Daha sonra sosyal ağ topluluğu Classmates, insanların kişisel e-posta adreslerini kullanarak birbirleriyle bağlantı kurmasını sağlayacak farklı bir yaklaşım benimsedi. 1990'ların sonlarında sosyal ağ siteleri, kullanıcıların arkadaşlarını bulmasına ve yönetmesine yardımcı olacak daha gelişmiş özellikler geliştirmeye başladı. Bu yeni nesil sosyal ağ siteleri, 1997'de SixDegrees.com'un, 2000'de Makeoutclub'un, 2002'de Hub Culture'ın ve 2002'de Friendster'ın kullanıma açılması ile gelişmeye başladı. Ancak ilk kârlı kitlesel sosyal ağ sitesi Güney Kore tabanlı site Cyworld'dü. Cyworld ilk olarak 1999 yılında blog tabanlı bir web site olarak kullanılıyordu ancak 2001 yılında web sitesine sosyal ağ özellikleri eklendi. 2002'de Myspace, 2003'te LinkedIn ve 2005'te Bebo gibi diğer sosyal ağ siteleri ortaya çıktı. 2009 yılında, sosyal ağ sitesi Facebook dünyanın en büyük sosyal ağ sitesi haline geldi. Facebook'un aktif kullanıcı sayısı 2004'te sadece bir milyonken 2011 yılında 750 milyonun üzerine çıktı.