İçeriğe atla

Kader

Kader ya da yazgı, önceden ve değişmeyecek bir biçimde belirlenmiş olay akışıdır.[1] İster genel ister bireysel olsun, önceden belirlenmiş bir gelecek olarak algılanabilir. Felsefedeki determinizm hareketi, kader üzerine kuruludur. Kader kavramı aynı zamanda birçok farklı dinde de önemli yere sahiptir.

Etimoloji

Kader sözcüğü, Türkçeye Arapçadan geçmiştir. Eski Arap şiirinde kader manasında pek çok kelimenin kullanıldığı gözlemlenmektedir. Bunların başında dehr olgusu gelmektedir. Zaman, eyyâm ve leyâl kelimelerinin de kader anlamında kullanıldığı gözlemlenmektedir.[2]

Mitoloji

Arapça nėbi veya İbrânîce nāvi (נביא‎) teriminin köken aldığı düşünülen nėbo, Bâbil ve Asur dönemlerinde de kader tabletlerinden de sorumlu bir Tanrı'ydı. Araplarda el-Menat, Romalılarda Merkür, kader tanrıları olarak değerlendiriliyordu.[3]

İbrahimî dinler

Mûsevîlik

Yahudilikte kader, insan hayatının tümü baz alınarak yazılmaz. Geçmiş yıllardaki işlenmiş günahlara, yürekteki Tanrı sevgisine ve itaatine, davranışların ve niyetin iyiliğine göre değişkenlik gösterir.

Bir riayetkâr Yahudi, İbrânî takviminin yıldönümü günü olan Roş Haşanah ve günah çıkarma bayramı olan Yom Kippur arasındaki 10 gün boyunca İbrânîcede Teşuvah ("geriye dönme") adı verilen bir vicdan muhasebesi yapar. 10 gün boyunca o yıl içinde yapılan tüm hatalı davranışlar gözden geçirilir, insanlara karşı yapılan haksızlıklar için Tanrı'dan af dilemenin yanı sıra o insanlardan da özür dilenir. Tanrı'ya karşı işlenen suçlar içinse tövbe edilir. 9'uncu günün akşamı gün bitmeden bir ilâ iki saat önce Yom Kippur orucuna başlanır ve 26 saat aralıksız sürecek olan oruç boyunca çeşitli tövbe duaları edilir. 26'ncı saatin sonunda orucun bittiğini belirten İbranicede Şofar adı verilen bir boru üflenir, oruç biter ve Tanrı'nın gelecek için insanların yeni kaderlerini yazdığına inanılır.

İslâm

İslâm öncesinde, Araplar arasında halihazırda bir kader inancının bulunduğu anlaşılmaktadır. Klasik Arap şiiri incelendiğinde, "kader/zaman" anlamında en yaygın şekilde kullanılan kelimenin dehr kavramı olduğu gözlemlenmektedir. Benzer şekilde eyyâm, zaman ve leyâl olguları da kader kavramıyla doğrudan ilişkilidir.[2] İslam Peygamberi Muhammed'in bir hadisinde "Zamana sövmeyiniz, Allah Zamandır" dediği rivayet edilmektedir. Muhtemelen bu hadiste zaman kavramıyla kastedilen mukadderattır. Mukadderat yaratıcının takdiri olduğu için, Müslümanların kadere sövmemeleri hususunda uyarıldıkları düşünülmektedir.[4]

Ehl-i Sünnet Kelâm âlimlerince kader, ezelden ebede kadar hayır ve şer meydana gelecek bütün hadiselerin Allah katında bilinmesi ve takdir edilmesi şeklinde tanımlanır. Ehl-i Sünnet itikâdına göre kadere iman, imanın şartlarından olup âmentünün bir parçasıdır.[5]

İslâm teolojisinde kader, determinizm, insanın iradesi ve sorumluluğu gibi konular geniş tartışmaların konusu olmuştur. Tartışmaların ana ekseni "Eğer istek, irade ve fiillerimiz dâhil her şey ilâhî bir kader ve takdirin ürünü ise, insan yaptıklarından dolayı niçin sorumlu tutulsun?" meselesidir.

Tartışmalar

Bâzı ilâhiyatçı yazarlara göre "kadere iman", İslâm âkaidinde bir Emevî doktrinidir.[6] İlâhiyatçı yazar İhsan Eliaçık'a göre Kur'an'da ölçü ya da kapasite anlamında bir kader ibâresi bulunmakta, ancak İslâm'da kadere iman diye bir Kur'an hükmü bulunmamaktadır.[7]

İslâm literatüründe kader ile alakalı birçok görüş de ortaya çıkmıştır. Mut'ezile, Kaderiyye fırkasının kader hakkında görüşlerini kabul etmektedir. İkinci bir görüş olarak Cebriyye diye bir görüş vardır. Bu görüşe göre Hür İrade yoktur. Ehl-i Sünnet ise bu iki görüşün ortasında bir görüşle ilerlemiş olup buna göre insan fiillerinde ne tamamen hürdür, ne de Cebriyye'nin düşündüğü gibi insanın iradesi yok değildir. İnsanın fiilerinde hem insanın hür iradesinin, hem de Allah'ın takdirinin etkisi olduğunu düşünülür (Kesb Teorisi). Allah'ın takdirinin insan fiillerine ne kadar etkili olduğu meselesinde Mâtürîdiyye ve Eş'ariyye'nin farklı görüşleri vardır. Mesela insanın iradesi Eş'âri'ye göre mahluk iken Maturidi'ye göre bağımsızdır. Bu yüzden Maturidiler Kaderiyye, Eş'âriler ise Cebriyye görüşüne yakındırlar.[8]

Türk halk kültürü

"Yazgı" olarak söylenir. Yeryüzündeki pek çok toplumda insanın yaşayacaklarının önceden tanrısal bir güç tarafından belirlendiği ve bâzı kültürlerde ise bunun bir yere yazılmış olduğu inancı bulunur. Türk kültüründe ise bu yazının insanın alnında olduğu düşünülürdü. Kader anlayışı pek çok inançta mevcut olup insanın başına geleceklerin büyük bir kısmının kendi elinde olmadığı inancına dayanır. Sözcük; "yazı" kelimesiyle ve "yazmak" fiiliyle aynı kökten gelir.[9]

Konuyla ilgili yayınlar

Ayyıldız, Esat. “Klasik Arap Şiirinde Zaman Olgusu ve Kökeni” 25 Nisan 2022 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.. Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi 22/1 (Mart 2022), 67-97. https://doi.org/10.33415/daad.1037608 25 Nisan 2022 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ Lisa Raphals (4 Ekim 2003). Philosophy East and West (Volume 53 bas.). University of Hawai'i Press. ss. 537-574. 
  2. ^ a b Ayyıldız, Esat. “Klasik Arap Şiirinde Zaman Olgusu ve Kökeni” 25 Nisan 2022 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.. Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi 22/1 (Mart 2022), s. 74.
  3. ^ "Arşivlenmiş kopya". 1 Şubat 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Ocak 2017. 
  4. ^ Ayyıldız, Esat. “Klasik Arap Şiirinde Zaman Olgusu ve Kökeni” 25 Nisan 2022 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.. Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi 22/1 (Mart 2022), s. 76.
  5. ^ "İslam'da İmanın Şartları". Dinibilgiler.com. 3 Temmuz 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Ağustos 2013. 
  6. ^ Yaşar Nuri Öztürk (5 Şubat 2009). "Kader alın yazısı mı, tabiat kanunları mı?". Hürriyet. 13 Aralık 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Ağustos 2013. 
  7. ^ ""Kadere İman" Emevi Dini Doktrini". ODATV. 25 Mayıs 2010. 23 Temmuz 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Ağustos 2013. 
  8. ^ {{haber kaynağı|url=https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-altinci-soz/623%7Cbaşlık= Sait Okur Kader Risalesi
  9. ^ Türk Söylence Sözlüğü, Deniz Karakurt 13 Aralık 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. (Vikipedi'de görsel dosya.)

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Müslüman</span> İslam dinine mensup kimse

Müslüman, İslam dinine mensup kişi demektir. Sünni, Şii ve Mutezili mezhep inancına göre, Allah'a ve Allah'ın birliğine, Muhammed'in Allah'ın peygamberi olduğuna inanan kişilere denir. İslam dininin farklı mezheplerinde Müslüman kavramı üzerine çeşitli farklılıklar bulunmaktadır.

Tanrı ya da ilah, Klasik teistik inanç sistemlerinde Mutlak Varlık, Mutlak Benlik ve tüm varoluşun temel kaynağı olarak görülen varlık. Tek tanrılı inançlarda evrenin tek yaradanı ve yöneteni olarak kabul edilir. Çok tanrılı inançlarda genelde ilahların cinsiyeti bulunur ve eril olanlarına tanrı, dişi olanlarına tanrıça denir. Tektanrılı ve henoteistik inançlardaki Tanrı kavramını tanımlamak için ise sadece tanrı sözcüğü kullanılabilir.

Cebriyye, kader ve irade konusunda Kaderiyye fırkasının tam aksi görüşler ileri sürmüştür. İslâm âleminde kader konusunu tartışma gündemine getiren ilk şahsın Ma'bed bin Hâlid el-Cühenî olduğu nakledilir. Onu Geylân el-Dimaşkî takip etmiş ve kaderle ilgili görüşlerini daha da geliştirmiştir. Ma'bed, Allah tarafından önceden tayin edilmiş bir kaderin bulunmadığını, insanın fiil ve tavırlarında tamamen serbest olduğunu savunmuştur.

<span class="mw-page-title-main">İnsan biçimcilik</span> insanî niteliklerin başka bir varlığa atfedilmesi

Antropomorfizm ya da insan biçimcilik, insanî niteliklerin başka bir varlığa atfedilmesidir. Hayvanlar, cansız varlıklar, doğa güçleri, monoteist ve politeist dinlerdeki tanrılar, melekler, şeytanlar, cinler ve daha başka kavramlar da "Antropomorfizm" konusu olabilir. "Antropomorfizm", Yunancada insan anlamına gelen ανθρωπος (anthrōpos) ile şekil veya biçim anlamına gelen μορφη (morphē) kelimelerinden oluşur.

<span class="mw-page-title-main">İslam'ın beş şartı</span> İslam dininin beş ana ögesi

İslam'ın beş şartı, İslâm Dini'nin Ehl-i Sünnet ve Ca'feriyye mezheplerine göre büyük önem arz eden beş ibadeti. Bu şartlar sırasıyla: Şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak ve hacca gitmektir. Şehâdet etmek dışındaki şartlar itîkâdî yani dininin inanç esaslarına dâir olmayıp, âmeli yani davranışsal, ibâdetsel şartlardır. Çoğu İslam âlimi dini inanç esaslarına dâir kurallar benimsendiğinde kişinin Müslüman kabul edileceğini, davranışsal ve ibâdetsel yönlerin en azından inanan olmak açısından bağlayıcı olmadığını öne sürmüşlerdir. Bazı İslam âlimleri ise imanın yani inancın ancak davranış ve ibadetlerle tamam olacağını bu nedenle şehadet getirip Müslüman olduğunu iddia eden kişinin ibadetlerini yerine getirmemesi halinde Müslüman kabul edilemeyeceğini ileri sürmüşlerdir.

Kelâm ya da İlm-i Kelâm ; İslâm dininin akāid konularını irdeleyen ve tarihî olarak bu çerçevede gelişen dinî-felsefî teorilerle ilgilenen ilim dalı. Bu anlamda kelâm, imanla ilgili konu ve sorulara izâh ve ispat getirme amacıyla geliştirilen teolojik felsefenin adıdır.

Mutezile, İslam dininde bir itikadi mezhep. Mutezile, sözcük olarak "ayrılanlar, uzaklaşanlar, bir tarafa çekilenler" anlamına gelir. Büyük günâh işleyen kimsenin iman ile küfür arası bir aşamada olduğunu söyleyerek Ehl-i Sünnet âlimlerinden Hasan-ı Basrî'nin dersini terk eden Vâsıl bin Atâ ile ona uyanların oluşturduğu mezhep bu adla anılır. Mutezile ise kendini "ehlü'l-adl ve'ttevhîd" diye adlandırır. Mutezile mezhebinden olan kişiye Mutezili denir. Özellikle kader ve kaza konularındaki yorumları ve inançları nedeniyle İslam dinindeki diğer mezheplerden ayrılmışlardır; ama yine de İslam dininin çoğunluğunu oluşturan mezheplerden, Ehl-i Sünnet, Mutezile'yi İslam dışı saymamaktadır. Akılcı bir mezhep olan Mutezile, mantık kurallarıyla çelişir gördüğü âyet ve hadisleri Ehl-i Sünnet'ten farklı biçimde yorumlamış ve bu yorumlarında akla öncelik vermiştir. Sonuç olarak Mutezile mezhebi, gerek akla çok değer vermesi ve özellikle de Abbâsîler döneminde felsefe ile girdiği yakın ilişkiler dolayısıyla barındırdığı felsefi metot ve görüşleri nedeniyle fazlasıyla eleştirilmiştir. Özellikle de nass ile aklın çeliştiğini düşündükleri noktalarda sıklıkla nassı akla uygun gelecek biçimde yorumlamaları diğer mezheplerde büyük tepki uyandırmıştır. Modern zamanlardaki bazı araştırmacı ve İslam tarihçileri de Mutezile mezhebini akla verdiği önem ve yöntemleri bakımından, çeşitli konularda rasyonalist olarak tanımlar. Mutezile mezhebinin kendi içinde barındırdığı beş ana öğesi vardır, bu öğelerin ilki olan ve İslam dininin de ilk öğesi olan tevhidin bu beş ana öğenin temeli olduğunu öne sürerler. Bazı cemaat ve mezhepler bu düşünceye karşı çıkmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Mâtürîdî</span>

Mâtürîdî ya da tam adıyla Ebû Mansûr Muhammed bin Muhammed bin Mahmûd el-Mâtürîdî es-Semerkandî,, İslam dininin iki itikadi mezhebinden birisi olan Mâtürîdîlik mezhebinin kurucusu ve Hanefîlik mezhebine bağlı olanların itikad imamı sayılan İslâm alimi.

Eş'ârîyye veya Eş'ârîlik, İslâm içinde bir teoloji ekolü ve Sünnî itikadi mezheplerinden birisidir. Kurucusu Ebü'l Hasan Eş'arî'dir. Sünnî Müslümanlar arasında Mâtûrîdîlik ve Selefîlik gibi yaygındır. Aklı Mu'tezile kadar önemsememekle birlikte, Selefîyye kadar da küçük çapta ele almaz.

İtikâdî mezhepler veya Akide mezhepleri ya da İnanç mezhepleri, İnançla ilgili konular İslam'da başlangıçta bir fıkıh dalı kabul edilen kelâm, daha sonra ilm-i tevhid olarak adlandırılmıştır. Daha sonraları Fıkıh, amelî meseleler üzerinde, kelâm ise itîkâdî meseleler üzerinde yoğunlaşmıştır. Müslümanlar, İslâm Peygamberi Muhammed döneminde akıllarındaki soruları hemen ona sorabiliyorlardı. Ancak peygamberin ölümünden sonra sorularına cevap bulamayınca zamanın büyük İslam alimleri Kur'an'ı akıl ile yorumlamaya koyuldular. Böylelikle de i'tikadi mezhepler oluşmuş oldu. Bu mezhepler farklı coğrafyalara yayıldı ve oralarda benimsendi.

Mâtüridîlik, Matüridî'nin kurduğu, Hanefî Mezhebi'nin kurucusu İmam-ı A'zam'ın düşüncesini tâkip eden, akla önemli bir yer veren İslam dini itikad mezhebidir. Türkiye, Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Orta Asya ülkelerinde yaygındır.

İslâm'da iman, İslam dininin esaslarına inanmaktır. İslam'a göre kişinin kurtuluşa erebilmesi için iman etmesi şarttır. İnanç konusunda ise, farklı mezheplerin farklı görüşleri bulunmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Zurvanizm</span> Zerdüştlüğün bugün inananı kalmamış bir dalı

Zurvanizm, Zerdüştlüğün bugün inananı kalmamış bir dalıdır. Zurvanizmde, Zerdüştlükten farklı olarak, "İlk Prensip" olarak Zurvan'a inanılır. Nitekim bu sebeple Zurvanizm olarak anılan inanca Zurvanî Zerdüştlük de denmiştir.

Aklîleşme, İslâm düşüncesi'nde hicrî birinci yüzyılda ortaya çıkmış Mu'tezile adlı ekolün getirdiği yeni bir kelâmî-felsefî yaklaşımdır. Getirdiği yeni düşünceler, büyümekte olan İslâm Devleti'nin karşılaştığı yeni düşüncelerin getirdiği eleştirilere karşı koymayı amaçlarken İslâm inancını etkilemiş ve yeni Mu'tezile mezhebinin yayılmasına neden olmuştur. Bu düşünceleri yayarak tanınanların başında Ebu'l-Huzeyl el-Allâf bilinmektedir. Düşünceleri yeni mezhebi etkilemekten de öte Ehl-i Sünnet inanç mezheplerinden Eş'arilik'i de etkilemiştir.

Kaderilik ya da Kaderiyye, kader konusunda insanın irade, ihtiyat ve kudret sahibi, yükümlülüğü olan bir yaratık olduğu, insanların Allah'ın hiçbir müdahali olmaksızın fiillerini bizzat kendi güç ve iradesine bağlı olarak meydana getirdiği inancına sahip olan İslam dini itikadi mezhebi.

Dehriyyun kavramı (Maddîyyun), İslam dünyasında yaygın olarak ateist ve özellikle materyalist akımları temsil etmektedir. Dehrî felsefenin en önemli öncülerinden birisi İbn Ravendi'dir. Ravendî, kaleme aldığı “Ki-tâbü’t-Tâc” ve “ez-Zümürrüd” eserlerinde yaşadığımız evrenin ezeli olduğunu ve onun ötesinde manevi de olmak üzere hiçbir varlığın bulunmadığını ifade etmiş ve insanın akıl dışında hiçbir kılavuza ihtiyacı olmadığını ve dolayısıyla peygamberlik, mucize, din ve ibadetlerin anlamsız, gereksiz olduğunu öne sürmüştür. Kavram, mutlak zaman anlamının yanında zaman, devir ve dünya anlamlarına gelen "dehr" kelimesi ile ilişkilidir.

Nakâ'id, Nakîda, yahut Türkçede kimi zaman yanlış transkribe edilen şekliyle nakaiz veya nakiza, klasik Arap şiirinde hiciv sanatının altında tasnif edilen bir hiciv şekildir.

Zurvan veya Zervan, Zerdüştlük dininin bir dalı olarak vücuda gelen Zurvanizm inancındaki zaman ve kader tanrısıdır. Söz konusu tanrının adı, bizzat "zaman" manasına gelmektedir. Ayrıca bu tanrının iyilik ile kötülüğün nihai kaynağı olduğuna inanılmıştır. Bu nedenle Arap kültüründeki dehr kavramındaki gibi, hem insanoğlunun saadetinin hem de sefilliğinin müsebbibi olarak görülmektedir.

Khronos, Yunan mitolojisinde zaman kavramının kişileştirilmiş halidir. Bu kavram sıklıkla Zeus'un babası Titan Kronos ile karıştırılmaktadır. Söz konusu mefhum Zurvanizm inancındaki Zurvan ile de benzerlik göstermektedir. Keza daha sonra Avrupa'da elindeki tırpanıyla resmedilen Zaman Baba ikonografisinin doğuşuna da Khronos ilham vermiş olmalıdır.

Zaman Baba, Avrupa kültüründe zamanın kişileştirilmiş bir halidir. Zaman Baba ikonografisinin doğuşuna, Yunan mitolojisindeki Khronos mefhumunun ilham verdiği düşünülmektedir. Zaman baba genellikle elindeki tırpanıyla resmedilmektedir. Zurvan ve dehr gibi kavramlarla da dolaylı bir ilişkisi olması muhtemeldir.