Türkiye'de kadın hakları konusu, Batı dünyasındaki gelişmelere paralel olarak 19. yüzyıl ortalarından itibaren gündeme gelmiştir.
Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi ya da CEDAW, 1979'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen ve taraf devletlere kadınlara karşı ayrımcılığın tüm biçimlerini ortadan kaldırma yükümlülüğü getiren uluslararası bir sözleşmedir.
Kadına yönelik şiddet, kadınların cinsiyetleri nedeniyle maruz kaldıkları fiziksel, cinsel, psikolojik acı veya ıstırap veren ya da verebilecek olan her türlü eylem, uygulama ya da bu tür eylemlerle tehdit edilme, zorlanma veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakılmalarıdır.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, kısaca KCDP, 2010 yılında, Türkiye'de artan kadın cinayetlerine dikkat çekmek ve önlemek amacıyla çeşitli kadın ve LGBT örgütlerinin katılımıyla kurulmuş bir platform.
Nahide Opuz davası, kadına yönelik aile içi şiddet nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’de Türkiye’ye karşı 2002 yılında açılmış bir davadır.
İstanbul Sözleşmesi ya da tam adıyla Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan, 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanan, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası insan hakları sözleşmesidir.
Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA), Birleşmiş Milletler üyesi ülkeler tarafından 2030 sonuna kadar ulaşılması amaçlanan hedefleri içeren bir evrensel eylem çağrısıdır.
Ekonomik, sosyal ve kültürel haklar; eğitim hakkı, barınma hakkı, yeterli bir yaşam standardı hakkı, sağlık hakkı ve bilim ve kültür hakkı gibi sosyoekonomik insan haklarıdır. Ekonomik, sosyal ve kültürel haklar, uluslararası ve bölgesel insan hakları güvenceleri ile tanınmış ve koruma altına alınmıştır. Üye ülkeler söz konusu haklara saygı göstermek, korumak, gerçekleştirmek ve gerçekleşmesini sağlamaya yönelik çalışmalar yapmak konularında hukuken sorumludurlar.
Cinsiyet eşitsizliği, bireylerin cinsiyetlerine göre maruz kaldıkları eşit olmayan davranışlar, tutumlar ve algıları anlatmak için kullanılan bir kavramdır. Kökeni, toplumsal cinsiyet rollerindeki farklılıklardır. Cinsiyet sistemleri genellikle kesin hatlarla ikiye ayrılmış ve hiyerarşik yapıya sahiptir; cinsiyet ikiliği sistemleri günlük yaşamın sayısız boyutunda kendini gösteren eşitsizlikleri yansıtabilmektedir. Cinsiyet eşitsizliği deneysel temellere dayandırılmış ya da toplumsal olarak kabul edilmiş ayrıcalıklardan kaynaklanır.
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun veya 6284 Sayılı Kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 8 Mart 2012'de kabul edilen ve 20 Mart 2012'de T.C. Resmî Gazete'de yayımlanan yasadır. Kanunun amacı şiddet gören ya da bu yönde bir tehdit altında bulunan kadın, çocuk, aile bireyi ve tek taraflı ısrarlı takip mağdurlarının korunması ve bu kişileri hedef alan şiddetin önlenmesi için alınacak önlemleri düzenlemektir.
Israrlı takip; özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, tehdit ve şantaja başvurmak gibi yollarla bir kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma durumudur. Eylemi gerçekleştiren kişi karşı tarafta korku uyandırmayı, ona gözdağı vermeyi ve kendisini güvensiz hissetmesini hedefler. Psikoloji, sosyoloji, kriminoloji ve hukuk gibi disiplinlerin çalışma alanına girmekle birlikte ısrarlı takibin hukuki bir nitelik kazanması nispeten daha yeni bir olaydır. Çeşitli uzmanlar tarafından farklı tanımları yapılmış olsa da genel itibarıyla bir taciz ve sarkıntılık türü olduğu kabul edilmektedir. Günümüzde ısrarlı takip pek çok ülkede suç olarak sayılmakta ve ilgili yasalarca yaptırıma tabii tutulmaktadır. Literatüre İngilizce "stalking" kelimesinden türeyerek giren ısrarlı takibin tam Türkçe karşılığı "musallat olma" veya "dadanma"dır.
Ayrımcılık karşıtı yasa veya ayrımcılıkla mücadele yasası çeşitli iş grupları, cinsiyet, cinsel kimlik, ırk, engellilik, inanç veya bireysel siyasi görüşlere dayalı gruplar için korumaları içeren yasalardır. Ayrımcılıkla mücadele yasaları, ayrımcılık türlerine ve bu yasalarla korunan gruplara göre çeşitlilik gösterebilmektedirler. Ayrımcılıkla mücadele yasaları, özellikle belirtilen özelliklerinden dolayı bireylere farklı muamele edilmemesi gerektiği konusunda eşitlik ilkelerine dayanmaktadır.
Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Bildirgesi ya da DEDAW Birleşmiş Milletler'in kadın haklarına bakışını ana hatları ile çizen bir insan hakları bildirgesidir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 7 Kasım 1967'de kabul edilmiştir.
"Belém do Pará Sözleşmesi" ya da Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi, Cezalandırılması ve Ortadan Kaldırılması Hakkında Amerikalararası Sözleşme
Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması Bildirgesi ya da DEVAW, kadınlara yönelik şiddeti ve şiddetin ortadan kaldırılması özel olarak ele alan 1993 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) kararıdır.
BM Kadın Birimi olarak da bilinen Birleşmiş Milletler Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlenmesi Birimi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadınların güçlenmesi için çalışan bir Birleşmiş Milletler kuruluşudur.
Güney Kore'deki cinsiyet eşitsizliği, Güney Kore'de kadın ve erkeklerin karşılaştığı eşitsiz fırsatları ve muameleyi ifade eder. Köklü ataerkil ideolojilerden ve uygulamalardan gelen Güney Kore'deki cinsiyet eşitsizliği, sürekli olarak dünyanın en yüksek oranına sahip ülkelerden biri olarak gösteriliyor. Cinsiyet eşitsizliği özellikle Güney Kore'nin ekonomisinde ve siyasetinde yaygın olsa da, sağlık ve eğitimde iyileşme göstermiştir.
Ekonomik ayrımcılık, ekonomik faktörlere dayalı ayrımcılıktır. Bu faktörler arasında iş bulunabilirliği, ücretler, mal ve hizmetlerin fiyatları ve/veya bulunabilirliği ve iş için azınlıklara sağlanan sermaye yatırım fonu miktarı sayılabilir. Bu, işçilere, tüketicilere ve azınlıklara ait işletmelere karşı ayrımcılığı içerebilir. Bu, tekelcilerin farklı alıcılara ödeme isteklerine göre farklı fiyatlar talep etme uygulaması olan fiyat ayrımcılığı ile aynı şey değildir.
Ayşe Paşalı cinayeti, 7 Aralık 2010'da Türkiye'nin başkenti Ankara'da Ayşe Paşalı'nın şiddet gördüğü eski eşi tarafından bıçaklanarak öldürülmesidir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği, erkek ve kadının kamusal ve özel yaşamın tüm alanlarına eşit ve yetkinleştirilmiş şekilde katılımını ifade eden bir insan hakları kavramıdır.