İçeriğe atla

Kıtlık (ekonomi)

İktisadi kıtlık ya da ekonomik kıtlık kâr amaçlı ekonomik sistem tarafından kar elde etmek amacıyla kasıtlı olarak yaratılan ve bir toplumun sahip olduğu üretim kaynaklarının, mevcut teknolojik gelişmişlik düzeyiyle işletilmesi ile ulaşılan üretim düzeyinin, sonsuz insan ihtiyaçları ve isteklerini karşılamakta yetersiz olduğunu ifade eden iktisadi bir terimdir.[1] Gündelik hayatta kullanılan kıtlık kavramı somut bir yokluğu veya yetersizliği ifade ederken iktisadi anlamıyla kıtlık, mevcut kâr bazlı ekonomik sistem ve üretim teknolojisiyle ulaşılan üretim düzeyi ile ilgili bir yetersizliği ifade eder. Her adım başı üretilmiş envai çeşit ürünlerle dolup taşan çeşitli dükkân ve marketlerin boy gösterdiği günümüzde, ekonomi biliminin temeli olan kıtlığın anlamı üzerine derin düşünmek gereklidir.

Hint ekonomist Amartya Sen, gerçekte kıt olanın ürünler ya da üretim faktörleri değil para olduğunu, kıtlığın nedeni olarak kâr amaçlı ekonomik sistemin gelir dağılımında adaleti sağlayamaması sonucu paranın ekonomik sistem tarafından yine toplumdaki zenginlerin elinde toplandığını ve sağlıklı bir gelir dağılımı olmadığı sürece bir toplumdaki gayrisafi milli hasıla artışının o ülkede yaşanan kıtlık düzeyini ve ülkede yaşayan insanların gerçek refah düzeyini yansıtmayacağını belirtip, bu iddiasını iktisadi yöntemlerle ispatlayarak 1998 yılında Nobel Ekonomi Ödülü almıştır.[2][3]

İngiliz ekonomist Lionel Robbins, 1932 yılında yazdığı ünlü denemesinde[4] iktisat bilimini "Sonlu ve kıt kaynakların alternatif kullanımında insan davranışlarını inceleyen bilim." olarak tanımlamıştır.

Tanımdan da anlaşılacağı üzere iktisat bilimi, doğada bol miktarda bulunan ve sahip olmak için bedel ödenmesine gerek olmayan "serbest mallar (free goods)" ile ilgilenmez çünkü bu mallar kıt kabul edilmezler. İktisadın ilgilendiği, kıt mallar; başka bir ifade ile "ekonomik mallar (economic goods)"dır. Ekonomik mallar, bir üretim faaliyetine konu olan, dolayısıyla üretilmesi için bir emek, sermaye, zaman, teknoloji ve kaynak ayrılması gereken mallardır. kâr amaçlı para ekonomilerinde, üretim için ayrılan bu kaynakların değeri fiyat mekanizması tarafından belirlenerek ürünün fiyatına yansıtıldığından, piyasada oluşan "fiyat"ın ürünün gerçek "değer"ini yansıtıp yansıtmamasından bağımsız olarak, ekonomik malların tanımına "fiyatı olan" ifadesi de eklenmektedir.

Yine aynı bağlamdaki fikirleri ile kıtlık bazlı - kâr amaçlı - para ekonomisi yerine kaynak bazlı ekonomi teorisini ortaya atan ve bu fikirleri doğrultusunda takipçileri tarafından Yeni Zelanda'da kaynak bazlı ekonomi deneyine başlanan sosyal mühendis Jacque Fresco'nun da anılmasında fayda vardır.

Kıtlık kanunu

İnsan ihtiyaçlarının sonsuz ve bu ihtiyaçları karşılayan kaynakların ihtiyaçlara nispeten kıt olması, benimsenen ekonomik sistemlerden bağımsız bir "hakikat"in ifadesi olduğu gerekçesiyle bu durum "kıtlık kanunu" olarak da adlandırılmaktadır.

Kıtlık ve teknoloji

Kıtlığın, mevcut teknolojik gelişmişlik düzeyi ile sıkı bir bağıntısı vardır. Teknolojide ortaya çıkan buluş, yenilik ve gelişmeler yapılan üretimden alınan verimi ve üretim kapasitesini artırarak daha az kaynak ile daha çok ürün sağlanmasını ve dolayısıyla daha çok ihtiyacın karşılanmasını sağlamaktadır.

Para ekonomilerinde kıtlık

Para ekonomileri, paranın hem bir mübadele (değişim veya alış-veriş) aracı olarak, hem de bir değer mekanizması olarak kullanıldığı ekonomik sistemlerdir. Para ekonomilerinde bir mal veya hizmetin değeri fiyat mekanizması aracılığı ile "fiyat" üzerinden belirlenir.

Kıtlık rantı

Kıtlık rantı, kıt olan kaynakların (üretim araçları) mülkiyetine sahip olanların, bu kaynaklara sahip olmaktan dolayı elde ettikleri ranttır. Örneğin, diğer topraklara kıyasla verimli olan bir toprak, sahibine rant sağlar. Bir ürünün piyasada tek üreticisi olmak, bir ürünün patentine sahip olmak, bir spor dalında diğer insanların sahip olmadığı yeteneklere sahip olmak, kıtlık rantı kapsamında değerlendirilir.

Kıtlık ve fiyat mekanizması

Para ekonomilerinde kıtlık, fiyat ve kârlılık üzerinde doğrudan etkilidir ve fiyat mekanizmasını açıklamak amacıyla kullanılır. Buna göre: Bir ürün, bir toplumda, toplumu oluşturan insanların ihtiyaç duyduğundan fazla ise fiyatı olmayacaktır. Dolayısıyla, kıt olmayan serbest malların fiyatı yoktur. Ancak, bir mal toplumu oluşturan insanların ihtiyaçlarına oranla az ise toplumu oluşturan bireyler fiyat mekanizması yoluyla birbirleriyle rekabete girecekler, bu rekabet sonucunda malın fiyatı, dolayısıyla da kârlılık artacaktır.

Kasıtlı kıtlık

İktisatçılar, "kıtlık kanunu" ile belirtilen "doğal kıtlık" ile ekonomik sistem tarafından rant elde etmek amacıyla kasıtlı yaratılan kıtlık arasında ayrım yapmaktadırlar. Para ekonomisinde bolluk, kıtlıktan rant sağlayanlar açısından, kârlılığı düşürmeye başladığı noktadan itibaren arzu edilen bir durum değildir. Başka bir ifade ile kar bazlı ekonomik sistemlerde bolluğun da bir sınırı vardır ve bu sınır "üretimin etkinliğini kaybetmeye başladığı nokta" veya "yapılan üretimin toplumda ihtiyaç duyulandan fazla olması" gibi unsurlara değil, doğrudan doğruya karın azalmaya başladığı noktaya bağımlıdır. Teknik bir ifade ile, bir toplumdaki bolluğun sınırı, marjinal üretimin "toplam karı" düşürmeye başladığı noktadır. Bir toplumda söz konusu ürüne ihtiyaç duyan insanlar hala olabilir ancak toplam karın azalmaya başladığı noktadan itibaren üretim yapılması mantıklı olmayacaktır çünkü bu noktadan itibaren yapılan her üretim karı azaltacaktır. Bir mal veya hizmetin bir ekonomideki miktarının, kârlılığı belli bir seviyenin altına düşürecek şekilde artması (bolluk) durumunda, kârlılık amacıyla hareket eden girişimciler ya üretimi kapasitenin altında gerçekleştirecekler veya karı az bularak piyasadan çekilecek ve toplumdaki herkesin ihtiyaçlarını karşılayacak kadar bolluk mümkün olmayacaktır.

Bir malın üretilen miktarında, ne oranda kıtlık "yapılacağı" yine fiyat mekanizması tarafından "esneklik (elastikiyet) analizi" ile belirlenir. Esneklik analizi, bir mal veya hizmetin fiyatı veya miktarındaki bir değişikliğe tüketicilerin verdiği tepkinin oransal ifadesidir. Karını artırmak güdüsüyle hareket eden satıcı, piyasaya arz ettiği malın fiyatı ve miktarı üzerinde ayarlamalar yaparak en üst düzeyde kâr sağlamaya çalışacaktır. (Bakınız: Esneklik, Kapasite)

Kıtlığın, kâr amaçlı ekonomik sistem tarafından kasıtlı olarak yaratıldığına dair bazı örnekler aşağıda verilmiştir:

  • Kıtlığın ekonomik sistem tarafından kasıtlı ve bilinçli olarak yaratılmaya çalışıldığına yönelik verilebilecek en gözle görülebilir örnek reklamlardır. Birbirinin aynı olan ve aynı amaca hizmet eden çeşitli ürünler tüketicinin zihninde diğerlerinden farklı olduğu izlenimi oluşturularak gerçekte olmayan bir kıtlık algısı yaratılmakta, talebin artması sağlanarak fiyat yükseltilmekte ve böylelikle kar marjı artırılmaya çalışılmaktadır.
  • Balık ve sebze hallerinde piyasa sürülmesi halinde fiyatı ve kârlılığı düşürecek miktardaki balık ve sebzeler çürümeye terk edilirler. Böylece balık ve sebzelerin piyasaya arz edilen miktarları azaltılarak fiyat ve kar yükseltilir.
  • 1932 - 1933 yılları arasında Sovyetler Birliği Hükûmeti'nin, tarımsal üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti tasfiye etmesine direnen zengin toprak sahiplerinin üretimi durdurarak tepki vermeleri üzerine Sovyet Hükûmeti'nin zorlama yoluna giderek durumu daha da kötüleştirmesi ile ortaya çıkan ve çok sayıda insanın açlıktan öldüğü kasıtlı kıtlık için bakınız: Holodomor

Emek - sermaye çelişkisi ve kıtlık

İktisat biliminde sermaye, gündelik hayatta kullanılan "para" anlamından farklıdır. Sermaye, üretimde emeğin verimini artıran, daha önce insanlar tarafından üretilmiş olan "üretim araçları"dır. Bu tanıma göre örneğin doğal kaynaklar, daha önce insanlar tarafından üretilmedikleri için sermaye sayılmazlar. Yine aynı şekilde, üretilmiş bir ürün (örneğin televizyon, buzdolabı) üretimde kullanılmadığı ve etkinliği artırmadığı sürece sermaye sayılmaz. Ulaşımı kolaylaştırması ve hızlandırması için yapılan yol, üretimi hızlandırması için geliştirilen bir makine, araç-gereç, teçhizat iktisat açısından sermayedir. Teknoloji de üretimde kullanıldığı ve etkinliği artırdığı için sermaye kapsamında değerlendirilir.

Teknolojide ortaya çıkan gelişmeler ve bu gelişmelerin üretim alanında kullanılması, üretimde verim ve etkinliğin artmasını sağlayarak daha az emek ile daha çok ürün üretilmesini mümkün kılmaktadır. Başka bir ifade ile teknolojik gelişmeler üretimi "emek-yoğun" üretimden "sermaye-yoğun" üretime doğru kaydırmaktadır. Bunun sonucunda daha az emek istihdam edilmekte, istihdamın azalması toplumdaki alımgücünü ve dolayısıyla ürüne olan talebi de düşürmekte ve üretici ürettiği ürünü satamamakta, bunun sonucunda "aşırı üretim" ortaya çıkmaktadır. Bu durum "emek-sermaye çelişkisi" olarak adlandırılmaktadır.

İktisadi anlamıyla "aşırı üretim" ifadesi, bir toplumda o ürüne olan ihtiyacın üzerinde üretim yapıldığı anlamına gelmez. Zira, bir ürüne olan talep, o ürüne olan sadece ihtiyacı değil, mevcut fiyat düzeyindeki alımgücünü de ifade eder. Bir toplumda bir ürüne olan ihtiyaç çok yüksek olsa bile alımgücü ile desteklenmediği sürece talebe yansımayacak, dolayısıyla üretilmiş ürünler satılamayacak ve üretim "aşırı" olarak değerlendirilecektir.

"Sorunlar, onları üreten bilinç düzeyiyle çözümlenemez."

Albert Einstein

Esasen, teknolojik gelişmelerin üretim miktarını artırarak daha fazla ürün üretilmesini ve bunun sonucunda toplumda daha fazla ihtiyacın karşılanmasını sağlamasına (bolluğa) verilen tepki (işsizlik, talepteki azalma) doğal bir çelişki olmaktan çok, kar bazlı para ekonomisinden kaynaklanan "yapısal" bir çelişkidir.

Kar ve kıtlık

Para ekonomilerinde bir mal veya hizmetin değeri fiyat mekanizması aracılığı ile "fiyat" üzerinden belirlenir. Fiyat, o mal veya hizmetin gerçek toplam maliyet değerini yansıtmaz. Zira normal şartlar altında, bir ürünün imalatında kullanılan hammadde, malzeme, yarı-mamuller gibi ürünün bünyesine katılan her türlü katkının ve o ürünün satış fiyatının içinde bir miktar kar mutlaka vardır.

Kar çeşitli şekillerde tanımlanmakla birlikte, kıtlığa olan etkisini göz önüne alarak basitçe, bir mal veya hizmetin piyasada oluşan fiyatı ile gerçek maliyeti arasındaki pozitif fark olarak tanımlanır. Söz konusu ürünün üretilmesi için katlanılan maliyetler (işçilik, kira, ulaştırma vb.) maliyet unsuru olarak ürünün maliyetine zaten yansıtıldığından karın, "üretime devam edebilmek için maliyetleri karşılama amacı"ndan öte bir anlamı vardır.

Bir ürünün, piyasada oluşan fiyatına ne kadar karın bulaştığını tespit etmek, başka bir ifade ile ürünün kardan arındırılmış olarak maliyetini tespit etmek karın çetrefil yapısı ve sürekli şekil değiştirmesi nedeniyle çok ciddi bilimsel araştırmayı gerektirir. Örneğin, bir tekstil firmasının hammadde olarak satın aldığı kumaş için ödediği fiyat kendisi açısından maliyet iken, kumaşı satan açısından bu fiyatın içinde kar da vardır. Kar, mübadele sonucunda şekil değiştirerek maliyete dönüşmüştür.

Karın, maliyeti artırıcı bu etkisi ürünün fiyatına da yansımakta ve ürünün fiyatını yükselterek zaten kıt olan kaynaklara ulaşmayı daha da güçleştirmektedir.

Vergi ve kıtlık

Para ekonomilerinde vergi doğrudan ve dolaylı olarak, kar üzerinden alınmakta ve nihayet tüketici veya son kullanıcıya yansıtılmaktadır.

Buna göre örneğin, 1,000 TL'ye mal ettiği bir üründen %20 kâr etmek isteyen bir üretici, satış fiyatı üzerinden %20 vergi ödeyecekse ürünü 1.500 TL'den satmak isteyecektir (x, satış fiyatını belirtmek üzere: x + %20.x = 1,000 + 1,000.%20). Verginin ne kadarının alıcıya yansıtılacağı, ne kadarının satıcı tarafından üstlenileceği de yine esneklik analizine göre belirlenir.

Yukarıdaki örneğe bakarak, bir ürünün içinde toplam (1,500 - 1,200 =)300 TL vergi olduğunu düşünmek yanlıştır. Zira o ürünün imalatı için satın alınan hammadde, yarı-madde, malzemeler yine başka şirketlerden temin edilmekte, bu şirketler de aynı şekilde kâr etmekte, kar üzerinden vergi vermekte ve satış fiyatını vergiyi de hesaba katarak belirlemektedirler.

Bir ürünün piyasada oluşan fiyatının içinde ne kadar vergi olduğunun hesaplanması da yine aynı şekilde ciddi bir araştırma konusudur.

Normal şartlar altında vergi de, ürünün fiyatını yükselterek zaten kıt olan kaynaklara ulaşmayı güçleştirmektedir.

Faiz, enflasyon ve kıtlık

Para ekonomisinde faizin bir gerekçesi, yatırıma dönüşmesi halinde kârlılığı düşük olacak ufak tefek sermayelerin bir havuzda toplanarak büyük sermaye gerektiren ve büyük kârlılığı olan yatırımlara dönüşmesini sağlamaktır.

Faiz ile yatırım arasında sıkı bir ilişki vardır. Buna göre, bir yatırımcının yapacağı bir yatırımdan elde edeceği kar oranı, faiz haddine yakın ise yatırımcı bu yatırımı yapmak yerine parasını faize yatıracaktır. Dolayısıyla, bir yatırımın kârlı ve mantıklı olması için ürünün piyasada oluşan fiyatının, ürünün maliyetini aşması (Fiyat - Maliyet > 0 [Kar]) yeterli değildir. Elde edilen karın aynı zamanda faiz haddini de aşması gereklidir.

Faiz haddinin yüksek olması yatırımcıları yatırımdan uzak tutacak, piyasaya girip diğer üreticilerle rekabet ederek fiyatları düşürmekten alıkoyacaktır. Fiyatların yüksek olması, ürünlere ulaşmayı güçleştirerek kıtlığa neden olacaktır. (Ayrıntılı bilgi için lütfen bakınız: Sermayenin marjinal etkinliği) Öte yandan, faize yatırılan ana para için ödenecek faiz, eğer ana para üretime aktarılamamış ise, ekonomide faiz haddi kadar üretim karşılığı olmayan para oluşturacak ve bu da enflasyona neden olarak paranın değerini düşürecektir.

Bir ekonomideki paranın alım gücü, paranın üzerinde yazan değerden bağımsız olarak, o ekonomideki üretmiş mal ve hizmetlerin değeri kadardır. Üretim artmadan (büyüme) ekonomideki para miktarının artması (emisyon), paranın değerini (başka bir ifade ile alım gücünü) düşürecektir. Bir para otoritesinin faiz olarak vermeyi taahhüt ettiği miktarın, eğer söz konusu para üretime dönüştürülüp faizi de karşılayacak kadar üretim yaratılmazsa, ekonomide karşılığı yoktur. Faize yatırılan para, ya para otoritesi tarafından veya başka bir yatırımcı tarafından kiralanarak üretime dönüştürülmelidir.

Bu süreci iki kişinin olduğu bir piyasa üzerinden şu basit örnek ile açıklamak mümkündür: Bir ekonomide 100 tane misket vardır, A kişisinin de 100 TL'si vardır. Dolayısıyla bir misket 1 TL'dir. B kişisi bir ekonomideki para otoritesidir ve A kişisinin kendisine 100 TL vermesi durumunda bir sene sonra 200 lira vermeyi taahhüt etmektedir. A kişisi parasını B kişisine vermekte ve sene sonunda 200 TL almaktadır. Ancak ekonomide üretim olmamış ve hala 100 misket vardır. Piyasadaki para ise 200 TL'dir. Bu durumda piyasadaki paranın alabileceği en çok 100 misket olduğundan (200 / 100 = 2) misketlerin tanesi 2 TL olacak, başka bir ifade ile paranın üzerinde yazan değer 200 lira olacak ve A kişisi parasının arttığını sanacak ancak paranın alım gücü düşecek ve aslında alım gücü geçen senenin 100 lirasına eşit olacaktır. (Bakınız: Para yanılgısı, Likidite tuzağı)

Enflasyon da paranın alım gücünü düşürerek kaynaklara ulaşmayı güçleştirmektedir.

Kıtlık ile mücadele

Kıtlıkla mücadele etmek amacıyla Birleşmiş Milletler'a bağlı olarak kurulan Gıda ve Tarım Örgütü (Food and Agriculture Organisation, FAO) günümüzde çalışmalarını sürdürmektedir.

Kıtlığa yapılan eleştiriler

Kıtlığın tanımlanmasında insan ihtiyaçlarının "sonsuz" olduğundan dem vurulmasına basit yaşam hareketini benimseyenler "Eğer söylendiği gibi insan ihtiyaçları sonsuz olsaydı, üretimin hiç durmaksızın artarak devam etmesi gerekirdi." diyerek karşı çıkmaktadırlar. Buna göre, insan ihtiyaçları sonsuz değildir; barınma, sağlık, eğitim gibi temel ihtiyaçlardır. Bunun ötesine geçen "servet biriktirme" ve "aşırı tüketim" gibi ihtiyaç ve istekler insan doğasından çok sistemden ve kültürden kaynaklıdır ve "lüks"tür. Örneğin bir insan, hayatını sürdürmesi için hiç de zorunlu olmayan bir ürüne reklamlardan veya sosyal çevresinden etkilenerek ihtiyaç duyabilir.

Kaynakça

  1. ^ Karalar, Rıdvan.(2001). Genel İşletme. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi. s. 6 2 Nisan 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.. ISBN 975-06-0016-9
  2. ^ Ekonomi alanında şimdiye kadar verilmiş nobel ödüllerinin kişi listesi için tıklayınız., Son Erişim: 18.09.2009
  3. ^ Amartya Sen'in nobel ödüllü makalesi için tıklayınız (İngilizce). 7 Ocak 2010 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Son Erişim: 18.09.2009
  4. ^ Robins, Lionel; An Essay on the Nature and Significance of Economic Science (Ekonomi Biliminin Anlamı ve Doğası Üzerine Bir Deneme), Londra: Macmillan, 1932, Denemenin İngilizcesi İçin Tıklayınız.

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Adam Smith</span> İskoç filozof ve ekonomist (1723–1790)

Adam Smith FRSA, "Ekonominin Babası" ve "Kapitalizmin Babası" olarak anılan İskoç ekonomist, ahlak filozofu, politik ekonominin öncüsü ve İskoç Aydınlanması sırasındaki önemli bir figürdü.

<span class="mw-page-title-main">Para</span> devletçe bastırılan, üzerinde değeri yazılı kâğıt veya metalden ödeme aracı, nakit

Para, mal ve hizmetlerin değiş-tokuşu için kullanılan araçlardan en yaygın olanı. Para sözcüğü ile genellikle madenî para ve banknotlar kastedilmekle birlikte; ekonomide, vadesiz mevduatlar ve kredi kartları da parayı meydana getiren unsurlardan sayılır. Vadeli mevduat, devlet tahvili gibi değişim araçları ise para benzeri olarak değerlendirilir.

<span class="mw-page-title-main">Banka</span> finansal etkinlikte bulunan kurum

Banka, faizle para alınıp verilebilen, kredi, iskonto, kambiyo işlemleri yapan, kasalarında para, değerli belge, eşya saklayan ve bunun dışındaki diğer ticari, finansal ve ekonomik etkinliklerde bulunan kuruluşlara denir. En yaygın üçüncül sektörlerden biridir. Banka sözcüğü İtalyanca banca sözcüğünden Türkçeye geçmiştir. Para bozma gişesi, para bozma yeri anlamına gelir. Kredilendirme faaliyetleri doğrudan banka tarafından veya sermaye piyasaları aracılığıyla dolaylı olarak da yapılabilir. Bankalar genellikle uluslararası bir dizi sermaye standardı olan Basel Anlaşmalarına dayanan asgari sermaye gereksinimine tabidir. Bankalar bir ülkenin finansal sistem ve ekonomisinde önemli bir rol oynadıklarından, yargı alanlarının çoğu bankalar üzerinde yüksek derecede düzenleme uygulamaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Enflasyon</span> mal ve hizmetlerin zaman içinde değerinin artması, hayat pahalılığı

Enflasyon veya parasal şişkinlik, ekonomideki mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki genel artıştır. Bu genellikle tüketici fiyat endeksi (TÜFE) kullanılarak ölçülür. Genel fiyat seviyesi yükseldiğinde, her bir para birimi daha az mal ve hizmet satın alır; sonuç olarak, enflasyon paranın satın alma gücünde bir azalmaya karşılık gelir. TÜFE enflasyonunun tersi, mal ve hizmetlerin genel fiyat seviyesinde bir düşüş olan deflasyondur. Enflasyonun yaygın ölçüsü, genel bir fiyat endeksindekinin yıllık olarak yüzde değişimi olan enflasyon oranıdır. Hanelerin karşılaştığı fiyatların hepsi aynı oranda artmadığından, bu amaçla genellikle tüketici fiyat endeksi (TÜFE) kullanılır.

<span class="mw-page-title-main">Döviz kuru</span> bir birim ülke parasının diğer bir ülke parası cinsinden fiyatına, değerine denir

Döviz yabancı ülkeler tarafından kullanılan para birimidir. Döviz kuru ise bir birim ülke parasının diğer bir ülke parası cinsinden fiyatına, değerine denir. Bu kavram iki taraflı bir ilişkiyi içerir, bu yüzden iki taraflı (nominal) döviz kuru olarak da adlandırılır.

<span class="mw-page-title-main">Döviz</span> mal veya hizmetler için genel olarak kabul edilen takas aracı

Döviz, dar anlamda yabancı parayı temsil eden belgeler. Türkçede yabancı ülkelerin paralarına da döviz denmektedir. Herhangi bir ülkenin parasının, başka bir ülkenin parasına dönüştürülmesiyle ilgili işlemlere de döviz işlemi veya kambiyo işlemi denir. Döviz kelimesi Türkçeye Fransızcadaki deviseden geçmiştir. Genel olarak döviz dendiğinde milletlerarası ödemelerde kullanılan ödeme araçlarının tamamı ifade edilir.

<span class="mw-page-title-main">Merkantilizm</span> Politik ve iktisadî bir teori

Merkantilizm, bir ekonominin ihracatını en üst düzeye çıkarmak ve ithalatını en aza indirmek için tasarlanmış milliyetçi bir ekonomi politikasıdır. Başka bir deyişle, ülke içindeki kaynak birikimini en üst düzeye çıkarmayı ve bu kaynakları tek taraflı ticaret için kullanmayı amaçlamaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Finans</span> Akademik disiplin

Finans, para, döviz ve sermaye varlıklarının incelenmesi ve disiplinidir. Mal ve hizmetlerin üretimi, dağıtımı ve tüketiminin incelenmesi olan ekonomi ile ilgilidir ancak ondan farklıdır. Kapsama dayalı olarak Finansal sistemlerde finansal faaliyetlere ilişkin disiplin, kişisel, kurumsal ve kamu finansmanı olarak ayrılabilir.

Millî gelir ile ilgili iki temel kavram vardır. Bunlar Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) ve Gayri Safi Millî Hasıla (GSMH) kavramlarıdır. GSYİH, bir ülkenin sınırları içerisinde hem o ülkenin yurttaşları hem de yabancılar tarafından elde edilen gelir, GSMH ise bir ülkenin yurttaşları tarafından o ülkenin sınırları içerisinde ve sınırları dışında elde edilen geliri ifade eder.

Serbest piyasa, ürün fiyatının alıcı ve satıcının karşılıklı anlaşmasıyla belirlendiği, arz ve talebe hükûmet tarafından müdahale edilmeyen piyasadır. Ekonomik faaliyet tam rekabet şartları içinde serbestçe yapılır, ekonomik sorunların çözümünde müdahale değil, fiyat mekanizmasının kullanımı esastır. Fakat, her ne kadar serbest piyasa, hükûmetin arz, talep veya fiyatlar üzerine herhangi bir müdahale yapmamasını gerektirse de, tüccarların birbirlerini zorlamamasını ya da aldatmamasını da gerektirir. Bu yüzden tüm alım ve satımlar gönüllü olarak yapılır.

<span class="mw-page-title-main">1844 Elyazmaları</span>

1844 Ekonomik ve Felsefi Elyazmaları Karl Marx tarafından 1844 yılı Nisan ve Ağustos ayları arasında yazılmış bir dizi nottur. Hayatta olduğu süre içerisinde yayımlanmayan bu notlar ilk kez 1932 yılında Sovyetler Birliği'ndeki araştırmacılar tarafından yayımlanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Say kanunu</span>

Say kanunu, Mahreçler (piyasa) kanunu olarak da bilinir. Jean Baptiste Say tarafından ileri sürülmüştür. "Her arz kendi talebini yaratır" biçiminde açıklanabilir. Yani piyasaya çıkan bir mal, kendi üretim değerine eşit bir talebi vardır. Bu kanunun gerçekleşmesi için: fiyatlar maliyetlere eşit olmalı, maliyetler gelirlere eşit olmalı ve bütün gelirler harcanmalı. Bu varsayımlar altında üretilen malın maliyeti, faktör gelirlerine eşit olacak ve bütün gelirler harcanacağı için üretilen her mal satılacaktır.

<span class="mw-page-title-main">Kapitalist üretim biçimi</span> Marksist teori

Kapitalist üretim biçimi, Marksist ekonomik söylemde 18. yüzyılın sonunda Batı Avrupa'da hızlıca büyüyen kapitalist toplumların sosyoekonomik temelini ifade eder, bu üretim tarzı daha sonra Batı Avrupa'yı da aşarak dünyaya yayılmıştır. Karakteristik özelliği özel mülkiyetin üretim araçlarının ağırlıklı bir bölümüne sahip olması; dağılımın ve değişiminin ana olarak piyasa ekonomisine dayanmasıdır. Sermaye sahibi hakim sınıf burjuva olarak ifade edilirken belirli bir ücret için emek gücünü satan sayıca çok, fakat hakimiyet kuramamış sınıfa da geniş anlamda proletarya denir.

<span class="mw-page-title-main">İslami bankacılık</span>

İslami bankacılık olarak adlandırılan sistem, aktivitelerini şeriatı esas alarak belirlemektedir. Şeriat, ödünç verilen paradan para kazanmayı yasaklamaktadır.

Türev, temel olan asıl değerin fiyat araçlarına bağlı olması anlamına gelir. Hakların garanti altına alındığı, bir malın sabit bir fiyattan satın alınması ya da satılmasını sağlayan ticari anlaşmadır. Esas olan mal asıl değer olarak da tanımlanır. Asıl değer; menkul kıymetler, pazar (piyasa) bağlantılı referans büyüklükleri, diğer ticaret maddeleri olabilir; fakat ekonomik olmayan miktar da hava türevleri olabilir. Türevler fiyat değişimlerinin risklerine karşı güvenliği ve asıl değerlerin fiyat gelişimindeki spekülasyonu mümkün kılmaktadır.

Klasik iktisat, klasik politik ekonomi ya da Smithyen ekonomi, 18. yüzyılın sonlarında ve 19. yüzyılın başlarından ortalarına kadar özellikle İngiltere'de gelişen politik ekonomide bir düşünce okuludur. Başlıca düşünürleri Adam Smith, Jean-Baptiste Say, David Ricardo, Thomas Robert Malthus ve John Stuart Mill olarak kabul edilmektedir. Bu ekonomistler, üretim ve mübadelenin doğal yasaları tarafından yönetilen, büyük ölçüde kendi kendini düzenleyen sistemler olarak piyasa ekonomilerine dair bir teori üretmişlerdir.

Türkiye'de finansal krizler ya da ekonomik krizler makro ekonomik yapının bozulmasıyla ortaya çıkan buhran dönemleridir. 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı sonrası yaşanan başlıca krizler; 1946, 1958, 1960, 1974, 1980, 1982, 1990, 1994, 2000-2001, 2008-2012 ve 2018-2023 krizleridir.

Kaynak bazlı ekonomi, para, kredi, takas ya da benzeri hiçbir borç ve kölelik şeklini kullanmadan, insanların ihtiyaçları olan her şeye erişimini sağlamayı öngören ekonomik model. Endüstriyel tasarımcı, mucit, yazar ve aynı zamanda bir fütürist olan Jacque Fresco tarafından geliştirilmiştir.

Kaynakça/Ayrıntılı bilgi için:

<span class="mw-page-title-main">Karaborsa</span> Malların ve hizmetlerin yasadışı alınıp satıldığı piyasa

Karaborsa, yeraltı ekonomisi veya gölge ekonomisi, bazı yasadışılık yönlerine sahiplikle karakterize edilen gizli bir piyasa veya işlemler dizisidir. Yasadışı işlemler, üretimi ve dağıtımı kanunla yasaklanmış mal ve hizmetleri tanımlıyorsa, işlemin kendisi yasa dışı olduğundan karaborsa ticaretini oluşturur. Aynı zamanda yasaklanmamış bir ürün de olsa, etik ve ticaret yasalarına aykırı şekilde piyasada bulunmayan bir malın gizlice, el altından çok yüksek fiyatla alınıp satılması işi de karaborsa oluşturur.