İçeriğe atla

Kıta felsefesi

Kıta felsefesi, Avrupa'daki 19. ve 20. yüzyıl felsefe geleneklerini tanımlamakta kullanılan terim.[1][2] 20. yüzyılın ikinci yarısında anadili İngilizce olan filozoflar tarafından, analitik felsefenin dışında kalan görüş ve düşünceler için kullanılmaya başlanmıştır. Kıta felsefesi, şu akımları içinde barındırır: Alman idealizmi, fenomenoloji, varoluşçuluk (Kierkegaard ve Nietzsche'ninki gibi önceki düşüncelerle birlikte), yorumsama, yapısalcılık, postyapısalcı felsefe, Fransız feminizmi, Frankfurt Okulu'nun eleştirel teorisi ve Batı Marksizmi ile psikoanalitik teorinin ilgili alanları.[3][4]

"Analitik felsefe" gibi, "Kıta felsefesi" teriminin de açık bir tanımı yoktur ve diğer felsefî görüşlerle oldukça az aile benzerliğine sahiptir. İngiliz filozof Simon Glendinning; bu terimin aslen betimlemeden ziyade, analitik felsefeciler tarafından reddedilen ve beğenilmeyen Batı felsefesi akımlarını işaret eden küçültücü bir fonksiyonu olduğunu öne sürmüştür.[5]

Kavram

Yukarıda anlatılan anlamda "Kıta felsefesi" kavramı, geniş çapta ilk olarak İngilizce konuşan filozoflar tarafından 1970'li yıllarda; Fransa ve Almanya'da yayılan fenomenoloji, varoluşçuluk, yapısalcılık ve postyapısalcılığın ortak adı olarak üniversite kürsülerini tanımlamak için kullanıldı.[6]

Diğer yandan yakın anlamıyla kullanılan kavram, John Stuart Mill'in Samuel Taylor Coleridge hakkında yazdığı; Kant felsefesinden etkilenen "Kıta felsefesi" ve "Kıta filozofları" düşüncesini, Jeremy Bentham'ın ve genel olarak 18. yüzyılın İngiliz deneyciliğiyle karşılaştırdığı yazıya, 1840 yılına dayandırılabilir.[7] Bu kavram; Bertrand Russell ve George Edward Moore'nin mantıksal analiz kullanarak doğa bilimleri ile felsefe için sıkı bir ittifak vizyonu oluşturmalarıyla 20. yüzyılda önem kazandı. Geniş bir çevrece "analitik felsefe" olarak benimsenen bu gelenek, Britanya ve Amerika'da 1930'dan itibaren baskın duruma geldi. Russell ve Moore, Hegelcilik akımı ile yakın felsefî bağlantılarını reddederek, bunu kendi hareketlerinin ayırt edici özelliği haline getirdiler.[8] 1945 yılındaki bu ayrım ile Russell, "Kıtasal ve İngiliz olarak ayırt edilebilinir iki farklı felsefe okulu" ortaya çıkardı.[9]

1970'li yıllardan beri Amerika ve Britanya'daki pek çok filozof, Immanuel Kant ve sonrasındaki Kıta filozofları ile ilgilenmeye başladı ve çoğu Avrupa ülkesindeki felsefî gelenekler de benzer şekilde "analitik" akımın boyutlarıyla bir bütün olarak ele alındı. Fransa'da Jules Vuillemin, Vincent Descombes, Gilles Gaston Granger, François Recanati ve Pascal Engel gibi filozofların dahil olduğu analitik felsefe ilerlerken; benzer şekilde Birleşik Krallık, Kuzey Amerika, Avustralya'daki üniversitelerin felsefe bölümlerinde de kendini "Kıta filozofu" olarak tanımlayanlar bulunmaktadır.[10] Bu nedenle "Kıta felsefesi", coğrafî bir ayrımdan ziyade bir felsefî gelenek ve etkiler dizesini tanımlamakta kullanılır.

Tarihçe

Daha dar anlamda Kıta felsefesi tarihinin Alman idealizmi ile başladığı düşünülür. Simon Critchley ve Robert C. Solomon ise Kıta felsefesinin kökenini bir dönem daha geriye, Jean-Jacques Rousseau'nun çalışmalarına dayandırır. Johann Gottlieb Fichte, Friedrich Schelling ve sonradan Hegel'in öncülüğünde Alman idealizmi; 1780 ve 90'lı yıllarda Immanuel Kant'ın çalışmalarından esinlenilerek ortaya konulmuş, romantizm düşüncesi ve Aydınlanma Çağı'nın devrimci politikaları ile sıkıca ilişkilendirildi. Yukarıda anılan merkezî figürlerin yanı sıra Friedrich Heinrich Jacobi, Gottlob Ernst Schulze, Karl Leonhard Reinhold ve Friedrich Daniel Ernst Schleiermacher'in de Alman idealizmine önemli katkıları oldu.

"Kıta felsefesi"nin geleneksel kökeninin pek çok bağlamda fenomenolojiye dayanması nedeniyle Edmund Husserl de, Kıta felsefesi için genelgeçer bir figür olmanın yanı sıra analitik gelenek için de kabul edilmiş bir kişidir.[11] Husserl'in ortaya koyduğu kavram olan noema (düşüncenin psikolojik olmayan özü), Gottlob Frege ile yazışmaları ve mantık doğasına yönelik yaptığı çalışmalar, analitik filozoflar arasında ilgi uyandırmaktadır.

José Guilherme Merquior, analitik felsefe ile kıta felsefesi arasındaki ayrımın ilk olarak; bilimsel farkındalığı ve sezgisinin yüksekliği ile varoluşçuluğa zemin hazırlayan Henri Bergson (1859-1941) tarafından açıklığa kavuşturulduğunu ileri sürdü: "Fransa'daki en saygın felsefî düşünce, (Anglo-Cermen analitik okullardan) çok farklı bir hâl aldı. Bütün bunun Henri Bergson ile başladığı söylenebilir."[12]

1930'lu yıllarda Nasyonal sosyalizmin yükselişiyle; Almanya'daki Yahudi filozoflar ile Viyana Çevresi'nde ve Frankfurt Okulu'ndaki gibi liberal politika yanlısı filozofların çoğu, İngilizce konuşulan ülkelere kaçtı. Kalan filozofların, üniversitelerin idaresini ele alan Nazi yönetimini kabullenmeleri gerekti. Almanya'da kalarak en çok öne çıkan filozoflardan biri olan Martin Heidegger'in dahil olduğu diğer bir grup ise iktidara gelmesiyle nasyonal sosyalizmi benimsediler.[13]

II. Dünya Savaşı'nın hem öncesinde, hem de sonrasında; Fransa'da Alman felsefesine ilgi büyüdü. Komünizme duyulmaya başlanan ilgi, Üçüncü Fransa Cumhuriyeti'nin yükseköğretim politika programlarında ilk defa yoğunca işlenen Marx ve Hegel ilgisine dönüştü. Aynı zamanda Husserl ve Heidegger'in fenomenolojik felsefesi de, Fransız felsefesindeki çeşitli farklı düşüncelerle sağladığı uyum nedeniyle gitgide etkili olmaya başladı. Fenomenolojinin bu popülerliğinin en büyük nedeni, kendi felsefesini varoluşçuluk olarak tanımlayan yazar ve filozof Jean-Paul Sartre'dir.

Karakteristik

Michael E. Rosen, Kıta felsefesinin karakteristiğindeki ortak konuları tanımlamıştır.[14]

  • Öncelikle Kıta filozofları, görüngüleri anlamanın tek ve en doğru yöntemi olarak doğa bilimlerini ele alan bilimciliği genellikle reddederler. Onlara göre bilim, "yaşantı öncesi ön-teorik bir alt katmana" ihtiyaç duyar ve bilimsel metotlar, bu bildirişimselliği tamamen anlamak için yeterli değildir.[15]
  • İkinci olarak Kıta felsefesi, bu bildirişimi genellikle bağlam, zaman ve mekan, dil, kültür veya tarih değişkenleriyle ele alır ve bu nedenle tarihselciliğe meyillidir. Kıta felsefesine göre felsefî bir argüman, tarihsel ortaya çıkışının metinsel ve bağlamsal boyutlardan ayrılamaz.[16]
  • Üçüncü olarak Kıta felsefesi; bilinçli insanın, muhtemel yaşantının bu bildirişimini değiştirebileceğini varsayar: "Eğer insan yaşantısı rastlantısal bir yaratılış ise o, başka şekillerde yeniden yaratılabilir."[17] Bu nedenle Kıta filozofları, teori ile pratiğin bütünlüğü ve onların kişisel, ahlakî ve politik dönüşümleri ile ilgili felsefî sorgulamalara yönelirler. Bu eğilim, Marksist gelenekte kendini açıkça göstermektedir ("Filozoflar dünyayı sadece farklı biçimlerde yorumladılar, oysaki asıl mesele onu değiştirmek.") ve ayrıca varoluşçuluk ile postyapısalcı felsefenin odak noktasındadır.
  • Kıta felsefesinin son karakteristik özelliği ise meta-felsefe vurgusudur. Doğa bilimlerinin gelişim ve başarısının sonucunda Kıta filozofları sıklıkla, felsefenin yöntem ve doğasını yeniden bulmaya çalıştılar.[2] Bu durum, Alman idealizmi veya fenomenoloji gibi bazı akımlarda felsefenin ilk, temel, birincil bilim olduğu yönündeki geleneksel görüşün gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya koyarken; yorumsama, eleştirel teori veya yapısalcılık gibi diğer akımlarda, felsefenin indirgenemez biçimde kültürel ve uygulamalı bir sahayı incelediği düşüncesini yarattı. Kierkegaard, Nietzsche ve sonradan Heidegger ile Derrida gibi Kıta filozofları ise felsefî herhangi bir anlayışın, önceden belirlenmiş hedeflerine tutarlı olarak ulaşıp ulaşamayacağı kuşkusu duydular.

Sonuç olarak yukarıda anılan konular; şartlarla sınırlandırılıp şekillendirilmiş bilgi, deney ve hakikatin en doğru biçimde, deneysel sorgulamadan ziyade felsefî düşünce ile anlaşılacağı fikrine dayanan Kant felsefesinden gelmektedir.[18]

Son dönem Anglo-Amerikan gelişmeleri

20. yüzyılın başlarından 1960'lı yıllara kadar kıta filozofları, bir kısmı Nietzsche ve Heidegger'in Alman Yahudi öğrencilerinden oluşan, işkenceden dolayı ve II. Dünya Savaşı sonrasında Amerika Birleşik Devletleri'ne giden kıta filozoflarının varlığına rağmen yalnızca aralıklı olarak İngiliz ve Amerikan üniversitelerinde tartışıldı. Hannah Arendt, Leo Strauss, Theodor W. Adorno ve Walter Kaufmann, 1930'ların sonu ve 1940'ların başlarında gerçekleşen bu dalganın en bilinen isimleridir. Buna rağmen üniversitelerin felsefe bölümleri 1960'ların sonunda ve 1970'lerin başında kıta felsefesi dersleri açmışlardır. 1970 ve 80'lerde postmodernizmin yükselişiyle bazı İngiliz ve Amerikan filozoflar, kıta filozoflarının metot ve yargılarına daha belirgin biçimde karşı çıkmaya başladılar. Örneğin John Searle, "entelektüel zayıflığı" nedeniyle Derrida'nın yapısöküm düşüncesini eleştirdi.[19] Sonrasında Cambridge Üniversitesi tarafından kendisine onursal unvan verilmesi de protesto edildi.[20]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ Critchley, Simon (2001). Continental Philosophy: A Very Short Introduction (İngilizce). New York: Oxford University Press. ; S. 2
  2. ^ a b Leiter, Brian; Rosen, Michael (2007). The Oxford Handbook of Continental Philosophy (İngilizce). New York: Oxford University Press. ; S. 4
  3. ^ Critchley; S. 13
  4. ^ Glendinning, Simon (2006). The Ideo of Continental Philosophy: A Philosophical Chronicle (İngilizce). Edinburgh: Edinburgh University Press. ss. 58-65. 
  5. ^ Glendinning; S. 12
  6. ^ Critchley; S. 38
  7. ^ Mill, John Stuart (1950). On Bentham and Coleridge (İngilizce). New York: Harper Torchbooks. ; S. 104, 133, 155
  8. ^ Russell, Bertrand (1959). My Philosophical Development (İngilizce). Londra: Allen & Unwin. ; S. 62
  9. ^ Russell, Bertrand (1945). A History of Western Philosophy (İngilizce). Londra: Simon & Schuster. ; S. 641, 643
  10. ^ Brogan, Walter; Risser, James (2000). American Continental Philosophy: A Reader (İngilizce). Indiana University Press. 
  11. ^ Kenny, Anthony (2001). The Oxford Illustrated History of Western Philosophy (İngilizce). New York: Oxford University Press. 
  12. ^ Merquior, José Guilherme (1987). Foucault (İngilizce). Kaliforniya: University of California Press. 
  13. ^ Stone, Abraham D. (2005). "Heidegger and Carnap on the Overcoming of Metaphysics" (PDF). University of California. 2 Temmuz 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 21 Mayıs 2012. 
  14. ^ Rosen, Michael (1998). "Continental Philosophy from Hegel". Philosophy 2: Further through the Subject. ss. 663-704.  ; S. 665
  15. ^ Critchley; S. 115
  16. ^ Critchley; S. 57
  17. ^ Critchley; S. 64
  18. ^ Solomon, Robert C. (1988). Continental Philosophy Since 1750: The Rise and Fall of the Self (İngilizce). New York: Oxford University Press. ; S. 6
  19. ^ Searle, John R. (27 Ekim 1983). "Word Turned Upside Down". New York Times Review of Books. 7 Temmuz 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Mayıs 2012. 
  20. ^ Smith, Barry (9 Mayıs 1992). "Open letter against Derrida receiving an honorary doctorate from Cambridge University". National University of Singapore. 13 Temmuz 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Mayıs 2012. 

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Akılcılık</span> Ussun temel bilgi kaynağı olması gerektiğini savunan felsefi görüş

Akılcılık; usçuluk veya rasyonalizm olarak da adlandırılan, bilginin doğruluğunun duyum ve deneyimde değil, düşüncede ve zihinde temellendirilebileceğini öne süren felsefi görüş.

<span class="mw-page-title-main">İslam felsefesi</span> İslam medeniyetindeki felsefe geleneği

İslam felsefesi, İslâm dinine mensup kişilerce gerçekleştirilen felsefe etkinliğidir. Müslüman felsefesi ve Arapça felsefe olarak da adlandırılır. İslam felsefesi adlandırması sadece İslam'a dair bir felsefe olarak anlaşıldığından tartışmaya açıktır. İslam dünyası felsefeyle 8. yüzyıldan itibaren sistematik hale gelen Bağdat merkezli tercüme hareketiyle tanışmıştır. 3. yüzyılda Plotinos'un öncülük ettiği, Yeni Platonculuk adlı felsefi akımın Eflâtun ve Aristoteles'i uzlaştırma çabaları İslam dünyasına aktarılan felsefenin temeli olmuştur. Müslüman filozoflar bu iki filozofun eserlerini şerh etme yoluna gitmişlerdir.

Soren Aabye Kierkegaard, Danimarkalı filozof ve teolog.

<span class="mw-page-title-main">Georg Wilhelm Friedrich Hegel</span> Alman filozof

Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Alman filozof.

<span class="mw-page-title-main">Edmund Husserl</span> fenomenoloji okulunu kuran Yahudi kökenli Alman filozof

Edmund Gustav Albrecht Husserl, fenomenoloji okulunu kuran Yahudi kökenli Alman filozoftur. İlk çalışmalarında, mantıkta tarihselcilik ve psikolojizm hakkında yönelimsellik analizlerine dayanan eleştirel incelemelerde bulundu. Olgun dönem çalışmalarında ise, fenomenolojik indirgeme denilen sistematik bir temel bilim geliştirmeye teşebbüs etti. Transandantal bilincin, tüm olası bilginin sınırlarını belirlediğini savunan Husserl, fenomenolojiyi transandantal - idealist bir felsefe olarak yeniden tanımladı. Husserl düşüncesiyle 20. yüzyıl felsefesini derinden etkiledi ve günümüzde hâlen çağdaş felsefe ve ötesinde önemli bir figür olmaya devam ediyor.

<span class="mw-page-title-main">Martin Heidegger</span> Alman filozof

Martin Heidegger, varoluşçu felsefenin isimlerinden biri olarak bilinen Alman filozof.

<span class="mw-page-title-main">Gilbert Ryle</span>

Gilbert Ryle (1900-1976), çağdaş İngiliz filozofudur. Dil felsefesi geleneği içinde yer alır. Ludwig Wittgenstein'ın felsefi sorunlara yaklaşımını paylaşan İngiliz sıradan dil filozofları kuşağının bir temsilcisiydi. Aristoteles'ten etkilenip, Edmund Husserl ve Meinong'la da ilgilenen Ryle'ın en önemli iki kitabı Zihin Kavramı ve İkilemler'dir.

<span class="mw-page-title-main">Analitik felsefe</span> felsefenin ana işlevinin analiz olması gerektiğini öne süren felsefe geleneği

Analitik felsefe, felsefenin ana işlevinin analiz olması gerektiğini öne süren felsefe geleneğidir. Ezici çoğunlukla Anglosfer ve İskandinav dünyasında yaygındır. Kıta felsefesi ile birlikte, çağdaş felsefede ön planda olan iki gelenekten biridir. Nadir bir kullanım olsa da, çözümleyici felsefe ismiyle de bilinir.

<span class="mw-page-title-main">Batı felsefesi</span>

Batı felsefesi, Antik Yunan'dan başlayıp günümüze kadar gelen Batılı felsefe tarihi anlayışı. Özellikle Avrupa'nın ve batı olarak adlandırılan dünyanın 19. yüzyıl'da felsefe tarihini yazarken kategorize ettikleri düşünce geleneği Batı felsefesi olarak adlandrılır. Platon'dan başlayıp modern zamanlara uzanan belirli bir felsefe yapma tarzı batı felsefesinin ayırıcı özelliği, daha ayrıcalıklı özelliği olarak anlaşılır. Bu eğilim genel bir yaklaşımla "Doğu'da felsefe yoktur" savını ileri sürer. Antik Mısır, Mezopotamya, İran, Çin ve Hint kültürleri tarih olarak çok daha eski olmalarına ve buralarda yaşayan insanların belirli düşünce geleneklerine sahip olmalarına rağmen, Batı felsefesi Antik Yunan dönemiyle birlikte başlatılır ve bunlar dışta bırakılır. Doğu felsefesi, Hint ve Çin felsefeleri dahil olmak üzere çok önceleri başlamıştır, bu gelenekler etkileşimlerle sürekli varlıklarını devam ettirmişlerdir, ancak Batı felsefesi bu gelenekleri felsefe-dışı sayma yönelimindedir. Felsefe tarihi kitapları, genel bir eğilim olarak, MÖ 500'lerden başlayarak bugüne kadar, batı olarak addedilen bölgelerde ve batılı düşürlerce ortaya konulan felsefe yapma geleneği Batı felsefesi olarak görülür.

Alman felsefesi, 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başlarından itibaren belirgin bir ağırlık kazanan, bir bakıma felsefenin yurdu hâline gelen Alman felsefe geleneğini ya da başka bir açıdan farklı felsefi eğilimlere sahip olan Alman felsefecilerinin bütünlüğünü ifade etmektedir.

<span class="mw-page-title-main">19. yüzyıl felsefesi</span>

19. yüzyıl felsefesi öncelikli olarak Alman felsefesinde romantizmin ve idealizmin zirveye ulaştığı bir dönemdir. Aynı şekilde materyalizmin de yeni bir derinlik kazandığı ve öne çıktığı görülür. Fransız felsefesinde bir yanda Charles Fourrier, Pierre-Joseph Proudhon, Claude Henri de Saint-Simon gibi reformcu düşünürler; öte yanda da August Comte ile pozitivizmin belirginleştiği görülür. Tarihçi Tocqueville ile sosyolog ve düşünür olan Emile Durkheim'ı da buraya eklemek gerekir.

<span class="mw-page-title-main">20. yüzyıl felsefesi</span>

20. yüzyıl felsefesi, 19. yüzyıl sonlarından başlayıp günümüze kadar gelen ve devam eden düşünce geleneklerini ve felsefi akımları kapsar. Her çağın felsefesinin kendi toplumsal, kültürel ve siyasal koşullarıyla etkileşimli olduğu gibi, 20. yüzyıl felsefesi de kendi siyasal ve toplumsal gelişmelerinden etkilenmiştir. Çağın siyasal olayları, kültürel ve teknolojik gelişmeler, bilimsel alandaki yeni sonuçlar, ortaya çıkan yeni düşünce eğilimlerinin hepsi 20. yüzyıl felsefesinde görülen bilime yönelik sorgulayıcı yaklaşımların, aklın sorgulanması girişimlerinin, dile yönelik ilginin, özne kavramı üzerinde yürütülen tartışmaların, zihin problemlerinin, yeni bir boyut kazanan bilgi sorununun, cinsellik soruşturmasının, yabancılaşma ve iktidar sorunsalının arka planını oluşturmaktadır. Bu çağın düşünürlerinin çoğunluğu bir şekilde çalışmalarında çağın kuramsal sorunlarını dillendirmiş ve yanıt arayışında olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Alman idealizmi</span>

Alman idealizmi, Almanya'da 1780'lerde gelişmeye başlayan romantizm ve Aydınlanma Çağı ile yakından alakalı felsefi bir akımıdır. 19. yüzyılın başlarına kadar süren bu akım Immanuel Kant'ın 1780'ler ve 1790'lardaki çalışmaları ile gelişmiştir. Kant sonrası dönemi Kant sonrası idealizm ya da kısaca Kant sonrası idealizm olarak da bilinir.

Walter Arnold Kaufmann,, öncelikle Nietzsche'yi İngilizceye tercüme ederek ün kazanmış bir Alman-Amerikalı filozoftur.

<span class="mw-page-title-main">Felsefe</span> soyut, genel ve temel birtakım probleme ilişkin yapılan sistematik çalışma

Felsefe veya düşünbilim; varlık, bilgi, değerler, gerçek, doğruluk, zihin ve dil gibi konularla ilgili soyut, genel ve temel problemlere ilişkin yapılan sistematik çalışmalardır. Felsefe ile uğraşan kişilere filozof denir.

<i>Batı Felsefesi Tarihi</i>

Batı Felsefesi Tarihi, İngiliz filozof, mantıkçı, matematikçi ve tarihçi Bertrand Russell'ın 1945 yılında yazdığı üç ciltlik eseridir.

Varlık ve Zaman, Alman filozof Martin Heidegger'in 1927 yılında yayınlanmış eseridir. Her ne kadar kısa sürede yazılmış ve giriş kısmında belirtilen ikinci bölüm tamamlanamamış olsa da 20. yüzyıl felsefesinde bir hayli etkili olmuş bir kitaptır. Heidegger'in toplam 110 eserlik külliyatı içinde felsefesinin ana fikirlerini açımladığı temel eseri olarak kabul görür.

<span class="mw-page-title-main">Yaşam felsefesi</span>

Yaşam felsefesi, yaşamın anlamı ya da yaşamın nasıl yaşanması gerektiğine ilişkin herhangi bir genel tutum ya da felsefi görüştür.

Fransızca felsefenin tarihi, son derece çeşitli ve yüzyıllar boyunca Batı felsefesini etkilemiş olan Fransızca felsefenin Orta Çağ skolastik düşünürü Pierre Abélard'dan başlayarak modern felsefenin kurucularından René Descartes'ın felsefesinden yirminci yüzyılda ortaya çıkmış bilim felsefesi, varoluşçuluk, fenomenoloji, yapısalcılık ve postmodernizme kadar gelişimini ele alır.

<span class="mw-page-title-main">Dieter Henrich</span>

Dieter Henrich, Alman yazar ve filozof. Alman idealizmi geleneğinde çağdaş bir düşünür olan Henrich, "Alman İdealizminin kapsamlı ve son derece yenilikçi çalışmaları ve sistematik öznellik analizleri" ile "ileri Alman felsefi ve teolojik tartışmalarını önemli ölçüde etkilemiş" olan "bugün Almanya'daki en saygın ve en sık atıfta bulunulan filozoflardan birisi" olarak kabul edilir.