İçeriğe atla

Kısas

Kısas ilkesi eski toplumlarda suç işleyen kişinin veya ait olduğu kabilenin işlenen suça eş değer şekilde cezalandırılması anlamına gelmekteydi. Yani göze göz, dişe diş, kulağa kulak ve cana karşılık can. Eski toplumlarda bireysel sorumluluk ilkesi bulunmadığı[1][2] için suçlu yerine bir başkası, örneğin en yakın akrabası cezalandırılabilirdi. Çoğu zaman da fiilin kasdi bir eylem olup olmadığı da göz ardı edilir, her can için bir can veya kan bedeli alınırdı.[3]

Kısas İslam öncesi Arap toplumunda kabileler arasında süregiden savaşların çözümü için kullanılırdı. Kan döküldüğünde, kısas aşiret misillemesi şeklinde gerçekleşir, katil bulunamazsa yakın bir akraba öldürülebilir veya daha az onurlu bir ikame olarak kan bedeli alınırdı.[4] Ayrıca kısas toplumsal denklik şartı üzerinden yürütülür, öldürülen kişinin erkek-kadın, hür-köle, seçkin ya da sıradan olması göz önüne alınarak, katilin aşiretinden öldürülene denk birisi infaz edilirdi. Örneğin köleye karşılık ancak bir köle, kadına karşılık bir kadın öldürülebilirdi.[5][6]

Kısasta sosyal denklik şartı, alt sınıfta bulunan bir kişinin üst sınıftan birini öldürmesi durumunda kısasın uygulanacağı, üst sınıftan birinin alt sınıftan birini öldürmesi durumunda kısas uygulanamayacağı, ancak "kan bedeli" ödenebileceği anlamına gelmektedir.

Kısasta toplumsal denklik şartı ve kan bedeli ödemesi Bakara 178'de açıkça ifade edilmiştir. "Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında üzerinize kısas yazılmıştır. Hür kişiye karşılık hür, köleye karşılık köle, dişiye karşılık dişi. Kim kardeşi tarafından herhangi bir şekilde affa uğrarsa, bu durumda örfü izlemek ve affedene en güzel biçimde bir ödeme yapmak gerekir." Sınıf farkına dayalı bu İslam öncesi uygulama İslamda aynen benimsememesiyle birlikte İslami dönemde ayrıca buna bir Müslümanın bir gayrimüslim için infaz edilip edilemeyeceği tartışmaları da eklenmiştir.

Kasıt unsuru, Kuranda yer alan suçlama konularından sadece birinde (öldürme ve tek bir durumda (bir inananın, diğer bir inananı öldürmesi)) göz önüne alınır ve bunun karşılığında bir köle azad edilmeli ve öldürülenin ailesine maddi tazminat ödenmelidir. Ancak ayetin devamında maddi tazminat için başka bir şart ileri sürülür ki buna göre ölen kişinin inananlarla aynı toplulukta yaşıyor olması veya ölen kişinin içinde yaşadığı toplumun inananlarla anlaşmalı olması gerekir. Öldüren kişinin maddi yetersizliği durumunda tutacağı iki aylık oruç ta suçun karşılığı olarak yeterli görülüyor. (Nisa 176) Sonraki dönem fıkıhçıları ise (bedensel yaralama ve öldürme eylemlerinde) bedensel kısas için belirledikleri diğer şartlar [7] yanında kasıt unsurunu şart koşar, kasıtlı olmayan her türden yaralanma ve ölüm olayları için maddi tazminata hükmolunur.

Kısas cezasının 'uygulanabilirliği' fıkıhçılar tarafından yaralı veya maktülün masum olması gibi çok sayıda şarta bağlanmıştır. Bir kısas uygulamasına konu olabilecek yaralama ancak, cezalandırmada suçluya verdiği zarardan daha fazla zarar verilmeyeceğinin garanti edilebileceği, sınırları belirli bir organ kaybı sözkonusu ise uygulanabilecektir.[7] Bu durumda günlük hayatta en sık rastlanan ve kavga sırasında gerçekleşen taş-sopa ya da kesici-delici aletlerle gerçekleşen öldürme ve yaralama şekillerine kısas yapılamayacağı da açıktır.[8] Kısas suçlunun veya ait olduğu kabilenin işlenen suçun tamamıyla aynısı ile cezalandırılması olduğundan tecavüz edilerek veya vahşice kafası ezilerek öldürülen bir insan için, katile verilecek düz idam cezası da kısasın icra edildiği anlamına gelmeyecektir.

Tarihi

Kısas en eski cezalandırma yöntemlerinden birisidir. İlk uygulamalar Hammurabi kanunlarına dayandırılır. Hammurabi kanunlarına göre bir insan başkasının gözünü çıkarsaydı onun da gözü çıkarılırdı, kemiğini kırsaydı onun kemiği, dişini kırsaydı dişi kırılırdı. Ayrıca bir insan bir beyin (veya ünlü kişinin) kızını öldürdüğü zaman onun da kızı öldürülürdü.[9] Eski toplumlarda suçun şahsiliği ilkesi bulunmamakta, çoğu zaman müessir fiilin kasdi bir eylem olup olmadığı da göz ardı edilerek, bir bakıma bir cinayet, karşı cinayet işlenerek cezalandırılırdı.[6]

Tevrat'ta adam öldürme ve yaralama suçlarının "cana can, göze göz, dişe diş, ele el, ayağa ayak, yanığa yanık, yaraya yara" şeklinde kısasla cezalandırılması öngörülür (Çıkış, 21/23-25; Levililer, 24/17, 19-21; Tesniye, 19/21). İnfazı maktulün yakınları gerçekleştirir (Sayılar, 35/19; Tesniye, 19/11-12). Tevrat'ta suçlu çocuk yerine babasının veya baba yerine çocuğunun öldürülmesi yasaklanmıştır (Tesniye, 24/16).[6]

İslamda kısas suçlarında bir Müslümanın bir gayrimüslimi öldürdüğünde ona kısas uygulanıp uygulanamayacağı tartışmaları eklendi. Ayrıca Fıkıhçılar kasdi olmayan öldürmeler için diyet ödenmesi kuralını getirdiler.

İslam'da

Kuran'da kısas

''Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında üzerinize kısas yazılmıştır. Hür kişiye karşılık hür, köleye karşılık köle, dişiye karşılık dişi. Kim kardeşi tarafından herhangi bir şekilde affa uğrarsa, bu durumda örfü izlemek ve affedene en güzel biçimde bir ödeme yapmak gerekir.'' (2/178)

''...Hürmetler ve yasaklar karşılıklıdır. O halde, azgınlık edip size saldırana, size saldırdığı şekilde saldırın...'' (2/194)

''O Kitap'ta onlar üzerine şöyle yazmıştık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş. Yaralamalar karşılığında da kısas...'' (5/45)

''Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle cezalandırın. Eğer sabrederseniz, elbette bu, sabredenler için daha hayırlıdır.'' (16/126)

"Kısasta sizin için hayat vardır, ey akıl sahipleri, umulur ki sakınırsınız.". (Bakara 179).

"Kötülüğün cezası da misli kötülüktür, fakat her kim afvedip ıslâh ederse onun da ecri Allahadır, her halde o zalimleri sevmez". (Şûrâ 40).

Şeriat yasalarında kısas uygulaması

Kur'anda öldürme ve yaralama suçlarını ilgilendiren birkaç adet kısas ayeti bulunur. Öldürme suçlarında Bakara 178 'e göre kısas uygulanır iken yaralama suçlarında (Maide: 45) durum net değildir. İlgili ayette göze göz, dişe diş vb. cezalandırmalar için " kitapta onlara (israiloğulları) böyle yazdık" ifadesi kullanılır.

"Müminler! Öldürülen insanlar konusunda size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, esire karşı esir, kadına karşı bir kadın. Kim, öldürülenin kardeşi tarafından bir bedel karşılığı bağışlanırsa, örfe uysun ve bedeli güzelce ödesin".(Bakara 2/178)

Ayette geçen "kadına kadın" ifadesinin neshedilmesi ve ayette geçmediği halde Müslüman birisinin Müslüman olmayan bir kişiyi öldürdüğünde kısas uygulanıp uygulanmayacağı konuları tartışmalıdır.[10][11] Şeriat yasalarına göre köle bir insan hür bir insanı öldürdüğünde kısas yapılır, ancak hür bir insan bir köleyi öldürdüğünde kısas yapılamaz.[12] Abdülaziz Bayındır'a göre ilgili ayet ile Tevrat hükümlerinden dişe diş, göze göz, kulağa kulak, buruna burun ve yaralamalarda misliyle karşılık verme gibi kısas hükümleri kaldırılmıştır.[13]

Hanefîler’e göre bir köleyi öldüren hür kimse de kısas cezasıyla öldürülür. Diğer mezhepler, hürlerin köleler karşısında kısas edilmeyeceği görüşündedir. Yaralamalarda Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîler’e göre hür kişi köle mukabilinde kısas olunmaz.[14]

Anayasal eşitlik ve kısas

1982 Anayasası'nın “Kanun Önünde Eşitlik” başlığını taşıyan 10’uncu maddesi şöyle demektedir: Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar”.

Kısas ile cezalandırma yöntemi bir eşitlik ilkesi gibi görünse de uygulamada tam bir eşitlik sağlanmaz. Örneğin failin hür bir insan olması durumunda bir köle ile hür insan arasında kısas uygulanmaz.

Kısasın eşitlik ilkesi olarak değerlendirilebilmesi için cezanın eş değer olarak uygulanmasının yanında suçlu şahıslar arasında fark gözetilmemesi gerekmektedir. Eşitlik ilkesi ya da kuralı, bütün hukuk sistemlerinin temelini oluşturan en belirgin hukuk kuralıdır.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ it is the case that in ancient times, collective responsibility was a common practice, as exemplified by retaliation of victims and their sympathizers against an offender’s family or community https://www.researchgate.net/publication/337068065_Individual_Versus_Collective_Responsibility_It_Takes_a_Village 2 Ağustos 2023 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  2. ^ Next Levmore turns to strategic threats in the Bible and one section of the Laws of Hammurabi. He examines the stories of Solomon, Joshua, Jonah, and Adam and Eve, looking for hints of overextraction. Levmore posits that a sensible strategy for uncovering wrongdoers is to threaten to punish a group that contains the wrongdoer so severely that even the wrongdoer has an incentive to confess, thus sparing himself an even worse fate. https://scholarship.kentlaw.iit.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=3012&context=cklawreview 2 Ağustos 2023 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  3. ^ name="sabah.com.tr"> Kabile fertlerinden birine karşı işlenen suç bütün kabileye karşı işlenmiş sayıldığından cezalandırmada suçlunun kabilesine mensup olma yeterli sebep kabul edilerek suçlu suçsuz ayırımı gözetilmeksizin misilleme cihetine gidiliyor, ayrıca suçta kasıt-hata ayırımı yapılmayarak maddî sonuçla yetiniliyordu.https://www.sabah.com.tr/sozluk/sosyoloji/kisas-nedir 7 Eylül 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  4. ^ Tribal conflict management and resolution was built upon these two principles. In primitive societies, the most usual criteria for punishment is 'a life for a life'. This was also valid for the pre-Islamic Arabs. When blood was spilled, the system of mutual revenge took place in the form of tribal retaliation ( qisas ). If the killer could not be found, a close relative could be killed as a substitute or the bloodwit (diyah) was taken as a less-honourable substitution. https://zh.booksc.eu/book/52479161/c42c5a 29 Ocak 2022 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  5. ^ "Arşivlenmiş kopya" (PDF). 2 Eylül 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 20 Ocak 2020. 
  6. ^ a b c "Arşivlenmiş kopya". 7 Eylül 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Eylül 2021. 
  7. ^ a b "Arşivlenmiş kopya". 2 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023. 
  8. ^ Örneğin mağdurun kafasında meydana getirilen ve ölümle sonuçlanmayan böyle müessir fiillerde uygulanacak kısasın suçluda ağır yaralanma, hatta ölüm ile sonuçlanma ihtimali büyük olduğundan bu durumlarda kısas yerine zorunlu bedel ödenir. https://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=K%C4%B1sas&action=edit 27 Mart 2022 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  9. ^ Arif tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler
  10. ^ "Arşivlenmiş kopya". 27 Şubat 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ekim 2020. 
  11. ^ "Arşivlenmiş kopya" (PDF). 15 Aralık 2017 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ekim 2020. 
  12. ^ "Arşivlenmiş kopya". 27 Şubat 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ekim 2020. 
  13. ^ "Arşivlenmiş kopya". 23 Temmuz 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ekim 2020. 
  14. ^ "Arşivlenmiş kopya". 28 Haziran 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Ocak 2020. 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Kur'an</span> İslamın temel dinî metni

Kur'an veya yaygın kullanılan adıyla Kur'an-ı Kerim, Müslüman inancına göre, yaklaşık 23 yıllık bir süreçte ayetleri Allah tarafından Cebrâil adındaki melek aracılığıyla Muhammed'e parça parça vahiyler hâlinde indirilen bir kutsal kitaptır. İslam inancına göre Kur'an, Muhammed'in gerçek bir peygamber olduğunu kanıtlayan en önemli ve en büyük mucizedir. Müslümanlar, namaz başta olmak üzere belli başlı ibadetlerinde Kur'an'dan çeşitli bölümler okurlar.

<span class="mw-page-title-main">Şeriat</span> İslamî hukuk

Şeriat, Kur'an âyetleri ile Muhammed'in söz ve fiillerinden oluşan naslardan alimler sınıfının (Fukaha) çıkarımları (istinbat) ile oluşturulan dinî kanunlar toplamıdır. İslam'da ibadetler, muameleler ve cezalarla ilgili tüm kavram ve kuralları kapsar. Tarihsel seyir içerisinde kanun ve kuralların teorik (usul) ve pratik uygulama (füru/fetva) çalışmaları ile ilgilenen ve isimleri öne çıkan kişiler adına belirli toplum ve devlet yönetimlerinin de tercihlerini yansıtan fıkıh mezhepleri ortaya çıkmış, ancak şeriat hiçbir zaman tek başına geçerli bir hukuk sistemi olmamış, Ömer veya Emevilerden itibaren "örfi hukuk" ile birlikte kullanılmıştır. Şeriat’ın "insanlar arası ilişkiler bölümü” 1850’lerden itibaren “İslam hukuku” olarak yeni bir isimle sunulmaya başlanır. İslam hukukunda yer yer modern hukukla benzer argümanlar kullanılmasına rağmen aralarında bir takım temel farklar vardır. İslam'da hukuki argümantasyon olarak -insanların birbirlerinin maddi ve manevi alanlarına girmelerini yasaklayan- hak ve -üst makamın alt grup insanlara dengeli davranmasını içeren- adalet kavramları ön plana çıkarılır. Buna göre amirler emirleri altında bulunan insanların gözetimi ve onlara karşı adaletli olmakla, yönetilenler ise onlara itaatle yükümlüdürler. Adaletten sapan amire itaat edilip edilmeyeceği tartışmalıdır. Ayrıca bu anlayışta insanlar Allah'ın kulları (İbadullah) olmakta, şeriat onlara karşı adaletli davranmayı gerektirse bile eşit davranmayı gerektirmemektedir. Şeriat ile modern hukuk arasındaki farklardan belki de en önemlisi, insanların eşit ve özgür bireyler oldukları temelinde geliştirilen modern hukuktaki insan hakları kavramına karşılık, şeriat anlayışında bireysel özgürlük kavramı bulunmamasıdır. Dinî edebiyat ve söylemlerde sıkça kullanılan özgür irade kavramı günlük yaşam tarzını seçebilmesinde değil, kader karşısında insanın uhrevi sorumluluğu bağlamındaki felsefi tartışmalarda görülür. Kur'an'da 30 ayette tekrarlanan ve İslamcılığın temel motivasyonlarından birisi olan “şeriatta kötü olarak tanımlanan durumlar için güç kullanımı kişilerin ev, elbise, beden ve ibadet–inanç gibi özel alanlarına girmeyi gerektirse bile bu kişilerin (kul) hakkına tecavüz olarak değerlendirilmez.

<span class="mw-page-title-main">Ceza</span>

Ceza ya da yaptırım, genel anlamıyla suç karşılığında insanlara veya kuruluşlara uygulanan bir yaptırımdır. Ceza Arapça kökenli bir kelimedir. Anlamı, yapılan kötü bir eylemin karşılığıdır.

<span class="mw-page-title-main">Kölelik</span> bir insanın başka birinin malı ve mülkü olması

Kölelik, bir insanın başka birinin malı ve mülkü olması. Başka bir kişinin malı ve mülkü olan kişiye köle, memlûk veya kul; köle sahibine ise efendi veya mevla denir.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı İmparatorluğu'nda kölelik</span> Osmanlı ekonomisinde ve toplumunda insan köleliği

Osmanlı İmparatorluğu'nda kölelik, Osmanlı İmparatorluğu'nun ekonomisinin ve geleneksel toplumunun yasal ve önemli bir parçasıydı. Köle edinilen ana kaynaklar Güney Avrupa, Doğu Avrupa, Balkanlar ve Kafkasya'daki savaşlar, siyasi olarak organize edilmiş köleleştirme seferleri ve Afrika'dan getirilen siyahilerin satıldığı köle ticaretiydi. Büyük askeri seferlerin ardından köle satış fiyatlarının düştüğü bilinir. Osmanlı İmparatorluğu'nun idari ve siyasi merkezi olan İstanbul'da, 16. ve 17. yüzyıl nüfusunun yaklaşık beşte biri kölelerden oluşuyordu. Bu yüzyılların gümrük istatistikleri, İstanbul'un Karadeniz'den yaptığı ilave köle ithalatının 1453'ten 1700'e kadar toplam 2,5 milyon civarında olabileceğini gösteriyor.

<span class="mw-page-title-main">Adalet</span> Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması

Adalet, en geniş bağlamda, hem adil olanın sağlanmasını hem de felsefi açıdan neyin adil olduğunun tartışmasını içerir. Adalet kavramı; etik, akılcılık, hukuk, din, eşitlik ve hakkaniyeti de içeren birçok alana, farklı görüşlere ve perspektiflere dayanmaktadır. Sıklıkla adaletin genel tartışması felsefe, dinbilim ve dindeki genel durumu ve hukuk bilimi ve hukukun uygulanması gibi prosedürel adalette bulunan iki farklı alana yoğunlaşır.

Ölüm cezası olarak da bilinen ve daha önce adli cinayet olarak adlandırılan idam cezası, bir suçun cezası olarak bir kişinin öldürülmesinin devlet tarafından onaylanmış uygulamasıdır ve genellikle kişinin söz konusu cezayı gerektiren normları ihlal etmekten sorumlu olduğu sonucuna varmak için yetkili, kurallarla yönetilen bir süreci takip eder. Bir suçlunun bu şekilde cezalandırılmasını emreden hüküm, ölüm cezası olarak bilinir ve cezanın yerine getirilmesi eylemi infaz olarak adlandırılır. Ölüm cezasına çarptırılan veya infaz edilmeyi bekleyen mahkumlara "idam mahkumu" denir. Etimolojik olarak idam terimi, kafa kesme yoluyla infaz anlamına gelir, ancak infazlar asma, vurma, zehirli iğne, taşlama, elektrik verme ve gaz verme gibi birçok yöntemle gerçekleştirilir.

<span class="mw-page-title-main">Recm</span>

Recm, sözlük anlamı "taşlama" olan, İslam hukukunda terim olarak ise zina yapan evli erkek ve kadına uygulanan taşlayarak öldürme cezasını ifade eden Arapça bir kelimedir.

<span class="mw-page-title-main">Zina</span>

Zina, aralarında bir nikâh bağı bulunmayan yetişkin bir erkek ile kadın arasındaki cinsel ilişkidir, ancak efendi-cariye ilişkisinde de nikah bağı yoktur ve onlar zina sayılmamıştır.

<span class="mw-page-title-main">Antik Yunanistan'da hukuk</span>

Antik Yunanistan'da hukuk, belirli yasa ve gelenekler çerçevesinde yargı kurumları tarafından yürütülen kurallar bütünüdür. Toplumsal huzuru sağlamak için çıkarılan yasalar çoğu zaman Antik Roma'nınki ile karşılaştırılır ve ilkel Cermen topluluklarının yardımlarıyla bugüne kadar iletildiğine inanılır.

12 Levha Kanunları, MÖ 451–MÖ 449, Roma Hukukunun gelişiminde, yazılı olmayan hususların yazılı biçimde hukuki kurallar haline getirilmesi devrine ait olan ve günümüz Avrupa Hukukunun temelini oluşturan hukuk kaynağıdır. Roma İmparatorluğu dönemine ait ilk yazılı kanunlar olan 12 Levha Kanunları, Roma toplumundaki Patrici ve Pleb arasındaki sınıf mücadelesi sonucu hazırlanmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti'nde ölüm cezası, 1984'ten bu yana uygulanmamaktadır ve 2004'te kaldırılmıştır. Ölüm cezası önce 2001'de savaş tehdidi ve terör suçları hâlleri dışındaki suçlar için kaldırılmış, 3 Ağustos 2002'de "savaş ve çok yakın savaş tehdidi hâllerinde işlenmiş suçlar hariç" şartı ile kaldırılmıştır. 7 Mayıs 2004 tarihli 5170 sayılı Kanun ile Anayasa'dan ölüm cezaları ile ilgili maddeler çıkarılmış, 14 Temmuz 2004 tarihli 5218 sayılı Kanun ile Türk Ceza Kanunu'ndan ölüm cezaları ile ilgili maddeler çıkarılmış, böylece ölüm cezası Türk Hukuku'ndan tamamen kaldırılmıştır.

<span class="mw-page-title-main">İslam'da kölelik</span>

İslam'da kölelik, tarih boyunca birbirinden farklı şekillerde ve görüşlerde ele alınmış bir konudur.

İnsan hakları ferdin insan olarak var olması ile kazanılan asli haklar olarak kabul edilir. Bu haklar insanın yaşadığı coğrafyaya ve fiziki gücüne göre kazanılmaz. Aksine bu haklar şahsın doğuştan kazanmış olduğu haklardır.

<span class="mw-page-title-main">Senetli kölelik</span>

Senetli kölelik, özellikle gençlerin Yeni Dünya'ya geçiş karşılığında belirli bir süre, bir işveren için çalışmak zorunda olduğu çalışma rejimiydi. Başta Kuzey Amerika olmak üzere 18. yüzyılda Britanya İmparatorluğu sömürgelerinde çok yaygındı. Britanya ve Almanya'daki yoksul gençler için bir fırsat olarak değerlendirilmiştir. Belirli bir süre zorunlu çalışmanın ardından kişi istediği yerde çalışma hakkını kazanabiliyordu. İşyeri sahibi patron gençleri geldikleri gemi kaptanından satın almaktaydı. Gelişen imalat sanayisinin yanı sıra çiftliklerde yoğun bir işgücü talebi bulunmaktaydı. Her iki taraf da sözleşmenin şartlarını yerini getirmekle mesuldü, bu konuda Amerikan mahkemeleri yetkiliydi. İşyerinden kaçanlar yakalanıp geri getirilirdi. 17 ve 18. yüzyılda Amerikan sömürgelerine gelen beyazların neredeyse yarısı bu şekilde senetli köleydi. İngiltere ve Fransa çocuk yaşta yoksul gençleri kaçırıp Karayipler'de senetli köle olarak satan suç örgütleri mevcuttu, sözleşmeleri alınıp satılarak sürekli el değiştiren bu çocukların bazıları özgürlüklerine hiç kavuşamazdı.

"Göze göz" karşılıklı adalet ilkesini ifade eden Çıkış Kitabı 21:23–27'de bulunan bir emirdir. Roma uygarlığında lex talionis, yaralayan kişinin, zarar gören tarafça aynı ölçüde cezalandırılması ilkesidir. Daha yumuşak yorumlarda mağdur yaralanmanın [tahmini] değerini tazminat olarak alabilirdi. Tazminat zarar ile orantılı olmalıydı.

Diyet İslam hukukunda, cinayet, bedensel zarar veya maddi hasar durumlarında mağdur veya mağdurun varislerine ödenen mali tazminattır. Kısasa alternatif bir cezadır. Arapçada diyah ya da diyeh olarak ifade edilen kelime kan parası anlamına gelmektedir. Diğer anlamı kefalettir.

İslâm ceza hukuku (şeriata göre ceza hukukudur. Fıkıhta Ukubat başlığı altında ele alınır. Açıkçası, İslam hukukunun ayrı bir "ceza hukuku" külliyatı yoktur. Suça bağlı olarak suçları üç farklı kategoriye ayırır - Had ("Allah'a karşı suçlar", cezası Kuran ve Hadislerde sabittir, Kisas işlenen suça denk ceza verilir Kuran ve sünnet ile belirlenmiştir. Tazir (cezası Kuran ve Hadislerde belirtilmeyen ve hükümdarın veya Kadının, yani hakimin takdirine bırakılan suçlara verilen cezalar. Bazıları dördüncü kategori olan Siyasah'ı eklerken diğerleri bunu Hadd veya Tazir suçlarının bir parçası olarak görüyor.

İslam Hukukunda tazir belirli suçlar için hakimin (kadı) veya devlet yöneticisinin takdirine bağlı olarak yapılan cezalandırma anlamına gelir.

Hudud "sınırlar, hudutlar, sınırlar" anlamına gelen Arapça bir kelimedir.